Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/2634 E. 2022/70 K. 20.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2634 Esas
KARAR NO: 2022/70 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/05/2019
NUMARASI: 2013/524 Esas 2019/562 Karar
DAVA: İtirazın İptali
DAVA: Maddi- Manevi Tazminat (Ayıplı mal satışından kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 20/01/2022
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Asıl davada davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket ile davalı şirket arasında ticari mal alım-satımından doğan ticari ilişki bulunduğunu, davalının ticari ilişki kapsamında aldığı mala ilişkin borcu olan 36.615,70-TL’yi icra takibi ve dava tarihine kadar ödemediğini, müvekkili şirketin davalı şirketten olan 36.615,70-TL alacağını defalarca talep etmesine rağmen davalının ödemediğini, davalı aleyhine Büyükçekmece … icra Müd.’nün … E.sayılı dosyası ile başlatılan icra takibine de itiraz edildiğini belirtilerek, itirazın iptaline ve müvekkili lehine icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Birleşen davada davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin kişisel bakım, ev temizliği ve endüstriyel kullanım için ıslak mendil üretip bunun ihracını yaptığını, bu faaliyeti kapsamında kullanmak üzere davalıdan satın almış oldukları kimyasal mallarda %50 oranında methanol isimli zehirli madde tespit ettiklerini ve bundan dolayı maddi ve manevi zarara uğradıklarını belirterek, şimdilik 22.444,63 EURO ile 19.412,27 TL toplam maddi zararın kimyasal maddenin satış tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte tahsiline ve müvekkilinin itibar kaybı nedeniyle 100.000,00 TL manevi tazminatın kimyasal maddenin satış tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Asıl davada davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin ıslak yer temizleme bezi ürettiğini, üretimlerinde insan sağlığına uygun olan isopropanol isimli kimyasal madde kullanımına özen gösterdiğini, dünya çapında güvenilir olan … isimli firmanın ürettiği ve %99.9 saf isopropanoldan oluştuğuna dair analiz sertifikası ile satışa sunulan kimyasalın kullanıldığını, söz konusu kimyasalın Türkiye’deki satışının davacı …Ltd.Şti. tarafından yapıldığını, bu sertifika ile denilerek alınan bu kimyasalın ıslak yer temizleme bezi üretiminde kullanıldığını, üretilen ıslak yer temizleme bezinin Almanya’da müşterisi olan … isimli firmaya gönderildiğini, bu firmanın ıslak yer temizleme bezlerine yaptırdığı güvenlik testi sonucunda, içerisinde zehirli bir toksit kimyasal madde olan ve hiçbir şekilde sonulunum yolu ile dahi insan ile temas etmemesi gereken methanol isimli kimyasal tespit edildiğini, bu test sonuçlarının müvekkili şirkete iletildiğini ve uyarıldığını, müvekkili şirketin Alman şirketinden tekrar test yapmasını talep emesi üzerine tekrar yapılan test sonucunda avnı sonuca ulaşıldığını ve ürünlerin Alman firma tarafından Almanya’da imha edildiğini, müvekkili şirketin her iki test sonucunda “…” tespit edilmesi üzerine davacı …Ltd.Şti.’den satın alınan ve hiç açılmamış ve kullanılmamış isopropanol kimyasal maddesi içerisinde methanol bulunup bulunmadığının tespiti için Yunanistan’da bulunan …&… Ltd. Sirket laboratuvarına teste gönderildiğini test sonucunda %50 methanol %50 isopropanol tespit edildiğini, müvekkili şirketin bu sebeple büyük oranda maddi ve manevi zarara uğradığını, akabinde müvekkili şirketin karşılaştığı bu haksız durum nedeniyle davalı firma hakkında zehirli madde katma suçundan Silivri Cumhuriyet Savcılığı’nın 2013/7484 soruşturma no’lu dosyası ile suç duyurusunda bulunulduğunu, ayrıca müvekkili şirkete Silivri Sulh Hukuk Mahkmesi’nin 2013/71 d.iş sayılı dosyasında delil tespiti talepli ikame edilen dosyada bilirkişi incelemesinde “alınan örneklerdeki izopropanol alkolün istenilen saflıkta olmadığı, sağlık için çok tehlikeli olan Methanol isimli kimyasalı içerdiği ve tespit konusu içinde insan sağlına zararlı methanolun bulunduğu isopropanol alkolün …Ltd.Şti.’nden satın alındığının…” tespit edildiğini, akabinde Bakırköy 10. Asliye Tic.mah.’nin 2014/6 E.sayılı dosyas ile maddi ve manevi tazminat talepli dava ikame edildiğini, davacının icra takibine konu ederek müvekkili şirketten talep etmiş olduğu fatura bedeline ilişkin ürünler ayıplı olduğundan müvekkili şirketin fatura bedeline ilişkin ödeme yükümlülüğü bulunmadığını, davacının müvekkili şirket hakkındaki kötü niyet iddiasının yersiz olup, esasen kötü niyetli davranarak müvekkili şirketi zarara uğratanın davacı olduğunu, bu nedenle davacının icra inkar tazminatı talebinin reddi gerektiğini belirterek, davanın reddine ve müvekkili lehine kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 28/05/2019 tarih ve 2013/524 Esas – 2019/562 Karar sayılı kararı ile; “….dava konusu ayıp, dava dışı Alman firması …’nin kendi bünyesinde yaptırmış olduğu analiz sonucunda izopril alkol içerisinde sağlığa zararlı metil alkol (methanol) tespit edilmesiyle ortaya çıktığından, gizli ayıp niteliğindedir. Bu durumun dava dışı firma tarafından 20/09/2013 tarihinde davalı-birleşen dosyanın davacısına bildirilmesi üzerine, alıcının ayıp bildirimini 04/10/2013 tarihinde davacı-birleşen dosyanın davalısı satıcıya bildirildiği, dolayısıyla TTK 23/1-c ve TBK 223/2 uyarınca ayıp ihbar sürelerine uyulduğu kabul edilmiştir. Bu çerçevede; davalının TBK. m. 227 hükmünde yer alan seçimlik haklardan sözleşmeden dönme ve genel hükümlere göre uğramış olduğu zararları talep etme hakkının bulunduğu ve somut olayda da bu hakkını kullandığı anlaşılmaktadır. Dava konusu ürünlerin Almanya’ daki alıcı firma tarafından, sağlığa zararlı oldukları gerekçesiyle, imha edilmesi sebebiyle, davacı- birleşen dosyanın davalısının sattığı malları veya icra takibine konu satılan ürünlerin bedellerini talep etme hakkı bulunmamaktadır. Bu sebeple, icra takibinden dolayı alacağının bulunmaması sebebiyle asıl davanın reddine, dosya kapsamı itibariyle davacının kötüniyetli olduğu anlaşılamadığından kötüniyet tazminatı talebinin de reddine dair karar vermek gerekmiştir. Birleşen dosya bakımından, yukarıda bahsedildiği üzere davacı alıcının TBK 227 uyarınca uğramış olduğu maddi zararı talep edebileceği, 26.10.2015 tarihli rapor ile bu zararın hesaplandığı ve mahkememizce de bu hesaplama yerinde görülerek, birleşen dosyanın maddi zarar yönünden kabulüne dair aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir. Birleşen dosyaya konu manevi tazminata hükmedilebilmesinin temel şartları, haksız bir fiilin varlığı, bu haksız fiilin davalı tarafından meydana getirilmesi veya davalının kusururun bulunması ve bu haksız fiil sonucu davacı tarafın zarar görmesidir. Somut olayda davacı taraf söz konusu olay dolayısıyla ticari itibarının zedelendiğini portföyünün azaldığını ileri sürmüş ise de bu konuda somut delil dosyaya sunamadığından zarar koşulunun ispatlanamaması sebebiyle, şartları oluşmadığından birleşen dosyanın davacısının manevi tazminat talebinin reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir. ” gerekçeleri ile; ” A-Asıl davanın REDDİNE, Şartları oluşmadığından davalı tarafın kötü niyet tazminatı talebinin REDDİNE, B-Birleşen davanın maddi tazminat yönünden KABULÜ ile, 6-22.444,63 EURO’nun dava tarihi itibari ile Euro cinsinden mevduata merkez bankasının uyguladığı en yüksek mevduat faizi işletilmek suretiyle davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine, 19.412,27 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalı taraftan alınarak davacı tarafa verilmesine, 7-Şartları oluşmadığından birleşen dosyanın davacısının manevi tazminat talebinin reddine, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, asıl dosyada davacı – birleşen dosyada davalı vekili ile asıl dosyada davalı – birleşen dosyada davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Asıl dosyada davacı – birleşen dosyada davalı … vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davalı- birleşen dosya davacı ile müvekkili arasında mahkeme gerekçesine dayalı bir akdi ilişki kurulmadığını, müvekkilinin sattığı ürünün niteliği, nerede kullanılacağı gibi … firması ile bir anlaşması bulunmadığını, … firmasının da bu yönde bir anlaşmayı dosyaya da ibraz etmediğini, buna rağmen mahkemenin müvekkilinin … firmasına ıslak mendil üretiminde kullanılan “…” alım-satımı konusunda anlaştıkları tespiti ve gerekçesinin dosya münderecatına aykırı olduğunu, bu nedenle ilk derece mahkemesinin “satış sözleşmesi kapsamında davalıya teslim edilen malın ayıplı olup olmadığı, ” yönünde değerlendirme yapmasının da yasa ve usule aykırı olduğunu, dosya içerisindeki tüm beyan ve itirazlarında belirttikleri üzere müvekkilinin sattığı ürünün … firması tarafından nerede ne şekilde kullanılacağından müvekkilinin bilgisi olmadığı gibi, müvekkilinin bu konuda bilgi sahibi olmasının da gerekmediğini, Mahkemenin hükme esas aldığı bilirkişi raporuna yönelik oluşturulan ara karar ile, ”Davacı tarafın itirazları göz önünde bulundurularak” dosyanın bütün halinde bilirkişi heyetine tevdi edilmesine karar verildiğini, bilirkişilere ”yerinde tarafların kayıtları üzerinde ve taraflar arası sözleşmeye konu ürünlerden numune alıp labaratuvarda analiz yapma hususunda” yetki verildiğini, Hükme esas alınan bilirkişi raporu incelendiğinde, bilirkişilerce davaya konu ”ayıplı olduğu tespit edilen ürün” üzerinde laboratuvar incelemesi yapılmadığının görüleceğini, kimyasal bir madde olan dava konusu ürün üzerindeki tespitin neye dayandığı ve mahkemece nasıl ayıplı kabul edildiğinin anlaşılamadığını, müvekkili tarafından davalıya teslim edilen kimyasal madde üzerinde inceleme yapılarak ayıp tespiti yapılması mümkün olabilecekken, bilirkişilerce kimyasal madde üzerinde hiçbir inceleme yapılmaksızın yalnızca evrak üzerinden malın ayıplı olduğunun tespit edilmesinin hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, Bilirkişiler tarafından yerinde inceleme yapılmadığı için davalının karşı dava konusu ettiği malların müvekkili tarafından teslim edilen kimyasal madde olup olmadığı, yani illiyet bağı bulunup bulunmadığı, kimyasal maddenin uygun koşullarda saklanıp saklanmadığı hususlarının tespit edilmediğini, ayrıca davaya konu ürünlerin de 2013 yılından beri davalı şirket uhdesinde olduğunun da dikkate alınmadığını, bu özelliklerin tamamının ürünün niteliğini değiştirebilecek faktörler olduğunu, davalı tarafından birleşen davaya konu edilen malların müvekkili şirketin verdiği mallar olup olmadığı, söz konusu dava konusu malların sonradan değiştirilip değiştirilmediği hususlarının davalı-birleşen dosyada davacı tarafından ispatlanamadığını, bu nedenle hatalı ve eksik incelemeye dayalı bilirkişi incelemesi ile verilmiş yerel mahkeme kararının denetime elverişli olmayıp, işbu kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep ettiklerini, Davacının aldığı ürünün %100 saf isopronol olacağına ilişkin taraflar arasında bir anlaşma olmayıp, ürünün ayıplı olduğundan bahsedebilmek için ürünün taraflar arasında anlaşılan kriterlerinin davalı-karşı davacı tarafından ortaya koyulması gerektiğini, Hükme esas alınan bilirkişi raporunda; ”davacının %99,9 saf isopropanolden oluşan ürünü davalıya teslim etmesi gerekirken satmış olduğu ürünün %50 … %50 … içerdiği, dolayısı ile ayıplı olduğu” nun belirtildiğini, yerel mahkemece de bu tespite atıf yapılarak ürünün ayıplı olduğuna kanaat getirildiğini, ayıplı malın kanundaki tanımının; ”Ayıplı mal, tüketiciye teslimi anında, taraflarca kararlaştırılmış olan örnek ya da modele uygun olmaması ya da objektif olarak sahip olması gereken özellikleri taşımaması nedeniyle sözleşmeye aykırı olan maldır” şeklinde olduğunu, dolayısı ile bir malın ayıplı olduğundan bahsedebilmek için anlaşılan özellikleri taşımamış olması gerktiğini, müvekkilinin davalıya % 100 saf isopropanolden oluşan ürün satacağı konusunda hiçbir vaadi, taahhüdü, sertifikası olmadığını, dolayısı ile müvekkilinin ayıplı mal sattığından bahsedilmesinin mümkün olmadığını, … sertifikasının müvekkili şirketçe sunulan bir evrak olmadığını, müvekkili şirketle bağlantısı olmadığını, dolayısı ile müvekkili şirketçe verilmemiş bir sertifikadan dolayı müvekkili şirketin %99,9 saf isopropanolden oluşan ürünü davalıya teslim etmesi gerekliliğinden bahsedilmesinin somut olayda mümkün olmadığını, müvekkili şirketin yurt dışından birçok ürün ithal ettiğini, davalı tarafından talep edilen ürünün davalıya teslim edildiğini, bu ürünün % 100 saf olması gerektiği, olacağı vb bir anlaşma bulunmadığını, dolayısı ile dava konusu ürünün müvekkili tarafından ayıplı satıldığından bahsedilemeyeceğini, Dosyada mübrez faturalar incelendiğinden faturalarının en alt kısmında satılan malların ”ilaç hammaddesi, kozmetik ve akaryakıt sanayisinde kullanılamayacağı” şerhi düşüldüğünü, davacının faturada yer alan uyarıya aykırı olarak ürünü kullandığını, müvekkili şirketin ara toptancılardan biri olup, davaya konu ürün gibi ham maddelerin yurt dışından ithal edilerek, piyasaya sunulduğunu, müvekkili şirketin bu ürünlere doğrudan bir katkısı olmayıp, yurt dışından geldiği gibi satıldığını, TKHK kapsamında ürün ambalajında satıcı müvekkili tarafından tüketicinin kolaylıkla okuyabileceği şekilde malın ilaç hammaddesi, kozmetik ve akaryakıt sanayisinde kullanılamayacağına ilişkin açıklayıcı bilgi yer aldığını, bu nedenle malın ayıplı olduğundan bahsedilmesinin mümkün olmadığını, Davalı ile Almanya’daki firma arasındaki anlaşmanın müvekkili şirketi bağlamadığını, müvekkili şirketin müşterisinin talebi neyse ona göre ürün verdiğini, davacının da talebine uygun ürünü aldığını, ayrıca davalı firmanın Almanya’daki firmaya gönderdiği ürünlerin müvekkili firmadan aldığı ürünlerden üretilip üretilmediğinin de belli olmadığını, buradaki illiyet bağının davalı tarafından ispat edilemediğini, bilirkişiler yerinde inceleme yapmadığından da evrak üzerinden böyle bir tespitte bulunabilmelerinin mümkün olmadığını, Söz konusu ürünü müvekkilin yurt dışından ithal ettiğini ve gümrükte yapılan kontrollerde üründe insan sağlığına zararlı madde tespit edilmediğini, bu hususun bile başlı başına ürünün ayıplı olmadığını ortaya koyduğunu, Davalının suç duyurusu üzerine, müvekkili şirket yetkilisi hakkında Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2013/7484 numarası ile soruşturma başlatıldığın, soruşturma dosyasında yapılan gerekli incelemeler neticesinde dava konusu ürünlerde insan sağlığına zararlı madde olmadığının tespit edildiğini, bu tespit neticesinde soruşturma dosyasında müvekkili şirket yetkilisi hakkında Kovuşturmaya Yer Olmadığına karar verildiğini, davalı tarafın kovuşturmaya yer olmadığına dair kararına itiraz etmesi üzerine Çorlu 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2014/132 D. İş sayılı dosyası ile yapılan inceleme sonucunda 11.04.2014 tarihinde davacının itirazının reddedildiğini, böylece kararın kesinleştiğini, kesinleşmiş ceza dosyası kapsamında dava konusu ürünün ayıplı olmadığı insan sağlığına zararlı madde içermediği tespit edilmesine ve buna dayalı olarak da kovuşturmaya yer olmadığı yönünde karar verilmesine rağmen Yerel Mahkemece ceza dosyasının dikkate alınmadığını, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2013/4-1008 E. 2014/490 K. Sayılı 09.04.2014 tarihli kararı dikkate alınarak, kesinleşmiş ceza dosyasındaki dava konusu ürünlerde insan sağlığına zararlı madde olmadığı tespitinin Hukuk mahkemesini bağlayıcı nitelikte olduğunu, Yargıtay kararları ile, ceza hâkiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hâkiminin tamamen bağlı olacağının kabul edildiğini, somut olayda savcılık dosyasında müvekkili şirket yetkilisi hakkında verilen beraat kararının gerekçesinin, bilirkişi raporu ile dava konusu ürünlerde insan sağlığına zararlı madde olmadığının tespit edilmesi olduğunu, dolayısı ile hukuka aykırılık olmadığının ceza dosyası ile tespit edildiğini ve kesinleştiğini, bu tespitin de bağlayıcı olduğunu, ancak yerel mahkemece bu hususun göz ardı edilerek karar verildiğini, Yerel mahkemenin davalı – birleşen davacının ayıp ihbar süresine uyduğuna yönelik tespitinin hiçbir dayanağı olmayıp, yalnızca davacı iddiasına dayanan denetime elverişli olmayan bir tespit olduğunu, mahkemece hukuka aykırı bilirkişi raporu doğrultusunda eksik inceleme ve hatalı değerlendirmeye dayalı olarak karar verildiğini, malın ayıplı olduğu iddiası kabul edilmemekle birlikte, davalının, dava konusu mallarda ayıplı olduğunu 04.10.2013 ve 10.10.2013 tarihinde e-mail ile bildirdiğini iddia ettiğini, bilirkişilerce yalnızca bu iddialar dikkate alınarak ayıp ihbarının yapıldığı ve süresinde olduğunun tespit edildiğini, TBK’nun 223 ( BK’nun 198. maddesi ) hükmü ile gizli ayıplar yönünden kendisine yüklenen “hemen ihbar” mükellefiyetini yerine getirip getirmediğini ispat yükünün davacıda olduğunu, davacının ispat yükünü yerine getirmediğini, bilirkişinin tespitinin, davacı iddiasından ibaret olup, hiçbir dayanağı da olmadığını, müvekkili şirkete herhangi bir ayıp bildirimi yapılmadığını, iddia edilen mailin dosyaya sunulmadığını, kaldı ki söz konusu mailin müvekkili şirkete ait geçerli bir mail adresine atılıp atılmadığının dahi belli olmadığını, yerel mahkemece bunun da denetiminin yapılmadığını, dolayısı ile süresinde yapılmış bir ayıp ihbarından bahsetmenin mümkün olmadığını, Mahkeme kararı incelendiğinde ayıp iddiasının, ayıp tespitine yönelik tüm gerekçelerin dosyadaki son bilirkişi raporu olan 18.04.2019 tarihli rapora dayandırıldığını, ancak her nedense davalının maddi tazminat talebi yönünden 18.04.2019 tarihli raporun dikkate alınmadığını, 26.10.2015 tarihli raporun dikkate alındığını, 18.04.2019 tarihli bilirkişi raporunda ”davalı taraf, birleşen davayla ayıplı ifa nedeniyle uğramış olduğu zararların tespit ve tazminini talep ettiği, ancak davalının bu nedenle uğramış olduğu herhangi somut bir zarar tespit edilemediği” sonucuna varıldığını, mahkemece dosya kapsamına yönelik her hususta son rapor dikkate alınır iken, davalının somut zararı olmadığına yönelik tespitin neden dikkate alınmadığının anlaşılamadığını, 26.10.2015 tarihli raporda hesaplanan zararın neye dayandığının belirtilemediğini, bahse konu zararla dava konusu ürünler arasında illiyet bağı da kurulamadığını, 18.04.2019 tarihli raporda da zaten zararın ispat edilemediğinin belirtildiğini, mahkemece diğer her konuda 18.04.2019 tarihli rapor hükme esas alınır iken davalının maddi tazminat talebi yönünden 4 yıl önce alınan ve itiraz görmüş hukuka aykırı 26.10.2015 tarihli rapora itibar edilmiş olmasının, mahkemenin çelişkisini ortaya koyduğu gibi tarafsızlığından da şüpheye düşürdüğünü, Hükmedilen tazminat miktarının da yanlış hesaplandığını, ilk derece mahkemesinin “19.412,27 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalı taraftan alınarak davacı tarafa verilmesine,” şeklinde hüküm kurduğunu, tazminat hesabına yönelik itirazları ile birlikte bu rakamın içerisinde yer alan 13.817,02 TL miktarlı ürünün … uhdesinde bulunduğu açıkken ve müvekkili alacağı yönünden de dava red edilmişken, bedeli ödenmeyen emtia yönünden müvekkilinin … firmasına tazminat ödemesinin de yasa ve usule aykırı olduğunu belirterek, İlk Derece Mahkemesinin asıl davanın reddine, birleşen davanın maddi tazminat yönünden kabulüne” yönelik kararının kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılarak asıl davanın kabulü ile birleşen davanın tümüyle reddine karar verilmesini talep etmiştir. Asıl dosyada davalı – birleşen dosyada davacı … vekili istinaf dilekçesinde özetle; Müvekkil şirket tarafından talep edilmiş kötü niyet tazminatı ve manevi tazminat taleplerinin reddi kararının hukuka aykırı olduğunu, davacının kötü niyetli olarak icra takibine giriştiğinin yargılama aşamasında ortaya çıkmasına rağmen, bu taleplerinin mahkeme tarafından reddedilmesinin hukuka aykırı olduğunu, Müvekkili şirketin, 1997 yılından itibaren kişisel bakım, ev temizliği ve endüstriyel kullanım için ıslak mendil ürettiğini ve üretimin büyük bir kısmının Avrupa ülkeleri başta olmak üzere yaklaşık 45 ülkeye ihraç edildiğini, 20 yılı aşkın süredir faaliyetlerini sürdüren müvekkili şirketin dava konusu ayıplı ürün satışı ile müşterilerine karşı ciddi anlamda itibar kaybı yaşadığını, bu durumun mahkeme tarafından dikkate alınmaksızın manevi tazminat konusunda ret kararı verilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek, İstinaf taleplerinin kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının birleşen dava yönünden tam kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Asıl dava, ticari satımdan kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali; birleşen dava ise, ayıplı mal satışı nedeniyle uğranıldığı iddia edilen maddi ve manevi zararın tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece asıl davanın reddine, birleşen davanın maddi tazminat yönünden kabulüne, manevi tazminat yönünden reddine karar verilmiş, karara karşı taraflarca istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı- birleşen dosyada davalı … tarafından, davalı- birleşen dosyada davacı …’ne, … isimli firma tarafından üretilen ve %99.9 saf isopropanoldan oluştuğuna dair analiz sertifikası ile satışa sunulan “izopril Alkol” satıldığı hususunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Savcılık soruşturması sırasında jandarma tarafından numune alınması sırasında tutulan tutanakta, bahse konu kimyasal maddenin 165 kilogramlık metal ambalajlar içerisinde fabrikanın dışarısında hatalı ürünlerin depolandığı blokaj bölümlü isimli alanda depolandığı, çevresinin kırmızı şerit ile çevrildiği, üzerinde Red ibareli etiketlemenin ve firmanın kendi barkodlama sistemine ait etiketlerin ve firma yetkilisinin beyanına göre … Ltd.Şti. isimli firmaya ait olduğu beyan edilen ürün tanıtım etiketinin olduğunun görüldüğü, bahse konu depolama alanı, metal ambalajlar ve ambalaj üzerindeki etiketlerin fotoğraflandığı belirtilmiştir. Adli Tıp Kurumu Başkanlığı tarafından düzenlenen 30.12.2013 tarihli raporda; … …, …, … ve… kod numaralı numuneler üzerinde yapılan incelemeler sonucunda; … kod numaralı numunede %46,7 oranında methanol bulunduğu, diğer …, …,… ve … kod numaralı numunelerde methanol ve sistematik aranan maddelerin bulunmadığı belirtilmiştir. Silivri Sulh Hukuk Mahkemesinin 2013/71 Değişik iş esas sayılı dosyasına ibraz edilen raporda; kimya mühendisi tarafından düzenlenen rapor ile 28.10.2013 tarihli keşifte tespit isteyen … firmasına ait fabrikanın kurulu olduğu yerde alınan örnekler üzerinden yapılan inceleme sonucunda, tespit konusu kimyasalda insan sağlığına zararlı ve sakıncalı oranda methanol isimli kimyasalın mevcut olduğunun tespit edildiği, tespit konusu, içinde insan sağlığına zararlı methanolün bulunduğu İzopropanol alkolün, karşı taraf … firmasından alındığının tespit edildiği belirtilmiştir. Mahkemece yapılan keşif sırasında alınan numuneler üzerinde İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü Adli Bilimler Laboratuvarı Adli Toksikoloji Laboratuvarında yapılan analiz sonucunda, üç adet numune ve iki adet islak mendilde methanol bulunduğu tespit edilmiştir. Davalı- birleşen dosya davacı tanığı … duruşmada; yurt dışındaki firmanın siparişi üzerine ıslak mendil üretimi yapıldığını, yurtdışındaki firmanın kendilerinden önce numune istediklerini, numuneyi gönderdiklerini, Alman firmasının orada test yaptırdığını ve ürünlerin içeriğinde methanol olduğunu tespit ettiklerini, bu durumu kendilerine bildirdiklerini, bunu öğrenince o kimyasalla yapılan ürünlerin bloke edildiğini, ayrıca davalı firmadan alınan ürünlerin de kullanılmadığını, halen depoda durduğunu, bu nedenle yurtdışı firmaya mal satışı yapılmadığını, ellerinde olan ve davalı taraftan aldıkları yaklaşık 19 varil üründen numuneler aldıklarını ve bunları Yunanistandaki laboratuvara gönderdiklerini, oradan gelen rapora göre %99,9 olması gereken isopropanolün %50i olduğunu gördüklerini, dolayısıyla davacı tarafın bu işten dolayı zarara uğradığını, çalıştıkları dönem içinde …’in yanında başka bir tedarikçi firmadan da aynı ürünü, yani … marka kimyasalı aldıklarını, ancak her bir kimyasalın aldıkları malın satıcısının etiketten belli olduğunu, bu nedenle satıcıların karışmasının mümkün olmadığını, bu olay ortaya çıkınca …’in sattığı ürünler yanında diğer tedarikçi firmadan aldıkları ürünlerden de numune alıp Yunanistana gönderdiklerini, sorunun üretici firmadan kaynaklanabileceğini düşündüklerini, ancak diğer tedarikçi firmadan aldıkları ürünlerde methanol bulunmadığını beyan etmiştir. Davalı- birleşen dosya davacı tanığı … duruşmada; … markasının üretimi olan bu ürünü … Plastik’ten ve dava dışı Işık Kimyadan tedarik etmekte olduklarını, ürünlerin kendilerine sertifikası ile birlikte geldiğini, kendilerinin de buna güvenerek üretimde kullandıklarını, ancak davaya konu olayda … plastikten alınan kimyasalların ıslak mendil üretiminde kullanıldığını, Almanya’daki müşterinın yaptırdığı testlerde zehirli maddelerin olduğunu kendilerine bildirdiğini beyan etmiştir. Davalı birleşen dosya davacı tanığı … duruşmada; …’ten söz konusu kimyasal ürünün satın alındığını, bu ürünün … firmasının ürettiği mal olduğunu, aynı malı dava dışı …’dan da satın aldıklarını, … tarafından ürünlerin irsaliyeleri ile geldiğini, analiz sertifikasının yollandığını, bu sertifikalara itimat ederek ürünleri kullandıklarını, davaya konu satın alma işleminden sonra üretimi yapılan ürünlerin yurtdışına gönderilen numunelerinde yapılan inceleme sonucu methanol tespit edildiğini beyan etmiştir. Mahkemece 26/10/2015 tarihli rapor dikkate alınarak birleşen dosyada davacı lehine maddi tazminata hükmedilmiş ise de, 18.04.2019 tarihli heyet bilirkişi raporunda, davacının uğramış olduğu herhangi somut bir zarar tespit edilemediği bildirilmiştir. Bu hali ile birleşen dosyada davacının maddi tazminat talebi yönünden, mahkemece alınan bilirkişi raporları birbiri ile çelişkili olup, mahkemece bu çelişki giderilmeden karar verilmesi doğru olmadığı gibi, hükme esas alınan 26/10/2015 tarihli raporun da karar vermek için yeterli değildir. Birleşen dosyada davacı tarafça, davalıdan alınan ürünle üretilen ıslak yer temizleme bezlerinin ihraç edildiği Alman firması tarafından içeriğinde methanol tespit edilmesi nedeniyle imha edildiği ileri sürülmüş, davacı tanıkları … ile … ise, gönderilen ürünlerin numune olduğunu beyan etmişlerdir. Yine dosya kapsamından satın alınan ürünün bir kısmının davalı tarafça bloke edildiği, kullanılmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda uyuşmazlığın çözüme kavuşturulabilmesi için, birleşen dosyada davacı … Firmasının, davalı …’ten satın aldığı ürün miktarının net olarak tespiti, satın alınıp kullanılan/kullanılmayan ürün miktarları, kullanılan ürünlerden üretilen yer temizleme bezi miktarı, bu ürünlerden Alman Firmasına ne miktarda gönderildiği, davalı firmaya Alman Firması tarafından gönderildiği belirtilen faturaların dayanaklarının dosya kapsamı ve ibraz edilen delillere göre incelenip tespit edilerek, gerekirse raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi için ek rapor ya da yeniden bilirkişi raporu alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve inceleme ile karar verilmesi doğru görülmemiştir. HMK.nın (Değişik:22/07/2020-7251/35md.)353/1-a6 maddesinde; “Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması.” hali, kararın kaldırılarak, dosyanın mahkemesine iadesi sebepleri arasında gösterilmiştir. Açıklanan nedenlerle, asıl dosyada davacı/birleşen dosyada davalı vekilinin, birleşen dosya yönünden istinaf başvurusunun kabulü ile, HMK’nın 353/1-a.6 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak, dosyanın mahkemesine iadesine; asıl dosyada davacı/birleşen dosyada davalı vekilinin, asıl dosya yönünden; asıl dosyada davalı/birleşen dosyada davacı vekilinin asıl ve birleşen dosya yönünden ileri sürdükleri istinaf sebeplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verilmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Asıl dosyada davacı / birleşen dosyada davalının, birleşen dosya yönünden istinaf başvurusunun KABULÜ ile; Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 28/05/2019 tarih 2013/524 Esas 2019/562 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2- Asıl dosyada davacı/birleşen dosyada davalı vekilinin, asıl dosya yönünden; asıl dosyada davalı/birleşen dosyada davacı vekilinin asıl ve birleşen dosya yönünden ileri sürdükleri istinaf sebeplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, 3-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 4-Taraflarca yatırılan istinaf karar harçlarının talep halinde taraflara iadesine, 5-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 6-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 20/01/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.