Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/399 E. 2020/1311 K. 19.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/399 Esas
KARAR NO : 2020/1311 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 07/12/2018
NUMARASI : 2014/1147 Esas- 2018/1259 Karar
DAVA TÜRÜ : İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 19/11/2020
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkili şirket ile davalı şirket arasında, mevcut olan ticari ilişki çerçevesinde davalının müvekkil şirketten muhtelif zamanlarda muhtelif miktarlarda mal satın aldığını, bir kısım ödemeler yaptığını, ekte sunulan cari hesap ekstresine göre 26/08/2014 tarihi itibarıyla davalının 50.397,59 TL bakiye borcunun bulun- duğunu, dava dilekçesine ekli mutabakatname ile müvekkilinin 28/08/2014 tarihi itibarıyla davalıdan 50.397,88 TL alacaklı olduğunun beyan ve ikrar edildiğini,bu alacağın tahsili hususunda taraflar ara- sındaki görüşmelerden sonuç alınamaması üzerine davalı/borçlu aleyhine Büyükçekmece ….İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile ilamsız icra takibine girişildiğini, davalının icra dosyasına yaptığı itirazda ileri sürdüğü ve ”borcun vadesinin gelmediği”ne dair itirazının yerinde olmadığını, zira taraflar arasındaki sözleşmenin 4. maddesinde ödemenin dört ay sonra değil, dört ay vadeli kıymetli evrakla yapılmasının kararlaştırıldığını, davalının haksız ve kötü niyetli itirazı ile takibi durdurduğunu beyanla itirazın iptalini, kötü niyetli olarak itirazda bulunan davalının %20 den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini, yargılama gideri ile vekalet ücretinin davalıya yüklenmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesi ile, müvekkili ile davacı arasında imzalanan 05/05/2014 tarihli “Satın Alma Sözleşmesi”ne göre ödemelerin fatura tarihinden itibaren 4 ay sonra yapılmasının kararlaştırıldığını, tarafların bu konuda mutabık olmasına rağmen davacının muaccel olmamış alacak hakkında takibe giriştiğini, ayrıca müvekkilinin davacıdan satın aldığı kolilerin gizli ayıplı olduğunu, makul süreden önce deforme olduğunu, bu durumun müşterilerin söz konusu kolilerle ilgili geri dönüşlerinden anlaşıldığını, davacı tarafa ayıp ve reklamasyon faturası tebliğ edilmek istendiğinde davacının tebliğden imtina ettiğini, sonuçta Bakırköy …. Noterliği aracı- lığıyla 29/08/2014 tarih … yevmiye nolu ihtarname ile faturanın davcıya gönderildiğini, davacının Silivri …. Noterliği’nin 02/09/2014 tarihli ihtarnamesi ile faturaya itiraz ettiğini, bu itirazada müvekkili şirket tarafından Bakırköy …. Noterliği vasıtasıyla keşide olunan … nolu 05/09/2014 tarihli cevabi ihtarname ile itiraz olunduğunu, davacı taraf her ne kadar mutabakat formu ile borcun ikrar edildiğini iddia etmiş ise de mutabakat formunu ve altındaki imzayı kabul etmediklerini, altındaki imzanın yet- kili kişiye ait olmadığını, ayıplı mala istinaden kesilen reklamasyon faturasının dikkate alınmadığını, icra dosyasına vaki itirazlarının haklı, açılan davanın kötü niyetli olduğunu beyanla davanın reddini savunmuş, davacının %20 oranında tazminat ile mahkumiyetini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 07/12/2018 tarih ve 2014/1147 Esas – 2018/1259 Karar sayılı kararında;”…Davacının davalı aleyhine taraflar arasındaki satış sözleşmesi kapsamında 50.397,59 TL cari hesap alacağının tahsili talebi ile ilamsız icra takibine girişildiği, davalının borca ve ferilerine itirazı üzerine takibin durduğu, toplanan deliller ile dosyadaki bilgi ve belgelere göre davacının söz konusu sözleşmeden kaynaklanan edimlerini tam ve eksiksiz olarak yerine getirdiği,sözleşmede ödemelerin fatura tarihinden dört ay sonra değil, dört ay vadeli kıymetli evrakla yapılmasının kararlaştırılmasına ve takip tarihi itibariyle davacının takip tarihi itibariyle davalıdan muaccel hale gelmiş 50.396,59 TL cari hesap alacağının bulunmasına rağmen ödeme yapmayan davalının likit alacağa vaki haksız itirazı ile takibin durmasına sebebiyet verdiği anlaşılmakla sübuta eren davanın kabulüne karar verilip aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur….”gerekçesi ile, Davanın KABULÜNE, Davalı/borçlunun Büyükçekmece …. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası üze- rinden takibine girişilen dava ve takip konusu 50.397,59 TL lik borca vaki itirazının iptali ile takibin bu miktar üzerinden devamına,Takip konusu asıl alacağa – davacının talebi aşılmamak üzere- takip tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanun’un 4489 Sayılı Kanun ile değişik 2.md gereğince TC Merkez Bankası tarafından kısa vadeli avans kredilerine uygulanan faiz oranları dikkate alınarak yıllık % 11,75 ve değişen oranlarda basit usulde (3095 S.K. Md 3.) temerrüt faizi uygulanmasına, Likit alacağa vaki haksız itirazı ile takibin durmasına sebebiyet veren davalı/ borçlunun hüküm altına alınan alacağın % 20’si oranında icra/inkar tazminatı ile mahkumiyetine, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile, Mahkemece dosya üzerinde alacağın varlığı ve miktarının tespiti, davalı tarafın ayıp iddiasının ve süresinde ayıp ihbarının yapılıp yapılmadığı hususlarında rapor alınmak üzere bilirkişi incelemesine karar verildiği, karar üzerine bilirkişiler … tarafından bilirkişi incelemesi yaptırıldığı ve rapor düzenlendiğini, Bu rapora karşı, 26.04.2016 tarihinde tarafımızdan 26.04.2016 tarihinde itiraz edildiği ve mahkeme tarafından 29/04/2016 tarihli duruşmada “Davalı vekilinin itirazlarının değerlendirilmesi bakımından dosyanın ek rapor tanzimi için bilirkişi heyetine tevdiine” karar verildiğini, ancak dosya bilirkişilere teslim edilmesine rağmen mahkemece 11.05.2018 tarihli duruşmanın 1 nolu ara kararı ile “HMK.274/2 madde gereğince dosyanın tesliminden bugüne yaklaşık 1,5 yıllık süre geçmesine rağmen raporun ibraz edilmemesi ve yargılamanın sürüncemede kalması nedeniyle bilirkişilerin /herhangi bir ücret ödenmeksizin görevden azillerine, bu dosya ile ilgili olarak kendilerine ücret ödenmemesine” karar verilerek bilirkişilerden dosyanın iadesi istendiği ve bu aşamadan sonra mahkeme tarafından, yerinde ve haklı itirazları olmasına, bu itirazların mahkeme tarafından haklı görülerek ek rapor alınmasına karar verilmesine rağmen, yalnızca dosyanın sürüncemede kaldığı iddiası ve gerekçesiyle ve 29.04.2016 tarihli Ek Rapor alınmasına ilişkin ara kararından da rücu edilmeksizin mahkeme tarafından aynı heyetten ek rapor alınmaksızın ve/veya mümkün olmaması halinde yeni bir heyetten itirazlarımız doğrultusunda rapor alınmaksızın eksik inceleme ve deliller toplanmaksızın karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğunu, .Mahkeme tarafından verilen karar eksik inceleme ve hatalı değerlendirmeler içeren bilirkişi raporuna itibar edilerek verilmiş bir karar olup, bu nedenle de bozulması gerektiğini, Öncelikle, mahkemenin gerekçeli kararında da tevilli olarak kabul ettiği üzre, dosyaya sunulan ve mahkemece itibar edilen bilirkişi raporu, davacı tarafından davalıya satılan ayıplı ürünler üzerinde yapılan bir inceleme raporu olmadığını, Davacı tarafından dosyaya sunulan ve bilirkişilerce inceleme konusu yapılan koliler, davacının dilekçesinde de belirttiği üzere müvekkilinin 3.şahıstan aldığını iddia ettiği koliler olduğunu, bilirkişinin raporunda bu kolilerin incelemede esas alındığını belirttiği ve raporunu bu koliler üzerinde yaptığı inceleme ile hazırladığını, mahkemece bu husus bilinmesine rağmen, bu rapora itibar edilerek hüküm kurma yoluna gidildiğini, mahkeme kararında yer alan “Dosyaya ibraz olunan test raporları ile emsal olduğu bildirilen 3.kişilere ait ürünler üzerinde konusunda uzman bilirkişi tarafından teknik inceleme yapılmıştır” beyanı ile de sabit olduğunu, Taraflar arasında yapılan sözleşmenin 2. Maddesinde kolilerin hangi şartlarla ve hangi içerik ve ebatta yapılacağı açıkça belirtildiği, bilirkişinin yapmış olduğu inceleme temelden yanlış olup, dava konusu ayıplı ürünlere emsal nitelikte olduğu kesinlikle kabul edilemeyeceğini, bilirkişinin baz alması gereken dava dışı ve ölçüleri farklı süresinden sonra delil olarak ibraz edilen ve delil niteliği taşımayan koli örneği değil taraflar arasındaki sözleşmede belirtilen kalite şartları ve ölçüler olduğu bu nedenle de, koliler üzerinde yapılan teknik inceleme ve değerlendirme temelden yanlış olduğunu, Mahkeme tarafından itibar edilen bilirkişi raporunda, bilirkişiler incelemeye esas koli örneği olarak, belirtildiği gibi davacı tarafından sunulan ve delil niteliği taşımayan koliyi almış ve teknik inceleme kısmında bu koliyi davacı tarafından kendi bünyesinde yaptığını iddia ettiği kontrol testleri verileri ile karşılaştırdığı ve bu şekilde sonuca gittiğini, teste tabi tutulan örneği davacının verdiğini, yine incelemeye esas alınan ölçülerde davacının yaptığını iddia ettiği, yapıldığı tarihte müvekkiline ibraz edilmeyen ve önceden yapılıp yapılmadığı dahi belli olmayan, sonradan hazırlanması mümkün ve ilk delil listesi ile bildirilmeyen ve dosyaya sunulmayan, dosyaya bilirkişi incelemesi sırasında ibraz edilen test sonuçları olduğunu, dolayısıyla, mahkeme tarafından itibar edilen bilirkişi raporu, satışa konu ayıplı kolileri üzerinde olmadığı gibi, taraflar arasında imzalanan sözleşmede belirtilen ölçüler de dikkate alınmaksızın hazırlanmış bir rapor olduğunu, Diğer taraftan mahkemenin müvekkili tarafından dosyaya ibraz olunan, hasarlı koli fotoğraflarını ve davalı tanık beyanlarını dikkate almadığını, İtibar edilen bilirkişi raporunda, Tablo 2 de, müvekkili şirketin dava dışı … firmasına ürettirdiği iddia olunan tabakalar üzerinde inceleme ve karşılaştırma yapılmış ise de, öncelikle bu tabakaların müvekkili tarafından … Firmasına yaptırıldığı dahi ispatlanmadığı, söz konusu inceleme yapılan tabakalar ayıplı olduğu beyan edilen satışa konu koliler de olmadığını, yine itibar edilen bilirkişi raporunda Tablo 3 de davacının üretmeyi taahhüt ettiği gramajlar ile davacının 30.06.2014 tarihli kalite kontrol testinden elde ettiği verilen karşılaştırıldığı, bilirkişilerin davacının taahhüt ettiğini beyan ettiği ölçüler sözleşmedeki kararlaştırılan ölçülerden farklı olduğu, dolayısı ile yapılan karşılaştırma temelde yanlış olduğu, yine bilirkişi davacının 30.06.2014 tarihli kalite kontrol testinden geçen değerleri dikkate almış ise de, bu değerlerin gerçek olup olmadığı ispatlanamadığı gibi; söz konusu baz alınan ölçülerin müvekkiline gönderilen koliler olup olmadığı da belli olmadığını, müvekkiline cari hesap ekstresinde görüleceği üzere 30.06.2014 tarihinden sonra gönderilen kolilerin çekişme konusu olduğu, yani bilirkişiler tarafından hazırlanan rapor tamamen davacının sunduğu delil niteliği taşımayan koli örneği ve yine davacı tarafından ibraz olunan aldatıcı gramaj testleri baz alınmak suretiyle yanlış ölçüler kullanılarak hazırlandığını, bilirkişi ölçütlere esas olarak sadece dış boyutları ve ağırlıkları dikkate aldığı ancak, kolilerin mukavemetlerine ilişkin hiçbir inceleme ve araştırma yapmadığı, bilirkişinin esas incelemesi gereken husus kolilerin dış ölçütleri değil mukavemet testlerini yapıp doğru üretilip üretilmediği olduğu, bunun içinde delil niteliği taşımayan ve başka firmalarca üretilmiş koli örneklerinin değil sözleşmede belirtilen değerler çerçevesinde yine müvekkili tarafından sunulan hasar fotoğrafları da dikkate alınarak davacının ayıplı mal üretip üretmediğinin tesbitini yapmak olduğu, raporun bu yönüyle eksik olduğunu, Aynı gramajda olup, mukavemetleri farklı üretilen kolilerin olabileceğini, asıl sorunun davacının taraflar arasındaki satın alma sözleşmesi esnasında ve ilk aylarda bizzat sözleşmeye uygun şekilde kendi ürettiği kolileri daha sonra bizzat üretmeyerek 3. Şahıslara fason imalat yaptırması sonucu ortaya çıktığı, davacının ayıplı mal ürettirdiği ve müvekkiline bu şekilde teslim ettiği resimlerle sabit olduğu, nitekim bilirkişi ikinci 6 ayda kolilerde problem yaşandığının davacıya bildirildiğini açıkça kabul ettiği, bilirkişinin bu bildirime karşılık davacının bu problemleri kabul ettiğini ancak, gramajların arttırılması gerektiğini beyan ettiğini belirttiği, bu hususun dahi kolilerin ayıplı olduğunun ve ayıpların davacıya bildirildiğinin açık ispatı iken bilirkişi tarafından ayıba ilişkin davacıya gönderilen 23.600,00 TL lik reklamasyon faturasının dikkate almaması ve bu şekilde hesaplama yapması kendi içerisinde çelişkili olduğu, Yine itibar edilen bilirkişi raporunda Tablo 4 de davacının üretmeyi taahhüt ettiği koli gramajları ile, dava dışı … firması tarafından müvekkili şirkete üretildiği iddia olunan gramajların karşılaştırması yapıl ve burada tabaka saman kısmında 90 iken 123’e çıkarıldığı ve bu şekilde mukavemetin güçlendirildiği iddia edildiği, taraflar arasında akdedilen sözleşmenin 2.5. Maddesinde sipariş geçilecek kolilerin standart kalite ve gramajlı kalite olmak üzere iki kalitede üretileceği kararlaştırıldığı, buna göre standart kalite kolinin gramajı K115/S80/S85/S90/K115 ve MK125/S80/S85/S90/MK125 ; gramajlı kalite olarak belirtilen kolinin gramajı ise K115/S140/S140/S140/K115 ve MK125/S140/S1405/S140/MK125 olacağının belirtildiği, ancak bilirkişi kıyaslama yaparken, sözleşmede belirtilen düşük gramaj ve mukavemetli kolileri dikkate aldığı, müvekkili şirketin iki farklı gramaj ve kalitede koli kullanmasına rağmen, bilirkişi tarafından yüksek gramajlı koli ile düşük gramajlı koli kıyaslandığı, bu kıyaslama ile mukavemetin arttırıldığı sonucuna varılması hatalı bir yorum olduğu, dolayısıyla aynı özellikteki koliler kıyaslanmadığından, yapılan karşılaştırma da gerçeği yansıtmadığını, Yine hükme esas alınan bilirkişi raporunda, kolilerin deforme olması, ezilmesi, yırtılması gibi problemlerin kolilerin yanlış seçilmesinden kaynaklandığı ifade edildiği, müvekkilinin kullanacağı ürünlerine göre gerekli kalite ve gramajlı ürünleri sipariş ettiği ve davacı firma ile çalışmış olduğu ilk 6 aylık dönemde de herhangi bir problem yaşamadığı, ne zamanki davacı firma, taşınmakta olduğu dönemde dışarıdan fason alım yapmaya başlamış, o zaman da kolilerle ilgili sorunlar yaşanmaya başlandığını, Yerel Mahkemeye daha önce de sunulan, dilekçe ekinde yeniden ibraz edilen Ticaret Sicil Kayıtlarından da anlaşılacağı üzere; Davacı firma “… Mah. … Cad. No:… Büyükçekmece, İstanbul” adresinden, “… Mah. … Cad. … Silivri, İstanbul” adresine taşındığını, Davacının, Büyükçekmece’den Silivri’ye taşındığı sırada üretimi durdurması nedeniyle fason firmalardan yarı mamül (ondüle karton) ürünler almış ve bu yarı mamül ürünleri koli haline getirerek müvekkili şirkete sattığı, davacı firma ile çalışılan ilk altı aylık dönemde kendi üretimleri olan kolilerde herhangi bir problem yaşanmamış olmasına rağmen, taşınma döneminde kendi üretimi olmayan fason firmalardan alınan yarı mamülün kullanılması nedeniyle ürünlerde kalite ve mukavemet problemi ortaya çıktığı, ticaret sicil gazetesi kayıtlarının incelenmesi halinde de dava konusu ayıplı ürünlerin davacının taşınma döneminde satın alınan koliler olduğu, müvekkili ile davacı şirket, işbu gizli ayıpların vuku bulmadan önceki 1 yıllık süre zarfında yaklaşık 1 milyon cirolu alım yapmış ve hiçbir problem yaşamamışken, son aylarda açık ve gizli ayıplı ürünlerle karşılaşmasının nedeni, davacının Büyükçekmece’den Silivriye taşınması esnasında üretimi kendisi yapmayıp, sözleşme gereğini yerine getirebilmek adına, fason firmalardan tam/yarı mamül ondüle karton şeklinde ürün satın alıp/ürettirip müvekkile satışından kaynaklanmakta olduğu, Mahkeme sundukları 30.10.2018 tarihli dilekçede de davacının müvekkiline verdiği ayıplı ürünlerin davacının adres değişikliği nedeniyle Büyükçekmece’den Silivri’ye taşındığı esnasında fason firmalardan aldığı/yaptırdığı kolilerden kaynaklandığı, ve davacının bu dönem içerisinde fason firmalardan ürün alıp almadığının/yaptırıp yaptırmadığının tespiti için davacının defter ve kayıtları üzerinde inceleme yapılması talep edildiği, ancak Yerel Mahkemece bu talebin değerlendirilmediği, eksik ve yetersiz hüküm kurulduğu, Mahkemenin dosyaya ibraz olunan ayıbı açıkça ispat eden hasarlı fotoğrafları hiç dikkate almadığını,Mahkemece davalı tanık beyanları da dikkate alınmadığını, davalı tanığı … ve …’nın beyanı ile, söz konusu ürünlerin ayıplı olduğu açıkça görgüye dayalı beyanları ile ispatlandığını, Mahkemece itibar olunan bilirkişi raporunda bilirkişilerin müvekkilinin defter ve kayıtlarına göre toplamda 50.397,00 TL borçlu olduğunu belirtmişlerse de bu hususu kabul etmediklerini, müvekkilinin davacının ürettiği ayıplı koliler nedeniyle zarara uğradığı, resimler ve tanık anlatımları ve hatta davacının tevilli kabulü ile ispatlanmış olup, ayıplı koliler nedeniyle müvekkilinin davacıdan alacağı çok daha fazla olduğu, bu alacağının bir kısmını müvekkili 23.600,00 TL’lik reklamasyon faturası ile talep etmişse de, bakiye alacağı da bulunmakta olduğu, Tüm dosya içeriği incelendiğinde; müvekkili ile davacı arasında yapılan ve dosyaya ibraz olunan 05.05.2014 tarihli Satın Alma Sözleşmesi çerçevesinde, müvekkilinin davalıdan satın aldığı kolilerin ayıplı olduğu, işbu ayıplı kolilerin müvekkili müşterilerine ulaşması ve müvekkili müşterilerinin müvekkiline yaptıkları geri bildirim ile ortaya çıktığı ve süresinde ayıbın davacıya ihbar edildiği, Yine ayıba ilişkin fotoğraflar, Bakırköy ….Noterliğinin 05/09/2014 tarih ve … yevmiye nolu ihtarname ekinde gönderildiği ve ayrıca işbu ayıp nedeniyle davacıya 29.08.2014 tarih ve … seri nolu 23.600,00TL bedelli reklamasyon faturası tanzim ve tebliğ edildiğini, işbu fotoğraflar ve reklamasyon faturası suretleri mahkeme dosyasına da ibraz edildiğini, Yine müvekkilinin davacı ile, davacı şirket arasındaki sözleşme ve işbu olayın vuku tarihi dikkate alındığında, davacı firma ile müvekkil şirketin bir yıl gibi bir süre zarfında çalıştığı, davacının ilk zamanlarda sorunsuz koli tedarik ettiği ancak son birkaç ay içinde gelen kolilerde kalite problemi yaşandığı, koliler geldiğinde ilk kontrolde açık ayıp olduğu tespit edilenlerin derhal firmaya iade edildiği, Reklamasyon faturasına konu ürünlerin ise ilk kontrolde tespit edilemeyen gizli ayıplar içerdiği, talep edilen kalite ve mukavemette olmaması nedeniyle müşteriye gönderimi sırasında ürünlerde deformasyon meydana geldiği, işbu ürünlerin istenilen kalitede olmaması nedeniyle deforme olan ayıplı ürünlerin içerisinde bulunan müvekkiline ait plastik askılara da zarar verdiği ve kırılmalarına neden olduğu, davaya konu ürünlerin tamamının gizli ayıba ilişkin ürünler olduğu ve müvekkil şirket tarafından müşterilere ürün satışı esnasında kullanılmak suretiyle gönderildiği, ayıbın da aslen müşterilerin geri bildirimi ile ortaya çıktığı tanık beyanları, fotoğraflar ve mail yazışmaları, ihtarnameler ile isbat edildiği, Mahkemece itibar edilen bilirkişi raporunda, ayıba konu koliler incelenmediği gibi, inceleme ayıp dışı ürünler üzerinde gramaj incelemesi olarak yapıldığı, ancak ayıbın konusu ve yapılması gereken, ürünlerin gramajından ziyade mukavemet değerlendirilmesi olduğu, zira koli dayanıklılığında önemli olan gramaj değil mukavemet olduğu, mahkemece bu konudaki talepleri, dosyaya ibraz olunan bilirkişi raporuna itirazlarımız dahi dikkate alınmaksızın alel acele davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasa ile, hakkaniyetle, dosya içeriği ile, dosyada mübrez fotoğraflar, davalı tanık beyanları ile bağdaşmadığını, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, taraflar arasında imzalanan 05/05/2014 tarihli SATINALMA SÖSLEŞMESİ başlıklı sözleşme uyarınca davacı tarafından üretilen ve davalıya teslim edilen ürün bedellerinden bakiye alacağın tahsili talebiyle yapılan icra takibine itiraz üzerine açılan itirazın iptali davasıdır.Mahkemece, davanın kabulüne, davalı/borçlunun Büyükçekmece …. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası üze- rinden takibine girişilen dava ve takip konusu 50.397,59 TL lik borca vaki itirazının iptali ile takibin bu miktar üzerinden devamına, Likit alacağa vaki haksız itirazı ile takibin durmasına sebebiyet veren davalı/ borçlunun hüküm altına alınan alacağın % 20’si oranında icra/inkar tazminatı ile mahkumiyetine, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davalı vekilinin davacı tarafından satılan malın ayıplı olduğu, sözleşmede belirtilen kalitede olmadığı, bilirkişi raporuna yönelik itirazları konusunda ek rapor alınmadan eksik inceleme ile karar verildiğine ve mahkemenin kabulüne yönelik istinaf sebepleri incelendiğinde;Davalı borçlu vekili icra dosyasına vermiş olduğu itiraz dilekçesinde; alacaklı ile yapılan 05/05/2014 tarihli satın alma sözleşmesine göre ödemelerin fatura tarihinden itibaren 4 ay sonra yapılmasının kararlaştırıldığını, muaccel hale gelmiş bir borcun olmadığını, bu nedenle borca ve ferilerine itiraz ettiklerini belirtmişlerdir.Davalı vekili mahkemeye ibraz ettiği cevap dilekçesinde ise; müvekkili ile davacı arasında imzalanan 05/05/2014 tarihli “Satın Alma Sözleşmesi”ne göre ödemelerin fatura tarihinden itibaren 4 ay sonra yapılmasının kararlaştırıldığını, tarafların bu konuda mutabık olmasına rağmen davacının muaccel olmamış alacak hakkında takibe giriştiğini, ayrıca müvekkilinin davacıdan satın aldığı kolilerin gizli ayıplı olduğunu, makul süreden önce deforme olduğunu, bu durumun müşterilerin söz konusu kolilerle ilgili geri dönüşlerinden anlaşıldığını, davacı tarafa ayıp ve reklamasyon faturası tebliğ edilmek istendiğinde davacının tebliğden imtina ettiğini, sonuçta Bakırköy .. Noterliği aracı- lığıyla 29/08/2014 tarih… yevmiye nolu ihtarname ile faturanın davcıya gönderildiğini, davacının Silivri … Noterliği’nin 02/09/2014 tarihli ihtarnamesi ile faturaya itiraz ettiğini, bu itirazada müvekkili şirket tarafından Bakırköy …. Noterliği vasıtasıyla keşide olunan … nolu 05/09/2014 tarihli cevabi ihtarname ile itiraz olunduğunu, davacı taraf her ne kadar mutabakat formu ile borcun ikrar edildiğini iddia etmiş ise de mutabakat formunu ve altındaki imzayı kabul etmediklerini, altındaki imzanın yetkili kişiye ait olmadığını, ayıplı mala istinaden kesilen reklamasyon faturasının dikkate alınmadığını beyan etmiştir.Davacının satıcı, davalının alıcı olduğu taraflar arasında imzalanan 05/05/2014 tarihli SATINALMA SÖZLEŞMESİ başlıklı yazılı bir sözleşme bulunduğu görülmüştür.Sözleşmenin FATURA VE ÖDEME BAŞLIKLI bölümünün 4.3. Maddesinde ödeme şekli düzenlenmiş olup buna göre;” Ödeme ayda bir (1) kez olmak şartıyla, alıcının ödeme günlerinde ortalama fatura tarihi üzerinden 120 Gün vadeli çek ile yapılacaktır,” hükmü düzenlenmiştir.Yargıtay 19 Hukuk Dairesi’nin 2015/7885 Esas, 2016/284 Karar Sayılı İçtihadında belirtildiği üzere, karşılıklı edim yükleyen ticari satış sözleşmelerinde (818 S. BK 81. madde, TBK 97.madde) mal bedeli olarak çek verilmesi, satışın peşin satış olduğu, edimlerin aynı anda ifa edildiği ve malın da teslim edildiğinin kabulünü gerektirir. Somut olayda davalı alıcı, satın alma sözleşmesinin 4.3. Maddesi uyarınca fatura tarihi üzerinden 120 gün vadeli olarak çek verildiğini kanıtlamakla yükümlü olup buna dair herhangi bir belge sunulmadığı anlaşılmıştır. Satış sözleşmesinde kural, peşin satıştır. Tarafların karşılıklı edimlerini aynı anda ifa ettikleri satışın, peşin yapıldığı kabul edilir. Bunun aksi yazılı belge ile kanıtlanır. Sözleşmesinin 4.3. Maddesi uyarınca ödeme günlerinde ortalama fatura tarihi üzerinden 120 Gün vadeli çek verileceğinin belirtilmesi, bu satışın vadeli yapılacağını göstermez. Kaldı ki, davalının bu çeki düzenleyip davacı satıcıya teslim etmediği, ödeme vasıtası olan çekin alıcıya sunulmadığı anlaşılmıştır.Taraflar arasındaki ihtilaf, satım konusu ürünün sözleşmede belirtilen kalitede olup olmadığı, buna göre ürünün ayıplı olup olmadığı ve süresinde yapılan bir ayıp ihbarının var olup olmadığı konusundan kaynaklanmaktadır. Davalı ayıp ihbarıyla ilgili davalı tarafından davacıya çekilen mailleri delil olarak bildirmiş olup dosyaya ibraz edilen davalı mailleri incelendiğinde; davalı tarafından çekilen maillerin bir kısmının Şubat 2014 tarihli olduğu, bir kısmının ise Temmuz 2014 tarihli olduğu anlaşılmıştır. Davalı, sözleşmeye konu ürünün taahhüt edilen nitelikte teslim edilmediğini iddia etmiş olup somut uyuşmazlıkta, taraflar TTK 16 madde hükmünce tacir olduğundan Yargıtay 19 Hukuk Dairesi’nin 13/10/2015 tarih ve 2015/8094 Esas, 2015/12630 Karar sayılı içtihadında da belirtildiği üzere ayıp ihbarının TTK’ nın 18/3. maddesinde hükme bağlanan usullerle ve TTK’ nın 23/3. maddesinde öngörülen süreler içinde ve satılanda olağan bir gözden geçirmeyle ortaya çıkarılamayacak gizli ayıp olması halinde TBK’nun 223. maddesinin 2. ve 3. fıkralarında belirtildiği üzere öğrenildiğinde derhal yapılması gerektiği gözetildiğinde, Davalının ayıp iddiasını ispatlaması gerekmektedir. Tacirler arasında ayıp ihbarının yasal süre içerisinde ve TTK’ nun belirttiği yönde geçerli olarak yapılması gereklidir.Mahkemece alınan bilirkişi raporunda;” Davacının üretimi olan kolilerin kullanımı sonucunda ortaya çıkan duruma göre;llk bakışta bir gizli ayıplı ürünle karşı karşıya olunduğu düşünülebileceği, fakat rapor içeriğinde ifade edildiği gibi kolilerin tarafların mutabık kaldığı şekliyle davacının siparişi üzerine üretildiği dikkate alındığında; gizli ayıplı bir üründen ziyade işe/kullanıma uygun olmayan yapısal bakımdan biraz zayıf halde olan bir üründen söz edilebileceği,” belirtilmiştir.Davalı taraf ürünlerin sözleşmede belirtilen nitelikte üretilmediğine yönelik ek rapor alınmadığını belirtmiş ise de davalı taraf ; dava konusu ambalajların içine plastik askılar konularak yurt dışına gönderildiği ve ürünlerin numunesinin kendi ellerinde olmadığı’ndan bahisle ürünleri incelemeye sunamadığını beyan ettiği anlaşılmıştır.Davalı taraf davacıdan satın aldığı ürünlerin ayıplı olduğundan bahisle davacıya reklamasyon faturası kesme yoluna gitmiş ise de ,davacı tarafın bu faturayı tebliğden imtina etmesi üzerine davalı tarafça Bakırköy …. Noterliği aracılığıyla 29/08/2014 tarih, … yevmiye nolu ihtarname ekinde davacı adına düzenlenen 29/08/2014 tarih ve 23.600,00 TL’lik reklamasyon faturası tebliğ edilmiştir. Bunun üzerine davacı tarafça Silivri …. Noterliği’nin 02/09/2014 tarih … nolu ihtarnamesi ile reklamasyon faturasına itiraz olunmuş, davalı da Bakırköy …. Noterliği’nin … nolu, 05/09/2014 tarihli ihtarnamesi ile cevap vermiştir. Dava dilekçesi ekinde dosyaya sunulan davacı şirketin Yeminli Mali Müşaviri … tarafından davalı şirkete gönderilen 28/08/2014 tarihli hesap mutabakatında davalı şirketin ticari ilişki içinde bulunduğu (davacı) Hedef Oluklu … San. Tic. Ltd. Şti. ile ismi geçen Yeminli Mali Müşavir arasında denetim ve tam tasdik sözleşmesinin bulunduğu, şirket kayıtlarına göre 28/08/2014 günü itibariyle … San. Tic. Ltd. Şti’nin Tam Plastik ve Kalıp San. Tic. Ltd. Şti.’den 50.397,59 TL alacak bakiyesinin bulunduğu bildirilmiş, davalının muhasebe servisi tarafından 28/08/2014 tarihi itibariyle 50.397,88 TL alacak konusunda mutabık oldukları belirtilmiştir.4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) 6. maddesi uyarınca kural olarak, aksi kanunca belirlenmedikçe iki taraftan her biri iddiasını ispata mecburdur. HMK 190/1 maddesine göre ispat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Davalı, sözleşme kapsamında satın alınan ürünlerin ayıplı olduğunu ileri sürmüş ise de malların ayıplı olduğunu, süresinde ayıp ihbarında bulunulduğunu, kendisine gönderilen malların sözleşme ile kararlaştırılandan farklı mallar olduğunu ispatlayamamıştır. Davalı maillerine göre Şubat 2014 tarihli ayıp ihbarından sonrada taraflar arasında ticari ilişkinin devam ettiği, ayıplı olduğu iddia edilen ürünlerin süresi içerisinde davacıya iade edildiğine ve iade faturası düzenlendiğine yönelik bir delil ibraz edilmediği, davalı tarafça düzenlenip davacının kabul etmediği reklamasyon faturasınında davalı tarafça icra takibinin başlatıldığı 29/08/2014 tarihinde düzenlendiği, faturaya dayanak belge ibraz edilmediği ve faturanın haklı olarak kesildiği de davalı tarafça isbat edilemediği anlaşılmıştır.HMK 266 maddesindeki “Mahkeme, çözümü hukuk dışında özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir…” ve yine HMK 282 maddesindeki “Hakim bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir,” yasal düzenlemeleri de gözetildiğinde; İlk Derece Mahkemesince sunulan deliller, bilirkişi rapor içeriğindeki tespitler de gözetilerek kurulan hüküm gerekçesinde davalı vekili tarafından ileri sürülen istinaf nedenleri detaylı şekilde tartışılıp değerlendirildiği, mahkeme gerekçesi ve tespitinin dosya kapsamına uygun olduğu dairemizce belirlendiğinden, davalı vekilinin istinaf sebepleri ilk derece mahkemesinin gerekçesi ve değerlendirilmesine göre yerinde görülmemiştir. Sonuç itibariyle, dosya kapsamı, mahkemenin kabul ve gerekçesi ve istinaf sebepleri gözetildiğinde mahkeme kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan davalının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesine göre esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 3.442,83.TL istinaf karar harcından, istinaf eden tarafından yatırılan 861,00.TL harcın mahsubu ile bakiye 2.581,83.TL’ nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa, avansı yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 19/11/2020 tarihinde HMK’ nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.