Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/430 E. 2021/217 K. 18.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/430 Esas
KARAR NO : 2021/217 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ 18/10/2018
NUMARASI : 2016/560 Esas 2018/994 Karar
DAVANIN KONUSU: Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
KARAR TARİHİ: 18/02/2021
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, davalı …’ın müvekkillerinin ortağı ve tek yetkilisi olduğu … A.Ş. ile ilgili olarak şirketin Nominal hisse değerinin 1,00 TL olmak üzere 500.000 hisseden oluştuğunu, şirketin 4 ortaklı olduğunu, ortaklardan 255.000 hissenin … , 205.000 hissenin davacıya ait olduğu, 15.000 hissenin … ve 25.000 hissenin de … ‘ na ait olduğunu, müvekkilinin hemşire olması ve şirket ortaklarının doktor olması zorunluluğu nedeni ile şirkette kendi adına olan 205.000 hisse ile birlikte … adına kayıtlı 255.000 hissenin davalı …’a devri konusunda anlaştıklarını, bu devir karşılığında davalının … 460.000,00-TL ödeme yapacağının ve ayrıca şirketin 2.300.000,00-TL değerinde borcunu ödeyeceğinin kararlaştırıldığını, tarafların varılan bu mutabakat çerçevesinde ön anlaşmaya varıp ödemelerin yapılması sonrasında da şirket yönetim kurulu kararı ile de hisselerin devrinin tamamlanacağını ancak davalının ödeme yapmadığını ve hisse devrine ilişkin karar alınması için baskı yapmaya başladığını, bunun üzerine müvekkilinin ön anlaşmayı fesh ettiğini ve herhangi bir suretle karar alınamayacağını belirttiğinden davalının beraberindeki kişiler ile şirketi bastığını, personeli tehdit ederek müvekkilini şirkete almadığını, müvekkilinin durumu polise bildirdiğini, kolluk kuvvetlerinin olay yerine gelmesi üzerine davalının şirketin kendisine ait olduğunu, şirket yetkilisinin de kendisi olduğunu belirterek kolluk kuvvetlerine bir takım belgeler ibraz ettiğini, davalının müvekkili ve diğer şirket ortaklarının da imzaladığı, hisse devir kararı düzenlediğinin öğrenildiğini, 28/03/2016 tarih ve 2016/4 sayılı kararda yönetim kurulu başkanı olarak müvekkili adına sahte imza atıldığını, 28/04/2016 tarih ve 2016/5 karar sayılı olağanüstü genel kurul toplantısı yer ve gün tespiti konulu kararda yer alan şirket ortalkarının imzalarının sahte olduğunu, bu karar doğrultusunda davalı şirket genel kurulunun toplanmış gibi 29/04/2016 tarihli olağanüstü genel kurul toplantı tutanağı düzenlendiğini ve bu tutanakta yer alan ortakların imzasının sahte olduğunu, Beyoğlu … Noterliği’nden 02/05/2016 tarih ve … yevmiye numarası ile onaylı genel kurul toplantı tutanağına göre …’ın yönetim kurulu başkanlığı’na, şirket dışı … ise yönetim kurulu üyeliğine seçilmesine karar verildiğini, genel kurul toplanma kararı ve genel kurul tutanağının sahte imzalı olmasının yanında TTK’nun 410 maddesine aykırılığı nedeni ile hukuka aykırı olup iptali gerektiğini, tüm bu sebeplerden dolayı şirket hisselerini devralmak, şirket yönetimini ele geçirmek, bu hususları Ticaret Sicil Müdürlüğüne tescil ettirmek ve şirket faaliyetinin temel dayanağını oluşturan mali değeri çok yüksek olan İstanbul İl Sağlık Müdürlüğünün 16/05/2008 tarih ve 7214 sayılı uygunluk belgesinin mülkiyeni ele geçirmek ve sonrasında satmak amacıyla sahte imzalar ile düzenlenmiş olan Beyoğlu …. Noterliğinin 02/05/2016 tarih … yevmiye numarası ile onaylı 28/03/2016 tarih, 2016/4 K. Sayılı yönetim kurulu kararının, aynı Noterliğin 02/05/2016 tarih … yevmiye numarası ile onaylı 28/04/2016 tarih ve 2016/5 K. Sayılı Olağanüstü Genel Kurul Toplantısı ve Gün Tespiti kararının, aynı noterliğin 02/05/2016 tarih, … yevmiye numaralı, 29/04/2016 tarihli 2016 yılına ait Olağanüstü Genel Kurul Toplantı tutanağının ve aynı noterliğin 02/05/2016 tarih … yevmiye numarası ile onaylı 29/04/2016 tarih, 2016/6 sayılı Yönetim kurulu kararının iptali ile sahte imzalı bu belgeler doğrultusunda şirket hisse dağılımı ile yönetim kurulu kararlarının tescile dönük Ticaret Sicil Müdürlüğünde yapılan her türlü tescil ve iptalin sicilden terkinini ve gerçekte müvekkiline ait olan ancak yolsuz tescil ile ele geçirilen davalı şirket yönünden bir hak kaybına ve talefisi imkansız zararlara mahal vermemek adına iptali istenen sahte imzalı bu belgeler doğrultusunda şirket hisse dağılımı ile yönetim kurulu kararlarının tesciline dönük Ticaret Sicil Müdürlüğü nezdinde yapılan veya yapılacak her türlü tescilin durdurulmasını ve yine kötü niyetli bir şekilde şirket faaliyetlerinin temel dayanağını oluşturan ve mali değeri çok yüksek olan İstanbul İl Sağlık Müdürlüğünün 16/05/2008 tarih ve 7214 sayılı uygunluk belgesinin mülkiyetinin ele geçirilerek satılmasının önlenmesi için ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacı vekilinin ihtiyati tedbir talebinin hukuksal dayanaktan yoksun olduğunu, müvekkili şirketin hissedarlarından … Cumhuriyet Başsavcılığında alınan ifadesinde, davaya konu imzanın kendisine ait olmadığına ilişkin beyanının içeriğinin doğru olup olmadığının bilirkişi raporu ile tespit edilmediğini, müvekkili şirket hissedarlarından … da anılan ifadesinde, davacının şirket hisselerinin tamamını davalı …’a sattığını beyan ettiğini, davacının 13/07/2016 tarihli duruşmada delil listesi ekinde sunulan davacı ile müvekkili arasında yapılan Anonim Şirket Hisse Devir Sözleşmesindeki imzanın kendisine ait olduğunu kabul ettiğini, müvekkili şirketin diğer paydaşları zararına herhangi bir işlem yapmasının söz konusu olmadığını, davacı tarafça defter asılları sunulduğu takdirde toplantılardaki imzaların kime ait olduğu hususunun ortaya çıkacağını, davacının defter ve kayıtları ibrazdan kaçındığını savunarak, uygunluk belgesinin davanın öznesi de olmadığından üzerine konulması istenen tedbir talebinin reddine, haksız davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 18/10/2018 tarih ve 2016/560 Esas – 2018/994 Karar sayılı kararında;”Tüm delillerin değerlendirilmesi sonucunda; Davalı … A.Ş.’nin İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün …. sicil numarasında kayıtlı olduğu, 06/08/2007 tarihinde kurulduğu, şirketin ana sözleşmesinin 6. maddesinde “Sermaye” konusunun düzenlendiği, şirketin pay senetlerinin türüne (nama-hamiline) pay senetlerinin veya ilmuhaberin basılıp basılmadığına ilişkin ve pay devri konusuna ilişkin ana sözleşmede düzenlemenin yer almadığı, dosyada mevcut pay defteri sayfası fotokopilerinden şirket hisselerinin nama yazılı olduğu anlaşılmıştır. 6102 sayılı TTK madde 490’da nama yazılı pay senetlerinin devir edilebilme koşulları düzenlenmiştir. Bu maddeye göre nama yazılı pay senetleri esas sözleşmede aksine hüküm olmadıkça devir edilebilir. Devir, ciro edilmiş pay senedinin devir alana teslimi ile olur. Yani nama yazılı pay senedinin devri “ciro” ve “zilyetliğinin” devralana geçirilmesi ile mümkündür. Nama yazılı pay senedi senedin devralana teslimi olmaksızın sadece ayrı bir kağıda yazılan temlikname ile devredilemez. Ayrıca anonim şirketlerde henüz çıkarılmamış pay senetlerini temsil etmek üzere ilmuhaberler de çıkarılabilir. İlmuhaberler hak sahibine tüm pay sahipliği haklarını sağlar. 6102 sayılı TTK’nun 486/2 maddesi gereğince ilmuhaberlere kıyas yolu ile nama yazılı pay senetlerine ilişkin hükümler uygulanır. Hisse senedine veya ilmuhabere bağlanmamış nama yazılı payların devri, alacağın temliki hükümlerine tâbi olup Türk Borçlar Kanunu 184 maddesi çerçevesinde yazılı şekilde yapılması geçerlilik koşuludur. Başkaca şekil şartı yoktur. Anonim şirket hisse devir sözleşmeleri akdin nispiliği ilkesi gereği ancak tarafları hakkında hüküm ve sonuç doğurur. Diğer yandan nama yazılı pay devri şirkete karşı ancak pay defterine kayıt ile hüküm ifade eder. Bu nedenle devrin şirket pay defterine yazılması gerekir. Devir alan pay sahibi adayı, devir işleminin şirket pay defterine kaydını bizzat veya vekil aracılığı ile şirket yönetim kurulundan isteyebilir. Şirket yönetim kurulu bu istem hakkında olumlu veya olumsuz bir karar vermek zorundadır. Eğer bir takım belgelerde eksiklik varsa bu eksik belgelerin tamamlanması istenebilir. Yönetim kurulu istemi reddederse yönetim kurulunun bu kararı hakkında mahkemede iptal davası veya şirketin muarazasının önlenmesi davası açılabilir. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya döndüğümüzde; davalı şirket hisselerinin nama yazılı olduğu ve taraf vekillerinin 27/09/2018 tarihli duruşmadaki beyanlarından pay senedi veya ilmuhaber basılmadığı, bu durumda pay devrinin yukarıda açıklandığı üzere alacağın temliki hükümlerine tâbi olup yazılı şekilde yapılmasının geçerlilik koşulu olduğu, başkaca şekil şartının aranmadığı anlaşılmıştır. Somut olayda davacı ve davalı … arasında “Anonim Şirket Hisse Devir Sözleşmesi” akdedildiği, anılan sözleşmede “…205.000 adet paya karşılık 205.000,00-TL sermaye payını … isimli kişiye 205.000,00-TL bedelle bütün hak ve borçları ile devrettim. Bu payların devralana intikalini kabul ederim. Devre bahis hisselerin bugünden sonra devir alana ait bulunduğunu, devir alanın iş bu hisse devir sözleşmesini ilgili yere ibrazla kendi adına ortaklar pay defterine işletmesine rıza ve muvafakatinin bulunduğunu… kabul, beyan ve taahhüt ederim.” şeklinde beyan yer aldığı görülmüştür. Davacı 13/07/2016 tarihli duruşmada anılan sözleşme altındaki imzanın kendisine ait olduğunu beyan etmiş olup bu halde anılan sözleşmenin davacı ve davalı … hakkında hüküm ve sonuç doğuracağının kabulü gerekmektedir. Davacı anılan sözleşmede belirlenen devir bedelinin ödenmediğini, bu nedenle sözleşmeyi sözlü olarak feshettiğini, dolayısı ile sözleşmenin ve sözleşmeye konu hisse devrinin geçersiz hale geldiğini öne sürmüştür. Davacı kendisine ait bu hisselerin ve dava dışı …e ait hisselerin davalı …’a devrine ilişkin 28/03/2016 tarihli 2016/4 sayılı yönetim kurulu kararında ismi altındaki imzanın sahte olduğunu, bu nedenle anılan yönetim kurulu kararının iptalinin gerektiğini, ayrıca dava konusu diğer yönetim ve genel kurul kararlarının da çeşitli sebeplerden dolayı geçersiz olduğunu savunarak dava konusu yönetim ve genel kurul kararlarının iptali talebi ile mahkememizde iş bu davayı açmıştır. İddianın ileri sürülüş biçimi, somut olayın özellikleri ve TMK 2 maddesi dikkate alındığında iş bu davanın dinlenebilmesi için öncelikle davacının anılan hisse devir sözleşmesinin geçersiz olduğuna dair iddiasının davalı …’a husumet yöneltilerek açılmış bir davada maddi hukuk kurallarına göre ispatlanmış olması gerekir. Bu yönde açılmış bir davanın varlığı öne sürülmemiştir. Anılan hisse devir sözleşmesinin geçersizliği tespit edilmeden mahkememizde açılan iş bu davanın dinlenilmesi genel hükümlere aykırıdır. Tüm bu sebeplerden dolayı usul ve yasaya aykırı görülen iş bu davanın reddine karar vermek gerektiği kanaatine varılarak …”gerekçesi ile, Davanın reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, Davalı firmanın bir kısım yönetim kurulu ve genel kurul kararının iptali talep edildiği, ancak mahkeme tarafından usul ve yasaya aykırı bir şekilde davanın reddine karar verildiğini,Huzurdaki dava ile, davalı firmanın Yönetim ve Genel Kurul Kararlarının sahte imza ile düzenlenmek sureti ile sahte olarak tanzim edilmiş olması sebebiyle iptalleri talep edildiği, işbu kararlarda hem müvekkiline atfen atılan hem de diğer ortaklara atfen atılan imzaların sahte olduğu taraflarınca dile getirildiği ancak mahkeme tarafından davanın birinci celsesinde müvekkilinin imza örneklerinin alınmasına karar verilmiş olmasına rağmen bu yönde bir imza incelemesi yapılmadığını, bu hususta yapılan yanlış yargılamayı başından itibaren konusuz ve amaçsız bıraktığı, yapılan 11 celse boyunca yargılamayı ilgilendiren hiçbir husus konusunda araştırma yapılmamasına sebep olduğu ve nihayetinde ikinci celsede verilebilecek bir karar verildiğini, Kabul etmemekle beraber mahkemenin dayandığı gerekçe incelendiğinde 3 yıla yayılan ve 11 celse yapılan bir yargılamanın adeta boşa kürek çekmek olduğu, böylesi önemli bir dava da ne tüm taleplerine rağmen mahkeme maddi gerçeği aramadığı, yalnızca yargılamayı gereksiz yere uzatan hususlarla ilgilendiğini, keza dosyanın üç defa bilirkişiye tevdi edilmesi ve üçünde de bu kararından rücu edilmesi ve nihayetinde bilirkişi incelemesi yapılmadan karar verilmesinin başkaca bir izahı mümkün olmadığını, mahkemenin adeta her celsede yargılamayı farklı bir yöne çevirdiği, akabinde de yine bu yönlerden de rücu ederek 11 celsenin sonunda basit ve anlaşılmaz bir şekilde davanın reddine karar verildiğini, Yine mahkeme tarafından, işbu kararların sahte olarak düzenlenmesi konusunda Cumhuriyet Başsavcılığı’na yapmış oldukları şikayet dosyası istendiği ve dosya kapsamına alınmış olmasına rağmen bu dosyayı hiç dikkate almadığı, gerekçeli kararında bu dosyaya hiç değinmediğini, işbu dosyada iptali istenen bir kısım belgede imzası bulunan …, dava konusu sahtekarlık ile ilgili şikayetleri üzerine açılan İst. Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/71695 numaralı soruşturma dosyasında savcı huzurunda alınan beyanında dava konusu 29.04.2016 tarihli Olağanüstü Genel Kurul Toplantı Tutanağı ve 28.04.2016 tarihli Yönetim Kurulu Kararı altındaki imzaların kendisine ait olmadığını açıkça beyan ettiğini, yine %5 hisseye sahip olduğu için Yönetim Kurulu Toplantısına girme yetkisi dahi olmadığını, buna rağmen Mahkeme bu hususları hiçbir şekilde dikkate almadığı gibi gerekçeli kararında bir cümle ile dahi olsa atıfta bulunmadığını, Dava dilekçesinde ayrıntılı bir şekilde belirtmiş oldukları üzere müvekkili ile davalı … arasında şirket hisselerinin devri için güvene dayalı olarak ön sözleşme yapıldığı, ancak davalı tarafından hisselerin bedeli ödenmeyip usulsüz işlemlere başvurulması üzerine müvekkili, sözleşmeyi fesih ettiği, bunun neticesinde ise davalı ve şerikleri tarafından resmi evrakta sahtecilik yolu ile şirketine el konduğunu, bu resmi evrakta sahtecilik sonucu müvekkilinin şirketinin ele geçirilmesi üzerine taraflarınca huzurdaki dava ikame edildiği ve sahte imzalar ile düzenlenen davalı … Sağlık Hizmetleri A.Ş’nin a) Beyoğlu …. Noterliğinden 02.05.2016 tarih ve … yevmiye numarası ile onaylı 28.03.2016 tarih ve 2016/4 karar sayılı “Hisse Devir Kararının”,b) Beyoğlu …. Noterliğinden 02.05.2016 tarih ve … yevmiye numarası ile onaylı 28.04.2016 tarih ve 2016/5 karar sayılı “Olağanüstü Genel Kurul Toplantısı ve Gün Tespiti kararının”,c) Beyoğlu …. Noterliğinden 02.05.2016 tarih ve … yevmiye numarası ile onaylı 29.04.2016 tarihli “2016 Yılına ait Olağanüstü Genel Kurul Toplantı Tutanağının”d) Beyoğlu …. Noterliğinden 02.05.2016 tarih ve … yevmiye numarası ile onaylı 29.04.2016 tarih ve 2016/6 karar sayılı “Yönetim Kurulu Kararının”iptali ile sahte imzalı bu belgeler doğrultusunda şirket hisse dağılımı ile yönetim kurulu kararlarının tesciline dönük ticaret sicil müdürlüğü nezdinde yapılan her türlü yolsuz tescilin iptal ve sicilden terkinine karar verilmesi talep edildiğini, Davalıların, dava konusu tüm bu belgelerin sahteliğine herhangi bir itirazı olmadığı, aksine sahtelikleri davalılarca kabul edildiği, bu nedenle davaya cevap dilekçesi ile dosya tekemmül etmesine rağmen dava konusu belgeler üzerinde inceleme yapılmadığını, Davalıların huzurdaki dava dosyası kapsamında yalnızca iki savunması olduğunu, Davalı yanın davaya sunduğu birinci savunmanın; “işbu belgelerin şirketin mali müşaviri tarafından notere götürülmüş olduğu, bu mali müşavirin de müvekkilinin uzak akrabası olmasının da bu sahte işlemleri müvekkilinin yaptığına delil olduğu” hususu olduğunu,Davalıların şirketin mali müşavirinin görevi veya iş sözleşmesine dair herhangi bir itirazı olmadığı, yani davalıların da kabul etmiş oluğu üzere mali müşavir yasalar ve usullere uygun bir şekilde sözleşme ile mali müşavirliğini yaptığı, bu çalışma ilişkisi davalıların şirketi ele geçirmesinden sonra sürdüğünü, Davalıların dayanak savının, bu mali müşavirin müvekkilinin akrabası üstelik uzak akrabası olması olduğunu, bu savın bir yargılama dosyasında bu derece temelsiz ve delilsiz bir şekilde ileri sürülmesi bile hukuk garabeti ve skandalı olduğu, buna itibar edilmesi durumunda ülke çapında ticari şirketlerde birlikte çalışan tüm yakın uzak akrabaların birbirleri lehine sahte işlemler yaptığını kabul etmek olur ki bu da tüm evrensel hukuk normlarını ve ilkelerini bir çırpıda çöpe at olduğunu, kaldı ki mali müşavirin yaptığı tek şeyin bilgisi dışında davalılarca hazırlanan sahte belgelerin, görevi gereği notere götürülüp tasdik edilmesi hususu olduğu, mali müşavir bile bu anlamda davalılarca suça ve usulsüzlüklere alet edildiğini, mali müşavirin akraba olmaması durumunda davalıların bu abesle iştigal savı bile kendiliğinden çökeceğini, Davalıların dosya kapsamındaki ikinci savunması ise 28.03.2016 tarihli ve şirket tüzel kişiliği bakımından hiçbir sonuç doğurmayan sözleşme olduğu, bu sözleşme şirket tüzel kişiliğinden bağımsız olarak düzenlendiği, keza müvekkilinin ve taraflarının ısrarla belirtmiş olduğu üzere işbu sözleşme gereği müvekkiline ödenmesi gereken bedel hiçbir zaman ödenmediğini, şirket yetkili kurul ve organlarınca, taraflar arasında haricen düzenlenen ve fesih edilen bu sözleşme onaylanıp tasdiklenmediği sürece şirket bakımından bir sonuç doğurmayacağını, keza yüz binlerle ifade edilen bedelin ödendiğine dair dosyaya sunulmuş tek bir delil de bulunmadığını, Fesih iradesi üzerine davalıların, bu sözleşmeyi sahte imzalar ile düzenledikleri kararlar neticesinde şirket nezdinde yasal hale getirmeye çalışmış ve yine sahte toplantı tutanakları ile de onayladığı ve tasdik ettirdiklerini, İşbu huzurdaki davanın en önemli konusunu teşkil eden belge haricen düzenlendiği ve bedeli ödenmediği için fesih edildiği, 28/03/2016 tarihli ön sözleşmenin sözde onaylandığı 28/03/2016 tarih ve … numaralı hisse devir kararı olduğu, bu kararın 29/04/2016 tarih ve tarih ve … yevmiye numarası ile noterde tasdik ettirildiğini, yine dosyaya sundukları örnek üzerinde bunun yanı sıra 02/05/2016 tarih ve 08203 suret onayı ibaresi mevcut olduğu, dosyada bilirkişiye incelettirilmesi gereken asıl ve en önemli belge de bu belge olup tüm gerçeği en çıplak hali ile ortaya çıkaracağını, zira bu belge üzerinde Başkan … ibaresi altındaki imza müvekkiline ait olmadığını, üye … adı altındaki imza da yine üyeye ait olmadığını, müvekkili ve … toplantıya dahi katılmadığı, keza böyle bir toplantının fiili olarak gerçekleşmediğinin de açık olduğunu, Yasalarımız uyarınca gerçek şahıs olan taraflar arasında haricen düzenlenen hiçbir sözleşme şirket tüzel kişiliğini doğrudan bağlamayacağı, bu tür sözleşmelere uyulmaması durumunda yapılabilecek tek şey yargıya taşımak ve yargı eliyle uygulanmasını talep etmekte olduğunu, Olayda davalılar 28.03.2016 tarihli haricen düzenlenmiş sözleşmeye dayanarak davanın reddini talep ettiklerini, ancak bu sözleşmenin müvekkili tarafından gereği yerine getirilmediği takdirde kendilerine yargıya başvurup gereğinin yerine getirilmesini talep etme hakkı tanıdığını, davalıların ise bu sözleşmenin varlığının dava konusu tüm belgelerin sahteliğini örteceğini ve kendilerini hak sahibi yapacağını iddia etmektedirler ki bu da abesle iştigal bir iddia olduğu, Özetle belirtmek gerekirse davalılarca yargılamanın hiçbir aşamasında dava konusu belgelerin sahteliği inkar edilmemiş aksine kabul edildiğini, bu belgelerin notere kim tarafından götürüldüğünün araştırılması talebi de bu kabulü açıkça ortaya koymakta olduğunu, davalılar mali müşavirin müvekkilin uzak akrabası olmasını sahteliğin müvekkili tarafından yapılmış olduğunu gösteren bir karine olarak mahkemeye kabul ettirmeye çalışmakta olduklarını, bu bile sahteliğin kabulü olduğunu, yine davalılar şirket tüzel kişiliği bakımından onaylanmadığı sürece hiçbir netice doğurmayan ve haricen düzenlenip fesih edilmiş bir sözleşmenin varlığının davanın reddine yeteceğini iddia etmekte olup bu husus da usul ve yasaya açıkça aykırı olduğunu, 28.03.2016 tarihli ve haricen gerçek şahıslar arasında düzenlenen sözleşmenin varlığı ve kabul etmemekle birlikte geçerli olması dahi bunu izleyen ve şirket tüzel kişiliğini ilgilendiren yönetim kurulu ve genel kurul kararlarının sahteliğini ve iptal edilmesi gerektiği gerçeğini değiştirmeyeceğini, zira hiçbir şart ve durumda hukuka aykırı bir resmi belge geçerli olarak kabul edilemez olduğunu, Mahkeme tarafında bu belgelerin gerçekliğinin araştırılması gerekmekte ve bir tanesinin bile sahte olması durumunda kendisi ve takip eden tüm işlemlerin iptaline karar verilmesi gerekmekte olduğunu, Dosya kapsamındaki en temelsiz davalı iddiası ise müvekkilin sahte belgeler düzenleyerek koskoca hastane olan şirketini bedelini dahi almadan bir başkasına devir edeceği iddiası olduğunu, bu iddianın akıl ve mantıkla izahı dahi mümkün olmadığı gibi buna karşı beyanda bulunmak bile neredeyse imkansız olduğu, zira en basit hayat gerçeği ve mantığı bile bir insanın böylesi bir serveti kendisinin düzenlediği sahte imzalar ile başkasına sunmayacağını açıkça anlaşılır kılmakta olduğu, kaldı ki davalıların bu sahte belgeler ile şirkete sahip olmasından hiç rahatsız olmadıkları ve aksine usul ve yasaya aykırı olduğu gibi suç da teşkil eden bu belgeler ile kazanç elde etmeye devam ettikleri ve devam etmek istediklerinin açık olduğunu, Dosyada araştırılması gereken hususun, dava konusu olup gerçek kişilerden bağımsız bir şekilde şirket tüzel kişiliğini ilgilendiren belgeler olduğu, en önemlisi ve tüm gerçeği ortaya çıkaracak olanı da 29/04/2016 tarih … yevmiye numarası ile tasdikli ve yine 02/05/2016 tarih ….. yevmiye numarası ile suretli 28/03/2016 tarih ve 2016/64 numaralı sahte hisse devir kararı olduğunu, Yukarıda değinilen ve dava konusu olan belgelerin özellikle de 28/03/2016 tarih ve 2016/64 tarihli hisse devir kararının bilirkişi incelemesine gönderilmesi gerekirken bu hususun göz ardı edildiğini, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, sahte imza ile düzenlendiği iddiasına dayalı olarak davalı şirketin a) Beyoğlu … Noterliğinden 02.05.2016 tarih ve … yevmiye numarası ile onaylı 28.03.2016 tarih ve 2016/4 karar sayılı “Hisse Devir Kararının”, b) Beyoğlu …. Noterliğinden 02.05.2016 tarih ve … yevmiye numarası ile onaylı 28.04.2016 tarih ve 2016/5 karar sayılı “Olağanüstü Genel Kurul Toplantısı ve Gün Tespiti kararının”, c) Beyoğlu …. Noterliğinden 02.05.2016 tarih ve … yevmiye numarası ile onaylı 29.04.2016 tarihli “2016 Yılına ait Olağanüstü Genel Kurul Toplantı Tutanağının”d) Beyoğlu …. Noterliğinden 02.05.2016 tarih ve … yevmiye numarası ile onaylı 29.04.2016 tarih ve 2016/6 karar sayılı “Yönetim Kurulu Kararının, ” iptali ile sahte imzalı bu belgeler doğrultusunda şirket hisse dağılımı ile yönetim kurulu kararlarının tesciline dönük ticaret sicil müdürlüğü nezdinde yapılan her türlü yolsuz tescilin iptal ve sicilden terkini talebine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Uyuşmazlık, Mahkemece verilen kararın dosya kapsamına, usul ve yasaya olup olmadığı noktasındadır.Görülmekte olan davada davacı, davalı … ile davalı şirketteki hisselerinin devri için anlaşma yapıldığını, ancak davalının hisse bedelini ödemeyip edimini ifa etmediğini, bu nedenle hisse devri sözleşmesinin fesh olduğunu, davalının sahte imzalar ile şirketi ele geçirip sahte olağan üstü genel kurul kararı ve yönetim kurulu kararları aldığını, bunları tescil ettirerek şirketi ele geçirdiğini, 2016/4 k sayılı hisse devir kararının, 2016/5 k sayılı olağanüstü genel kurul toplantısı gün ve tespit kararının, 2016 yılına ait genel kurul toplantı tutanağı ile , 2016/6 k sayılı yönetim kurulu kararının iptal ve sicilden terkinine kararı verilmesi istenmiştir. Davacı 13/07/2016 tarihli duruşmada, hisse devir sözleşmesi altındaki imzanın kendisine ait olduğunu beyan etmiş olup bu halde anılan sözleşmenin davacı ve davalı … hakkında hüküm ve sonuç doğuracağının kabulü gerekmektedir. Davacı anılan sözleşmede belirlenen devir bedelinin ödenmediğini, bu nedenle sözleşmeyi sözlü olarak feshettiğini, dolayısı ile sözleşmenin ve sözleşmeye konu hisse devrinin geçersiz hale geldiğini öne sürmüştür. Davacının öncelikle satışa konu hisseler üzerinde dava tarihi itibarı ile hak sahibi olduğunu kanıtlaması gerekir. Davacının görülen davada hisse devir sözleşmesinin geçersizliğinin tespiti veya iptali talebi yoktur. Mahkeme talebe bağlı olarak yargılama yapıp karar vermek durumundadır. Davacının talebine bağlı olarak mahkemenin hukuki nitelemesi ve kabulüne göre, davacının istinaf sebebi olarak ileri sürdüğü hususlarda Mahkemenin araştırma ve değerlendirme yapmasına gerek ve neden yoktur. İlk Derece Mahkemesince sunulan deliller ışığında kurulan hüküm; dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30.TL istinaf karar harcından, istinaf eden davacı tarafından yatırılan 44,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 14,90.TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 5-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde artan gider avansı varsa avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 18/02/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.