Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/2646 E. 2020/35 K. 15.01.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2646 Esas
KARAR NO: 2020/35 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEME: BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİH: 15/10/2019
DOSYA NUMARASI: 2018/717 Esas ( Derdest Dava Dosyası)
DAVA: Ticari Şirket (Fesih İstemli), Kayyımlık (Ticari Şirkete Kayyım Atanması)
KARAR TARİHİ: 15/01/2020
İlk derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davalı vekilinin 08/10/2019 havale tarihli dilekçesinde; yönetim kurulunun yeniden oluşturulması sonucunda mahkemenin yönetim kayyımlarını denetim kayyımı olarak görevlendirildiği ve şirket taşınmazları ile ilgili tasarrufu işlemlerin denetim kayyımlarının onayına tabi tutulmasına karar verildiği, yönetim kurulunun finansal sorunlarını çözmek için işler yaptığını, şirket faaliyetinin devamı için müşterilerine taşınmaz satışı yaptıklarını, ancak denetim kayyımlarının satış taleplerini değerlendirmediğini ve satış işlemlerinin zorlaştırdığını, bu durumun şirketi felakete götüreceğini ve yüksek zararlara uğrama riskini barındırdığını, diğer yandan denetim kayyımlarının şirket taşınmazlarını satışı ve tasarrufu konusunda bu kadar katı davranarak şirketin menfaatlerini korumaya yardım etmediklerini, yönetim kurulunun şirketin işleyişi için gerekli ipotekleri veremediğini, ayrıca denetim kayyımlarını yönetim kurulunun görevine dahil olan iş ve işlemlere de müdahale ederek kendilerinden onay alınmadan hiç bir işlem yapılamayacağını ifade ederek bütün ödemelere ve yapılan işlemlere müdahil olduğunu, bu suretle yönetim kurulunun adeta fesayet altında tutulduğunu, davacının dahi denetim kayyımlarının değiştirilmesini talep ettiğini, şirketin haklı sebeple fesih koşullarının ortadan kalktığını, tüm bu nedenlerle denetim kayyımlarının görevine son verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:İlk derece Mahkemesi 15/10/2019 tarih ve 2018/717 Esas (Derdest Dava Dosyası) sayılı ara kararında; “…Huzurdaki dava mülga Kanun’da yer alan iflâs erteleme, konkordato veya iflâs davası olmayıp davalı şirketin haklı sebeplerle feshi davasıdır.Denetim kayyımlarının görev alanının da bu çerçeve de değerlendirilmesi gerekmektedir.Bilindiği üzere Mahkeme tarafından haklı sebeple fesih koşullarının oluştuğu sonucuna varılması hâlinde Mahkeme tali çözüm olan fesih yerine davacı pay sahiplerine, paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenip davacı pay sahiplerinin şirketten çıkarılmalarına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verebilecektir.Buna göre de Mahkeme davacının çıkma payını hileli veya muvazaalı işlemlerle azaltacak tasarrufların önüne geçmek için HMK’nın 389 ve devamı maddeleri uyarınca talep üzerine tedbir alabilecektir. Mahkememizce atanan denetim kayyımlarının görevi de davacının olası çıkma payının azaltılmasını önleyici tedbirleri almak ve bunun önüne geçmektir.Aksi hâlde,mülga iflâs erteleme veya konkordato davalarında olduğu gibi şirketin her işleminin denetim kayyımı tarafından onanması koşulunun aranması yönetim kurulunu işlevsiz hâle getirecektir.Şirket yönetim kurulunun şirketi piyasa koşullarına uygun bir şekilde yönetme görevi vardır. Denetim kuruluna,her işlemin onay yetkisi verilmesi bir anlamda bu kişilere yönetim kayyımı yetkisi tanınması sonucunu doğuracaktır.Yönetim kurulu,yapmış olduğu tasarrufların doğruluğu veya yanlışlığının sorumluluğunu taşımaktadır.Şirketin,düzgün yönetilememesi, yanlış tasarruflarda bulunulması gibi sebeplerle zarara uğraması hâlinde bundan TTK’nın 553 ve devamı maddeleri uyarınca yönetim kurulu sorumlu olacaktır.Bu kapsamda sorumluluk yönetim kurulundayken yaptığı her işlemin onaylanması ve denetim kayyımlarının belirlediği çizgide şirketin yönetilmesi Mahkemece denetim kayyımı atanmasındaki amacı aşmaktadır. Denetim kayyım heyeti,bu davanın özelliği dikkate alınarak yukarıda da belirtildiği gibi davacının olası çıkma payının hileli veya muvazaalı işlemlerle azaltılmasına yönelik işlemler ile ilgili önleyici tedbirler almak ve bu tür işlemlerin önüne geçmek durumunda olup yönetim kurulunun tasarruflarına sınırsız bir şekilde müdahale etme hakkı bulunmamaktadır.Denetim kayyımlarının görev tanımının bu çerçevede belirlenmesi gerekmektedir. Somut uyuşmazlıkta,davacı vekili denetim kayyımlarının görevine son verilmesi talebinin ileri sürülen sebebin kayyımların görevine son vermeye yeterli ağırlıkta olmaması ve tarafların menfaat dengesi gözetildiğinde reddine,denetim kayyımlarının görev tanımlarının yukarıda belirtildiği gibi belirlenmesine ve denetim kayyımlarının ücretinin davalı şirketin büyüklüğü gözönüne alındığında artırılmasına karar vermek gerekmiştir…”gerekçesi ile; 1-Davalı vekilinin denetim kayyımlarının görevine son verilmesine ilişkin talebinin REDDİNE, 2-Denetim kayyımlarını ücretinin ¨2.000,00’den ¨7.000,00’ye YÜKSELTİLMESİNE, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Müvekkili … İnşaat şirketinin temel iştigal konuları olan “ait taşınmazların satılması, ipotek verilmesi ve taşınmazların aynına ilişkin diğer tasarruf işlemleri” denetim kayyımlarının iznine tutulması denetçi kayyıma, yöneticilik kayyımı görevi verilmesinin olduğunu, müvekkili şirket olağan şekilde yönetildiğini, konkordato yada iflas durumları sözkonusu olmadığını, yönetici kayyımlığın kaldırılmasına rağmen, mahkeme tarafından denetçi kayyıma yöneticilik kayyımı görevi verilmesine yönelik tesis edilen hüküm açıkça çelişkili ve hukuka aykırı olduğunu, müvekkili şirketin tüm işlemleri denetime ve şeffaflığa sahip durumda olduğunu, tapu devri gibi işlemler konusunda yapılacak tüm işlemler şirket kayıtlarından ve tapu sicil müdürlüklerinden görülebilecek ve herhangi bir şaibeye yer vermeyecek şekilde Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu ve ilgili Kanunlar kapsamında hukuka ve hakkaniyete uygun şekilde yapılacağını, mal kaçırmaya yönelik bir işlem olmasının mümkün olmadığını, Şirketin Bankalara olan yüklü miktarda ipotek altında bulunan borçları bulunduğunu, bu şartlar atında herhangi bir mal kaçırma ihtimali bulunmadığını, Müvekkili şirketin esas sözleşmesinde belirtilen amaçların gerçekleşmesi, ancak olağan bir biçimde yönetilmesi ile mümkün olduğunu, bir inşaat şirketinin gayrimenkul satmadan, mevcut malvarlıklarını ipotek gösterip finansman temin etmeden inşaat yapması mümkün olmadığı gibi, inşa edilen bağımsız bölümlerin saklamak amacı ile değil, satılmak amacı ile üretildiği de izahtan vareste olduğunu, şirketin fiilen yönetici kayyım görevleri ile donatılan denetçi kayyım inisiyatifine bırakılması halinde, şirketin olağan faaliyetlerini sürdüremeyeceği gibi borçlarını da kapatamayacağını, müvekkili şirketin günden güne kan kaybedeceği ve şirket ortaklarının tamamının zarar göreceğinin aşikar olduğunu, İleri sürerek, istinaf başvurusunun kabulü ile, yapılacak istinaf incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi 15.10.2019 tarihli ara kararın kaldırılmasına, fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır.Asıl dava haklı nedenlerle şirketin tasfiyesi olmadığı takdirde davacı ortağın payının gerçek değeri ile ödenerek şirket ortaklığından çıkması ve birleşen dava ise,TTK. 530 HÜKMÜ GEREĞİNCE davalı şirketin organsız kalması nedeniyle şirketin feshi davası olduğu ve bu süreçte davalı şirkete yönetim kayyımı atanması yönünde ihtiyati tedbir istemine ilişkin olup, dava dilekçesi ile talep edilen bu ihtiyati tedbir talebi ilk derece mahkemesince 01/11/2018 tarihli duruşmanın ara kararı ile; “Her ne kadar mahkememizce daha önce verilen ara karar ile davalı şirkete yönetici kayyımı atanmasına ilişkin taleplerin reddine karar verilmiş ise de davacı ile birlikte müdahil …’in beyanları ile davalı şirket vekilinin şirketin işleyemez durumda olduğunu bildirmesi karşısında asıl ve birleşen davada davalı şirkete Dr. …, … ve …’nin yönetici kayyım olarak atanmalarına, ” karar verilmiş, Müdahil vekilinin yönetim kayyımlarının yetkisine son verilmesine yönelik talebi üzerine mahkemece 05/09/2019 tarihli duruşmanın ara kararı ile;” 01/11/2018 tarihli ve sonraki ara karar ile atanan yönetim kayyımlarının görevinin sona erdirilmesine ve görevlerinin denetim kayyımı olarak devam etmelerine,” karar verildiği, Davacı …’in 06/09/2019 havale tarihli dilekçesi ile; Mahkemece 05/09/2019 tarihinde verilen kararın icrasının durdurulmasının yanında şirket yetkilisinin gayrimenkul satma, ipotek verme gibi, gayrimenkulün aynına yönelik tasarrufi işlemleri yapabilmesinin mahkemenin iznine bağlanmasını talep etmesi üzerine mahkemece, 09/09/2019 tarihli ara karar ile;1-Davacının 05/09/2019 tarihli duruşmada verilen ara kararların icrasının durdurulması talebinin REDDİNE, 2-Davacının,şirket yetkilisinin gayrimenkul satma, ipotek verme gibi, gayrimenkulün aynına yönelik tasarrufi işlemleri yapabilmesinin mahkemenin iznine bağlanması talebinin kısmen KABULÜ İLE; şirket yetkilisinin gayrimenkul satma, ipotek verme gibi, gayrimenkulün aynına yönelik tasarrufi işlemleri yapabilmesinin denetim kayyımlarının iznine BAĞLANMASINA, karar verildiği, davalı vekilinin Davalı vekilinin 08/10/2019 havale tarihli dilekçesindeki talebi ve üzerine mahkemece 15/10/2019 tarih ve 2018/717 Esas sayılı ara kararı ile;1-Davalı vekilinin denetim kayyımlarının görevine son verilmesine ilişkin talebinin REDDİNE, Denetim kayyımlarını ücretinin ¨2.000,00’den ¨7.000,00’ye YÜKSELTİLMESİNE, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. HMK 341/1 maddesi “İlk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir. ” Buna göre geçici hukuki koruma tedbiri olan ihtiyati tedbire yönelik kararlardan, HMK 391/3. maddesi gereğince “tedbir talebinin reddi halinde” ve yine 394/4. maddesi gereğince “karşı taraf dinlenilmeden verilen ihtiyati tedbir kararına yapılan itiraz üzerine verilen kararlara” karşı istinaf kanun yoluna başvurulabilir. Teminat karşılığında İhtiyati tedbirin değiştirilmesi veya kaldırılması HMK’nın 395. maddesinde düzenlenmiş olup, 1. fıkrasında aleyhine ihtiyati tedbir kararı verilenin veya ihtiyati tedbir kararı uygulananın, mahkemece kabul edilecek teminatı göstermesi halinde, mahkemenin duruma göre tedbiri değiştirebileceği ve kaldırabileceği düzenlenmiştir. Söz konusu maddenin 2. fıkrasında teminatın tutarının 87. maddeye göre tayin edileceği, 3. fıkrasında itiraza ilişkin 394. maddenin 3 ve 4. fıkralarının uygulanacağı düzenlenmiştir. Söz konusu yasal düzenlemeler gözetildiğinde, teminat karşılığında tedbir kararının değiştirilmesinin veya kaldırılmasının istenebileceği, mahkemece bu konuda verilecek kararlara karşı itiraz edilebileceği düzenlenmiş olup, teminat karşılığında tedbirin değiştirilmesi veya kaldırılması talepleri üzerine verilen kararlara karşı istinafa başvurulacağına ilişkin bir düzenleme yapılmamıştır. Aksine 395. maddenin 3. fıkrası ile itiraz hususunda 394. maddenin 3 ve 4. maddelerine yollama yapılmış olup, 394. maddede tedbire itiraz üzerine verilecek kararlara karşı kanun yoluna başvurulabileceğine dair 5. fıkraya yollama yapılmamıştır. Bundan da kanun koyucunun teminat karşılığında tedbirin değiştirilmesi veya kaldırılması talepleri üzerine verilecek kararlara karşı sadece itiraz yolunu öngördüğü, bu kararlara karşı istinafa başvurulmasına imkan vermediği anlaşılmaktadır. Yukarıda da belirtildiği üzere, ihtiyati tedbir hakkında verilen kararlara karşı ancak belli durumlarda istinaf yoluna başvurulabilecektir. Nitekim, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 396. maddesinde durum ve koşulların değişmesi sebebiyle ihtiyati tedbirin değiştirilmesi veya kaldırılması talebinin reddine ilişkin kararın istinaf yoluna götürülemeyeceği aslında kanun koyucunun da açık ve bilinçli bir tercihidir. Zira durum ve koşulların değişmesi sebebiyle itiraz hakkında Hukuk Muhakemeleri Kanununun 396. maddesinin ikinci fıkrasında, 394. maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarının kıyasen uygulanacağı açıkça belirtilmiştir. Bu şekilde 394. maddenin üçüncü fıkrasına yapılan atıf ile üçüncü kişilerin de itiraz edebileceği, dördüncü fıkraya yapılan atıf ile de itirazın şekli ve incelenmesinin kıyasen uygulanacağı düzenlenmiştir. Dikkat edilirse kanun yoluna başvuru imkânını düzenleyen 394. maddenin beşinci fıkrasına atıf yapılmamıştır. İhtiyati tedbir kararı verildikten sonra, mevcut olan durum ve koşulların dava sırasında birden fazla değişmesi mümkün olabilir ve her seferinde itiraz edilebilir, her itiraz üzerine verilen karara karşı kanun yoluna başvurulması, ihtiyati tedbir kararlarına karşı başvurulması öngörülen istinaf yolundan beklenen amacın tam tersine bir sonuç doğuracaktır. Bu nedenle mahkemece dava sırasında HMK’nın 389. maddesi ile verilen ihtiyati tedbir kararının HMK 396 maddesine göre durum ve koşulların değiştiğinden bahisle değiştirilmesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulamayacaktır. Bu nedenle davalı tarafın durum ve şartların değiştiğinden bahisle yönetim kayyumunun kaldırılması üzerine mahkemece atanan yönetim kayyımının denetim kayyımı olarak değiştirilmesine ilişkin karar ve davalının talebi üzerine verilen 15/10/2019 tarihli mahkeme kararı istinaf tabi değildir. Sonuç itibariyle, Mahkemece verilen ara karar istinafa tabi kararlardan olmadığından davalının istinaf dilekçesinin HMK 346, 352/1 maddesi gereğince usulden reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvuru dilekçelerinin 6100 sayılı HMK’nun 352/1 maddesi gereğince USULDEN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 121,30. TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 54,40 TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından istinaf aşamasında peşin olarak yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 10,00.TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan ön inceleme sonucunda 15/01/2020 tarihinde HMK’nun 351/1 ve 362/1-f maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.