Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/514 E. 2019/1671 K. 27.11.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/514
KARAR NO : 2019/1671
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME : İSTANBUL 17. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ ( Denizcilik İhtisas Mahkemesi Sıfatı İle )
TARİHİ : 26/09/2017
DOSYA NUMARASI : 2016/439 Esas – 2017/288 Karar
DAVA :Alacak
KARAR TARİHİ : 27/11/2019
İlk Derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin jenaratör sektöründe uzun yıllar boyunca faaliyet gösterdiğini, müvekkili şirketin bir Cezayir firması olan … firmasına toplam değeri 283.884 EURO olan ürün satışı yaptığını, müvekkili şirketin söz konusu ürünlerin firmanın Cezayir’ de bulunan adresine teslimi için davalılardan … ile anlaştıklarını ve şirkete konşimento talimatını gönderdiğini, söz konusu anlaşma gereğince ürünlerin gemi sahibi olan diğer davalı … Şirketine ait gemiye yüklendiğini, ancak davalılardan … tarafından müvekkili şirkete gönderilen mailde bahse konu geminin 31/12/2014 tarihinde Tunus ve İtalya arasındaki açık denizde çok ağır fırtınaya yakalandığını ve güvertedeki 22 adet dolu konteynırın denize düştüğünü ve kaybolduğunu, 23 adet konteynırın da ağır hasarlandığını bildirdiğini, müvekkili şirket tarafından yapılan araştırma neticesinde taşınan ürünlerden sadece 192.879 EURO tutarındaki ürünün dava dışı alıcı firmaya ulaştığı, 91.005 EURO tutarındaki ürünün ise yaşanan kaza neticesinde denize düşerek zayi olduğunun tespit edildiğini bildirerek; müvekkili şirkete ait ürünlerin denize düşmesinden dolayı uğranılan zararlara mukabil alacaklarının belirlenerek şimdilik 3.000,00 TL alacağın temerrüt tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir. 1 nolu davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkilinin dava dışı … firması ile imzaladığı 29/04/2013 tarihli zaman çarteri sözleşmesi uyarınca … adlı geminin ticari yönetimini elde ettiğini, navlun sözleşmeleri uyarınca gemiye yüklenen konteynerler için çok sayıda konişmento düzenlendiğini, geminin teknik yönetiminin müvekkilinde olmadığını, geminin mürettebatının … firmasının gemi adamları olduğunu, gemide bulunan konteynerlerin bir kısmının ağır hava ve fırtına nedeniyle geminin yan yatması sonucunda kilitlerini kopararak denize düştüğünü, bir kısmının hasarlı olarak kurtarıldığını, müvekkili tarafından acente sıfatı ile düzenlenen konişmentoların İstanbul’da düzenlendiğini, taşıdığı yüklerin ise ihracaat yükleri olduğunu, davacının aktif husumet ehliyeti olmadığını, talebin zamanaşımına uğradığını, … gemisinin İzmir/Gemlik ve İstanbul Limanlarındaki yüklemeyi müteakip Libya’ nın Misurata ve Al Khoms Limanları ile Tunus’un Bizerte Limanı ve Cezayir’in Annaba ve Algiers limanlarında yüklü konteynerleri boştalmak ve boş konteynerleri Türkiye’ye getirmek üzere sefere çıktığını, güverteye yüklenen konteynerlerin güverte seviyesinde manuel kilitleme dönme kilit ile emniyet altına alındığını, konteynerler arasında yarı otomatik/otomatik dönme kilitler kullanıldığını, tabanda ekli germe donanım ile kısa ve uzun laşing çubukları birlikte kullanılarak çapraz laşing ve paralel çapraz laşingler uygulandığını, uygun oldukça ikinci sıra konteynelerin alt köşesi ile ilk sıra konteynerlerin üst köşesini bağlayan paralel laşingler uygulandığını, … gemisinin Al Khoms Limanı’ndan 29/12/2014 tarihinde hareket ettiğini, geminin kontrol edilebilen pervane ile donatıldığını, geminin 30/12/2014 tarihinde Cap Bon’un kuzeyine varması ile yaklaşık 14.45 sularında rüzgar kuzeyden, kuzey-batında 9 Beaufort gücünden olduğunu, deniz durumunun çok yüksek bir şekilde 8 dereceye yükseldiğini, gemi havanın etkilerini en aza indirmek için rotasında ve hızında olması gerek değişiklikleri yaptığını, 30/12/2014 günü yaklaşık saat 19.00 saatlerinde deniz durumunun aniden aşırı dalga ile yükseldiğini ve yaklaşık 10 metre yüksekliğe ulaştığını, geminin sancak tarafına yalpalamasına sebep olduğunu, ağır yalpalama esnasında 13 ve 34 numaralı bölümlerdeki konteyner istifleri yıkıldığını ve bir takım konteynerlerin gemiden denize ve diğer konteynerlerın ise içindekiler saçılmak suretiyle güverteye düştüğünü, konteynerlerde meydana gelen hasarın Deniz Rizikoları istisnası kapsamında taşıyanın hukuken sorumlu olmadığı bir sebepten kaynaklandığını belirterek davanın reddini, davacının davasının husumet yokluğundan reddini, müvekkili firmanın pasif husumet yokluğu nedeniyle davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir. 2 nolu davalı cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin uluslararası bilinirliğe sahip bir taşıma aracısı şirketi olduğunu, müvekkil şirket ile davacı şirket arasında toplamda 4 adet 40’lık konteyner ihtiva eden ve yine toplamda 283.884 Euro değerli malların taşınmasına aracılık edilmesi adına anlaşmaya varıldığını, müvekkili şirketin gemi donatanı kiracısı ve fiili taşıyan olmadığını sadece aracı/komisyoncu kuruluş olduğunu, ilgili malların tamamının zarara uğramadığını, sadece 91.005 Euro’luk kısmı açısından husumet olduğunun davacı vekili tarafından iddia edildiğini, bunun da yalnız 3.000 TL’lik bölümü açısından kısmi dava açıldığını, söz konusu zayiata dair dava haklarının 1 yıl içerisinde kullanılmadığından huzurdaki olayda ileri sürülen alacak hakları için zamanaşımı süresinin gerçekleştiğini, müvekkili şirketin husumet ehliyetinin olmadığını, dava şartına haiz olmadığını, belirterek davanın esastan reddini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 26/09/2017 tarih ve 2016/439 Esas – 2017/288 Karar sayılı kararı ile; ” Dava konusu olayda, uyuşmazlığın konusunun; davacı şirkete ait emtianın deniz yolu ile taşınması sırasında meydana gelen zıyaından ötürü sorumluluğunun kimde olduğu, davacı tarafın tazminat talep etme hakkı var ise miktarı, husumet ehliyeti, hak düşürücü süre ve zamanaşımı noktalarında toplandığı anlaşılmıştır. TTK’ nun 1188. maddesine göre, “1- Eşyanın zıyaı veya hasarı ile geç tesliminden dolayı taşıyana karşı her türlü tazminat istem hakkı, bir yıl içinde yargı yoluna başvurulmadığı takdirde düşer. (2) Bu süre taşıyanın eşyayı veya bir kısmını teslim ettiği veya eşya hiç teslim edilmemişse, onun teslim edilmesinin gerektiği tarihten itibaren işlemeye başlar.” hükmünü içerdiği, dava konusu olayın 30.12.2014 tarihinde gerçekleştiği, emtianın hasar ve ziyaya uğradığının 05.01.2015 tarihinde davacıya bildirildiği, dava tarihinin ise 05.09.2016 tarihi olduğu anlaşılmakla davacının davasının hak düşürücü süre nedeniyle reddine … ” karar verilmesi gerektiği gerekçeleri ile; ” Davacının davasının hak düşürücü süre nedeniyle REDDİNE, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, Yerel Mahkeme kararının haksız, yersiz ve hukuki dayanaktan yoksun olup bozulması gerektiğini, Öncelikle dava konusu olay yaşandıktan sonra davalılardan ….Ltd. Şti. Firmasının, müvekkile mail yolu ile ulaşarak taşımayı yapan firma olan … Ticaret A.ş. firması tarafından kendilerine geminin ağır bir fırtıya yakalandığını, taşınan ürünlerden denize düşen ve hasarlı olan ürünler olduğunu, bu konteynerler için sigortacılara gerekli ihbarın yapılması gerektiğine dair kendilerine iletilen maili gönderdiğini ve müvekkilin süreçten bu şekilde haberdar olduğunu, müvekkil şirketin ise bu aşamada henüz zarar belli olmadığından zarar miktarının belli olmasını beklediğini, yine sigorta yapma yükümlülüğünün anlaşma uyarınca aracı firma olan … Ltd. Şti.’ nde olduğundan onlar tarafından sigorta şirketine bildirim yapılacağı söylendiğinden kendisinin sigorta şirketine bir bildirim yapmadığını, zaten sonrasında ise taşınan ürünlere sigorta yapılmadığının öğrenildiğini, Müvekkilin zarar miktarı belli olduktan sonra ise aracı firma olan davalı … Ltd. Şti. ile iletişime geçerek zararlarının ödenmesini istediğini, firmanın ise ekte örneği sunulan bir evrakı mail ortamında göndererek … Ticaret A.Ş. yetkilisine İngilizce bir metin gönderilmesini istediğini, müvekkil şirket ile ilgili evrakı hazırlayıp şirkete gönderdiğini ve zararının giderilmesini beklediğini, bu aşamada ise davalı şirketlerin sürekli olarak müvekkili oyalayarak ödeme yapacaklarını, gemide hasar gören ve denize düşen tüm ürünlerin zararlarına ilişkin tespitleri kendilerinin yaptırdıklarını bu nedenle de işlemlerin uzun sürdüğünü söylediklerini, müvekkil şirketin sürekli çalıştığı firma olan davalılara güvendiğini ve ödeme yapacakları konusunda güven oluşturduklarından herhangi bir yasal işlem başlatmadıklarını, ancak bu aşamada şirketler tarafından hiçbir şekilde müvekkil şirkete ödeme yapılmadığını, iyi ticari ilişkiler kullanılarak müvekkilin dava açma süresini kaçırmasının sağlandığını, sonrasında ise ödeme yapılamayacağı belirtilerek müvekkilin mağdur edildiğini, Türk Ticaret Kanunu’ nun “Hak düşürücü süre itirazından yararlanma hakkının kaybedilmesi” başlıklı 1189. maddesinin “Tazminat isteminin muhatabı, zarar göreni dava açma süresini kaçırması sonucunu doğuracak şekilde oyalarsa, hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu itirazından yararlanamaz. (2) Bu takdirde, dava açma süresi, zarar görenin, bu durumu öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlar.” hükmünü içermekte olduğunu, Bu kapsamda iyi ticari ilişkileri kullanarak ödeme yapılacağı konusunda müvekkili oyalayan ve dava açma süresini kaçırmasını sağlayan davalıların anılan kanun maddesi uyarınca hakdüşürücü sürenin geçmiş olduğu itirazında bulunamayacaklarını, Müvekkili tarafından bu durum öğrenildikten yani ödeme yapılamayacağı söylendikten sonra hemen sonra süresi içinde Ankara Nöbetçi Ticaret Mahkemesi’ nden muhabere yolu ile 26.08.2016 tarihinde huzurdaki davanın ikame edildiğini, bu kapsamda huzurdaki davanın süresi içinde ikame edilmiş olup mahkemece verilen süre yönüyle red kararının kaldırılarak uyuşmazlığın esasına ilişkin incelemenin yapılması gerektiğini beyanla İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2016/439 E.,- 2017/288 K. sayılı davanın reddine ilişkin 26.09.2017 tarihli kararının davacı müvekkil lehine kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’ nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, uluslararası deniz yolu taşımacılığı nedeniyle uğranıldığı öne sürülen zararın belirsiz alacak şeklinde tazmini davasıdır. Mahkeme davanın 1 yıllık hak düşürücü süre içinde açılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiş, davacı istinafa gelmiştir. Davacının emtianın göndereni satışın CFR olduğu, navlun ücretinin davacı tarafından ödendiği fakat malların taşıyıcıya tesliminden sonra nefi ve hasarın malların alıcısına geçtiği sabittir. Bununla beraber davacı satıcı-ihracatçının sattığı-ihraç ettiği mallara karşılık 192.879,00 € faturasının malların alıcısı tarafından ödendiği, 91.005,00 € bedelli faturanın ise ödenmediği anlaşılmaktadır. Davacının, bedeli ödenmeyen emtia için tazminat davası açmış olmasına göre aktif husumet ehliyetinin (davacılık sıfatı) bulunduğu anlaşılmaktadır. Davacı satıcı- gönderene hasar bildiriminin 05/01/2015 tarihinde yapıldığı anlaşılmaktadır. Dava tarihi 05/09/2016 dır. Davacı, taşıyıcı tarafından oyalandığını, bu yüzden hak düşürücü sürenin kaçırıldığını, davalıların bu yüzden TTK 1189.maddesindeki hak düşürücü sürenin geçtiği itirazından yararlanamayacağını, dava açma süresinin bu durumu öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlayacağını öne sürmektedir. Hak düşürücü süre TTK’ nın 1188.maddesinde düzenlenmiş olup, yasada taşıyana karşı her türlü tazminat isteme hakkının 1 yıl içinde yargı yoluna başvurulmadığı takdirde düşeceği ifade edilmiştir.
Eldeki davada davacının 6102 sayılı TTK’nın 1189.maddesinde ifade edildiği şekilde taşıyıcı tarafından dava süresini kaçırması yönünde oyalandığına yönelik, soyut iddia dışında ispata elverişli somut bir delil yoktur. Bilakis fiili taşıyıcının 05/01/2015 tarihinde geminin fırtınaya yakalanması sonucu bir kısım konteynerlerin denize düştüğü bir kısmının ise hasarlandığına, sigortacılara gerekli başvurunun yapılmasına ilişkin gemi acentesinin (Containership Maritime..) mesajını, davacıya ilettiği sabittir. Sonuç olarak dava, 1 yıllık hak düşürücü süre içinde açılmamıştır. Davacının, tazminat isteminin muhatabı tarafından dava açma hakkını kaçırması yönünde oyalandığına dair bir delil yoktur. Davacı, oyalandığını öğrendiği tarihin ne olduğunu ve nasıl oyalandığını da açıklamamıştır. Dosyada bulunan delillerden kendisinin hasar sonrası sürekli bilgilendirildiği anlaşılmaktadır.Yukarıda açıklanan nedenlerle istinaf incelemesine konu kararın, usul ve esas yönünden hukuku uygun olduğu, istinaf nedenlerinin yerinde olmadığı anlaşılmakla davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesine göre esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nun 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 121,30 TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 44,40 TL istinaf karar harcı davacı tarafından istinaf aşamasında peşin olarak yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, yatırılan harcın hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa, karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 27/11/2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.