Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/2718 E. 2022/110 K. 28.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2718 Esas
KARAR NO: 2022/110 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2018/844 Esas – 2019/708 Karar
TARİH: 25/09/2019
DAVA: Yönetim Kurulu Kararının Yoklukla Malul Olduğunun Tespiti
KARAR TARİHİ: 28/01/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirketin kuruluşundan itibaren yönetim kurulu üyesi olduğunu, 2017 faaliyet yılında görev yapan yönetim kurulu üyelerinin çoğunluğunun-başkan olarak görev yapan feri müdahil de dahil- şirket genel kurul kararı ile 2018 faaliyet yılında yönetime seçilemediğini, davalı şirketteki yönetim değişikliğinden sonra müvekkilinin yönetim kurulu karar defterinden 25/12/2017 tarihinde kendisinin davet edilmediği bir toplantı yapıldığını ve haberdar olmadığı bu toplantıda şirket menfaatlerine aykırı hükümler içeren 9 numaralı yönetim kurulu kararı alındığını tespit ettiğini, 9 numaralı kararda davalı şirketin dava dışı …AŞ’den olan 51.094.619 TL cari hesap alacağının ertelenmesi amacıyla “Borç Erteleme Sözleşmesi”nin imzalanmasına karar verildiğini, sözleşmeye göre davalı şirketin dava dışı şirketten olan alacaklarının vadeler halinde erteleneceğini, davalı şirketin protokolü feshinin mümkün olmayacağını ve davalı tarafından feshedilmesi halinde davalının fahiş tutarda cezai şart ödeyeceğini, ancak sözleşmenin ne davalı şirket kayıtlarında ne de dava dışı … AŞ’nin 2017 yılı resmi kayıtlarında görülmediğini, bu nedenle bu sözleşmenin gerçekte yapılıp yapılmadığının şüpheli olduğunu, 25/12/2017 tarihli yönetim kurulu toplantısının yapıldığının öğrenilmesinden sonra kararı alan eski yönetim kurulu üyelerine Beşiktaş …Noterliği’nin 06/06/2018 tarih ve … yevmiye nolu ihtarnamesinin keşide edilerek 25/12/2017 tarihli yönetim kurulu kararının yoklukla malul olduğu ve yönetim kurulu üyelerinin TTK 553.maddesi uyarınca kişisel olarak sorumlu olduğunun ihbar ve ihtar edildiğini, bu ihtarnameye yönetim kurulu eski başkanı … tarafından Beyoğlu …Noterliği’nin 22/06/2018 tarih ve … yevmiye sayılı ihtarnamesi ile cevap verildiğini ve yönetim kurulu kararının usulüne uygun alındığı, toplantı ve karar nisaplarına uyularak her zaman karar alınabileceği, yönetim kurulu üyesinin toplantıları takiple mükellef olduğu ve toplantıların her zamanki usulde yapıldığı hususlarının bildirildiğini, bu cevabi ihtarnameye göre davalı şirketin eski yönetim kurulu başkanının davacının 25/12/2017 tarihli yönetim kurulu toplantısına davet edilmediğinin kabul ve ikrarı anlamına geldiğini, tüm yönetim kurulu üyelerine davette bulunulmaksızın toplantı yapılması ve karar alınmasının kanun hükümlerine aykırı olduğunu, ayrıca TTK 391m. uyarınca kararın eşitlik ilkesine aykırı olması, şirketin temel yapısına uygun olmaması ve sermayenin korunması ilkesini gözetmemesi nedeniyle batıl olduğunu ileri sürerek 25/12/2017 tarihli 9 numaralı yönetim kurulu kararının yoklukla malul olduğunun tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davacının davalı şirketin yönetim kurulu başkanı olması nedeniyle davalı şirketi temsil edecek birinin atanması gerektiğini, davacı tarafın iddialarının aksine yönetim kurulunun 9 nolu kararının tamamen geçerli ve hukuka uygun olduğunu, TTK 390/1.maddesine göre sözleşmede aksi ağırlaştırıcı bir hüküm bulunmadığı takdirde yönetim kurulunun üye tam sayısının çoğunluğu ile toplanacağı ve kararların toplantıda hazır bulunan üyelerin çoğunluğu ile alınabildiğini, bir yönetim kurulu üyesinin toplantıya gelmemesinin yeni dönemde kurulun toplanmasını ve işlemesini engellemediğini, TTK’unda yönetim kurulu üyelerinin çağrı şekline ilişkin düzenleme öngörülmediğini, davalı şirketi yönetim kurulu üyelerinin o dönemde sık sık bir araya geldiklerini, bu toplantılar için şirkette aranmakta olduklarını, telefon açıldığını veya sekreterleri vasıtasıyla haber bırakıldığını, üyelerin şirket merkezinde yan yana odalarda çalıştıklarını, yönetim kurulu üyesi olarak gerekli özeni göstermeyen davacının katılmadığı ve mazeret de sunmadığı bir toplantıya sonradan çağrılmadığı iddiasının ileri sürülmesinin dürüstlük kuralına aykırılık teşkil edeceğini, söz konusu bütün kararların müzakere edilerek alındığını, yokluğu talep edilen kararın içerik olarak da hukuka uygun olduğunu, 9 nolu kararın borcun tasfiyesine ilişkin bir protokol olduğunu, bu durumun davacının kabulünde olduğunu, yönetim kurulunun karar ile ne kefil ne de garanti verdiğini, 9 nolu karar ile şirketler arasında yapılan protokolün borcun tasfiyesine ilişkin olduğunu, davalı şirketi zarara uğratacak bir karar olmadığını, davacının tamamen kötü niyetle hareket ettiğini, anılan nedenlerle yönetim kurulu toplantı ve karar nisaplarına uygun olduğunu, davanın protokolün tarafı olan … A.Ş.’ye ihbarı gerektiğini savunarak davanın reddini istemiştir. Feri müdahil vekili, davacı tarafın iddialarının aksine yönetim kurulunun 9 nolu kararının tamamen geçerli ve hukuka uygun olduğunu, TTK’unda yönetim kurulu üyelerinin çağrı şekline ilişkin düzenleme öngörülmediğini, davalı şirketi yönetim kurulu üyelerinin o dönemde sık sık bir araya geldiklerini, bu toplantılar için şirkette aranmakta olduklarını, telefon açıldığını veya sekreterleri vasıtasıyla haber bırakıldığını, üyelerin şirket merkezinde yan yana odalarda çalıştıklarını, yönetim kurulu üyesi olarak gerekli özeni göstermeyen davacının katılmadığı ve mazeret de sunmadığı bir toplantıya sonradan çağrılmadığı iddiasının ileri sürülmesinin dürüstlük kuralına aykırılık teşkil edeceğini, söz konusu bütün kararların müzakere edilerek alındığını, yokluğu talep edilen kararın içerik olarak da hukuka uygun olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 25/09/2019 tarih ve 2018/844 Esas 2019/708 Karar sayılı Kararı ile; ” ….…….Yönetim kurulu toplantılarının ne şekilde yapılacağı TTK 390.maddesinde düzenlenmiştir. Yönetim kurulu toplantılarının çağrı usulüne ilişkin genel kuruldakinin aksine, herhangi bir prosedür öngörülmemiştir. Ancak bu prosedür öngörülmemesi toplantıların yönetim kurulu üyelerine yada bir kısmına haber verilmeyeceği anlamını taşımamaktadır. Davalı şirketin esas sözleşmesinde ve iç yönergesinde de yönetim kurulu toplantısına çağrı usulü düzenlenmiş değildir. Bu kapsamda yönetim kurulu toplantılarına çağrıda genel kurula çağrıya ilişkin TTK 414.maddesinde belirtilen çağrı usulünün uygulanması gerekmemektedir. Yani bunun dışındaki çağrı şekilleri ile de (telefonla, mektupla, e-mail ile, mesajla, sözlü olarak bildirimle vs.gibi) yönetim kurulu toplantıya çağrılabilecektir. Yine toplantı yapılmaksızın da yönetim kurulu üyeleri TTK 390/4.maddesi uyarınca “Üyelerden hiçbiri toplantı yapılması isteminde bulunmadığı takdirde, yönetim kurulu kararları, kurul üyelerinden birinin belirli bir konuda yaptığı, karar şeklinde yazılmış önerisine, en az üye tam sayısının çoğunluğunun yazılı onayı alınmak suretiyle de verilebilir. Aynı önerinin tüm yönetim kurulu üyelerine yapılmış olması bu yolla alınacak kararın geçerlilik şartıdır. Onayların aynı kâğıtta bulunması şart değildir; ancak onay imzalarının bulunduğu kâğıtların tümünün yönetim kurulu karar defterine yapıştırılması veya kabul edenlerin imzalarını içeren bir karara dönüştürülüp karar defterine geçirilmesi kararın geçerliliği için gereklidir.” Somut olayımızda TTK 390/4.maddesindeki toplantısız karar alma usulü uygulanmış değildir. Bu kapsamda söz konusu kararın yapıldığı ileri sürülen toplantıda alınmış olduğunu kabul etmek gerekmektedir. Yukarıda belirtildiği üzere her ne kadar TTK’da yönetim kurulu toplantılarına ilişkin yapılacak çağrıya yönelik bir usul belirlenmemiş ve bu konuda daha esnek bir düzenleme yer almışsa da söz konusu toplantılarda yönetim kurulu üyelerine yöntemi belirli olmasa da usulüne uygun bir çağrının mutlak suretle yapılmış olması gerekmektedir. Davacı taraf butlanı talep edilen 25/12/2017 tarihli toplantıya ilişkin kendisinin davet edilmediğini iddia etmektedir. Davalı şirket ise davacının toplantıya davet edildiğini ileri sürmekte, ancak davetin ne şekilde yapıldığı (telefon, e-mail, posta, sözlü, mesaj) hususunda herhangi bir açıklama ya da belge sunmamaktadır. Toplantıya çağrı bir usule bağlanmamış ise de, çağrının yapıldığını davalı şirket ispatlamak durumundadır. Yönetim kurulu üyeliğine seçilen pay sahibinin söz konusu toplantıdan haberdar edilmesi ve onun bu toplantıya katılımının sağlanması, pay sahipliği sıfatının kullanılması için bir gerekliliktir. Yönetim kurulu üyesi toplantıdan haberdar edilmeksizin yapılan toplantının, aynı zamanda pay sahibi olan yönetim kurulu üyesinin vazgeçilmez nitelikteki haklarını ihlal eden bir karar niteliği taşımaktadır. Bu bağlamda çağrı yapılmaksızın yapılan toplantıda alınan karar nisabı uygun olsa da, yoklukla malul durumdadır. Bu bağlamda yönetim kurulu üyesinin toplantıya davet edilmediğinin iddia edildiği ve davalı şirket tarafından toplantıya çağrıldığı konusunda dosyaya herhangi bir delil de sunulmadığı anlaşıldığından söz konusu yönetim kurulu kararının yoklukla malul olduğunun tespitine karar vermek gerekmiştir.” gerekçeleri ile; “Davacının davasının kabulü ile İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün … sicil numarasında kayıtlı ….’nin 25/12/2017 tarihli 9 nolu yönetim kurulu kararının yoklukla malul olduğunun tespitine,” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davalı şirket temsilcisi tarafından ve feri müdahil vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı şirket temsilcisi istinaf dilekçesinde özetle; Davanın konusunu yanlış tespit edildiğini, konusu ile verilen hüküm arasında çelişki oluştuğunu, kanunda özel olarak düzenlenmediği sürede yönetim kurulu kararlarının iptaline ilişkin bir düzenlemenin mevcut olmadığını, yönetim kurulu kararının gerekli nisaplara uygun alınmış olması nedeniyle yoklukla malul olmasının da söz konusu olmadığını, Davacı kararın alındığı tarihte yönetim kurulu üyesi olup şirketin karar defterini görmediğini, bu kararın alındığını bilmediğini ileri sürmesinin inandırıcı olmadığını, zira 8 ve 10 nolu kararlarda davacı imzası bulunduğunu, Kayyım atanma kararının tarafına tebliğinden sonra mahkemeden iddiaların değerlendirilebilmesi için süre talep edildiğini, mahkemenin 19/06/2019 tarihli duruşma 1 nolu ara kararı ile talebi uygun bulunarak tarafından duruşma gününü bildirir davetiye tebliğine karar verildiğini, tarafınca 25/09/2019 tarihli duruşmada delillerinin toplanmasının talep edildiğini ve diğer yönetim kurulu üyelerinin toplantıdan ne şekilde haberdar olduklarına ilişkin dinlenebileceklerinin beyan edildiğini, mahkemece talebin kabul edilmediğini, Mahkemenin gerekçesinin davacıya davet yapılmaksızın toplantının yapılmış olduğu şeklinde olduğunu, bu tespite göre davacının sözlü olarak dahi toplantıdan haberdar edilmiş ve toplantıya katılmamış olabileceğini, sözlü olarak diğer yönetim kurulu üyelerinin haberdar olduğu hususunun ise dinlenilmeleri ile tespit edilebileceğini belirterek hükmün kaldırılmasını ve davanın reddini istemiştir. Feri müdahil vekili istinaf dilekçesinde özetle; 25/09/2019 tarihli duruşmaya kadar davalı şirketin yasaya ve usule uygun temsilinin sağlanamadığını ve davalı şirketin esasa ilişkin beyan ve delilleri toplanılarak incelenmeden karar verildiğini, davalı lehine sunulan hiçbir açıklama ve belgenin değerlendirilmediğini, cevap dilekçesinde aynı katta yan yana çalışma ofisleri olan yönetim kurulu üyelerine yıllardır çağrının telefon açılması veya sekreterleri vasıtasıyla haber bırakılması şeklinde yapıldığının belirtilmiş olduğunu, davacının da aksi yönde bir iddia veya delilinin bulunmadığını,25/09/2019 tarihli duruşmada yönetim kurulu üyelerinin bu hususta dinlenilmelerinin talep edildiğini, ancak dinlenmeden ve dosya bilirkişiye dahi gönderilmeden karar verildiğini, TTK’nda yönetim kurulunun çağrı usulüne ilişkin bir usul öngörülmediği gibi davalı şirketin yönetim kurulu toplantılarının düzenlenmesine ilişkin bir iç yönergesinin de bulunmadığını, iptali talep edilen yönetim kurulu kararının nisaplara uygun şekilde alındığını, dolayısıyla kararın usulüne uygun ve geçerli olduğunu, TTK’nda bu hususta özel bir usulün öngörülmemesinin sebebinin şirket yönetim kurulunun her an şirket yönetiminde hazır ve nazır olması ve şirketin yürütülmesi zorunlu iş ve işlemleri için hızlı karar alınabilmesi olduğunu, doktrindeki görüşlerin de bu yönde olduğunu, İspat yükü davacıda olup toplantıya davet edilmediğini ve toplantıdan haberdar olmadığını ispat etmesi gerektiğini, Davacının iptalini talep ettiği yönetim kurulu kararına konu protokolü bizzat kendi yönetim kurulu başkanlığı döneminde davalı şirket kayıtlarına alarak bir fiil icra ettiğini ve ardından iptalini talep ettiği yönetim kurulu kararına dayanarak yaptığı işlemler için genel kuruldan ibrasını talep ettiğini, davacının bu çelişkili hal ve tavırlarının kötüniyetini ortaya koyduğunu, kararın alınmasından 10 ay sonra bu davayı açmasının da hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, ayrıca söz konusu 2018 yılı finansal tablo ve kayıtlarının genel kurulda onaylanması nedeniyle davanın konusuz kaldığını, davacının dürüstlük kuralına aykırı davrandığını, Davanın protokolün tarafı olan … A.Ş.’ne ihbarı talep edildiği halde bu konuda bir karar verilmediğini, Gerekçeli kararda müvekkilinin açıklama ve beyanlarına yer verilmediğini belirterek hükmün kaldırılmasını ve davanın reddini istemiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, 25/12/2017 tarihli 9 nolu yönetim kurulu kararının yoklukla malul olduğunun tespiti istemine ilişkin olup, davacı yönetim kurulu toplantısından kendisinin haberdar edilmemiş olması nedeniyle toplantıya katılamadığını, bu nedenle alınan kararın yoklukla malul olduğunu, ayrıca butlan nedenlerinin de bulunduğunu ileri sürmüş, davalı ise yönetim kurulu toplantılarının üyelere telefonla aranmak veya sekreterlerine haber verilmek suretiyle bildirildiğini, davacının haberdar olduğunu, kararın gerekli nisaplara uygun olarak alındığını savunmuş, ilk derece mahkemesince yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir. TTK’nın 390/1.m.” Esas sözleşmede aksine ağırlaştırıcı bir hüküm bulunmadığı takdirde, yönetim kurulu üye tam sayısının çoğunluğu ile toplanır ve kararlarını toplantıda hazır bulunan üyelerin çoğunluğu ile alır. Bu kural yönetim kurulunun elektronik ortamda yapılması hâlinde de uygulanır.” şeklinde, Aynı Yasanın 390/4 m. ise “Üyelerden hiçbiri toplantı yapılması isteminde bulunmadığı takdirde, yönetim kurulu kararları, kurul üyelerinden birinin belirli bir konuda yaptığı, karar şeklinde yazılmış önerisine, en az üye tam sayısının çoğunluğunun yazılı onayı alınmak suretiyle de verilebilir. Aynı önerinin tüm yönetim kurulu üyelerine yapılmış olması bu yolla alınacak kararın geçerlilik şartıdır. Onayların aynı kâğıtta bulunması şart değildir; ancak onay imzalarının bulunduğu kâğıtların tümünün yönetim kurulu karar defterine yapıştırılması veya kabul edenlerin imzalarını içeren bir karara dönüştürülüp karar defterine geçirilmesi kararın geçerliliği için gereklidir.” şeklinde düzenlenmiştir. Yönetim kurulunu toplantıya kural olarak başkan çağırır, diğer üyelerin yönetim kurulunu doğrudan doğruya toplantıya çağırma yetkisi olmamakla birlikte, TTK’nun 392/7 m. uyarınca her yönetim kurulu üyesi başkandan, yönetim kurulunu toplantıya çağırmasını yazılı olarak isteyebilir. Toplantı çağrısı herhangi bir şekle tabi değildir, önemli olan üyelerin toplantı hakkında bilgi sahibi olmalarıdır. Ancak çağrı şeklinin ispat edilebilir bir araca dayanması, örneğin telefonla, faksla, noter aracılığı veya elektronik posta yolu ile yapılması gerekir. Elden dolaştırma yoluyla karar alınması yöntemini düzenleyen TTK 390/4 m. uyarınca aynı önerinin tüm üyelere yapılmış olması alınacak kararın geçerlilik şartı sayılmış ise de, toplantı yapılması yoluyla karar alınması haline ilişkin olarak herhangi bir geçerlilik şartı kabul edilmediğine göre, toplantı çağrısı bazı üyelere yapılmamış veya yapıldığı ispat edilememiş olsa da, yapılan yönetim kurulu toplantısında gerekli toplantı ve karar nisabı sağlanmışsa, alınan kararların geçerli olduğunun kabulünün gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır (Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 14/12/2021 tarih 2021/8208 E., 2021/7137 K. Sayılı emsal kararı). Somut olaya döndüğümüzde dava konusu yönetim kurulu kararının toplantı yapılmak suretiyle alındığı tarafların kabulündedir. Davacıya toplantı çağrısı yapıldığı ispat edilememiş ise de, toplantı ve karar nisabının sağlandığı anlaşılmakla, kararın yoklukla malul olduğu yönündeki iddia haklı görülmemiştir. Öte yandan TTK 391.m. uyarınca, eşit işlem ilkesine aykırı olan, anonim şirketin temel yapısına uymayan veya sermayenin korunması ilkesini gözetmeyen, pay sahiplerinin, özellikle vazgeçilmez nitelikteki haklarını ihlal eden veya bunların kullanılmalarını kısıtlayan ya da güçleştiren, diğer organların devredilemez yetkilerine giren ve bu yetkilerin devrine ilişkin kararlar batıldır. Mahkemece yönetim kurulu üyesi toplantıdan haberdar edilmeksizin yapılan toplantının, aynı zamanda pay sahibi olan yönetim kurulu üyesinin vazgeçilmez nitelikteki haklarını ihlal eden bir karar niteliği taşıdığı kabul edilmiş ise de, TTK 391.m. hükmünde sayılan butlan halleri kararların ne şekilde alındığına değil, alınan kararların içeriğine ilişkin irdelenmesi gereken nedenler olmakla, mahkemenin bu yöndeki gerekçesi haklı görülmemiştir. Dava konusu yönetim kurulu kararına konu 31/12/2017 tarihli Borç Tasfiyesine Dair Protokol başlıklı belge incelendiğinde, dava dışı … A.Ş.’nin davalı şirkete ait olan ana para ve işlemiş faiz borçlarının yapılandırılması suretiyle tasfiyesine ilişkin olduğu, ödenecek tutarın taksitlendirildiği, sözleşmenin davalı şirket tarafında feshedilemeyeceği aksi halde cezai şart ödemesi gerektiği yönünde hüküm yer almakla birlikte söz konusu hükmün “haklı neden olmadan fesih” halini düzenlediğinin kabulünün gerektiği, borçlu şirket tarafından ödeme planına uyulmaması halinde davalı şirket tarafından borcun icra takibine konu edilebileceği, bu haliyle kararın butlanını gerektirecek bir neden bulunmadığı kanaatine varılmıştır. Bu itibarla mahkemece açıklanan bu hususlar dikkate alınarak yerinde görülmeyen davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş ise de, bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, davalı vekilinin ve feri müdahil vekilinin istinaf başvurularının kabulü ile HMK 353/1-b2 m. uyarınca hükmün kaldırılmasına ve davanın reddi yönünde yeniden hüküm kurulmasına karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; Davalı vekili ve feri müdahil vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin 25/09/2019 tarih ve 2018/844 Esas – 2019/708 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, Dairemizce yeniden hüküm kurulmak sureti ile; 1-Davanın REDDİNE,
İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN: 2-Dairemiz karar tarihi itibariyle alınması gereken 80,70.TL karar harcından davacı tarafından dava açılırken peşin olarak yatırılan 35,90.TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80.TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 3-Davacı tarafça sarf edilen yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, 4-Davalı tarafça sarf edilen yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığını, 5-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT 7/2 maddesi gereğince hesaplanan 5.100,00 TL. vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 6-Artan gider avansı varsa talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN: 7-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan 121,30’ar.TL istinaf başvuru harçlarının hazineye gelir kaydına, 8-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf karar harçlarının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine, 9-Davalı tarafından sarf edilen 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile 34,30.TL dosyanın istinafa gidiş dönüş gideri olmak üzere toplam 155,60.TL’nin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 10-Feri müdahil tarafından sarf edilen 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının davacıdan alınarak feri müdahile verilmesine, 11-Bakiye gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 28/01/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.