Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/428 E. 2020/1171 K. 22.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/428 Esas
KARAR NO: 2020/1171 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEME: İSTANBUL ANADOLU 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİH: 11/10/2018
DOSYA NUMARASI: 2015/631 Esas 2018/981 Karar
DAVA: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 22/10/2020
İlk Derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalının … motor firması ismiyle motosiklet alım satım işi yaptığını, müvekkilinin ise aynı markanın distribütörü olduğunu, davalı ile aralarındaki ticari ilişki neticesinde müvekkili lehine 16.750,00 TL cari hesap alacağı doğduğunu ve borcun zamanında ödenmemesi üzerine icra takibine geçildiğini, davalının borca konu 2 adet faturadaki malların tarafına teslim edilmediğini söyleyerek takibe itiraz ettiğini ve takibi durdurduğunu, davalının itirazı ile zaman kazanmaya çalıştığını, ekonomik kriz nedeniyle böyle yollara başvurduğunu, borca konu faturalardaki imzadan da anlaşılacağı üzere malların kendisine teslim edildiğini beyan ederek, haksız itirazın iptali ile takibin devamını, alacağın %20’si oranında icra inkar tazminatına, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, davacı şirkete 16.750,00 TL tutarında borcu bulunmadığını, davacı şirketin iddia ettiği motorları ne zaman ve nasıl gönderdiğini ispat etmesi gerektiğini, davacı şirket tarafından müvekkiline kesilen faturaların işyerine gönderildiğinde tesadüfen orada bulunan müvekkilinin ağabeyi …’a imzalatıldığını, motorları gönderilmesini bekleyen müvekkilinin motorların kendisine teslim edilmediğini, iade faturası kestiğini ve davacıya gönderdiğini, davacının faturaları iade etmesi üzerine, davacıya ihtarname gönderildiğini, davacının ihtarname ile birlikte faturaları tekrar iade ettiğini ve icra takibine geçildiğini, bu nedenle yasal dayanaktan yoksun davanın reddini, davacının %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkum edilmesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk derece Mahkemesi 11/10/2018 tarih 2015/631 Esas – 2018/981 Karar sayılı kararında; “…Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2005/08385 E.- 09627 K. Sayılı kararı ile ” Kabule göre davalı taraf faturaya konu alım satım ilişkisini kabul etmemektedir. Davacının fatura deliline dayanabilmesi için faturada yazılı malı davalıya teslim ettiğini; bu teslimin borç doğurucu sözleşmesel hukuki bir ilişki sonucu olduğunu, faturanın bu ilişki sonucu düzenlenmiş olduğunu genel ispat kurallarına göre yemin teklifi dahil kanıtlaması gerekir. Tebliğ edilen faturaya 8 gün içerisinde itiraz edilmemiş olması hali, faturada yazılı malın alıcıya teslim edildiğini göstermez, bu sadece malın fiyat ve adedi yönünden içeriğini kabul anlamına gelir. Bu husus gözetilmeden davanın kabulü doğru değildir. ” şeklindedir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2004/7832 E.- 2005/4738 K. Sayılı kararı ile ” Faturaya 8 gün içerisinde itiraz edilmemiş olması hali, faturada belirtilen verilerin doğru olduğu karinesi doğar. Bu durumdan faturanın verilmesine neden olan iş veya hizmetin de yapılmış olduğunun kabul edildiği anlaşılmaz.” şeklindedir. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 2005/5652 E.- 10744 K. Sayılı kararı ile; ” Fatura altındaki imzanın davalı yetkilisine ait olup olmadığı tespit edilerek; ait olduğunun tespiti halinde bu iki fatura bedelinden sorumlu tutulması gerekmektedir. Bunun dışında davacı tarafından faturada yazan malların teslimine dair davacı tarafından herhangi bir belge ibraz edilmediğinden bu fatura muhteviyatını teslim edildiği kabul edilemez. Ayrıca ( Davalının tacir olmadığı davada ) davacı taraf tacir ise de ticari defterleri ancak kendi aleyhine delil teşkil eder, kendi lehine teşkil etmez. Davacının ticari defterindeki kayıtlara dayanılarak mallarının teslim edildiğinin kabulü de doğru değildir.” şeklindedir. Yukarıda değinilen yerleşik Yargıtay içtihatları ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı taraf tacir ise de davalı tacir olmayıp; defterleri olmadığından bilirkişi marifetiyle incelenmemiştir. Davacı taraf tacir ise de ticari defterleri ancak kendi aleyhine delil teşkil eder, kendi lehine teşkil etmez. Bu nedenle davacının ticari defterindeki kayıtlara dayanılarak mallarının teslim edildiğinin kabulü doğru değildir. Bu nedenle mahkemece davacı defterleri incelenmek suretiyle alınan bilirkişi raporu hükme esas alınmamıştır. Fatura tek başına alacağın varlığını ispat için yeterli değildir. Faturaya konu malın teslim edildiği hususu davacı tarafça ispatlanmalıdır. Her ne kadar davacı tarafça irsaliyeli faturanın davalının kardeşi …’ın imzasını taşıması gözetilerek malların teslim edildiği iddia edilmiş ise de fatura düzenlendiği ve malların teslim alındığı tarihte … davalı tarafın yetkilisi olmadığından malları teslim almaya yetkili kişi de değildir. Davalı tarafın davacı ile aralarında ticari ilişkiyi kabul etmemesi ve malların teslim edilmediğini iddia etmesi karşısında davacı taraf malların teslim edildiğini ispat edememiştir. 03.03.2017 gün ve 2015/2 Esas 2017/1 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında; ” HMK’nun yürürlüğe girmesinden sonra açılan davalarda yasa koyucunun taraflara hangi delilin, hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtme, yani somutlaştırma külfeti getirdiği, bu düzenlemeye göre tarafların iddia ve savunmasını ispatlamak bakımından yemin deliline başvuracaklarını dava ve cevap dilekçeleri ile delil listelerinde açıkça belirtmesi gerektiği, tarafın “sair deliller, her türlü delil, ve sair deliller” gibi ibareler kullanmış olmasının açıkça yemin deliline dayanmış olduğu biçiminde yorumlanamayacağı, bu bağlamda hakimin ispat yükü kendisine düşen ancak açıkça yemin deliline dayanmayan tarafa “yemin teklifinde bulunma hakkını” hatırlatamayacağına” karar verilmiştir. Davacı taraf dava dilekçesinde sair delil dediğinden mahkemece yemin delili hatırlatılmamıştır. Öte yandan İcra İflas Kanunu 67/II. maddesi gereğince takipte haksız ve kötüniyetli görülürse alacaklının diğer tarafın talebi üzerine red veya hükmolunan meblağın %20’sinden aşağı olmamak üzere uygun bir tazminata mahkum edileceği hükmü getirilmiş ise de; icra takibinde alacaklının kötüniyet tazminatı ile sorumlu tutulabilmesi için takipte haksız olması yeterli olmayıp ayrıca kötüniyetli olduğunun kanıtlanması gerekir. Somut olayda davacının takipte kötüniyetli olduğunun kabulü de mümkün değildir. Hal böyle olunca davalının kötüniyet tazminati isteminin reddine karar vermek gerekmiştir… ” gerekçeleri ile; “1-Davanın REDDİNE, 2-Davacı aleyhine kötü niyet tazminatı hükmedilmesine yer olmadığına,” karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Uyuşmazlık konusu malların, irsaliyeli fatura ile teslim alındığını, davalı yanın aksine iddiaları, kötü niyetli ve açıkça da hukuken suç teşkil eder mahiyette olduğunu, malı teslim alan …’ın kardeş olduğu, aynı işle iştigal ettiğini, yine bu malların tesliminden 15 gün sonra davalı … tarafından kardeşi …’e mal alım satımı, teslimi ve para tahsili gibi konular da dahil olmak üzere en geniş kapsamlı vekaletnamenin verildiğini, bu durumun malları tahsil alan …’in burada çalıştığının kanıtı olduğunu, taraflar arasında sonradan onay verilen yetkisiz temsil ilişkisinin olduğunu, Fatura konusu malların teslim alınıp alınmadığı sorununun hukuken ayrıntılı olarak değerlendirilmesinin gerektiğini, Malın teslim tarihinden ve yetkisiz temsilciye vekalet verilmesinden yaklaşık 20 gün sonra da davalı yanca malın teslim edilmediğine dair itiraz edildiğini, irsaliyeli fatura ile malın teslim zamanı, verilen vekaletnamenin tanzim tarihi ve davalı yanın malın teslimine ilişkin itiraz süresi arasında geçen zaman ve hukuki işlemler, davalı yan beyanlarının gerçeği yansıtmaktan uzak olduğunu, MK 2 ve 3. maddesi hükmünce dinlenmeyecek hususlardan olduğunu, davalı yan itirazının hiçbir yerinde malın kardeşi tarafından da teslim alınmadığına dair kesin bir itirazda bulunmadığını,Borçlar Kanunun 45 ve 47 maddesi hükümleri değerlendirilmeksizin varılan hukuki sonucun kötü niyetli davalı yanın ödüllendirilmesinden başka bir anlam taşımadığını, (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2009/15-22 E.N, 2009/54 K ) ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, Uygulama ve Yargıtay kararları gereğince, irsaliyeli fatura, aynı zamanda malın teslimini ispat eden yazılı belge olup aksine gerekçeleri ihtiva eden mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, bu nedenle de hükmün kaldırılmasına karar verilmesinin gerektiğini, İlk derece mahkemesince … isimli kişinin, davalı ile hukuki ve fiili ilişkisinin araştırılmadığını, fiilen iş yerinde bulunmasının sebebinin sorgulanmadığını, sadece SGK kayıtlarından çalışanı olmadığından bahisle, davanın reddine karar verildiğini, kararın kaldırılmasının gerektiğini, ( Yargıtay 19 HD 2016/13229 E. 2017/7363 K ) İleri sürerek, öncelikle icranın geri bırakılması kararı verilmesine, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kabulüne, yargılama giderleri ve yasal vekalet ücretinin davalıya yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava itirazın iptali davasıdır. Davacı, taraflar arasındaki ticari ilişkiden kaynaklı fatura alacağı için yaptıkları takibe davalının haksız olarak itiraz ettiğini belirterek itirazın iptalini talep etmiş, mahkemece davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. İlk Derece Mahkemesi gerekçesinde; davacının tacir olduğunu, davalının ise işletme defteri tuttuğu için tacir olmadığını belirtmiştir. Davacı vekili dava dilekçesinde davalının, müvekkili şirketin bayisi ve “…” ünvanıyla alım ve satım yapan bir tüccar olduğunu ifade etmiştir. Davalının ise, ticari işletme sahibi tacir olmadığı diğer bir deyişle esnaf olduğuna dair bir beyan ve görev itirazı yoktur. Mahkemeninde davalının, TTK’nın 11/2, 12. ve 15. md. hükümleri ile Yargıtay 11. HD’nin 06/03/2018 T. 2016/11515 E. – 2018/1718 K. sayılı ilamında gösterilen ilkeler doğrultusunda tacir /esnaf olup olmadığına dair herhangi bir araştırması ve bu doğrultuda tespiti yoktur. İstinaf eden davacının istinaf nedenleri da bu husus yer almamaktadır. Belirtilen yasa hükümleri ve Yargıtay kararı doğrultusunda davalının tacir olmadığına dair delil ve araştırma bulunmadığından, davalının tacir olmadığını kabul etmek mümkün olmadığı gibi, davalının işletme defteri tutuyor olması da tek başına esnaf sayılması için yeterli değildir. Bu bağlamda, istinafa konu ilk derece mahkemesi kararında davalının tacir olmadığı açıkça belirlenmiş bir husus olmadığından ve yargılamanın bulunduğu aşama ile usul ekonomisi ilkeleri birlikte gözetildiğinde, somut olayda HMK’nın 355. maddesi uyarınca görev hususunun resen dikkate alınması koşulları bulunmadığı anlaşılmıştır. İlk derece mahkemesinin yargılama sırasında, davaya konu malların teslimine ilişkin tarafların tüm delillerini toplayıp değerlendirilmek suretiyle karar verdiği görülmüştür. Davacı taraf, davaya konu dört adet elektrikli motosikletlerini davalıya satıp fiilen teslim ettiğini yasal ve inandırıcı delillerle kanıtlarla ispatlamakla yükümlüdür. Somut olayda bizzat davalıya yapılmış bir teslim işlemi yoktur. İrsaliyeli fatura davalının kardeşine tebliğ edilmiştir. Davalının kardeşinin, teslim tarihi itibariyle davalıya ait satış şirketinin çalışanı veya yetkili temsilcisi olduğu kanıtlanamamıştır. Davalı tarafından teslim işleminin davadan önce yaptığı fatura iadesi ve ihtarname ile kabul edilmediği sabittir. Dolayısıyla somut olayda, davalının kardeşinin TBK 47. Maddesinde düzenlenen yetkisiz temsilci sayılması mümkün görülmemiştir. İrsaliyeli fatura teslimi sırasında yetkisiz temsilci dahi sayılamayan kişiye, 15 gün sonra vekalet verilmesi baştan itibaren inkar edilen teslimi işlemine sonradan icazet verildiği sonucunu doğurmayacağı gibi, önceden tebliğ alan kişiyi de yetkili temsilci yapmayacaktır. Diğer taraftan satışa konu malların vasıfları dikkate alındığında, taşıtların davalıya fiilen teslimi kanıtlanamadığı gibi, kaydende davalıya teslim edilip davalının bulunduğu şehirde trafiğe çıkarıldığı da tespit edilememiştir. Belirtilen nedenlerle davacının aksi yöndeki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Sonuç itibariyle tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; davacının satışa konu malların davalıya fiilen ve kayden teslimini kanıtlamadığına ilişkin istinafa konu karar ilamındaki gerekçe ve hüküm, dosya kapsamına, usul ve yasaya uygun görüldüğünden davacının istinaf talebinin esastan reddine karar verilerek aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 98,10.TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 54,40.TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 35,90.TL harcın mahsubu ile bakiye 18,50.TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 6-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 7-Kararın ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 22/10/2020 tarihinde HMK’ nın 362/1-c maddesi gereğince kesin olarak oy çokluğu ile karar verildi.
MUHAFELET ŞERHİ Dava tarihinde yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK’nın 4. maddesinde ticari davalar sayılmış olup bu maddeye göre her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleri ve tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın, bu kanunda, Türk Medeni Kanunu’nun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969 uncu maddelerinde, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun mal varlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580 inci maddelerinde; fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta; borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde ve bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu düzenlemeye göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için tarafların her ikisinin tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğması veya ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi olması veyahut da açılan davanın maddede altı bent hâlinde sayılan davalardan olması gerekir. Yukarıda açıklandığı gibi ticari davalar, mutlak ticari davalar ve nispi ticari davalar olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır. Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın sırf dava konusunun TTK’da düzenlenmesi nedeniyle ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar TTK’nın 4/1. maddesinde bentler hâlinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra ve İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu gruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır. Nispi ticari davalar ise, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması hâlinde ticari nitelikte sayılan davalardır. TTK’nın 4/1. maddesine göre her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. Ticari iş karinesinin düzenlendiği TTK’nın 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmez. TTK, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava hâline getirmez. ( HGK 2017/19-1658 E., 2017/1464 K.) Taraflardan biri tacir değilse veya tacir olmasına rağmen uyuşmazlığın ticari işletmeyle ilgisi yoksa ticari davanın varlığından söz edilemez. TTK’nın 5/1 maddesinde aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir, hükmü düzenlenmiştir. Somut olayda, taraflar arasındaki uyuşmazlık, satım sözleşmesinden kaynaklanmakta olup, TTK’nın 4/1. Maddesinde 6 bent halinde sayılan mutlak ticari davalardan olmadığı gibi satım sözleşmesinin düzenlendiği TBK’da da ticari dava olduğuna ilişkin özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Davalının tacir olduğuna ilişkin dosya içinde bir bilgi ve belge bulunmadığı gibi, dosya içine gelen Hatay Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü yazısından davacının fatura tarihinde … Ltd. Şti.’nde çalıştığına dair kayıt bulunduğu anlaşılmaktadır. Yine Erdemli Vergi Dairesinin cevabi yazısından davalı …’ın işletme defteri tuttuğu ve BA/BS formu verme zorunluluğu bulunmadığı bildirilmiştir. Mahkemenin kabulü de davalının tacir olmadığı yönünde olup, defterlerinin olmadığı bu nedenle defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yapılamadığı belirtilmiştir. Buna göre taraflar arasındaki uyuşmazlık TTK 4. Maddesinde belirtilen nisbi veya mutlak ticari dava olmadığından Ticaret Mahkemesi görevli değildir. Görev hususu kamu düzenine ilişkin olup mahkemece resen gözetilmesi gerektiği gibi istinaf aşamasında da resen gözetilecektir. Buna göre somut uyuşmazlığın çözümünde genel mahkeme olan Asliye Hukuk Mahkemesi görevli olup Ticaret Mahkemesi görevli olmadığından mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekirken davaya devamla istinafa konu kararın verilmesi hatalı olmuştur. İstinaf başvurusunun HMK’nın 355. Maddesine göre resen gözetilen sebeplerle kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve görev dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmek üzere mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerektiği görüşünde olduğumdan çoğunluk görüşüne katılmıyor, muhalif kalıyorum.22/10/2020