Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/492 E. 2020/1172 K. 22.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/492 Esas
KARAR NO: 2020/1172 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2015/670 Esas – 2016/957 Karar
TARİH: 21/12/2016
DAVA: İTİRAZIN İPTALİ (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ:22/10/2020
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, Dava dışı kredi borçlusu … A.Ş.’ye müvekkili bankaya devrinden önce … A.Ş ile aralarında imzalanan Genel Kredi Sözleşmelerine istinaden kredi kullandırıldığını, davalı/borçluların ise mezkur sözleşmeyi müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzaladıklarından borcun kefil oldukları meblağ ve ferilerinden ayrıca sorumlu olduklarını, borçlunun üzerine düşen edimleri yerine getirmemesi nedeni ile tüm kredi hesaplarının kat edilerek, Denizli … Noterliğinin 23.11.2001 tarih ve … yevmiye nolu ihtarnamesinin keşide edildiğini, ihtarname ile verilen süre içerisinde taleplerinin borçlular tarafından yerine getirilmediği gibi herhangi bir ödemenin vuku bulmadığını, alacağın tahsili amacıyla İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas Sayılı dosyasıyla icra takibi başlatıldığını, davalıların asıl alacağa, faiz ve tüm ferilerine itiraz ettiklerini, itirazlarının haksız, kötü niyetli ve takibi sürüncemede bırakma gayesine yönelik olduğunu, tüm bu nedenlerden dolayı fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, davalıların İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas Sayılı dosyasına vaki haksız ve kötü niyetli itirazların iptali ile takibin devamına, davalıların % 20 den az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, öncelikle yetki itirazında bulunarak Denizli Asliye Ticaret Mahkemelerinin yetkili olduğunu, aradan çok uzun zaman geçtiğini, bu nedenle de davanın zamanaşımına uğradığını, davacıya borçlu oldukları anlamına gelmemek üzere 3. bir kişinin bu tür bir krediye kefil olması durumunda kefil süresiz olarak bu dönen krediye kefil olmuş olduğunu, yani sözleşme süresi içinde herhangi bir tarihte tüm geri ödemeler yapılmış olsa, bakiye sıfır vermiş olsa dahi kefilin sorumluluğunun devam ettiğini, ancak burada özellikle dikkat edilmesi gereken hususun kefil sadece kendi temerrüdünün hukuki sonuçları ve kefalet limitiyle sorumlu olduğunu, nakdi ve gayri nakdi borcun nereden kaynaklandığının açıklanmadığını, zira müvekkillerinin nakdi borçları olmadığı gibi gayri nakdi borçları da bulunmadığını, müvekkillerinin hali hazırda, davacıya herhangi bir borçlarının bulunmadığını, tüm bu bilgiler ışığında haksız yere açılmış iş bu davanın reddine, davanın esasına girilmesi durumunda %20 icra inkar tazminatının ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 21/12/2016 tarih 2015/670 Esas – 2016/957 Karar sayılı kararında; “Davacının iddiasının dava dışı … A.Ş. ile davacı bankaya devredilen … A.Ş. arasında Genel Kredi Sözleşmesi ile kredi kullandığı, davalıların sözleşmeyi müşterek borçlu ve kefil sıfatıyla imzaladıkları, borçlu ve kefillerin borcu zamanında ödememeleri üzerine cari hesap kat ihtarnamesinin Denizli … Noterliğinin 23/11/2001 tarih ve … yevmiye nolu ihtarnamesi ile tebliğ edildiği, asıl borçlu ve kefilllere tebliğ yapıldığına ilişkin belge bulunmaması nedeniyle takip tarihi itibariyle temerrüde düşürüldükleri, davacı tarafça başlatılan icra takibine itiraz edilmesi üzerine icra takibinin durduğu, davacı tarafın davasının yasal dayanağının İ.İ.K.’ nun 67.md ifadesini bulan İtirazın iptali davası olduğu, davacı tarafın alacağının Fon alacağı niteliğinde bulunduğu, 5411 Sayılı Kanunun 141.md uyarınca Fon alacaklarına ilişkin zamanaşımı süresinin 20 yıl olduğu, bu haliyle davalı tarafın zamanaşımı tirazının yerinde olmadığı anlaşılmakla birlikte, bankacı bilirkişi vasıtası ile yapılan hesaplamalar yerinde görülmüş olmakla davacı tarafın davasının kabulü yönünde hüküm tesis edilmiş, davalı tarafın icra dosyasına yapmış olduğu itirazın haksız ve davacı tarafın alacağını geç almasına sebep olacak nitelikte bulunduğu anlaşılmakla davalı taraftan icra inkar tazminatının alınarak davacı tarafa verilmesi gerektiği …”gerekçesi ile, 1-)Davacı tarafın davasının KABULÜ ile, diğer borçlularla ve kendi aralarında tahsilde tekerrür etmemek üzere; davalı tarafın İstanbul … İcra Dairesinin … sayılı icra dosyasına yapmış olduğu itirazın; Nakdi alacak yönünden; 1.100.TL asıl alacak, 2.73,65.TL işlemiş faiz, 192,43.TL %5 BSMV olmak üzere toplam 4.041,08 TL için İPTALİNE, Takip tarihinden sonra tüm borç ödeninceye kadar 1.100TL asıl alacak tutarı üzerinden takip tarihinden itibaren yıllık %44 temerrüt faizi ve faizin %5’i oranında BSMV uygulanmasına; Gayrinakdi alacak yönünden;13.618,64TL’nin davacı bankanın Merkez Şubesinin faiz getirmeyen bir hesabında davalılarca depo edilmesini teminen takibin devamına, 2-)Davacı tarafın icra inkar tazminat talebinin kabulü ile (4.041,08.TL) nin %20’si oranında icra inkar tazminatının davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı tarafa verilmesine, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı … vekili istinaf dilekçesi ile, yerel mahkemeye sunulan bilirkişi raporuna karşı yapılan itirazlarda da zamanaşımı itirazının tekrar edildiğini, davacının iddia ettiği gibi asıl zamanaşımının 20 yıl olarak uygulanacağı alanın fon alacağı kısmında olduğunu, davacının talebinin sadece banka alacağı niteliğinde olduğunu, fon alacağı hususunun dava konusu ile ilgili olmadığından 20 yıllık zamanaşımının davalı müvekkili yönünden uygulanmasının hukuk kurallarına aykırılık teşkil edeceğini, (Yargıtay 11. HD 2014/6451 E 2014/12973 K sayılı 08.07.2014 ) Yerel mahkemeye sunulan bilirkişi raporunda kefalet limit tespitinden bahsedilmediğini ve ayrı imzalanan sözleşmeler için ayrı değerlendirme yapılmadığını, Kefilin sorumluluğunun sadece imzalanan genel kredi sözleşmesi için geçerli olup başka bir borçtan dolayı sorumluluğunun genişletilemeyeceğini, Temerrüt tarihinin de yanlış değerlendirildiğini, takip tarihinin temerrüt tarihi olarak kabulünün mümkün olmadığını, Söz konusu alacağın fon alacağı değil ise de davacı yanın da belirttiği gibi söz konusu bankanın TMSF tarafından devralınan bir banka olduğunu, bu sebeple söz konusu alacağın takibinin ve dava talep hakkının TMSF’ye ait olacağını, davacı yanın açmış olduğu icra takibi ve itiraz üzerine açılan davada, taraf ehliyetinin TMSF’ye ait olduğunu, İleri sürerek, yerel mahkeme tarafından verilen kabul kararının kaldırılarak yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için yapılan takibe itirazın iptaline ilişkindir. Davacı vekili, asıl borçlu şirket ile müvekkili bankaya devrinden önce … A.Ş. Arasında genel kredi sözleşmesi imzalandığını, davalının iş bu sözleşmenin müteselsil kefili olduğunu, asıl borçluya kullandırılan kredi hesabının kat edilerek kat ihtarının borçlulara tebliğe gönderildiğini, borcun ödenmemesi üzerine yaptıkları takibe davalının haksız itiraz ettiğini belirterek itirazın iptaline karar verilmesini talep etmiş, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, karara karşı davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. Davacı … (eski ünvanı …) 9 Temmuz 2001 tarihinde BDDK’nın kararıyla Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na devredilmiş, ünvanı TMSF’nin 7 Aralık 2005 tarihinde aldığı kararla … olarak değiştirilmiştir. …’nın yönetim, denetim ve temettü hariç ortaklık hakları TMSF’ye aittir. TMSF Yönetim Kurulu’nun 26.12.2001 tarih ve 428 sayılı kararı uyarınca BDDK’nın 26.12.2001 tarih ve 562 sayılı kararı ile … tüm aktif ve pasifleri ile birlikte külli halefiyet prensipleri çerçevesinde 18.01.2002 tarihi itibariyle … (yeni ünvanı …) ile devren birleşmiştir. Davalının müteselsil kefili olduğu asıl borçlu şirket ile genel kredi sözleşmesi imzalayan … tüm aktif ve pasifleri ile birlikte davacı banka ile birleştiğinden, davalı vekilinin husumetin TMSF’ye ait olduğuna ilişkin istinaf sebebi yerinde değildir. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu sisteminde iki grup alacağa Fon alacağı hukuki statüsü tanınmıştır. Bunlardan birincisi Kanun’un açıkça Fon alacağı statüsü tanıdığı alacaklardır. İkincisi ise Kanun’da bu statünün bulunduğuna dair açık bir düzenleme bulunmamakla birlikte, bu alacakların Fon alacağı olduğu işin mahiyetinden anlaşılan alacaklardır. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 132/8. maddesi uyarınca Fon’un kendisine devredilen bankanın, alacaklarını devralması hâlinde, bu alacaklar Fon alacağı niteliği kazanmakta ve Fon alacaklarına ilişkin himaye rejimi tatbik kabiliyeti bulmaktadır. Zira Fon, hisselerinin çoğunluğu veya tamamı kendisine intikal eden bir bankanın; gerekli görülen hâllerle sınırlı olmak üzere, mali bünyenin güçlendirilmesi ve yeniden yapılandırılması için gerektiğinde, alacaklarını veya zararlarını devralmaya yetkilidir (m. 107/5-b.5). Bu alacaklar Fon tarafından devralındıkları tarih itibariyle 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’ndan kaynaklanan Fon alacağı statüsünü kazanmaktadır. Somut olayda, davalının müteselsil kefil olarak genel kredi sözleşmesi imzaladığı …, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun (BDDK) 9 Temmuz 2001 tarihinde aldığı kararı ile temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi TMSF’ye devredilmiştir. Ayrıca söz konusu bankanın devren birleştirildiği davacı bankada BDDK’nın kararıyla Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na devredilmiş olup, 5411 sayılı Kanun’un 132. maddesine göre Fon tarafından devralınmış alacaklar Fon alacağı hâline geldiğinden davalı vekilinin söz konusu alacağın Fon alacağı olmadığı yönündeki istinaf sebebi yerinde değildir. Davalı vekilinin istinaf dilekçesinde yer verdiği yargıtay kararında geçen davaya konu alacak fona devredilen banka alacağı olmayıp tasfiye halinde olan bankanın davacı … Bankasına alacağın temliki suretiyle devrettiği alacağa ilişkin olup söz konusu kararın olayımızla ilgisi bulunmamaktadır. Fon alacaklarında zamanaşımı süresinin yirmi yıl olduğu kuralı, ilk kez 4389 sayılı Bankalar Kanunu’na eklenen ve 26.12.2003 tarihinde yürürlüğe giren ek 3. maddeyle getirildiği için söz konusu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte henüz zamanaşımı süresini doldurmamış tüm Fon alacaklarına ilişkin zamanaşımı süresi yirmi yıla uzamıştır. Dolayısıyla, 4389 sayılı Bankalar Kanunu’ndan kaynaklanan Fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresi, anılan Kanun’a eklenen ek 3. maddenin yürürlüğe girdiği 26.12.2003 tarihinden itibaren yirmi yıl olmuştur.01.11.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 141. maddesinde de mülga 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun ek 3. maddesine benzer bir hükme yer verilerek 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’ndan kaynaklanan Fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresinin yirmi yıl olduğu düzenlenmiş bulunmaktadır. Somut olayda, genel kredi sözleşmesi ile asıl borçluya banka tarafından kullandırılan kredi hesapları 23/11/2001 tarihi itibarıyla kat edilmiş ve muaccel hale gelmiştir. Bu tarih itibarıyla zaman aşımı süresi genel zaman aşımı süresi olan 10 yıl ise de mülga 4389 sayılı Bankalar Kanununa eklenen ve 26/12/2003 tarihinde yürürlüğe giren ek 3. Madde ile fon alacakları bakımından zaman aşımı süresi 20 yıla çıkarıldığından zaman aşımı süresi 20 yıl olmuştur. 01/11/2005 tarihinde yürürlüğe giren 5411 sayılı Bankacılık Kanunun 141. Maddesinde de aynı şekilde Fon alacaklarında zaman aşımı süresinin 20 yıl olduğu belirtilmiştir. Bu nedenle hesabın kat edildiği 2001 yılından itibaren takibin yapıldığı 2012 tarihi arasında 20 yıllık zaman aşımı süresi dolmadığından davalı vekilinin zaman aşımı süresinin dolduğuna ilişkin istinaf sebebi yerinde değildir. Dosyada bilirkişi raporu alınmış olup, raporda davalının müteselsil kefil olarak imzası bulunan genel kredi sözleşmelerinde yer alan kefalet limitleri açık olarak yazılmış olup takipte talep edilen miktarın kefalet limiti içinde kaldığı belirtilmiştir. Davalı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf sebebi de yerinde değildir. Kefil, kefalet limiti dahilinde asıl borç ile kendi temerrüdünün hukuki sonuçlarından sorumludur. Mahkemece, hesap kat ihtarının davalı kefile tebliğine ilişkin tebligat parçasının dosya içinde bulunmadığı belirtilerek ve haklı olarak davalı kefilin temerrüdünün takiple başladığı kabul edilerek takip tarihinden itibaren davalının temerrüd faizinden sorumlu tutulmasına karar verilmiştir. Davalı vekilinin temerrüd tarihine ilişkin istinaf sebebi yerinde değildir. Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre; mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olduğundan davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalı …’un istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 1.206,33.TL istinaf karar harcından, davalı tarafından istinaf aşamasında peşin olarak yatırılan (44,40.TL+300.00TL=) 344,40. harcın mahsubu ile bakiye 861,33.TL ‘ nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa, avansı yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 22/10/2020 tarihinde HMK’ nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.