Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/319 E. 2020/1260 K. 12.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/319 Esas
KARAR NO : 2020/1260 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 03/05/2018
NUMARASI : 2016/785 Esas – 2018/480 Karar
DAVA TÜRÜ : Tazminat
KARAR TARİHİ: 12/11/2020
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, tarafların dava dışı şirketin ortakları olduğunu, davalının müdürlük sıfatını kullanarak şirkete zarar verdiğini, buna göre sorumluluk davasında marka bedeli ve tazminatın tahsiline karar verildiğini, verilen kararın kesinleştiğini, 536.970,67.-TL tazminata 25/02/2003 tarihinden itibaren avans faizi uygulanmış ise de faizin davacının zararını karşılamadığını, zamanında ödeme yapılmadığı için kredi kullanılmak zorunda kalındığını, bu yüzden ticari faaliyeti devam ettiremediğini belirterek aşkın zararın belirsiz alacak davası olarak tespitine, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 1.000,00.-TL’nin avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline ve tasfiye halinde …Sanayi ve Ticaret Limited Şirketine verilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, munzam zararın 10 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğunu, zararın doğduğu tarihten itibaren 15 yıl geçtiğini, zamanaşımına uğradığını, davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını, şirketin zarara uğramasının davacıdan kaynaklandığını, davacının munzam zararının bulunmadığını, ispat yükünün davacıda olduğunu, yargılamanın uzamasının munzam zarara neden olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 03/05/2018 tarih ve 2016/785 Esas – 2018/480 Karar sayılı kararında;” Dava, munzam zararın tahsili ile dava dışı şirkete ödenmesi talebine ilişkindir.Tarafların dava dışı limited şirketin ortakları olduğu, davalı hakkında sorumluluk davası kapsamında tazminata hükmedildiği, kararın kesinleştiği sabit olup uyuşmazlık gerçekleşen zararın geç ödenmesinden kaynaklanan munzam zararın bulunup bulunmadığı, varsa tutarı konularındadır.Daha önce taraflar arasında İstanbul 18.ATM.nin 2014/458 esas sayılı davasının görüldüğü, yapılan yargılama sonucunda hükmün 2/a maddesine göre “…marka bedeli ve tazminat toplamı olmak üzere 536.970,67.-TL’nin dava tarihi olan 25.02.2003 tarihinden itibaren değişen oranda avans faizi ile birlikte …’den alınıp tasfiye halinde …Sanayi ve Ticaret Limited şirketine verilmesine…” karar verilmiş verilen karar Yargıtay 11. Hukuk Dairesi tarafından onanarak kesinleşmiştir. Bilirkişi tarafından, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 21.06.2013 tarihli 2012/14376 ve 2013/130 17 sayılı kararında belirtilen şekilde; borçlunun temerrüde düştüğü tarihten ödemenin gerçekleştiği tarihe kadar geçen süre içinde her yıl itibariyle gerçekleşen yıllık enflasyon artış oranı, bu oranın eşya fiyatlarına yansıma durumu, mevduat ve devlet tahvillerine uygulanan faiz oranları, Türk Lirası karşısında döviz kurlarında meydana gelen değişikliklere ilişkin listeler dikkate alınarak yapılan hesaplama sonucunda davacının temerrüt faizi ile karşılanamayan zararının 94.169,07.-TL olduğu belirlenmiştir.Toplanan deliller ve yapılan bilirkişi incelemesiyle; Altın, USD, EURO, enflasyon, mevduat ve hazine bonosu getirilerine göre 536.970,67.-TL’nin 20.07.2016 tarihi itibariyle ulaştığı değerin, 2.385.312,58.-TL, buna göre şirket kaybının, 2.385.312,58 – 536.970,67 = 1.848.341,91.-TL olduğu tespit edilmiştir.Aynı süre içinde şirketin tahsil edebileceği avans faizi tutarı 1.754.172,84.-TL olarak belirlenmiştir. Tüm bu hesaplamalara göre şirketin faizle karşılanamayan zararı ise; 1.848.341,91 – 1.754.172,84 = 94.169,07.-TL olarak hesaplanmış, bu tutar üzerinden davanın kabulüne karar vermek gerekmiştir..”gerekçesi ile, Davanın kabulü ile, 94.169,07.-TL’nin dava tarihi olan 20/07/2016’dan itibaren değişen oranda avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile tasfiye halinde … Sanayi ve Ticaret Limited Şirketine verilmesine, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile, İlk derece mahkemesi kararının usul, yasa ve dosya kapsamına tamamen aykırı olduğunu, Olayda munzam zarar oluşmadığı gibi, her halükarda davacının davasını ispat edemediğini, Zararın somut olarak nasıl oluştuğu, zarar ile temerrüt arasındaki illiyet bağı ve müvekkilinin kusurunu inanılır, kesin ve net biçimde ispatlanamadığını, Kök ve ek rapor düzenleyen bilirkişinin de davacının davasını ispatlayamadığını, davasını tamamen bilirkişinin hesabına ve ispatına terk ettiğini ortaya koyduğunu, Zararın ispatının temel hukuk kuralı olduğu, somut zarara uğradığını da davacının ispatlaması gerektiğini, Yargıtay HGK 24/11/2004 T. 5-460/614 K. sayılı kararıyla sabit faiz oranlarının geçerli olduğu dönemde, zamanla paranın alım gücünün düşmesi nedeniyle doğan zararı aşkın zarar kapsamında kabul etmekte iken, değişken faiz oranlarının uygulandığı dönemde bunun aşkın zarar kapsamında olduğunu kabul ettiğini, Her halükarda tasfiye halindeki … Şirketinin fiilen ve hukuken çalışamayacak durumda olması karşısında da munzam zararın söz konusu olamayacağını, bu halde davacının hangi şirketin, hangi ticari hayatından, hangi faaliyetinden, hangi zararından bahsettiğini anlamanın mümkün olmadığını, Ortada faaliyette bulunacak bir şirket yokken, daha fazla ya da az zarar ettiğinden / edeceğinden bahsedilemeyeceğini, Yargılamanın gecikmesinden doğan zararların hiçbir surette munzam zarar sayılamayacağını, Davacının da şirkete ödeme yapmasını gerektiren yıllar önce kesinleşmiş mahkeme ilamları, gerekse müvekkilinin davacıdan olup yine mahkemece hüküm altına alınmış bulunan alacaklarına ilişkin takas mahsuplar yapıldığında müvekkilince davacıya ödenmesi gereken tek kuruş kalmayacağının kuvvetle muhtemel olduğunu, Dosyada alınan uzman görüşü de davanın haksız ve dayanaksız olduğunu teyit ettiğini, HMK mad.293.hükmü uyarınca uzmanlığı dairesinde dosyada munzam zarara ilişkin hesaplamanın hangi kriterlere göre ve nasıl yapılması gerektiği noktasında görüş bildiren …’in, dava dışı şirketin herhangi bir munzam zararının olmasının olası görünmediği kanaatine vardığını, Dosyada tanzim edilen bilirkişi raporunun hükme esas teşkil edecek nitelik ve yeterlilikte olmadığını, Mahkemece görevlendirilen bilirkişi …ın “dosyada munzam zararın tespitine yönelik herhangi bir belge ya da bilgi bulunmamaktadır. Bu nedenle munzam zarar hesabı uyarlamak yoluyla yapılabilecektir.” denmek suretiyle davacının davasını ispatlayamadığını, davasını tamamen bilirkişinin hesabına ve ispatına terk ettiğini öncelikle ortaya koyduğu, sonra da dosyada uyarlama adı altında bir takım hesaplamalar yaparak davacının temerrüt faizi ile karşılanamayan zararının 94.169,07.TL olduğu yönünde görüş bildirdiğini, Mahkemece istenen ve yapılması gereken İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi ilamı ile belirlenen tutarın 25/02/2003-20/07/2016 tarihleri arasındaki ortalama getirisinin veya kazancının hesaplanması değil, güncel tutar karşılığı ile yasal avans faizi arasındaki farkın hesaplanması olduğu, bu noktada bir para biriminin güncel karşılığı, bilirkişinin yaptığı biçimde kazanç tespitinin karşılaştırması ile bulunamayacağını,
Dosyada görüş bildiren …’in belirttiği üzere, bilirkişi tarafından somut olayın pek çok hassas noktası gözden kaçırılarak yapılan hesaplama hatalı olduğu, bilirkişi raporu hükme esas teşkil edecek nitelik ve yeterlilikte olmadığını, Öncelikle güncel değer hesabının her halükarda mahkemece belirtilen tutarın yarısı üzerinden yapılması gerektiğini, dahası bahse konu şirketin tasfiye halinde olduğu ve herhangi bir faaliyetinin bulunmadığı düşünüldüğünde yarası davacı yana verilecek tutarın hesaplamasının başlangıcının da yarı tutar üzerinde yapılması gerektiğini, Bilirkişinin hiçbir vergi ve stopaj kesintisi yapılmayacağı varsayımı ile elde edilecek tutarın brütü üzerinden hesaplama yapmış olması çıkan sonucu olduğundan fazla gösterdiğini, olayda olası geliri elde edecek olanların şahıs olduğu ve kademeli vergi sisteminde %50’ye varan vergi oranları bulunduğu düşünüldüğünde, yapılacak hesaplama sonucunda bulunacak tutardan da ortalama vergi hesabına göre minimum %30 vergi indirimi yapılmasının gerektiğini, ancak bilirkişinin yaptığı hesaplamada bu kesintiyi yapmayarak hatalı sonuca ulaştığını, Bilirkişinin mevduat hesabı yönünden ve hazine bonosu yönünden yapılan hesaplamada faizli tutara tekrar faiz işletmek suretiyle de hata yaptığını, Olayda munzam zarara ilişkin dosyada hiçbir veri bulunmamakta birlikte, mahkeme ilamı ile belirlenen tutarın başka para ve kıymetli madenler karşılığı ortalama güncel değerinin hesaplanması sadece; 536.970,67.TL’nin dönemsellik ilkesi çerçevesinde bugünkü altın karşılığı 3.612.555,87.TL, döviz cinsinden ortalamasının karşılığı 1.015.533,45.TL olduğunu, bu iki enstrüman değerinin ortalamasının 2.314,044,66.TL olduğu, ana paranın tenzili ile kalan tutarın 1.777.073,99.TL olup, avans faizin hesabına göre çıkan tutarın 1.754.172,84.TL olarak hesaplanmak suretiyle aradaki farkın 22.901,15.TL olduğu, bu tutarın davalı yana isabet edecek %50 kısım ise 11.460,57.TL olduğu, Mahkemece istenen ve olması gereken hesaplamaya aykırı olup, dikkate ve değerlendirmeye alınamayacak olmakla birlikte bir an için olayda bilirkişi raporunda mütalaa edildiği gibi 94.169,07.TL munzam zarar olduğu varsayılsa dahi, yargılamanın müvekkilinden tamamen bağımsız sebeplerle yıllarca sürdüğü nazara alındığında her halükarda olayda munzam yani aşkın bir zarar oluşmadığını, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, munzam zararın tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulü ile, 94.169,07.-TL’nin dava tarihi olan 20/07/2016’dan itibaren değişen oranda avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile tasfiye halinde … Sanayi ve Ticaret Limited Şirketine verilmesine, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davalı vekilinin olayda munzam zarar oluşmadığı gibi, her halükarda davacının davasını ispat edemediği, zararın somut olarak nasıl oluştuğu, zarar ile temerrüt arasındaki illiyet bağı ve müvekkilinin kusurunu inanılır, kesin ve net biçimde ispatlanamadığı ve mahkemenin kabulüne yönelik istinaf sebepleri incelendiğinde, Davacı dava dilekçesi ile, tarafların dava dışı şirketin ortakları olduğunu, davalının müdürlük sıfatını kullanarak şirkete zarar verdiğini, buna göre sorumluluk davasında marka bedeli ve tazminatın tahsiline karar verildiğini, verilen kararın kesinleştiğini, 536.970,67.-TL tazminata 25/02/2003 tarihinden itibaren avans faizi uygulanmış ise de faizin davacının zararını karşılamadığını, zamanında ödeme yapılmadığı için kredi kullanılmak zorunda kalındığını, bu yüzden ticari faaliyeti devam ettiremediğini belirterek aşkın zararın belirsiz alacak davası olarak tespitine, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 1.000,00.-TL’nin avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline ve tasfiye halinde … Sanayi ve Ticaret Limited Şirketine verilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davacının munzam zarar yönünden talebinin yasal dayanağı 6098 sayılı TBK’nın 122. Maddesinde yazılı aşkın zarardır. Bu maddeye göre: Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür. Temerrüt faizini aşan zarar miktarı görülmekte olan davada belirlenebiliyorsa, davacının istemi üzerine hâkim, esas hakkında karar verirken bu zararın miktarına da hükmeder. Her ne kadar geçmiş günler faizini aşan bir zarardan söz edilerek zararın türü, niteliği ve özellikleri konusunda yasada bir açıklık yok ise de, buradaki zararın, borçlu temerrüte düşmeden borcunu ödemiş olsaydı, alacaklının mal varlığının kazanacağı durum ile temerrüt sonucu ortaya çıkan ve oluşan durum arasındaki fark, temerrüt faizi ile karşılanmayan, onu aşan bölüme tekabül eden zarar diye tanımlanması mümkündür. Davalının, ödemesi gereken miktarı geç ödediğinden, davacı tarafın faizi aşan ve temerrüt faizi ile karşılanmayan bir zararı bulunması halinde bundan sorumlu olacaktır. Bu durumda davacının, HMK.m.190 uyarınca, İstanbul 18 ATM.’ce hükmedilen 536.970,67.-TL tazminata 25/02/2003 tarihinden itibaren avans faizi uygulanmış ise de faizin davacının zararını karşılamadığı, aşkın zararının bulunduğunu ve bu zararı ödediğini ispat etmesi gerekir.Yargıtay 11 HD. Nin 2018/1512 Esas – 2019/3201 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere, Munzam zarar sorumluluğu, kusur sorumluluğuna dayanır. TBK’nın 122. maddesi (Mülga BK’nın 105.) kusur karinesini benimsemiştir. Munzam zarardan kaynaklanan tazminat borcunun doğması için aranan kusur, borçlunun temerrüde düşmekteki kusurudur. Farklı bir anlatımla, burada zararın doğmasına yol açan bir kusur ilişkisi aranmaz ve tartışılmaz. Sorumluluk için borçlunun temerrüde düşmekteki kusurunun varlığı asıldır. Kural olarak munzam zarar alacaklısı, öncelikle temerrüde uğrayan asıl alacağının varlığını, bu alacağın geç veya hiç ifa edilmemesinden dolayı temerrüt faizi ile karşılanmayan zararını, zarar ile borçlu temerrüdü arasındaki uygun illiyet bağını ispat etmekle yükümlüdür. Alacaklı borçlunun temerrüde düşmekte kusurlu olduğunu ispatla yükümlü değildir. Borçlu ancak temerrüdündeki kusursuzluğunu kanıtlama koşuluyla sorumluluktan kurtulabilir. Bu itibarla, munzam zarar davalarında alacaklının (davacının) ispat yükümlülüğü çok sıkı kurallara bağlanmamalı, genel ispat yöntemlerinde olduğu gibi her olayın kendi yapısı ve özelliği içinde değerlendirmeye tabi tutulmalıdır.HÂKİMİN DAVAYI AYDINLATMA ÖDEVİ başlıklı HMK. 31 Maddesinde;” (1) Hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir,” hükmü düzenlenmiştir. SOMUTLAŞTIRMA YÜKÜ VE DELİLLERİN GÖSTERİLMESİ başlıklı HMK. 194/1 Maddesinde;”(1) Taraflar, dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırmalıdırlar,” hükmü düzenlenmiştir.Aşkın-munzam zararın oluşabilmesi için uyuşmazlık konusu ekonomik arka planlı hukuki ilişkiden (ya da ihlalinden) dolayı davacının temerrüt faiziyle karşılanamayan somut bir zararının oluşması gerekmektedir. İlk derece mahkemesince somut olayda, iddianın ileri sürülüş biçimine göre davacının iddiaları denetime elverişli şekilde açıklattırılıp (dava dışı şirketin işletmesel sermaye miktarı itibarıyla kredi çekmesinin gerekip gerekmediği, gerekiyorsa hangi bankadan hangi tarihte, ne miktar kredi çekildiği, kredi için ne miktar kim tarafından ödeme yapıldığı, bunun sonucu temerrüt faiziyle karşılanmayan davacı zararının olup olmadığı açıklattırılıp), davacının Munzam zararının nasıl oluştuğu temerrüt faiziyle karşılanamayan bir zararının olup olmadığı yönünde bir inceleme yaptırılmadığı, bilirkişiye sadece munzam zarar hesabı yaptırıldığı, mahkeme gerekçesinde de munzam zararın nasıl oluştuğu ve davacının somut zararı kapsamında parasını geç almasından dolayı temerrüt faiziyle karşılanamayan bir zararının olup olmadığı yönünde bir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmıştır.HMK’ nın 297/2 maddesine göre mahkemenin tarafların taleplerinin her biri hakkında karar vereceği düzenlenmiş olup, yine 297/1-c. fıkrasına göre gerekçe yazılması zorunlu bulunmaktadır. HMK’ nın 297. maddesine uygun olarak verilmeyen kararın istinaf aşamasında denetlenmesine imkan bulunmamaktadır. 28/07/2020 tarih 31199 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 7251 Sayılı Kanun ile değişik HMK.nın 3531-a-6 mad. uyarınca; Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemesi halini de bu madde kapsamında değerlendirmek gerekecektir. Sonuç itibariyle, açıklanan nedenler ile davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkeme kararının HMK’ nın 353/1-a6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, yukarıda belirtildiği şekilde işlem yapılarak oluşacak sonuca göre karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davalının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; 1-İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 03/05/2018 tarih ve 2016/785 Esas – 2018/480 Karar sayılı kararının HMK’ nın 353/1-a6. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA ve dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 98,10.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 1.609,00.TL istinaf karar harcının talep halinde davalıya iadesine, 3-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 4-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 5-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 12/11/2020 tarihinde HMK’ nın 353/1-a6 maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.