Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/2629 E. 2020/41 K. 15.01.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2019/2629 Esas
KARAR NO : 2020/41 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEME : BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİH : 06/09/2019 ve 09/09/2019 ( Ara Kararlar)
DOSYA NUMARASI : 2018/717 Esas ( Derdest Dava Dosyası)
DAVA : Ticari Şirket (Fesih İstemli), Kayyımlık (Ticari Şirkete Kayyım Atanması)
KARAR TARİHİ : 15/01/2020
İlk derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ:
Müdahil …’ vekilinin 19/08/2019 tarihli dilekçesini özetle; şirkete kayyım atanmasının sebebi pay sahiplerinin çoğunluğu arasındaki uyuşmazlık olduğunu, ara kararda davacı pay sahibi …’in kayyım talebinin reddedildiğini, fakat müvekkili …’in de işlerin yürümediğini beyanı üzerine kayyım atandığı açıkça yazılı olduğunu, süreç içinde şirketin üç pay sahibi ve üç yönetim kurulu üyesi aralarındaki ihtilafı giderdiğini, şirket paylarının % 70’ine sahip pay sahipleri olarak, kayyımların çağrısı üzerine, genel kurul toplantısında yönetim kurulu üyeleri seçildiğini, üyelerin tesciline ilişkin müracaat İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü tarafından kabul edildiğini, fakat sisteme giriş yapılabilmesi için kayyımların yetkilerinin sonlandırıldığına ya da yetkilerinin denetim kayyımı yetkilerine dönüştürüldüğüne ilişkin mahkeme kararının tescil ve ilanının gerektiğinin belirtildiğini, bu yazı, Mahkemenin, tescilin yapılması yönündeki 08/08/2019 müzekkeresi üzerine hazırlandığını, şirket paylarının % 70’ine sahip pay sahipleri olarak şirketin yönetiminde yer almak müvekkinin ve paydaşların mülkiyet haklarının gereği olduğunu, anonim şirketleri çoğunluk yönettiğini, şirketin beş (5) adet kayyıma yüksek ücretler ödemesine gerek bulunmadığını, şirket kayyımları genel kurul toplantısını bizzat çağırdığını, onların katılımında yönetim kurulu üyesi olarak seçilmiş bulunduklarını, bu süreci başlatan ve yürütenin zaten kayyımların olduğunu, kayyımların onayının olmaması gibi bir durum da söz konusu olmadığını, şirket pay sahipleri arasındaki ihtilaf sona erdiğinde kayyımların görevinin sona ermesi de son derece doğal olduğunu sonuç itibariyle MERSİS sisteminden kaynaklanan zorunluluk ve mülkiyet haklarının dikkate alınarak kayyım heyetinin görevine son verilmesini talep etmiştir. Davacı vekilinin 02/09/2019 havale tarihli beyan dilekçesini özetle; mahkemeye sundukları 22/07/2019 tarihli dilekçe ile kayyımların azli ile yerlerine yeni kayyım atanması talep edildiğini, mahkemenin bu taleplerine duyarsız kaldığını, hileli işlemler yapan ve müvekkilinin hissesini gasp etmeye çalışan …’in adli tatil içinde verdiği dilekçe öne alındığını ve nöbetçi heyetçe ayrımcılık yapılarak adli tatilin hemen akabinde gün verildiğini, mahkeme tarafından verilen bu ara kararın tamamen usule, hukuka aykırı olduğunu, duruşmada değerlendirileceği belirtilen müdahil … vekilinin kayyım heyetinin kaldırılması yönündeki talebinin ise kesinlikle reddi gerektiğini, müdahil … vekili tarafından ileri sürülen talebin dayanağı davalı şirketin 18/07/2019 tarihinde gerçekleştirilen genel kurul toplantısında alınan yönetim kurulu üye seçimine dair bir karar olduğunu, işbu genel kurul toplantısının yokluğunun/butlanının tespiti ve terditli olarak alınan kararların iptali talebi ile Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi nezdinde 2019/546 esas sayısı ile dava açıldığını, açılmış olan bu davada 18/07/2019 tarihli genel kurul toplantısında alınan kararların yürütmelerinin geri bırakılmalarının da talep edildiğini, davalı şirketin genel kurulda yönetim kurulu üyelerinin seçildiği bu nedenle kayyım heyetinin kaldırılması yönündeki talebin bu konuda açılmış olan bir derdest dava olması itibarı ile muhakkak reddedilmesi gerektiğini, kural olarak genel kurulu yönetim kurulunu toplantıya çağırdığını, yönetim kurulunun toplanamaması, mevcut olmaması hallerinde pay sahibi mahkemeye başvurarak toplantıya çağrı izni alabildiklerini oysa, 18/07/2019 tarihli genel kurul toplantısına davet davalı şirket vekili tarafından gerçekleştirildiğini, davada şirketi temsil eden vekil Av. …’ın gündemi tayin ederek genel kurulu toplantıya çağırma yetkisinin bulunmdığını, bunun tamamen yetkisiz ve hayali bir toplantı çağrısı olduğunu, …, diğer kardeşleri …, … ve …’i davalı göstererek birlikte ortak oldukları 4 şirket için yönetim kurullarının toplanamaması sebebine dayanan organsızlık davası açtığını ve bunlara kayyım talep ettiğini, hatalı açılan ve Usul Hukukuna tamamen aykırı bu davada … kayyım atanmasını sağladığını ve mahkeme bir gün içinde … temsil kayyımı olarak atadığını, bu karar aynı gün ticaret siciline tescil ettirildiğini, aynı gün imza sirkülere çıkarılmış ve aynı gün …’in has adamı Av. …’a vekalet verildiğini, bu dosya Bakırköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/717 Esas sayılı dosyası ile birleştirildiğini, bu davadan …’in feragat ettiğini ve bu davadan tefrik edilerek reddedildiğini, bütün bunlar komplo olduğunu, feragat sebebiyle biten davada temsilci kayyımın tayin ettiği Av. …’ın da vekalet yetkisinin sona erdiğini, kayyımların 01/11/2018 tarihinde göreve başlamalarına karşılık, bugüne kadar görevlerini ihmal ettiklerini ve genel kurulu toplantıya çağırmadıklarını, mahkeme devam ederken, genel kurulu ancak kayyımlar toplantıya çağıra bileceklerni, bu çağrıda da gündem maddesi olarak sadece yönetim kurulunun seçimi maddesi olması gerektiğini, bunun haricinde, Bakırköy Asliye 4. Ticaret Mahkemesinde şirketin haklı sebeple feshi davası açıldığını ve hakimden hisselerinin gerçek değeri verilerek ayrılma çözümü talep edildiğini, bu davanın mahkemedeki dosya ile birleştirildiğini, dosya henüz bilirkişi heyetinde olduğunu, bu aşamada, kayyımların birleşen davayı da nazara alarak işlem yapmaları gerektiğini, kayyım heyetinin bu görevi yapmadığını, davalı şirket avukatı 2016, 2017 ve 2018 yıllarına ait genel kuruları, hazırladığı gündem ile toplantıya çağırdığını , bu yıllara ait yönetim kurulu faaliyet raporu, bilanço ve kar zarar hesabı kimin tarafından hazırlandığını, yönetim kurulu olmadığı için bunların geçerli olmadığını, genel kurul toplantısında müvekkili tasfiye edilmiş ve hukuka, esas sözleşmeye ve iyiniyet kurallarına aykırı kararlar alındığını, genel kurulda alınan en hukuksuz ve esas sözleşmeye aykırı karar, gündemin 6. maddesinde alındığını, (A) grubundan …; (C) grubundan …, (D) grubundan … yönetim kuruluna aday gösterildiğini ve seçildiğini, (B) grubu müvekkiline ait olup, toplantıda bulunmadığını, toplantıda hazır edilen …, şirketin organsız kalmasının önlenmesini teminen (A), (C) ve (D) grubu hissedarlar tarafından yönetim kuruluna seçildiğini, TTK 415. maddesine göre genel kurulda bulunmaya yetkili kişiler belirlendiğini, sonuç olarak davalı şirketin 18/07/2019 tarihinde tamamen hukuka aykırı şekilde gerçekleştirilen genel kurul toplantısında alınan yönetim kurulu üye seçimine dair karar gerekçe gösterilerek, dosya halen bilirkişide iken müdahil … tarafından ileri sürülen kayyım heyetinin kaldırılması yönündeki talebin reddini, kayyım heyetinin azli ile yerlerine objektif olan uzman kayyum heyetinin tayinine karar verilmesini talep ettiği, bu talep üzerine ilk derece mahkemesinin 05/09/2019 tarihli duruşmada verilen ve gerekçeli ara kararda 06/09/2019 tarihi yazılı olan kararı ile; ” … 1-Mahkememizin 01/11/2018 tarihli ve sonraki ara karar ile atanan yönetim kayyımlarının görevinin sona erdirilmesine ve görevlerinin denetim kayyımı olarak devam etmelerine, 2-Yönetim kayyım heyetinin görevine son verildiği ve görevlerine denetim kayyımı olarak devam edildiğine karar verildiği hususunun ticaret sicil gazetesinde ilanına, ilan masraflarının müdahil vekilleri tarafından karşılanmasına, 3-Yönetim kayyım heyetinin görevinin sona erdiğini ve görevlerinin denetim kayyımı olarak devam ettiğinin sicile tescil edilmesi için İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne müzekkere yazılmasına, ” karar verdiği anlaşılmıştır. Davacı vekili 06/09/2019 havale tarihli dilekçesinde özetle; mahkemece 05/09/2019 tarihinde verilen kararın teknik olarak hukuk muhakemeleri kanunu ve bu kanunun uygulanması kapsamında daha önce tedbir niteliğinde verilen yönetici kayyım atanması yönündeki kararlarının kaldırılması içerikli olduğunu, ilgi karar itiraz ve itiraz sonrası da red yönünde karar oluşturulur ise; bu sefer istinaf kanun yoluna tabi bir kararlardan olduğunu, 05/09/2019 günki celsede verilen kararın ve bu kararın verilmesinin temini ve olgunlaştırılması yönlü iş ve işlemlere ilişkin şikayet ve dava haklarının saklı kalmak kaydı ile; 18/07/2019 tarihli yok hükmünde/batıl genel kurul kararı hakkında iptal davası açmalarına, bu davadan mahkemeyi haberdar etmelerine, beyan ihbar ve ihtarlarına rağmen iş bu şekilde hatalı olarak yönetici kayyım heyetinin gönderilmesi yönlü karar ittihaz edilmiş olduğunu, ilgi kararın açıkça hukuka aykırı olduğunu, davalarının mahkeme tarafından seçilen heyetçe yürütülürken oturtulduğu hukuki zemin ve aşaması ile ters orantılı bir karar verildiğini, yönetici kayyım heyetinin gönderilmesini gerektirici hiç bir hukuki sebep mevcut olmadığını, tam aksine, gerek şirket yetkilisi hakkında sorumluluk davalarının ve gerekse 18/07/2019 tarihli genel kurul kararının iptali davaları kapsamında değerlendirildiğinde, şirketin yönetici kayyımla temsil ve idaresi bir zaruret teşkil etmekte iken; her nasılsa bu şekilde bir karar verildiğini, ihtiyati tedbire ilişkin kararlar bakımından her ne kadar temyiz yolu kapalı ise de; itiraz ve istinaf yolunun açık olduğunu, 05/09/2019 tarihli duruşmadaki karar ile, yönetici kayyım heyetin görevinin sonlandırılması ve denetim kayyım olarak görevlerine devam etmeleri yönlü karara ve bukararın uygulanması için ticaret sicil müdürlüğüne bu hususta yazı yazılması şeklindeki karara, dosyadaki diğer dilekçelerinin ve delilleri ile, vekilinin verdiği en son dilekçe içeri ile itiraz ettiğini, itirazının bir an önce değerlendirilmesini ve telafisi imkansız zararların doğmaması bakımından bu kararın icrasının durdurulmasını talep ettiğini, mahkeme aksi kanaatte ise; dava konusu şirket, gayrimenkul şirketi olduğundan, şirkete ait çok sayıda ve değerli gayrimenkuller bulunduğundan, yetkiyi şekli olarak da elde etmiş gözüken şirket ortağı …, derhal şirkete ait gayrimenkuller bakımından tasarrufi işlemlere girişeceğinden; telafisi imkansız zararlarına sebebiyet verilmemesi bakımından, şirket yetkilisinin gayrimenkul satma, ipotek verme gibi, gayrimenkulün aynına yönelik tasarrufi işlemleri yapabilmesinin mahkemeniz iznine bağlanması yönünde HMK gereği haklarını koruyucu tedbir kararı verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk derece Mahkemesi 09/09/2019 tarih ve 2018/717 Esas sayılı ara kararında; “…Somut olayda davacı asıl,yönetici kayyım heyetin görevinin sonlandırılması ve denetim kayyım olarak görevlerine devam etmeleri yönlü karara ve bukararın uygulanması için ticaret sicil müdürlüğüne bu hususta yazı yazılması şeklindeki karara, dosyadaki diğer dilekçelerinin ve delilleri ile, vekilinin verdiği en son dilekçe içeri ile itiraz ettiğini, itirazının bir an önce değerlendirilmesini ve telafisi imkansız zararların doğmaması bakımından bu kararın icrasının durdurulmasını talep ekmiş ise de, ticaret şirketleri kâr elde etme amacıyla bir araya gelmiş kişilerden oluşmuş tüzel varlıklar olup şirketin yönetim kurulunun oluşumu, işleyişi, görevden alınması öncelikle şirketin kendi iç yapısı içinde genel kurulda halledilmesi gereken konulardan olması ve yargı organlarının ancak yasanın öngördüğü hallerle sınırlı olarak (organ boşluğu gibi) şirket yönetimine kayyım atamaları gözönüne alındığında davacının Mahkememizin son duruşmasında verilen kararların icrasının durdurulması talebinin reddine karar vermek gerekmiştir. Davacı Mahkememizce verilen arar kararların icrasının durdurulmasının yanında şirket yetkilisinin gayrimenkul satma, ipotek verme gibi, gayrimenkulün aynına yönelik tasarrufi işlemleri yapabilmesinin mahkemenin iznine bağlanmasını talep etmiştir. Yukarıda da açıklandığı üzere ihtiyati tedbir kararı verebilmek için davacının,hakkını tehdit eden yakın bir tehlike nedeniyle ivedi bir koruma ihtiyacı içinde bulunması şart olup davacı tarafından açılan fesih davasının bir sonucu olarak ortaklıktan çıkma durumuda gözönüne alındığında davalı şirkete ait taşınmazların kontrolsüz bir şekilde elden çıkartılması durumunda bundan davacının zarara uğrama tehlikesinin bulunduğu anlaşıldığından davacının bu yöne ilişkin talebinin kısmen kabulü ile şirket yetkilisinin,davalı şirkete ait taşınmazların satılması,ipotek verilmesi ve taşınmazların aynına ilişkin diğer tasarruf işlemlerde bulunmasının denetim kayyımlarının iznine tabi tutulmasına karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır…”gerekçesi ile; 1-Davacının Mahkememizin 05/09/2019 tarihli duruşmasında verilen ara kararların icrasının durdurulması talebinin REDDİNE, 2-Davacının,şirket yetkilisinin gayrimenkul satma, ipotek verme gibi, gayrimenkulün aynına yönelik tasarrufi işlemleri yapabilmesinin mahkemenin iznine bağlanması talebinin kısmen KABULÜ İLE; şirket yetkilisinin gayrimenkul satma, ipotek verme gibi, gayrimenkulün aynına yönelik tasarrufi işlemleri yapabilmesinin denetim kayyımlarının iznine BAĞLANMASINA, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili aslı mudahil vekili ve davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Müvekkili … şirketinin temel iştigal konuları olan “ait taşınmazların satılması, ipotek verilmesi ve taşınmazların aynına ilişkin diğer tasarruf işlemleri” denetim kayyımlarının iznine tutulması denetçi kayyıma, yöneticilik kayyımı görevinin verilmesi olduğunu, müvekkili şirket olağan şekilde yönetildiğini, konkordato yada iflas durumlarının sözkonusu olmadığını, Yönetici kayyımlığın kaldırılmasına rağmen, mahkeme tarafından denetçi kayyıma yöneticilik kayyımı görevi verilmesine yönelik tesis edilen hüküm açıkça çelişkili ve hukuka aykırı olduğunu, müvekkili şirketin tüm işlemleri denetime ve şeffaflığa sahip durumda olduğunu, tapu devri gibi işlemler konusunda yapılacak tüm işlemler şirket kayıtlarından ve tapu sicil müdürlüklerinden görülebilecek ve herhangi bir şaibeye yer vermeyecek şekilde Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu ve ilgili Kanunlar kapsamında hukuka ve hakkaniyete uygun şekilde yapılacağını, mal kaçırmaya yönelik bir işlem olmasının mümkün olmadığını, şirketin bankalara olan yüklü miktarda ipotek altında bulunan borçlarının bulunduğunu, bu şartlar atında herhangi bir mal kaçırma ihtimalinin bulunmadığını, Davacı tarafın ve davalı tarafın denetim kayyımı konusunda herhangi bir talebinin bulunmadığını, Denetim Kayyımlığı olacaksa dahi bu denetim ve kontrol şeklinde olmasının gerektiğini, Tapu devri gibi işlemlerde kayyım onayı devreye girdiği zaman bu denetim yetkisi değil yönetim yetkisi anlamına geleceğini, müvekkili şirketin tüm bilgi ve işlemlerinin denetim kayyımlarına bildirmesi denetim kayyımlarının da bu bildirimleri mahkemeye dönemsel olarak bildirmesi denetim kayyımlığının doğal akışına uygun olan işleyiş şekli olduğunu, mahkemenin denetim kayyumlığı ara kararında ana gerekçe, “İhtiyati tedbir kararı verebilmek için davacının,hakkını tehdit eden yakın bir tehlike nedeniyle ivedi bir koruma ihtiyacı içinde bulunması şart olup davacı tarafından açılan fesih davasının bir sonucu olarak ortaklıktan çıkma durumuda gözönüne alındığında davalı şirkete ait taşınmazların kontrolsüz bir şekilde elden çıkartılması durumunda bundan davacının zarara uğrama tehlikesinin bulunduğu anlaşıldığından” dendiğini, böyle bir tehlikenin bulunmadığını, şirketi yöneten %70’lik yönetim iradesi aldıkları Yönetim Kurulu kararlarından sorumlu olacağını, davacıyı zarara uğratmaları halinde bunun olumsuz neticelerinin farkında olan ve yaklaşık 40 senelik bir aile şirketinin abi- kardeş fertleri durumunda olduklarını, Ticaret Hukuku ilkeleri gereğince tüm şirket yönetim kurulu üyeleri ve şirket hissedarları birbirlerine karşı şirketi basiretli bir şekilde idare ve yönetim borcu içinde bulunduklarını, müvekkili şirketin tüm hissedarları, ticari tecrübeleri sabittir ki birbirlerine karşı şahsi ve cezai sorumluluk doğurabilecek mali zararlandırıcı işlemlere girişebilecek derecede hukuk dışı işlemlere başvurabilecek kişilerin olmadıklarını, bu nedenle davacı tarafın haklarına bir zarar gelebilecek bir tehlike durumu söz konusunun olmadığını müvekkilinin banka borçları yüklü miktardadır ve ipotekler sebebi ile büyük çoğunlukta taşınmazını devretmesi mümkün dahi olamadığını, Müvekkili şirketin esas sözleşmesinde belirtilen amaçların gerçekleşmesi, ancak olağan bir biçimde yönetilmesi ile mümkün olduğunu, bir inşaat şirketinin gayrimenkul satmadan, mevcut malvarlıklarını ipotek gösterip finansman temin etmeden inşaat yapmasının mümkün olmadığını, inşa edilen bağımsız bölümlerin saklamak amacı ile değil, satılmak amacı ile üretildiğinin de izahtan vareste olduğunu, şirketin fiilen yönetici kayyım görevleri ile donatılan denetçi kayyım inisiyatifine bırakılması halinde, şirketin olağan faaliyetlerini sürdüremeyeceği gibi borçlarını da kapatamayacağını, Davacı tarafın herhangi bir yeni delil ibraz etmeden, herhangi bir somut durum bildirmeden, tamamen soyut bir biçimde ileriye sürdüğü iddia ve taleplerin, hayatın olağan akışına aykırı ve mesnetsiz olduğu gözetilmeyerek, müvekkili şirketin normalleşmesini engelleyecek biçimde tesis edilen 09.09.2019 tarihli ihtiyati tedbir kararı HMK’ ya ve hukuka açıkça aykırı olduğunu, İleri sürerek, istinaf başvurusunun kabulü ile, yapılacak istinaf incelemesi sonucunda, ”şirket yetkilisinin davalı şirkete ait taşınmazların satılması, ipotek verilmesi ve taşınmazların aynına ilişkin diğer tasarruf işlemlerinde bulunmasının denetim kayyımlarının iznine tutulmasına” dair çelişkili, usul ve yasaya aykırı, 09.09.2019 tarihli tedbir kararının kaldırılmasına, fazlaya ilişkin haklarımızın saklı tutulmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir. Asli müdahil vekili istinaf dilekçesinde özetle; …’nin olağan faaliyetleri arasında gayrimenkul satmak ve ipotek tesisi ile finansman temin ederek inşaat yapmak olduğu gözetilmeden, yönetim kurulunun tüm yetkilerini denetçi kayyım heyetinin iznine bağlayan bir karar tesis edildiğini, Bu karar ile, kaydi olarak görevi biten yönetici kayyımların bu kez fiilen tekrar yönetici kayyım yetkileri verilmesi sonucunu doğurduğunu, bu durum yönetici kayyımların görevine son veren kararın gerekçesi ile çelişkili olduğunu, Dosya kapsamı ile sabit olduğu üzere, davalı … şirketi inşaat sektöründe faaliyet gösteren, gayrimenkul alım satımı ve inşaat işleri yapan bir kuruluş olduğunu, bu sebeple davalı …’ nin olağan ticari faaliyetleri arasında gayrimenkul alım satımı, inşaat, inşaat finansmanı için satış yahut ipotek tesisi ile elde ettiği kredi vasıtası ile finansman temini işlemlerinin mevcut olduğunu, somut olayda …’ nin yönetim kurulunun teşkil etmemesi sebebi ile açılan davada, davacı haricindeki %70 hisseyi temsil eden tüm şirket ortakları bir araya gelmişler, şirketin faaliyetinin sürmemesi nedeniyle şirketin ve dolayısı ile kendilerinin uğradıkları zarar ve ziyanları gözeterek, şirketi olağan yönetim düzenine döndürmek üzere genel kurul yapmışlar ve yeni yönetim organını seçtiklerini, …’ nin ticari faaliyet sahası ve olağan işleri arasında “arasında gayrimenkul alım satımı, inşaat, inşaat finansmanı için satış yahut ipotek tesisi ile elde ettiği kredi vasıtası ile finansman temini işlemleri” bulunduğu gözetilmeden, şirketin temel işlerinin denetim kayyım heyetinin onayına tabi tutulduğunu, bir başka ifade ile doğrudan olmasa da dolaylı olarak denetim kayyımı yönetim kayyımlığına dönüştürüldüğünü, Yönetim kurulunun seçilmesi ile, kayyım atama kararının maddi ve hukuki gerekçesi ortadan kalkmış ve davanın konusuz kaldığını, 09.09.2019 tarihli karar, %70 sermayedar olan 3 şirket ortağını, %30 hisseye sahip olan davacının tahakkümüne soktuğunu, İş bu davanın açılmasına sebebiyet veren şirketin organsız kalması hadisesini ortadan kaldırıldığını, Somut olayda ihtiyati tedbir koşulları mevcut olmadığını, yarışan hak ve menfaat dengesine aykırı biçimde, salt %30 hissedar olan ortağın soyut zarar iddiasına dayalı olarak, %70 oranda hissedar olan 3 ortağın zararına işlem yapılmasının hukuka açıkça aykırı olduğunu, İhtiyati tedbir kararı verilebilmesi için, tedbir konusunun dava ile ilgisi olması, tedbir isteyenin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmesi, yine telafisi imkansız zarar durumunu ispat etmesinin gerektiğini, davacı taraf, şirket yönetim kurulunun olağan yetkilerini kısıtlayacak, denetim kayyımı atanmasına neden olabilecek kanunda öngörülen yeni bir durumun oluştuğunu ispat eden herhangi bir delil ibraz etmediğini, yani ortada, denetim kayyımı atanmasına ve ayrıca 09.09.2019 tarihli karara mesnet olabilecek herhangi bir delilin mevcut olmadığını, Davacının izah ettiği, telafisi imkansız zarar durumu halinin de mevcut olmadığını, gayrimenkul alım satımı yapan, finansman için ipotek tesis edip bankadan kredi alan ve bununla inşaat yapan bir şirketin, bu faaliyetleri sebebi ile şirket ortağının zarar göreceği iddiası, sadece hayatın olağan akışına ters olmakla kalmayıp, davacı ortağın şirket esas sözleşmesindeki taahhütlerine de aykırı olduğunu, İleri sürerek, istinaf başvurunun kabulü ile yapılacak istinaf incelemesi sonucunda 06/09/2019 tarihli ara kararının yalnız yönetici kayyımların görevlerini denetim kayyımları olarak devamına ilişkin kısmına yönelik itirazın kabulü ile kararın bu kısmının kaldırılmasına ve bu suretle denetim kayyımlarının görevine son verilmesine, Şirket yetkilisinin davalı şirkete ait taşınmazların satılması ipotek verilmesi ve taşınmazlarının iznine tutulmasına dair çelişkili, usul ve yasaya aykırı 09/09/2019 tarihli tedbir kararının kaldırılmasına, fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; İlk derece mahkemesi tarafından verilen bu ara karar ve akabinde verilen atanan yönetim kayyımlarının görevlerinin sona erdirilmesine ve görevlerinin denetim kayyımı olarak devam etmelerine dair verilen ara kararın tamamen hukuka aykırı olduğunu, müdahil … vekili tarafından ileri sürülen talebin ve ilk derece mahkemesi tarafından verilen kararın dayanağı davalı şirket’in 18.07.2019 tarihinde gerçekleştirilen genel kurul toplantısında alınan yönetim kurulu üye seçimine dair karar olduğunu, İşbu genel kurul toplantısının yokluğunun/butlanının tespiti ve terditli olarak alınan kararların iptali talebi ile Bakırköy Asliye 4. Ticaret Mahkemesi nezdinde 2019/546E. sayısı ile davanın açıldığını, açılmış olan bu davada 18.07.2019 tarihli genel kurul toplantısında alınan kararların yürütmelerinin geri bırakılmaları da talep edildiğini, davalı şirketin genel kurulda yönetim kurulu üyelerinin seçildiği bu nedenle kayyım heyetinin kaldırılması yönündeki talep, bu konuda açılmış olan bir derdest dava olması itibarı ile muhakkak reddedilmesinin gerektiğini, Kayyum heyetinin görevinin mahkemece verilen süre içinde genel kurulu toplantıya çağırmak ve organların teşekkülünü sağlamak olduğunu, kayyumlar 01.11.2018 tarihinde göreve başlamalarına karşılık, bugüne kadar görevlerini ihmal ettiklerini ve genel kurulu toplantıya çağırmadıklarını mahkeme devam ederken, genel kurulu ancak kayyumlar toplantıya çağırabileceklerini, bu çağrıda da gündem maddesi olarak sadece yönetim kurulunun seçimi maddesi olması gerektiğini, davacı tarafından Bakırköy Asliye 4. Ticaret Mahkemesinde şirketin haklı sebeple feshi davası açılmış (2018/724E.) ve hakimden hisselerinin gerçek değeri verilerek ayrılma çözümü talep edildiğini, davanın işbu mahkeme dosyası ile birleştirildiğini, Genel kurul toplantısında müvekkilinin tasfiye edildiğini ve hukuka, esas sözleşmeye ve iyiniyet kurallarına aykırı kararların alındığını, Yetkisiz kişi tarafından düzenlenen, gündemi tayin edilen, geçersiz yönetim kurulu faaliyet raporları ve bilanço ve kar zarar hesapları düzenlenen toplantıda alınan kararların geçersiz olduğunu, İleri sürülerek, isitnaf başvurusunun kabulü ile, yapılacak istinaf incelemesi sonucunda 05.09.2019 tarihli duruşmasında verilen, ara kararda ara karar tarihi olarak 06.09.2019 belirtilen kararının kaldırılmasına, ilk derece mahkemesine 22.07.2019 tarihinde sunulan dilekçemiz çerçevesinde, davalı şirkete uzman ve tarafsız yeni yönetim kayyım heyeti atanmasına, yargılama masrafları ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ederim.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Asıl dava haklı nedenlerle şirketin tasfiyesi olmadığı takdirde davacı ortağın payının gerçek değeri ile ödenerek şirket ortaklığından çıkması ve birleşen dava ise,TTK. 530 HÜKMÜ GEREĞİNCE davalı şirketin organsız kalması nedeniyle şirketin feshi davası olduğu ve bu süreçte davalı şirkete yönetim kayyımı atanması yönünde ihtiyati tedbir istemine ilişkin olup, dava dilekçesi ile talep edilen bu ihtiyati tedbir talebi ilk derece mahkemesince 01/11/2018 tarihli duruşmanın ara kararı ile; “Her ne kadar mahkememizce daha önce verilen ara karar ile davalı şirkete yönetici kayyımı atanmasına ilişkin taleplerin reddine karar verilmiş ise de davacı ile birlikte müdahil …’in beyanları ile davalı şirket vekilinin şirketin işleyemez durumda olduğunu bildirmesi karşısında asıl ve birleşen davada davalı şirkete Dr. …, … ve …’nin yönetici kayyım olarak atanmalarına, ” karar verilmiş, Müdahil vekilinin yönetim kayyımlarının yetkisine son verilmesine yönelik talebi üzerine mahkemece 05/09/2019 tarihli duruşmanın ara kararı ile;” 01/11/2018 tarihli ve sonraki ara karar ile atanan yönetim kayyımlarının görevinin sona erdirilmesine ve görevlerinin denetim kayyımı olarak devam etmelerine,” karar verildiği, Davacı …’in 06/09/2019 havale tarihli dilekçesi ile; Mahkemece 05/09/2019 tarihinde verilen kararın icrasının durdurulmasının yanında şirket yetkilisinin gayrimenkul satma, ipotek verme gibi, gayrimenkulün aynına yönelik tasarrufi işlemleri yapabilmesinin mahkemenin iznine bağlanmasını talep etmesi üzerine mahkemece, 09/09/2019 tarihli ara karar ile;1-Davacının 05/09/2019 tarihli duruşmada verilen ara kararların icrasının durdurulması talebinin REDDİNE, 2-Davacının,şirket yetkilisinin gayrimenkul satma, ipotek verme gibi, gayrimenkulün aynına yönelik tasarrufi işlemleri yapabilmesinin mahkemenin iznine bağlanması talebinin kısmen KABULÜ İLE; şirket yetkilisinin gayrimenkul satma, ipotek verme gibi, gayrimenkulün aynına yönelik tasarrufi işlemleri yapabilmesinin denetim kayyımlarının iznine BAĞLANMASINA, dair verilen kararlar taraflarca istinaf edilmiştir. HMK 341/1 maddesi “İlk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir. ” Buna göre geçici hukuki koruma tedbiri olan ihtiyati tedbire yönelik kararlardan, HMK 391/3. maddesi gereğince “tedbir talebinin reddi halinde” ve yine 394/4. maddesi gereğince “karşı taraf dinlenilmeden verilen ihtiyati tedbir kararına yapılan itiraz üzerine verilen kararlara” karşı istinaf kanun yoluna başvurulabilir. Teminat karşılığında İhtiyati tedbirin değiştirilmesi veya kaldırılması HMK’nın 395. maddesinde düzenlenmiş olup, 1. fıkrasında aleyhine ihtiyati tedbir kararı verilenin veya ihtiyati tedbir kararı uygulananın, mahkemece kabul edilecek teminatı göstermesi halinde, mahkemenin duruma göre tedbiri değiştirebileceği ve kaldırabileceği düzenlenmiştir. Söz konusu maddenin 2. fıkrasında teminatın tutarının 87. maddeye göre tayin edileceği, 3. fıkrasında itiraza ilişkin 394. maddenin 3 ve 4. fıkralarının uygulanacağı düzenlenmiştir. Söz konusu yasal düzenlemeler gözetildiğinde, teminat karşılığında tedbir kararının değiştirilmesinin veya kaldırılmasının istenebileceği, mahkemece bu konuda verilecek kararlara karşı itiraz edilebileceği düzenlenmiş olup, teminat karşılığında tedbirin değiştirilmesi veya kaldırılması talepleri üzerine verilen kararlara karşı istinafa başvurulacağına ilişkin bir düzenleme yapılmamıştır. Aksine 395. maddenin 3. fıkrası ile itiraz hususunda 394. maddenin 3 ve 4. maddelerine yollama yapılmış olup, 394. maddede tedbire itiraz üzerine verilecek kararlara karşı kanun yoluna başvurulabileceğine dair 5. fıkraya yollama yapılmamıştır. Bundan da kanun koyucunun teminat karşılığında tedbirin değiştirilmesi veya kaldırılması talepleri üzerine verilecek kararlara karşı sadece itiraz yolunu öngördüğü, bu kararlara karşı istinafa başvurulmasına imkan vermediği anlaşılmaktadır. Yukarıda da belirtildiği üzere, ihtiyati tedbir hakkında verilen kararlara karşı ancak belli durumlarda istinaf yoluna başvurulabilecektir. Nitekim, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 396. maddesinde durum ve koşulların değişmesi sebebiyle ihtiyati tedbirin değiştirilmesi veya kaldırılması talebinin reddine ilişkin kararın istinaf yoluna götürülemeyeceği aslında kanun koyucunun da açık ve bilinçli bir tercihidir. Zira durum ve koşulların değişmesi sebebiyle itiraz hakkında Hukuk Muhakemeleri Kanununun 396. maddesinin ikinci fıkrasında, 394. maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarının kıyasen uygulanacağı açıkça belirtilmiştir. Bu şekilde 394. maddenin üçüncü fıkrasına yapılan atıf ile üçüncü kişilerin de itiraz edebileceği, dördüncü fıkraya yapılan atıf ile de itirazın şekli ve incelenmesinin kıyasen uygulanacağı düzenlenmiştir. Dikkat edilirse kanun yoluna başvuru imkânını düzenleyen 394. maddenin beşinci fıkrasına atıf yapılmamıştır. İhtiyati tedbir kararı verildikten sonra, mevcut olan durum ve koşulların dava sırasında birden fazla değişmesi mümkün olabilir ve her seferinde itiraz edilebilir, her itiraz üzerine verilen karara karşı kanun yoluna başvurulması, ihtiyati tedbir kararlarına karşı başvurulması öngörülen istinaf yolundan beklenen amacın tam tersine bir sonuç doğuracaktır. Bu nedenle mahkemece dava sırasında HMK’nın 389. maddesi ile verilen ihtiyati tedbir kararının HMK 396 maddesine göre durum ve koşulların değiştiğinden bahisle değiştirilmesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulamayacaktır. Bu nedenle müdahil tarafın durum ve şartların değiştiğinden bahisle yönetim kayyumunun kaldırılması üzerine mahkemece atanan yönetim kayyımının denetim kayyımı olarak değiştirilmesine ilişkin karar ve davacının talebi üzerine verilen 09/09/2019 tarihli mahkeme kararı istinaf tabi değildir. Sonuç itibariyle, Mahkemece verilen ara kararlar istinafa tabi kararlardan olmadığından tarafların istinaf dilekçesinin HMK 346, 352/1 maddeleri gereğince usulden reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Tarafların istinaf başvuru dilekçelerinin 6100 sayılı HMK’nun 352/1 maddesi gereğince ayrı ayrı USULDEN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan 121,30.’ar TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 54,40’ar TL istinaf karar harcından istinaf edenler tarafından istinaf aşamasında peşin olarak yatırılan 44,40’ar TL harcın mahsubu ile bakiye 10,00.’ar TL harcın istinaf eden taraflardan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep edenler üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan ön inceleme sonucunda 15/01/2020 tarihinde HMK’nun 351/1 ve 362/1-f maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.