Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/366 E. 2020/1315 K. 19.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/366 Esas
KARAR NO : 2020/1315 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 10/05/2018
NUMARASI : 2017/216 Esas – 2018/467 Karar
DAVA TÜRÜ : İtirazın İptali
KARAR TARİHİ : 19/11/2020
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, davalı ile aralarındaki cari hesap ilişkisi kapsamında ödenmeyen bakiye alacağın tahsili için İstanbul Anadolu …. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlattıklarını, davalı borçlunun itirazı üzerine takibin durduğunu, haksız ve kötü niyetli itirazın iptali ile takibin devamına, davalının %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesini talep etmiştir. Davalıya usulüne uygun olarak dava dilekçesi ve tensip zaptının tebliğ edildiği halde, süresi içerisinde cevap dilekçesinin sunulmadığı anlaşılmıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 10/05/2018 tarih ve 2017/216 Esas – 2018/467 Karar sayılı kararında;”Dava, hukuki niteliği itibari ile cari hesap alacağından kaynaklanan icra takibine yapılan itirazın iptali davasına ilişkindir.İstanbul Anadolu …. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası getirtilerek dosyamız içine konmuştur. İcra takibi incelendiğinde, ödeme emrinin 14/11/2016 tarihinde borçlu/davalıya tebliğ edildiği, borçlunun 18/11/2016 tarihinde borca ve faize itiraz ettiği ettiği, hem icra takibine itirazın hem de iş bu itirazın iptali davasının süresinde açıldığı, uyuşmazlığın borca, faize kısaca esasa ilişkin olduğu, icra müdürülüğünün yetkisine bir itirazın olmadığı anlaşılmıştır. Mahkememiz yargılama aşamasında her iki tarafı da tacir olan tarafların ticari defterlerinin incelenmesine karar verilmiş, her iki tarafın ticari defter kayıtları incelenmiş, taraf defterlerinin usulüne uygun olarak tutulduğu anlaşılmıştır. Dosyaya sunulan bilirkişi raporu uyarınca icra takibine konu edilen faturaların her iki taraf defterlerinde kayıtlı olduğu buna göre takip tarihi itibariyle davacının davalıdan 15.120,48 TL alacaklı olduğu anlaşıldığından davanın kabulüne karar verilmiştir…”gerekçesi ile, Davanın kabulü ile; davalının icra dosyasına yapmış olduğu itirazın iptaline, takibin 15.120,48 TL üzerinden devamına, alacağa takip tarihinden itibaren avans faizi uygulanmasına,
Alacak likit ve itiraz haksız olduğundan alacağın %20 ‘si oranındaki icra inkar tazminatının davalıdan alınıp davacı tarafa verilmesine, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile, Mahkemenin gerekçeli kararında “22/02/2017 tarihli bilirkişi raporunda davacının 10/11/2016 takip tarihi itibariyle davalıdan 15.120,48.TL alacağının bulunduğunun davalı tarafından İstanbul Anadolu…. İcra Dairesi … Esas sayılı dosyasına yapmış olduğu itirazın, 15.120,48.TL alacağı üzerinden iptaline, alacak likit itiraz haksız olduğundan alacağın %20 oranında icra inkar tazminatına” hükmedildiğini, İstanbul Anadolu 1. Sulh Ceza Hakimliği’nin 2016/4135 D.iş sayılı kararı ile, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı Örgüt ve Kaçakçılık ve Mali İşler Bürosu’nun 22/09/2016 tarih ve 2016/39519 sayılı soruşturma kapsamında 674 sayılı KHK’nın 13 ve 19.maddeleri uyarınca ve CMK’nın 133/1 maddesi gereğince TMSF’nin müvekkili şirketin de aralarında bulunduğu Dumankaya Grubu şirketlerine kayyım olarak atandığı, akabinde TMSF Fon Kurulu’nun 23/09/2016 tarih 2016/209 sayılı yazısı ile yeni yönetim kurulu heyeti atanarak göreve başladığı, Anılan karar gerekçesinde; “…soruşturma ve değerlendirme yapılırken şirketin merkezinde yeni inceleme, şirket çalışanlarının bilgisine başvurulması ve yeni bilgi ve belge alınması söz konusu olacağı, bu iş ve işlemlerin yapılması şirketlerin mevcut yönetimleri tarafından engellenebilecek ve istenilen bilgi ve belgelerin verilmeyeceği gibi delil ve belgelerin yok edilebileceği, FETÖ/PYD örgütü aleyhine deliller toplandıkça mevcut yöneticiler tarafından şirketin mal varlıklarının devredilebileceği, hatta tamamen satılarak nakde çevrilip yine örgütün amaçları doğrultusunda kullanılabileceği…” nedenleri ile kayyım edilmesi talebinin kabul edildiğinin yazılı olduğu, Bu gerekçeler ile davalı müvekkili şirkete TMSF tarafından kayyım atandığı ve şirket yönetimi kayyımlar tarafından devralındığını, TMSF yetkililerinin kayyım olarak atanması ile davalı müvekkili şirketin mal varlığı korumaya alındığı, TMSF tarafından davalı müvekkili şirketin tüm mal varlığı … Ticari İktisadi Bütünlüğü adı kapsamında toplandığı, Fon Başkanlık Makamının 04/11/2016 tarihli ve E.703 sayılı Oluru ile … Grup Şirketleri varlıklarının Ticari İktisadi Bütünlük kapsamına alınmasına karar verildiği, ardından şirketin yönetimi, tüm iş ve işlemleri yapılmaya çalışılmakta olduğunu, Cevap dilekçesinde belirttikleri üzere müvekkili şirkete İstanbul Anadolu 1. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 22/09/2016 tarih ve 2016/4135 D.iş sayılı dosyasından 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 13 ve 19.maddeleri ile CMK 133.maddesi gereğince TMSF’nin müvekkili şirkete kayyım olarak atanmasına karar verilmesindeki nihai hedefin, gerçek alacakların alacak haklarının korunması olup, talep edilen alacakların/ miktarların gerçek ve muaccel olup olmadığının tespiti hakkında sağlıklı bir süreç yürütmek ve ödemelerin muaccel alacaklıların mağduriyetine sebebiyet verilmeden doğru ve sistematik bir şekilde yapılmasını sağlamak için makul bir süreye ihtiyaç duyulduğu, alacaklı tarafından müvekkili şirket aleyhine başlatılan davaya konu icra takibine konu edilen alacağın gerçek ve muaccel olup olmadığı, taraflarca alacak ve miktarı konusunda mutabakat yapılıp yapılmadığı bu aşamada tespit edilemediğinden, aleyhe başlatılan takibe itiraz etme zorunluluğu hasıl olduğu açıklandığı halde, icra inkar tazminatı talebinin değerlendirilmesine bu hususun dikkate alınmadığını,İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, taraflar arasındaki açık hesap ticari ilişki nedeniyle bakiye alacağın tahsili için yapılan icra takibine itiraz üzerine açılan itirazın iptali davasıdır. Mahkemece, davanın kabulü ile; davalının icra dosyasına yapmış olduğu itirazın iptaline, takibin 15.120,48 TL üzerinden devamına, alacağa takip tarihinden itibaren avans faizi uygulanmasına, alacak likit ve itiraz haksız olduğundan alacağın %20 ‘si oranındaki icra inkar tazminatının davalıdan alınıp davacı tarafa verilmesine, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davalı vekilinin mahkemenin kabulüne yönelik istinaf sebebi incelendiğinde;Davalı vekili, İstanbul Anadolu 1. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 22/09/2016 tarih ve 2016/4135 D.iş sayılı dosyasından 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 13 ve 19.maddeleri ile CMK 133.maddesi gereğince TMSF’nin müvekkili şirkete kayyım olarak atanmasına karar verildiğini belirtmiştir.4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) 6. maddesi uyarınca kural olarak, aksi kanunca belirlenmedikçe iki taraftan her biri iddiasını ispata mecburdur. İspat yükünü düzenleyen 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 190. maddesi de “(1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Davalı şirkete kayyum atanmasından sonra davalı şirket tarafından davacıya gönderilen 16/11/2016 tarihli mutabakat teklifi ile;” 30/09/2016 tarihi itibariyle alacak bakiyesinin 15.120, 88 TL. Olduğu belirtilmiş olup davacı tarafta 16/11/2016 tarihli cevabı ile 30/09/2016 tarihi itibariyle davalı şirketden 15.120,88 TL. Alacaklı olduklarını teyit ettiklerini,” davalı tarafa bildirdikleri anlaşılmıştır. Takibe ve davaya konu faturaların davalı ticari defterlerinde kayıtlı olması halinde veya davalının bağlı olduğu vergi dairesi müdürlüğüne BA formları ile bildirilmiş olması halinde fatura içeriği malların/hizmetin davalıya teslim edildiğinin/verildiğinin kabulü gerekir. (Yargıtay 19. HD’ nin 2015/12329 E., 2016/6138 K. ve 2014/11846-15110 E.K. sayılı kararları da bu yöndedir.) Somut davada, davacı tarafların ticari defter ve belgelerine delil olarak dayanmış, süresinde davacı ve davalı ticari defter ve belgelerini bilirkişi incelemesi için sunmuşlardır. Davacı ve davalının usulüne uygun olarak tutmuş olduğu bilirkişi raporu ile saptanan ticari defterlerinde takip ve dava konusu faturaların her iki tarafın ticari defterlerinde kayıtlı olduğu, davalı kendi ticari defterlerine göre davacıya 15.120,88 TL. borçlu olduğu, davacının kendi ticari defterlerine göre de davalıdan 15.120,48 TL. Alacaklı olduğu anlaşılmaktadır.Yargıtay 19 Hukuk Dairesi’ nin 2004/7898 Esas – 2005/2012 Karar sayılı içtihadı ve yerleşik Yargıtay içtihatlarında da belirtildiği üzere, 6100 Sayılı HMK.’ nın 222 maddesi uyarınca kanuna uygun olarak veya olmayarak tutulmuş olan ticari defterlerin münderecatı,sahibi ve halefleri aleyhine delil sayılır. Davalı faturaya süresinde itiraz ettiğini, faturayı iade ettiğini iddia ve ispat edememiştir. Davalı fatura bedelinin ödendiğini de ileri sürmemiştir.Bu durumda artık davalı vekilinin mutabakat sağlanmadığı ve borcu olmadığı yönündeki savunmasına itibar edilemeyeceğinden davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Davalı vekili tarafından ileri sürülen istinaf nedenleri ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararında tartışılıp değerlendirildiği, mahkeme gerekçesi ve tespitinin dosya kapsamına uygun olduğu dairemizce belirlendiğinden, davalı vekilinin istinaf sebepleri ilk derece mahkemesinin gerekçesi ve değerlendirilmesine göre yerinde görülmemiştir. Sonuç itibariyle, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre; mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olduğundan davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Davalı harçtan muaf olduğundan, istinaf harçlarının tahsiline yer olmadığına, 3-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 4-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 5-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 19/11/2020 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.