Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/303 E. 2020/1258 K. 12.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/303 Esas
KARAR NO : 2020/1258 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 10/10/2018
NUMARASI : 2018/239 Esas 2018/910 Karar
DAVA TÜRÜ : İtirazın İptali
KARAR TARİH: 12/11/2020
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFIN İDDİASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkilinin davalıya mal sattığını, davalının fatura bedelini ödemediğini, alacağının tahsili amacıyla davalı şirkete karşı Küçükçekmece … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasıyla icra takibi başlatıldığını, davalı-borçlu şirketin dosya borcuna itirazı üzerine takibin durduğunu belirterek itirazın iptaline, takibin devamına davalı şirketin %20 icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalıya usulüne uygun dava dilekçesi tebliğine rağmen, davaya karşı cevap dilekçesi sunmadığı anlaşılmıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 10/10/2018 tarih ve 2018/239 Esas – 2018/910 Karar sayılı kararında;”İncelenen tüm dosya kapsamına, tarafların iddia ve savunmalarına, bilirkişi raporu, isticvab davetiyesi içeriğine göre; taraflar arasında takibe konu irsaliyeli faturaların imzalı olduğu anlaşıldığından davalıya isticvab davetiyesi tebliğ edilmiş, davalı usulüne uygun tebliğe rağmen isticvaba icabet etmemiştir.İncelemeye sunulan defter ve belgeler ile tüm dosya kapsamına göre, davacının takip ve dava tarihi itibariyle davalıdan 9.009,56 TL faturaya dayalı hesap alacağının bulunduğu anlaşıldığından davalının itirazının iptaline, davalının aleyhine girişilen icra takibinin tamamına haksız ve kötüniyetli olarak itiraz ettiği, dava İİK.nun 67. maddesi uyarınca açılan itirazın iptali davası olup, icra takibi cari hesaptan kaynaklanan alacağın tahsiline yönelik olduğu,bu durumda açılan itirazın iptali davasında hüküm altına alınan alacak bilinebilir, bir başka deyişle likit olduğundan hükmedilen miktarın % 20’si oranında İİK.nun 67. maddesi uyarınca davacı yararına tazminata hükmedilmesine …”gerekçesi ile, Davanın kabulü ile 9.009,56 TL asıl alacak yönünden davalının Küçükçekmece …. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takibe vaki itirazın iptaline, takibin asıl alacak yönünden devamına; Asıl alacağa takip tarihinden itibaren 3095 Sayılı kanunun 2/2. Maddesi gereğince Merkez Bankasının kısa vadeli krediler için ön gördüğü değişen oranlarda avans faiz oranı uygulanmasına,Asıl alacağın %20’si üzerinden hesap edilen 1.801,91 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiş ve karara karşı davalı tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı istinaf dilekçesi ile, Dava konusunda kendisinin dinlenmemiş olması ve yokluğunda karar verilmesinin kanuna aykırı olduğunu, İlk derece mahkemesince verilen kararın inceleme dahi yapılmadan verilmesinin de kanuna aykırı olduğunu, İrsaliyelerde … imzası olduğu ve bu kişinin kendisinin çalışanı olup olmadığı hususunda bir araştırma dahi yapılmadığını, Araştırma yapılmış olma kendisinin … isminde bir çalışanının olmadığı ve hatta hiç çalışanının olmadığının görüleceğini, Dolayısıyla en baştan şeklen dahi olsa davanın sakatlığının belirleneceğini, mahkemenin bunu resen yapabileceğini, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, iki adet fatura alacağının tahsili talebiyle yapılan icra takibine itiraz üzerine açılan itirazın iptali davasıdır.Mahkemece, davanın kabulü ile 9.009,56 TL asıl alacak yönünden davalının Küçükçekmece … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takibe vaki itirazın iptaline, takibin asıl alacak yönünden devamına; Asıl alacağa takip tarihinden itibaren 3095 Sayılı kanunun 2/2. Maddesi gereğince Merkez Bankasının kısa vadeli krediler için ön gördüğü değişen oranlarda avans faiz oranı uygulanmasına, asıl alacağın %20’si üzerinden hesap edilen 1.801,91 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiş ve karara karşı davalı tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davalının, dava konusunda kendisinin dinlenmemiş olması ve yokluğunda karar verilmesinin kanuna aykırı olduğuna yönelik istinaf sebebi incelendiğinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’ nun “Hukuki Dinlenilme Hakkı” başlıklı 27. maddesi uyarınca davanın tarafları, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hak, yargılama ile ilgili bilgi sahibi olunmasını da içerir. Bu kapsamda kural olarak, duruşma yapılması zorunlu olan çekişmeli yargıda hakim, Kanunun gösterdiği istisnalar dışında tarafları dinlemeden veya iddia ve savunmalarını bildirmeleri için kanuna uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremez. Hukuki dinlenilme hakkının gereği olarak taraflar duruşmaya çağrılmadan, eş anlatımla; taraf teşkili sağlanmadan hüküm verilememesi, Anayasanın 36. maddesi ile düzenlenen iddia ve savunma hakkının kullanılmasına olanak tanınması ilkesinin doğal bir sonucudur ve aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının da en önemli unsurudur. Bu çerçevede, öncelikle tarafların gerek yargı organlarınca gerekse karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değidir (H. Pekcanıtez, O. Atalay, M. Özekes, Medeni Usul Hukuku, 11. Bası, 2011, s. 273). Gerçekten savunma hakkını güvence altına alan T.C. Anayasası’ nın 36. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27. maddesinde de açıkça belirtildiği üzere, mahkemece davalı yan, dinlenmek ve savunması alınmak üzere kanuni şekillere uygun olarak davet edilmedikçe hüküm verilmesi mümkün bulunmamaktadır. Öte yandan, taraf teşkili dava şartı olup, davanın her aşamasında mahkemece re’sen nazara alınması gereken bir olgudur ve mahkemenin, dava dilekçesi ile duruşma gününü taraflara kendiliğinden tebliğ edip taraf teşkilini sağlaması, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun amir hükmü gereğidir. Yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi, itirazların yapılabilmesi, davanın süratle sonuçlandırılabilmesi, öncelikle tarafların duruşma gününden haberdar edilmesi ile mümkün olur. Kişinin hangi yargı merciinde duruşması bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğunu bilmesi, 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve Tebligat Yönetmeliği’ nde açıklanan usule uygun tebligat yapılması ile sağlanabilir. Anayasanın 36. ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27. maddelerinde çok açık bir şekilde vurgulanan temel kurala göre; mahkeme, tarafları dinlemeden, onları iddia ve savunmalarını bildirmeleri için usulüne uygun olarak davet etmeden hükmünü veremez. Bu bakımdan davetin ve bunun yazılı şeklinin (davetiyenin) davadaki önemi büyüktür. Asıl olan tarafların huzurunda yargılamanın yürütülmesi olmakla birlikte, hukuk mahkemelerinde, taraflar yargılamaya katılmasalar bile, mutlaka dava ve duruşmadan haberdar edilmelidirler. Duruşmaya gelinmese dahi, ilgilinin yokluğunda davaya devam edilip karar verilmesine usulün olanak tanıdığı hâllerde, açıklanan biçimdeki uyarıyı taşıyan davetiyenin tebliğ edilmesinden ve yasaya uygun biçimde taraf teşkilinin tamamlanarak işin esasına girildikten sonra, deliller toplanarak bir sonuca ulaşılması gereklidir. Değinilen işlemler nedeniyle tebligat, bilgilendirme yanında, belgelendirme özelliği de bulunan bir usul işlemidir. Bu nedenle, tebliğ ile ilgili 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümleri tamamen şeklidir. Kanunun amacı, tebliğin muhatabına ulaşması, konusu ile ilgili olarak kişilerin bilgilendirilmesi ve bu hususun belgeye bağlanmasıdır. Hâl böyle olunca, kanun hükümlerinin en ufak ayrıntılarına kadar uygulanması zorunludur.
7201 sayılı Tebligat Kanunu’ nun “bilinen adrese tebligat” başlıklı 10. maddesinde; “Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır. Şu kadar ki; kendisine tebliğ yapılacak şahsın müracaatı veya kabulü şartıyla her yerde tebligat yapılması caizdir. (Ek fıkra: 11/01/2011-6099 S.K./3.mad.) Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır,” şeklinde düzenleme içermektedir. Tebligat Kanunu’ nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’in “Bilinen Adrese Tebligat” başlıklı 16/2. maddesinde ise; “Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır. Ayrıca başkaca adres araştırması yapılmaz. 79′ uncu Maddenin ikinci fıkrasına göre renkli bastırılan tebligat zarfında, adresin muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresi olduğu belirtilerek bu adrese tebligat yapılacağına dair meşruhata yer verilir,” düzenlemesine yer verilmiştir. Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesi uyarınca tebligat yapılabilmesi için öncelikle Tebligat Kanunu’nun 10/1. maddesi uyarınca tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır. Bilinen en son adres, İçişleri Bakanlığı nezdinde tutulan adrese dayalı kayıt merkezi nüfus kayıt sistemindeki (…) adresi olabileceği gibi, başka bir adres de olabilir. Her iki durumda da muhatabın bilinen en son adresine normal bir tebligat çıkarılması gerekir. Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde Tebligat Yönetmeliğinin 16. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca başka bir adres araştırmasına gerek olmadan tebliği çıkaran merci tarafından Yönetmeliğin 79. maddesinin ikinci fıkrasına göre renkli bastırılacak tebligat zarfında adresin muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresi olduğu belirtilerek bu adrese Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesi uyarınca tebligat yapılacağına dair meşruhata yer verilir. Tebligat zarfında böyle bir meşruhata yer verilmeden tebligat memurunca Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesi uyarınca muhataba tebliğ yapılması mümkün değildir. (Yargıtay HGK 2017/17-2843 E., 2019/944 K.) Yukarıda değinilen ilkeler ve Yargıtay HGK kararına göre somut olaya bakıldığında, dava dilekçesinin davalının … Mah. … Sok. No…. Küçükçekmece/ İSTANBUL adresine tebliğe çıkartıldığı ve dosya içinde bulunan tebligat parçasına göre dava dilekçesinin tebliği gösterilen adreste tevziat saatlerinde kimsenin olmaması nedeniyle tebligat kanunu 21. maddesine göre tebligat yapılmıştır. Tebligat parçasında;” tevziat saatlerinde adreste kimse olmadığından, muhatabın dışarı gittiğini aynı binadan isim ve imzadan imtina eden komşu, yönetici, kapıcı tarafından beyan edilmesi üzerine tebliğ evrakı ilgili mahalle muhtarına teslim edilerek tebliğ adresine 2 nolu haber kağıdı yapıştırılıp isim ve imzadan imtina eden komşu, yönetici, kapıcıya haber verilmiştir,” şeklinde yazılı olduğu ancak haber bırakılan komşunun/kapıcı/yöneticinin kim olduğu yazılı olmadığı görülmüştür. Tebligat Kanunu’nun “Tebliğ imkansızlığı ve tebellüğden imtina” başlıklı 21. maddesinde; “Kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir ve memuruna imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.” hükmü yer almaktadır. Madde bu haliyle iki hali birlikte düzenlemiştir. Bunlardan ilki “adreste bulunmama”, diğeri ise “tebellüğden imtina”dır. Muhatabın adreste bulunmaması halinde tebliğ memurunun ne şekilde davranması gerektiğini düzenleyen Tebligat Tüzüğünün 28. maddesinin birinci fıkrasında; “Muhatap veya adına tebliğ yapılabilecek olanlardan hiçbiri gösterilen adreste bulunmazsa, tebliğ memurunun adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar kurulu veya meclisi üyeleri, zabıta amir ve memurlarından tahkik ederek beyanlarını tebliğ tutanağına yazıp altını imzalatması, imzadan çekinmeleri halinde de bu durumu yazarak kendisinin imzalaması gerekir.” hükmü öngörülmüştür. Burada Tüzüğün 28. maddesi, tebliğ memuruna ilgilinin neden adreste bulunmadığını “tahkik etme” görevini yüklemiştir. Buna göre tebliğ memuru tahkik etmekle kalmayıp, buna tevsike yönelik olarak yaptığı tahkikatın sonucunu tebliğ evrakına yazacak ve maddede açıkça belirtildiği üzere ilgilisi ne imzalatacaktır. Ancak bu şekilde yapılan işlemin usulüne uygun olup olmadığı, Hakim tarafından denetlenebilir.Muhatabın tebliğ adresinde ikamet etmekle birlikte, kısa ya da uzun süreli ve geçici olarak adreste bulunmadığının, tevziat saatlerinden sonra geleceğinin beyan ve bunun tevsik edilmesi halinde ancak; maddede sayılanlardan, örneğin muhtara imza karşılığı tebliğ edilip, 2 numaralı fişin kapıya yapıştırılması ve komşunun durumdan haberdar edilmesi işlemlerine geçilebilecektir.Tahkikatta muhatabın adresten kesin olarak ayrıldığının ya da öldüğünün tespiti halinde ise Tüzüğün 28. maddesinin 2., 3., 4. fıkraları gereğince işlem yapılacaktır.Bu itibarla; Tüzüğün 28. maddesinde öngörülen şekilde ve maddede belirtilen kişilere sorularak imzaları da alınmak suretiyle, şayet imzadan çekinmeleri halinde bu husus da belirtilerek; muhatabın adreste geçici olarak bulunmama sebebi ve tevziat saatlerinden sonra geleceği “tevsik edilmeden”, Tebligat Kanunu’nun 21. maddesine göre yapılan tebligat işlemi geçersizdir. Zira bu belgeleme işlemi, devamı işlemleri belirlemesi yanında muamelenin doğru olup olmadığına karar verilmesi yönünden yardımcı olacak ve tebliği isteyen makam ve Hakimin denetimini sağlayacaktır. 21. maddeye göre yapılan tebligatlarda tebliğ tarihi, maddenin son cümlesinde açıkça belirtildiği üzere, iki numaralı fişin yani ihbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarihtir. Tebliğ tarihinin bu şekilde belirlenmesi ve geçerli sayılabilmesi, tebliğ memurunun yukarıda açıklanan araştırmayı mutlaka yapmasına ve belgelemesine bağlıdır. ( HGK. nun 25.01.2006 tarih ve 2005/2-772/17 sayılı kararı) Somut olayda, tebliğ işleminin, muhatabın tevziat saatlerinde bulunmadığı sebebiyle mahalle muhtarı imzasına teslim edilip 2 nolu formülün kapısına yapıştırılarak komşusuna/kapıcı/yöneticiye haber verilmiştir, şeklinde yazılı olduğu ancak haber bırakılan komşunun/kapıcı/yöneticinin kim olduğu ve isminin yazılı olmadığı görülmüştür.Tebliğe çıkaran merci de adresin Mernis olduğu ve tebligatın Tebligat Kanunu 21. maddeye göre yapılması gerektiği yönünde bir şerh düşmemiştir. Ayrıca tebliğ memuru, muhatabın tevziat saatlerinden sonra geleceğini tespit etmeden ve muhatabın nerede olduğunu sorduğu komşusunun isminin ve imzasını almadan tebligatı muhtara teslim etmiş olup bu haliyle de tebliğ işlemi, 7201 Sayılı Kanun’ un 21. maddesi ile Tebligat Tüzüğü’ nün 28. maddesi hükümlerine uygun yapılmamış olmakla usulsüz olduğu anlaşılmıştır. Buna göre dava dilekçesinin davalıya yukarıda açıklanan maddelere uygun tebliğ edilmediği anlaşıldığından, usulüne uygun tebligat ile dava dilekçesi tebliğ edilmeden ve taraf teşkili sağlanmadan, davalının katılımına olanak sağlanmaksızın yargılama yapılarak karar verilmesi HMK’nın 27 maddesinde belirtilen hukuki dinlenilme hakkına, Anayasanın 36. maddesi ile düzenlenen hak arama özgürlüğüne ve aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkına aykırıdır. Davalının, İrsaliyelerde …. imzası olduğu ve bu kişinin kendisinin çalışanı olup olmadığı hususunda bir araştırma dahi yapılmadan karar verildiğine yönelik istinaf sebebi incelendiğinde,Mahkemece, irsaliye faturasındaki davalı adına teslim alan … teslim tarihinde davalının sigortalı çalışanı olup olmadığı yönünde ilgili SGK.’ya müzekkere yazılarak sorulmadığı anlaşılmıştır.Mahkemece, davalıca isticvap davetiyesi çıkartılmış isede isticvap davetiyesinin HMK. 171 Maddesine uygun hazırlanmadığı ve davetiyenin davalıya TK. 21 Maddesine göre tebliğ edildiği ve tebliğin yukarıda belirtilen maddelere göre de usulüne uygun tebliğ edilmediği anlaşılmıştır.Mahkemece alacağın varlığına ilişkin davalının bağlı olduğu vergi dairesinden borcun ait olduğu döneme ait mal ve hizmet alımına ilişkin BA formlarının getirtilerek takibe konu faturaların içeriğini oluşturan mal ya da hizmetin, borçlu olduğu öne sürülen davalıya verilip verilmediğinin net bir biçimde tesbit edilmediği anlaşılmıştır.Sonuç itibariyle, davalının esasa yönelik istinaf sebepleri incelenmeksizin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkeme kararının HMK’ nın 353/1-a4 maddesi gereğince kaldırılmasına, dava dilekçesinin usule uygun şekilde davalı tarafa tebliği ile davalının cevap ve delil bildirme hakkının kullanılmasının sağlanması, verilmesi halinde davalının cevap ve delillerinin toplanarak değerlendirilmesi sonucunda oluşacak sonuca göre karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davalının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; 1-Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 10/10/2018 tarih ve 2018/239 Esas 2018/910 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a4 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA ve dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 98,10.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 153,86.TL istinaf karar harcının talep halinde davalıya iadesine, 3-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 4-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 5-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 12/11/2020 tarihinde HMK’ nın 353/1-a4 maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.