Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/2545 E. 2020/15 K. 15.01.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2019/2545 Esas
KARAR NO : 2020/15 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 19. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2018/1387 Esas
TARİH: 30/07/2019
DAVA: Tazminat – İhtiyati Tedbir Talebi.
KARAR TARİHİ: 15/01/2020
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen ara karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFIN İDDİASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, açtıkları şirket yöneticisinin sorumluluğu davasında davalı şirket müdürünün şirketi ve dolaylı olarak davacıyı uğratmış olduğu zararların tazminini talep ettiklerini, zararların tazmininin imkansız hale gelmemesi adına davalının taşınır, taşınmaz malları ile bankalardaki ve üçüncü kişilerdeki hak ve alacakları üzerine ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 30/07/2019 tarih 2018/1387 Esas sayılı ara kararında; “6100 Sayılı HMK’nın 389 vd. maddelerinde ihtiyati tedbir hükümleri düzenlenmiştir. Buna göre; HMK.nın 389 ve devamı maddelerinde; “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir … İhtiyati tedbir, dava açılmadan önce, esas hakkında görevli ve yetkili olan mahkemeden; dava açıldıktan sonra ise ancak asıl davanın görüldüğü mahkemeden talep edilir…Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır …” hükmü yer almaktadır. HMK 390 maddesinin madde gerekçesinde; “Maddenin birinci fıkrasında, hiç ilgisi olmayan mahkemelerden ihtiyatî tedbir istenmesinin önüne geçmek için ve geçici hukukî korumaların da niteliğine uygun olarak, ihtiyatî tedbirin dava açılmadan önce esas hakkında görevli ve yetkili mahkemeden, dava açıldıktan sonra ise asıl davanın görüldüğü mahkemeden istenebileceği hususu düzenlenmiştir. Böylece, ihtiyatî tedbirde yetki ve görevle ilgili belirsiz ve kötüye kullanıma açık olan durum, belirli ve tereddüdü ortadan kaldıracak hâle getirilmiştir.” İfadesine yer verilmiştir. Dosyadaki mevcut bilgi ve belgelere göre davada henüz yaklaşık ispat koşulunun gerçekleşmediği, somut olayda davanın bulunduğu aşama itibari ile tedbir talebi konusu yargılamayı gerektirdiği…”gerekçesi ile, İhtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, Yerel Mahkemenin ihtiyadi tedbir talebinin reddine ilişkin kararı ve bu kararın gerekçesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, Karar defterinin altında şirketin %45 ortağı müvekkili …’in imzası bulunmadığını, kendi başına toplantı yapan davalı şirket müdürünün sadece kendi imzası ile maaşını yükselttiğini ve yalan beyan ile kararın oy birliği ile alındığını karar defterine işlediğini, bu karar itibariyle maaş ödemelerini de brüt 15.000.TL üzerinden hesabına gönderdiğini kendi mal varlığını hukuka aykırı şekilde arttırdığını, Müvekkilinin hukuki süreç başlatmasından sonra davalının paniğe kapıldığını ve hata üzerine hata yapmaya başladığını, dosyada mübrez fotoğraftan görüleceği üzere şirket defterinin 19.sayfasında alınan kararın yırtıldığını, yırtılmaya ilişkin görüntünün açıkça belli olduğunu, tek başına almış olduğu bu kararın hükümsüz olduğunu geçte olsa anlayan davalının panikle böyle bir yolu tercih ettiğini, ancak ortaklarca alınmış olan 01.02.2015 tarihli aylık 7.500.TL huzur hakkı ücreti kararına aykırı olarak şirket hesabından şahsi hesabına 15.000.TL brüt ücret gönderdiğini, sadece bu durumun bile davalı şirket müdürünün içinde olduğu durumu ve yapabileceklerini açıkça gösterdiğini, Şirket müdürünün bununla birlikte şirket defterinin 20. sayfasında alındığı görülen 07.12.2017 tarihli kararı ile şirketin 2011, 2012, 2013 ve 2016 yılı karlarının tamamının dağıtılmasına oy birliği ile karar verildiğini belirttiği ve bu kararı deftere işlediğini, ancak görüntüden de açıkça anlaşılacağı üzere oy birliği ile verilmiş bir karar olmadığını, Şirket defterini inceleyen müvekkilinin 01.05.2018 tarihinde alınmış kararı görünce adeta yıkıldığını, 01.05.2018 tarihinde şirket merkezinde sözde toplanan ortakların şirket ortağı …’in şirkette aktif çalışması olmadığı için 01.05.2018 tarihinden itibaren almış olduğu huzur hakkı ücretinin oy çokluğu ile iptal edildiğini gördüğünü, ancak müvekkili şirket ortağının hergün düzenli bir şekilde şirkete gitmekte şirket faaliyetlerinin devamı için gerek atölye kısmında gerek idari kısımda aktif olarak çalışmakta olduğunu, Müvekkili şirket ortağının, kardeşine karşı fütürsuzca davranan davalı şirket müdürünün son olarak uzun yıllardır şirkette çalışan müvekkilinin eşini işten çıkardığını, sadece imza yetkisi ile müvekkili sıkıştırmaya çalışan, müvekkilinin huzur hakkı ücretini tek taraflı kaldıran, kendi huzur hakkı ücretini arttıran, müvekkilin ailesine yönelik onu zor duruma düşürecek işlere imza atan davalı müdür …’in şirketten aldığı haksız paralarla kendi malvarlığını arttırırken, müvekkilinin ise hakkı olan kazancı almasını engellediğini, Sunulan uzman mütalaası sonuç kısmında da belirtildiği üzere 2018 Haziran ayına ilişkin hesap dökümünde ilk olarak yukarıda izah edilen huzur hakkı ücretine ilişkin durum açıkça görülmekte olduğu, …’in tek başına vermiş olduğu karar ile hesabına brüt 15.000 TL maaş geçirdiğini, bununla birlikte diğer şüpheli işlemlerin koyu kalemle işaretlendiğini, dava dilekçesinde de belirtildiği üzere …’in şirketten aylık ortalama 90.000-100.000 TL para çekmekte olduğunu, sosyal yaşantısı da bu iddiaları ispatlar nitelikte olduğunu, çektiği bu paranın 15.000 TL kısmını maaş olarak almakta geri kalanını her ayın başında 20.000 TL hesabına çekerek yapmakta olduğunu, ilaveten 15.000 TL’lik kısmını da düzenli olarak şirket çalışanı … üzerinden fiş ile çektiğini, kalan 40.000-50.000 TL’yi ise diğer çalışanlar üzerinden fiş ile veyahut doğrudan kasaya transfer olarak hesabına geçirdiğini, 2018 Haziran ayından geçmişe doğru gidildiğinde 2018 Mayıs – 2018 Nisan – 2018 Mart ve daha önceki tüm aylarda benzer transferlerin yapıldığını, müvekkilinin zor şartlar altında kendi şirketinde ele geçirdiği raporda belirtilen şüpheli işlemleri gösterir 2017 yılı Mizan’ı ve diğer belgelerin dilekçe ekinde dosyaya sunulduğunu, Genel olarak durumu özetleyici dava dilekçesi ile dosyaya sunulan raporda şirketin ne hale sokulduğu ve davalının yaptıklarının açık ve net ortaya konulduğunu, Yapılan kısıtlı incelemede; şirket müdürünün şirket hesaplarından kendi hesabına 682.970,82 TL aktardığı, yine …’in şirket hesabından kasa hesabına 698.000,00 TL aktardığı ve bu tutarların ne için kullanıldığının belli olmadığını, 2017 yılı Şubat ayında alınan kararla davalı tarafından tek taraflı tek imzalı karar ile huzur hakkı ücretinin 7.500 TL’den 15.000 TL’ye çıkarıldığını ve bu kararın TTK 391. maddesi gereğince batıl olduğunu, yine davalı tarafından 2018 yılı Haziran ayında şirket hesabından şahsi hesabına 90.000,00 TL aktarıldığını, şirket adına yapılan tahsilatlarda tahsilat genel tebliği hükümlerine uyulmamak suretiyle usulsüz işlemler yapıldığını, oluşturulan giderler ve gerçeğe aykırı olarak şirkete sokulduğu tespit edilen 6.102.520,66 TL faturanın şirketin genel karlılığını düşürdüğünü, şirket ortağı müvekkilinin hissesine karşılık olarak 2.746.134,29 TL kar kaybı olduğu kanaatine varıldığının belirtildiğini, Davalının yeni TTK mantığına aykırı olarak şirketi kendi kasası olarak gördüğünü istediği zaman istediği parayı çektiğinin ortada olduğunu, eksik belge ve bilgilerle yapılan inceleme neticesinde ortaya çıkan bu tablonun buz dağının gözüken tarafı olduğunu, mahkemece yaptırılacak olan detaylı bilirkişi incelemelerinde bu durum tüm çıplaklığıyla açığa çıkacağını, Sayılan bu hukuk davalarının haricinde davalı şirket müdürü hakkında güveni kötüye kullanma iddiası ile yapmış oldukları suç duyurusu neticesinde açılan soruşturmanın Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Başsavcılığının 2019/27061 Soruşturma Numarası ile devam ettiğini, Tüm bunların yanına şirket merkezine gelen yazının tesadüfen müvekkili tarafından farkedildiğini, Gelir İdaresi Başkanlığı İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı Marmara Kurumlar Vergi Dairesi Müdürlüğü’nün 05.11.2018 tarih ve 91367943-250.02- E. 983140 sayılı yazısında dosyaya sunmuş oldukları Uzman Bilirkişi Raporunda karşılıksız olduğu belirlenen … Tic. Ltd. Şti’nin sahte fatura kestiğinin tespit edildiği ve bu firma ile yapılan alımlara ilişkin ispatların sunulmasının şirketten istendiğini, davalı şirket müdürünün ise sadece geçtiğimiz dönem yapmış olduğu matrah arttırımını gerekçe gösterdiğini, aradaki ticari ilişkiyi ispatlayamadığını, iddialarının her birinin dayanağı olduğunu, bunları görmezden gelerek tedbir kararı verilmemesinin müvekkilinin bu denli büyük zararının tazmininin karşılıksız kalmasına sebep olacağını, davalı şirket müdürünün şirkete sokmuş olduğu karşılıksız faturalar ile şirketin içerisini boşalttığını ve boşaltmaya devam etmekte ve kendi mal varlığını arttırmakta olduğunu, Davalının bununla da yetinmeyerek müvekkili şirket ortağının huzur hakkı ücretini iptal eden ve müvekkilinin eşini işten çıkaran şirket müdürü hiçbir dayanak olmadan sadece şirket müdürü olmanın verdiği güç ile şirketin yüzde 45 ortağı müvekkili zor durumda bırakmaya çalışmaktan da öte ortağının tüm kazancını da elinden alarak kendi mal varlığına dahil ettiğini ve hatta şirketin adına kayıtlı ve değeri yaklaşık 10.000.000.TL olan şirket merkezini satacağını söyleyen davalının bu mülkü de hukuksuz işlemlerle kendi öz varlığına dahil edeceğini, Davalının, müdür ve ortak oldukları … Ltd. Şti.’nin 30.06.2018 tarihli 2015-2016-2017 yıllarına dair olağan genel kurul kararlarının iptaline ilişkin İstanbul 1. Asliye Tİcaret Mahkemesinin 2018/803 esas sayılı dosyasından alınan 26.03.2019 tarihli bilirkişi raporu uyarınca genel kurulda alınan 5 ve 7 nolu maddelerin iptalini onaylar raporunda dilekçenin ekinde sunduklarını, bu rapor içeriğinden de anlaşılacağı üzere davalı tarafın hukuksuz işlemler yapmaktan çekinmediğini ve müvekkilinin zararına olacak tüm işlemleri yapacağı ve yaptığının en somut örneklerinden bir tanesi olduğunu, Tüm bu sebepler ile başta tarafların ve ailelerinin huzuru ve şirketin selameti, adaletin tecellisi, müvekkilinin haklarının daha fazla gasp edilmemesi ve telafisi mümkün olmayan daha büyük zararların ortaya çıkmaması için; yukarıda arz ve izah edilen ve uzman raporunda sunulan haklı nedenler ile şirket müdürünün, %45 pay sahibi olan müvekkili şirketten uzaklaştırmak için yapmış olduğu usulsüz ve muvazaalı işlemler ile şirket defter ve kayıtlarını ortadan kaldırılması, müvekkilinin denetleme hakkından mahrum bırakılması, bilgi istenilmesine rağmen şirketle ilgili bilgilendirme yapılmaması, şirketin mali tablolarının gerçeğe aykırı olarak düzenlenmiş olması, belgelerde tahrifat olduğunun ortaya çıkması; özetle, haklı nedenlerin ortaya çıkması sebebiyle dava sonuna kadar şirket gelirleri ile alınan davalı adına kayıtlı menkul ve gayri menkuller üzerine müvekkilinin hakkı olan bedellerinin karşılıksız kalmaması için tedbir talep zorunluluğumuz hasıl olduğunu, İhtiyati tedbir kararı ile davalının zararına meydana gelecek bir durumun da oluşmayacağını, şayet ihtiyati tedbir kararı verilmez ise davalının üzerinde bulunan ve şirket mal varlığı ile alınan gayrimenkul ve menkulleri devir ederek dava sonunda müvekkilinin alması lazım gelen tazminatın karşılıksız kalması ile karşı karşıya bırakılacağını, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesinin 30/07/2019 tarihli ara kararının istinaf incelemesi sonucu kaldırılmasına, şirket yöneticisinin sorumluluğu neticesinde davalı şirket müdürünün şirketi ve dolaylı olarak davacıyı uğratmış olduğu zararların tazmini talep ettiğini, zararların tazmininin imkansız hale gelmemesi adına davalının taşınır, taşınmaz malları ile bankalardaki ve üçüncü kişilerdeki hak ve alacakları üzerine ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER : İstanbul 19. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/1387 Esas sayılı dosyası kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Talep şirket yönetici sorumluluk davasında davalı şirket müdürünün mal varlığı hakkında ihtiyati tedbir kararı verilmesine ilişkindir. İhtiyati tedbirin şartları HMK’nın 389/1 maddesinde düzenlenmiş olup, maddeye göre ancak uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilecektir. Davacının tedbir uygulanmasını talep ettiği davalı adına kayıtlı taşınır ve taşınmaz mallar ile üçüncü kişilerdeki hak ve alacakları davada uyuşmazlık konusu olmadığından ihtiyati tedbir kararı verilemeyecektir.Sonuç itibariyle, yargılamayı yürütüp uyuşmazlığı esastan karara bağlayacak olan ilk derece mahkemesinin takdirine göre ihtiyati tedbir talebinin reddine ilişkin karar ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 54,40.TL istinaf karar harcından, istinaf eden tarafından yatırılan 44,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 10,00.TL’nin istinaf eden davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın İlk Derece Mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 15/01/2020 tarihinde HMK’ nun 362/1-f maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.