Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/2767 E. 2021/359 K. 18.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2767
KARAR NO: 2021/359
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: İSTANBUL 16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 26/04/2017
DOSYA NUMARASI: 2014/127 Esas – 2017/347 Karar
DAVA: İtirazın İptali (Taşıma Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 18/03/2021
Dairemizce verilen 11/07/2018 tarih ve 2018/173 Esas – 2018/674 Karar sayılı kararı, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’ nin 23/10/2019 tarih ve 2018/4399 Esas – 2019/6674 Karar sayılı kararı ile BOZULMAKLA, dosyanın Dairemizin yukarıdaki esasına kaydı yapılıp duruşmalı olarak yapılan incelenmesi sonucunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalıya nakliye hizmeti vererek düzenlediği nakliye faturalarının davalı tarafa teslim edildiğini, ancak fatura bedellerinin ödenmediğini, bu nedenle icra takibine geçildiğini, takibe itiraz edildiğini belirterek, davalının itirazının iptali ile takibin devamına ve davalı taraf aleyhine icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalıdan aldığı hizmetin karşılığını ödediğini, müvekkilinin davacıya borçlu değil aksine alacaklı bulunduğunu, takip dayanağı belgelerin sunulmadığını, faturaların neler olduğu ve ne şekilde tebliğ edildiğinin belirli olmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi 26/04/2017 tarih 2014/127 Esas – 2017/347 Karar sayılı gerekçeli kararı ile; ” … Taraflar arasında yazılı bir sözleşmeye dayanılmasa da bir ticari ilişkinin mevcut olduğu ve bu sözleşme kapsamında davacının düzenlemiş olduğu fatura bedelleri nedeniyle davalı taraftan alacak talebinde bulunduğu, bu talebe dayanılarak davalı aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğü’ nün … Esas sayılı takip dosyası ile ilamsız icra takibi başlatıldığı, davalının itirazı üzerine takibin durduğu ve davacı tarafça eldeki davanın açıldığı, taraflar arasındaki ihtilafın özünün takibe dayanak faturalar nedeniyle davacının davalıdan alacaklı bulunup bulunmadığı ve bulunuyor ise bunun hangi miktarda olduğu hususlarında toplandığı, alınan 16/10/2016 tarihli bilirkişi raporunda, taraflar arasında bir ticari ilişkinin var olduğu, davacı defterlerinin usulüne uygun tutulmuş olduğu ve tasdiklerinin zamanında yapılmış olduğu, davacının defterlerinde davalı adına düzenlenmiş 26 adet faturanın kayıtlı bulunduğu, bu faturalardan 9 tanesinin davalıya teslim veya tebliğine ilişkin herhangi bir belgenin bulunmadığı, davacı defterlerine göre davacının davalıdan takip tarihi itibariyle 15.249,92 TL tutarında alacaklı göründüğü, tespitlerine yer verildiği, davacı vekilinin, davalı şirket yetkilisine ödeme ve bilirkişi raporunda belirlenen 9 adet fatura ile ilgili yemin teklif etttiği, davalı şirket yetkilisi tarafından, davacı tarafça dayanılan 9 adet faturanın kime ve hangi tarihte tebliğ edidiğini bilmediğini, bu faturalar nedeniyle davalı tarafından 26.591,20 TL tutarında davacıya ödeme yapıldığını beyan edip bu hususta yemin ettiği, bu itibarla davacı tarafça dayanılan faturalardan, tebliğ edildiği ispatlanamayan 9 adetinden dolayı davacı alacağının ispatlanamadığı,bu tespit ve kabuller kapsamında davacının takip tarihi itibariyle davalıdan bilirkişi raporundaki tespit gibi 15.249,92 TL alacaklı bulunduğu takdir ve sonucuna ulaşıldığı,davalının takip tarihinden önce temerrüte düştüğü dosya kapsamından anlaşılamadığından davalı temerrütünün takip tarihinde başlaması gerektiğinin kabul edilmesi gerektiği,diğer yandan taraflar arasındaki bu alacağın miktarı taraflarca net olarak bilinebilecek durumda olmayıp bir yargılama faaliyetinin sonunda anlaşılabilir ve bilinebilir duruma geldiğinden likit olarak kabul edilemeyecği için icra inkar tazminatına hükmedilmediği ….” gerekçeleri ile; 1-Davanın kısmen kabulü ile, Davacının, İstanbul … İcra Müdürlüğü’ nün … Esas sayılı takip dosyasında takip tarihi itibariyle 15.249.92 TL alacaklı bulunduğunun tespiti ile davalının takibe vaki itirazının bu miktar yönünden iptaline, Takibin 15.249.92 TL alacak ve alacağa takip tarihine işleyecek avans faizi uygulanmak suretiyle takip talebindeki diğer kayıt ve şartlarla ve tahsilde tekerrür olmamak suretiyle devamına, Fazlaya ilişkin talebin reddine, Alacak likit bulunmadığından davacı yararına icra inkar tazminatına hükmedilmesine yer olmadığına, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili ile davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 2012-2013 yılında davacı/davalı şirket arasında cari ilişki bulunmamakla birlikte müvekkilinin davalı şirketin kendisine olan borçlarını ödeyeceği sözüne istinaden davalı şirket bünyesinde bir dönem şoför olarak çalıştığını, bu döneme ait SGK kayıtları ve maaş ödemelerinin dosyaya sunulduğunu, Müvekkilinin, SGK kayıtlarına göre;19/02/2013 – 27/06/2013 tarihler arasında çalıştığını, maaş ödemelerine göre ise; 6 aylık bir çalışmasının bulunduğunu, Bilirkişi raporlarında belirtilen 2013 yılına ait ödemelerin müvekkiline değil, talimatla yapılan işlemler olduğunu, davalı şirkete ödendiğini, müvekkilin hizmet ilişkisi devam ederken banka ile olan getir götür işlerini yürüttüğünü, 2013 yılında ödeme olarak gösterilen paraların davalı şirket adına müvekkilinin çalıştığı dönemde talimatla yapılmış işlemler olduğunu, zaten iş bu banka dekontlarında talimatla ve fiş ile ödeme yazıldığının, 2011 yılı ödemelerinden farklı olarak hiçbir şekilde cari hesaba ilişkin yazılmadığını, ticari uygulamaya aykırı olduğunu, Davalı yanın bu hususları ısrarla gizlediğini ve izahtan kaçındığını, davalı yanca usule uygun olmayan kayıtlarla ve izahı istenen hususları izah etmeyerek hak ve menfaat sağlamak istendiğini, Fatura ve kaşelerde belirtilen … plakanın müvekkiline ait olduğunu, cari fatura ilişkisi dışından müvekkiline ait olmayan araçların vergi ve trafik cezalarının hesaba dahil edildiğini, yine şehir dışı taşımaya ilişkin fatura dışı konaklama bedeline ilişkin bedelleri hizmet fatura bedelinden mahsubu cari hesaba dahil edilmesinin usule uygun olmadığını, SGK’lı çalışma döneminde bankalardan talimatla para çektirerek davacının cari hesabına yansıtmasının dürüstlük kuralına aykırı olduğundan, davalının ticari defterlerine güvenilemeyeceğini, Davalı şirket yetkilisine kayıtlarına alınmayan faturalara ilişkin yemin teklif edildiğini, Yerel Mahkemenin bu yemin kapsamında değerlendirme yapmadan doğrudan hatalı karar verdiğini, Davalı- borçlu aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerektiğini beyanla; İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/127 E. sayılı dosyasından verilen 26.04.2017 tarihli 2017/347 K. sayılı kararının ortadan kaldırarak, davanın tamamen kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davacı tarafın müvekkil şirket ile yapmış olduğu işlerin karşılığını fazlası ile aldığını, iyi ilişkiler çerçevesinde aralarındaki cari ilişkinin müvekkil şirketin iyi niyetine binaen davacının borçlanması aşamasına kadar gittiğini, müvekkili tarafından davacıya yapılan ödemelerin dosyaya sunulu en son raporda haksız olarak ‘izaha muhtaç’ gerekçesi ile hesaba dahil edilmediğini, somut olarak makbuzları bulunmasına rağmen müvekkil şirketin borçlu durumda kaldığını, müvekkil şirketin davacıdan 39.908,08 TL alacağı bulunduğunu, Bilirkişinin 29/06/2015 tarihli raporunda müvekkili davalı şirketin davacıya yapmış olduğu ödemelerin açık olarak tek tek gösterildiğini ve buna ilişkin belgelerin de rapor ekinde sunulduğunu, davalı taraf bu ödemelerin aksini iddia ediyor ise kanıtlamak zorunda olduğunu, bizzat davacıya yapılan ve davacının adına yapılan ödemeler sonucunda müvekkili şirketin davacıya hiçbir borcu kalmadığını, ilgili 29/06/2015 tarihli raporda da müvekkili şirketin davacıya borçlu değil , davacıdan 39.920,20 TL alacaklı olduğunun tespit edildiğini, Ayrıca dosyada haksız icra takibi nedeni ile kötü niyet tazminatına hükmedilmediğini, bu nedenle de kararın hukuka aykırı olduğunu belirterek, İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/127 Esas ve 2017/347 Karar sayılı kararının kararının kaldırılarak ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DAİREMİZİN İLK KARARI: Dairemizin 11/07/2018 tarih ve 2018/173 Esas – 2018/674 Karar sayılı kararı ile; ” Davacı tarafından açılan dava, taşıma hizmetinden kaynaklanan alacağın tahsili istemiyle başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, verilen karara karşı taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Davacı vekili icra takip dayanağı olarak 10/08/2012 tarihli 1 adet 65.680,49 TL bedelli fatura ve nakliye faturalarından kaynaklanan cari hesap bakiyesini göstererek icra takibi yapmış ise de; 10/08/2012 tarihli 65.680,49 TL miktarlı faturayı ibraz edememiş ancak davalı şirket adına 2010 yılında 44.140,59 TL ve 2011 yılında 42.822,20 TL olmak üzere toplam 86.962,79 TL lik 26 adet faturayı dosyaya ibraz etmiştir. İlk derece mahkemesince yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporda davacının düzenlediği 17 adet faturanın davalı şirket kayıtlarında bulunduğunu tespit edilmiş, yine bilirkişi tarafından davalı şirket kayıtlarında tespit edilemeyen 9 adet faturaya ilişkin hizmetin de alındığını davalı şirket temsilcisi 26/04/2017 tarihli duruşmadaki yemininde açıkça kabul ettiğinden taraflar arasındaki alacak ve borç ilişkisinin buna göre belirlenmesi gerekmektedir. Davalı şirket kayıtlarında bulunan 17 adet fatura ile davalı şirket kayıtlarında görünmeyen ancak davalı şirket yetkilisi tarafından kabul edilen 9 adet fatura toplamı 86.962,79.TL dir. Davalı şirket yetkilisi tüm fatura bedellerini ödediklerini savunduğundan ödeme yönündeki ispat yükü davalı üzerindedir. Davalı taraf ödeme iddiasını banka kayıtlarına dayandırarak buna ilişkin ödeme makbuzları ibraz etmiştir. İlk derece mahkemesince yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu bilirkişi … tarafından düzenlenen ve hükme esas alınan rapora göre; davacının kayıtlarına göre davacının davalı adına düzenlediği en son faturanın 05/12/2011 tarihli 2.950 TL lik fatura olduğu ancak bu faturanın davalı defterlerinde 10/12/2011 tarihli olarak göründüğü ve davalının kayıtlarına göre 31/12/2011 tarihi itibariyle davacının, davalıdan 15.393,92 TL alacaklı olduğu anlaşılmaktadır. Davacı ile davalı arasında 2012 ve 2013 yılları arasında ticari ilişki olmamakla birlikte davalının, davacıya banka aracılığıyla 55.170 TL ödeme yaptığı banka kayıtları ve bilirkişi raporu ile sabittir. Davalı taraf bu ödemelerin geçmiş dönem borç ödemesi olduğunu savunmuş ancak davacı vekili bu ödemelerin müvekkiline yapılmış borç ödemeleri olmadığını, müvekkilinin 19/02/2013 – 27/06/2013 tarihler arasında davalı şirkette sigortalı olarak çalıştığını, 2013 yılında yapılan bu ödemelerin müvekkiline yapılan borç ödemeleri olmadığını, müvekkili ile davalı şirket arasında hizmet ilişkisi devam ederken banka ile olan getir -götür işlerini müvekkilinin yürüttüğünü, müvekkilinin bankadan aldığı paraları davalı şirkete teslim ettiğini beyan ettiğinden ” paraların borç ödemesi olarak alınmadığı ve davalı şirkete teslim edildiği yönündeki” ispat yükü davacı üzerindedir. Davacı, davalının talimat yazılarına istinaden bankalardan aldığı paraları davalı şirkete teslim ettiğine ilişkin yazılı hiç bir belge sunmadığı gibi İlk derece mahkemesince davacıya verilen kesin süre içerisinde de bu konuda davalı tarafa yemin teklif edilmediğinden davacı bu iddiasını ispat edememiştir. Yukarıda yapılan tespitler ve özellikle davalının ticari defter ve kayıtlarına göre; taraflar arasındaki ticari ilişkinin sona erdiği 2011 yılı sonu itibariyle davacının, davalıdan 15.393,92 TL alacaklı olduğu, bu alacağa davalı şirket kayıtlarında görünmeyen ancak davalı şirket yetkilisinin 26/04/2017 tarihli duruşmadaki yemininde açıkça kabul ettiği 2010 yılına ait 9 adet faturanın karşılığı olan 26.591,20 TL eklendiğinde davacının davalıdan 41.985,12.TL alacaklı duruma geçtiği, ancak davalının 2013 yılında davacıya 55.170 TL ödemede bulunduğu, buna göre davalının yaptığı ödemenin daha fazla olduğu, davacının bankadan tahsil ettiği 55.170 TL yi geçmiş dönem borç ödemesi olarak almadığını ve bu paraları şirkete iade ettiğini ispat edemediğinden ilk derece mahkemesince davacının davasının tümden reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabulüne karar verilmesi doğru değildir. Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile; İlk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak, dairemizce davanın reddine ve davacının icra takibi başlatmakta kötü niyetli olduğu ispat edilemediğinden davalının kötü niyet tazminatı talebinin reddi yönünde hüküm kurulması gerektiği … ” gerekçeleri ile; ” A) Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nun 353/1-b/1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, B) Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile, İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 26/04/2017 tarih ve 2014/127 Esas – 2017/347 Karar sayılı kararının HMK 353/1-b/2 maddesi gereğince KALDIRILMASINA, dairemizce yeniden hüküm kurularak, 1-Kanıtlanamayan davanın REDDİNE, 2-Davacının takipte kötü niyeti sabit olmadığından, davalı yanın kötüniyet tazminat talebinin reddine, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuştur.
YARGITAY BOZMA İLAMI: Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’ nin 23/10/2019 tarih ve 2018/4399 Esas – 2019/6674 Karar sayılı ilamı ile; ” Dava, cari hesap alacağı için yapılan takibe vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. Bölge Adliye Mahkemesince, yukarıda özetlendiği şekilde davanın reddine karar verilmiştir. Ancak, davacı tarafından verdiği hizmetler karşılığı ceman 86.962,79 TL tutarlı faturalar düzenlenmiştir. Bu faturalardan 60.371,59 TL’lik kısmı davalı tarafa ait ticari defterlere kayıtlı olup, kayıtlı olmayan 9 fatura karşılığı 26.591,20 TL’lik kısım içinse davalı yemin beyanında ödendiğini bildirmiştir. Bu durumda, 86.962,79 TL meblağın ödendiğini ispat külfeti davalı taraftadır. Davacı, 10.08.2012 tarihi itibariyle cari hesaba dayalı 65.680,49.TL alacaklı olduğundan bahisle davalı aleyhine icra takibi başlatmış, davalı taraf ise bu tarihten sonra davacıya banka aracılığıyla 55.170 TL ödeme yaptığını savunmuş, bu ödemelerin davalı defterlerinde, davacı cari hesabına borç olarak kaydedildiği anlaşılmıştır. Taraf defterlerine göre taraflar arasındaki taşıma ilişkisi 10.12.2011 tarihinde son bulmuş ve davalıya yapılan ödemelerin belgelerine göre, davacının davalı şirkette hizmet akdi ile çalıştığı dönemde yapıldığı anlaşılmaktadır. Davacı, ödeme olarak görünen paraların kendisinin davalı şirkette işçi olarak çalıştığı dönemde bu işin gereği olarak kendisi tarafından şirket hesabından çekilerek davalı şirketin muhasebesine teslim edildiğini, hizmet ilişkisi sürecinde bu tür işlemler yaptığını iddia ettiğine ve delil olarak da davalı defterlerine dayandığına göre, bu yönde taraf delilleri toplanmak suretiyle davalı tarafın banka talimatlarına istinaden davacıya yapılan bu ödemelerin davacıya ait borcun ödenmesi amacıyla mı, yoksa hizmet ilişkisi gereği yine davalının kasasına davacı tarafından yatırılan bir meblağ mı olduğu hususunda davalı kayıtları üzerinde inceleme yapılmaksızın davacının taşıma ilişkisinden kaynaklanan cari alacağından mahsubu ile davanın reddi doğru olmadığı gibi cari hesapta kayıtlı olan trafik cezasının davacıya ait araca ait olup olmadığı dahi değerlendirilmeksizin davacı alacağından mahsubu da doğru görülmemiş, hükmün açıklanan nedenlerle davacı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir. ” gerekçeleri ile; ” Yukarıdaki bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA, HMK’nın 373/2. maddesi uyarınca dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, … karar verilmiştir. Dairemizce duruşma yapılarak, usul ve yasaya uygun görülen bozma kararına uyulmasına karar verilmiştir.
İNCELEME VE DEĞERLENDİRME: Dava, taşıma hizmetinden kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karara karşı taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Davacı vekili icra takip dayanağı olarak 10/08/2012 tarihli 1 adet 65.680,49 TL bedelli fatura ve nakliye faturalarından kaynaklanan cari hesap bakiyesini göstererek icra takibi yapmış ise de; 10/08/2012 tarihli 65.680,49 TL miktarlı faturayı ibraz edememiş ancak davalı şirket adına 2010 yılında 44.140,59 TL ve 2011 yılında 42.822,20 TL olmak üzere toplam 86.962,79 TL’lik 26 adet faturayı dosyaya ibraz etmiştir. Bu faturalardan 60.371,59 TL’lik kısmı davalı tarafa ait ticari defterlere kayıtlı olup, kayıtlı olmayan 9 fatura karşılığı 26.591,20 TL’lik kısım içinse davalı yemin beyanında ödendiğini bildirmiştir. Bu durumda, 86.962,79 TL meblağın tamamının ödendiğini ispat külfeti davalı taraftadır. Davacı, 10.08.2012 tarihi itibariyle cari hesaba dayalı 65.680,49.TL alacaklı olduğundan bahisle davalı aleyhine icra takibi başlatmış, davalı taraf ise bu tarihten sonra davacıya banka aracılığıyla 55.170 TL ödeme yaptığını savunmuş, bu ödemelerin davalı defterlerinde, davacı cari hesabına borç olarak kaydedildiği anlaşılmıştır. Taraf defterlerine göre taraflar arasındaki taşıma ilişkisi 10.12.2011 tarihinde son bulmuştur. Dairemizin 25/06/2020 tarihli duruşmasında verilen ara karar gereğince; Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda davalı ticari defterleri üzerinde inceleme yapılarak rapor tanzimi için dosya mali müşavir bilirkişiye tevdi edilmiş, bilirkişi tarafından sunulan 06/11/2020 havale tarihli ek raporda özetle; davalı yasal defter kayıtlarına göre davalının 31/12/2011 tarihinde 15.249,92 TL alacaklı göründüğü, 10/08/2012 tarihli 144,00 TL Ceza Ödemesi tutanağının davacı tarafından imzalanmış olması nedeni ile cari hesaba eklendiği, davacının e devletten aldığı Sosyal Güvenlik Hizmet Dökümü çıktı fotokopisinde 1148583 iş yeri sicil numaralı dosyasında kayıtlı davalı şirkette 19/02/2013-27/06/2013 tarihleri arasında sigortalı olarak çalıştığı, 19/02/2013 – 27/06/2013 tarihleri arasında davalı şirkette hizmet akdi ile çalıştığı döneme isabet eden talimatla yapılan tahsilat toplamının 44.350,00 TL, 27/06/2020 Hizmet akdi sona erme tarihinden sonra talimatla yapılan tahsilat tutarının 10.820,00 TL olduğu, davacının 19/02/2013 – 27/06/2013 tarihleri arasında davalı şirkette hizmet akdi ile çalıştığı dönemde talimatla tahsil ettiği 44.350,00 TL tutarın, cari hesaba ilişkin bir ödeme olduğuna dair ibarenin banka talimatlarda yer almaması nedeni ile aksi davalı tarafından ispat edilmek üzere, hayatın olağan akışı içinde hizmet ilişkisi gereği davalının kasasına davacı tarafından yatırılan bir meblağ olarak tahsil edildiğinin kabulü, 10/07/2013 – 11/10/2013 dönemi hizmet akdi sona erdikten sonra davacı tarafın davalı hesabından talimatla tahsil ettiği 10.820,00 TL’nin cari hesaptan düşülmesi neticesinde (15.249,92 TL-10.820,00 TL = 4.429,92 TL) 4.429,92 TL davacının alacaklı olacağı ” belirtilmiştir. Dairemizin 24/12/2020 tarihli duruşmasında; davacının davalı işyerinde çalıştığı dönemde kendisine havale edilen paraların bankadan çekildikten sonra (55.170,00.TL) davalı şirketin hesaplarına (kasa defterine) intikalinin yapılıp yapılmadığı, çekiliş tarihi ve sonraki bir aylık dönemde kaydının yapılıp yapılmadığı hususlarında bilirkişiden ek rapor alınmasına karar verilmiştir. Bilirkişi tarafından sunulan 09/02/2021 havale tarihli ek raporda özetle; 19/02/2013 – 27/06/2013 tarihleri arasında talimatla çekilen 44.350,00 TL’nin, çekildiği ay ve sonraki 1 ayda kasaya giriş hareketleri üzerinde yapılan inceleme sonucu, dökümü yapılan ilgili tarihler ve sonrası kasaya tahsilat olarak yazılan girişlerin açıklama kaydında ” tahsilatların kaydı ” ibaresiyle toplu olarak kayıt yapıldığından, bu rakamlar içinde davacının tahsil edip teslim ettiği bir meblağ olup olmadığına dair tespit yapılamadığı bildirilmiştir. Yukarıda yapılan tespitlere göre; davalının kayıtlarında 31/12/2011 tarihi itibariyle davacının, davalıdan 15.393,92 TL alacaklı olduğu, taraf defterlerine göre taraflar arasındaki taşıma ilişkisinin 10.12.2011 tarihinde son bulduğu, davalı tarafça davacıya 2012-2013 yılları arasında banka aracılığıyla 55.170 TL ödeme yapıldığı, davalının bu ödemeyi ticari defterlerine, davacı cari hesabına borç olarak kaydettiği, davacının ise 55.170 TL’lik ödemenin kendisinin davalı şirkette işçi olarak çalıştığı dönemde bu işin gereği olarak kendisi tarafından çekilerek davalı şirketin muhasebesine teslim edilen tutarlar olduğunun savunulduğu, bu savunmaya göre, davacı tarafça çekilen paranın davalı şirkete teslim edildiğini ispat külfetinin de davacı üzerinde olduğu anlaşılmaktadır. Dairemizce bilirkişiden alınan ek raporlarda, davacının davalı şirkette çalıştığı 19/02/2013 – 27/06/2013 tarihleri arasında talimatla çekilen 44.350,00 TL’nin, çekildiği ay ve sonraki 1 ayda kasaya giriş hareketleri üzerinde yapılan incelemede, kasaya tahsilat olarak yazılan girişlerin açıklama kaydında ” tahsilatların kaydı ” ibaresiyle toplu olarak kayıt yapıldığından, bu rakamlar içinde davacının tahsil edip teslim ettiği bir meblağ olup olmadığına dair tespitin yapılamadığı, 27/06/2020 hizmet akdi sona erme tarihinden sonra talimatla yapılan tahsilat tutarının ise 10.820,00 TL olduğunun tespit edildiği belirtilmiştir. Bu durumda, davalı tarafça davacıya ödeme yapıldığı sabit olup, davacı tarafça, ticari defter kayıtları ile kendisinin davalı şirkette işçi olarak çalıştığı dönemde kendisi tarafından davalı şirket hesabından çekilen 55.170 TL’lik meblağın, davalı şirketin muhasebesine teslim edildiğinin ispatlanamadığı, davacı tarafça delil listesinde yemin deliline dayanıldığından Dairemizce davacı vekiline bu hususta karşı tarafa yemin teklif etme hakkının hatırlatıldığı, davacı vekilinin yemin teklif etmeyeceklerini beyan ettiği, bu hali ile, 55.170.TL’lik tutar içerisinde bulunan 10.820,00 TL’lik kısmın davacının davalı şirkette çalıştığı dönemden sonra ödendiği, davacının davalı şirkette çalıştığı döneme isabet eden 44.350,00.TL’lik ödemenin de davalıya teslim edildiğinin ispatlanamadığı, davalı tarafça borç tutarından fazla ödeme yapıldığından, takip tarihi itibarı ile davacının davalıdan talep edebileceği bir alacağının bulunmadığı, 10/08/2012 tarihli 144,00 TL bedelli trafik cezası tutanağı davacı tarafça imzalandığı gibi, bu miktarın ödemeden mahsup edilmemesinin de sonucu değiştirmeyeceği gözetilerek, mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken, kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1 maddesi uyarınca esastan reddine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile; HMK’nın 353/1-b.2 maddesi uyarınca İlk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak, dairemizce davanın reddine ve davacının icra takibi başlatmakta kötü niyetli olduğu ispat edilemediğinden davalının kötü niyet tazminatı talebinin reddi yönünde hüküm kurulması gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; A) Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, B) Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile, İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 26/04/2017 tarih ve 2014/127 Esas – 2017/347 Karar sayılı kararının HMK 353/1-b-2 maddesi gereğince KALDIRILMASINA, dairemizce yeniden hüküm kurularak, 1-Kanıtlanamayan davanın REDDİNE, 2-Davacının takipte kötü niyeti sabit olmadığından, davalı yanın kötüniyet tazminat talebinin reddine,
İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN: 3-İlk derece mahkemesi yönünden alınması gerekli 59,30 TL karar harcının davacı tarafça dava açılırken peşin olarak yatırılan 964,70 TL harçtan mahsubu ile bakiye 905,4 TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, 4- İlk Derece Mahkemesi’nde yapılan yargılama yönünden; davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 5-İlk Derece Mahkemesi’nde yapılan yargılama yönünden; davalı tarafından yargılama gideri sarf edilmediğinden, bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, 6-İlk derece mahkemesi yönünden; davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesaplanan 11.183,24 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN: 7-Harçlar Kanunu gereğince istinaf yönünden davalı tarafından yatırılan 85,70 TL başvuru harcının hazineye gelir kaydına, 260,40 TL karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalıya iadesine, 8-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan 85,70 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 9- Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL istinaf karar harcından istinaf eden davacı tarafından yatırılan 31,40 TL’nin mahsubu ile bakiye 27,9.TL’ nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 10- İstinaf aşamasında davalı tarafından sarf edilen 85,70 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 11-İstinaf aşamasında/ dosyanın Bölge Adliye Mahkemesi’ne sevki sırasında tebligat/ posta giderlerinin davacı tarafa ait gider avansından sarf edildiği anlaşılmakla; bu giderlerin davacı üzerinde bırakılmasına, 12-Dairemizce bozmadan önce yapılan yargılama sırasında/ dosyanın Yargıtay’a sevki aşamasında davacı tarafından sarf edilen tebligat/ posta giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, 13-Dairemizce bozmadan önce yapılan yargılama sırasında/ dosyanın Yargıtay’a sevki aşamasında davalı tarafından yargılama gideri sarf edilmediğinden, bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, 14-Dairemizce bozmadan sonra yapılan yargılama sırasında davacı tarafından sarf edilen 600,00 TL bilirkişi ücretinin, davacı üzerinde bırakılmasına, 15-Dairemizce bozmadan sonra yapılan yargılama sırasında davalı tarafından sarf edilen 300,00 TL bilirkişi ücretinin, davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 16-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 2021 yılı AAÜT/ İkinci Kısım, İkinci Bölüm 17/c maddesine göre takdir olunan 4.080,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine, 17-Dosyada artan gider avansı bulunması halinde, karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 18/03/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.