Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/2671 E. 2022/98 K. 27.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2671
KARAR NO: 2022/98
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 24/10/2019
DOSYA NUMARASI: 2017/65 Esas – 2019/809 Karar
DAVA: Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
KARAR TARİHİ: 27/01/2022
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı şirketin %30 hissesine sahip ortağı olduğunu, davalı şirketin 26/12/2016 tarihli 2015 yılı Olağan Genel Kurul Toplantısında alınan kararların hukuka aykırı olduğunu, müvekkilinin, şirketteki payının hukuka aykırı olarak gasp edilerek genel kurul yetkisinde olmamasına rağmen hisselerin rızası hilafına devir edildiğini ve yeni hissedarlar oluşturulduğunu, ayrıca şirketin gerçeği yansıtmayan finansal tablolarının oylanarak kabul edildiğini, yönetim kurulu üyelerinin haksız olarak ibra edildiğini, oylamanın usulüne uygun olmadığını, yine aynı genel kurulda kar dağıtılmaması yönünde karar alındığını belirterek, davalı şirketin 26/12/2016 tarihli Genel Kurul Toplantısında alınan 2, 3, 4 ve 8 nolu kararların iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalının davaya cevap vermediği, davalı vekilinin duruşmadaki beyanlarında davanın reddini savunduğu anlaşılmıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 24/10/2019 tarih ve 2017/65 Esas – 2019/809 Karar sayılı kararı ile; ” …. davacının, hissedarı olduğu davalı şirketin 26/12/2016 tarihli Olağan Genel Kurul Toplantısına iştirak ettiği, gündem maddelerinden iptali istenilen gündem maddelerine olumsuz oy kullandığı ve kararlara ilişkin muhalefet şerhi yazdırdığı; benimsenen bilirkişi kurulu raporunda dayanak ve gerekçeleriyle açıklandığı üzere; ispat yükü kendisinde olan davalı tarafça herhangi bir somut delil sunulmadığı gibi defter ibrazından kaçındığı anlaşıldığından faaliyet raporu ile mali tabloların onaylanmasına ilişkin gündemin 2.maddesiyle alınan kararın ve yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin gündemin 3.maddesiyle alınan kararın dürüstlük kuralına aykırı olduğu kanaatine varıldığından iptaline karar vermek gerekmiştir. Kar payı dağıtılıp dağıtılmaması hususu her ne kadar şirket genel kurulunun takdir yetkisinde ise de; somut olayda karın dağıtılmamasına ilişkin alınan kararın kanuna, esas sözleşmeye, dürüstlük ve objektif iyiniyet kurallarına aykırı olmaması gerekir. Bu durumda davalı tarafça, kar dağıtılmaması kararının keyfi alınmadığı, şirket sürekliliği ve aktiflerinin sağlanabilmesi için gerekli olduğu kanıtlanmalıdır. Zira, TTK’nda esas itibariyle, sermaye şirketlerinde yıllık kar dağıtımı bir zorunluluk olarak kabul edilmiştir. Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda kar payı dağıtılmamasına ilişkin genel kurul gündeminin 4.maddesiyle alınan kararın; yine benimsenen bilirkişi kurulu raporunda dayanak ve gerekçeleriyle açıklandığı üzere davalı şirketin, kar payının hangi gerekçelerle dağıtılmadığı hususunu somut delillerle ispatlayamadığı anlaşıldığından kar payı dağıtılmamasına ilişkin genel kurul gündeminin 5.maddesiyle alınan kararın dürüstlük kuralına aykırı olduğu kanaatine varıldığından iptaline karar vermek gerekmiştir. Pay dağılımının görüşülmesine ilişkin gündemin 8.maddesiyle alınan karar yönünden yapılan inceleme sonrasında, benimsenen bilirkişi kurulu raporunda dayanak ve gerekçeleriyle açıklandığı üzere payların kuruluşta ve sermaye arttırımında pay bedellerinin taahhüt edilmesi, payların satın alınması veya miras yoluyla edinilmesi mümkün olduğu anlaşıldığından genel kurul kararıyla payların oranlarının tespitine ilişkin alınan yasaya aykırı bu kararın da iptaline karar vermek gerekmiş, açıklanan nedenlerle davanın kabulüne ilişkin aşağıdaki gibi karar vermek gerekmiştir. ” gerekçeleri ile; ” Davanın KABULÜ ile, 1-Davalı şirketin 26/12/2016 tarihli genel kurul toplantısında alınan 2, 3, 4 ve 8 nolu dava konusu yapılan gündem maddelerine ilişkin kararların ayrı ayrı iptallerine, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davada, müvekkili şirket ve şirket yetkililerine yapılan tebligatların usulsüz olduğunu, müvekkili şirkete yapılan tebligatların daimi çalışana teslim tarihi olarak belirtilen 02.02.2017 tarihinde, firmanın SGK’lı bir çalışanı olmadığı için iş yerinin de kapalı olduğunu, bu nedenle şirket yetkililerinin dava dilekçesi ve tensip tutanağından haberdar olamadığını ve cevap dilekçesi sunmak için gerekli olan süreyi kaçırdıklarını, yapılan tebligatlar usulsüz olduğundan 7201 Sayılı Tebligat Kanunu’nun 32. maddesi uyarınca tebliğ tarihinin düzeltilmesine karar verilmesi gerekirken davanın kabulüne karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, Yine 02.05.2017 tarihli 1. celsenin 14 nolu ara kararında davacılar vekilinin Genel Kurul icrasının durdurulması istemi ile ilgili olarak Yönetim Kurulu görüşlerinin alınması için Yönetim Kurulu üyelerine 7 gün içinde beyanda bulunmaları için meşruhatlı davetiye gönderilmesine, bu sürenin bitiminden sonra ihtiyati tedbir isteminin re’sen incelenmesine karar verildiğini, Söz konusu meşruhatlı davetiyenin şirkete tebliğinin usulsüz olduğunu, ayrıca TTK 449. maddesinin Genel kurul kararı aleyhine iptal veya butlan davası açıldığı taktirde mahkeme, yönetim kurulu üyelerinin görüşünü aldıktan sonra, dava konusu kararın yürütülmesinin geri bırakılmasına karar verebilir. ” hükmünü içerdiğini, mahkemenin dava konusu kararının yürütülmesinin geri bırakılmasına karar verebilmesinin ön koşulunun yönetim kurulu üyelerinin görüşünü almak olduğunu, ihtiyati tedbir isteminin 7 günlük süre bitiminden sonra re’sen incelenmiş olmasının hukuka aykırı olduğunu, Davacı tarafın iş bu davada hukuki yararının söz konusu olmadığını, Pay defterine davacının, 13.08.2013 tarihli hazirun cetvelinde ismi yazıldığı için kaydedildiğini, 13.08.2013 tarihli genel kurul usulsuz ve sahtecilikle yapıldığından İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/869 Esas sayılı dosyasında genel kurulun iptali davası açıldığını, bu genel kurulun iptaline karar verildiğini, Bu kapsamda 13.08.2013 tarihli genel kurulun iptali davasının görüldüğü İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/869 Esas sayılı dosyasının sonucunun beklenmesi gerekirken, mahkeme tarafından bu hususun değerledirilmediğini, davacı …’nun sahip olduğu hisse oranı ispat edilmeksizin huzurdaki davayı ikame edemeyeceğinden, mahkemece İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/869 Esas sayılı dava dosyasının kesinleşmesi beklenerek iş bu dava dosyasının kapsamı ile İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/869 Esas sayılı dava dosyasının kapsamı bir bütün halinde değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekirken, bu husus gözardı edilerek eksik inceleme ve araştırma sonucu hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, Şirketin kar payı dağıtım zorunluluğu bulunmadığını, 24.10.2019 tarihli gerekçeli kararda TTK’da sermaye şirketlerinde yıllık kar dağıtımının bir zorunluluk olarak kabul edildiğinin belirtildiğini, fakat gerek Ticaret Kanunu gerek mevcut yargı kararları dikkate alındığında sermaye şirketlerinde kanundan doğan bir kar dağıtım zorunluluğu bulunmadığını, Sermaye Piyasası Kurulu’nun II-19.1 sayılı “Kar Payı Tebliği”nin 4/ 2-a maddesinin de SPK denetimindeki şirketlerin kar dağıtmama kararları alabileceklerini belirtmekte olduğunu, sermaye şirketleri genel kurullarında alacakları kararlarla dağıtılacak karın tamamının dağıtılmasına bir kısmının dağıtılmasına ya da hiç dağıtılmamasına karar verebilecekleri gibi kar dağıtımı ile ilgili bir düzenleme yapmak zorunda da olmadıklarını, nitekim şirketlerin ilerleyen dönemlerde yatırımlara yönelebilmek ve finansal sorunları ortadan kaldırmak amacıyla kazançlarını tamamen veya kısmen kar payı olarak dağıtmayıp bünyelerinde tutabildiklerini, dolayısıyla müvekkili şirketin, kar payının hangi gerekçeyle dağıtılmadığı hususunu somut delillerle ispatlayamadığı gerekçesiyle dava konusu genel kurul toplantısı tutanağının 4. maddesinin iptaline karar verilmesinin haksız ve hukuka aykırı olduğunu, Mahkeme tarafından alınan bilirkişi raporunun eksik inceleme ve hatalı değerlendirmeler içerdiği gibi hisselerin ve genel kurulun iptali davalarının bilirkişi raporunda değerlendirilmediğini, hatalı rapora dayanılarak hüküm kurulmasının da usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, TTK’nun 445. maddesi uyarınca davalı şirketin 26/12/2016 tarihinde yapılan 2013-2014-2015 yılı olağan genel kurul toplantısında alınan 2, 3, 4 ve 8 no’lu kararların iptali istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, karara karşı davalı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İptali talep edilen 2 no’lu kararın, yıllık faaliyet raporu ve bilançoların müzakeresi; 3 no’lu kararın, yönetim kurulunun ibrası; 4 no’lu kararın, kar ve kazanç payı dağıtılması; 8 no’lu kararın ise şirket pay dağılımına ilişkin olduğu görülmektedir. Genel kurul kararlarının yasa, anasözleşme ve afaki iyiniyet kurallarına aykırılık halleri ileri sürülerek iptalleri isteminde bulunabilmek için 6102 sayılı TTK’nın 446/1-a maddesi uyarınca, toplantıya katılan üyenin karara ret oyu kullanarak muhalif kalması ve bu keyfiyeti zapta geçirtmesi gerekir. Oylama öncesi yapılan görüşme sırasında bir öneriye karşı olunduğunun belirtilmesi veya ret oyu kullanılması alınan karara muhalif olunduğu anlamını taşımaz. (Yargıtay 11. HD, 08.12.2015 tarih, 2014/18887; 2015/13122 E.K sayılı emsal ilamı) Somut olayda; davacı ortak, 26/12/2016 tarihinde yapılan genel kurul toplantısına bizzat katılmıştır. Toplantıya bir kısım şirket ortakları asaleten, bir kısım şirket ortakları da vekaleten katılmış ve % 100 olarak toplantı nisabı sağlanmıştır. Davacı, 26/12/2016 olan toplantı tarihinin Ticaret Sicil Gazetesinde 28/12/2016 olarak ilan edildiğini ileri sürmüş ise de, genel kurula davacı bizzat katıldığından, toplantı tarihinin farklı ilan edilmesi sonuca etkili olmayıp, bu husus iptal sebebi olarak ileri sürülemeyecektir. Genel kurul toplantı tutanağı 2 no’lu maddede, yıllık faaliyet raporu ve bilançoların müzakeresine geçildiği, görüşme sırasında davacının yönetim kurulu faaliyetleri ve raporuna, önceki genel kuruldaki finansal tablolar ile toplantıya çağrı ekinde yer alan finansal tablolarına itirazlarını sözlü olarak beyan ettiği, bilahare yazılı olarak sunduğu, itirazları ve şerh beyanının genel kurul tutanağının ekine alındığının belirtildiği ve müzakereye devam olunduğu, bu şekildeki muhalefet öneriye karşı çıkma olup, bu maddede oylama ile alınmış bir karar ve dolayısıyla oylamadan sonra yapılmış bir muhalefet bulunmamaktadır. Yine iptali talep olunan 3, 4 ve 8. no’lu kararların oylanmasından sonra da davacı ortak tarafından alınan kararlara karşı muhalif kalınarak muhalefet şerhi tutanağa geçirtilmemiştir. İptali talep edilen kararlara karşı usulüne uygun bir muhalefet şerhi bulunmadığından alınan kararlar yönünden dava şartının mevcut olmadığı, dava şartlarının bulunup bulunmadığının yargılamanın her aşamasında resen gözetilmesi gerektiği nazara alınarak, mahkemece ilgili genel kurul kararlarının iptali davasının dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir. (Emsal Yargıtay 11. HD’nin 2020/1528 Esas 2021/880 Karar- 2019/2841Esas 2019/6994 Karar sayılı kararları) Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun usulen kabulü ile, HMK’nın 355 ve 353/1-b.2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak, dairemizce yeniden hüküm kurulmasına, kararın kaldırılma sebebine göre davalı vekilinin istinaf sebeplerinin incelenmesine yer olmadığına karar verilmiş, aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun USULEN KABULÜ ile; İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 24/10/2019 tarih ve 2017/65 Esas 2019/809 Karar sayılı kararının 6100 Sayılı HMK’nın 355 ve 353/1-b2 maddeleri uyarınca KALDIRILMASINA, Dairemizce yeniden hüküm kurulmak suretiyle; Davanın, dava ön şartı yokluğu nedeni ile REDDİNE, Kararın kaldırılma sebebine göre davalı vekilinin sair istinaf sebeplerinin incelenmesine yer olmadığına,
İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN: 2-Dairemiz karar tarihi itibariyle alınması gereken 80,70 TL karar ve ilam harcından davacı tarafından peşin olarak yatırılan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 49,3 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 3-Davacı tarafından sarf edilen harç ve yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, 4-Davalı tarafından yargılama gideri sarf edilmediği anlaşılmakla, bu hususta karar verilmesine yer olmadığına, 5-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca takdir olunan 5.100,00.TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 6-Artan gider avansı varsa, talep halinde ve karar kesinleştiğinde avansı yatıran tarafa iadesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN: 7-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davalı tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına,44,40 TL istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalıya iadesine, 8-Davalı tarafından istinaf aşamasında sarf edilen 121,30 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 9-Artan gider avansı varsa, talep halinde ve karar kesinleştiğinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 27/01/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.