Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/2771 E. 2020/707 K. 25.06.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2771
KARAR NO : 2020/707
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2014/214 Esas 2017/721 Karar
TARİH: 17/05/2017
DAVA: Genel Kurul Kararının İptali
KARAR TARİHİ: 25/06/2020
Dairemizden verilen 15/11/2017 tarih ve 2017/542 Esas – 2017/693 sayılı kararı Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’ nin 17/09/2019 tarih ve 2018/410 Esas – 2019/5479 Karar sayılı ilamıyla bozulmakla, dosyanın dairemizin yukarıdaki esasına kaydı yapılıp duruşmalı olarak yapılan incelenmesi sonucunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, …. Tic. ve San. A.Ş.’nin 31/03/2014 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan kararlarının öncelikle icralarının geri bırakılmasına ve ardında da iptaline karar verilmesini talep ettiklerini, …, …, … ve … (müvekkilleri) ile …, … (davalı)’ in davalı şirketin ortakları olduğunu, söz konusu ortaklardan …Ailesi’nin %60 pay ile çoğunluk pay sahibi iken … Ailesi’nin yaklaşık %40 pay ile azınlık pay sahibi olduğunu,… nerdeyse kuruluşundan bu yana 2 aile tarafından yönetilmiş olup, günümüzdeki piyasa konumuna ve mali gücüne bu iki ailenin sarf ettiği ortak emek ile eriştiğini, ancak … Ailesi’nin 2012 yılından itibaren çoğunluk pay sahibi olmanın sağladığı avantaj hakkını kötüye kullanılması yasağını ihlal ederecek şekilde kullanarak … Ailesi’ni şirketten fiilen uzaklaştırdığını ve böylece … yalnızca … Ailesi tarafından kontrol edilen ve … Ailesinin keyfi yönetimine bırakılan bir şirket haline getirmiş olduğunu, bu nedenle … Ailesi’nin kendilerine yapılan haksızlıklara karşı hukuk mücadelesi başlattıklarını ve bu kapsamda çeşitli davalar açtıklarını, davacıların bu şekilde kendilerine haksızlık yapılmasını önlemeye çalışsalar da, çoğunluğun kararları ile haklarının ihlal edilmesini engelleyemediklerini, önce …’nın, ardından …’nın iş akitlerinin haksız bir şekilde feshedilerek ve … ile …’nın yönetim kurulu üyeliklerinin sona erdirilerek, … Ailesi’nin davalı şirketten ve şirketin işleyişinden uzaklaştırılmalarını sağladıklarını, böylelikle davalı şirkette azınlık pay sahibi konumunda olan davacıların haklarınının şirkette çoğunluk pay sahibi olan … Ailesi’nin tutum ve davranışları neticesinde yok sayıldığını, davalı şirkette çoğunluğu elinde bulunduran … Ailesi’nin, davacıları şirketten uzaklaştırmakla kalmadığını, ayrıca davacıların pay sahipliğinden doğan ve TTKda düzenlenerek koruma altına alınan bilgi alma hakkını kullanmasını engellediklerini, nitekim müvekkillerinin bilgi alma ve inceleme haklarını kullanmalarının 2012 yılından itibaren … Ailesi tarafından engellendiğinden, davacıların davalı şirketin faaliyeti ve mali durumu hakkında yeterli bilgiye talep etmelerine rağmen ulaşamadıklarını, örneğin davacıların %40 pay sahibi oldukları şirketin %100 ortağı olduğu … Limited ve … Ltd ticaret ünvanlı şirketlerin varlığını, ancak genel kurul öncesinde gönderilen faaliyet raporundan öğrenmiş olduklarını, bunun dışında bir bilgi sahibi olamadıklarını, başka bir deyişle davalı şirkette %40 pay sahibi olan davacıların deyim yerindeyse yok sayılmakta ve davalı şirketin salt çoğunluk pay sahiplerinin kararlarıyla yönetilmekte olduğunu, davacıların sadece davalı şirketten sadece çoğunluk pay sahiplerinin vermekle yetindikleri belgelerde yer alan bilgiler kadarıyla haberdar olduğunu, bunun yanında 31/03/2014 tarihli olağan genel kurul ve öncesinde, davacıların bilgi alma ve inceleme hakkının yeteri kadar kullanmamış olmaları nedeniyle, finansal tabloların ve buna bağlı konuların görüşülmesinin ertelendiğini ve işbu ertelenen olağan genel kurulun da 21/05/2014 tarihinde yapılarak yıllık Olağan Genel Kurula ilişkin ilgili tüm gündem maddelerinin görüşülüp genel kurul sürecinin tamamlandığını, ancak 31/03/2014 tarihli olağan genel kurul toplantısında ve 21/05/2014 tarihli ertelenen olağan genel kurul toplantısında davacıların ve davalı şirketin aleyhine olarak hukuka ve dürüstlük kuralına aykırı kararlar alınmış olup, davacıların işbu kararların iptalini talep etme zorunluluğu doğduğunu ileri sürerek, 31/03/2014 tarihli olağan genel kurul toplantısında; 2 numaralı gündem maddesine ilişkin olarak alınan “yönetim kurulu faaliyet raporunun onaylanması”, 3 numaralı gündem maddesine ilişkin olarak alınan “2013 yılına ait Denetçi Raporunun onaylanması”, 8 numaralı gündem maddesine ilişkin olarak alınan “yönetim kurulu üyelerine 2014 yılında aylık 19.800TL olmak üzere 16 maaş ödenmesi”, 9 numaralı gündem maddesine ilişkin olarak alınan “yönetim kurulu üyelerine TTK 395 ve 396 mad yazılı hususlar hakkında yetki verilmesi”, 10 numaralı gündem maddesine ilişkin olarak alınan “şirket ana sözleşmesinin 19.maddesinin ana sözleşmeden çıkarılmasına ve yönetim kurulunun sayısına ilişkin 7.maddesinin değiştirilmesi”, 11/c numaralı gündem maddesine ilişkin olarak alınan “şirkete bağımsız denetçi olarak … Yeminli Mali Müşavirlik ve Bağımsız Denetim Hizmetleri AŞ’nin atanmasına”, 11/d numaralı gündem maddesine ilişkin olarak alınan “şirket yönetim kurulu üye sayısının 3’ten 5’e çıkarılmasının reddi”, 11/e numaralı gündem maddesine ilişkin olarak alınan “… ile …’nın yönetim kurulu üyeliğine seçilmesi talebinin reddi”, 11/g numaralı gündem maddesine ilişkin olarak alınan “şirketin feshinin reddi” kararları ile, 21/05/2014 tarihli Ertelenen Olağan Genel Kurul toplantısında; 2 numaralı gündem maddesine ilişkin olarak alınan “2013 yılı finansal tablolarının, bilanço ve kar zarar hesaplarının tasdiki”, 3 numaralı gündem maddesine ilişkin olarak alınan “2013 yılı faaliyetleri itibarıyla yönetim kurulu üyelerinin ibrası”, 4 numaralı gündem maddesine ilişkin olarak alınan “2013 yılı faaliyetleri itibariyle denetçinin ibrası”, 5 numaralı gündem maddesine ilişkin olarak alınan “2013 yılı itibariyle oluşan şirket kardan 800.000TLnin dağıtılması”, 6 numaralı gündem maddesine ilişkin olarak alınan “2013 yılı öncesinde şirkette biriken karın dağıtılması talebinin reddi” kararlarının öncelikle icralarının geri bırakılmasına ve ardında da iptallerine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davalı aleyhine açılan davayı kabul etmediğini, iptali istenen kararların, davalı şirket tarafından alınan banka kredi ödemelerinin aksatılmadan ödenmesi, şirket deposu olarak kullanılan binaya ilişkin kira sözleşmesinin sonraki kira dönemi için yenilenmesi gibi, davalı şirketin ticari faaliyetlerinin devamının sağlanması için alınması zorunlu kararlar olup, müvekkili şirketin ticari faaliyetlerinin hacmi, bünyesinde 1500kişiyi istihdam ediyor olması, yurt içi ve yurt dışında üstlendiği taahhütlerin, hali hazırda ödemeleri devam eden milyonlarca liralık kredi tutarlarının, ihracat miktarı ve ihracat taahütlerinin boyutu göz önüne alındığında ikame edilen dava ile davalı şirketin telafisi mümkün olmayan zararlara uğraması kuvvetle muhtemel olduğunu, zira bünyesinde yaklaşık çok sayıda işçi istihdam edilen müvekkili şirkette, çalışanlara yapılan ödemelerin veya banka kredi ödemelerinin aksatılmasının, şirketi büyük zarara uğratacağını ve aynı şekilde ticari faaliyetlerini durma noktasına getireceğini, herşeyden önce, şirketin kurulduğu yıllardan bu yana davacı … Ailesi ile çoğunluk pay sahibi … Ailesinin şirketin idare ve temsilinde bir arada bulundukları ve şirketin bugünlere gelmesinde birlikte katkılarının bulunduğu açıklamasının tamamının gerçek dışı olduğunu, davalı şirketin kuruluş gazetesinin incelendiğinde görüleceği üzere 1976 yılında iki milyon TL sermaye ile kurulan şirketin kurucu ortaklarının …, … ibaret olup, davacı … ailesinin tek bir ferdinin dahi şirketin kurucu ortakları arasında yer almadığını, davacı … ailesinin yönetim kurulu üyeliklerinin çoğunluk pay sahipleri tarafından sonra erdirilerek idare ve temsil yetkilerinin iyi niyet kaidelerine aykırı olarak sona erdirildiğine dair ve aynı şekilde … ve …’nın iş akitlerinin haksız fesih edildiğine dair iddiaların tamamen gerçek dışı olup, davacı yanın genel kurul kararlarının iptalini sağlamak amacı ile yaratmaya çalıştığı bir kurgunun parçası olduğunu, davacı tarafın iddialarının aksine davalı şirkette yıllarca devam ettirilen birlikte çalışma, sorumlulukları ve riskleri birlikte paylaşma prensiplerinin davacılar tarafından yerine getirilmemeye başlandığını, sorumsuz ve hatalı davranışlar ile şirketin zarara uğramasına yol açıldığını, bilgi edinme noktasında büyük sıkıntı yaşandığı iddiasında bulunan davacı yanın TTK 437mad 5.bendi ile bilgi alma veya inceleme istemlerinin cevapsız bırakılması veya haksız olarak reddedilmesi durumunda kendilerine tanınmış olan Asliye Ticaret Mahkemesine başvurma haklarını bir kez bile kullanmamış olduklarını, dilekçelerinin ilgili bölümlerinde sıralanan delillerle sabit olduğu üzere, davalı şirket tarafından, davacıların bilgi edinme haklarına halel getirecek hiçbir davranışta bulunulmadığını, Yönetim Kurulu’nun bu konuda üzerine düşen görevi fazlası ile kanuni yükümlülüklerini de aşar şekilde yerine getirdiğini, Yargıtay içtihatları doğrultusunda, bilgi edinme haklarını kullanmadıklarına ilişkin iddiaya dair ispat külfetinin davacılar üzerinde olmasına rağmen, davacı yan tarafından bu hususta hiçbir belge sunulmamış olmasının da işbu iddiaların mesnetsizliğini ortaya koyduğunu beyanla, genel kurul kararlarının icrasının geri bırakılmasının, bünyesinde ortalama çok sayıda işçi çalışan 32.000.000 dolarlık ihracatı ile birlikte 206 milyon TL tutarında ciro yaratan ve büyük bir ekonomik hareketliliği olan şirketin çalışamaz hale gelmesi sonucu doğuracağından, ağır mağduriyetler meydana getirme ihtimali olduğundan ve dilekçelerinde ayrıntılı olarak açıkladıkları üzere genel kurul kararlarının iptalini gerektirir hukuka aykırı hiçbir durum söz konusu olmadığını savunarak, genel kurul kararlarının icrasının geriye bırakılması talebinin davanın ilerleyen aşamalarında reddine, TTK 448/3 mad gereğince davalı şirketin doğması muhtemel zararlara karşı davacılar tarafından mahkememiz tarafından davalı şirketin ticari faaliyetlerinin hacmi de göz önüne alınmak suretiyle takdir olunacak tutarda nakdi teminat gösterilmesine, haksız ve mesnetsiz davanın reddi ile yargılama giderlerinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 18/05/2017 tarih ve 2016/1455 Esas – 2017/500 sayılı kararında; “Yapılan yargılama, davacı tarafın iddiaları, davalının beyanları, tanzim olunan bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; davacılar tarafından 31/03/2014 tarihli genel kurulda alınan kararlardan gündemin 2.maddesine ilişkin olarak alınan “yönetim kurulu faaliyet raporunun onaylanması”, 3.maddesine ilişkin olarak alınan “2013 yılına ait Denetçi Raporlarının onaylanması”, 8.maddesine ilişkin olarak alınan “yönetim kurulu üyelerine 2014 yılında aylık 19.800,00TL olmak üzere 16 maaş ödenmesi”, 9.maddesine ilişkin olarak alınan “yönetim kurulu üyelerine TTKnun 395 ve 396.maddesinde yazılı hususlar hakkında yetki verilmesi”, 10.maddesine ilişkin olarak alınan “şirket ana sözleşmesinin 19.maddesinin ana sözleşmeden çıkarılmasına ve yönetim kurulunun sayısına ilişkin 7.maddesinin değiştirilmesi”, 11/c numaralı gündem maddesine ilişkin olarak alınan “Şirkete bağımsız denetçi olarak … AŞ’nin atanması”, 11/d maddesine ilişkin olarak alınan “şirket yönetim kurulu üye sayısının 3’den 5’e çıkarılmasının reddi”, 11/e maddesine ilişkin olarak alınan “… ve …’nın yönetim kurulu üyeliğine seçilmesi talebinin reddi”, 11/g maddesine ilişkin olarak alınan “şirketin feshinin reddi” kararları ile, 21/05/2014 tarihli ertelenen olağan genel kurul toplantısında alınan kararlardan gündemin 2.maddesine ilişkin olarak alınan “2013 yılı finansal tabloların, bilanço ve kar-zarar hesaplarının tasdiki”, 3.maddesine ilişkin olarak alınan “2013 yılı faaliyetleri itibariyle yönetim kurulu üyelerinin ibrası”, 4.maddesine ilişkin olarak alınan “2013 yılı faaliyetleri itibariyle denetçinin ibrası, 5.maddesine ilişkin olarak alınan “2013 yılı itibariyle şirket karından 800.000TLnin dağıtılması”, 6.maddesine ilişkin olarak alınan “2013 yılı öncesinde şirkette biriken karın dağıtılması talebinin reddi” kararlarının iptaline yönelik dava açıldığı, anonim ortaklık genel kurul kararının iptalinin istenebilmesi için, TTK 446.maddede bir takım ön şartların bulunduğu, buna göre, iptal isteminde bulunan pay sahibinin genel kurul toplantısına katılması, alınan karara olumsuz oy kullanması ve muhalefetini toplantı tutanağına geçirmesi gerektiği, somut uyuşmazlıkta bu şartların yerine getirilmiş olduğu ve bu bakımdan davacıların genel kurul kararlarına karşı iptal davası açabileceği kabul edilmiş ve işin esasına girilmiştir.Davalı şirketin 31/03/2017 tarihinde yapılan genel kurulunda alınan kararlar ile ertelenen 21/05/2014 tarihli genel kurulda alınan kararların iptaline ilişkin davada; öncelikle kabul ve iptal kararı verilen genel kurula ilişkin gerekçe açıklanacak olup, daha sonra ise reddedilen diğer talepler yönünden mahkememiz gerekçesi açıklanacaktır. Buna göre, A-Davalı şirketin 31/03/2014 tarihli genel kurulunda gündemin 9 nolu sırasında alınan ve davalı şirket yöneticilerinin TTK 395 ve 396 maddeleri uyarınca yetki verilmesine ilişkin karar incelendiğinde; taraflarca itiraza uğramayan ve mahkememizce de kabul gören şekli ile davalı şirketin %40 hissesinin … soyisimli aileye ait olduğu, %60 hissesinin ise … soyisimli aileye ait olduğu, anılan genel kurulda şirket yöneticilerine TTK 395 ve TTK 396 maddeleri uyarınca izin verilmesine ilişkin kararın … soyisimli ailelerin kabul oyu, … soyisimli aile bireylerin ise red oyu kullandığı ve %60 oyla söz konusu izin kararının çıktığı, mahkememizce aldırılan nüfus kayıt örneğinin incelenmesinde, kabul oyu veren yönetim kurulu başkanı … ile hissedar … eş oldukları, yine yönetim kurulu üyeleri olan… de bu iki ortağın çocukları olduğu, TTKnun 395 ve 396. maddeleri uyarınca verilen izinde, yönetim kurulu üyelerinin genel kuruldan izin almadan şirketle kendisi veya başkası adına herhangi bir işlem yapamayacağı, bu şekilde bir işlem yapabilmesi için genel kuruldan izin alması gerektiği, yine aynı şekilde genel kurul izni almaksızın şirketin işletme konusuna giren ticari iş türünden bir işleme kendisi veya başkası hesabına yapamayacağı gibi, aynı tür ticari işlerde uğraşan bir şirkete de sorumluluğu sınırsız ortak sıfatı ile de giremeyeceği düzenlenmiş olup, söz konusu düzenleme ve izin hususu dikkate alındığında, bu iznin aynı zamanda yönetim kurulu üyelerinin kendisi ile işlem yapma yetkisini verdiği, yine oydan yoksunluğu düzenleyen TTKnun 436/1 maddesine göre pay sahibinin kendisi, eşi, alt ve üst soyu veya bunların ortağı oldukları şahıs şirketleri ve de hakimiyetleri altındaki sermaye şirketleri ile şirket arasındaki kişisel nitelikte bir işe veya işleme, veya herhangi bir yargı kurumu yada hakemdeki davaya ilişkin müzakerelerde oy kullanamayacağının düzenlendiği, her iki hüküm birlikte değerlendirildiğinde ve davalı şirketin yönetim kurulu başkanı ve üyeleri olan …, … hem yönetim kurulu üyeleri olmaları, hem de … birlikte TTK 436.maddesinde belirtilen oydan yoksunluk hali de dikkate alındığında, yönetim kurulu üyelerine TTK 395 ve 396.maddeleri uyarınca verilen izne ilişkin yapılan oylamada, oydan yoksun olan … soyisimli bu şahısların kullandıkları oylarla söz konusu kararın kabul edildiği, bu şahıslar dışında yönetim kurulu üyelerine izin verilmesine ilişkin kararda kalan diğer ortakların red oyu kullandığı, bu itibarla oydan yoksun olan yönetim kurulu üyesi ve aile bireyi olan şahısların oyu çıkartıldığında, söz konusu kararın genel kuruldan geçmediği, bu nedenle iptali gerektiği anlaşılmış, bu sebeple bu maddenin iptaline karar verilmiştir. B-Davalı şirketin ertelenen 21/05/2014 tarihli genel kurulunda 3 nolu gündem maddesi olarak alınan 2013 yılı yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin genel kurul kararının iptali yönünden ise; söz konusu genel kurulda 2012 yılı yönetim kurulu üyelerinin ibrası için her bir yönetim kurulu için ayrı ayrı oylama yapıldığı, … soyisimli ortakların tüm oylamalarda 2.089.750 pay olarak red oyu kullandıkları, …’in yönetim kurulu üyeliği için yapılan oylamada … tarafından ibra yönünde oy kullanıldığı, net 2.205.000 oyla ibra kararı verildiği, ….ibrasında …, … ibra yönünde oy kullandığı ve 2.362.500 oyla ibra edildiği,… ibrası hususunda …, … olumlu oy kullanıldığı ve yine 2.362.500 payla ibra edildiği, TTKnun 436/2 maddesi uyarınca oydan yoksunluk olarak yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmelerinde de oydan yoksunluk hali düzenlenmiştir. Buna göre, şirket yönetim kurulu üyeleri ile yönetimde görevli imza yetkisine haiz kişiler yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmelerine ilişkin kendilerine ait paylardan doğan oy haklarını kullanamazlar hükmü mevcuttur. Yine TTKnun 436/1 maddesinde de pay sahiplerinden hiç birinin kendisi veya karı-kocası yahut usul ve füriu ile şirket arasındaki şahsi bir işe veya davaya dahil olan müzakerelerde oy kullanamayacağının düzenlendiği, söz konusu hükmün emredici nitelikte olduğu, somut uyuşmazlıkta yönetim kurulunun ibrasına ilişkin olarak yapılan oylamada yönetim kurulu üyelerinin hiçbirisinin oylamaya katılmaması, ibralarına ilişkin yapılan oylamada oy kullanmamaları gerekirken, yönetim kurulu üyelerinin ibrasının tek tek oylanarak, ibrası oylanan yönetim kurulu üyesi dışında kalan diğer yönetim kurulu üyelerinin oylarını kullanmaları sonucu her bir yönetim kurulu üyesinin ibrasına karar verildiği, yapılan bu oylama yöntemi ile aslında şirket yönetiminden birlikte sorumlu olan yöneticilerin her birinin diğerinin ibrasına ilişkin karara katılmaları sonucu verdikleri oylarla birbirlerinin ibrasına karar verdikleri, bu şekilde birbirlerinin ibralarını sağladıkları, söz konusu oylama yönteminin TTK 436.maddesinde düzenlenen oydan yoksunluk kuralının ihlal edildiği, bu bakımdan yönetim kurulu üyelerinin 2013 yılı faaliyetlerine yönelik ibra kararının geçersiz olduğu, bu nedenle iptali gerektiği anlaşılmış, bu genel kurul kararının da iptaline karar vermek gerekmiştir.
C-Davalı şirketin ertelenen 21/05/2014 tarihli genel kurulda gündemin 5.maddesi ile alınan 2013 yılı şirket karından 800.000TLlik kısmın dağıtılmasına yönelik genel kurul kararının iptali yönünden ise; sermaye için şirketlerine ortak olmanın nihai amacı söz konusu şirketten kar elde etmek ve mahkememizce yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu davalı şirketin 14.259.985,00TL net kar elde ettiği ve geçmiş yıl karları olarak 72.881.596,00TLlik kar elde etmiş olduğu, davalı şirket tarafından 2013 yılında elde edilen bu kardan sadece 800.000TLlik kısmının dağıtılmasına karar verildiği, diğer yönetici konumunda olan üyelerin hem yönetim kurulu ücreti hem de kardan pay almaları sebebiyle, davacıların ise sadece paydan kar aldıkları göz önüne alındığında, bunun düşük tutulmasının hakkaniyete ve eşitlik prensiplerine aykırı olduğu, yine yaklaşık 14 Trilyondan fazla elde eden bir şirketin kanunen ayrılması gereken yedek akçeler ve şirketin likiditesinin sağlanması için ayrılacak bedel düşüldükten sonra dağıtılan kar oranının çok düşük kar kaldığı, dağıtılan kar payının o sene elde edilen net karın 6/1000 (binde 6)na tekabül etmediği, dolayısıyla karın daha fazla dağıtılması gerektiği anlaşıldığından, 800.000,00TLlik kar dağıtımı yapılmasına ilişkin genel kurul kararının iptaline karar vermek gerekmiş, aynı bağlamda geçmiş yılların kar payının dağıtılmasına ilişkin davacı tarafça da talepte bulunulmuşsa da, geçmiş yıllarda alınan genel kurul kararlarında kar payı dağıtımına yönelik alınan kararlara karşı davacılar tarafından açılmış bir genel kurul karar iptali davası olmaması, yine geçmiş yıllarda davacılar tarafından o dönemlere ilişkin kar payı dağıtılmamasına yönelik alınan genel kurul kararlarına muhalefet edilmemiş oluşu dikkate alınarak, geçmiş yıllardaki kar payı dağıtılmasına yönelik talebin ise reddine karar verilmiş, yine iptali istenen genel kurul kararlarından yukarıda sayılan ve iptaline karar verilen yönetim kurulu üyelerinin ibrası, yönetim kurulu üyelerine TTK 395 ve 396.maddeleri uyarınca yetki verilmesine ilişkin karar ve 2013 yılı kar payı dağıtılmasına ilişkin karar dışında kalan diğer genel kurul kararlarında hukuka, kanuna, ana sözleşmeye ve dürüstlük kurallarına herhangi bir aykırılık tespit edilmediği, özellikle yönetim kurulu sayısının ve yönetim kuruluna … soyisimli şahıslardan bir veya bir kaçının da seçilmesi yönünden alınana kararlarda ana sözleşmeye ve kanuna bir aykırılık görülmediği anlaşıldığından, diğer kararlar yönünden açılan davanın reddine..”gerekçesi ile, Davacının davasının kısmen kabul – kısmen reddi ile, A) Davalı şirketin 31/03/2014 tarihli genel kurulunda gündemin 9 nolu sırasında alınan ve davalı şirket yöneticilerine TTK’nun 395 ve 396. Maddeleri uyarınca yetki verilmesine ilişkin kararın iptaline, B) 1-) Davalı şirketin ertelenen 21/05/2014 tarihli genel kurulunda alınan 3 nolu gündem maddesi ile alınan davalı şirketin 2013 yılı yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin alınan genel kurul kararının iptaline, B) 2-) Davalı şirketin ertelenen 21/05/2014 tarihli genel kurulunda gündemin 5. Maddesi ile alınan 2013 yılı şirket karından 800.000,00 TL’lik kısmın dağıtılmasına yönelik genel kurul kararının iptaline, Diğer talepler yönünden davanın reddine, karar verilmiş ve karara karşı taraf vekilleri tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile, yönetim kurulu üyelerinin şirkette görev yapmaları sebebi ile elde ettikleri gelirin daha fazla olduğundan bahisle, ortaklara dağıtılan kar payının yetersiz olduğu kanaatine varılmasının hatalı olduğunu, müvekkili şirkette yönetim kurulu üyelerinin aldığı ücretlerin yönetim kurulu üyesi olmaları nedeniyle değil, mahkemenin kendi ifadesi ile ortada olduğu üzere yönetimi kurulu üyelerinin şirkette üstlendikleri görevler sebebi ile kendilerine ödenen ücretler olduğunu, iptale konu kararın alındığı dönemde müvekkili şirketin yönetim kurulu üyeleri olan …, … yönetim kurulu üyesi sıfatlarının yanı sıra şirketin çalışanı olarak görev yaptıklarını, müvekkili şirketin organizasyon şeması incelendiğinde …’in genel müdür, … pazarlama ve satış yöneticisi, … üretim ve stratejik satın alma yöneticisi olup şirketin iş hacminin anılan yönetimi kurulu üyelerinin şahsi kefaletleri ile alınan kredilerin büyüklüğü, üstlenin şahsi sorumluluk ve harcanan emek nazara alındığında tayin edilen ücretin emsal nitelikte şirketlerde aynı pozisyonlarda görev yapan kimselere ödenen ücretlerden çok daha düşük olduğunu, yönetim kurulu üyelerine, yönetim kurulu üyeliklerinde ayrı şekilde üstlendikleri görevleri nedeniyle ayrı bir ücret ödenmediğini, kar dağılımı yapılmayan 2011 senesinde, yönetim kurulu üyeliklerinin devam ettiği süre boyunca davacılara ücret ödemesi yapıldığı, davacı tarafından ödemelere ilişkin bir itirazda bulunulmadığını, TTK 394.maddesi uyarınca kendilerine huzur hakkı ikramiye, prim gibi sair menfaatler temin edilmemiş olan yönetim kurulu üyelerine, şirket organizasyonunda üstlendikleri sair görevleri uyarınca sarf ettikleri fiili emekleri karşılığında ödenen ücretin, yıllık kar ile ilintisiz bir husus olması, ücrete ilişkin kararın kanuna ve dürüstlük kuralına aykırılık teşkil etmediğinin bilirkişi raporları ile tevsik edilmesi karşısında mahkeme tarafından yönetim kurulu üyelerinin şirketteki görevleri nedeniyle daha fazla gelir elde ettiğinden bahisle kar dağıtım kararının kanuna aykırılık teşkil ettiği kanaatine varılamayacağını, mahkeme tarafından müvekkili şirkette dağıtılmasına karar verilen 2013 yılı kararının, elde edilen karın binde altısını dahi karşılamadığı ve bu nedenle yetersiz olduğu şeklindeki hatalı kanaatleri ile de ortada olduğunu, 2013 yılı şirket karından dağıtılmasına karar verilen 800.000,00.TL toplam karın yüzde altısına tekamül ettiği gibi mali veriler ile ortaya koyulduğu üzere yılı için kalan fon tutarı olan 2.004.961.TL’nin de %40’ına denk geldiğini, bilirkişi kurulu raporunda sonuç olarak %20 oranının kabul edilebilir iyi bir oran olduğu, sermaye piyasası kurulu kararı örnek alınarak bilirkişilerin kanaati olarak belirtilmiş ise de, Sermaye Piyasası Kuruluna tabi olmayan müvekkili şirket için böyle bir yasal mecburiyet bulunmadığı gibi bu minvalde anılan kanaatlerin geçerliliğinin izahtan vareste olduğunu, müvekkili şirketin devamlılığının temini bakımından ancak net karın 2.004.961.TL’nin %40 olan 800.000,00.TL’nin dağıtılmasının her anlamda makul ve tedbirli bir yönetimi anlayışını yansıtan bir karar olduğunu, bu yönü ile raporda belirtilen “kar dağıtımında dürüstlük kuralına aykırılık” düşüncesinin temelsiz ve yersiz olduğunu, hükme esas alınan rapor ile müvekkili şirketin mali verileri üzerinde yapılan inceleme ve hesaplamalar sonucunda belli bir oranda kar dağıtım yapılmasının şirketin mali yapısını olumsuz etkilemeyeceği belirtildiği, ancak dağıtılan karın tespitinde öncelikle firmanın faaliyetine sağlıklı devam etmesi, konjonktürel dalgalanmalardan en az etkilenmesi, rekabet gücünü kaybetmemesi, teknolojik ve stratejik avantajlarından mahkum olmayacak düzeyde olması gibi hususların gözetilmesi gerektiği ifade edilmekte ise de, müvekkili şirketin öz kaynak fon tutarları ila dağıtılmaması gereken fon tutarlarını gösteren tabloların dosyada bulunduğu, bu tablolara göre kalan toplam fonun 2.004.961.TL olduğu, ve bu tutarın %40’na tekabül eden 800.000,00.TL kar payı olarak dağıtıldığını, bilirkişilerin kanaatleri ile birlikte değerlendirildiğinde, kar payı dağıtımı kararı ile birikmiş karın dağıtılmasının reddi kararların menkuz hususun hangi şekil ve surette dürüstlük kuralına aykırılık teşkil ettiğini anlamanın mümkün olmadığını, daimi şekilde üretim yapan müvekkili şirketin, enflasyonist bir ortamda faaliyetlerine devam ettiği, müvekkili şirketin sermayesinin ciroya karşı çok düşük bir oranda olduğunu, bu halde sermaye eksiğinin ortakların sermayeye ilave yapması veya büyük riskler altında yüksek faiz ödeyerek banka kredisi kullanılma yoluyla karşılanması zorunluluğu olup, banka kredilerine ödenecek faizlerin karı büyük oranda azaltacağı gerçeği müvekkili şirket açısından kaçınılmaz olduğunu, bu konuya ilişkin Yargıtay kararları da bulunduğunu, mahkemece HMK 281/f.1-2 maddesi uyarınca bilirkişi raporundaki eksiklik ve belirsizlik giderilmeksizin ve itirazlar karşılanmaksızın hüküm tesis edildiğini, itirazlar dahilinde eksiklikler giderilerek yeniden hesaplama yapılmadığı ve dönem karının tamamının dağıtılması halinde doğacak fon ihtiyacının nasıl karşılanacağı hususu cevaplandırılmamak sureti ile belirsiz bırakıldığını, karara ilişkin olarak ileri sürülen itirazların tamamının mali hususlara ilişkin olup, her biri mali tablo ve kayıtlarla desteklenen itirazların yerinde olup olmadığına ilişkin değerlendirmenin teknik uzmanlık gerektirir nitelikteki bu konunun uzmanı bilirkişilerce yapılması gerektiğinin izahtan vareste olduğunu, hiçbir gerekçe açıklanmaksızın yeni bir rapor alınması talebinin reddine karar verildiğini, 23/11/2016 tarihli raporda yer alan kanaatler uyarınca yönetim kurulu üyelerinden … ve … müvekkili şirket deposu olarak kullanılan binanın malikleri olması sebebi ile şirket ile kira akdi yapabilmelerini ve kira bedeli almalarını sağlamak üzere izne ilişkin kararda yalnız “ilgili üyenin kendisiyle ilgili oylama bakımından oy hakkından yoksun olduğu” göz önüne alınmak sureti ile iptal kararının kaldırılarak, iptal isteminin reddine karar verilmesi gerektiğini, İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/922 Esas ve 2014/341 Karar sayılı ibra kararının iptali isteminin “kararın, yasa, ana sözleşme ve objektif iyi niyet kuralları açısından iptali gerektirir bir durum bulunmadığı” gerekçesi ile reddi kararı çerçevesinde değerlendirilmek sureti ile, ibraya ilişkin kararın iptale kabil bir yönü bulunmadığı göz önüne alınarak iptal kararının kaldırılarak davacı taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiğini, ileri sürerek, istinaf başvurusunun kabulü ile, mali hususlara ilişkin teknik itirazların karşılanması için bilirkişi incelemesi yaptırılmasına, ilk derece mahkemesi kararının usul, esasa ve kanuna aykırı “31/03/2014 tarihli genel kurulda TTK’nun 395 ve 396.maddeleri uyarınca yönetim kurulu üyelerine yetki verilmesi, 21/05/2014 tarihli genel kurulda yöneticilerin ibrasına ilişkin 3.madde ve 21/05/2014 tarihli genel kurulda kar dağıtılmasına ilişkin 5.maddenin iptali”ne ilişkin davanın kısmen kabulü kararının kaldırılarak, davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, 31.03.2014 tarihli Olağan Genel Kurulda Yönetim Kurulu Üyelerine Ödenecek Ücrete İlişkin (8) numaralı gündem maddesi kapsamında alınan kararın iptali gerekeceğini, davalı Şirketteki işlerine ve yönetim kurulu üyeliklerine son verilen müvekkillerinin, yerel mahkemece de kabul edildiği üzere emeklerinin karşılığı olarak elde ettikleri gelirden mahrum bırakıldıkları gibi cüzi miktarda kâr payı dağıtılmasına karar verilmesi neticesinde kâr payı sayesinde elde edebilecekleri gelirden de mahrum bırakıldıklarını, buna karşılık, yönetim kurulu üyelerine yüksek tutarda aylık ücret ödenmesi kararlaştırılarak … Ailesi fertlerine yüksek gelirler sağlandığını, şirketin amaç ve çıkarı gerektirmeksizin çoğunluk pay sahiplerinin kişisel çıkarları uğruna alınan kararların TTKnın 445. maddesi anlamında, kanuna, eşitlik ilkesine ve dürüstlük kurallarına açık aykırılık teşkil ettiğini, 31.03.2014 tarihli Olağan Genel Kurul Toplantısında 2013 yılı öncesinde şirkette biriken kârın dağıtılması talebinin reddine ilişkin (6) nolu gündem maddesi kapsamında alınan kararın açıkça hukuka aykırı olup iptali gerektiğini, bilirkişi raporunda da ayrıntılı hukuki ve finansal gerekçelerine yer verilmek suretiyle geçmiş yıl karları toplamı olan 72.881.596,97 TL’den hiç kar payı dağıtılmamasına ilişkin kararların dürüstlük kuralına aykırı olduğu açık bir şekilde belirtildiğini, 31.03.2014 tarihli Olağan Genel Kurulun yönetim kurulu üye sayısının beşe çıkartılması talebinin reddine ilişkin (11/d) numaralı gündem maddesi kapsamında alınan kararın, … ile …’nın yönetim kurulu üyesi olarak seçilmesi talebinin reddine ilişkin (11/e) numaralı gündem maddesi kapsamında alınan kararın ve şirket esas sözleşmesinin yönetim kurulunun sayısına ilişkin 7. maddesinin değiştirilmesine ilişkin kararının iptali gerektiğini, davalı şirkette yıllardır süregelen ve adeta şirket yönetiminde teamül haline gelen uygulama dikkate alındığında söz konusu genel kurul kararının açıkça eşitlik ilkesine ve dürüstlük kuralına aykırı olsa da mahkemece, söz konusu genel kurul kararının iptali talebinin reddedildiğini, davalı şirketin esas sözleşmenin 6102 sayılı yeni TTK ile uyumlu hale getirilmesi amacıyla tadil edilirken yönetim kurulu üyelerinin sayısını belirleyen 7. maddesinde de değişiklik yaptığını, söz konusu değişiklik ile davalı şirkette % 40 hisseye sahip müvekkili … ailesinin tüm itirazlarına rağmen şirket yönetim kurulunun en az 1 en fazla 3 üyeden oluşacağının kararlaştırıldığını, bu şekilde yönetim kurulunun 5 kişiden oluşmasının aleni ve kötü niyetli bir şekilde tamamen engellenmeye çalışıldığını, … Ailesinin çoğunluk paya sahip olmanın verdiği avantajı Şirketin şeffaf, denetlenebilir ve rasyonel bir şekilde yönetimi yerine müvekkili … Ailesini Şirketten ve Şirket yönetiminden uzaklaştırma kastı ve niyetiyle kullandıklarını, sadece ana sözleşmedeki düzenlemeleri dayanak göstererek bugüne kadar uygulana gelmiş olan 5 kişilik Yönetim Kurulu üye sayısının neden 3e düşürüldüğüne ve müvekkillerinden neden herhangi birinin Yönetim Kurulu üyesi olarak atanmadığına dair haklı ve somut bir gerekçe gösterilmemesinin hiçbir hukuk kuralı ve hakkaniyet ölçüsü ile bağdaşmadığını, 23.11.2016 tarihli bilirkişi raporunu hükme esas alan yerel mahkemenin ise hukuka aykırılığı derecelendirmek suretiyle uygulanacak yaptırım konusunda kendisine yetki tanınmadığı halde takdir hakkını kullanarak anılan genel kurul kararının iptali talebini reddettiğini, …nin şirket işlerinde fiilen çalışmadığı, kendisine temsil yetkisinin verilmediği dikkate alındığında gerçek bir yönetim kurulu üyesi olmadığı sadece ana sözleşmedeki yönetim kurulu üye sayısını doldurmak ve aynı zamanda, yerine seçildiği üyenin oydan yoksunluğunu bertaraf ederek ibrada oy kullanmasını sağlamak için bu makamı işgal ettiği, eTTK dönemindeki söylenişiyle bir anlamda görünür yönetim kurulu üyesi olduğunun sabit olduğunu, bu hususun dahi tek başına müvekkili … ailesi fertlerinin şirket yönetiminden kasıtlı ve kötüniyetli bir şekilde uzaklaştırıldıklarının ve iptali talep edilen genel kurul kararının hukuka aykırı olduğunun kanıtı olduğunu, 31.03.2014 tarihli Olağan Genel Kurulda denetçi raporunun onaylanmasına ilişkin (3) numaralı gündem maddesi kapsamında alınan karar ile 21.05.2014 tarihli ertelenen Olağan Genel Kurulun denetçinin ibrasına ilişkin (4) numaralı gündem maddesi kapsamında alınan kararın iptali gerektiğini, TTK’nın 399. maddesinde düzenlenen “Denetçi, şirket genel kurulunca; topluluk denetçisi, ana şirketin genel kurulunca seçilir. Denetçinin, her faaliyet dönemi ve her hâlde görevini yerine getireceği faaliyet dönemi bitmeden seçilmesi şarttır. Seçimden sonra, yönetim kurulu, gecikmeksizin denetleme görevini hangi denetçiye verdiğini ticaret siciline tescil ettirir ve Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi ile internet sitesinde ilan eder.” şeklindeki amir hüküm gereği bir anonim şirkette görev süresi sona eren denetçinin gelecek yıllarda tekrar bu görevi ifa edebilmesi için genel kurul tarafından seçilmesinin zaruri olduğunu, davada ise davalı Şirkette denetçi olan …., şirketin 05.03.2012 tarihli Olağan Genel Kurul Toplantısında bir yıllık süre için seçildiğini, dolayısıyla …nın görev süresi 31.12.2012 tarihi itibariyle sona ermiş olup TTK hükmü uyarınca davalı Şirketin yeni bir denetçi seçmesi gerektiğini, buna karşılık davalı Şirketin davaya konu 31.03.2014 ve 21.05.2014 tarihli Olağan Genel Kurul Toplantılarında 2013 yılı faaliyetlerinin denetimine ilişkin bir denetçi seçilmediği gibi görev süresi dolan bir denetçi tarafından hazırlanan raporunun onaylandığını ve denetçinin de ibra edildiğini, 31.03.2014 tarihli Olağan Genel Kurulun şirkete bağımsız denetçinin atanmasına ilişkin (11/c) numaralı gündem maddesi kapsamında alınan kararın iptali gerekeceğini, … Bağımsız Denetim’in aynı zamanda davalı şirketin yeminli mali müşaviri olduğundan bu şirketin davalı Şirkete bağımsız denetçi olarak atanmasının TTK. 400 uyarınca mümkün olmadığını, bir şirketin aynı zamanda yeminli mali müşaviri olan şirket tarafından yapılacak bağımsız denetim; bağımsız denetimden beklenen faydayı ve finansal tabloların doğru ve gerçeğe uygun bir görünüm sağlayıp sağlamadığı hakkında makul güvenceyi sağlamayacağını, aynı şekilde davalı şirketin yeminli mali müşaviri olan ve iptali talep edilen genel kurul kararı ile bağımsız denetici olarak atanan Güreli Bağımsız Denetimin kendisinin vergi danışmanlığı yaptığı dönemi de kapsayacak şekilde hazırlayacağı denetim raporunun bağımsız, tarafsız ve gerçekçi olacağından söz etmek mümkün olmadığını, bahsi geçen fiili durumun, en azından şekli anlamda bağımsız ve tarafsız denetim yapılabilmesi için davalı şirket ile arasında mali müşavirlik olmayan işinde uzman başka bir denetim şirketinin bağımsız denetçi olarak atanmasını zorunlu kıldığını, Güreli Bağımsız Denetim’in davalı şirketi 2013 yılları hesap dönemi itibariyle de bağımsız denetime tabi tuttuğu, hazırladığı raporların çelişkili olduğunu, bu nedenle bağımsız denetçi olarak … Bağımsız Denetimin seçilmesinin şirketin ve ortaklarının özellikle azınlık konumundaki ortakların menfaatlerine de uygun olmadığını, 21.05.2014 tarihli ertelenen Olağan Genel Kurulun finansal tabloların, bilanço ve kâr zarar hesaplarının tasdikine ilişkin (2) numaralı gündem maddesi kapsamında alınan kararların iptali gerektiğini, müvekkillerinin bilgi edinme hakkı çerçevesindeki talepleri karşısında, davalı şirket tarafından müvekkillerine sadece tek sayfadan ibaret 31.12.2012, 31.12.2013 tarihli bilanço, tek sayfadan ibaret 31.12.2012, 31.12.2013 tarihli gelir tablosu ve 31.12.2012, 31.12.2013 dönemi yıllık faaliyet raporu sunulduğunu, müvekkillerinin bilgi alma ve inceleme hakkı kapsamında Genel Kurulda şirketin işleyişi, yönetimi, faaliyeti ve mali durumu ile ilgili konularda sorular yöneltse de müvekkillerinin soruları ya hukuki gerçeklikle bağdaşmayan ticari sır olduğu ya da şirket yönetiminde yer almadıkları şeklindeki haksız gerekçelerle cevaplandırılmadığını, buna rağmen 21.05.2014 Tarihli Ertelenen Olağan Genel Kurulun finansal tabloların, bilanço ve kâr zarar hesaplarının tasdikine ilişkin (2) numaralı gündem maddesi kapsamında alınan kararların iptali talebinin reddedildiğini, davalı şirketin 31.03.2014 Tarihli Olağan Genel Kurul Toplantısında (11/g) numaralı gündem maddesine ilişkin olarak alınan şirketin feshinin reddi talebinin reddi kararının hukuka aykırı olduğunu, müvekkillerinin %40 oranında pay sahibi oldukları davalı şirket yönetiminden uzaklaştırılmaları, hiçbir kâr payı dağıtılmaması veya düşük miktarda kâr payı dağıtılması nedeniyle mali haklardan yoksun bırakılmaları, ortaklar arasındaki anlaşmazlık, müvekkillerinin bilgi alma ve inceleme haklarının kısıtlanması, davalı şirket hakkında düzenlenen vergi inceleme raporlarında yer alan tespitler nedeniyle çoğunluk pay sahibi … Ailesine duyulan güvenin ortadan kalkması dikkate alındığında ortaklığa devam etme iradelerinin kendilerinden beklemenin dürüstlük kuralı ve ticari hayatın olağan şartları dâhilinde mümkün olmadığını, müvekkillerinin de bu durumun en doğal sonucu olarak şirketin feshi hususunu genel kurul gündemine taşımak zorunda kaldığı, ancak bu önerinin çoğunluk hissesini elinde bulunduran … Ailesinin olumsuz oylarıyla reddedildiğini, ancak mahkemece bu yöndeki talepleri değerlendirmeden reddettiğini, bu nedenlerle istinaf başvurusunun kabulü ile, icranın geri bırakılmasına, ilk derece mahkemesi kararının kısmen ret yönündeki kararının kaldırılmasına, dava konusu genel kurul kararlarının tamamının iptaline, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER: İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/214 Esas – 2017/71 Karar sayılı dosyası kapsamı.
DAİREMİZİN İLK KARARI: Dairemizin 15/11/2017 tarih ve 2017/542 Esas – 2017/693 Karar sayılı kararı ile; ” A-Davalı vekilinin istinaf başvurunun 6100 sayılı HMK’nun 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, B-Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜ ile; İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 17/05/2017 tarih 2014/214 Esas 2017/721 sayılı kararının HMK 353/1-b2 maddesi gereğince KISMEN KALDIRILARAK, dairemizce yeniden hüküm kurularak, 1-Davacının davasının KISMEN KABUL – KISMEN REDDİ ile, A) Davalı şirketin 31/03/2014 tarihli genel kurulunda gündemin 9 nolu sırasında alınan ve davalı şirket yöneticilerine TTK’ nun 395 ve 396. maddeleri uyarınca yetki verilmesine ilişkin kararın iptaline, B) Davalı şirketin ertelenen 21/05/2014 tarihli genel kurulunda alınan 3 nolu gündem maddesi ile alınan davalı şirketin 2013 yılı yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin alınan genel kurul kararının iptaline, C) Davalı şirketin ertelenen 21/05/2014 tarihli genel kurulunda gündemin 5. Maddesi ile alınan 2013 yılı şirket karından 800.000,00.TL’lik kısmın dağıtılmasına yönelik genel kurul kararının iptaline, D) Davalı şirketin 31.03.2014 tarihli genel kurulda 2013 yılına ait denetçi raporunun onaylanmasına ilişkin 3 nolu gündem maddesi kapsamında alınan karar ile 21.05.2014 tarihli ertelenen genel kurulun denetçinin ibrasına ilişkin 4 nolu gündem maddesi kapsamında alınan genel kurul kararının iptaline, 2- Diğer talepler yönünden davanın REDDİNE, 3-Hüküm Kesinleştiğinde kararın gereği için İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğüne gönderilmesine, … ” karar verilmiş ve karara karşı, davacılar …, …, …, … vekili ile davalı ….Tic. ve San. A.Ş. vekili tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuştur. YARGITAY BOZMA İLAMI: Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’ nin 17/09/2019 tarih ve 2018/410 Esas – 2019/5479 Karar sayılı ilamı ile; ” 1- İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK’nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK’nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir. 2- Dava, davalı şirketin 31.3.2014 ve ertelenen 21.5.2014 tarihli genel kurul toplantısında alınan kararların iptali istemine ilişkindir. İstinaf Mahkemesince ertelenen 21.5.2014 tarihli genel kurul toplantısında alınan 5 no’lu, 2013 yılı şirket karından 800.000,00 TL’lik kısmının dağıtılmasına ilişkin genel kurul kararının iptaline yönelik istinaf istemlerinin reddine karar verilmiştir. Ancak, ilk derece mahkemesince yapılan yargılama sırasında alınan bilirkişi raporunda, şirketin likitide oranlarının belirlenen ekonomik standartların üzerinde olduğu, ekonomik göstergeleri iyi olan firmanın dağıtılabilir karı mevcut olduğu halde, başka haklı bir sebep olmaksızın kar dağıtılmamasının kanuna ve dürüstlük kurallarına aykırı olacağından şirket ortaklarının sahip oldukları öz sermayedeki payları dikkate alınarak ve beklentilerini karşılayacak şekilde kar payı dağıtımının yapılması gerektiği belirtilmiş, mahkemece de, benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda, davalı şirketin 14.259.985,00 TL net kar elde ettiği ve geçmiş yıl karları olarak 72.881.596,00 TL’lik kar elde etmiş olduğu, davalı şirket tarafından 2013 yılında elde edilen bu kardan sadece 800.000,00 TL’ lik kısmının dağıtılmasına karar verildiği, diğer yönetici konumunda olan üyelerin hem yönetim kurulu ücreti hem de kardan pay almaları sebebiyle, davacıların ise sadece kardan pay aldıkları göz önüne alındığında, bunun düşük tutulmasının hakkaniyete ve eşitlik prensiplerine aykırı olduğu, yine yaklaşık 14 trilyondan fazla kar elde eden bir şirketin kanunen ayrılması gereken yedek akçeler ve şirketin likiditesinin sağlanması için ayrılacak bedel düşüldükten sonra dağıtılan kar oranının çok düşük kaldığı gerekçesiyle, anılan kararın iptaline karar verilmiş ise de, davalı vekili tarafından bilirkişi raporuna yönelik 16.12.2016 tarihli dilekçe ile ciddi itirazlarda bulunulmasına rağmen gerek ilk derece mahkemesince gerekse de İstinaf Mahkemesince işbu itirazlar hususunda herhangi bir inceleme ve değerlendirme yapılmaksızın eksik incelemeye dayalı, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir. ” gerekçeleri ile; ” Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA, HMK’nın 373/2. maddesi uyarınca dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmesine, … ” karar verilmiştir.
Dairemizce duruşma yapılarak, usul ve yasaya uygun görülen bozma kararına uyulmasına karar verilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, anonim şirket genel kurul toplantılarında alınan kararların iptali istemine ilişkindir. Dava konusu genel kurullar 31.03.2014 ve 21.05.2014 tarihlidir. Davacı vekilinin istinaf taleplerinin incelenmesinde, 31.03.2014 tarihli Olağan Genel Kurulunda … Bağımsız Denetim’ in aynı zamanda davalı şirketin yeminli mali müşaviri olduğundan, bu şirketin davalı Şirkete bağımsız denetçi olarak atanmasına ilişkin (11/c) numaralı gündem maddesi kapsamında alınan kararın iptali gerekeceği ileri sürülmüştür. Ancak davacı vekilince bağımsız denetçi olarak atanan şirketin TTK. 400 maddesinde sayılan denetçi atanmasına engel halinin bulunduğuna ilişkin kanıt sunulmadığı da gözetildiğinde, Yargıtay 11 HD 2015/4695 E 2016/2079 K 25.02.2016 Tarihli emsal karar içeriği de dikkate alındığında, ilk derece mahkemesince dosya kapsamındaki delililer ve bilirkişi rapor içeriğindeki tespitlere göre kurduğu hüküm ve gerekçesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki 2 nolu bendin kapsamı dışında kalan ve dava konusu 31.03.2014 tarihli genel kurulda alınan , 8 nolu, 6 nolu, 11/d, 11/e, 11/g, 21.05.2014 tarihli genel kurulda alınan 2 nolu kararın iptali talebinin reddi kararına yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiştir. Ancak, davacı tarafça şirkete en son denetçinin 05.03.2012 tarihli olağan genel kurul toplantısında bir yıl süre ile seçildiği, TTK 399 madde uyarınca görev süresi biten denetçi yerine yenisinin seçilmediği, seçilmeyen denetçi tarafından 2013 yılı faaliyetlerine ilişkin raporun onaylanıp denetçinin ibrasına karar verildiği ileri sürülerek, 31.03.2014 tarihli genel kurulda 2013 yılına ait denetçi raporunun onaylanmasına ilişkin 3 nolu gündem maddesi kapsamında alınan karar ile 21.05.2014 tarihli ertelenen genel kurulun denetçinin ibrasına ilişkin 4 nolu gündem maddesi kapsamında alınan kararın iptali talep edilmiş, bu talep mahkemece reddedilmiştir. Davacı vekilinin bu yöndeki istinafına karşı davalı vekillerince dosyaya sunulan isitinafa cevap dilekçesinde, 2013 faaliyet dönemi için yürürlükteki eski TTK’ ya göre denetçi seçimi gerekmediği, kaldı ki 2013 yılında yapılan genel kurulda seçilmesi gerekeceği, şirketçe denetçi seçilmediği, şirketin daha önceki denetçisinin 2013 yılı faaliyetlerini de denetçi seçilmemesine rağmen kendiliğinden denetleyip rapor verdiğini, denetçi tayini zorunlu olmamasına rağmen rapor sunana eski denetçinin raporunun bilgi için genel kurula getirildiği ve genel kurulda ibrasının onaylandığı, bu surette denetçi raporu okunması ve denetçinin ibrası zorunlu olmamakla birlikte bu kararın alındığı kabul ve beyan edilmiştir. Davalı yanın bu beyanları da dikkate alındığında, yasal olarak seçilmemiş ve görev süresi sona eren denetçinin sunduğu rapor kapsamında denetçinin ibrası yönünde alınan genel kurul kararının da iptali gerekirken bu istemin reddi doğru olmamıştır.Davalı vekilinin istinaf taleplerinin incelenmesinde; Davacılar vekili dava konusu 31.03.2014 tarihli genel kurul toplantısında 9 nolu karar ile yönetim kurulu üyelerine TTK’nın 395 ve 396. maddelerine göre izin verilmesi kararının iptalini talep etmiştir. Mahkemece yazılı gerekçe ile anılan kararla ilgili talebin kabulüne karar verilmiştir. anılan karar, toplam paya göre %40 red, %60 olumlu oyla karara bağlanmıştır. TTK’nın 395 ve 396. maddesi uyarınca yönetim kuruluna izin verilmesine ilişkin kararlarda yöneticiler kendileriyle ilgili bu kararda oy kullanamayacakları gibi anılan kararlar, ortak ile şirket arasındaki şahsi bir iş niteliğinde bulunduğundan somut olaya uygulanması gereken TTK’ nın 436/1. maddesinde sayılan yakınların da bu kararların alınmasında oy kullanmaları mümkün bulunmamaktadır. Dava konusu olayda da oy kullanan ortaklar ile yöneticiler arasında baba, anne ve çocuk derecesinde yakınlık bulunduğu anlaşılmıştır. Ayrıca, genel kurul tutanağından yöneticilerin kendilerine izin verilmesine ilişkin kararda oy kullandığı anlaşılmaktadır. Bu durum karşısında, yöneticiler ile oy kullanan diğer ortaklar arasındaki yakınlığın derecesi duraksamaya neden olmayacak şekilde açık olup, yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde yöneticilere 6102 sayılı TTK’ nın 395 ve 396. maddesi uyarınca yetki ve izin verilmesine ilişkin kararın, karar nisabı itibariyle iptali doğru olup, davalı vekilinin bu konuda istinaf nedeni yerinde değildir. Ayrıca davaya konu 21.05.2014 tarihli genel kurul toplantısının 3. maddesinde alınan karar ile şirket yönetim kurulu üyelerinin ibrasına karar verilmiştir. 6102 sayılı TTK’ nın 436. maddesinde pay sahiplerinden hiçbirinin kendisi eşi, alt ve üstsoyu veya bunların ortağı oldukları şahıs şirketleri ya da hakimiyetleri altındaki sermaye şirketleri ile şirket arasındaki kişisel nitelikte bir işe veya işleme veya herhangi bir yargı kurumu yada hakemdeki davaya ilişkin olan müzakerelerde oy kullanamayacağı, şirket yönetim kurulu üyeleriyle yönetimde görevli imza yetkisini haiz kişiler, yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmelerine ilişkin kararlarda kendilerine ait paylardan doğan oy haklarını kullanamayacakları düzenlenmiştir. Bu hükmün emredici nitelikte olması nedeniyle bu madde hükmüne aykırı hareket edilmesi halinde kullanılan oylar geçersiz olup, bu oylar ile alınan genel kurul kararları da geçersizlikle malul olacaktır. Somut uyuşmalıkta yönetim kurulunun ibrasına ilişkin olarak yapılan oylamada yönetim kurulu üyelerinin hiçbirisinin oylamaya katılmaması, ibralarına ilişkin olarak yapılan oylamada oy kullanmamaları gerekirken yönetim kurulu üyelerinin ibrasının tek tek oylanarak, ibrası oylanan yönetim kurulu üyesi dışında kalan diğer yönetim kurulu üyelerinin oylarını kullanmaları sonucu her bir yönetim kurulu üyesinin ibrasına karar verildiği görülmüştür. Yapılan bu oylama yöntemi ile aslında şirket yönetiminden birlikte sorumlu olan yöneticilerin her birinin diğerinin ibrasına ilişkin karara katılmaları sonucu verdikleri oylar ile birbirlerinin ibrasına karar verdikleri, bu şekilde ibralarını sağladıkları anlaşılmakla oylamada izlenen bu yöntem ile anılan 436. maddede düzenlenen oy kullanma yasağına aykırı davranılmış olup, bu şekilde yöneticilerin ibrasına ilişkin olarak alınan kararlar karar nisabı bulunmadığından yoklukla maluldür. Bu nedenle yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin olarak alınan karar yok hükmünde olduğundan mahkemece bu durum nazara alınarak verilen karar doğru olup davalı vekilinin bu yönde istinaf nedeni yerinde değildir. Davalı vekili, 21.05.2014 tarihli genel kurulun 5. maddesi ile kar dağıtımına ilişkin olarak alınan genel kurul kararın iptal talebi hakkında ilk derece mahkemesince, HMK 281/f.1-2 maddesi uyarınca bilirkişi raporundaki eksiklik ve belirsizlik giderilmeksizin ve itirazlar karşılanmaksızın hüküm tesis edildiğini, itirazlar dahilinde eksiklikler giderilerek yeniden hesaplama yapılmadığı ve dönem karının tamamının dağıtılması halinde doğacak fon ihtiyacının nasıl karşılanacağı hususu cevaplandırılmamak sureti ile belirsiz bırakıldığını ileri sürmüştür.Dairemizin ilk kararı ile davalının bu yöndeki istinafı; dosya kapsamındaki deliller ve bilirkişi rapor içeriğindeki şirketin kar oranına ilişkin tespitlere göre kurulan hüküm ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden reddedilmiştir. Dairemizce uyma kararı verilen Yargıtay ilamıyla davalının kar dağıtımına münhasır olarak; “davalı vekili tarafından bilirkişi raporuna yönelik 16.12.2016 tarihli dilekçe ile ciddi itirazlarda bulunulmasına rağmen gerek ilk derece mahkemesince gerekse de İstinaf Mahkemesince işbu itirazlar hususunda herhangi bir inceleme ve değerlendirme yapılmaksızın eksik incelemeye dayalı, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir. ” gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir.Bozma kararı doğrultusunda davalının 16.12.2016 tarihli dilekçesindeki şirketin mali yapısı ve kar payı dağıtımına ilişkin itirazlarının somut bir şekilde ve tek tek değerlendirilmesi için önceki bilirkişi heyetinden ek rapor alınmasına karar verilmiştir. Bilirkişi heyetinin dosyada mübrez 19/03/2020 tarihli ek raporunun sonuç bölümünde; Davalı …. Tic. ve San. A.Ş.’ nin finansal tabloları mali/ muhasebesel ve vergisel perspektif ile incelendiğinde 31.12.2018 tarihi itibari ile öz kaynaklarının 91.846.029,14 TL olduğu, işletmenin mali yapısını gösteren oranların kabul edilen standartların üzerinde olduğu, işletme sermayesi hesabında birçok yöntemin olduğu, dönem karının kısmen dağıtılması, kalanının dağıtılmamasına ayrıca geçmiş yıl karlarının da dağıtılmamasına ilişkin kararların kanuna ve dürüstlük kuralına aykırı olduğu kanaatine varıldığı anlaşılmıştır. Davalı vekili tanzim olunan ek rapora karşı itiraz dilekçesi vererek yeni bir bilirkişi heyetinden rapor alınmasını aksi takdirde mevcut bilirkişi heyetinden yeniden ek rapor alınmasını talep etmiştir. Dairemizce bilirkişi delili takdiri delil olup HMK’ nın 282. maddesi gereğince diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirilmesi mahkemenin takdirinde olup davalının itirazlarının ek raporda kapsamlı ve somut olarak karşılanmış olması ve mübrez delillerle Dairemize yeterli kanaat oluşması nedeniyle davalı vekilinin bu talebi reddedilmiştir. Davalı şirketin ortaklarının iki aileden oluştuğu, ailelerin birisinin %60 hisseye diğerinin ise %40 hisseye sahip olduğu, yönetim kurulunun tamamının %60 hisseye sahip ortaklardan oluştuğu, yönetim kurulu üyelerine bilirkişi raporunda belirtilen aylık ücretlerin ödendiği, diğer aileden hiçbir ortağın yönetim kurulunda bulunmadığı, davalı şirketin mali yapısının iyi olarak kabul edilen mali standartlarının da üzerinde çok iyi durumda olduğu, mali/muhasebe ve vergisel perspektif değerlendirildiğinde davalı şirketin daha fazla kar dağıtımı yapması durumunda mali yapısının bozulmayacağının belirlendiği, davalı şirketin geçmiş yıllarda da kar dağıtımı yapmadığı da gözetildiğinde; ilk derece mahkemesince dağıtılan karın oranının çok düşük kaldığı, dağıtılacak kar payının çok düşük tutulmasının hakkaniyete ve eşitlik prensiplerine aykırılık teşkil ettiği gerekçesiyle kar dağıtımına ilişkin 21/05/2014 tarihli Genel Kurulda alınan 5 nolu kararın iptaline yönelik karar gerekçesi ve sonucu itibariyle dosya kapsamına, usul ve yasaya uygun olduğu görüldüğünden davalı vekilinin aksi yöndeki istinaf talebi reddedilmiştir.Sonuç itibariyle belirtilen nedenlerle ve uyma kararı verilen Yargıtay bozma ilamında belirtilen eksiklikte giderilmek suretiyle; davalı vekilinin istinaf nedenlerinin tamamının esastan reddine, davacılar vekilinin istinaf nedenlerinin ise kısmen ret kısmen kabul edilerek HMK 353/1-b2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak, davanın kısmen kabul kısmen reddine karar verilerek, Dairemizce dava konusu yapılan 31.03.2014 tarihli genel kurulda 2013 yılına ait denetçi raporunun onaylanmasına ilişkin 3 nolu gündem maddesi kapsamında alınan karar ile 21.05.2014 tarihli ertelenen genel kurulun denetçinin ibrasına ilişkin 4 nolu gündem maddesi kapsamında alınan kararın iptali yönünde de hüküm kurulmak suretiyle aşağıdaki gibi karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklandığı üzere; A-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nun 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, B-Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜ ile; İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 17/05/2017 tarih 2014/214 Esas 2017/721 sayılı kararının HMK’ nın 353/1-b2 maddesi gereğince KALDIRILARAK, dairemizce yeniden hüküm kurularak, 1-Davacının davasının KISMEN KABUL – KISMEN REDDİ ile, A) Davalı şirketin 31/03/2014 tarihli genel kurulunda gündemin 9 nolu sırasında alınan ve davalı şirket yöneticilerine TTK’ nun 395 ve 396. Maddeleri uyarınca yetki verilmesine ilişkin kararın iptaline, B) Davalı şirketin ertelenen 21/05/2014 tarihli genel kurulunda alınan 3 nolu gündem maddesi ile alınan davalı şirketin 2013 yılı yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin alınan genel kurul kararının iptaline, C) Davalı şirketin ertelenen 21/05/2014 tarihli genel kurulunda gündemin 5. Maddesi ile alınan 2013 yılı şirket karından 800.000,00.TL’lik kısmın dağıtılmasına yönelik genel kurul kararının iptaline, D) Davalı şirketin 31.03.2014 tarihli genel kurulda 2013 yılına ait denetçi raporunun onaylanmasına ilişkin 3 nolu gündem maddesi kapsamında alınan karar ile 21.05.2014 tarihli ertelenen genel kurulun denetçinin ibrasına ilişkin 4 nolu gündem maddesi kapsamında alınan genel kurul kararının iptaline, 2- Diğer talepler yönünden davanın REDDİNE, 3-Hüküm Kesinleştiğinde kararın gereği için İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’ ne gönderilmesine, İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN: 4-Harçlar tarifesi gereğince alınması gereken 54,40 TL maktu karar harcından peşin alınan 25,20 TL’ nin mahsubu ile bakiye 29,2 TL’ nin davalıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,5-Dairemiz kararı tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. gereğince 3.400,00 TL ücreti vekaletin davalıdan alınarak davacılara verilmesine, 6-Dairemiz kararı tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. gereğince 3.400,00 TL ücreti vekaletin davacılardan alınarak davalıya verilmesine, 7-Ayrıca dava açılırken davacılar tarafından peşin harç olarak yatırılan 25,20 TLnin davalıdan alınarak davacılara verilmesine, 8-Davacı tarafından yapılan 2.100,00.TL bilirkişi ücreti ve 171,00.TL posta masrafı olmak üzere toplam 2.271,00.TL yargılama giderinin davanın red ve kabul oranına göre hesaplanan 1.135,50.TL’ sinin davalıdan alınarak davacılara verilmesine, bakiye kısmın davacılar üzerinde bırakılmasına, 9-Davalı tarafından yapılan 54,00 TL posta masrafı yargılama giderinin davanın red ve kabul oranına göre hesaplanan 27,00 TL’sının davacıdan alınarak davalıya verilmesine, bakiye kısmın davalı üzerinde bırakılmasına, 10-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilgili tarafa iadesine, İSTİNAF YÖNÜNDEN: 11-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince istinaf yönünden taraflarca yatırılan 85,70′ er TL başvuru harçlarının hazineye gelir kaydına, davacılar tarafından yatırılan 31,40 TL peşin karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacılara iadesine, 12-Dairemiz karar tarihi itibari ile; istinaf yönünden alınması gereken 54,40 TL istinaf karar harcından, davalı tarafından istinaf aşamasında peşin olarak yatırılan 31,40 TL istinaf karar harcının mahsubu ile bakiye 23,00 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 13-Davacılar tarafından yatırılan 85,70 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının davalıdan alınarak davacılara verilmesine, 14-İstinaf aşamasında davacılar tarafından sarf edilen toplam 23,5 TL tebligat giderinin davalıdan alınarak davacılara verilmesine, 15-İstinaf aşamasında davalı tarafından sarf edilen tebligat/ posta ve bilirkişi ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına, 16-Davacılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT 2. Kısım 2. Bölüm 17/c maddesine göre hesaplanan 3.400,00 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, 17-Bakiye gider avansı olması halinde karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine, Dair olarak, taraf vekillerinin yüzlerine karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 25/06/2020