Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/421 E. 2020/1488 K. 17.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/421
KARAR NO : 2020/1488
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME : İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 06/11/2018
DOSYA NUMARASI : 2015/937 Esas – 2018/1115 Karar
DAVA: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ : 17/12/2020
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili ile davalının dava dışı … motorlu araçlar ve dış ticaret limited Şirketi isimli şirketin eşit paya sahip ortakları ve münferiden temsile yetkili müdürleri olduklarını, dava dışı … Ticaret Ltd.Şti’ne, 2005-2006-2007 yılları arasında ticari faaliyetlerinden ötürü vergi tahakkuk ettirildiğini, tahakkuk eden verginin bir bölümünün, … Ltd.Şti tarafından ödendiğini, şirketin vergi borcunun ödenmesini teminen vergi borcunun, 6111 sayılı “Bazı alacakların Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun” uyarınca yaklaşık 1.800.000,00 TL olarak yeniden yapılandırıldığını ve taksitlere bağlandığını, müvekkili tarafından toplam 46.654,94 TL vergi ödendiğini, bunun %50’si olan 23.327,47 TL’sinin davalı adına ödendiğini, 6111 sayılı kanun uyarınca taksitlerini zamanında ödenmemesi halinde kanun hükümlerinden yararlanma hakkı kaybedilecekğinden, müvekkilinin vergi borçu taksitlerinin tamamını ödemek zorunda kaldığını, Vergi Usul Kanunu 10. madde uyarınca, müvekkilinin, davalı adına yapmış olduğu ödemeleri rücu hakkına sahip olduğunu, davalının vergi borcunu bilmesi ve payına düşen ödemeleri yapması talep edilmesine rağmen ilgili ödemeleri gerçekleştirmediğini, müvekkili tarafından davalı adına ödenen miktar ve vadesi belli alacakların faiziyle beraber davalıdan tahsili amacıyla İstanbul …. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını davalı tarafça takibe itiraz edildiğini belirterek, davalının itirazının iptali ile takibin devamına ve alacağın likit olması nedeniyle icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Alacağın, 5 yıllık zaman aşımına uğradığını, bu nedenle müvekkilinin sorumluluğu ortadan kalktığını, davacının borcun varlığını ispat etmesi gerektiğini, vergi borcunun şirket ortaklarından talep edilebilmesi için öncelikle şirket tüzel kişiliğine karşı başlatılan takibin semeresiz kalması gerektiğini, dava dışı şirketin hala aktif ve kendine ait mal varlığı olan bir şirket olduğunu belirterek, davanın zamanaşımı nedeniyle usulden reddine, aksi halde esastan reddine ve müvekkili lehine kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 06/11/2018 tarih ve 2015/937 Esas – 2018/1115 Karar sayılı kararı ile; ” … Sonuç olarak; dava dışı limited şirketin ticari defter ve kayıtları ibraz edilmeksizin veya yerleri bildirilmeksizin yapılan inceleme yeterli olmayıp kamu alacaklarının asıl sorumlusu olan limited şirket tüzel kişiliğinin mal varlığının kamu borçlarını ödemeye yetecek nitelikte olup olmadığı, 6183 sayılı yasanın mükerrer 35/1 madde hükmünde belirtilen “tahsil edilemeyeceği anlaşılan” şeklindeki yasal zeminin bulunup bulunmadığının tespit edilemediği bu yönde iddia sahibi davacıya ön inceleme aşamasında (HMK 140/5 maddesi gereğince) sunmadığı delil ve belgeleri sunmak yahut başka yerden getirtilecek delil ve belgelerin getirtilmesi amacıyla gerekli açıklamayı yapmak üzere kesin süre verilmiş olmasına rağmen bu süre içerisinde de dava dışı şirketin ticari defter ve belgelerini davacının sunmaması veya yerlerini bildirmemesi nedeniyle iddiasını yasal ve yeterli delillerle kanıtlayamadığı sonucuna varılarak ispatlanamayan davanın reddine dair … ” karar verilmesi gerektiği gerekçeleri ile; ” 1-Davacının davasının REDDİNE, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Mahkemece alınan bilirkişi raporunun, hukuki denetime elverişli olduğunu, mahkemece bu raporun kurmuş olduğu hükmün gerekçelendirmesinde kullanıldığını, ancak yanlış yorumladığını, mahkemece, rapordaki ”söz konusu kamu alacağının öncelikli olarak limited şirketten tahsil edilmesinin ya da edilemiyor olduğunun belirlenmesi gerekir.” şeklindeki ifadenin ardından vurgulanan ” dava konusu kamu borcunun idare tarafından faaliyetinin olmaması sebebiyle davacıdan tahsil edildiği ve yine dava konusu şirketin ticaret sicil müdürülüğü tarafından faaliyetinin olmaması sebebiyle re’sen terkin edildiği hususları dikkate alındığında şirketin dava konusu borcu ödeyemeyeceği açık ve sabittir.” şeklindeki tespitin, görmezden gelindiğini, Amme alacağının, borçlu şirketten tahsil olanağının imkansız olduğunun, dosya kapsamında alınan bilirkişi raporunda tespit edildiğini, raporda belirtildiği gibi dava konusu kamu borcunun idare tarafından, şirketin faaliyetinin olmaması sebebiyle müvekkilinden tahsil edildiğini ve yine dava konusu şirketin ticaret sicil müdürlüğü tarafından faaliyetinin olmadığının görülmesi sebebiyle re’sen terkin edildiğini, bu hususların, müvekkilinin alacağını şirketten tahsil olanağı bulunmadığını zaten ispatladığını, Yerel Mahkemece, bilirkişi raporunda açıkça belirtilen “dava konusu kamu borcunun idare tarafından faaliyetinin olmaması sebebiyle müvekkilinden tahsil edilmiş olması” hususu ve dava konusu “şirketin ticaret sicil müdürülüğü tarafından faaliyetinin olmaması sebebiyle re’sen terkin edildiği” hususlarının dikkate alınmadığını, yapılması gereken araştırmalar yapılmadan, ticari kayıtların, mahkemeye sunulmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, Davalı tarafça, İstanbul 49. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2011/511 E. sayılı dosyasından “şirketin sürekli zarar ettiğini, sermayesini yitirdiğini ve geleceğe dönük fon yaratma kapasitesinin bulunmadığını” iddia ederek şirketin tasfiyesini isteiğini, mahkemece dava dışı şirketin fesih ve tasfiyesine karar verildiğini, kararın 02.10.2014 tarihinde kesinleştiğini, davalının 49. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde şirketin acz içinde olduğunu belirterek tasfiyesini istemesi karşısında, işbu alacağa ilişkin olarak öncelikle şirketten tahsil yoluna gidilmesi gerektiği iddiasının mahkemeyi yanıltma kastı ile ortaya atıldığını, şirketten bu alacağın tahsil edilebilme kabiliyeti olmadığını, Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin 2003/2686 Esas 2003/3190 Karar sayılı kararı kararında, tasfiye kararı verilmiş olmasının tüzel kişinin mal varlığından tahsil edilememe koşulunu sağladığının belirtildiğini, Vergi dairelerince, müvekkilinin tüm mal varlığının mezkur vergi borçları sebebiyle haczedildiği de düşünüldüğünde amme alacağının şirketten tahsil kabiliyetinin olmaması sebebiyle vergi dairelerince kanuni temsilciden tahsil cihetine gidildiğinin açık olduğunu (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 03.04.2018 Tarih ve 2016/1355 K ) belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak, dava ve taleplerinin kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’ nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise re’sen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, ortağı olduğu şirket adına ödenen vergi borcunun, ortaklık payı oranından diğer ortaktan tahsili için başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. TTK’nın 602. maddesine göre şirket borçlarından dolayı şirket mal varlığı ile sorumludur. 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkındaki Kanun’un 35. maddesinde, limited şirket ortaklarının, şirketten tahsil imkanı bulunmayan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olacağı ve bu kanunun hükmüne göre takibe tabi tutulacağı hükme bağlanmıştır. Buna göre aslolan şirket borçlarından dolayı şirketin sorumlu olmasıdır. Şirket ortakları veya yetkilileri istisnalar dışında şirket borçlarından sorumlu tutulamazlar. Şirket adına borç ödemiş olan ortak veya yetkilinin ödemiş olduğu bu bedeli kamu borçları da dahil olmak üzere öncelikle şirketten tahsil etmesi gerekir. Kamu borcunu ödemiş olan ortağın kendi hissesinden fazla yaptığı ödemeyi diğer ortaktan tahsil edebilmesi için bu alacağını şirketten tahsil imkanının bulunmaması gerekir. Tarafların, dava dışı … Ticaret Ltd.Şti’nin %50’şer hisseli ortakları iken, davacının, dava dışı anılan şirketin 2005-2006-2007 yılları arasındaki ticari faaliyetleri neticesinde tahakkuk eden vergi borçlarının bir kısmını ödediği, yaptığı vergi ödemesinin hissesi oranında rücuen kendisine ödenmesi için diğer hissedar olan davalı aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile 02/07/2015 tarihinde icra takibi başlattığı, davalının takibe itirazı üzerine işbu itirazın iptali davasının açıldığı anlaşılmaktadır. Mahkemece yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş ise de; Uyap ortamından yapılan incelemede; dava dışı … (Temlik eden: …) ve davalı arasında, işbu davaya konu vergi borcunun … tarafından ödenen bir kısmının tahsili için davalı aleyhine İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/572 Esas 2018/501 Karar sayılı dosyası ile açılan itirazın iptali davasında, mahkemece davanın reddine karar verildiği, kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2018/3881 Esas 2020/3481 Karar sayılı ilamında; “Mahkemece yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş ise de, davadışı limited şirketin ortağı ve müdürü olan …’nun, şirketin vergi borçlarından ötürü ilgili vergi idaresi tarafından takibe maruz kalması sonucunda tahakkuk eden vergi borcunun tümünü ödediği ve ödediği meblağın yarısını işbu davaya konu icra takibi ile şirketin diğer müdürü ve ortağı davalıdan talep ettiği dosya kapsamı ile sabittir. Kamu idaresinin 6183 sayılı Kanun’un 35. maddesi çerçevesinde söz konusu alacağın kamu borçlusundan tahsil edilemeyeceğini değerlendirerek …’na yönelmiş olduğu dosya kapsamı ile belirgindir. Bu durumda, davalı yanca, şirketin mal varlığı bulunduğu, kamu idaresine ödenen borcun öncelikle şirketten tahsil edilmesine yönelik savunmasının kanıtlanamaması halinde, davacının hissesine düşen miktardan fazla ödediği tutarın, teselsül hükümleri gereğince, davalıya hisse oranı dairesinde rücu edilmesinde hukuka aykırılık yoktur. Mahkemece, ispat yükü dağılımına da ilişen bu hususlar gözden kaçırılarak yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır. Davacı vekilinin temyiz itirazının kabulüyle hükmün davacı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.” şeklinde karar verildiği görülmektedir. İstanbul 49. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/511 Esas 2013/107 Karar sayılı kararının incelenmesinde; davacının …, davalıların … ve … Ticaret Ltd.Şti., davanın şirketin fesih ve tasfiyesi davası olup, 19.12.2011 tarihinde açıldığı, davacı tarafça dava dilekçesinde; yüksek fiyatla alınan gemiler nedeniyle şirketin zarara uğradığı, şirket kaynaklarının haksız ve kötü niyetli olarak harcandığı belirtilerek, davalı şirkete kayyım atanarak infisahına karar verilmesinin talep ve dava edildiği, mahkemece alınan bilirkişi raporunda; davalı şirketin kayıtlarının usulüne uygun tutulmadığı, şirket öz varlığının 1.201.890,63 TL olduğu, 4.000.000,00 TL tutarlı esas sermayenin özvarlık içerisindeki oranının %30 olduğu, böylece sermayenin %70′ inin yani 2/3’sinden fazlasının yitirilmiş olduğu, şirket satışlarının giderek düştüğü, fon yaratma kapasitesinin bulunmadığı, vadesi geçmiş ve ertelenmiş vergi borçlarının 1.346.277,74 TL olduğunun tespit edildiği, mahkemece; davalı şirketin sermayesinin 2/3’sinden fazlasını yitirdiği, ekonomik olarak geleceğe dönük fon yaratma kapasitesinin bulunmadığı, sürekli zarar ettiği, ticari defter ve belgelerin düzenli tutulmadığı, böylece şirketin fesih ve tasfiyesi gerektiği sonucuna ulaşılarak, “Davalı şirket hakkında açılan davanın kabulü ile, … Ticaret Ltd.Şti’nin fesih ve tasfiyesine, Davalı şirkete İlişkin mevcut yönetim yetkilerinin kaldırılmasına, Mali müşavir ….’un davalı şirkete kayyım olarak atanmasına karar verildiği, mahkemece verilen kararın süresi içerisinde temyiz edilmemesi nedeniyle 12.10.2014 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.Yukarıda belirtilen Yargıtay ilamından anlaşılacağı üzere; Kamu idaresinin 6183 sayılı Kanun’un 35. maddesi çerçevesinde söz konusu alacağın kamu borçlusundan tahsil edilemeyeceğini değerlendirerek davacı …’na yönelmiş olduğu, davalı tarafça kamu idaresine ödenen borcun öncelikle şirketten tahsilinin gerektiği, şirketin aktif olduğu, malvarlığı bulunulduğu cevap dilekçesinde ileri sürülmüş ise de, yine yukarıda belirtilen ve davalı tarafça açılan davada İstanbul 49. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/511 Esas 2013/107 Karar sayılı ilamı ile şirketin fesih ve tasfiyesine karar verildiği, kararın 12.10.2014 tarihinde kesinleştiği, işbu davanın ise 21/09/2015 tarihinde açıldığı, dolayısıyla davalı yanca ileri sürülen şirketin aktif olduğu ve mal varlığı bulunduğu savunmasının yerinde olmadığı, davacının hissesine düşen miktardan fazla ödediği tutarın, teselsül hükümleri gereğince, davalıya hissesi oranı dairesinde rücu edebileceği, bilirkişi raporunda da mükerrer takip ve tahsilat bulunmadığının tespit edildiği gözetilerek, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, ispat yükü ters çevrilerek yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.Bu durumda, mahkemece toplanan delillerin karar vermek için yeterli olduğu, delillerin değerlendirilmesinde hata edildiği, yeniden yargılama yapılması gerekmediği anlaşılmakla, Dairemizce mahkeme kararının kaldırılarak, yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne, alacağın likit ve davalının itirazının da haksız olması nedeniyle, davalının itirazının iptali ile birlikte davacı lehine icra inkar tazminatına karar vermek gerekmiştir. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, HMK’nın 353/1-b.2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak, Dairemizce esas hakkında yeniden hüküm kurulmasına karar verilerek, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 06/11/2018 tarih 2015/937 Esas 2018/1115 Karar sayıl kararının HMK’nın 353/1-b2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, Dairemizce esas hakkında yeniden hüküm kurulmak suretiyle,Davanın KABULÜ ile, İstanbul …. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı icra takip dosyasında davalı tarafından yapılan itirazın iptali ile, takibin 23.327,47 TL asıl alacağın, takip tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte DEVAMINA, İcra İflas Kanun’unun 67/2. maddesi uyarınca asıl alacak miktarının %20’si oranında ( 4.665,49 TL) icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN: 2-Alınması gereken 1.593,49 TL harçtan davacı tarafından dava açılırken peşin olarak yatırılan 281,74 TL harcın mahsubu ile bakiye 1.311,75 TL’ nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 3-Davacı tarafça dava açılırken yatırılan toplam 313,54 TL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 4-İlk Derece Mahkemesinde yapılan yargılama sırasında davacı tarafından sarf edildiği anlaşılan 1.600,00 TL bilirkişi ücreti ve 233,00 TL posta/ tebligat gideri olmak üzere; toplam 1.833,00 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 5-İlk Derece Mahkemesinde yapılan yargılama sırasında davalı tarafından sarf edilen yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına, 6-Davacı taraf vekille temsil edildiğinden, dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince davacı lehine hesap ve takdir olunan 4.080,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 7-Bakiye gider avansı var ise talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, İSTİNAF YÖNÜNDEN: 8-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 44,40 TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine, 9-Davacı tarafından sarf edilen 98,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile 34,00 TL dosyanın Bölge Adliye Mahkemesi’ne gidiş dönüş gideri olmak üzere; toplam 132,1 TL’ nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 10-Artan gider avansı bulunması halinde yatıran tarafa iadesine, 11-Kararın ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 17/12/2020 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.