Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/449 E. 2021/324 K. 25.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/449 Esas
KARAR NO : 2021/324 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 18/10/2018
NUMARASI : 2017/947 Esas 2018/985 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİH: 25/03/2021
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup Dairemizce yapılan duruşmalı inceleme sonucunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, Müvekkil şirket, davalı ile aralarındaki ticari ilişki neticesinde yapılan satışlara ilişkin faturalara ait bedelleri davalı tarafından müvekkil şirkete verilen siparişlere göre USD (Amerikan Dolan) veya TL (Türk Lirası) üzerinden davalı şirkete keşide edildiğini, ancak davalı tarafından döviz bazmda keşide edilen faturalara ilişkin ödemelerin TL olarak yapıldığını, fatura bedellerinin TL olarak ödenmesi nedeniyle müvekkil şirketin davalı nezdinde kur farkı alacağı doğduğunu, müvekkil şirket tarafından 31.10.2016 tarihli … no.lu 1.848,83 TL bedelli kur farkı faturası keşide edildiğini, söz konusu faturanın davalı şirket tarafından kabul edildiğini, cari hesabına işlendiğini ve müvekkil şirkete ödendiğini, bu nedenle taraflar arasında kur farkından doğan alacaklara ilişkin fiili uygulama ve teamül bulunduğunu, ticari ilişkilerinin devamında döviz bedelli faturalarına ilişkin olarak kur farkından dolayı 31.12.2016 tarihinde … no.lu 10.186,60 TL bedelli faturayı kestiğini ve davalıya gönderdiğini, ancak davalı tarafın Bakırköy … Noterliğinin 27.01.2017 tarihli … yevmiye no.lu ihtarnamesi ile faturayı iade ettiğim, bunun üzerine başlatılan takibe davalı tarafından itiraz edilerek takibin durdurulduğunu belirterek, fazlaya ilişkin haklarının saklı kalması kaydıyla müvekkil şirket tarafından davalı aleyhine başlatılan icra takibine davalı tarafından yapılan itirazın iptaline, takibin devamına, alacağın % 20’sinden aşağı olmamak kaydıyla icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, Davacı tarafın iddialarının aksine, müvekkil ile davacı arasında kur farkından doğan alacaklara ilişkin herhangi bir anlaşıma ve/veya ticari teamül bulunmadığını, tüm ticari kalemlerin ne şekilde ödeneceği taraflar arasındaki ödeme uygulamaları ile sabit olup, davacının sonradan zorlama bir yorumla ürettiği kur farkı alacağının yasal veya kanunda borç doğuran sebeplere ilişkilendirilmiş bir dayanağı olmadığını, davacı şirketin somut olayda Türk Lirası üzerinden fatura kestiğini, Türk Lirası üzerinden ödeme aldığını, Türk Lirası üzerinden ticaret yapmış fakat kendince kendi doğrusuna göre hesaplama yaparak tek taraflı olarak müvekkil şirketi borçlu akdettiğini, müvekkil şirket ile davacı arasında, ticari ilişkinin döviz ile yapılacağına kur farkı alınacağına dair yazılı bir sözleşme veya fiili bir uygulama olmadığını, her ticari olay birbirinden bağımsız olup müvekkil şirket tavrını net olarak koyduğunu, davacı şirketin sonradan icat ettiği kur farkı alacağına itiraz yapıldığını, hal böyle iken davacı tarafın ticari teamülden bahsetmesinin kabul edilemez olduğunu belirterek, davanın reddi ile, davacı şirketin % 20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkum edilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 18/10/2018 tarih ve 2017/947 Esas – 2018/985 Karar sayılı kararında;” …bilirkişi raporu denetime ve hükme elverişli bulunduğundan, mahkememizce hükme esas alınmış, bilirkişi raporunda açıklanan gerekçelerle ve davacı vekili bilirkişi raporunda davalının cari hesaptan kaynaklanan 496,00 TL alacağı için talepte bulunmadıklarını, kur farkına dayalı faturadan kaynaklı alacaklarını talep ettiğini beyan etmiş, bilirkişi raporunda açıklandığı üzere taraflar arasında kur farkına ilişkin ticari bir tahammül olmadığı, davacının davalıya kesmiş olduğu faturalara ilişkin kur farkı talep edemeyeceği, ayrıca taraflar arasında kumaş satımının yabancı para ile olduğuna dair yazılı bir sözleşme dosyaya sunulmadığı gibi, davacının dayandığı faturalarda yabancı para ile ilgili herhangi bir ibarenin bulunmadığı, faturalarının da TL cinsinden düzenlendiğinden kur farkı talep edilmesi mümkün olmadığından, yine davalı tarafından bir adet kur farkı faturasının ödenmiş olması sonraki kur farkı taleplerini haklı kılmayacağından, davacı vekili tarafından davalı aleyhine açılan itirazın iptali davasının reddine karar vermek gerektiği sonuç ve kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur….”gerekçesi ile,Davacı vekilinin davalı aleyhine açmış olduğu itirazın iptali davasının REDDİNE karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, İlk derece mahkemesince yapılan yargılama neticesinde itirazın iptali talebinin, tamamen hukuki yorum yapmak kaydıyla görev ve yetki hudutlarını aşan tek bilirkişi raporuna dayalı olarak haksız ve hukuka aykırı bir şekilde reddedildiğini, Bilirkişi raporunun eksik inceleme içerdiğini ve baştan sonra hukuki yorum ve değerlendirmelerden ibaret olduğunu, bu nedenle kesinlikle kabul etmediklerini, bu nedenle yeni bir bilirkişi heyetinden rapor alınmasını, mümkün olmaması halinde mevcut bilirkişiden ek rapor alınmasını talep ettiklerini, ancak bu talep değerlendirilmeden sadece tek bilirkişi incelemesi yaptırılmak ve itirazları göz önüne alınmaksızın doğrudan bu rapor metni bire bir karar metnine alınarak davanın reddine karar verildiğini, Rapora itiraz dilekçesinde belirttikleri üzere, davalının 31/10/2016 tarih 754828 numaralı ve 1.848,8.TL tutarındaki faturayı defterine kaydettiği ve ödeme yaptığını, bilirkişi bu faturaya raporunda atıfta bulunmasına ve mahkemenin 22/03/2018 tairhli ara kararında da rapor tanzim edilmesinin sebebi olarak “davacı tarafından davalıya daha önceden kur farkı faturası kesilip kesilmediği” belirtmiş olmasına, yani tespit yapıp üzerinde rapor hazırlamasını gerektiren durumun, davacı tarafından davalıya daha önceden kur farkı düzenleyip düzenlemediğinin tespit edilerek, taraflar arasında kur farkı faturasına ilişkin ticari teamül bulunup bulunmadığı olmasına rağmen, bu husus göz ardı edilerek hatalı ve eksik rapor hazırlandığı ve bilirkişi tarafından taraflar arasında kur farkı faturası kesilmesine ilişkin bir teamül oluşmadığı şeklinde görüş bildirildiğini, (Yargıtay 19. H.D. 2015/16900 E. 2016/6896 K. 20/04/2016 T.)Somut olayda taraflar arasında ticari ilişkinin döviz ile yapılacağına dair sözleşme yapılmadığı, ancak yapılan alışverişlere ilişkin kesine tüm faturalar üzerinde USD kurunu belirttiği ve toplam fiyatı USD üzerinden hesaplayarak TL olarak düzenlediği ve bu faturalara davalı tarafça herhangi bir itirazda bulunulmadığını, Dolayısıyla müvekkili tarafından davalıya gönderilen USD üzerinden belirlenen faturaların davalı tarafça kabul edilmesi, ticari defterlerine kaydedilmesi ve ödeme yapılması, USD üzerinden kesine faturadaki meblağın karşı tarafça kabul edildiğini gösterdiğini, nitekim fatura günü ile ödeme günü arasında zaman farkı bulunması halinde de doğal olarak ödeme günündeki kur üzerinden ödeme yapılması gerektiği, (Yargıtay 15. H.D. 2015/413 E. 2015/16682 K. 10/12/2015 T.)Yargılamanın başından itibaren bilhassa 04/04/2018 tarihli dilekçe ve eklerinde tarafların arasında yapılan ticari faaliyetler, iade edilen ve kabul edilen tüm faturalar, ödemeler ve kur farkı faturaları, numaraları ve vade tarihleri ile beraber dosyaya sunulduğu, Aynı döneme ilişkin mükerrer fatura kesilmesi gibi bir durum söz konusu olmayıp, tamamen çeklerin fatura tarihlerde ödenmesi sebebiyle kur farkından doğan alacağın tahsili amaçlı kur farkı faturası kesilmesi durumu mevcut olduğu, Eylül – Aralık dönemine ilişkin kur farkı faturası kesilmemiş olmasının sebebi, tarafların döviz üzerinden belirlenen ticari faaliyetlerine son vererek TL üzerinden faaliyetlerine devam etmiş olmaları olduğunu, Bu nedenlerle, bilirkişi raporunun eksik ve hatalı tespitler içermesi sebebiyle süresi içerisinde itiraz ettiği, dosyanın yeni bir bilirkişi heyetine tevdiini veya mevcut bilirkişiden ek rapor alınmasını talep etmiş olmalarına rağmen bu talebi nihai kararın verildiği 18/10/2018 tarihli celsede gerekçe gösterilmeksizin reddedildiğini, (Yargıtay 23. H.D. 2012/3417 E. 2012/5433 K. 25/09/2012 T.)HMK’nın 282.maddesinde; mahkemelerin bilirkişi raporunda yazan görüşleri bire bir benimsemek, bilirkişi raporuna yapılan itirazları göz ardı etmek suretiyle rapor doğrultusunda hüküm tesis edilmesi gerektiği değil, hakimin raporu diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendireceğinin belirtildiğini, Hatalı ve eksik incelemeye dayanan bilirkişi raporunda dahi müvekkili firmanın mevcut kayıtlara göre 496,99.TL alacaklı görüldüğü ifade edilmişse de mahkemece bu husus dahi dikkate alınmadığı ve davanın kısmen kabulüne dahi karar verilmediğini, bu durum dahi yerel mahkemece verilen kararın eksik incelemeye dayalı, hukuk ve hakkaniyetten uzak, müvekkili şirketin telafisi mümkün olmayacak şekilde zarara uğratacak bir karar olduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın kabulüne, %20 oranında icra inkar tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, kur farkı alacağından kaynaklı itirazın iptali davasıdır.Mahkemece, davacı vekilinin davalı aleyhine açmış olduğu itirazın iptali davasının REDDİNE karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Uyuşmazlık, kur farkı alacak şartlarının oluşup oluşmadığı ve mahkemece verilen kararın dosya kapsamına, usul ve yasaya uygun olup olmadığı noktasındadır.Davacı vekilinin mahkemenin kabulüne yönelik istinaf sebepleri incelendiğinde,Türkiye’de faaliyet gösteren iki Türk şirketi arasındaki davacının icra takibine ve davaya konu ettiği açık hesap alacağının, kur farkından kaynaklandığı, başka bir deyişle kur farkı alacağı olduğu anlaşılmaktadır.Dosyaya davacı tarafça ibraz edilen faturalar incelendiğinde; faturalar üzerinde fatura bedellerinin TL. Olarak yazıldığı görülmüş isede faturalar üzerinde;” USD. olarak bedelleri, fatura tanzim tarihindeki TCMM. KUR BEDELİ, vade tarihlerininde yazılı olduğu,” görülmüştür.Davacı, davalıya USD. cinsinden mal sattığını ve bu hususun faturada belirtildiğini, ödemelerin faturada gösterilen VADEDEN sonra yapıldığını, dolayısıyla kur farkı alacağı olduğunu ileri sürerek icra takibi başlatmış, itiraz üzerine iş bu dava açılmıştır. Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2013/12763 Esas – 2013/18999 Karar sayılı ilamında;” …Davacının talebi kur farkı alacağına ilişkindir. Taraflar arasında bedeli USD üzerinden kararlaştırılan satım sözleşmesi ve dava konusu faturaların USD karşılığı TL üzerinden düzenlendiği dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Yabancı para karşılığı ile yapılan satışlarda alacağın faturada belirtilen tarihte ödenmemesi ve daha sonraki tarihte ödenmesi nedeniyle oluşacak kur farkı alacağının talep edilebileceğinin ve buna göre somut uyuşmazlığın çözümlenmesi gerektiğinin gözetilmeden mahkemece eksik inceleme ve somut olaya uygun düşmeyen gerekçelerle yazılı delillerle hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA,” şeklinde karar verildiği anlaşılmıştır. Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2013/12763 Esas – 2013/18999Karar sayılı kararında ve Yargıtay19. Hukuk Dairesinin 2015/853 Esas – 2015/12740 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere; Davalının da kabulünde olan mal satış faturalarında birim fiyatının USD. cinsinden, ödeme vadesinin de 90 gün olduğu belirlenmiştir. Davalının bu tarihten sonraki ödemeleri nedeniyle davacı satıcının kur farkından doğan alacağının gerçekleştiğinin kabulü gerekir. Mahkemece tarafların iddia ve savunmaları değerlendirilip, satış ve ödeme tarihleri belirlenerek konusunda uzman bir bilirkişiye tarafların ticari kayıtları incelettirilip, davacının satış faturalarının her bir faturanın düzenlenme tarihini takip eden belirtilen vade tarihinde ödenmesi gerektiğinden, fatura bedelinin ödeme tarihindeki TL karşılığının saptanması, böylece davacının alacağının TL cinsinden bulunması, daha sonra davalının yaptığı TL ödemelerinin borçtan mahsubu ile geriye bir bakiye kalırsa bunun davacının kur farkı alacağını oluşturduğunun kabulü gerekirken yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi yerinde görülmemiştir.Dairemizce bu eksiklik ancak duruşma açılarak yeni bir bilirkişi raporu ile giderilebileceğinden, Dairemizce istinaf incelemesinin HMK 356.ve 358. maddeleri uyarınca duruşmalı yapılmasına karar verilerek, dosyanın mali müşavir bilirkişiye verilerek; davacı vekili tarafından UYAP sisteminden gönderilen 15/12/2020 tarihli beyan dilekçesi, faturalar, faturaların vade tarihleri ve ödeme tarihleri de gözetilerek ve tarafların ticari defter ve kayıtları da incelenmek suretiyle, davacının davaya ve takibe konu kur farkı faturasından kaynaklı takip tarihi itibariyle alacaklı olup olmadığı, alacaklı ise miktarının tespit edilerek dosya kapsamına göre rapor alınmıştır.Bilirkişi tarafından düzenlenen raporun sonuç bölümünde özetle; “taraf iddia, savunma ve beyanları, mali bilirkişi raporu ve rapor eklerinin incelenmesi ve değerlendirilmesi neticesinde;”Taraf şirket ticari defterlerinin açılış ve kapanış noter tasdiki süresinde yapıldığı, taraflar arasındaki e-posta yazışmaları, fatura içeriklerinde döviz kuru ve döviz tutarı yazması ve davalı tarafın itirazsız bu faturaları ticari defterlerine kaydetmesi, sipariş formunda birim fiyatın USD yazması, davalının 1.846,83.TL’lik kur farkı faturasını itirazsız kabul etmesi, davacı tarafın kur farkını talep edebileceği, davacının talep edebileceği kur farkı 8.999,64.TL olarak hesaplandığı, davalı tarafa temerrütte düşülmediğinden takip öncesi faiz talep edilemeyeceği, davacı şirketin 8.999,94.TL asıl alacağı ve bu tutar üzerinden, icra takibinden itibaren Merkez Bankasınca kısa vadeli avanslar için uyguladığı değişen oranlardaki avans faizini talep edebileceği…” şeklinde görüşünü bildirmiştir. Dairemizce alınan bilirkişi raporu yeterli açıklıkta, denetime elverişli, bilimsel verilere ve olayın oluşuna uygun olmakla bu rapor hükme esas alınmıştır.Dava, kur farkı alacağın tahsili istemine ilişkin itirazın iptali davasıdır. Taraflar arasındaki satış sözleşmesi uyarınca düzenlenen fatura bedeli yabancı para cinsinden olup davacı, alacağının tahsili için davalı tarafından verilen TL cinsinden düzenlenen çekleri teslim almış olmakla, çeklerin veriliş tarihi itibariyle alacak ödenmiş sayılacağından çek üzerindeki vadeye göre kur farkı talep edilemez. Somut olayda davacı, alacağının tahsili için davalı tarafından verilen TL cinsinden düzenlenen çekleri teslim almış olmakla, çekin bir ödeme aracı olması nedeniyle çek üzerindeki bedel dışında herhangi bir kur farkı talep edemez. Davacı tüm alacağının bu bedel üzerinden ödenmesini kabul etmiş bulunmaktadır. Bu nedenle davacının ayrıca talep hakkı olmadığından mahkemece bu gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken yukarıdaki gerekçeyle reddine karar verilmesi yerinde görülmemiştir. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2020/2682 Esas- 2020/5731 Karar sayılı kararı da benzer mahiyettedir.)Sonuç itibariyle; davacının istinaf talebinin usulen kabulü ile; Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 18/10/2018 tarih 2017/947 Esas – 2018/985 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b2 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dairemizce esas hakkında yeniden hüküm kurulmak suretiyle; davacı vekilinin davalı aleyhine açmış olduğu itirazın iptali davasının reddine, davalı vekilinin kötü niyet tazminat talebinin şartları oluşmadığından reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; Davacının istinaf talebinin USULEN KABULÜ ile; Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 18/10/2018 tarih 2017/947 Esas – 2018/985 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, Dairemizce esas hakkında yeniden hüküm kurulmak suretiyle; 1-Davacı vekilinin davalı aleyhine açmış olduğu itirazın iptali davasının REDDİNE, 2-Davalı vekilinin kötü niyet tazminat talebinin şartları oluşmadığından reddine,İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN: 3-Dairemiz karar tarihi itibari ile Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30.TL karar harcının, davacı tarafından yatırılan 181,80.TL peşin harçtan mahsubu ile bakiye 122,50.TL’nin talep halinde davacıya iadesine, 4-Davacı tarafça sarf edilen yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, 5-Davalı tarafça sarf edilen yargılama gideri bulunmadığından, bu hususta bir karar verilmesine yer olmadığına, 6-Davalı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden Dairemiz karar tarihinde yürürlükte olan AAÜT uyarınca hesap ve takdir olunan 4.080,00.TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 7-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, İSTİNAF YÖNÜNDEN: 8-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 98,10.TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına,9-Davacı tarafından yatırılan 35,90.TL istinaf karar harcının talep halinde iadesine, 10-Davacı tarafından sarf edilen 98,10.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı, 750,00.TL bilirkişi gideri, 93,00.TL tebligat/ posta gideri ile 35,00.TL dosyanın istinafa gidiş dönüş gideri toplamı 976,10.TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 11-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden Dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT 2. Kısım 2. Bölüm 17/c.maddesi gereğince 4.080,00.TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 12-Bakiye gider avansı varsa talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, 13-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dair, davacı ve davalı vekillerinin yüzüne karşı HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca kesin olarak oy birliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 25/03/2021