Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/2536 E. 2019/1889 K. 25.12.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2536 Esas
KARAR NO : 2019/1889 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEME : İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİH : 08/05/2019
DOSYA NUMARASI: 2016/286 Esas – 2019/444 Karar
DAVA : İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 25/12/2019
İlk derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili banka borçlularından … San. Ve Tic. A.Ş.’ye (Yeni Unvan:…Tic. A.Ş.) davalı … kefaleti ile Genel Kredi Sözleşmesi’ne istinaden müvekkili banka bünyesinde birleşen … A.Ş. tarafından kredi kullandırıldığını, borçluların üzerlerine düşen edimleri yerine getirmemesi nedeniyle hesaplarının kat edildiğini, Beşiktaş … Noterliği’nin 28/07/2004 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamenin keşide edildiğini, ihtarname gereğince taleplerin borçlular tarafından yerine getirilmemesi üzerine İstanbul …. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlattıklarını, davalıların itirazı üzerine takibin durdurulduğunu, davalıların itirazının haksız olduğunu, ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamını, davalılar aleyhine %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin davacıya herhangi bir borcu ya da taahhüdü bulunmadığını, sözleşmeler altındaki imzanın müvekkiline ait olmadığını, davacı alacağının zamanaşımına uğradığını, faiz istemine ve faiz başlangıç tarihine de itiraz ettiklerini, takip alacaklısının belirtmiş olduğu ihtarnamenin usulüne uygun ve süresi içerisinde keşide edilmediği gibi müvekkiline usulüne uygun olarak tebliğ edilmediğini, bu nedenle muacceliyet ve temerrüt olgularının oluşmadığını, savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk derece Mahkemesi 08/05/2019 tarih ve 2016/286 Esas – 2019/444 Karar sayılı kararında; “…Dosya kapsamıyla takibe konu borcun 12/02/1996 tarihinde banka ile takip borçlusu … Tic. AŞ arasında imzalanan 100.000,00 DEM, 24/05/1996 tarihinde banka ile takip borçlusu…. AŞ arasında imzalanan 225.000,00 DEM ve 24/05/1996 tarihinde banka ile takip borçlusu …Tic. AŞ arasında imzalanan 900.000,00 DEM miktarlı sözleşmeler imzalandığı ve bu kredi sözleşmelerine konu borca davalı …’nın müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla imza attığı görülmektedir. Takip dosyası ve dayanak belgeler itibariyle takibe konu alacağın, krediyi kullandıran … A.Ş tarafından…San. AŞ aleyhine Beşiktaş …. Noterliği’nin 14/07/2004 tarih ve … yevmiye numaralı evrakı üzerinden keşide edilen ihtarname ile bu sözleşmelerden kaynaklanan 35.283.994.530,00 TL’nin (ESKİ TL) ihtarnamenin tebliğinden itibaren 2 iş günü içerisinde ödenmesinin ihtar edildiği, … A.Ş tarafından … San. AŞ, …, … A.Ş ve… San. Ve Tic. AŞ aleyhine Beşiktaş …. Noterliği’nin 28/07/2004 tarih ve … yevmiye numaralı evrakı üzerinden keşide edilen ihtarname ile bu sözleşmelerden kaynaklanan 35.283.994.530,00 TL’nin (ESKİ TL) ihtarnamenin tebliğinden itibaren defaten ödenmesinin ihtar edildiği, böylelikle GKS’den kaynaklanan borcun esas kredi borçlusuna gönderilen 14/07/2004 tarih ve 15988 yevmiye numaralı hesap kat ihtarı ile muaccel hale geldiği görülmektedir.Takip dayanağı GKS’den kaynaklanan borç bakımından gerek borçlunun gerekse müteselsil kefillerin bu borçtan sorumluluklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı meselesinin kredi sözleşmelerinin akdedildiği tarihde yürürlükte bulunan 818 sayılı BK m.125’de öngörülen on yıllık zamanaşımına tabii olduğu görülmektedir.Ancak 12.12.2003 tarihli ve 5020 sayılı 26.12.2003 tarih ve 25328 sayılı R.G. yayınlanarak yayınlandığı tarihte yürürlüğe giren kanunun Ek Madde 3’ün “Bu Kanundan kaynaklanan Fon alacaklarına ve bu Kanuna göre Hazine alacağı sayılan alacaklara ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresi yirmi yıldır. Fon alacakları ve bu Kanuna göre Hazine alacağı sayılan alacaklar bakımından bu sürenin başlangıcı Fon tarafından ödeme yapılmasına veya yapılacak olmasına sebebiyet veren kişilerin fiillerinin gerçekleştiği tarihten itibaren başlar.” şeklindeki hükmü ile fon alacakları bakımından herhangi bir istisna öngörülmeksizin zamanaşımı süresi 20 yıl olarak belirlenmiştir. Mülga 18.6.1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanunu yerine yürürlüğe giren 9.10.2005 günlü, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 3. maddesinde fon bankası “Mülga 3182 sayılı Bankalar Kanunu, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan 4389 sayılı Bankalar Kanunu ve bu Kanun uyarınca temettü hariç ortaklık hakları ile yönetimi ve denetimi Fona intikal eden bankalar ile Fonun çoğunluk hissesine sahip olduğu bankaları” olarak tanımlandıktan 108/4. maddesinde fon alacağı “Bankanın faaliyet izninin kaldırılması hâlinde Fon tarafından verilecek süre içerisinde iade ve tazmin edilemeyen tutarlar Fon alacağı haline gelir ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre takip ve tahsil edilir.” şeklinde ve 132/8. maddesi ile de alacağın ne zaman fon alacağına dönüşeceği “Bu Kanunun 107 nci maddesi uyarınca bir bankanın alacaklarının devralınması hâlinde bu alacaklar, devir tarihi itibarıyla Fon alacağı haline gelir ve bu alacaklarla ilgili olarak borçlu aleyhine 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre başlatılmış bulunan takipler ile alacağın tahsiline yönelik davalara kaldığı yerden devam edilir.” şeklinde düzenlenmiştir.Kanunun 141. maddesinin “Bu Kanundan kaynaklanan Fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresi yirmi yıldır.” şeklindeki hükmü ile de fon alacakları bakımından uygulanması gereken zamanaşımı süresinin 20 yıl olduğu ve Geçici Madde 16’nın “Bu Kanun ile Fon alacağının tahsili bakımından yarar görülerek zamanaşımı ve diğer konularda Fon lehine getirilen hükümler makable şamildir.” şeklindeki hükmü ile de kanun ile öngörülen hükümlerin geçmişe yürüyeceği öngörülmüştür. Ancak Anayasa Mahkemesi’nin 4/6/2014 tarihli ve E. 2014/85, K.: 2014/103 sayılı Kararı ile 5411 sayılı Kanunun 141. maddesinin “Bu Kanundan kaynaklanan Fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresi yirmi yıldır.” şeklindeki hükmünün geçmişe etkili şekilde uygulanmasını öngören Geçici Madde 16’nın “Bu Kanun ile Fon alacağının tahsili bakımından yarar görülerek zamanaşımı ve diğer konularda Fon lehine getirilen hükümler makable şamildir.” şeklindeki hükmünde yer alan “…zamanaşımı ve” ibaresini iptal etmiştir. Böylelikle 5020 sayılı yasanın Ek Madde 3’te ve 5411 sayılı yasanın 141. maddelerinde öngörülen 20 yıllık zamanaşımının bu kanunların yürürlük tarihlerinden önceki sözleşme ve fiillerden kaynaklanan alacaklara geçmişe etkili bir şekilde uygulanma olanağı kalmamış olmaktadır.Ancak Anayasanın 153/5. maddesinin “… iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar.” ve “İptal kararları geriye yürümez.” şeklindeki hükmü gereği anayasa mahkemesinin iptal kararları herkesi bağladığından ve geçmişe etki yaratmayacağından 5020 sayılı yasanın Ek madde 3’te ve 5411 sayılı yasanın 141. maddesinde öngörülen 20 yıllık zamanaşımının fon alacakları veya fon alacağı niteliğinde ve tahsil edilmeyen alacaklar bakımından geçmişe etkili olarak uygulanma olanağı bulunmamaktadır.Bu nedenle de 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 1. maddesinin “(1) Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir.” şeklindeki hükmüne göre uygulama yapmak gerekir.Bu kapsamda somut olaya bakıldığında İstanbul …. İcra Dairesinin … Esas sayılı takip dosyasına konu borcun 14/07/2004 tarihinde muaccel hale geldiği, buna karşın davacı tarafın Anayasa Mahkemesi’nin 04/06/2014 tarihinde verdiği iptal kararından sonra ve 28/08/2014 tarihinde işbu takibi başlattığı, böylelikle takibin sözleşmenin akdedildiği tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı yasanın 125. maddesinde (TBK. m.146) öngörülen on yıllık zamanaşımının geçmesinden sonra başlatılmış olması nedeniyle davalının borca itiraz dilekçesinde ve cevap dilekçesinde ileri sürdüğü zamanaşımı def’inin kabulü ile HMK. m. 142. kapsamında kabulü ile davanın esastan reddine karar vermek gerekmiştir…”gerekçesi ile;1-Zamanaşımı def’inin kabulü ile DAVANIN REDDİNE,2-Davalı … lehine karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince red edilen miktar üzerinden hesaplanan 20.075,91 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalı …’ya verilmesine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Müvekkili banka TMSF kapsamında bir banka olduğunu, 5411 sayılı kanunun 141. Maddesi gereğince icra takibine konu alacak zamanaşımına uğramadığını, bankanın alacaklarında 20 yıllık zamanaşımı süresinin geçerli olduğunu, ( Yargıtay 12 HD 2005/876 E. 2005/4416 K. 04/03/2005 T. )İlk derece mahkemesi tarafından Anayasa Mahkemesinin 04/06/2014 tarih 2014/85 e. 2014/105 K. Sayılı ilamının tamamen hatalı değerlendirerek davanın zamanaşımı yönünden reddine karar verildiğini, istinaf talebinin kabulünün gerektiğini, ( Yargıtay 19 HD 2017/5273 E. 2019/2644 K 17/04/2019 T. – Yargtay 19 HD 2015/16882 E. 2016/6587 K. 14/04/2016 T.)Müvekkili banka aleyhine hükmedilen vekalet ücretinin hatalı olduğunu, Davanın esas yönden reddi ve müvekkili banka aleyhine vekalet ücretine hükmedilmemesinin gerektiğini, işbu taleplerinin kabul edilmemesi halinde dahi müvekkili banka aleyhine hükmedilecek vekalet ücretinin nispi değil maktu vekalet ücretinin olmasının gerektiğini,Zamanaşımının bir defi olduğunu, davalı tarafından yapılan süresinde ve usulüne uygun bir zamanaşımı itirazının bulunmadığını,İleri sürerek, istinaf başvurusunun kabulü ile, yapılacak istinaf incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yargılama yapılarak itirazları doğrultusunda davanın tümüyle kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır.Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için yapılan takibe itiraz üzerine açılan itirazın iptali davasıdır.Mahkemece, Zamanaşımı def’inin kabulü ile davanın reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Karar başlığında 2 nolu davalı olarak gösterilen … dosyası tefrik edilen davanın davalısı (2018/211 Esas sayılı dosya) olduğu halde karar başlığında gösterilmiş olup somut davadaki dosyanın davalısı olmadığı anlaşılmıştır.Uyuşmazlık, davada 10 yıllık mı yoksa 20 yıllık mı zamanaşımı süresinin uygulanacağı ve mahkemece verilen kararın yerinde olup olmadığı noktasındadır.Takibin dayanağı genel kredi sözleşmesi olup kural olarak borcun muaccel olduğu tarih itibariyle uygulanması gereken 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 125. maddesi (6098 sayılı TBK’nun 146 maddesi) uyarınca 10 yıllık zamanaşımı söz konusu ise de 5020 sayılı Kanun’un 27. maddesiyle 4389 sayılı Bankalar Kanunu’na eklenen ve 26/12/2003 tarihinde yürürlüğe giren ek 3. maddeyle fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresi yirmi yıl olarak düzenlenmiştir. Aynı kural, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 141. maddesinde de benimsenmiş olup; anılan maddede “Bu kanundan kaynaklanan Fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresi 20 yıldır.” hükmüne yer verilmiştir. 168/A maddesi hükmü ile, bu kanunun geçici maddelerindeki düzenlemeler hariç olmak üzere, 18.6.1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanunu ile ek ve değişiklikleri yürürlükten kaldırılmıştır. 5411 sayılı Kanun’un geçici 16. maddesinde ise; “Bu Kanun ile Fon alacağının tahsili bakımından yarar görülerek zamanaşımı ve diğer konularda Fon lehine getirilen hükümler makable şamildir.” düzenlemesi yer almakta iken; anılan maddede yer alan ”zamanaşımı” sözcüğü Anayasa Mahkemesi’nin 04.06.2014 tarih ve 2014/85-103 sayılı kararıyla iptal edilmiş ve söz konusu kararın, 12.09.2014 tarihinde 29117 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmasıyla iptal hükmü yürürlüğe girmiştir.Anayasa Mahkemesi’nin 04.06.2014 tarih ve 2014/85 Esas 2014/103 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere, 5411 sayılı Kanun’un 168. maddesiyle yürürlükten kaldırılan 18.06.1999 tarihli 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun ilk hâlinde ayrıksı bir hüküm öngörülmediğinden anılan Kanun’dan kaynaklanan Fon alacaklarında da zamanaşımı süresi on yıl olarak uygulanmıştır. Ancak 12.12.2003 tarih ve 5020 sayılı Kanun’un 27. maddesiyle 4389 sayılı Kanun’a eklenen Ek 3. maddeyle, söz konusu Kanun’dan kaynaklanan Fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresi yirmi yıl olarak belirlenmiştir. Dolayısıyla, 4389 sayılı Kanun’dan kaynaklanan Fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde on yıl olan zamanaşımı süresi, 4389 sayılı Kanun’a eklenen Ek 3. maddenin yürürlüğe girdiği 26.12.2003 tarihinden itibaren yirmi yıl olmuştur.01.11.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5411 sayılı Kanun’un 141. maddesinde de mülga 4389 sayılı Kanun’un Ek 3. maddesine benzer bir hükme yer verilmektedir. Buna göre, 5411 sayılı Kanun’dan kaynaklanan Fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresinin yirmi yıl olması kurala bağlanmaktadır. Anayasa Mahkemesince iptal edilen 5411 sayılı Kanun’un Geçici 16. maddesinin yürürlüğe girdiği tarihte zamanaşımının dolup dolmadığı tespit edilirken mülga 4389 sayılı Kanun’a eklenen Ek 3. maddenin de göz önünde tutulması zorunludur. Zira Fon alacaklarında zamanaşımı süresinin yirmi yıl olduğu kuralı, ilk kez 01.11.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5411 sayılı Kanun’un 141. maddesiyle değil, mülga 4389 sayılı Kanun’a eklenen ve 26.12.2003 tarihinde yürürlüğe giren ek 3. maddeyle getirilmiştir. Söz konusu maddenin yürürlüğe girdiği 26.12.2003 tarihinde henüz on yılını doldurmamış tüm Fon alacaklarına ilişkin zamanaşımı süresi yirmi yıla uzadığından, bu alacaklar yönünden zamanaşımı süresinin bitmiş olduğundan söz edilemez. Yargıtay 19 Hukuk Dairesi’nin 2017/5273 Esas, 2019/2644 Karar sayılı içtihadında belirtildiği üzere, 26.12.2003 tarihinde yürürlüğe giren 5020 sayılı Kanunun 27. maddesiyle 4389 sayılı Kanuna eklenen ek 3. maddesiyle, Fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresi 20 yıl olmuştır. 01.11.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5411 sayılı kanunun 141. maddesinde de Fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresinin 20 yıl olduğu hükme bağlanmıştır. 5411 sayılı Kanunun geçici 16. maddesinde ise 141. maddede öngörülen 20 yıllık zamanaşımı süresinin geçmişe etkili olduğu belirtilmiştir. Bu durumda 26.12.2003 tarihinde yürürlüğe giren ek 3. madde ile bu tarihte on yılını doldurmamış tüm fon alacaklarının zamanaşımı süresi 20 yıla uzamıştır. Anayasa Mahkemesi’nin 04.06.2014 gün 2014/85 E. – 2014/103 K. sayılı ilamı ile Bankacılık Kanunu’nun 141. madde hükmü iptal edilmemiş, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun geçici 16. maddesine ilişkin esas incelemenin “zamanaşımı” sözcüğü ile sınırlı olarak yapılmasına ve bu maddede yer alan “zamanaşımı” sözcüğünün Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiştir.Somut olayda ise, davacı taraf Beşiktaş … Noterliği’nden 28/07/2004 tarihli ihtarnameyi göndererek hesap kat ihtarında bulunmuş, alacak bu tarih itibariyle muaccel olmuştur. Kredi hesabının kat edildiği 28/07/2004 tarihinde yani 4389 sayılı yasanın yürürlük tarihinden sonra muaccel hale gelmiş olup, yukarıda açıklanan zamanaşımı süreleri ve tarihler dikkate alındığında davaya konu alacağın 4389 sayılı Kanuna eklenen ek 3. maddesinin yürürlüğe girdiği 26.12.2003 tarihinde on yıllık zamanaşımı süresini doldurmadığı ve zamanaşımı süresinin 20 yıla uzadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenlerle mahkemece davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi doğru olmamış, davacı vekilinin istinaf sebebi yerinde görülmüştür.Sonuç itibariyle, HMK’nın 353/1-a6. maddesi gereğince, davanın esasını etkileyecek delil niteliğinde bulunan hususlarda inceleme yapılarak hüküm kurulması gerekirken, bu önemli deliller hiç değerlendirilmeden karar verildiği anlaşılmakla, davacı vekilinin bu yöndeki istinaf başvurusu kabul edilerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; 1-İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 08/05/2019 tarih ve 2016/286 Esas – 2019/444 Karar sayılı kararının HMK 353/1-a6 maddesi uyarınca ORTADAN KALDIRILMASINA ve dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2- Davacı taraf harçtan muaf olduğundan, davacıdan istinaf yönünden harç alınmasına yer olmadığına, 3-Dosyanın Bölge Adliye Mahkemesi’ne gidiş – dönüş masrafı 32,50.TL’ nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 4-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 5-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 25/12/2019 tarihinde HMK 353/1-a6 maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.