Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/524 E. 2020/1512 K. 24.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/524
KARAR NO: 2020/1512
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: İSTANBUL 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/10/2018
DOSYA NUMARASI: 2016/864 Esas – 2018/1051 Karar
DAVA: Tazminat
KARAR TARİHİ: 24/12/2020
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Erzurum ilinde faaliyet gösteren müvekkili şirket ile davalı şirket arasında 06.12.2013 tarihli Akaryakıt istasyonu bayilik sözleşmesi imzalandığını, taraflar arasında ticari şartları düzenleyen Ticari Koşullar adlı bir protokol imzalandığını, bayilik sözleşmesinin dava tarihi itibari ile halen devam ettiğini, müvekkili şirketin davalı şirkete hiçbir borcu olmamasına rağmen borçlu olduğu iddia edilerek, müvekkili şirketin 300.000 TL bedelli teminat mektubunun haksız ve hukuka aykırı şekilde nakde çevrildiğini, ayrıca davalı tarafça müvekkili şirketin yakıt talebini de karşılamadığını, davalı şirketin cari hesap kayıtlarında ve davalı şirket kayıtlarında müvekkili şirketin alacaklı görüldüğünü, buna rağmen davalı şirketin müvekkili şirkete yakıt vermediğini, davalı şirketin haksız eylemleri ve yakıt vermemesi sebebiyle müvekkili şirketin istasyonunun bir yıldır satış yapamadığını, mevzuat gereği başka bir dağıtıcı firmadan yakıt almanın yasak olması sebebiyle davalı şirketin bu durumu kötüye kullandığını, teminat mektubunun haksız olarak nakde çevrilmesi sebebiyle haksız tahsil edilen bedelin iadesi ve bir yıldır davalının haksız eylemleri sebebiyle akaryakıt istasyonun kapalı olması sebebiyle uğradıkları zararın tazminini talep ettiklerini, zararın hesaplanmasında davalı şirkete taahhüt etmiş oldukları ürün alım taahhütnamesindeki satış rakamları esas alınarak hesaplama yapılmasını istediklerini, davalı şirketin, yakıt alımı dışında soyut alacak iddia ederek fatura düzenleyerek müvekkili şirketi borçlu gösterdiğini, yakıt alımı dışındaki soyut alacak iddialarını kabul etmediklerini, yapılacak bilirkişi incelemesinde yakıt alımı dışındaki faturaların ayrıştırılmasını talep ettiklerini belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, teminat mektubunun haksız nakde çevrilmesi sebebiyle şimdilik 20.000 TL’nin nakde çevrilme tarihinden itibaren en yüksek ticari faiz ile birlikte davalıdan tahsiline, davalının haksız eylemleri sebebiyle işletilemeyen istasyon için uğradıkları maddi zarar için şimdilik 5.000 TL’ nin (asgari) taahhüt edilen yakıt satış rakamları esas alınarak davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Bayilik Sözleşmesi ve ekleri uyarınca müvekkili şirket bayiliğini üstlenen davacı şirketin, istasyonu ürünsüz bırakarak, taahhüt ettiği miktarda ürün almayarak taahhütlerini birçok kez ihlal ettiğini ve muaccel haldeki borçlarını ödemediğini, davacı tarafa taahhütlerini yerine getirmesi ve sözleşmeye uygun davranması hususlarında defalarca ihtarname keşide edildiğini, davacının iddiasının aksine dava konusu banka teminat mektubunun davacının muaccel haldeki borçlarının ödenmemesi nedeniyle nakde çevrildiğini, davacıya ürün verilmediğinin de gerçeği yansıtmadığını, davacının muaccel haldeki borçlarını ödememesi nedeniyle müvekkilinin davacıya vadeli ürün verme yükümlülüğü bulunmadığını, taraflar arasında akdedilen Bayilik Sözleşmesi’nde peşin satışın esas olduğunun kabul edildiğini, davacının, ürün alım taahhütnamesinde almayı taahhüt ettiği ürün miktarını almayarak taahhütlerini ihlal ettiğini, davacının kendi kusurlu eylemine dayanarak hak iddia etmesinin kabul edilemeyeceğini, davacı tarafça, müvekkilinin kendisinden fazla tahsilât yaptığı iddiasının da doğru olmadığını, müvekkili şirket alacaklarının, davacı tarafa ticari ilişkiye uygun olarak faturalandırıldığını ve davacı tarafından ihtirazi kayıt ileri sürülmeksizin ödendiğini, taraflar arasında akdedilen Bayilik Sözleşmesi ve ticari ilişkinin 28.09.2016 tarihli Fesih Protokolü ile sonlandırıldığını, fesih Protokolü’nün 2.4. maddesince davacı tarafın müvekkilini ibra ettiğini ve tüm alacaklarından feragat ettiğini, bu nedenle davacının iş bu davadaki alacak iddialarının dinlenme olanağının ortadan kalktığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 12/10/2018 tarih ve 2016/864 Esas – 2018/1051 Karar sayılı kararı ile; ” … Yargılama sırasında alınan bilirkişi raporları,tarafar arasında yapılan sözleşmeler,çekilen ihtarnameler tüm dosya kapsamı ile birlikte değerlendirildiğinde bilirkişi raporu mahkememizce yeterli görülüp itibar edildiği ve taraflar arasında akdedilen 28.09.2016 tarihli Fesih Protokolü’nün 2.4 madde hükmünde “Bayi ve Malik, söz konusu Bayilik Sözleşmeleri, ekleri ve bayilik ilişkisiyle, intifa hakkına bağlı olarak; … nezdinde herhangi bir hak ve alacaklarının kalmadığını beyan ederek; …’İ gayri kabili rücu ibra elmiş ve …’ten herhangi bir talep ve/veya her nam altında olursa olsun tazminat vs. alacak talebinde bulunmayacaklarını, bu kapsamda her türlü taleplerinden feragat ettiklerini beyan, kabul ve kabul etmişlerdir” düzenlemesi getirilmektedir. Bu hüküm uyarınca davacı bayi, davalı nezdinde herhangi bir hak ve alacağının kalmadığını, davalıyı ibra ettiğini ve davalıdan herhangi bir talepte bulunmayacağını beyan etmiştir. Davacı vekili, müvekkili şirketi temsilen Fesih Protokolünü imzalayan …’ın ileri derecede göz rahatsızlığı bulunduğunu ve Fesih Protokolünü okumadan imzaladığını, ibradan haberi olmadığını ileri sürmüştür. Davacı taraf tacirdir ve bir ticaret şirketidir, her tacir gibi basiretli olarak hareket etmek zorundadır. Bir tacirin okumadan böyle bir Fesih Protokolü imzalaması iddiasına TTK’nun “Her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerekir” hükmünü getiren 18/2 maddesi gereğince, itibar edilememiştir. Dolayısıyla Fesih Protokolünün 2.4 maddesi hükmü taraflar hakkında lüzum ifade ettiğinden ve davacıyı bağladığından, ibranın geçerli olduğu kanaatine varılmakla, davacının davalıdan bir hak ve alacak talep etmesinin mümkün olmadığı anlaşıldığı … ” gerekçeleri ile; ” 1-Davanın REDDİNE, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 23.08.2016 tarihinde açılan dava devam ederken, davalı şirket yetkililerinin müvekkili şirket yetkilisine hata ve hile yolu ile “ Fesih Protokolü “ adı altında ibraname hükümleri içeren bir evrak imzalattığını, Mahkemece alınan 12.04.2017 tarihli bilirkişi raporunda, müvekkili şirketin davalıdan 245.936,00 TL alacaklı olduğu, taahhüt ettiği ürün alımını yerine getirmemiş olsa dahi alacaktan fazla teminatın nakde çevrildiği ve ürün veya muaccel alacaktan kalan nakdi iade etmediği için davalının kusurlu bulduğu, 03.02.2018 tarihli bilirkişi raporunda da, 300.000,00.TL değerindeki teminat mektubunun nakde çevrildiği tarihte müvekkili şirketin 245.936,92.TL alacaklı olduğu, davalı şirketin nakde çevirdiği teminat mektubunun karşılığının olması için suni muhasebe işlemleri gerçekleştirerek teminat mektubunun miktarı kadar kendini alacaklı çıkarmaya çalıştığının tespit edildiğini, bilirkişinin raporunda “245.936,62 TL bakiye davacı alacağının rapor içerisinde listelenen faturalara ve dava dışı … firmasına yapmış olduğu ödemeyi davacının hesabına borç kaydederek sıfırladığı” şeklinde tespit bulunduğunu, Her iki bilirkişi raporunda da alacaklı konumunda olmalarına karşın yerel mahkemece, dava tarihinden sonra imzalanan ve içinde ibra maddesi gizlenmiş “Fesih Protokolü” adlı 28.09.2016 tarihli belge nedeniyle müvekkil şirketin herhangi bir hak ve alacağının kalmadığına hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, ibranın niteliği konusunda yapmış oldukları itirazların gözardı edildiğini, Yargıtay’ın ibranın karşılıksız olmasının Türk Hukuku’nda kabul görmediğini belirttiğini, karşılıksız ibranın geçersiz olduğunu, bu sebeple davalı şirketin aldığı ibranın da geçersiz olduğunu, ( Yargıtay 17. HD. 14.4.2011 T, 2010/3778 E, 2011/3493 K. ) Müvekkili şirketin, 300.000 TL alacağını almadan karşı tarafı ibra etmesine ilişkin sözleşmenin, hukuken makbuz niteliğinde olup borç yönünden hiçbir hukuki değeri bulunmadığını, davalı şirketin hiçbir ödeme yapmadığını, müvekkili şirketin, kiracı olan bayisine lisans almak için fesihname isimli belgeyi imzaladığını, davalı şirketin, lisans almak için matbu bir belgeyi müvekkile imzalattığını, belgeyi acil olarak EPDK’ya sunacaklarını beyan ederek müvekkilinin iradesini fesada uğrattığını, Müvekkili şirketin Erzurum ilinde iki adet petrol istasyonu bulunduğunu, davalı şirketin yakıt ikmali yapmadığı için müvekkil şirketin istasyonu uzun bir süre çalıştıramadığını, bu sebeple müvekkili şirketin, istasyonları kiraya vermek istediğini, davalı şirketin ise, kendi bayilerine istasyonun kiraya verilmesi halinde dava konusu olan teminat mektupları konusunda yardımcı olacaklarını, uzlaşabileceklerini beyan ettiğini, davalının bu beyanı ile sorunların çözümü için, davalının bayisi olan … Ltd. Şti. ile kira sözleşmesi imzalandığını, EPDK’dan yeni bayi olan … Ltd. Şti.ye bayilik lisansı alabilmek için dava konusu fesihnamenin imzalandığını, davalı şirketin hazırladığı 28.09.2016 tarihli fesihname başlıklı belgeyi müvekkili şirket yetkilisinin bu amaçla imzaladığını, bu belgenin tanzim edilmesinin amacının, davalı şirketi ibra etmek değil, davalının bayisi olan … Ltd. Şti.’ye bayilik lisansı almak olduğunu, Müvekkili şirketin yetkilisi …’ın mahkemeye de sunmuş oldukları doktor raporu ile de sabit olduğu üzere ileri derecede göz hastalığına sahip olduğunu, bu sebeple ve durumun acil olduğu beyanı ile belgenin kendisine okunmadan imzalatıldığını, ancak belge incelendiğinde amacı dışında kötü niyetle hazırlandığının ortaya çıktığını, Davalının “fesihname protokolü” başlığı attığı 28.09.2016 tarihli belgeyi “fesihname“ başlığı ile çelişir beyanlar yazarak hile ile …’ a imzalattığını, belgenin işbu davanın açılmasından sonra imzalatıldığını, eski bayiliğin feshi yeni bayiliğin lisansını alma belgesi olarak takdim edildiğini, belgenin fesihnameden başka bir hüküm içermediği, EPDK’nın bu belgeyi zorunlu olarak istediği, matbu bir belge olduğu ve acil olarak EPDK’ ya sunmak zorunda oldukları beyan edilerek hile ile müvekkile imzalatıldığını, işbu davanın sonuçlarından kurtulmaya çalışan davalı şirketin, fesihname adı altında bir belgeyi müvekkilinin iradesini hile ve hata ile fesada uğratarak imzalattığını, M.K.2.maddeye aykırı hazırlanan belgenin geçersiz olduğunu, Belgede müvekkili lehine hiçbir hüküm bulunmadığını, 300.000 TL teminat mektubu ve yaklaşık 700.000 TL kar kaybı toplamı 1.000.000 TL zarardan, hiçbir karşılık almadan vazgeçildiğinin iddia edilmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, bu sebeple ortada hukuken geçerli bir ibra ve feragat bulunmadığını belirterek, -İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2016/864 Esas-2018/1051 Karar sayılı kararının kaldırılmasına ve talepleri doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, bayilik sözleşmesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı … ve davalı … arasında 06/12/2013 tarihli Standart Bayilik Sözleşmesi, 06/12/2013 tarihli Ticari Koşullar, 06/12/2013 tarihli Çerçeve Protokol, 06/12/2013 tarihli Ürün Alım Taahhütnamesi akdedilmiştir. Davacı tarafça, davalıya verilen teminat mektubunun haksız olarak nakte çevrilmesi ve akaryakıt verilmemesi nedeniyle uğranılan zararların tazmini talep ve dava edilmiş, yargılama sırasında taraflar arasında 28/09/2016 tarihli Fesih Protokolü düzenlenmiştir. Fesih protokolünün 2.1 maddesinde; tarafların anılan gayrimenkul üzerinde tescil olunmuş intifa hakkının tapu kaydından terkin edilmesi hususunda mutabık kaldıkları, bu kapsamda …’ in sözkonusu mevcut intifa hakkının işbu maddede yazılı şekilde terkini için malik veya malik tarafından tayin edilen kişiler adına tanzim edeceği vekaletnameyi malike ileteceği, sözkonusu tapu işlemlerinin lehine işlem yapılan malik tarafından masrafları uhdesinde kalmak üzere gerçekleştirileceği, 2.2 maddesinde; tarafların işbu fesih protokolünün imzasından önce akdettiği tüm anlaşmaları mutabakat dahilinde sona erdirdikleri, 2.4 maddesinde ise “Bayi ve Malik, söz konusu Bayilik Sözleşmeleri, ekleri ve bayilik ilişkisiyle, intifa hakkına bağlı olarak; … nezdinde herhangi bir hak ve alacaklarının kalmadığını beyan ederek; …’ i gayri kabili rücu ibra elmiş ve …’ ten herhangi bir talep ve/veya her nam altında olursa olsun tazminat vs. alacak talebinde bulunmayacaklarını, bu kapsamda her türlü taleplerinden feragat ettiklerini beyan, kabul ve kabul etmişlerdir” şekilinde düzenleme yapıldığı, protokolün …, bayi ve malik tarafından imzalandığı ve imza inkarı bulunmadığı anlaşılmaktadır. Mahkemece yukarıda yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş ise de; Fesih protokolünün 2.4 maddesi ile davacı bayinin, davalı nezdinde herhangi bir hak ve alacağının kalmadığını, davalıyı ibra ettiğini, davalıdan herhangi bir talepte bulunmayacağını ve her türlü taleplerinden feragat ettiklerini beyan ettiği, davacı vekilince protokolü imzalayan müvekkili şirket temsilcisinin iradesinin fesada uğratıldığı, gözlerinde rahatsızlık bulunduğu, sözleşmenin okunmadan imzalandığı ileri sürülmüş ise de, fesih protokolünün iptal edildiğine dair bir iddia ve bu yönde bir ispat bulunmayıp, davacının, basiretli bir tacir olarak hareket etmesi gerektiği ve ileri sürülen hususların fesih protokolünü geçersiz kılmayacağı, ayrıca davacı tarafça ibranın karşılıksız olması nedeniyle geçersiz olduğu ileri sürülmüş ise de, protokolün yukarıda belirtilen 2.2 maddesi uyarınca tarafların karşılıklı olarak tüm sözleşmeleri feshettikleri, 2.1 maddesinde de davalı lehine taşınmaz üzerinde bulunan intifa hakkının kaldırılmasının kararlaştırıldığı, intifa hakkının kaldırılması dikkate alındığında, ibranın davacı yönünden karşılıksız olduğunun kabulünün mümkün olmadığı ve taraflar protokol hükümleri ile bağlı olup, davacının feragat ve ibra nedeniyle artık tazminat talep hakkının kalmadığı kanaatine varılmıştır. Dava 23/08/2016 tarihinde açılmış olup, fesih protokolünün 28/09/2016 tarihinde düzenlendiği, dava tarihinden sonra yapılan bu protokolle davalının ibra edilmesi nedeniyle davacının alacak talep hakkının sona erdiği nazara alındığında, davanın konusuz kaldığı, bu hali ile mahkemece konusuz kalan davanın esası hakkında bir karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken, davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir. 6100 sayılı HMK’nın 331. maddesine göre davanın konusuz kalması sebebiyle esası hakkında bir karar verilmesine gerek bulunmayan hâllerde, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerine hükmedilir. Bu durumda, davacı şirket ticari defter kayıtlarına göre; dava tarihi itibarı ile davacının davalıdan 245.936,00 TL alacaklı olduğu, davalı şirket ticari defter kayıtlarına göre ise; 300.000,00 TL değerindeki teminat mektubunun nakde çevrildiği 01/07/2016 tarihinde, teminattan davacı borcu olan 54.063,38 TL düşüldükten sonra davacı şirketin 245.936,92 TL alacaklı olduğu, dava tarihi olan 23/08/2016 tarihinde ise davacının davalı şirketten 128.843,32 TL alacaklı olduğu, teminat mektubu nakte çevrildikten sonra davalının 245.936,92 TL olan davacı alacağını, bu tarihten sonra tanzim edilen faturalar ve “… temlik sözleşmesine istinaden” açıklamalı 128.843,32 TL borç kaydı ile sıfırladığının raporlar ile tespit edildiği, her davanın açıldığı tarihteki durum ve koşullara göre değerlendirilmesi gerektiğinden, dava tarihinden sonra davalı tarafça yapılan kayıtlar dikkate alınmaksızın, dava tarihi itibarı ile davacının davalıdan alacaklı ve dava açmakta haklı olduğu, dolayısıyla yargılama giderleri ve vekalet ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulması gerektiği anlaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile, HMK’nın 353/1-b.2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak, Dairemizce yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına karar verilerek, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜ ile, İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12/10/2018 tarih ve 2016/864 Esas 2018/1051 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, Dairemizce esas hakkında yeniden hüküm kurulmak suretiyle, Konusuz kalan davanın esası hakkında bir karar verilmesine yer olmadığına,
İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN; 2-Dairemiz karar tarihi itibari ile alınması gereken 54,40.TL harcın davacı tarafından dava açılırken peşin olarak yatırılan 426,94 TL harçtan mahsubu ile bakiye 372,54 TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacı tarafa iadesine, 3-Davacı tarafından yatırılan toplam 87,30 TL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 4-Davacı tarafından sarf edilen 2.600,00 TL bilirkişi ücreti ile 170,00 TL posta/ tebligat gideri olmak üzere; toplam 2.770,00 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 5-Davalı tarafça yapılan yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına, 5-Davacı kendisini duruşmalarda vekil ile temsil ettirdiğinden, dairemiz karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince belirlenen 4.080,00 TL vekalet ücretinin, davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 6-Taraflarca yatırılan ve artan gider avansı vara, karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN; 8-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 35,90 TL istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, 9-Davacı tarafından sarf edilen 98,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile 32,5.TL dosyanın Bölge Adliye Mahkemesi’ ne gidiş – dönüş gideri olmak üzere; toplam 130,6 TL’ nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 10-Artan gider avansı varsa talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, 11-Taraflarca yatırılan ve artan gider avansı vara, karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 24/12/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.