Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/499 E. 2020/1543 K. 24.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/499 Esas
KARAR NO : 2020/1543 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 13/02/2018
NUMARASI : 2016/202 Esas 2018/123 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ 24/12/2020
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, taraflar arasında 07/10/1999 tarihli 10 yıl süreli ve 07/09/2004 tarihli 5 yıl süreli işleticilik anlaşmaları ve anlaşmalar ile protokoller akdedilmiş olduğunu, sözleşmelerin davalı tarafından Beyoğlu …. Noterliği’nin 05/06/2008 tarih ve … yevmiye numaralı 06/06/2008 tarihli ve … yevmiye numaralı ihtarlarıyla haksız biçimde feshedilmiş olduğunu, davalının haksız feshi üzerine BP’nin mahrum kaldığı kâr nedeniyle İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde 10.000,00-USD’lik kısmi alacak davası açıldığını, 17/06/2013 tarihli bilirkişi raporu ile … 1999-2008 yılları arasında kâr mahrumiyeti alacağının 615.181,45-USD olarak hesaplanmış olduğunu, 2008 yılı için kâr kaybı 39.137,72-USD olarak tespit edilmiş olduğunu, İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2013/90-2014/6 E.K. sayılı ilamı ile taleple bağlılık ilkesi gereği 10.000,00-USD kâr mahrumiyeti alacağının davalı tarafından ödenmesine hükmetmiş olduğunu ve bu bedelin davalı tarafından ödendiğini, BP tarafından 2008 yılı kâr kaybı olan 39.137,72-USD’nin tahsili için İstanbul …. İcra Müdürlüğü’nün … sayılı dosyası ile davalı yan aleyhine icra takibi başlatıldığını, davalının itirazı neticesinde takibin durduğundan bahisle davalının itirazının iptaline, asıl alacağın %20’sinden az olmamak üzere müvekkili lehine icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesi ile, dava konusu alacağın zamanaşımına uğradığını, davacının alacağını İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2013/90 esas sayılı dosyasına sunulu bilirkişi raporuna dayandırmış olduğunu, huzurdaki yargılamada ilgili bilirkişi raporunun yargılamaya esas alınmasının mümkün olmadığını, davacı tarafından 2008 Ocak ayı ile taraflar arasındaki sözleşmeyi feshettikleri 05/06/2008 tarihleri arasındaki aylara ilişkin olarak asgari alım taahhüdüne aykırılık iddiası ile müvekkilinden kâr kaybının dava ile talep edebilmesi için gerekli şartların oluşmadığını, var olduğu iddia edilen alacak ile ilgili olarak 2008 yılında herhangi bir ihtirazi kayıt ileri sürülmediğinden bahisle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 13/02/2018 tarih ve 2016/202 Esas – 2018/123 Karar sayılı kararında;”…..Tüm delillerin değerlendirilmesi sonucunda; taraflar arasında 07/10/1999 tarihli “… Ortaklığı İşleticilik Anlaşması” ve eki “Protokol” ve 07/09/2004 tarihli “…. İşleticilik Anlaşması” ve eki “Protokol” düzenlendiği, iş bu sözleşme ve protokollerin davalı tarafından Beyoğlu …. Noterliği’nin 05/06/2008 tarih … yevmiye numaralı ve 06/06/2008 tarih 12610 yevmiye numaralı ihtarnameleri ile davacı … ile petrol istasyonunun üzerinde kurulu olduğu taşınmaz mâlikleri arasında düzenlenen kira aktinin taşınmaz maliklerince sonlandırılmış olması nedeni ile bayilik sözleşmesinin dayanaksız kaldığı belirtilerek feshedildiği, davacı ….’nin Kadıköy …. Noterliği’nce düzenlenmiş 17/11/2008 tarih … yevmiye numaralı ihtarname ile yıllık asgari alım taahhüdüne uyulmaması nedeni ile 869.553,80-USD kâr mahrumiyeti zararının olduğu belirtilerek 869.553,80-USD kâr mahrumiyeti borcunun ihtarnamenin tebellüğünden itibaren “derhal” ödenmesinin ihtar edildiği, tebligatın 20/11/2008 tarihinde davalı şirket yetkilisine tebliğ edildiği anlaşılmıştır. Akaryakıt bayilik sözleşmelerinde (veya sözleşme eki taahhütnamelerde) yer alan “yıllık asgari alım taahhüdü”ne uymama halinde öngörülen ceza koşulu (ceza-i şart hükümleri) Türk Borçlar Kanunu’nun 179/2 (sözleşme tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı BK md 158/2) maddesindeki ifâya ekli ceza koşulu (ceza-i şart niteliğindedir. TBK 179/2 maddesine göre “Ceza, borcun belirlenen zaman veya yerde ifâ edilmemesi durumu için kararlaştırılmış ise alacaklı hakkından açıkça feragat etmiş veya ifâyı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça asıl borç ile birlikte cezanın ifâsını da isteyebilir” hükmü yer almaktadır. Buna göre tedarikçi taahhüde aykırı davranılmış olan yılı takip eden yeni yıldaki ilk fatura ve irsaliyeye koyacağı bir açıklama (şerh) ile bu koşulu yerine getirebilir. Bu şekilde bir çekince (ihtirazi kayıt) konulduktan sonra veya ihtar çekildikten sonra tedarikçi (firma) mal vermeye devam etse bile önceki yıla ilişkin ceza koşulu alacağını sözleşme zamanaşımı süresi içerisinde her zaman talep edebilir. Sonraki yıllarda da aynı kural geçerlidir. Somut olayda yukarıda açıklandığı üzere taraflar arasında 07/10/1999 tarihli 10 yıl süreli işleticilik anlaşması ve buna bağlı olarak ürün alımı konusunda taahhütname düzenlenmiştir. Taahhütnamede yıl bazında alınacak ürün miktarı belirlenmiş ve eksik ürün alımı halinde cezai şart ödeneceği kararlaştırılmıştır. İfâya eklenen ceza-i şart niteliğinde olan bu ceza bir sonraki yıl ihtirazi kayıt bildirimi yapılmadan ürün verilmeye devam edilmesi halinde istenemeyecek olup, davacı …. sözleşme süresince ihtirazi kayıt koymadan ürün vermiştir. Bu durumda sözleşmenin fesih tarihi olan 04/06/2008 tarihinden o yılın başlangıç tarihi olan 07/10/2007 tarihi arasındaki son dönem için kâr kaybı talebinde bulunabilir. Davacı …. sözleşmenin yürürlükte kaldığı tüm dönem için (1999-2008) yukarıda açıklandığı üzere İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde 10.000,00-USD kâr mahrumiyeti alacağı yönünden kısmî dava açmıştır. Mahkememizde açılan iş bu davaya konu dönem ise 01/01/2008-04/06/2008 dönemidir. Yukarıda açıklanan bilirkişi raporunda 01/10/2007-04/06/2008 dönemi için toplam 61.890,23-USD, 01/01/2008-04/06/2008 dönemi için toplam 38.747,33-USD kâr mahrumiyeti hesabı yapılmış olup, tüm bu açıklamalar ışığında davacı ….’nin 01/01/2008-04/06/2008 dönemi için kâr mahrumiyeti talebinde haklı olduğu, kanaatine varılarak bilirkişi raporundaki hesaplamaya göre takibin devamı yönünde karar verilmiştir. Diğer yandan İİK 67 maddesi uyarınca itirazın iptali davasında kabul edilen miktar yönünden alacaklı-davacı yararına icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için borçlunun-davalının itirazında haksız ve alacağın da likit olması zorunlu olup, reddedilen miktar yönünden davalı-borçlu yararına kötüniyet tazminatına hükmedilebilmesi için alacaklı-davacının takibe geçmede haksız ve kötüniyetli olması zorunlu olup, bu koşullar somut olayda gerçekleşmediğinden davacının icra inkâr tazminatı talebinin reddine, davalının kötüniyet tazminatı talebinin reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. …”gerekçesi ile, Davanın kısmen kabulüne, tahsilde tekerrür olmamak kaydı ile davalının İstanbul …. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasına yapmış olduğu itirazın kısmen iptali ile takibin 38.747,33-USD asıl alacak ve 19.389,06-USD işlemiş faiz miktarı üzerinden ve asıl alacağın 3095 sayılı kanunun 4/a maddesi gereğince T.C. Merkez Bankası’nın 1 yıl vadeli USD mevduata verdiği en yüksek faiz oranı yönünden devamına, davacının fazlaya ilişkin talebinin reddine, Davacının icra inkar tazminatı talebinin reddine,Davalının kötüniyet tazminatı talebinin reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı ve davalı tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile, Yerel mahkemenin hukuken kabulü mümkün olmayan bir gerekçe ile zaman aşımı itirazını reddettiğini, Yerel Mahkemenin kabulüne göre; taraflar arasındaki sözleşmenin türü, niteliği vs. herhangi bir önem arz etmemekte tüm sözleşme türlerine 10 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerekmekte olduğunu, Söze konu değerlendirmenin kabulü, farklı sözleşme türleri için kanuni düzenlemeler ile kabul edilmiş olan farklı zamanaşımı sürelerini yok saymak anlamına gelmekte olduğu, bu durumun açıkça kanuna aykırılık teşkil ettiğini, Taraflarınca yargılamanın başından beri taraflar arasındaki sözleşmenin bayilik sözleşmesi olduğu, üstelik bu hususun da davacı tarafından kabul ve ikrar edildiği beyan edildiği ve zamanaşımı süresinin tespitinde bayilik sözleşmelerine uygulanması gereken hükümlere atıfla açıklamalar yapılmış olmasına rağmen söze konu açıklama ve talebi hiç değerlendirilmediği, hali hazırda yerel mahkemenin gerekçesiyle de açıklama ve talepleri yok sayıldığı hususu sabit olup eksik ve hatalı değerlendirme ile zamanaşımı itirazı reddedilmiş olmasına itiraz ettiklerini, Dava konusu talebin taraflar arasında imzalanan ve müvekkil tarafından feshedilen bayilik/işleticilik sözleşmesine dayandırılmakta olduğu, Bayilik sözleşmesi, kanunda düzenlenen tipik bir sözleşme olmadığından, sözleşmenin sona ermesiyle ortaya çıkan taleplere ilişkin uygulanacak zamanaşımı süresinin belirlenmesinde Türk Ticaret Kanunu ve Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olan tipik sözleşmelerden, bu sözleşmenin bünyesine uygun düşen hükümlerin kıyasen uygulanması gerekmekte olduğu, Bayilik sözleşmesiyle; üretici malların tamamını veya bir kısmını belirli bir bölgede satmak üzere bayiye göndermeyi, buna karşılık bayi de üreticinin dağıtım ağına dâhil olarak sözleşme konusu mal veya hizmeti kendi adına ve hesabına satmayı ve bu mal ile hizmetlerin sürümünü arttıracak faaliyetlerde bulunma yükümlülüğünü üstlenmekte olduğu, Acentecilik sözleşmesi ise ticari işletme sahibinin bağımlı bir sıfatı olmaksızın, bir sözleşmeye dayanarak, belirli bir yer veya bölge içinde sürekli bir şekilde, bir ticari işletmeyi ilgilendiren sözleşmelerde aracılık etmesine ilişkin yükümlülüklerin düzenlendiği bir sözleşme tipi olduğunu, Kanunda düzenlemesine yer verilen tipik sözleşmelerin kimi öğelerinden unsurlarını alan bununla birlikte tipik sözleşmelerde bulunmayan unsurlar içeren sözleşmeler karma sözleşmeler olarak nitelendirilmekte olduğu, yukarıda yapılan tanımlamalardan açıkça anlaşılacağı üzere unsurlarının bir kısmını acentecilik sözleşmesinden alan, atipik karma bir sözleşme olan bayilik sözleşmesi hakkında gerek Türk Ticaret Kanunu gerekse Türk Borçlar kanununda acentecilik sözleşmesi hakkında düzenlenen hükümler kıyasen uygulanması gerekmekte olduğunu, Konuya ilişkin doktrinde,“ Türk Ticaret Kanunu’nda, acentelik sözleşmesinden kaynaklanan alacakların talep edilmesine ilişkin açık bir zamanaşımı süresi öngörülmemiştir. Ancak Borçlar Kanunu’nun 147/5. Maddesine göre acentecilik sözleşmesinden doğan alacak ve davalar beş yıl geçmekle zamanaşımına uğrar…..Bu hüküm çerçevesinde, bayilik sözleşmesinden doğan alacak ve davalar bakımından da, beş yıllık zamanaşımı süresinin geçerli olduğı kabul edilmelidir.” şeklinde görüş ifade edildiği, (Dr. A. Nilay ŞENOL, (2011) “Bayilik Sözleşmesi Sona Ermesi ve Sonuçları” (Vedat Kitapçılık) İstanbul, s.309.) TBK 147/5 maddesi, “Aşağıdaki alacaklar için beş yıllık zamanaşımı uygulanır… Vekâlet, komisyon ve acentalık sözleşmelerinden, ticari simsarlık ücreti alacağı dışında, simsarlık sözleşmesinden doğan alacaklar.” hükmünü içerdiği, Yukarıda izah edildiği üzere; ilgili hüküm çerçevesinde bayilik sözleşmelerinden doğan alacaklar bakımından 5 yıllık zamanaşımı süresinin geçerli olduğu hususu açık ve tartışmasız olmasına ve bu nedenle de zamanaşımı itirazımızın kabulü ile huzurdaki davanın reddine karar verilmesi gerekirken yerel mahkeme tarafından hukuken kabulü mümkün olmayan bir gerekçe ile zamanaşımı itirazımız reddedildiğini, Davaya konu, davacının 2008 yılına ait olduğunu iddia ettiği alacak, taraflar arasında düzenlenen bayilik sözleşmesinden kaynaklanmakta olduğu ve ilgili sözleşmeye dayanan alacak ve davalar ise 5 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğunu, Yukarıda zamanaşımına ilişkin istinaf sebepleri baki kalmak ve kesinlikle kabul ve muvafakat anlamına gelmemek kaydıyla;Davacı tarafından 2008 yılı Ocak ayı ile taraflar arasındaki sözleşmenin feshedildiği 05.06.2008 tarihleri arasındaki aylara ilişkin olarak asgari alım taahhüdüne aykırılık iddiası ile müvekkilinden kar kaybının huzurdaki dava ile talep edebilmesi için gerekli şartlar oluşmadığını, Akaryakıt bayilik sözleşmelerinde veya sözleşme eki protokollerde yer alan yıllık asgari alım taahhüdüne uymama halinde öngörülen ceza koşulu TBK’nun179/2. maddesindeki ifaya ekli ceza koşulu niteliğinde olduğu, İfaya eklenen ceza koşulunda, şart gerçekleştiği takdirde alacaklı, hem ifayı hem de cezayı talep edebileceği, buna öğretide “taleplerin birleşmesi” veya “toplanması” denildiği, TBK.’nun 179/2. maddesine göre, iki halde alacaklı, ceza koşulunu isteyemeyeceği, eğer alacaklı, ceza koşulunu isteme hakkından açıkça vazgeçmişse artık bu yönde bir talepte bulunamayacağı, diğer yandan alacaklı, çekince koymadan ifayı kabul etmiş veya sözleşmeden doğan edimlerini ifa etmeye devam etmişse bu takdirde de ceza koşulunu isteyemeyeceği, Davacının, müvekkili tarafından 2008 yılı asgari alım taahhüdüne uyulmadığı iddiası ile huzurdaki davayı açmışsa da var olduğunu iddia ettiği alacakla ilgili olarak 2008 yılında her hangi bir ihtirazi kayıt ileri sürmediğinden davanın reddine karar verilmesi gerekirken yerel mahkeme tarafından davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olması hatalı olduğu, Yerel mahkeme tarafından müvekkili aleyhine davanın kısmen kabulüne; taraflarınca yargılamanın başından beri izah edilen hususlara atıf yapılıp kabul edildikten sonra gerekçe ile çelişen bir açıklama ile karar verildiği, İlk derece mahkemesince çelişki oluşturacak şekilde, davacının var olduğunu iddia ettiği alacağı ile ilgili olarak 2008 yılında her hangi bir ihtirazi kayıt ileri sürmemiş olmasını göz ardı edildiği ve müvekkili aleyhine davanın kısmen kabulüne karar verildiği, Yerel Mahkemenin kararı izah edilenler nedeniyle hatalı, çelişkili ve hukuka açıkça aykırı olduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, İşbu davadaki kar kaybı talebi belirli ve likit bir alacak olduğu, İstanbul 13 Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/90 E. sayılı dosyası kapsamında alınan bilirkişi raporu ile belirtilen süre için olan kar kaybı tespit edildiğini, İstanbul 13 Asliye Ticaret Mahkemesi dosyasındaki hükme esas alınan tespite itirazı bulunmayıp, kısmı talepli açılan davadaki borcunu kabul eden davalının kalan kısım için yapılan takibe itiraz etmesi haksız ve kötü niyetli olduğu, Davaya konu takip Mayıs 2015 tarihinde yapılmasına rağmen davalının haksız ve kötü niyetli itirazı sonucunda açılan dava 13.02.2018 yılında sonuçlandığı ve takibin devamına karar verildiği, buna rağmen ilk derece mahkemesi davalıyı icra inkar tazminatı ödemeye mahkum etmediğini, İcra İflas Kanunu’nun 67/2. maddesi gereğince itirazın iptali davalarında borçlunun icra inkâr tazminatı ile sorumlu tutulabilmesi için itirazında haksız ve alacağın likit olması gerekmekte olduğu, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için ise; ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin öngörülebilir olması, böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması, başka bir ifadeyle, borçlunun ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerektiği, Likit bir alacaktan söz edilebilmesi için ise; ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi veya bilinmesinin öngörülebilir olması, böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması, başka bir ifadeyle, borçlunun ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerektiğini, İşbu davada hükme esas alınmış bilirkişi raporunun sunulması bir yana, davalı yan sözleşmede alması öngörülen ürün miktarı ve alığı ürün miktarı hesabından eksik kalan ürünün tespit edebilir ve ton başına eksik kalan ürün tutarından kar kaybının tutarına dört işlem ile ulaşabileceğini, sözleşmeye konu kar kaybı hesabına ulaşmak bu kadar basit bir işlem olmasına ve takibe dayanak bilirkişi raporu sunulmasına rağmen alacağın belirli ve likit olmadığını söylemek mümkün olmadığını, Yüksek Mahkeme kararları da belirlenebilir ve likit alacağa dayalı takibin reddedilmesinde borçlu aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerektiği yönünde olduğunu, (Yargıtay HGK E. 1993/19-829 K. 1994/43 T. 9.2.1994, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi E. 2001/12073 K. 2001/14754 T. 27.9.2001)Yukarıda açıklanan sebepler ve Yargıtay kararları ışığında asıl alacağın %20’sinden az olmamak üzere aşağı olmamak üzere müvekkili lehine icra inkâr tazminatına hükmedilmesi gerekirken ilk derece mahkemesinin gerekçesini sunmadan talebi reddetmesinin hukuka aykırı olduğunu,İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın kabulüne, asıl alacağın %20’sinden az olmamak üzere aşağı olmamak üzere müvekkili lehine icra inkâr tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin davalı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, taraflar arasında imzalanan …ANONİM ŞİRKETİ İŞLETİCİLİK ANLAŞMASI VE EKİ PROTOKOL uyarınca davalının asgari alım taahhüdüne uymaması sebebiyle 01/01/2008-04/06/2008 dönemine ait eksik alımdan kaynaklı kar kaybının tahsili talebiyle başlatılan icra takibine itiraz üzerine açılan itirazın iptali davasıdır.Mahkemece, Davanın kısmen kabulüne, tahsilde tekerrür olmamak kaydı ile davalının İstanbul …. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasına yapmış olduğu itirazın kısmen iptali ile takibin 38.747,33-USD asıl alacak ve 19.389,06-USD işlemiş faiz miktarı üzerinden ve asıl alacağın 3095 sayılı kanunun 4/a maddesi gereğince T.C. Merkez Bankası’nın 1 yıl vadeli USD mevduata verdiği en yüksek faiz oranı yönünden devamına, davacının fazlaya ilişkin talebinin reddine, Davacının icra inkar tazminatı talebinin reddine, Davalının kötüniyet tazminatı talebinin reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili ve davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı şirket ile … İlçesi, … Mahallesinde Kain … Pafta Eski … Yeni … ada … parselde kayıtlı gayrimenkulün eski malikleri… arasında Üsküdar … Noterliği 14.07.1999 tarih ve … yevmiye numaralı 10 yıl süreli, Zeytinburnu …. Noterliği 07.07.2004 tarih ve … yevmiye numaralı 5 yıl süreli kira sözleşmeleri akdedilerek söz konusu gayrimenkulün davacı şirkete kiralandığı, anılan kira sözleşmelerinin tapuya şerh verildiği, daha sonra … 1/2 hissesinin … ile … intikal ettiği, … ait 1/2 hissenin ise … Tic. A.Ş. ile …. San. Ltd. Şti.’ne devredildiği, anılan gayrimenkullerin 07.10.1999 ve 07.09.2004 tarihli işleticilik anlaşmaları ve bunlarla beraber akdedilmiş protokoller ile davalı …San. Ve Tic. Ltd. Şti.’ ne işletilmek üzere tevdi edildiğini, Anılan maliklerin vekili tarafından Beyoğlu …. Noterliğinin 04.06.2008 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarı keşide edilerek sözleşmelerin özel hükümleri gereğince fesih haklarını kullandıkları, kira sözleşmelerinin feshedilmiş olduğunun davacı şirkete bildirildiği, yine aynı vekil tarafından bu kez davalı …San. Ve Tic. Ltd. Şti. adına hareketle keşide edilen Beyoğlu … Noterliğinin 05.06.2008 tarih ve …., 06.06.2008 tarih ve …. yevmiye numaralı ihtarlarıyla yukarıda anılan işleticilik anlaşmalarının feshedildiği anlaşılmıştır.Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2012/10699 Esas- 2012/17122 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere, davacının kira akdinin taşınmaz maliklerince sonlandırılmış olması ile bayilik sözleşmesi dayanaksız kaldığından akdin davalı yanca sonlandırılmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davalı vekilinin alacağın zamanaşımına uğradığı, mahkemece verilen zamanaşımının reddi kararının yerinde olmadığına yönelik istinaf sebebi incelendiğinde,Bayilik sözleşmesi, hiç bir kanunda düzenlenmemiştir. Her ne kadar uygulamada taraflar farklı ifadeler kullansalarda hakim,TBK. 19 madde gereğince sözleşmeyi nitelendirirken tarafların kullandıkları sözcük ve ifadelerle bağlı değildir.Bayilik sözleşmesi; çerçeve niteliğinde sürekli bir sözleşmedir. Üretici malların tamamını veya bir kısmını belirli bir bölgede satmak üzere bayiye göndermeyi, buna karşılık olarak bayide ,üreticinin dağıtım ağına dahil olarak sözleşme konusu mal veya hizmeti kendi adına ve hesabına satmak ve bu mal ile hizmetlerin sürümünü artıracak faaliyetlerde bulunmak yükümlülüğünü üstlenir.Bayilik sözleşmesi, kanunda düzenlenen bir sözleşme olmadığından herhangi bir şekil şartıda öngörülmemiştir. Ancak ispat açısından yazılı şekilde yapılmalıdır. Dava konusu alacak taraflar arasındaki sözleşme ilişkisine dayandığından sözleşmenin düzenlendiği tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu (Mülga) 125. md. Öngörülen 10 yıllık zamanaşımına tabîdir.Takip ve Dava tarihi itibari ile bu süre dolmamış olduğundan mahkemece verilen davalı vekilinin zamanaşımı definin reddi kararı dosya kapsamına, usul ve yasaya uygun olup davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Davalı vekilinin mahkemenin kabulüne yönelik istinaf sebepleri incelendiğinde,07/10/1999 tarihli işleticilik anlaşması ve eki niteliğindeki protokol gereğince; II. İşleticilik İlişkisi maddesinin a-İşleticilik İlişkisinin Kurulması maddesinde “BP, anılan satış yerinin işbu protokolün imzalandığı tarihte başlamak ve 17/11/2009 tarihinde sona ermek üzere işletici’ye tevdii edecektir” şeklinde düzenlendiği, B- Satış Taahhüdü başlıklı maddesinin a bendinde; “İşletici Satış Yeri’ndeki İnşaat işlerinin tamamlanarak fiilen akaryakıt satış faaliyetine geçtiği tarih başlangıç alınmak üzere ve münhasıran BP’den veya BP’nin öngöreceği ikmâl nokta ve kaynaklardan mubayaa etmek kaydıyla; her yıl asgari 19.500 m³ beyaz mal (kurşunsuz benzin + normal benzin+süper benzin+motorin); ve her yıl 15 ton madeni yağ ile 3.500 ton Lpg satmayı kabul ve taahhüt etmiştir.“ şeklinde düzenlendiği, c maddesinde ise; “İşletici, iş bu protokol süresinde satmayı kabul ve taahhüt ettiği yıllık satış miktarları gerçekleşmememesi halinde BP’ye eksik kalan satış miktarı üzerinden akaryakıt için 9 USD/TON, madeni yağ için 500 USD/TON, Lpg İçin 20 USD/TON kar mahrumiyeti ödemeyi kabul ve taahhüt etmiştir.” şeklinde düzenlendiği, aynı maddenin 2. paragrafında İse; “İşleticinin bu tonaj taahhütlerine uymaması halinde; BP buna ilişkin kâr mahrumiyetini her anlaşma yılının sonunda satış rakamına bakılarak o anlaşma yılının sonra ermesinden 15 gün önce talep edilebileceği hususunda taraflarca anlaşmaya varılmıştır.“ şeklinde düzenlenmiş olduğu görülmüştür. Davalı … San. Ve Tic. Ltd. Şti. tarafından keşide edilen Beyoğlu …. Noterliğinin 05.06.2008 tarih ve …, 06.06.2008 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarlarıyla yukarıda anılan işleticilik anlaşmalarının feshedildiği anlaşılmıştır.Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2012/10699 Esas- 2012/17122 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere, davacının kira akdinin taşınmaz maliklerince sonlandırılmış olması ile bayilik sözleşmesi dayanaksız kaldığından akdin davalı yanca sonlandırılmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davacı ….’nin Kadıköy …. Noterliği’nce düzenlenmiş 17/11/2008 tarih …. yevmiye numaralı ihtarname ile yıllık asgari alım taahhüdüne uyulmaması nedeni ile 869.553,80-USD kâr mahrumiyeti zararının olduğu belirtilerek 869.553,80-USD kâr mahrumiyeti borcunun ihtarnamenin tebellüğünden itibaren “derhal” ödenmesinin ihtar edildiği, tebligatın 20/11/2008 tarihinde davalı şirket yetkilisine tebliğ edildiği anlaşılmıştır.. Somut olayda yukarıda açıklandığı üzere taraflar arasında 07.10.1999 tarihli 10 yıl süreli ve 07.09.2004 tarihli 5 yıl süreli işleticilik anlaşması ve buna bağlı olarak ürün alımı konusunda taahhütname düzenlenmiştir. Taahhütnamede yıl bazında alınacak ürün miktarı belirlenmiş ve eksik ürün alımı halinde cezai şart ödeneceği kararlaştırılmıştır. İfâya eklenen ceza-i şart niteliğinde olan bu ceza bir sonraki yıl ihtirazi kayıt bildirimi yapılmadan ürün verilmeye devam edilmesi halinde istenemeyecek olup, davacı …. sözleşme süresince ihtirazi kayıt koymadan ürün vermiştir.07/10/199 ve 07.09.2004 tarihli işleticilik anlaşmaları Davalı …San. Ve Tic. Ltd. Şti. tarafından keşide edilen Beyoğlu …. Noterliğinin 05.06.2008 tarih ve …, 06.06.2008 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarlarıyla yukarıda anılan işleticilik anlaşmalarının feshedildiği anlaşılmıştır. 07.09.2004 tarihli işleticilik anlaşması, 1.yıl 07/09/2004 – 07/09/2005 tarihleri arasında olduğu, 2.yıl 08/09/2005 – 07/09/2006 tarihleri arasında olduğu, 3.yıl 08/09/2006 – 07/09/2007 tarihleri arasında olduğu, 4.yıl 08/09/2007 – 07/09/2008 tarihleri arasında olduğu, (05/06/2008 tarihinde fesih) 5.yıl 08/09/2008 – 07/09/2009 tarihleri arasında olduğu anlaşılmıştır.Somut olayda, taraflar arasında 10 + 5 =15 yıl süreli bayilik sözleşmesi düzenlendiği, davalının yıllık belli miktarda akaryakıt alım taahhüdünde bulunduğu, eksik alım yapması halinde cezai şart ödeyeceğinin öngörüldüğü, 9 yıllık süreçte davacının hiçbir zaman yıllık taahhüdüne uygun alım yapmadığı, buna rağmen taraflarca sözleşmenin devam ettirildiği ve benimsendiği, satış taahhüdü yerine getirilmese dahi sözleşmenin devam edeceği konusunda davalıda haklı bir güvenin oluştuğu, davacının eksik alıma rağmen bu duruma ses çıkarmayıp halen mal vermeye devam ettiği, ancak, beklemediği şekilde, bayilik sözleşmesinin Davalı … San. Ve Tic. Ltd. Şti. tarafından keşide edilen Beyoğlu …. Noterliğinin 05.06.2008 tarih ve …, 06.06.2008 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarlarıyla yukarıda anılan işleticilik anlaşmalarının haklı sebeple feshedildiği anlaşılmıştır.Yargıtay 19 HD’nin 2018/2392 Esas, 2018/5916 Karar sayılı içtihadı ve Yargıtay 19 HD.nin 2017/2487 Esas, 2018/4064 Karar sayılı içtihadında belirtildiği üzere, davalı 07.09.2004 tarihli sözleşmenin 1., 2. ve 3. yıllarında taahhüt edilen ürün miktarını almadığı halde davacının sözleşme hükmünü uygulamadan sözleşmedeki kendi edimlerini yerine getirmeye devam ettiği, davalının ödemelerini kabul ettiği, davacı herhangi bir çekince koymadan edimlerine devam ettiği için ilk üç yıl için ceza koşulu talebinde bulunamayacağı, 4. yıl ise 08/09/2007 tarihinde başlamış ve 1 yıllık süre dolmadan 05/06/2008 tarihinde davacının kira akdinin taşınmaz maliklerince sonlandırılmış olması ile bayilik sözleşmesi dayanaksız kaldığından Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2012/10699 Esas- 2012/17122 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere, akdin davalı yanca haklı sebeple feshedilmesi sebebi ile sona ermiş olduğundan, davalının bu yıl için taahhüt ettiği akaryakıt alımını ihlal ettiğinin söylenemeyeceği, davalı tarafa tamamlayabilme imkanı verilmediğinden bu yıla ilişkin de davacı tarafça ceza koşulu talebinde bulunamayacak olup, mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken yukarıdaki gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmesi yerinde olmayıp davalı vekilinin istinaf sebebi yerinde görülmüştür. Sonuç olarak, yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkeme kararının HMK 353/1-b2 maddesi uyarınca kaldırılarak dairemizce davanın reddine karar verilmesi gerektiği ve kabule göre de davacının istinaf talebinin HMK. 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; A- Davalının istinaf başvurusunun KABULÜ ile;İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 13/02/2018 tarih ve 2016/202 Esas – 2018/123 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, Dairemizce yeniden hüküm kurulmak sureti ile;1-DAVANIN REDDİNE,B-Davacının istinaf başvurusunun verilen kararın sonucunda göre 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN: 2-Dairemiz karar tarihi itibari ile Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 54,40.TL harcın peşin alınan 2.086,82.TL harçtan mahsubu ile bakiye 2.032,42.TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, 3-Davacı tarafça sarf edilen yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, 4-Davalı tarafça sarf edilen toplam 84,50.TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 5-Davalı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden Dairemiz karar tarihinde yürürlükte olan AAÜT uyarınca hesap ve takdir olunan 20.387,06.TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 6-Artan gider avansı bulunduğu takdirde karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine, İSTİNAF YÖNÜNDEN: 7-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan 98,10’ar.TL istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 8-Davalı tarafından yatırılan 2.856,35.TL istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalıya iadesine, 9-Harçlar Kanunu gereğince Dairemiz karar tarihi itibariyle alınması gereken 54,40.TL istinaf karar harcından, istinaf eden davacı tarafından yatırılan 35,90.TL istinaf karar harcının mahsubu ile bakiye 18,50.TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 10-Davalı tarafından sarf edilen 98,10.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 11-Davacı tarafından sarf edilen yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, 12-Bakiye gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 24/12/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.