Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/2756 E. 2021/1823 K. 15.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2756 Esas
KARAR NO: 2021/1823 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 27/12/2018
NUMARASI: 2017/919 Esas 2018/1009 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 15/12/2021
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkili şirket, distribütör ve davalı arasında 01/05/2013 tarihli açık satış noktası sözleşmesi imzalandığını, sözleşmenin 2.maddesi gereğince davalının sözleşme süresince müvekkili şirketin pazarlama, dağıtım ve satış işini gerçekleştirdiği bira ürünlerini satmayı ve bulundurmayı, 10/b maddesi gereğince bira satışına ilişkin faaliyetlerini kısmamayı ve bira satışını azaltacak davranış ve eylem içirisine girmemeyi kabul ve taaahhüt ettiğini, davalının işyerini kapattığının öğrenildiğini, bunun üzerine İstanbul Anadolu 11. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2015/90 D.iş sayılı dosyası ile yapılan keşif akabinde işletmenin faal olmadığının tespit edildiğini, sözleşmenin 12. maddesi uyarınca müvekkili şirket tarafından davalının işyerini işletmesine katıkıda bulunmak üzere 139.500 TL katkı yapıldığını, sözleşmenin 21.maddesi gereğince sözleşme hükümlerinin ihlal edilmesi halinde katkı payının ödeneceğinin ayrıca 75.000 USD cezai şart ödeneceğinin düzenlendiğini, davalının işyerini kapatması ve sözleşme hükümleri nedeniyle davalı hakkında İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E.sayılı dosyası ile ilamsız icra takibi yapıldığını,davalının süresi içerisinde itiraz etmesi üzerine takibin durduğunu, davalının itirazının sözleşme hükümleri karşısında haksız olduğunu belirterek itirazın iptaline, takibin devamına ve % 20 icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E.sayılı dosyasından gönderilen ödeme emrinde borcun sebebi olarak taraflar arasında 01/05/2013 tarihinde akdedilmiş olan açık satış noktası sözleşmesi gereği katkı bedelinin iadesi, cezai şart, ihtarname ve delil tespiti masrafı gösterildiğini, müvekkilinin alacaklı görünen tarafa hiçbir borcu bulunmadığından 01/06/2017 tarihinde borca, ödeme emrine ve tüm ferilerine itiraz edildiğini, davacı tarafından sunulan sözleşmenin taraflar arasında 1988 yılından itibaren devam eden sözleşmenin yenilenmiş şekli olduğunu, müvekkilinin tüm yükümlülüklerini eksiksiz olarak yerine getirdiğini ancak müvekkilinin iradesi dışında mücbir sebeplerle işletmenin devamının mümkün olmadığını, müvekkilinin işini kira sözleşmesine istinaden bulunduğu binada gerçekleştirdiğini, müvekkilinin davacı şirket ile imzaladığı sözleşmeden sonra müvekkilinin kiracası olduğu bina ile aynı alanda diğer işyerlerinin riskli yapı olmaları nedeniyle kentsel dönüşüm alanına girdiğini ve tüm işyerlerinin yıkıldığını, yıkım yapılacağının bildirilmesi üzerine müvekkilinin 20 yıldan uzun süredir kiracısı olduğu işyerini tahliye etmek ve vergi kaydını kapatmak zorunda kaldığını, vergi dairesinin kapanış tutanağından da görüleceği üzere müvekkilinin işi bırakma tarihinin 30/04/2014 olduğunu, bu nedenle yıkım kararından dolayı müvekkilinin iş yerini kapatmak zorunda kaldığını, TBK’nın 136. maddesi gereğince müvekkilinin cezai şarttan ve diğer alacaklardan sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını belirterek davanın reddine ve davacının kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 27/12/2018 tarih ve 2017/919 Esas – 2018/1009 Karar sayılı kararında; “….Davacı, davalı ile yapmış oldukları açık satış nokta sözleşmesine istinaden ve davalının işyerini kapatması nedeniyle davalıya verilen katkı payının ve cezai şartın tahsili için yaptığı icra takibine, davalının yaptığı itirazın iptalini talep etmekte; davalı taraf ise sözleşmeye konu işyerinin bulunduğu binanın riskli yapı olması nedeniyle kentsel dönüşüm alanına girdiğini ve binanın yıkılmasından dolayı işyeri kapatmak zorunda kaldığını, bu nedenle kendisinden cezai şart ve katkı payının iadesinin talep edilemeyeceğini ileri sürmektedir. TBK’nın 136.maddesinde; borcun ifasının borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkansızlaşırsa borcun sona ereceğini, karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkansızlık sebebi ile borçtan kurtulan borçlunun karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olduğu düzenlenmiştir. Davalının işyerinin bulunduğu ve kiracısı olduğu binanın riskli yapı olması nedeniyle kentsel dönüşüm alanına girdiği ve yıkıldığı, bu nedenle işyerinin kapatıldığı, taraflar arasındaki sözleşmenin 01/05/2013 tarihli olduğu, Ümraniye Belediye Başkanlığı tarafından binanın riskli yapı olduğu ve yıkılması gerektiğine ilişkin yazının bu tarihten sonra 28/11/2013 tarihli olduğu, vergi dairesi yazısına göre davalının 30/04/2014 tarihinde işi bıraktığı, buna göre sözleşmenin yapılmasından sonra ortaya çıkan ve davalı dışındaki bir sebep nedeniyle akdin sona erdiği, imkansızlık durumunun davalıdan kaynaklanmayan subjektif olmayan ve sözleşmeden sonra ortaya çıkan bir durum olduğu ve davalının edimini ifa etmesine engel olan bu durumdan dolayı TBK’nın 136/1 maddesi gereğince davalının sorumlu tutulamayacağı ayrıca davalının bu kapsamda tespit ve ihtar masraflarından da sorumlu tutulamayacağı, bu nedenle cezai şart, tespit ve ihtar masrafları ile ilgili davalı taarfından yapılan itirazın yerinde olduğu, katkı payı ile ilgili TBK’nın 136/2 maddesi gereğince davacının talep hakkı bulunduğu, katkı payı olarak davalıya verilen 139.500 TL için yapılan icra takibine itirazın yerinde olmadığı, bu nedenle bu miktar için yapılan itirazın iptaline, katkı payının likit olması nedeniyle % 20 oranında icra inkar tazminatına ve davacının takip yapmakta kötü niyetli olduğu ispat edilemediğinden davalının kötü niyet tazminat talebinin reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur….”gerekçesi ile, Davanın KISMEN KABULÜ İLE, Davalının İstanbul …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında 139.500 TL asıl alacak için yaptığı itirazın iptaline, 139.500 TL asıl alacağa, takip tarihinden itibaren avans faizi uygulanmak suretiyle takibin devamına, fazlaya ilişkin talebin reddine, Kabul edilen alacağın % 20’si olan 27.900 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Davalının kötü niyet tazminat talebinin reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili ve davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
DAVACI VEKİLİ İSTİNAF DİLEKÇESİ İLE, Yerel Mahkemece katkı iadesi alacağına ilişkin olarak faiz başlangıcı yönünden verilen karar ile cezai şartın reddine dair kararın Sözleşme’ye aykırı olması sebebiyle aleyhe olan kısımlarının istinaf incelenmesi sonucu müvekkil şirket lehine ortadan kaldırılması suretiyle davanın tüm yönleri ile kabulüne karar verilmesi gerektiğini, Mahkemece 27.12.2018 tarihinde yapılan yargılamada davanın kısmen kabulü ile, İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. Sayılı icra takibine yapılan itirazın kısmen iptaline, takibin 139.500,00.-TL asıl alacak olmak üzere takip tarihinden itibaren avans faizi suretiyle devamına, cezai şart ve tespit ve ihtar masraflarına ilişkin talebimizin reddine ve asıl alacak miktarının %20’si oranında icra inkar tazminatının davalıdan alınmasına karar verildiğini, Verilen bu karar yasaya, Yargıtay kararlarına, sözleşmeye ve fiili duruma aykırı olduğunu, Yerel Mahkeme tarafından davaya konu icra takibindeki 75.000,00.-USD tutarındaki cezai şart, 652,90.-TL tutarındaki tespit ve 148,18.-TL tutarındaki ihtarname masrafı talebimize ilişkin olarak “davalının işyerinin bulunduğu ve kiracısı olduğu binanın riskli yapı olması nedeniyle kentsel dönüşüm alanına girdiği ve yıkıldığı, bu nedenle işyerinin kapatıldığı, taraflar arasındaki sözleşmenin 01/05/2013 tarihli olduğu, Ümraniye Belediye Başkanlığı tarafından binanın riskli yapı olduğu ve yıkılması gerektiğine ilişkin yazının bu tarihten sonra 28/11/2013 tarihli olduğu, vergi dairesi yazısına göre davalının 30/04/2014 tarihinde işi bıraktığı, buna göre sözleşmenin yapılmasından sonra ortaya çıkan ve davalı dışındaki bir sebep nedeniyle akdin sona erdiği” gerekçesi ile reddedildiğini, Davalı tarafça kentsel dönüşüme konu taşınmazda kiracı olduğu ve uzun süredir de orada olduğu beyan edildiğini, Yüksek Mahkemenin de malumu olduğu üzere kentsel dönüşüm 1 günde olan bir olay yada süreç olmadığını, binanın riskli olduğuna dair kat maliklerinin karar alması, riskli yapı olduğuna dair yapı denetim kuruluşlarınca teknik inceleme yapılması (karot alınması), müteahhit görüşmelerinin yapılması veya kat maliklerinden birinin belediyeye başvurması halinde belediyenin gelip teknik inceleme yapması, belediye kararının tebliği gibi süreçlerin (hiçbir itiraz/dava konusu olmaz ise) en az 1-2 yıl sürdüğü gerçeği karşısında davalı tarafın sanki 1 günde kentsel dönüşüm olduğu ve bu nedenle işletmesini kapatmak zorunda kaldığı ve tüm bu kentsel dönüşüm sürecinden bihaber gibi davranarak mahkemeyi yanıltmasının kabul edilemez olduğunu, kentsel dönüşüm gibi bir süreçten kiracı da olsa davalının işletme sahibi olarak bulunduğu binadaki süreçten bihaber olması da hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, Davalı taraf böyle bir sürecin varlığı ile kendisine işletmenin devamı için başka bir mekan/kiralık yer bakabileceği ve taraflar arasındaki sözleşme gereği böyle bir olay üzerine işletmesini taşıyacağını müvekkili şirkete bildirerek yeni bir yerde işletmesine devam edebileceği ve sözleşmenin de sürdürülebilirliğini sağlayabilecekken, kentsel dönüşümü kendisine bir fırsat bilerek cezai şarttan kurtulmaya çalışmasının kabul edilemez olduğunu, Kentsel dönüşüm süreçleri nazara alındığında bunun bir ifa imkansızlığına sebebiyet verecek şekilde sonradan ortaya çıkan bir durum olarak kabul edilmesi mümkün olmadığı, kentsel dönüşüm sürecinin de tüm çevrede bilindiği, kentsel dönüşüm sürecinin ne kadar sürdüğü de nazara alındığında sözleşmenin bir anda ifasını engel bir durumun ortaya çıkmayacağını, bu itibarla bilirkişi raporunda yer alan görüşün ve buna dayalı olarak verilen kararın hukuki dayanağının maddi gerçekler ile örtüşmediğini ortaya koymakta olduğunu, Ayrıca, bilindiği üzere kentsel dönüşüm süreci karar aşaması ve yıkım süreciyle yaklaşık en az 1-2 yıl arasında bir dönemi kapsadığından binada bulunanların işbu süreçten haberdar olmadığının düşünülemeyeceğini, nitekim İstanbul’un içinde bulunduğu kentsel dönüşüm süreci de dikkate alındığında, davalının riskli raporun alınmasından aylar önce bu durumdan haberdar olduğu aşikar olmasına ve dosyada mübrez belgelerden görüleceği üzere davalıya bu bildirimin 28/11/2013 tarihinde yapılmış olmasına – bildirim yapılmadan önce kentsel dönüşüm hakkında görüşmelerin de nazara alınması önem arz ettiği – rağmen davalı tarafından müvekkili şirkete yazılı bir bildirim yapılmadığını, yani esasen davalı taraf binanın yıkılma ihtimalini çok önceden bilmesine rağmen müvekkili şirket ile sözleşme imzalarığı ve katkı bedelini almış olup kötü niyetli olduğunu, Davalı tarafın taraflar arasında akt edilen sözleşmede davalının yazılı bildirim yükümlülüğüne uymadığı, davalı tarafın cevap dilekçesi ile de kabul edildiğini, işbu durum bilirkişinin raporunun 6. Sayfasının son cümlesinde de belirtildiğini, Bu haliyle dahi davalının ifa imkansızlığına ilişkin hükümlerden faydalanması mümkün olmadığını, dolayısıyla yerel mahkeme tarafından icra takibindeki cezai şart, ihtarname ve delil tespiti masraflarına ilişkin kalemlerin iptaline yönelik verdiği karar ve dolayısıyla reddedilen bu alacak kalemleri ile ilgili olarak davalı yan lehine 22.348,08.-TL vekalet ücretine hükmedilmesi hukuka ve yasalara aykırı olduğunu, Davalının TTK m. 18/2 uyarınca basiretli tacir olduğu da dikkate alınarak davaya konu icra takibindeki cezai şart, ihtarname ve delil tespiti masraflarının iptaline karar verilmesi Yargıtay içtihatlarına, hukuka ve yasalara aykırı olduğunu, Yerel Mahkeme tarafından davalının müvekkili şirket ile arasında akdedilen sözleşmeye aykırı davrandığı hususu tespit edildiğini, nitekim dosyada mübrez bulunan 30.07.2018 tarihli bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde de belirttiği üzere Türk Borçlar Kanunu’nun 182/II. Maddesi incelemeye alındığında maddede kusursuz ifa imkansızlığına düşen borçlunun cezayı ödemekten kurtulacağı düzenlemiş olmasına rağmen tarafların bu durumun aksini kararlaştırmasına da imkan verdiğini, Bu halde, sözleşme ile cezai şartın ifası koşullarının açıkça belirtilmiş olduğu bu aksinin kararlaştırıldığı dikkate alınmadan yani sözleşmede cezai şartın tamamının ödeneceği sözleşmeye bağlandığından Yerel Mahkeme tarafından verilen kararın sözleşmeye aykırı olduğunu, Sonuç olarak, dava konusu olayda TBK ile belirlenen ifa imkansızlığına ilişkin hükümlerin uygulanmasının mümkün olmadığı, çünkü kentsel dönüşüm sürecinin ifa imkansızlığına sebep olmasının mümkün olmadığı, davalı tarafın kentsel dönüşüm sürecini bilmemesinin mümkün olmaması ve fakat buna rağmen müvekkili şirket ile sözleşme imzalaması ve katkı bedelini alması, bu haliyle de davalının müvekkili şirket ile akdettiği sözleşmenin 21.maddesindeki cezai şart hükmüne aykırı şekilde davrandığı şüpheye mahal vermeyecek şekilde açık olup, bu itibarla yerel mahkeme tarafından davalı tarafın binanın yıkılmasından dolayı cezai şarttan sorumlu tutulamayacağına dair hüküm kurulmasının kanuna, Yargıtay kararlarına ve sözleşmeye aykırı olduğunu, Taraflar arasında akdedilmiş bulunan sözleşmenin 21. maddesinde;”İşletici, Sözleşme süresi içinde işletmeyi kısmen veya tamamen çalıştırmaması, işletmeyi devretmesi veya işletmede iş değişikliği yapması veya işbu Sözleşme’de belirtilen hükümlerden herhangi birini ihlal etmesi veya ilgili mevzuata aykırılıktan kaynaklanan nedenler ile faaliyetine son verilmesi veya askıya alınması gibi nedenler ile işbu Sözleşme’nin feshine sebebiyet vermesi halinde, kredi ve/veya katkının kendisine henüz ödenmemiş kısmını talep etme hakkını yitireceği gibi ŞİRKET veya BAYİ veya DİSTRİBÜTÖR kayıtlarındaki borçları ile ŞİRKET’ten ve/veya BAYİ ve DİSTRİBÜTÖR’den almış olduğu nakit veya nakit bazlı mali katkılar ile kredi ve diğer her türlü sabit yatırım harcamalarının tümü ile kendisine uygulanan iskonto tutarlarını verildiği tarihten itibaren işlemiş ticari faizi de dahil olmak üzere TC Merkez Bankası tarafından uygulanan avans işlemlerindeki güncel faizi oranı üzerinden hesaplanacak faizi ile birlikte ŞİRKET ve/veya BAYİ veya DİSTRİBÜTÖR’e nakden ve defaten itirazsız geri ödemeyi…” hükmü mevcut olduğu, bu itibarla müvekkili şirket tarafından keşide edilen fesih ihtarnamesi ve taraflarca akdedilmiş bulunan sözleşmenin 21. Maddesi dikkate alındığında davaya konu icra takibindeki işlemiş faizin takip tarihinden itibaren başlaması gerektiği yönündeki hüküm kurulması sözleşmeye aykırı olduğunu, taraflar, sözleşme serbestisi içinde basiretli tacir olarak sözleşme hükümlerini müzakere ederek belirlemiş olmakla sözleşmede davalı tarafın sözleşmeyi ihlali halinde katlı bedelinin hangi tarihten itibaren faizi ile iadesi hususunda anlaşmış olduklarından Yerel Mahkeme tarafından 139.500,00.-TL tutarındaki asıl alacağa sözleşmede belirtilen şekilde değilde takip tarihinden itibaren faiz işletilmesine dair verilen karar Yargıtay kararlarına ve sözleşmeye aykırı olduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının Yargıtay kararlarına, Kanuna ve Sözleşmeye aykırı müvekkili şirket aleyhine olan hüküm kısımlarının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın tüm yönleri ile kabulüne, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DAVALI VEKİLİ İSTİNAF DİLEKÇESİ İLE, İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyasından gönderilen ödeme emrinde borcun sebebi olarak, taraflar arasında 01.05.2013 tarihinde akdedilmiş olan Açık Satış Noktası Sözleşmesi ( “sözleşme”) gereği katkı bedeli iadesi, cezai şart, ihtarname ve delil tespiti masrafı gösterildiğini, İcra dosyasına yapılan itiraz üzerine de açılan itirazın iptali davasında Mahkemece cezai şart yönünden davacı talepleri reddedilmiş olup, 139.500.-TL. asıl alacak ve ferileri bakımından takibin devamına, ayrıca davalı aleyhine % 20 oranında icra-inkar tazminatına karar verildiğini, Karar tarihinden sonra taraflarına azilname gönderilmesi nedeni ile dosyaya durum bildirilmiş ise de, yeniden vekaletname düzenlendiğinden yasal süresi içinde anılan kararın usul ve Yasaya uygun olmaması nedeni ile istinaf yoluna gitmek zorunda kalındığını, Davaya cevaplarına da belirttikleri üzere taraflar arasındaki sözleşme 1988 yılından itibaren yenilenerek devam ettiğini, davalının , davacı ile imzaladığı sözleşme tarihinden sonra ,davalının kiracısı olduğu işyeri ile aynı alandaki diğer işyerleri “riskli yapı olmaları” nedeni ile kentsel dönüşüm alanına girmiş ve tüm işyerleri yıkıldığını, yeni yapılacak binada kendisine yer gösterileceği bildirilen müvekkili de davacı şirket ile çalışmaya devam edecekleri inancı ile akdi feshetmediği, şifahen durumu davacının satış temsilcisine bildirildiğini, davacı taraf işyerinin kapanmasından üç yıl sonra (Vergi Dairesi ‘nin 27.05.2017 tarihli kapanış tutanağında da görüleceği üzere müvekkilinin işi bırakma tarihi 30.04.2014’tür) 2017 yılında ihtarname düzenlendiğini, TBK madde 136 uyarınca; sözleşme kapsamındaki tüm yükümlülüklerin yerine getirilmesi borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borçlu o yükümlülüklerini yerine getirmekten kurtulacağını, Bu nedenle davanın reddi talep edilmiş olup, ayrıca aradan uzun zaman geçtikten sonra davacı tarafından geriye doğru talep edilen faizin de M.K. 2. maddesi gereğince hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilmesi gerektiği tarafımızdan beyan edildiğini, Davalının sözleşme gereği içkili işletme izin belgesini süresiz olarak aldığı, Tapdk açık alkollü içki satış belgesini aldığı, bu izinler için süre uzatımına dair ödemelerini işyeri kapalı olduğu halde 2015 yılına kadar yaptığı hususları da dosyaya yazılı kanıtları ile sunulduğunu, bu belgeler davalı müvekkilinin yeniden işyeri açarak davacı şirket ile çalışma iradesinde olduğunu ve esasen sözleşme koşullarını da tamamen yerine getirdiğini gösteren kanıtlar olduğunu, Bilirkişi kurulunun dosyaya sunmuş olduğu raporda; olayda TBK md.136 ‘da düzenlenen “ifa imkansızlığı” nın söz konusu olduğu ve davalının cezai şarttan sorumlu olmayacağı, aynı kapsamda ihtar ve tespit giderlerini de ödemek zorunda olmayacağı konusundaki tespitleri doğrultusunda Mahkemece cezai şart ve takip tarihinden önceki döneme ilişkin faiz talepleri reddedildiğini, hüküm fıkrasının bu yönü ile onanması gerektiğini, ancak aynı şekilde ifa imkansızlığı nedeni ile asıl alacak bakımından davanın kısmen kabulü ile kötü niyetle takibe itiraz etmemiş olan davalı aleyhine icra-inkar tazminatına hükmedilmesinin doğru olmadığını, Bilirkişi raporunda ” katkı payı ” olarak nitelendirilen 139.500.-TL. nin davacıya iadesi gerektiği yolundaki tespite yapmış olduğumuz itirazları Mahkemece değerlendirilmediğini, iş yerinin ortadan kalkmasına kadar çalışılan süre hesaba katılmadığını, davalı sözleşmeden sonra hiç çalışmaya devam etmemiş gibi yapılan hesaplamanın hakkaniyete aykırı olduğunu, Sözleşmenin devamında her iki tarafında menfaati olduğu kadar, sona ermesi ile de her iki taraf için de sözleşmeden beklenen menfaat ortadan kalktığını, bu konunun da incelenmediğini,
Bilirkişi raporu eksik inceleme ile verilmiş olup, buna rağmen hükme esas alındığından ve Mahkemece de rapora itirazları değerlendirilmeden eksik inceleme ile hüküm kurulduğundan, -cezai şart ve takip tarihinden önceki faiz taleplerinin reddine ilişkin kısımları dışında- kararın kısmen ortadan kaldırılması ve davanın tamamen reddedilmesine karar verilmesi gerektiğini, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının cezai şart ve takip tarihinden önceki faiz taleplerinin reddine ilişkin kısımları dışında kararın istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın reddine, karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, satış noktası sözleşmesi hükümlerine aykırılık nedeni ile katkı payı alacağı ile cezai şart alacağının tahsili için başlatılan icra takibine itiraz üzerine açılan itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın KISMEN KABULÜ İLE, Davalının İstanbul …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında 139.500 TL asıl alacak için yaptığı itirazın iptaline, 139.500 TL asıl alacağa, takip tarihinden itibaren avans faizi uygulanmak suretiyle takibin devamına, fazlaya ilişkin talebin reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili ve davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı … A.Ş., davalı …-… ve dava dışı … Ltd. Şti. arasında 01/05/013 tarihinde imzalanan ve yürürlüğe giren “AÇIK SATIŞ NOKTASI SÖZLEŞMESİ (Standart Sözleşme MİKTAR TAAHHÜTLÜ) düzenlenmiştir.
DAVACI VEKİLİNİN İSTİNAF SEBEPLERİ İNCELENDİĞİNDE, Davacı, alacak talebini, taraflar arasındaki açık satış noktası sözleşmesinin 21 maddesine dayandırmaktadır. Davacı vekilinin katkı iadesi alacağına ilişkin olarak faiz başlangıcına yönelik istinaf sebebi incelendiğinde, sözleşmede katkı payının ödendiği tarihten itibaren işletilecek faiziyle iade edileceği kararlaştırıldığından sözleşmenin bu hükmü tartışılmaksızın dava tarihinden itibaren faiz işletilmesi yerinde olmadığından davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmüştür.
DAVALI VEKİLİNİN İSTİNAF SEBEPLERİ İNCELENDİĞİNDE, Sözleşmenin 21.maddesi ile ; İşletici sözleşme süresi içerisinde ürün alımına son verilmesi sözleşmenin feshine sebebiyet verilmesi halinde kredi veya katkının ödenmeyen kısmını talep hakkını yitireceği gibi davacıdan almış olduğu , nakit veya nakit bazlı katkılar ile kredi ve diğer sabit yatırım harcamalarınının tümü ile uygulanan iskonto tutarlarını verildiği tarihten itibaren işlemiş ticari faizi ile ödemeyi taahhüt etmiştir. Sözleşmenin 3.maddesi ile davalı işletmekte olduğu işyerinde şirketin pazarladığı bira ürünlerinden 150.000-litre ürünü almayı ,bu miktar ürün alındığında sözleşmenin bir süre sınırlaması olmaksızın sona ereceği kararlaştırılmıştır. Somut olayda, taraflar arasındaki sözleşmenin 01/05/2013 tarihli olduğu, vergi dairesi yazısına göre davalının 30/04/2014 tarihinde işi bıraktığı, buna göre sözleşmenin yapılmasından sonra ortaya çıkan ve davalı dışındaki bir sebep nedeniyle akdin sona erdiği, imkansızlık durumunun davalıdan kaynaklanmayan subjektif olmayan ve sözleşmeden sonra ortaya çıkan bir durum olduğu anlaşılmıştır. Davacı vekili, sözleşme hükmü uyarınca herhangi bir indirim yapılmadan bedelin tümünün iadesi gerektiğini iddia etmekte ise de ifa imkânsızlığının oluşmasında davalının kusuru bulunmadığından, iadenin kapsamının sözleşmeye göre değil, Kanun’un düzenlediği gibi TBK’nın sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre belirlenmesi gerekir. Davalının, sözleşmenin ifa edilmeyen bakiye dönemine isabet eden katkı payı tutarı kadar sebepsiz zenginleştiğinin kabulü gerekir. Mahkemece alınan bilirkişi raporunun tarafların ticari defter ve kayıtları incelenmeden düzenlendiği ve taraflar arasındaki sözleşmenin başlangıç tarihi olan 01/05/2013 tarihinden vergi dairesi yazısına göre davalının 30/04/2014 tarihinde işi bıraktığı tarihe kadar davalının davacıdan ürün alıp almadığı, aldı ise ne miktar ürün aldığı yönünde bir tesbitin yapılmadığı anlaşılmıştır. Sözleşmede ödenen katkı payının tümünün iade edileceği yazılı ise de bu hükmün ihlali halinde alınan bedelden geriye kalan miktarın tümü olarak anlaşılması gerekmektedir. Zira katkı payı ihlal olmadığı ve sözleşmenin yürürlükte olduğu sürece alınan her litre ürün için iade yükümlülüğünün o miktar kadar sona ereceği açıktır. Alım yapılmak suretiyle tamamlanan sözleşmede katkı payının iadesinin sözkonusu olmayacağı düşünülerek davalının sözleşmenin yürürlükte olduğu süre içerisinde ne miktar ürün aldığı tesbit edilerek geriye kalan iade yükümlülüğünün ne miktar olduğu belirlenmelidir. (Somut olaya emsal olabilecek Yargıtay 19.HD nin 2016/15809 esas – 2018-884 karar sayılı kararı, İstanbul BAM 12 HD.nin 2018/510 Esas – 2018/1340 Karar sayılı kararı, İstanbul BAM 14 HD.nin 2020/1502 Esas- 2020/975 Karar sayılı kararı aynı yöndedir.) Somut olayın özellikleri ve yukarıdaki hukuki açıklamalar ışığında, sözleşmenin yorumlanması gerekir. Aksinin kabulü davacı yararına haksız kazanç oluşturacaktır. İlk derece mahkemesinin bu yönde inceleme yaptırılmadan karar verilmesi yerinde görülmemiştir. HMK.nın 3531-a-6 mad. uyarınca; Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemesi halini de bu madde kapsamında değerlendirmek gerekecektir. (Değişik 28.07.2020T.7251 Sy.Kanun-35.madde) Açıklanan nedenlerle, davacı vekili ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının HMK’nın 353/1-a.6. maddesi uyarınca kaldırılmasına, yukarıdaki açıklamalar ve emsal Yargıtay ve İstanbul BAM 12 – 14 HD.nin kararlarındaki tesbitlerde gözetilerek işlem yapılmak üzere dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Tarafların istinaf başvurularının KABULÜ ile; İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 27/12/2018 tarih ve 2017/919 Esas 2018/1009 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, istinaf karar harçlarının talep halinde yatıran tarafa iadesine, 3-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 4-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 5-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 15/12/2021 tarihinde HMK’nın 353/1-a6 maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.