Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/451 E. 2020/1497 K. 17.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/451
KARAR NO : 2020/1497
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME : İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 27/09/2018
DOSYA NUMARASI : 2017/950 Esas – 2018/929 Karar
DAVA: Genel Kurul Kararının İptali
KARAR TARİHİ : 17/12/2020
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin, davalı şirkette pay sahibi olduklarını, davalı şirketin 25.07.2017 tarihinde yapılan 2016 yılı olağan genel kurul toplantısında alınan kararların şirketi zarara sokma kastı taşıdığını, ana sözleşmeye ve kanuna aykırı olduğunu belirterek, 25.07.2017 tarihli genel kurulda, 2016 yılına ait faaliyet raporu ve bağımsız dış denetim raporunun kabulüne ilişkin 3 nolu, 2016 yılı bilanço, kar ve zarar hesabının kabulüne ilişkin 4 nolu, 2016 yılı faaliyetleri sonucu oluşan karın dağıtımına ilişkin 5 nolu, yönetim kurulu üyelerinin ibrasına dair 7 nolu, yönetim kurulu tarafından seçilen bağımsız denetim firmasının görevinin devamına ilişkin 8 nolu, yeni yönetim kurulu üyelerinin seçimine ilişkin 9 nolu, yönetim kurulu üyelerine huzur hakkı ödenmesi yönünde alınan 10 nolu, 2017 yılında bağış yapılabilecek üst sınır olarak yıllık karın %5’inin belirlenmesi konusunda alınan 14 nolu ve yönetim kurulu üyelerine TTK. 395. maddesi ve 396. maddelerince izin verilmesine ilişkin 16 nolu kararlarının iptaline, şirkete yönetici kayyum atanmasına ve şirketin 2015-2016-2017 yılı hesaplarının denetiminin yapılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; genel kurula katılan ortakların sermaye tutarının %98,19’unun kabul oyuyla alınan bu kararların yasaya ve ana sözleşmeye aykırı olmadığını, davacılar tarafından daha önce de şirketin 2008, 2009, 2011, 2012 ve 2013 yılı olağan genel kurul toplantısında alınan kararlarının iptali için muhtelif mahkemelerde açılan davaların red ile sonuçlanıp kesinleştiğini, ileri sürülen iddiaların dayanaksız olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 27/09/2018 tarih ve 2017/950 Esas – 2018/929 Karar sayılı kararı ile; ” Davalı şirketin sicil dosyası, genel kurul tutanağı, hazirun cetveli ve tüm deliller celp edilip incelenmiş, konusunda uzman bilirkişiler vasıtasıyla şirketin ticari defter ve kayıtları üzerinde inceleme yaptırılarak rapor alınmış, tüm deliller toplanmıştır. Dava, TTK. 445. maddesi ve devamı maddelerine dayalı olarak açılan genel kurul karar iptali davasıdır.Davacılar, davalı şirketin 25.07.2017 tarihli genel kurulda alınan 3, 4, 5, 7, 8, 9, 10, 14 ve 16 nolu kararlarının iptalini istemektedir. TTK. 445. maddesinde, ”446. maddede belirtilen kişiler, kanun ve esas sözleşme hükümlerine özellikle dürüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararları aleyhine karar tarihinden itibaren 3 ay içinde şirket merkezinin bulunduğu yerdeki Asliye Ticaret Mahkemesinde iptal davası açabilirler” denilmiştir.Davalı şirketin kurulu adresin bağlı olduğu yerin Mahkememizin yargı yetkisinde bulunduğu, dolayısıyla mahkememizin bu davaya bakmaya kesin yetkili olduğu ve genel kurulun 25.07.2017 tarihinde yapılıp, davanın, yasada öngörülen 3 aylık hakdüşürücü süre içinde 25.10.2017 tarihinde açıldığı tespit edilmiştir.TTK. 446. maddesinde de, iptal davası açabilecek kişiler sayılmış ve toplantıda hazır bulunup da karara olumsuz oy veren ve bu muhalefetini tutanağa geçirten, toplantıda hazır bulunsun ya da bulunmasın, olumsuz oy kullanmış olsun ya da olmasın, çağrının usulüne uygun yapılmadığını, gündemin gereği gibi ilan edilmediğini, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullandıklarını, genel kurula katılmasına veya oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediğini ve yukarıda sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu ileri süren pay sahipleri, yönetim kurulu ve yönetim kurulu üyelerinden her birinin iptal davası açabileceği belirtilmiştir. Somut olayda davacıların davalı şirkette pay sahibi olduğu ve dava konusu yapılan kararlara karşı red oyu kullanmakla birlikte muhalefet şerhlerini yazılı olarak divan başkanlığına sundukları anlaşılmıştır. Bu durumda genel kurul karar iptali davasının açılmasına ilişkin şekli ön koşulların yerine getirildiği tespit edilmiştir. Dosyada mevcut bulunan ve uzman bilirkişilerce düzenlenen raporda, gerekçeleri ayrıntılı bir şekilde açıklanmak suretiyle dava konusu yapılan 3, 4, 5, 7, 8, 9, 10, 14 ve 16 nolu kararlar yönünden ana sözleşmeye, kanuna veya dürüstlük kurallarına aykırı bir durumun tespit edilemediği, davalı şirkete yönetici kayyum atanması ve şirketin 2015 ila 2017 hesaplarının denetiminin yapılması konusundaki takdirin mahkemeye ait olduğu açıklanmıştır. Mahkememizce dosya kapsamıyla uyumlu, gerekçeli ve denetime olanaklı bulunan uzman bilirkişilerce düzenlenen rapora itibar edilmiştir. Dava konusu 2016 yılı Olağan Genel Kurul toplantısında şirketin 70.000.000 TL sermayesine tekabül eden 7.000.000 adet hisseden, toplam 410 adet hissedarın 5.110.376,55.TL sermayesine tekabül eden 511.037.655 adet hissenin asaleten, 40.885.756,75 TL sermayesine tekabül eden 4.088.575.675 adet hissenin de vekaleten olmak üzere 45.996.133,30 TL sermayesine karşılık 4.599.613.330 adet hissenin toplantıda temsil edildiği, buna göre kanun ve ana sözleşmede öngörülen toplantı nisabının mevcut olduğu, alınan kararların niteliğine göre karar nisabının da oluştuğu, tüm kararların ana sözleşmenin yasanın öngördüğü karar nisabı ile alındığı, davacıların şirketin toplam sermayesi içindeki paylarının %1,19 olup, sadece davacıların ret oyu kullandığı ve bu şekilde kararların oy çokluğu ile alındığı anlaşılmıştır. Davaya konu olan Genel Kurul Toplantısında alınan 3 nolu kararın, ” şirketin 2016 yılına ait yönetim kurulu faaliyet raporu ve bağımsız dış denetim raporunun kabulüne” ilişkin olduğu, 4 nolu maddenin ” 2016 yılı bilanço kar ve zarar hesabının müzakeresi ve tasdiki” yönünde bulunduğu görülmektedir. Davacıların bu gündem maddelerini karşı sundukları muhalefet şerhlerinin genel içeriğine bakıldığında, şirketin verimsiz yatırımlara yöneltilerek içinin boşaltılması, aktiflerinin azaltılması sonucunda şirket hisselerinin değerinin düşmesi ve bunun neticesi olarak tüm pay sahiplerinin zarara uğratıldığına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Dosyada mevcut bulunan ve mahkememizce itibar edilen bilirkişi raporuna göre şirketin 2015 yılındaki satış gelirlerinin %51 oranında yükseldiği, bu artışta 2016 yılında devreye giren Gürcistan’daki inşaat gelirinin etkili olduğu, satışlardaki artışa paralel olarak karlılığında arttığı, ancak 2016 yılında artan artış maliyetlerinin satış maliyetlerine yansıtılmasında zorlanıldığı, bu nedenle karlılık oranın 2015 yılına göre 2016 yılında %13,5 oranında azaldığı, ancak bu duruma öncelikle kur farklarının etkisinin bulunduğu, netice itibariyle şirketin karının 2016 yılı itibariyle, bir yıl öncesi olan 2015 yılına göre %15,5 oranında artış göstermesine ve normalin üstünde gerçekleşmesine rağmen cirosunda bir önceki yıla göre % 9,14 oranında bir düşüklüğün olduğu, bunun dışında şirketin 2016 yılında artan satış gelirlerine paralel olarak toplam varlıklarının da bir önceki yıla göre % 37 oranında artış gösterdiği, şirketin 2016 yılı itibariyle kısa süreli yabancı kaynaklara dayalı finansman politikasını izlediği, uzun süreli borçlarının azaldığı, toplam öz kaynaklarının ise dönem karının olumlu katkısıyla %21 oranında arttığı, kısa süreli yabancı kaynakların artışı nedeniyle 2016 yılında bir önceki yıla göre mali bünye üzerindeki borç yükünün arttığı ve 2016 yılı gelir durumu ve mali yapıda önceki yıla göre bir miktar gerileme saptandığı, firmanın karlılığının 2016 yılı itibariyle, 2014 yılında fazla, ancak 2015 yılından daha az olsa da, net satışlarının 2016 yılında önceki her iki yıla göre çok daha fazla olduğu ve 2016 yılındaki firma karlılığının bir miktar azalmasına karşın %52 oranında olan çok yüksek seviyesini koruduğu tespit edilmiştir. Bu durumda davacıların iddialarının aksine şirketin 2016 yılı yönetim kurulu faaliyet raporunun kabul edilmesine ilişkin 3 nolu, aynı yıl bilanço kar ve zarar hesaplarının müzakeresi ve tasdiki yönünde olan 4 nolu kararlarında kanuna ve ana sözleşmeye ayrıca dürüstlük kurallarına aykırı bir durumun bulunmadığı, TTK 445. maddesi çerçevesinde iptal koşullarının oluşmadığı sonucuna varılmıştır. Dava konusu genel kurulun 5. nolu maddesinde ” 2016 yılı faaliyetleri sonucunda vergi sonrası kalan dönem karının dağıtılmasına ” ilişkin bulunduğu anlaşılmıştır. Davalı şirketin ana sözleşmesinin 23.maddesinde karın tespiti ve dağıtımı düzenlenmiştir ve anılan bu maddede, şirketin faaliyet dönemi sonunda tespit edilen gelirlerinden, genel giderler ile muhtelif amortisman gibi şirketçe ödenmesi ve ayrılması zorunlu olan miktar ile şirket tüzel kişiliği tarafından ödenmesi zorunlu vergiler düşüldükten sonra geriye kalan ve yıllık bilançoda görülen dönem karı varsa geçmiş yıl zararlarının düşülmesinde sonra, sırasıyla öncelikle kanuni yedek akçe, sonrasında birinci ve ikinci kar payı ve daha sonra genel kanuni yedek akçenin ne şekilde ayrılacağının ve dağıtılacağının ayrıntılı bir şekilde açıklandığı görülmektedir. SPK 17.maddesinde de halka açık ortaklıkların kar payı ve bedelsiz pay dağıtımı ile bağış yapılmasının ne şekilde olacağı düzenlenmiştir. Ayrıca 23/01/2014 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren kar payı tebliğine göre ortaklıkların, karlarını, genel kurulları tarafından belirlenecek kar dağıtım politikaları çerçevesinde ve mevzuat hükümlerine uygun olarak genel kurul kararıyla dağıtabileceği ve TTK ‘ya göre ayrılması gereken yedek akçeleri ile esas sözleşmede veya kar dağıtım politikasında kar sahipleri için belirlenen kar payı ayrılmadığı sürece, başkaca yeden akçe ayrılmasına, ertesi yıla aktarılmasına ve intifa senedi sahiplerine yönetim kurulu üyelerine, ortaklık çalışanlarını ve pay sahipleri dışındaki kişilere kardan pay dağıtılmasına karar verilemeyeceği, pay sahipleri için belirlenen kar payının nakten ödenmediği sürece bu kişilerin kardan payın dağıtılamayacağı ve kar dağıtım tablosunun kamuya açıklanmasının zorunlu olduğu, tebliğin 7 maddesinde de, payları borsada işlem görmeyen ortalıklara ilişkin özel hükümler başlığı adı altında, payları borsada işlem görmeyen şirketler için kar payı dağıtım oranının, bu tebliğ hükümleri uyarınca belirlenen bağışlar eklenmiş net dağıtılabilir dönem karının %20.sinden az olamayacağı açıklanmıştır. Davalı şirketin genel kurulunda alınan 5 nolu kararda, ” 2016 yılı faaliyetleri sonucu oluşan 28.416.119,00 TL dönem net karından TTK hükümlerine göre ayrılması gereken birinci tertip yasal yedek ayrıldıktan sonra kalan 26.276.621,45 TL dağıtılabilir dönem net karından 6.190.800,00 TL’sinin kar payı tebliği hükümlerince genel kurulda alınacak karar ile belirlenecek usul ve esaslara göre dağıtılmasına, 2016 yılı faaliyetleri sonucu oluşan dönem net karından yukarıdaki karar sonucu dağıtılacak temettü sonrası TTK hükümlerine göre ayrılması gereken 2. tertip yasal yedek ayrıldıktan sonra kalan 19.816.741,45 TL’nin geçmiş yıl karları hesabında tutulmasına, keyfiyeti SPK mevzuatı uyarınca özel durum açıklamasıyla duyurulmasına” dair karar alındığı ve bu kararın kamuyu aydınlatma platformunda özel durum açıklaması olarak yer aldığı ve şirketin 6.190.800,00 TL temettü tutarının kar payı tebliğinin 7.maddesinde belirtilen asgari %20 temettü dağıtım oranına uygun olarak gerçekleştirildiği, alınan bu kararın kanuna, mevzuata, ana sözleşemeye aykırılığının bulunmadığı gibi dürüstlük kurallarına da aykırılık teşkil etmeyecek nitelikte bulunduğu kabul edilmiştir. Dava konusu yapılan genel kurulun 7 nolu maddesinin ” yönetim kurulu üyeleri ve murakıpların 2016 yılı faaliyetleriyle ilgili ibra edilmesi”ne ilişkin bulunduğu anlaşılmıştır. Alınan ibra kararına davacılar tarafından yapılan muhalefette, yönetim kurulu faaliyetlerinin ve hesaplarının genel kurul tarafından incelenip denetlenememesi nedeniyle yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmelerinin haklı olup olmadığı hususunun net olarak ortaya konulamadığına işaret edildiği, kararda bu sebeple ret oyununun kullanılarak muhalefet şerhinin sunulduğu, ancak yönetim kurulu faaliyet raporunun ve bağımsız dış denetim raporunun tasdikine ilişkin kararda hukuka aykırılığın bulunmadığı, başka bir deyişle kanuna, ana sözleşmeye ve dürüstlük kuralına aykırı bir durumun bulunmadığı, ayrıca faaliyet raporunun ve denetim raporunun şirket merkezinde ve internet ortamında incelemeye sunulması, genel kurul sırasında gerekli açıklamanın yapılması, ayrıca TTK’nın ibraya ilişkin düzenlemesindeki toplantı ve karar nisabına uygun olarak alınması karşısında davacının bu maddenin iptali yönündeki talebinin de yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır. Dava konusu yapılan 8 nolu maddede ” 2017 yılı için yönetim kurulu tarafından seçilen bağımsız denetim firmasının onaylanmasına” dair karar alındığı görülmektedir ve bu kararda şirketin 2017 yılı faaliyetlerinin denetiminin … A.Ş. firması tarafından yapılmasının öngörüldüğü, davacıların muhalefetinin faaliyet denetiminin … A.Ş. tarafından yapılmasına dair olduğu, başka bir deyişle davacılar tarafından şirketin denetimin anılan bu firma tarafından yapılmasının kabul edilecek bir durum olmadığının ileri sürüldüğü ve tamda davacıların talepleri gibi … A.Ş. dışındaki .. A.Ş. Bağımsız Denetim firmasının şirketi denetimini yapması yönünde karar alındığı anlaşıldığından davacıların bu taleplerinin de yerinde olmadığı ve alınan kararın kanuna, ana sözleşmeye, dürüstlük kuralına aykırı olmadığı sonucuna varılmıştır. Dava konusu olan 9 nolu maddede “şirket yönetim kurulu üyelerinin seçiminin” yapıldığı, şirket ana sözleşmenini 8. maddesi gereğince şirket yönetim kurulunun en az 5 kişiden oluşacağının belirtildiği ve bu düzenlemeye uygun olarak şirketin 5 kişinin yönetim kurulu üyesi olarak seçildiği, alınan kararın içerik ve şekil, başka bir deyişle toplantı ve karar nisabı bakımından kanunu ve ana sözleşmeye bir aykırılığın olmadığı ve dürüstlük kurallarına aykırılık olduğundan da söz edilemeyeceği kabul edilmiştir.Genel Kurulun 10. maddesinde ”Yönetim kurulu üyelerine aylık net 15.000,00 TL huzur hakkının verilmesine” dair karar alınmıştır. TTK. 394. maddesi uyarınca yönetim kurulu üyelerine tutarı esas sözleşmeyle ya da genel kurul kararıyla belirlenmiş olmak şartıyla huzur hakkı, ücret, ikramiye ödemesinin yapılabileceği, şirketin ana sözleşmesinin 10. maddesinde yönetim kurulu üyelerine yapılacak bu tür ödemelerin genel kurulca tespit edileceğinin ifade edildiği, somut olayda da genel kurul tarafından yasa ve ana sözleşmeye uygun olarak her bir yönetim kurulu üyesine aylık ödenmesi gereken huzur hakkının tespit edildiği, şirketin yıllık gelirine göre yönetim kurulu üyelerine ödenecek bu bedelin dürüstlük kurallarına aykırılık teşkil ettiğinden sözedilemeyeceği, başka bir deyişle yönetim kurulu üyelerine örtülü kazanç sağlanması gibi bir durumun olmadığı anlaşıldığından yasa ana sözleşme ve dürüstlük kurallarına uygun bulunan bu kararın iptali koşulunun oluşmadığı kabul edilmiştir. Genel kurulun 14. maddesinde ”SPK düzenlemeleri uyarınca 2017 yılında yapılabilecek bağışlar için üst sınır belirlenmesi yönünde karar alındığı ve 2017 yılında bağış yapılabilecek üst sınırın yıllık karın %5’i olarak” belirlendiği anlaşılmıştır. Sermaye Piyasası Kanunun 19/5. maddesi gereğince, halka açık ortaklıklar tarafından bağış yapılabilmesi veya pay sahibi dışındaki kişilere kardan pay dağıtılması için esas sözleşmede hüküm bulunmasının şart olduğu, yapılacak bağışın sınırının şirketin genel kurulunca belirleneceği ve genel kurulun, bağış tutarına üst sınır getirmeye yetkili olduğu ve ortaklıkların ilgili mali yıl içinde yapmış olduğu bağışların dağıtılabilir kar matrahına eklenebileceğinin açık olduğu, Sermaye Piyasası Kurulunun kar payı tebliğinde bağışları düzenleyen 6. maddesinde yapılacak bağışın sınırının esas sözleşmede belirtilmemiş olması halinde bu sınırın genel kurul tarafından belirleneceğinin açıklandığı anlaşılmış olmakla somut olayda şirketin ana sözleşmesinin 3. maddesinde, işletme konusunun gerçekleştirilmesine engel olmayacak şekilde, ilgili mevzuat çerçevesinde bağış yapılabileceği belirtilmiş olup, ana sözleşmede üst sınırın belirlenmediği, bu durumda mevzuata uygun şekilde üst sınırın genel kurul tarafından belirlenmesinin hukuka aykırı olmadığı, dolayısıyla yasa ve ana sözleşmeye uygun bulunduğu ve dürüstlük kurallarına aykırı bir durumun da olmadığı anlaşıldığından davacının bu kararın iptali yönündeki isteminin de yerinde olmadığı kabul edilmiştir. Genel kurulun 16. maddesinde ”yönetim kurulu üyelerine TTK. 395. ve 396. maddeleri uyarınca izin verilmesi” yönünde karar alınmıştır. TTK. 395. maddesine göre, yönetim kurulu üyesinin genel kurulun izni olmadan şirketle kendisi veya başkası adına herhangi bir işlem yapamayacağı, aksi halde şirket tarafından işlemin batıl olduğunun ileri sürülebileceği, TTK. 396. maddesinde de yine yönetim kurulu üyelerinin genel kurulun izni olmadan şirketin işletme konusuna giren ticari iş türünden bir işlemi kendi veya başkası hesabına yapamayacağı ve aynı tür ticari işlerle uğraşan bir şirkete sorumluluğu sınırsız ortak sıfatıyla giremeyeceğinin ifade edildiği, somut olayda genel kurul tarafından yönetim kurulu üyelerine TTK. 395. ve 396. maddelerinde getirilen yasaklamanın ortadan kalktığı, bu hususun kanuna uygun bulunduğu, zira anılan maddelerde yönetim kurulu üyelerinin TTK. 395. ve 396. maddelerinde belirtilen işleri ancak ve ancak genel kurulun izniyle yapabileceklerinin açıklandığı, alınan kararın yasa, ana sözleşme ve dürüstlük kurallarına aykırı olmadığı gibi şekil itibariyle de (toplantı ve karar nisabı) TTK. hükümlerine aykırı olmadığı anlaşıldığından davacının bu kararın iptali yönündeki istemi de yerinde görülmemiştir. Davacı taraf, şirketin 2015,2016 ve 2017 yılı hesaplarının denetlettirilmesi ve ayrıca şirkete yönetici kayyum atanmasını da istemiştir. TTK 438. maddesinde özel denetim isteme hakkı düzelenmiş ve her pay sahibinin, pay sahipliği haklarını kullanabilmesi için gerekli olduğu takdirde ve bilgi alma veya inceleme hakkı daha önce kullanılmışsa belirli olayların özel denetimle açıklığa kavuşturulmasını gündemde yer almasa bile isteyebileceği belirtilmiştir. Genel Kurul tarafından bu istemin kabul edilmesi halinde pay sahibinin mahkemeden özel denetçi atanmasını talep edebileceği, TTK 439.maddesi uyarınca da Genel Kurul’un özel denetimi reddetmesi halinde sermayenin en az 10’da biri, halka açık şirketlerde ise 20’de birini oluşturan pay sahiplerinin mahkemeden özel denetçi atanması talebinde bulunabileceği açıktır. Somut olayda anılan koşulların oluşmadığı, davacı tarafından şirketin belirli bir olay belirtilmeksizin 2015-2016 ve 2017 hesaplarının inceletilmesinin talep edildiği, ayrıca Genel Kurulun 8.maddesiyle şirkete bağımsız denetim firmasının atandığı, yukarıda açıklandığı üzere bu maddenin iptali koşullarının oluşmadığı, Genel Kurul tarafından yasaya uygun olarak tayin edilmiş bağımsız denetim firması olduğundan davacının şirkete farklı bir denetçi atanması isteminin de kabul edilemeyeceği sonucuna varılmıştır. Bunun dışında şirketin yönetiminin ayakta olduğu, organ boşluğunun bulunmadığı anlaşılmakla kayyum tayini talebi de yerinde görülmemiş, davacının iş bu davasının reddine ilişkin aşağıdaki hüküm kurulmuştur. ” gerekçeleri ile; ” Davanın REDDİNE, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; Mahkemece verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, dosyaya sundukları birçok karar göz ardı edilerek, salt davalı şirket beyanları doğrultusunda karar verildiğini, Davalı şirketin 25.07.2017 tarihinde yapılan 2016 yılı Olağan Genel Kurul toplantısında alınan kararların, akla ve mantığa aykırı olup, şirketi zarara sokma kastıyla hareket edildiğini, müvekkilleri ve ortağı oldukları şirketin çıkarlarına halel getirecek mahiyette kararlar alındığını, ayrıca alınan kararların bir kısmında şirketi zarara sokacak iyi niyetten yoksun muvazaalı işlemler bulunduğunu, TTK 381. maddesince dava şartlarının gerçekleştiğini, alınan kararların kanun, ana sözleşme ya da iyi niyet kuralına aykırı olamayacağını (11.H.D. 597/7050 – 04.11.1993) müvekkillerinin, 25.07.2017 tarihli Olağan Genel Kurul Kararlarından 3-4-5-7-8-9-10-14-16 maddelerine muhalefet şerhi koyduklarını, ve tutanaklara işlettiklerini, Alınan bu kararların, fevri davranışın ve şahsi çıkarlarının peşinden koşan zihniyetin ürünü olduğunu, bu nedenle ve muhalefet şerhlerinde belirttikleri sebeplerle iptalleri gerektiğini, ilgili aykırılıkların en önemli sonuçlarından birinin de, şirketin verimsiz yatırımlara yöneltilerek içinin boşaltıldığını, aktiflerinin değerlerinin azaltılması sonucunda şirket hisselerinin değerinin düştüğünü ve bunun neticesinde tüm pay sahiplerinin ve müvekkillerinin zarara uğradığını, Mahkemeye ve davalı yana İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/176 E 2018/1064 K sayılı dosyasında yapılan Yargıtay incelemesi sonucu bozma ilamını dosyaya sunmuş iseler de, mahkemece bu kararın dikkate alınmadığını, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2015/14100 E – 2016/8853 K sayılı ilamı ile tarafları aynı olan 2012 yılı genel kurul kararı iptali davalarının haklı görüldüğünü ve yerel mahkemenin vermiş olduğu kararın bozulduğunu, Davalı yana karşı, her sene tüm ortaklara karşı yükümlülüklerini yerine getirmedikleri nedeniyle Genel Kurul Kararı iptali davası açıldığını ve açılan bu davaların lehlerine sonuçlandığını, hal böyleyken davalı yanın hala kötü niyetle hareket ederek hiçbir ortağa kar payı dağıtmadığı ve sırf kar payı dağıtmamak adına SPK denetiminden çıktığı açıkken, yerel mahkemece bu beyanlarının dikkate alınmamasının hatalı olduğunu belirterek, İlk derece mahkemesi kararının istinaf talepleri doğrultusunda kaldırılarak yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, TTK. 445. maddesi ve devamı maddelerine dayalı olarak açılan anonim şirket genel kurul kararlarının iptali istemine ilişkindir. Davacılar, davalı şirketin 25.07.2017 tarihli genel kurulda alınan 3, 4, 5, 7, 8, 9, 10, 14 ve 16 nolu kararlarının iptaline karar verilmesini talep etmişler, mahkemece davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacıların, davalı şirkette pay sahibi oldukları ve dava konusu yapılan kararlara karşı muhalefet şerhlerini yazılı olarak divan başkanlığına sundukları, davanın TTK’nın 445. maddesinde belirtilen 3 aylık süre içerisinde açıldığı, mahkemece konusunda uzman bilirkişilerden ayrıntılı, gerekçeli ve denetime elverişli rapor alınarak istinafa konu kararın verildiği görülmektedir. Mahkemece de tespit edildiği üzere, iptali talep edilen 25.07.2017 tarihli genel kurulda alınan 3, 4, 5, 7, 8, 9, 10, 14 ve 16 nolu kararların, kanun veya esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürüstlük kuralına aykırı olmadıkları, dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, önceki yıllara ilişkin genel kurul kararları iptali talebiyle açılan davalar ve sonuçlarının bu dosyada verilen kararı etkilemeyeceği, davanın niteliği dikkate alındığında, her genel kurul ayrı olup, alınan kararlara yönelik iddiaların ilgili oldukları yıl ve genel kurul kararları kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, ilk derece mahkemesi hüküm ve gerekçesinde davacılar vekilinin istinaf nedenlerinin ayrıntılı olarak karşılandığı, yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilerek, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacıların istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nun 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacılar tarafından yatırılan 121,30 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 54,40 TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 10,00.TL’ nin davacılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep edenler üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa, karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran taraflara iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 17/12/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.