Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/56 E. 2020/924 K. 24.09.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/56 Esas
KARAR NO: 2020/924 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: İSTANBUL ANADOLU 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 05/06/2018
DOSYA NUMARASI: 2016/941 Esas 2018/705 Karar
DAVA: Sigorta (Sigorta Edilen Şeyin Temlikinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 24/09/2020
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkili şirketin kısa vadeli satışlarına ilişkin ihracat bedellerini ticari ve politik risklere karşı belirli limitler dahilinde garanti altına almak amacıyla davalı şirket ile Kısa Vadeli İhracat Kredi Sigortası yaptırdığını, sigorta kapsamında müvekkili şirketin ticari ilişki içinde bulunduğu dava dışı … firmasına gerçekleştirdiği 1.544,73 Euro bedelli … nolu 16/10/2015 tarihli faturaya konu sevkiyatlardan doğan alacağını vade tarihinde tahsil edemediğinden 10/06/2016 tarihli vadesi geçmiş alacaklar aylık bildirim formu ile davalı tarafa bildirdiğini, davalı şirketin poliçenin 9/a, 9/b, ve 18 maddeleri gereğince süresinde bildirimde bulunulmadığı gerekçesiyle herhangi bir işlem yapılmayacağının müvekkiline bildirildiğini, bunun üzerine müvekkili tarafından uygulamadaki fiili imkansızlık sebebiyle yeniden davalı şirkete talepte bulunulduğunu, aynı gerekçe ile talebin reddedildiğini, uygulamadan kaynaklanan fiili imkansızlığın bulunmadığını, müvekkiline atfedilebilecek bir kusurun ya da ihmalin söz konusu olmadığını beyanla fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydı ile davalı taraf ile imza altına alınmış olan Kısa Vadeli İhracat Kredi Sigorta Sözleşmesi kapsamında uğramış olduğu 1.390,25 Euro tutarındaki zararın temerrüt tarihi olan 10/06/2016 tarihinden itibaren işleyecek TCMB ‘nin uyguladığı en yüksek döviz mevduat faiziyle davalıdan tahsilini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacının iddia ve taleplerinin poliçe hükümlerine aykırı olduğunu, davacının poliçenin 9/a maddesinde yer alan süreye uygun hareket etmediğini, sevkiyat bildirimini kendi kusuruyla geç yaptırdığını, davacının aylık sevkiyat bildirimi yaptığı tarihte riskin çoktan oluştuğunu, dava konusu sevkiyata ilişkin 16/10/2015 tarihli faturada vadenin net 90 gün olarak belirlendiğini, fatura vadesinin 14/01/2016 olduğunu, dava dışı alıcı firmanın vadede ödeme yapmadığını, davacının sevkiyat bildirimini risk oluştuktan sonra 21/03/2016 tarihinde bildirimde bulunduğunu, davacının ayrıca poliçenin 9/b maddesinde yer alan süreye de aykırı davrandığını, vadesi geçmiş alacak bildirimini geç yaptığını, yine poliçenin 8/a maddesine göre sigortalının, riskin ve zararın önlenmesi ve azaltılması için gereken dikkat, özen ve basireti göstermesi gerekmekte olduğunu, davacının sözleşmenin bu kuralına aykırı hareket ettiğini, müvekkilinin poliçeden kaynaklanan yükümlülüklerine aykırı bir sorumluluğunun bulunmadığını beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 05/06/2018 tarih ve 2016/941 Esas – 2018/705 Karar sayılı kararında; “…Yargı yetkisini, Anayasanın 9. Maddesine göre, Türk Milleti adına kullanan Mahkememizce, uyuşmazlık konusu hakkında, yapılan açık duruşmalar ve yargılama sonunda(Ay. m.141), toplanan/sunulan deliller, sigorta poliçesi, fatura, prim tahsilat makbuzu, prim bildirim formu, gümrük beyannamesi, alıcı limit onayı, bilirkişi raporları, ticaret sicil kayıtları, iddia ve savunmalar ile tüm dosya mündericatı incelenip hep birlikte değerlendirildiğinde; davacının Almanya ‘da bulunan bir şirkete 1.544,73 Euro bedelli ihracat gerçekleştirdiği, davaya konu ihracata ilişkin gümrük çıkışının 16/10/2015 tarihinde Gümrük Müdürlüğü’nden yapıldığı, kısa vadeli ihracat kredi sigortası genel poliçesi alıcı limit onayına göre başlangıç tarihinin 01/12/2014 bitiş tarihinin 30/11/2015 tarihi olduğu ve ödeme vadesi olarak 120 gün üzerinden alıcı limit onayının tanzim edildiği, alıcı limit onayı vadesi içerisinde davacının davayı konu ihracatı gerçekleştirdiği, davacının 16/11/2015 tarih ve 35019 nolu faturasına göre vadenin 90 gün olarak belirlendiği, malın gümrükten çıkış (intaç) tarihinin 19/10/2015 tarihi olduğu, davacının ihracatını 10/11/2015 tarihinde bildirmesi gerekirken 21/03/2016 tarihinde bildirdiği, ayrıca davacının 90 gün vade süresine göre 14/01/2016 tarihinden itibaren 60 gün içinde (14/03/2016 tarihinde) bildirimde bulunmadığı, bildirimin 10/06/2016 tarihinde yapıldığı, davacının ihracatının poliçenin 1/b maddesi uyarınca sigorta teminatı kapsamında olduğu, ancak yine poliçenin 9/a maddesine göre davacının her ay yapmış olduğu tüm sevkiyatları takip eden ayın 10 ‘una kadar Türk …’a bildirmesinin gerektiği, buna karşın davacının gümrük çıkış tarihi olan 19/10/2015 tarihi nazara alındığında, takip eden 10/11/2015 tarihinde bildirim yapması gerekirken bildirim yükümlüğünü yerine getirmeyerek bildirimi yaklaşık 4 ay sonra 21/03/2016 tarihinde yapmış olmasının poliçe hükümlerine aykırı olduğu, poliçenin 9/b maddesine göre ise davacının sigorta kapsamındaki sevkiyatları ile ilgili vade tarihinde ödenmeyen meblağların vade tarihini takip eden azami 60 gün içinde davalıya bildirmesi gerektiği, ancak davacının bildirimini vade tarihinden sonraki 60 gün içinde yapmayarak bu tarihten yaklaşık 3 ay sonra 10/06/2016 tarihinde bildirdiği, bu hususunda poliçe hükümlerine aykırılık teşkil ettiği, ayrıca davacı tarafça dava dilekçesinde alıcı şirket hakkında 12/04/2016 tarihinde iflas başlangıç prosedürünün başlatıldığının beyan edildiği, buna göre davacının ihracata konu malın bedelinin ödenmediğine ilişkin bildiriminin bu tarihten sonrasına ait olduğu, poliçenin 19 ‘uncu maddesinde, 8, 9, 11 ve 21 ‘inci maddelerinde belirtilen yükümlülüklerin sigortalı tarafından yerine getirilmemesi halinde …’ın poliçe kapsamındaki her türlü yükümlülüğünün ortadan kalkacağının düzenlendiği, poliçenin çerçeve poliçe olması ve her ihracatın davalıya bildirimi ile poliçe teminatı kapsamına alınacak olması nedeniyle davacının iddialarının yerinde olmadığı, ayrıca her ne kadar davacı taraf sistemsel hususlardan dolayı gerekli bildirimlerin yapılamadığını ve davacıya akdedilebilecek herhangi bir kusur bulunmadığını beyan etmiş ise de sevkiyat faturasında açıkça vade tarihinin 90 gün olarak belirtilmesi karşısında ticari ilişkinin tarafı şirketler arasında 120 günden daha uzun vade ile çalışıldığı iddiasının daha önce bu yönden davalı sigorta şirketine herhangi bir bildirimde bulunulmamış olması nedeniyle davalı tarafa karşı ileri sürülemeyeceği, bunun yanı sıra intaç tarihin ile beyanname tarihi arasındaki sürenin 10 günü aştığı beyan edilse de, intaç tarihi ile beyanda bulunma süresi arasında 21 gün bulunduğu, bu nedenle davacı tarafın beyanlarının yerinde olmadığı, davacı tarafın poliçe şartlarına göre gerekli bildirim yükümlülüklerini zamanında yerine getirmemiş olması nedeniyle davaya konu ihracatın poliçe teminatı kapsamında bulunmadığı sonuç ve vicdani kanaatine(Ay. m.138) varılarak davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir….”gerekçesi ile, Davanın REDDİNE karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, İlk derece mahkemesi kararının hatalı, usul ve yasaya açıkça aykırı olduğunu, Müvekkili ile davalı şirket arasında kısa vadeli ihracat kredi sigortası poliçesi imzalanarak davalı şirket işbu poliçe ile müvekkilinin tahsil edemediği ihracat bedellerini ödemeyi garanti ettiğini, dava dosyası içerisinde mevcut dilekçeleri tekrar edererek işbu dava ile aynı konuya sahip olan emsal nitelikteki mahkeme kararı ile bu karara bağlı Yargıtay onama ilamını sunma zorunluluğu doğduğunu, Davalı şirket ile müvekkili arasında imzalanan poliçe ile müvekkilinin gerçekleştirdiği bazı sevkiyat bedellerinin tahsil edemediği, davalı şirkete müracaat ile bunların bedellerinin ödenmesini istediği, davalı şirketin müvekkilinin işbu talebini reddettiği dava dilekçesinde de belirttiklerini, İşbu dava ile aynı konuda olan emsal nitelikteki Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2008/621 E. 2009/619 K. sayılı kararında mahkemenin kararı bulunduğunu, Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2008/621 E. 2009/619 K. sayılı kararına ilişkin Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2009/13893 E. – 2011/15382 K. onama ilamını da sunduklarını, Davaya konu olay, müvekkili şirketin, kısa vadeli satışlarına ilişkin ihracat bedellerini ticari ve politik risklere karşı belirli limitler dahilinde garanti altına almak amacıyla davalı şirket ile sigorta sözleşmesi imzalamış ve kısa vadeli İhracat Kredi Sigortası yaptırdığını, Poliçenin “Alıcı limiti” başlıklı 21. Maddesi ile “Sigortalının her bir Alıcı için en geç ilk sevkiyat tarihine kadar …’tan Alıcı limiti talep etmesi ve …’ın da bu talebe bağlı olarak Alıcı Limiti tespit etmesi gerekmektedir. Alıcı limiti verilmemesi halinde …’ın bu Alıcı’ya yapılan sevkiyattan doğan herhangi bir sorumluluğu olmayacaktır.” denilmekte olduğunu, Bu kapsamda uygulamada Kısa Vadeli İhracat Kredi Sigortası yaptırılırken hangi firma ile hangi şartlarda ihracat yapılacağı sigortacıya bildirilmekte olduğu, sigortacı da kendisine bildirilen bu şartları incelemek ve firmaların kredibilitesini kontrol etmek suretiyle limit vermekte olduğunu, sigorta sözleşmesinin geçerlilik süresi içinde söz konusu firmalarla ilgili olumsuz gelişmeler olması halinde sigorta şirketi limiti düşürmekte ya da teminat kapsamından çıkarmakta olduğunu, Somut olay bakımından müvekkili de yıllardır ticari ilişki içinde bulunduğu dava dışı … firmasını Kısa Vadeli İhracat Kredi Sigortası kapsamına almak suretiyle bu firmaya mal mukabili satış yaptığını ve 120 gün vadeli çalıştığını davalı sigorta şirketine bildir ve davalı sigorta şirketi tarafından bu firmaya yapılan ihracatlar teminat kapsamına alındığını, Söz konusu Kısa Vadeli Kredi Sigortası kapsamında müvekkilimiz, … kod numaralı dava dışı … firmasına gerçekleştirmiş olduğu 1.544,73 EUR bedelli, … nolu 16.10.2015 tarihli faturaya konu sevkiyatlardan doğan alacağını vade tarihinde tahsil edemediğinden 10.06.2016 tarihli Vadesi Geçmiş Alacaklar Aylık Bildirim Formu ile davalı tarafa bildirmiştir. Ancak davalı tarafça Kısa Vadeli İhracat Kredi Sigortası Poliçesinin 9/a, 9/b ve 18 maddeleri gereğince süresinde bildirimde bulunulmadığı gerekçesiyle herhangi bir işlem yapılmayacağı müvekkiline bildirildiğini, Bunun üzerine müvekkili tarafından uygulamadaki fiili imkansızlık sebebiyle yeniden davalı sigorta şirketine talepte bulunulmuş olup, davalı sigorta şirketi tarafından bu talep de aynı gerekçeyle reddedildiğini, Her ne kadar Kısa Vadeli Kredi Sigortası Genel Poliçesi’nin 9a maddesi “Sigortalı, poliçe kapsamında her ay yapmış olduğu tüm sevkiyatları, takip eden ayın 10’una kadar …’ın belirlediği form ile …’a bildirecektir.” denilmekte ise de uygulamadan kaynaklanan imkansızlık bulunduğunu, Zira beyanname tarihi ile intaç tarihi (malların gümrükten çıkış tarihi) arasındaki süre uygulanan prosedür sebebiyle (beyannamenin düzenlenmesi-gümrük işlemlerinin yapılması-gümrükte malların kontrol edilmesi ve çıkışına izin verilmesi) 10 günü aştığını, uygulamada davalı …’a da bildirimde bulunulurken intaç tarihinin girilmesi gerekmekle birlikte, bu süre 10 günü aşsa dahi … tarafından bu sürenin beklenerek sisteme girilmesinin istendiğini, dolayısıyla işbu 10 günlük süreye ilişkin olarak gümrük uygulamasından kaynaklı imkansızlık söz konusu olduğunu, bu durumda da müvekkiline atfedilebilecek herhangi bir kusur ya da ihmal bulunmadığını, Yine Kısa Vadeli Kredi Sigortası Genel Poliçesi’nin 9b maddesi “Aksi kararlaştırılmadıkça Sigortalı, sigorta kapsamındaki sevkiyatlar ile ilgili vade tarihinde kısmen veya tamamen ödenmemiş olan meblağları vade tarihini takip eden azami 60 gün içinde Vadesi Geçmiş Alacaklar Aylık Bildirim Formu ile …’a bildirecektir.” denilmekle birlikte burada da sürenin geçmesi sebebiyle müvekkiline atfedilecek herhangi bir kusur ya da ihmal bulunmadığını, zira her ne kadar dava dışı … firması ile yapılan sevkiyat faturalarında vade 90 gün yazılmışsa da ;bu süre yalnız evrak üzerinde kalmakla birlikte yalnızca fiili ödemenin daha da gecikmemesi ve ticari ilişkinin devamlılığı amaçlandığını, kaldı ki firma ile 120 gün vadeli çalışıldığı davalı şirkete yapılan bildirimler ile de sabit olduğunu, ayrıca müvekkilinin dava dışı … firması ile uzun yıllardır çalışmakta olup, müvekkili şirkete ait ticari defter ve kayıtlar incelendiğinde ortaya çıkacağı üzere bu firma ile 120 gün ve üzerinde vade ile çalışılmakta olduğunu, Kabul anlamına gelmemek kaydıyla aksi düşünülse dahi, dava dışı … firması ile yapılan yazışmalar sürenin geçmesine sebebiyet vermekle birlikte; müvekkilinin, davalı … kaynaklarını gereksiz yere kullanmamak amacıyla beklemek durumunda kaldığını, ancak dava dışı … firması hakkında 12.04.2016 tarihinde iflas başlangıç prosedürleri başlatıldığı, müvekkilinin alıcı limit onayı ile bildirmiş olduğu dava dışı … firması için limit veren davalının zarar tazmininden kaçınması hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, Yargıtay 11. HD. 20.09.2004 tarihli, 2004/8469 E. Ve 2004/8442 K. sayılı kararı gereğince “İhbarın kasten geciktirildiği davalı tarafça kanıtlanamadığına göre, mahkemece dava konusu olayda ihbarın geç yapılmasının zararın talep edilmesine sebep teşkil etmeyeceği nazara alınarak delil toplanılmadan davanın reddi yerinde görülmemiştir.” denildiğini, Ayrıca yine Yargıtay 11. HD. 05.04.2004 tarihli, 2003/9278 E. Ve 2004/3499 K. Sayılı kararı ile de; “5 günlük ihbar süresi, Dairemizin yerleşik uygulaması nedeniyle hak düşürücü süre değildir. Özellikle sigorta ettirenin kastının bulunmaması halinde, geç ihbar nedeniyle sigorta bedelinin tenzilini gerektirir bir durum da mevcut olmadığına göre, ihbarın süresinde yapılmamış olması tek başına hasar bedelinin ödenmesine engel teşkil etmeyeceği gibi, …nedeniyle sigorta ettireni kusurlu bulmak mümkün olmadığından geç ihbarın tazminat hakkını ortadan kaldırmayacağı” belirtildiğini, Emsal kararlar ve beyanlarında açıklandığı üzere davalı tarafça süresinde bildirimde bulunulmadığı gerekçesiyle, müvekkili şirketin talebinin reddedilmesinde herhangi bir hukuki dayanak bulunmadığını, Dava dosyası üzerinden alınan 24.05.2017 tarihli bilirkişi raporunda müvekkili … Ltd. Şti. adına dosyaya ibraz etmiş oldukları tüm bilgi – belgeler ve hukuki deliller incelenerek olaya ilişkin değerlendirme yapıldığı ve sonuç olarak davalının ödenmeyen fatura bedeli rizikosu karşısında sigorta tazminatı ödemekle yükümlü olduğu ve poliçe genel & özel şartları uyarınca zararın %90’ının teminat altına aldığından 1.390,25-EURO ile sorumlu tutulabileceği kanaatine varıldığını, Sonrasında davalı yanın itirazları uyarınca dosya ek rapora gittiği ve 12.06.2017 tarihli ek raporda müvekkili … Ltd. Şti.’nin kasten poliçe hükümlerine aykırı hareket ettiği kanısının oluşmadığı, sigortacılık uygulaması ve yerleşik içtihatla ile kabul edildiği üzere sigortacıya geç bildirim yapılmasının hak düşürücü süre olmadığı, rizikonun süresinde ihbar edilmemiş olması sigortacıyı tazminatı ödeme yükümlülüğünden kurtarmadığı dolayısıyla kök raporda bildirilen görüşlerin aynen korunduğu tespit edildiğini, Devamında yerel mahkeme tarafından dosya yeni bir bilirkişiye tevdii edilerek yeni bir rapor alınmışsa da işbu rapor da önceki raporun tam aksine görüş bildirdiği, dosyaya sunulan rapora yönelik beyan ve itirazları dosyaya detaylı bir şekilde sunmuş olup bilirkişi raporları arasında ki çelişkinin giderilmesi gerektiği yönündeki beyanları nazara alınmadan dava dosyası karara çıktığını, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2014/3440 Esas 2014/7880 Karar sayılı 21/05/2014 tarihli kararında “…birbiriyle çelişen raporlardan ikincisine dayanılarak raporlar arasındaki çelişki giderilmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı görülmüş, bu husus bozmayı gerektirmiştir.” şeklinde olduğunu, Bilirkişi raporları arasındaki çelişki giderilmeden karar verilmiş olmasının usul ve yasaya aykırılık teşkil etmekte olup, müvekkilinin telafisi mümkün olmayan mağduriyetler yaşanmasına sebebiyet vereceğini, Kaldı ki son bilirkişi raporunun bilimsel ve hukuki anlamda yetersiz olduğunu, zira inceleme yapılırken mevcut olmayan olgular üzerine inceleme ve tespitler yapıldığından dosyanın 06.04.2018 tarihli bilirkişi raporu esas alınarak karar verilmiş olması hakkaniyete ve hukuka aykırı olduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, kısa vadeli ihracat kredi sigortası poliçesinden kaynaklı tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. HMK 266 maddesindeki “Mahkeme, çözümü hukuk dışında özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir…” ve yine HMK 282 maddesindeki “Hakim bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir.” yasal düzenlemeleri de gözetildiğinde; İlk Derece Mahkemesince sunulan deliller, bilirkişi raporları içeriğindeki tespitlere göre ; ilk derece mahkemesince sigorta bilirkişisi tarafından yapılan hukuki değerlendirmelerin mahkemece yapıldığı ve buna göre;” davacının 16/11/2015 tarih ve … nolu faturasına göre vadenin 90 gün olarak belirlendiği, malın gümrükten çıkış (intaç) tarihinin 19/10/2015 tarihi olduğu, davacının ihracatını 10/11/2015 tarihinde bildirmesi gerekirken 21/03/2016 tarihinde bildirdiği, ayrıca davacının 90 gün vade süresine göre 14/01/2016 tarihinden itibaren 60 gün içinde (14/03/2016 tarihinde) bildirimde bulunmadığı, bildirimin 10/06/2016 tarihinde yapıldığı, davacının ihracatının poliçenin 1/b maddesi uyarınca sigorta teminatı kapsamında olduğu, ancak yine poliçenin 9/a maddesine göre davacının her ay yapmış olduğu tüm sevkiyatları takip eden ayın 10 ‘una kadar …’a bildirmesinin gerektiği, buna karşın davacının gümrük çıkış tarihi olan 19/10/2015 tarihi nazara alındığında, takip eden 10/11/2015 tarihinde bildirim yapması gerekirken bildirim yükümlüğünü yerine getirmeyerek bildirimi yaklaşık 4 ay sonra 21/03/2016 tarihinde yapmış olmasının poliçe hükümlerine aykırı olduğu, poliçenin 9/b maddesine göre ise davacının sigorta kapsamındaki sevkiyatları ile ilgili vade tarihinde ödenmeyen meblağların vade tarihini takip eden azami 60 gün içinde davalıya bildirmesi gerektiği, ancak davacının bildirimini vade tarihinden sonraki 60 gün içinde yapmayarak bu tarihten yaklaşık 3 ay sonra 10/06/2016 tarihinde bildirdiği, bu hususunda poliçe hükümlerine aykırılık teşkil ettiği, ayrıca davacı tarafça dava dilekçesinde alıcı şirket hakkında 12/04/2016 tarihinde iflas başlangıç prosedürünün başlatıldığının beyan edildiği, buna göre davacının ihracata konu malın bedelinin ödenmediğine ilişkin bildiriminin bu tarihten sonrasına ait olduğu, poliçenin 19 ‘uncu maddesinde, 8, 9, 11 ve 21 ‘inci maddelerinde belirtilen yükümlülüklerin sigortalı tarafından yerine getirilmemesi halinde …’ın poliçe kapsamındaki her türlü yükümlülüğünün ortadan kalkacağının düzenlendiği, poliçenin çerçeve poliçe olması ve her ihracatın davalıya bildirimi ile poliçe teminatı kapsamına alınacak olması nedeniyle davacının iddialarının yerinde olmadığı, ayrıca her ne kadar davacı taraf sistemsel hususlardan dolayı gerekli bildirimlerin yapılamadığını ve davacıya akdedilebilecek herhangi bir kusur bulunmadığını beyan etmiş ise de sevkiyat faturasında açıkça vade tarihinin 90 gün olarak belirtilmesi karşısında ticari ilişkinin tarafı şirketler arasında 120 günden daha uzun vade ile çalışıldığı iddiasının daha önce bu yönden davalı sigorta şirketine herhangi bir bildirimde bulunulmamış olması nedeniyle davalı tarafa karşı ileri sürülemeyeceği, bunun yanı sıra intaç tarihin ile beyanname tarihi arasındaki sürenin 10 günü aştığı beyan edilse de, intaç tarihi ile beyanda bulunma süresi arasında 21 gün bulunduğu, bu nedenle davacı tarafın beyanlarının yerinde olmadığı, davacı tarafın poliçe şartlarına göre gerekli bildirim yükümlülüklerini zamanında yerine getirmediği ” belirtilmiş olup bu tespitler ışığında davalı bankanın taraflar arasında düzenlenen sigorta sözleşmesine göre tazmin ödeme borcu doğmadığı mahkemece kabul edilmiş ve kurulan hüküm gerekçesinde davacı vekilinin istinaf nedenleri de karşılanmış olmakla; mahkeme kararının gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Sonuç itibariyle, dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, yasaya uygun gerektirici nedenlere, ilk derece mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına; incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, kamu düzenine herhangi bir aykırılığın da bulunmamasına göre davacı vekilinin tüm istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nun 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 98,10.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 54,40.TL istinaf karar harcından, istinaf eden tarafından yatırılan 35,90.TL harcın mahsubu ile bakiye 18,50.TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 24/09/2020 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.