Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/468 E. 2020/1439 K. 10.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/468 Esas
KARAR NO : 2020/1439 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 05/12/2018
NUMARASI : 2018/510 Esas 2018/1376 Karar
DAVA: Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
KARAR TARİHİ: 10/12/2020
YAZIM TARİHİ: 17/12/2020
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkilinin davalı şirketin ortağı olduğunu, şirket tarafından yapılan 28/03/2018 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan 7-8-9 nolu kararların kanuna, objektif iyiniyet kurallarına ve şirket ana sözleşmesine aykırı olması nedeniyle muhalefet şerhi konulduğunu, söz konusu kararların müvekkilinin mağduriyetine sebebiyet verecek olması nedeniyle ayrı ayrı iptallerine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacı tarafın iddialarının doğru olmadığını, davacı tarafından şirket aleyhine sürekli davalar açıldığını, davacının kötüniyetli olarak hareket ettiğini, alınan kararların şirketin mali yapısıyla uyumlu olduğunu, bu nedenlerle yasal dayanağı bulunmayan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 05/12/2018 tarih ve 2018/510 Esas – 2018/1376 Karar sayılı kararında;”Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; davacının şirket ortağı olarak, 28/03/2018 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında alınan 7-8-9 nolu kararların bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen raporda ayrıntılı ve gerekçeli olarak belirtildiği üzere; 7 nolu karar yönünden: Yıl karının dağıtılmayıp yedeklere ayrılmasının şirket ortaklarının kar dağıtılması beklentisini ortadan kaldırdığını, şirket sermayesi ile öz kaynak toplamı dikkate alındığında 2017 yılı karının hissedarlara dağıtılmasının objektif iyiniyet kurallarına uygun olacağından; 8 nolu karar yönünden: Şirketin aktif büyüklüğü cirosu ve mevcut öz kaynağı dikkate alındığında şirketin bu denli bir sermayeye ihtiyacının olmadığı, bu nedenlerle nakdi sermaye arttırımına ise mevcut şirket yapısı kapsamında ihtiyaç olmadığından; 9 nolu karar yönünden: Şirketin 2017 yılında kar dağıtmayıp karı yedeklere aktardıktan sonra bir yıllık sürede 3 yönetim kurulu üyesine 720.000-TL ödeme yapılması söz konusu net ödemenin brüt tutarının 1.200.000-TL civarında olması, bu denli ödemenin şirket ortakları arasında eşitsizlik anlamına geleceği ve bu nedenlerle alınan kararların kanuna, şirket ana sözleşmesine ve objektif iyiniyet kurallarına aykırı oldukları gerekçesiyle iptalini istemekte haklı ve hukuki menfaati bulunduğu dikkate alınarak TTK 445.maddesi gereğince davanın kabulüne karar vermek gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak…”gerekçesi ile, Sabit görülen davacının davasının KABULÜ ile davalı şirkete ait 28/03/2018 tarihinde yapılan olağan genle kurul toplantısında alınan 7-8-9 nolu kararların İPTALİNE, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile, Yerel mahkemenin hükmü, eksik incelemeye dayanmakla birlikte, hükümde objektif bir değerlendirme yapılmamış olması, yine hükme esas alınan bilirkişi raporunun eksik incelemeye dayanması yanında ihticaca salih olmaması, tek yanlı olması, denetlenebilir ve objektif kriterlere uygun olmaması dolayısıyla tek yanlı değerlendirmeye dayalı raporun, yaptırılan bilirkişi incelemesinin objektif ölçütlere uymadığına ilişkin detaylı itirazlara rağmen bu itirazlar değerlendirilmeyip, yanlı rapor ile hüküm kurulmuş olması nedeniyle hatalı olduğunu, Yerel mahkemece kurulan hükümle, müvekkili şirketin 28.03.2018 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında alınan 7, 8 ve 9 No’lu kararların iptaline hatalı olarak karar verildiğini, Yerel mahkemece kurulan hükümle, müvekkili şirketin 28.03.2018 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında alınan karın dağıtılmamasına ilişkin 7 No’lu kararın iptaline karar verildiği, yerel mahkemece karın dağıtılmamasına ilişkin kararın iptal maddesine gerekçe olarak, alınan bilirkişi raporu gösterildiği, bilirkişi raporuna gerekçeli kararda açıkça atıf yapılmakla yetinildiği ve kararın iptaline gerekçe olarak başkaca da herhangi bir maddi ve hukuki dayanak gösterilmediğini, Oysa ki, Yerel Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunun sonuç kısmında; Gündemin 7. maddesi ile kardan kanun ve esas sözleşmede öngörülen miktarlar ayrıldıktan sonra dağıtılmayarak olağanüstü yedeklere ayrılmasına ilişkin kararın objektif iyiniyet kurallarına aykırılık nedeniyle; gündemin 9. maddesi ile yönetim kurulu üyelerine huzur hakkı ve prim ödenmesine ilişkin alınan kararın kanuna, esas sözleşmeye uygun olsa da bu yönüyle bazı pay sahipleri arasında eşitsizliğe yol açacağından iptal edilebileceğine dair bildirdikleri görüşlerin tek yanlı olduğu, objektif ölçülere göre yapılmadığı, zira gerçek anlamda değerlendirme yapılıp kanunun özellikle ibaresi ile güçlendirdiği afaki iyi niyet kurallarının tarafların her ikisi içinde değerlendirilmesi gerekmekte olduğunu, Özetle, davacı ile Yönetim Kurulu üyeleri arasında uyuşmazlıkların olmadığı süre içerisinde şirket karının ortaklara dağıtılmaması, olağanüstü yedeklere ayrılmasına itiraz etmediği, yine yönetim kurulu üyelerine huzur hakkı ödenmesi kararlarına itiraz etmediği, ne zaman ki ortaklar arasında bir husumet doğmuş ve karşılıklı pek çok davalar açılmış o zaman iyi niyet kuralı arkasına sığınarak davalar açmaya başladığı, burada iyi niyet yükümlülüğü tek başına müvekkili şirkette değil, aynı zamanda davacıda olduğu, davacı yanın kanundan doğan haklarını kötü niyetli olarak kullanması söz konusu olduğu, bu husus mahkemece hatalı hükme esas alınan bilirkişi raporunda değerlendirilmediğini,Kaldı ki, TTK 523 ncü maddenin (2) nci bendine, Genel kurul’ un, a) Aktiflerin yeniden sağlanabilmesi için gerekliyse. b) Bütün pay sahiplerinin menfaatleri dikkate alındığında, şirketin sürekli gelişimi ve olabildiğince kararlı kâr payı dağıtımı yönünden haklı görülüyorsa, Kanunda ve esas sözleşmede öngörülenlerden başka yedek akçe ayrılmasına da karar verebileceği düzenlendiği, diğer bir deyişle bu husus, Genel Kurulun yetkisinde olduğu, bu hakkı kullanmak kanundan doğan bir hakkın kullanılması anlamına geldiğini, Sorumluluğun ve yükün büyük bir kısmının şirketin diğer ortaklarında olduğu ve davacının bu anlamda hiç bir sorumluluğu bulunmadığı dikkate almdığında, şirketin borçlanmasını önlemek ve karlılığını sağlamak amacı ile kar payı dağıtımı yapılmamasının, tüm ortakların yararına olduğu,Bu konuda yüksek mahkeme kararları da bulunduğunu, (Prof. Dr. Hasan Pulaşlı Şirketler Hukuku Şerhi 2014 Cilt I syf 880 – 12 HD 20.01.2012 2010/7733 E. 2012/525 K.) Dolayısı ile, davacının bu iddiası dahi kanuna ve içtihatlara aykırı olduğu, ne var ki, bu hususa ilişkin itirazları da Yerel Mahkemece incelenip değerlendirilmeksizin usul ve yasaya aykırı şekilde hüküm tesis edildiğini, Yerel Mahkemece kurulan hükümle, müvekkili şirketin 28.03.2018 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında alınan, oyçokluğu ile sermayenin 4.480.000,00 TL den 24.920.000,00 TL ye yükseltilmesine ilişkin 8 No’lu kararın da hatalı olarak iptaline karar verildiği, Yerel mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda yer alan, sermaye arttırımı ile ilgili tespitler vahim tespitler olduğu, bir şirketin sermaye arttırımına ihtiyaç duyup duymayacağı ya da ne kadarlık bir sermaye artışına ihtiyaç duyacağı bilirkişilerce yapılacak bir tespit olamayacağından, yerel mahkemece böyle bir bilirkişi raporu esas alınmak suretiyle verilen hüküm de açıkça usul ve yasaya aykırılık teşkil etmekte olduğunu, Zira, bilirkişilerin şirketin sermayesini arttırımına gerek yoktur tespiti açıkça yönetime müdahale etmekte olduğun, vahşi piyasa ortamında müvekkili şirketin yüksek kredi faizleri ile bankalardan kredi kullanması yerine sermaye arttırımı ile şirketin ortaklarından elde edilecek nakit girişi sayesinde krediye ihtiyaç duymadan yoluna devam etmesi kadar doğal bir durum olamayacağı, bilirkişiler şirketin sermaye arttırımına ihtiyacı olmadığına hangi bilimsel veriye göre karar verdikleri, bunu da denetlenebilir, ölçülebilir ve objektif kriterlerle raporda açıklamadıkları halde yerel mahkemece bu hususa ilişkin itirazları da dikkate alınmaksızın usul ve yasaya aykırı şekilde hüküm tesis edildiğini, Yerel Mahkemece kurulan hükümle, müvekkili şirketin 28.03.2018 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında alınan, her bir yönetim kurulu üesine aylık 20.000,00 TL huzur hakkı ve her bir yönetim kurulu üyesine ayrı ayrı net 200.000,00 TL ikramiye ödenmesine ilişkin 8 No’lu kararın da usul ve yasaya aykırı olarak iptaline karar verildiği, oysa ki müvekkili şirketin geçmiş yıllara ait genel kurul tutanakları değerlendirildiğinde görüleceği üzere; 2012 yılında 20.000 TL ve geçmiş 3 yıllık başarıları nedeniyle 200.000,00 TL prim ödenmesine ilişkin karar verildiği, bu karar oy birliği ile alındığı, 2012 yılında yapılan huzur hakkı ödemesi ile ilgili bir itiraz yapılmamış olması davacının kötü niyetli olduğu iddialarımızın ispatı mahiyetinde olduğu, basit bir hesapla 2012 yılında aylık ortalama 36.666,00 TL ödenmesine muvafakati olan, bu kararın alınmasına itirazı olmayan davacının 2018 yılında yapılan genel kurulda yönetim kurulu üyelerine 20.000,00 TL huzur hakkı ve 200.000,00 TL ikramiye ödenmesine itiraz etmesi ve bu kararın şirketin batmasına neden olacağını iddia etmesi mantığa aykırı olduğu, 2012 yılında alınan kararlar doğrultusunda ödenmesine karar verilen huzur hakkı ve prim bedelleri şirketin iflasına neden olmayacak ancak 2018 yılında yapılan genel kurulda alınan, aynı tutarlardaki huzur hakkı ve ikramiye v bedelleri yükselişte olan bir firmanın iflasına neden olacak mahiyettedir iddiası ciddiyetten uzak olduğu, buna rağmen mahkemece bu husustaki itirazları da dikkate alınmaksızın, usul ve yasaya aykırı şekilde hüküm kurulduğunu, Davacının şirketin %17 sine sahip olduğu, buna rağmen şirketten gerektiği gibi faydalanamadığı iddiası ise yargılamanın sürmekte olduğu, kesinlik arz etmeyen bir husus olduğu, öncelikle davacı bu şirkette %17 gibi bir hisseye sahip olmadığı, ravacının şirkette hisse oranı % 0,4 civarında olduğu, hisse oranı gerçeklerin çok dışında abartılarak mahkeme yanıltılmakta olduğu, yerel mahkeme bu yöndeki beyanlarımızı da dikkate almadan hüküm kurduğunu, Diğer yandan, Yerel Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporu da somut olaydaki uyuşmazlığın çözümüne katkı sağlayacak mahiyette olmadığını,
Yerel mahkeme yönetim kurulunun şahsi kefil olmalarını durumunu hiç irdelemediği, yerel mahkemeye defalarca yönetim kurulu üyelerinin Banka Kredi sözleşmelerinde şahsi kefaletleri olduğu, dolayısı ile yönetim kurulu üyelerinin bazılarının taşığı riskin davacıya oranla daha yüksek olduğu yönünde beyanda bulunduklarını, somut olayda pay sahipleri arasında taşıdıkları sorumluluk açısından eşitlik bulunmamakta olduğu, davacının hiçbir riski yokken, diğer pay sahibi yönetim kurulu üyelerinin tüm malvarlıkları risk altında olduğu, bu sebeple, bir genel kurul kararının, hem davacı hem de ortaklarının yararına bulunması durumunda, iptal şartını havi olmayacağını, Yerel mahkemece iptaline karar verilen huzur hakkının dağıtılması için şirketin kar etmesi bile aranmazken, bilirkişilerin nasıl olup bunun eşitsizliğe yol açtığını tespit ettikleri izaha muhtaç olduğu, yerel mahkemenin ise bu raporu hüküm kurmaya elverişli kabul etmiş olması ayrı bir hata olduğu, Genel Kurulda yönetim kurulu üyelerine tanınan aylık huzur hakkı 15.000 TL sı olduğu, müvekkili şirket kuruluşundan bu yana profesyonel yönetici istihdam etmediği, dolayısı ile şirketin hedeflerinin tutturulması ve başarısı tümüyle yönetim kurulu başkan ve üyelerinin istikrarlı ve başarılı çalışmalarının ürünü olduğu, fahiş olduğu ve iptali talep edilen huzur hakkı bedeli, bugün ülkemizde, müvekkili şirketim çapında bir şirkette orta düzey yöneticilik yapan bir kişinin almakta olduğu maaşa denk gelmekte olduğu, buradan yola çıkarak bu tutarın iptali gerektirecek oranda fahiş olduğu söylenemeyeceğini, Davacının kötüniyetli olduğu davanın başından beri tarafımızca ileri sürülmekle birlikte,yerel mahkemece davacının kötüniyetine ilişkin hiçbir tespit, yorum yapmadığı, bilirkişiler kök raporlarında şirket öz kaynaklarının artış gösterdiğini tespit ettikleri, bu sayısal verilere bakıldığında şirketin karının her geçen yıl arttığı anlaşılmakta olduğu, 2012 yılında alınan kararlar doğrultusunda ödenmesine karar verilen huzur hakkı bedelleri iyiniyete aykırı olmayıp, eşitsizlik yaratmazken 2018 yılında yapılan genel kurulda alınan aynı tutardaki huzur hakkı bedelleri iyi niyete aykırılık teşkil edip eşitsizlik yarattığını belirtmek ciddiyetten uzak olduğu, diğer yandan davacının o dönemde dağıtılan huzur hakkına itirazı yokken, üstelik karlılık artmışken 2012 yılındaki aynı tutardaki huzur hakkına itiraz etmeyip, 2018 yılında yapılan genel kuruldaki aynı tutardaki huzur hakkına itiraz ediyor olmasının, açıkça azlık hakkının kötüye kullanılması olduğu ve kanunca korunmadığı hususunda yerel mahkemenin bir tespiti olduğu,
İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, davalı şirketin 28/03/2018 tarihinde yapılan 2017 yılı olağan genel kurul toplantısında alınan 7-8-9 nolu kararların iptali istemine ilişkindir.Mahkemece, sabit görülen davacının davasının KABULÜ ile davalı şirkete ait 28/03/2018 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında alınan 7-8-9 nolu kararların İPTALİNE, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davalı tarafın istinaf başvuru nedenleri ile kamu düzeni yönüyle inceleme yapılmıştır.TTK’nın 446. Maddesinde, toplantıda hazır bulunup da karara olumsuz oy veren ve bu muhalefetini tutanağa geçirten pay sahiplerinin kanun veya esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararlarının iptalini talep edebilecekleri düzenlenmiştir.Söz konusu iptali talep edilen genel kurul toplantısında alınan 7. Nolu genel kurul gündem maddesinde; şirket karından kanun ve esas sözleşme gereği yapılması gereken miktarlar ayrıldıktan sonra kalan kısmının tamamının olağanüstü yedek olarak ayrılması görüşmeye açılmış, toplantıya davacı vekili olarak katılan … söz alarak;” vekalet veren … için yıllardır herhangi bir kar dağıtım kararı alınmadığı, bu yılda aynı doğrultuda kar dağıtımı yapılmayıp mevcut karın olağanüstü yedek akçeye ayrılmasının vekalet veren zararına bir işlem olup kar payı ödenmemesinin, TTK’na aykırı olup vekil edeni lehine kar payı ödenmesi gerektiğini belirtmiş,” yapılan oylama sonucunda oy çokluğu ile şirket karından kanun ve esas sözleşme gereği yapılması gereken miktarlar ayrıldıktan sonra kalan kısmın tamamının olağanüstü yedek olarak ayrılmasına, karar verilmiştir.8. Nolu genel kurul gündem maddesinde; yönetim kurulu tarafından önerilen esas sözleşmenin 6 nolu ” Sermaye ve Hisse Senetlerinin Nevi” maddesinin değiştirilmesi görüşülmüş, toplantıya davacı vekili olarak katılan … söz alarak;” … şirket varlıklarından ve değerinden hiçbir şekilde faydalanamadığı gibi şirkete sermaye artırımı yapılarak mevcut varlığından da şirkete pay aktarmasının beklenmesi ticari mantığın dışındadır.Diğer tarafta şirketin mevcut hali ile sermaye artırımına gerek duymadığı şirketin 2017 yılının karla kapatılmasından anlaşılmaktadır, sermaye artırımını kabul etmediğini belirtmiş,” …’nın katılmayı kabul etmediği 39.684,00 TL. Tutar için görüşme açılmış,Söz hakkı alan … Vekili, yasada ön görülen sermaye artırımı ve rüçhan hakkının kullanımına aykırılık teşkil eden bu teklifi kabul etmelerinin mümkün olmadığını belirtmiş, yapılan oylama sonucunda oy çokluğu ile şirket sermayesinin 4.480.000,00 TL.den 24.920.000,00 TL.’ye çıkartılmasına ve şirket ana sözleşmesinin sermaye maddesinin tadil edilmesine, karar verilmiştir.9. Nolu genel kurul gündem maddesinde, yönetim kurulu üyelerine ayrı ayrı huzur hakkı ve ikramiye ödenmesi görüşülmüş, toplantıya davacı vekili olarak katılan … söz alarak; söz konusu huzur hakkı ve ikramiye bedellerinin fahiş olduğu ve yasaya usule aykırı olduğunu belirtmiş, yapılan oylama sonucunda oy çokluğu ile yönetim kurulu üyelerine ayrı ayrı 200.000 TL ikramiye ile aylık 20.000 TL huzur hakkı ödenmesine karar verilmiştir. 6102 sayılı TTK’nun 446. maddesi genel kurul kararlarının iptalinin şartlarını ve usulünü düzenlemiş olup, anılan maddede toplantıda hazır bulunup karara muhalif kalarak keyfiyeti zapta geçirten pay sahibinin iptal davası açabileceği belirtilmiştir. Somut olayda, davacı ortağın genel kurulda kendisini vekili aracılığıyla temsil ettirdiği, vekilin iptali istenen ve mahkemece kabulüne karar verilen 28/03/2018 tarihinde yapılan 2017 yılı olağan genel kurul toplantı tutanağının 7-8 ve 9. maddesi ile ilgili olarak daha karar alınmadan önce karşı çıkıp itiraz ettiği (peşin muhalefette bulunduğu), bu şekildeki muhalefet öneriye karşı çıkma olup, kararın alınmasından sonra yapılmış bir karşı çıkmanın, muhalefetin bulunmadığı, karardan sonra davacının bu karara muhalif olduğuna dair bir şerh yazmadığı gibi bu karara muhalif olduğuna dair ayrı bir yazılı beyan sunmadığı, bu durumda iptal davası açabilmek için kanunun aradığı “alınan kararlara muhalif kalma” koşulunun yerine getirilmediği, bu hususun dava şartı olduğu, dava şartlarının bulunup bulunmadığının yargılamanın her aşamasında resen gözetileceği, buna göre ilgili genel kurul kararlarının iptali davasının dava şartı yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken söz konusu husus dikkate alınmadan ilgili genel kurul kararlarının iptaline karar verilmesi doğru olmamıştır. (Yargıtay 11. HD’nin 2019/2841E, 2019/6994K; 2018/1008E, 2019/6586K; 2018/4369E, 2019/5761K; 2018/3790E, 2019/5497K. Sayılı kararları da aynı yöndedir.)Bu nedenle davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 355. Maddesi gereğince resen gözetilen sebeplerle kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK. 353/1-b2 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dairemizce, davanın dava şartı yokluğu nedeniyle HMK’nın 114/2 ve 115/2 maddeleri gereğince reddine dair yeniden hüküm kurulması gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 05/12/2018 tarih ve 2018/510 Esas – 2018/1376 Karar sayılı kararının HMK’nın 355, 353/1-b-2 maddeleri uyarınca KALDIRILMASINA, Dairemizce yeniden hüküm kurulmak suretiyle; 1-Davanın HMK’nın 114/2 ve 115. maddeleri gereğince REDDİNE, İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN; 2-Dairemiz karar tarihi itibari ile Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 54,40.TL harçtan peşin alınan 35,90.TL harcın mahsubu ile bakiye 18,50.TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,3-Davacı tarafça sarf edilen yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, 4-Davalı tarafça sarf edilen yargılama gideri bulunmadığından, bu hususta bir karar verilmesine yer olmadığına, 5-Davalı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden Dairemiz karar tarihinde yürürlükte olan AAÜT uyarınca hesap ve takdir olunan 4.080,00.TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 6-Artan gider avansı bulunduğu takdirde karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine, İSTİNAF YÖNÜNDEN; 7-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 44,40.TL istinaf karar harcının karar kesinlştiğinde ve talep halinde davalıya iadesine, 8-Davalı tarafından sarf edilen 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile 31,00.TL dosyanın istinafa gidiş dönüş gideri olmak üzere toplam: 152,30. TL’nin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 9-Bakiye gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 10/12/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.