Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/2423 E. 2021/1785 K. 08.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2423 Esas
KARAR NO: 2021/1785 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/09/2018
NUMARASI: 2014/1692 Esas 2018/896 Karar
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 08/12/2021
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacılar … ve … vekili dava dilekçesi ile, müvekkilleriyle … A.Ş. arasında 08/04/1997 tarihli 17.500.000.000 (eski TL) ve 05/09/1997 tarihli 10.000.000.000 (eski TL) tutarlı 2 adet Genel Kredi Sözleşmesinin imzalandığını, banka tarafından İstanbul … Noterliğinden 12/01/1998 tarihli ekstrenin gönderildiğini ve borcun 21.853.757.487 (eski TL) olduğunun bildirildiğini, 30 gün sonra 13/02/1998 tarihli ekstresinde de 20.073.393.521 (eski TL) olduğunun bildirildiğini, daha sonra müvekkilleri aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasıyla bu miktar üzerinden takip başlatıldığını, icra takibinin devamında 25/02/1998 tarihinde yapılan ihtiyati hacizden sonra müvekkili … Ltd. Şti ile banka arasında 26/06/1998 tarihli protokolün imzalandığını ve icra dosyasına konu borcun tasfiyesi konusunda 143.500 DEM üzerinde mutabık kalındığını ve müvekkillerinin protokolden sonra icra dosyasında yaptıkları itirazdan feragat ettiklerini, ayrıca İstanbul 2. ATM’nin 1998/856 Esas sayılı dosyasının da feragatle sonuçlandığını, 18/052/1998 tarihli menkul rehin sözleşmesine istinaden banka tarafından rehin olarak alınan malların müvekkillerinden …’na iade edildiği, ödemeler devam ederken 14/01/1999 tarihli hesap ekstresinde borç miktarının 12.455.541.672 (eski TL) olduğunun bildirildiğini ve devamında tekrar hacze gelindiğini, müvekkillerinden …’nun borcunun 14.000.000.000 (eski TL) olduğunu kabul ederek belli tarihlerde ödeme taahhüdünde bulunduğunu, 26/07/200 tarihinde yeni bir protokol imzalandığını, 16/01/2001 tarihli ekstrede müvekkillerince yapılan ödemeler sonucu bakiye borcun 3.017.289.072 (eski TL) olduğunun bildirildiği ve bu tutar için 09/05/2001 tarihindeki haciz sırasında müvekkillerinden …’nun 26/07/2000 tarihli protokol gereği borçlarının 25.000DEM tutarında olduğunu belirtip ödeme taahhüdünde bulunduğu ve bu ödeme taahhüdü uyarınca müvekkilleri tarafından tüm ödemelerin gerçekleştirildiği ve bu nedenle bankaya borçlarının kalmadığını, bu aşamadan sonra bankanın TMSF’ye devir olduğunu, icra dosyasının yenilerek … Esas sayısını aldığını, bu icra dosyasındaki alacağın davalı tarafından temlik alındığını ve icra dosyasındaki borç miktarının 20.073,00 TL olduğunu, borcun tamamının 06/11/2001 tarihinde fazlasıyla ödendiğini, belirterek müvekkillerinin İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında davalıya 20.073,00 TL miktarında borçlu olmadığının tespitine ve %40 oranındaki kötü niyet tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
ISLAH: Davacılar … ve … vekili 09/07/2018 tarihli dilekçesiyle; dosyada yapılan bilirkişi incelemeleri neticesinde müvekkillerinin davalı tarafa yaptığı ödemelerin fazladan olduğunun belirlendiğini, icra dosyasındaki borca göre fazla tahsilat yapıldığının tespit edilmiş olması nedeniyle müvekkillerinin davalıya borçlu olmadığının tespitine ve fazladan ödenen 300.000,00 TL’nin davalıdan istirdatına karar verilmesini talep etmiş ve artırılan kısım yönünden peşin harç ikmal edilerek 10/07/2018 tarihli makbuz dosyaya ibraz edilmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davaya esas icra dosyası incelendiğinde borçlular vekilince dosyaya sunulan itirazdan feragat edildiğini ve İstanbul 2. ATM’nin 1998/856 Esas sayılı dosyasında da bu feragate bağlı olarak bu davanın konusunun kalmadığı yönünde hüküm kurulduğunu, ihtiyati haczin infazı ve 26/06/1998 tarihli borç tasfiye protokolünün imzalandığını, buna bağlı olarak hacizlerin tatbik edilmediğini, daha önce yapılan hacizlerin fek edildiğini, ancak protokole göre davacıların 24/09/1998 tarihinde 20.000 DEM ödeme yapması gerekirken banka kayıtlarına göre 10.231 DEM ödeme yaptığının anlaşıldığını, dolayısıyla protokolün ihlal edildiğini, protokolün 5. maddesi uyarınca takibe devam edildiğini, sonrasında 26/07/2000 tarihli protokolün akdedildiğini, bankaya verilen senetlerin yenileriyle değiştirilip ödemeler tenzil edilerek borcun vadeye bağlandığını, protokole göre yapılması gereken ödemelerin yine zamanında yapılmadığını ve protokolün ihlal edildiğini, bu nedenle takibe devam edildiğini, dava dilekçesinde belirtilen taşınmazların ihale ile müvekkili şirket tarafından alındığını, bir kısım taşınmazlarında alacağa mahsuben müvekkiline ihale edildiğini, icra dosyasında tüm tahsilat toplamının 764.130,60 TL olduğunu ve davanın haksız olduğunu beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 20/09/2018 tarih ve 2014/1692 Esas – 2018/896 Karar sayılı kararında; “…Davacılar icra dosyasında 20.073,39 TL olarak talep edilen miktar yönünden davalıya borçlu olmadıklarını ileri sürmüşler ve yargılama sırasında daha önceden yapılan ödemelerin fazla olduğu iddiasıyla davanın istirdata dönüştüğü gerekçesiyle fazla ödenen bedelin davalıdan istirdatını ıslah yoluyla talep etmişler ve istirdatı istenen miktar bakımından peşin harcı ikmal etmişlerdir. … A.Ş. ile davacılar arasında akdedilen kredi sözleşmesine göre kullandırılan kredilerin geri ödemesinin yapılmadığı ve banka tarafından daha önce bir kısım ekstrelerin gönderildiği en son İstanbul …Noterliğinden gönderilen ihtarname ile borcun 20.073,39 TL olduğu bildirildiği ve İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasından davalılara karşı ilamsız icra takibi yapıldığı anlaşılmaktadır. Davalılarca borca itiraz edidiğinde takip durdurulmuştur. Ancak 26/06/1998 tarihinde taraflar arasında borcun tasfiyesi konusunda 143.500 DEM üzerinden anlaşmaya varılması nedeniyle davacılar tarafından icra dosyasındaki dosyadan feragat edildiği ve İstanbul 2. ATM’nin 1998/856 E sayılı dosyasında görülen itirazın iptali davasında, takip kesinleşmiş olduğundan davanın konusu kalmadığından karar verilmesine yer olmadığına ilişkin hüküm kurulduğu anlaşılmıştır. Daha sonra taraflar arasında 26/07/2000 tarihinde yeni bir protokol yapılarak ödenmeyen müşteri senetleri yenileriyle değiştirilmiş, ancak bu protokole göre borcun ödemesinin yapılmaması nedeniyle banka tarafından 09/05/2001 tarihinde haciz işlemi gerçekleştirilmiş ve haciz tutanağında davacılardan …’nun hazır bulunduğu ve ” 26/07/2000 tarihli protokolde belirtilen 25.000 DEM borcun kabul edilip, bu borcun şirket adına olmak üzere ve 30/06/2001 tarihinde başlayacak şekilde 3.500 TL, 30/07/2001 tarihinde 3.500 TL kalanının da defaeten ödeneceğinin kabul ve taahhüt edildiği yönünde ödeme taahhüdünde bulunduğu” anlaşılmıştır. Davacı taraf 09/05/2001 tarihli haciz tutanağındaki bu beyana göre borcun 25.000 DEM olduğu konusunda taraflar arasında anlaşma sağlandığı ve icra dosyasında fazla olarak talep edilen kısım yönünden alacaktan feragat edildiği, başka bir deyişle fazla kısım bakımından icra dosyası borçlularının ibra edildiğini ileri sürmektedir. Davaya esas icra takibi başlatıldıktan sonra takip devam ederken taraflar arasında akdedilen 26/06/1998 tarihli protokol hükümlerine göre ödemelerin yapılmaması nedeniyle 26/07/2000 tarihinde yeni bir protokol yapıldığı görülmektedir. Anılan protokol incelendiğinde, banka ile asıl borçlu şirketin borcun tasfiyesi konusunda anlaşma sağladıkları ve yeni alınan senetlerin ödenmesi halinde eski alınan senetlerin borçluya iade edileceği, haricen yapılan ödemelerin son senede mahsup edileceği ve borcun son taksitinde tarafların bir araya gelerek bakiye alacak konusunda anlaşarak bakiye kısımda ödendiği takdirde banka tarafından takip konusu tüm dosyalardan feragat edileceği belirtilmiş ve yeni alınan senetler ile eldeki senetlerin protokolde ayrıca gösterildiği anlaşılmıştır. Bu protokolün imzalanmasından sonra davacıların ödemeleri zamanında yapmaması nedeniyle protokolün 4. maddesinde açıkça kararlaştırıldığı üzere borcun son taksiti konusunda bir araya gelerek anlaşma dahi sağlayamadıkları, bu nedenle davacıların protokolü ihlal ederek ödemeleri zamanında yapmamaları sebebiyle icra takip dosyasının kapatılmadığı ve davaya esas İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasındaki takibe devam edildiği ve talimat yoluyla Fatih İcra Müdürlüğünce 09/05/2001 tarihinde hacze gidildiği, mahalde bulunan bir kısım emtiaların haczedildiği, ancak davacı borçlu şirketin ortağı ve aynı zamanda davacı olan …’nun ödeme taahhüdünde bulunduğu ve taahhüdünde, 26/07/2000 tarihinde yapılan protokol gereği 25.000 DEM’e borcu kabul ederek bu borcu 30/06/2001 tarihinden başlamak üzere 3.500 TL, 30/07/2001 tarihinde 3.500 TL ve bakiyesinin de defaeten 30/08/2001 tarihinde ödeyeceğini, bu ödeme taahhüdünün de, alacaklı vekilinin kabul etmesi sonucunda haczedilen malların yediemin sıfatıyla hazır bulunan borçluya bırakıldığı görülmüştür. 09/05/2001 tarihli haciz tutanağında yazılan bu ifadelerin ödeme taahhüdü niteliğinde bulunduğu, iki ayrı tarihte ödenecek miktar açıkça belirtilmiş ise de, son taksit miktarının belirtilmediği gibi toplam borcun 25.000 DEM olarak kabul edildiğinin ifade edilmesi ve alacaklı tarafından da ödeme taahhüdüne onay verilmiş olması, 25.000 DEM dışındaki takip konusu borç yönünden borçlularının ibra edildiği, başka bir deyişle bu miktar üzerindeki alacaktan, alacaklı tarafça feragat edildiği anlamına gelmeyeceği, esasında 26/07/2000 tarihli protokolde 7.000 DEM miktarlı 4 adet senet dışında 20/12/2000 tarihli 25.000 DEM tutarlı senedin de bankaya verildiği, 20/12/2000 tarihi itibariyle bakiye alacağın ayrıca hesaplanarak tahsil edileceğinin ve tarafların anlaşması sonucu bakiye borç miktarının belirlenip bu miktarın ödenmesinden sonra icra dosyalarından feragat edileceğinin kararlaştırıldığı, dolayısıyla anılan bu protokolün ihlal edilmesinden sonra 09/05/2001 tarihinde haciz sırasında yapılan ödeme taahhüdünün bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiği, fazla alacak yönünden feragat anlamını taşımayacağı sonucuna varılmalıdır. Bu doğrultuda, mahkememizce itibar edilen 19/04/2018 tarihli raporda; 09/05/2001 tarihli protokolün bir anlaşma olarak kabul edilmemesi halinde davacıların dava tarihi itibariyle 20.073,39 TL asıl, 818.519,58 TL faiz ve 40.925,98 TL faizin %5 oranındaki gider vergisi kadar borçlarının bulunduğu yönündeki açıklamalara itibar edilerek davacıların iş bu davanın açıldığı tarih itibariyle faiz ve ferileri dışında davalı alacaklıya 20.073,39 TL miktarında borçlu bulundukları anlaşılmaktadır. Menfi tespit davalarında borç miktarının tespiti, dava tarihi itibariyle yapılmalıdır. Davacılar 20.073,39 TL miktarında borçlu olmadıklarının tespitini istemişlerse de, yapılan bilirkişi incelemesi neticesinde bu iddianın yerinde olmadığı ortaya konulmuştur. Davacılarca sunulan ıslah dilekçesi ile dava tarihinde sonra yapılan cebri satış işlemlerine göre davalının tahsil ettiği tutarların borç miktarına göre fazla olduğu iddiasıyla istirdatı istenilmiş ise de; bilirkişi raporunda, tahsilatların yapılmasından sonra halen davalının alacağının bulunduğunun tespit edilmesi karşısında bu iddiasının de yerinde bulunmadığı, kaldı ki yukarıda izah edildiği üzere menfi tespit davalarında borç miktarının dava tarihi itibariyle belirlenmesinin zorunlu olduğu, davadan sonra yapılan ödemelerin hesaplamada dikkate alınmasının mümkün bulunmadığı, aksi halin genel dava teorisine aykırılık teşkil edeceği, bir an için ıslah tarihinin ilk davanın açıldığı ve ödemelerin yapıldığı tarihten sonra olup, ayrı bir talep olarak değerlendirilmesi gerektiği düşünüldüğünde dahi, davacıların yaptığı fazla bir ödemenin olmadığı dosyada mevcut, mahkememizce itibar edilen bilirkişi raporuyla sabit olduğundan dava ve ıslah tarihi itibariyle halen davalıya borçlu bulunan davacıların iddiaları yerinde görülmediğinden davanın reddine karar verilmesi gerekmiştir. Her ne kadar davalı tarafından İİK 72.maddesi gereğince kötü niyet tazminatı talep edilmiş ise de; icra takibinin durdurulması veya icra veznesindeki paranın alacaklıya ödenmemesi yönünde mahkememizce verilen ve infaz edilen bir tedbir kararının olmadığı, dolayısıyla alacaklının alacağına geç kavuştuğundan söz edilemeyeceği açık olduğundan davalının koşulları oluşmayan tazminat talebinin reddine karar verilmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur….”gerekçesi ile, Davanın reddine karar verilmiş ve karara karşı davacılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ EK KARARI; İlk derece mahkemesi 03/10/2019 tarihli ek kararı ile; “Her ne kadar davacı … Ltd. Şti. adına Av. … tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuş ise de vekaletnamesi bulunmaması nedeniyle bu istinaf başvurusunun geçerli sayılmasının mümkün bulunmadığı, ayrıca davacı şirket adına gerekçeli kararın şirketin bizzat kendisine TK 35 maddesi gereğince tebliğ edildiği, yasal süre içerisinde de … Ltd. Şti. Yönünden bir istinaf başvurusu yapılmadığı anlaşılmakla, Av. … tarafından … Ltd. Şti.adına yapılan istinaf başvurusunun yapılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekmiş,…” gerekçesi ile, Davacı … Ltd. Şti. yönünden Av. … tarafından yapılan istinaf başvurusunun YAPILMAMIŞ SAYILMASINA, karar verilmiş, karara karşı bu davacı tarafından istinaf başvurusunda bulunulmadığı anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacılar … ve … vekili istinaf dilekçesi ile, İlk derece mahkemesi kararının usule, yasaya ve hukuka aykırı olduğunu, Dava dilekçesinde ayrıntıları ve ekleri ile birlikte olayların gelişim sürecine değinildiğini, müvekkillerinin davalı yana borcu olmadığını defalarca dile getirilse de yerel mahkeme bu konuda ki beyanlar dikkate almadan hüküm kurulduğunu, Müvekkillerinin davalı yana herhangi bir borcu bulunmadığını, Dava dilekçesi eklerinde mevcut İstanbul … Noterliği tarafından tarafından gönderilen 16.01.2001 tarihli hesap ekstresinde de sabit olduğu gibi müvekkillerinin yapmış olduğu ödemeler sonucu kalan bakiye borcunun 3.017.289.072 TL olduğu taraflara bildirildiğini, daha sonra alacaklı vekili kalan tutar için 09.05.2001 tarihinde haciz işlemi gerçekleştirdiği ve haciz tutanağında da sabit olmak üzere müvekkillerinden … 26.07.2000 tarihinde banka ile aralarında yapılan protokol gereği borçlarının 25.000 DM olduğunu belirtip işbu borcu 30.06.2001 tarihinde başlamak üzere 3.500.000.000TL ve 30.07.2001 tarihinde 3.500.000.000TL kalan bakiyeyi ise defaten 30.08.2001 tarihinde ödemeyi kabul ve taahhüt etmiştir. İşbu haciz sırasında müvekkilim tarafından verilen taahhüde istinaden 31/07/2001 tarihinde 3.500.000.000TL ,05/07/2001 tarihinde 3.500.000.000 TL ,06.11.2011 tarihinde 3.600.000.000TL olarak ödediği ve bu ödemeler sonucu müvekkillerinin ilgili bankaya borcu kalmadığını, Müvekkillerine hatalı hesaplama sonucunda borç çıkartıldığını, müvekkillerinin bir an için borçlu olduklarının kabulü halinde ise müvekkilinin borcunun çok üstünde tutarlar olan fazlaca tahsilatlar yapıldığı ve taraflarına iadesi gerektiğini, 01.11.2016 tarihli bilirkişi raporunda bilirkişinin müvekkillerinin davalı yana 12.993,10-TL asıl alacak + 434.286,83-TL işlenmiş faiz +21.714,34 BSMV olmak üzere toplamda 486.994,27-TL borçlu olduğunu fakat yapılan tahsilatların 689.631,80-TL değerinde olduğunu bildir ve müvekkillerinden 215.521,50-TL fazladan tahsilat yapıldığını beyan ettiğini, Taraflarınca bilirkişi raporuna beyan ve itirazları sunulduğu ve müvekkillerine ait aracın 26.04.2016 tarihinde 30.050,00 TL bedel ile alıcı … A.Ş.’ye ihale edildiğini ve ihale tarihinde kesinleştiğini,03/06/2016 tarihinde ise masraflar düşüldükten sonra 27.947,81-TLlik bedelin rapor düzenlenirken hesaba katılmadığı ayrıca müvekkilleri tarafından bankaya verilen senetler ile,bankada bulunan sıralı senetler ödendiği halde borçtan düşülmediği gerekçesiyle ek bilirkişi raporu alınması talep edildiği ve akabinde tekrar aynı bilirkişiye dosya tevdi edildiğini, ayrıca bir an için müvekkillerinin borçlu olduğu düşünülse dahi bilirkişi raporunun 14. sayfasının 6. nolu kısmında borcun 25.000 DEM karşılığı olan 12.993,10-TL olduğundan bahsedip 10.600-TL ödeme yapıldığını belirttiğini, daha sonra kalan bakiye olan 2.993,10-TL üzerinden hesaplamasına devam etmesi gerekirken yine ödenen kısımları haksız ve hukuka aykırı orandaki faiz alacaklarından mahsup ettiği ve %250 gibi fahiş bir oran üzerinden hesaplama yaptığını, bu uygulamanın hukuka aykırı ve yanlış olduğunu, Akabinde 01.06.2017 tarihli bilirkişi ek raporu düzenlendiği, sonuç kısmında tekrardan yapılan hesaplama sonucunda müvekkillerinin 12.977,53-TL asıl alacak + 433.754,31-TL işlenmiş faiz + 21.687,72-TL işlenmiş faizin %5 gider vergisi olmak üzere toplam 468.419,56-TL borçlarının bulunduğu davalı tarafın müvekkillerinden 244.050,15-TL fazladan tahsilat yaptığı ve bu fazladan yapılan tahsilatlarında davalı yanın müvekkillerine işletmiş olduğu %250 faiz oranıyla iadesinin gerektiği ve bu rakamın 730.846,10-TL olduğunu totalde 974.896,25-TL müvekkillerinin dvalı şirketten alacaklı olduğunun beyan edildiğini, Bahsedilen iki bilirkişi raporuna ek olarak davalı tarafın terditli bir rapor alınması talebi üzerine dosya yeni bir bilirkişi heyetine tevdi edildiği, daha sonra alınan 19.04.2018 tarihli bilirkişi raporunda 09.05.2001 tarihli haciz tutanağındaki davalı vekilinin borç ibrası yönündeki taahhüdünün kabulü veya reddi durumuna göre dava tarihi itibariyle ortaya çıkacak borç alacak ilişkisi terditli olarak düzenlendiğini, bu bilirkişi raporunda ise haciz tutanağındaki davalı vekilinin ibra taahhüdünün kabulü halinde davacıların dava tarihi itibari ile 13.027,50-TL asıl alacak,437.672,66-TL işlenmiş faiz,21.883,63-TL BSMV olmak üzere toplam 472.583,79-TL borçu olduğundan bahsettiği, davalı vekilinin borç ibrası yönündeki taahhüdünün reddi halinde ise 20.073,39-TL asıl alacak,818519,58 biriktiği faiz,40.925,98-TL BSMV olmak üzere toplamda 879.518,95-TL borçlu olduğunu belirttiği, fakat müvekkillerinden fazlaca yapılan tahsilatlara ilişkin hiçbir araştırmaya girmediği ve herhangi bir beyanda dahi bulunmadığını, taraflarınca bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde bu konu dile getirilse de tekrar bilirkişi incelemesine gönderilmeyen davanın heyetçe çıkarılan ilk duruşmada reddolunduğunu, bu hesabın yapılmaması dahi bozmayı gerektirdiğini, Bilirkişilerce yapılan çok önemli bir hata sonucu müvekkillerine borç çıkmakta olduğunu, Bu hatanın 09/05/2001 tarihinde haciz tutanağında borç 25.000 Mark karşılığı 13.000.TL’ye sabitlendiği, sınırlandırıldığı buna istinaden ödemeler yapıldığı fakat bu ödemeler yapıldığı fakat bu ödemeler dikkate alınmadan asıl alacaktan düşülmeden ve karşı tarafça ayrıca faiz talep edilmemesine rağmen bilirkişilerce aynı miktar için faiz miktarı işletildiği, bu haliyle raporda haciz tutanağının kabulü varsayılması halinde seçeneğinde yapılan hesaplama da yanlış olduğu, anlaşmanın kabulü halinde seçeneğinde bile borcu 13.000.TL ve sabitlemeden yapılan ödemeleri faizden mahsup ettiği, sabitlenmesi gereken borca karşı tarafın herhangi bir ihtarı ve temerrüde düşürme gibi bir davranışı olmadan sabitlenen borca faiz işletildiğini, bunun hukuka ve yasaya aykırı olduğunu, 09/05/2001 tarihli haciz tutanağından açıkça görüldüğü gibi borcun sabitlendiğini, taraflarca anlaşma ihtimali benimsendiği ve bu borca istinaden yapılan ödemelere karşı tarafça itiraz edilmediği, karşı tarafça ayrıca faiz talep edilmemiş haciz işleminden sonra müvekkillerinin herhangi bir şekilde temerrüde de düşülmediğini, bu sebeple müvekkillerinin haciz tutanağındaki taahhütlerine binaen ödemiş oldukları miktarların faizden mahsup edilmesi yasaya ve hukuka aykırı olduğunu, müvekkillerinin tamamen ödemiş olduğu bir borçtan dolayı tüm mal varlıklarını kaybettiği ve mağdur olduklarını, Yapılan protokoller, icra dosyaları , tüm ödemeler göz önüne alındığında alınan krediler protokollerle ve icra tutanağında sınırlandırıldığı, buna göre ödemeler yapıldığı dolayısıyla bu ödemelerin faizden mahsup edilmesi de hukuka ve yasaya uygun olmadığını, Ayrıca bilirkişiler raporlarının temerrüt faizinin tespiti başlıklı 7. sayfasında” genel kredi sözleşmesinin tamamı dava dosyasında olmadığından bahisle 26.06.2010 tarihli protokol çerçevesinde daha önce icra takibine yapılan itirazlardan vazgeçilmiştir. Bu kapsamda zımni olarak takip talebinde gösterilen %250 oranındaki temerrüt faizinin kabulü gerekmektedir. Bu nedenle hesaplamalarda %250 oranında temerrüt faizi esas alınmıştır.” şeklindeki beyanını da hukuka ve yasaya uygun olmadığını, Yerel mahkemenin terditli olarak düzenleyen 19/04/2018 tarihli bilirkişi raporunda belirtilen haciz tutanağındaki davalı vekilinin ibra taahhüdünün kabulü / reddi hususundaki beyanlarından hiçbir gerekçe göstermeden taahhüdün reddi durumu kabul ederek davayı reddettiğini, Hiçbir gerekçe göstermeden, hacze çıkan avukatın yetkisi tartışılmadan gerekçeli kararda açık ve seçik olarak bahsedilmeyen bu karar açıkça usule yasaya ve hukuka aykırı olduğunu, 09/05/2001 tarihli haciz tutanağındaki davalı vekilinin borç ibrası yönündeki taahhüdünün kabulü gerektiği, aksi seçeneklerin kabulü hukuka ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirdiğini, Yukarıda bahsedildiği gibi daha önce bu konuda haciz sonrasında da davalı tarafça herhangi bir şikayet veya itiraz olmadığını, dosyada yetki belgesinin olmaması veya dosyadan belgenin kaybedilmiş olması haciz tutanağının geçersiz olduğunu göstermeyeceğini, ayrıca hiçbir itiraz ve şikayet olmadan gayrimenkul ve menkullerin satışına giden davalı tarafın işbu tutanağı zımnen kabulü söz konusu olduğu, kaldı ki yukarıda belirtildiği üzere haciz tutanağındaki taahhüde göre ödemeler yapıldığı ve bu ödemelere de karşı tarafça sessiz kalındığını, söz konusu taahhütlerin bilgileri dışında ve yetkisiz olarak yapıldığını savunmanın hukuken korunmaması gereken bir iddia olduğunu, Avukat bir meslektaşının yetki ve icazet almadan hacze çıkıp taahhütte bulunması hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, hiçbir avukat taraf olmadığı veya yetkilendirilme yapılmadığı bir dosyada hacze çıkmayacağını, böyle bir sorumluluk altına girmeyeceğini, davalı yanın bu iddiaları tamamen asılsız olduğunu, icra memuru da bu konuyu haciz sırasında gözettiği, pratikte icra takip elemanlarının çıkmış olduğu hacizler dahi itiraz olmaması durumunda geçerli sayılmakta olduğu, kaldı ki işbu haciz tutanağında adı geçen kişi davalı tarafından görevlendirilmiş bir avukat olduğunu, söz konusu avukatın yetkisi ve bilgisi olmadan herhangi bir icra dosyasından hacze cıkması ve taahhütü kabul etmesi cezai olarak suç teşkil etmekte olduğunu, hiçbir avukatın görevlendirme veya yetkilendirme olmadan böyle bir durum içerisine girerek mesleğini bu şekilde riske atmasını hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, Müvekkillerinin sadece bir taksitte cok kısa bir zaman ödemede gecikme yaşasa da ödemelerine devam ettiklerini, söz konusu ödemelere hiçbir şekilde itiraz olmadığı gibi taraflarınca çekilmiş bir ihtarname bulunmadığını, banka zımnen protokolleri kabul ettiğini, dosyada yetki belgesinin olmaması veya dosyadan belgenin kaybedilmiş olması haciz tutanağının geçersiz olduğunu göstermeyeceğini, daha önce bu konuda haciz sonrasında da davalı tarafça herhangi bir şikayet veya itiraz olmadığını, Ayrıca hiçbir itiraz ve şikayet olmadan gayrimenkul ve menkullerin satışa giden davalı tarafın iş bu zımnen kabulü söz konusu olduğu, söz konusu taahhütlerin bilgileri dışında ve yetkisiz olarak yapıldığını savunarak hukuken korunmaması gereken bir iddia olduğunu, tüm ödemeleri yaptığını ısrarla belirten müvekkillerine ödemelerini yaptıkları tarihten yaklaşık 13 sene sonra gayrimenkullerin satıldığını bildirmenin, vicdanla ve hukukla bağdaşmayacağını, Bunun dışında yerel mahkemenin 10/07/2018 tarihli 13.celsesinde alınan 1 nolu ara karar gereği taraflarına usulüne uygun ıslah dilekçesi sunmak üzere 1 haftalık kesin süre verildiği, taraflarınca söz konusu 1 nolu ara kararın hatalı olup ve yasaya uygun olmadığını, Yerel mahkemece karara bağlanan dava kanunen istirdata dönüştüğünü, taraflarınca sadece harç ikmali yapıldığını, dava değeri 300.000-TL üzerindeki her davaya heyet bakmak ve her kararı heyet vermek zorunda olduğunu, dava değeri harç ikmali neticesinde duruşma öncesi 320.073-TL ye yükseltildiğinden ve bu miktar yasal sürenin üzerinde olduğundan yerel mahkemenin ara karar vermeye dahi yetkisi olmadığını, dava değeri yasal sınırın üzerinde olan tüm dosyaların ivedilikle heyete yollanması gerektiğinden yerel mahkemenin herhangi bir talep olmamasına rağmen taraflarına ıslah dilekçesi için kesin süre vermesi hukuka uygun olmadığını, Islah davacı yanın yazılı veya sözlü talebi ile olur ve taraflarının tasarrufunda olduğunu, hakim tarafların talebi olmadıkca taraflara ıslah için süre veremeyeceğini, duruşma tutanağında da görüldüğü üzere herhangi bir ıslah talep olamamasına rağmen taraflarına ıslah için kesin süre verildiğini, bunun dışında her ne kadar davanın müvekkillerinin davalı yana borcu olmadığının tespiti olarak açmış olsa da gelen bilirkişi raporları sonucunda davalı yanın müvekkillerinden fazladan tahsilat yaptığı ortaya çıktığını, bu sebeple dava kendiliğinden istirdat davasına dönüşmüş olması gerekirken yerel mahkeme bu talebi ıslah olarak algıladığı ve taraflyarına kesin süre vererek taraflarına ıslah müessesini kullanma zorlandığını, taraflarınca ara karardan dönülmesi için dilekçe verildiği fakat taraflarına verilen 1 hafta kesin süre içerisinde ara karara ilişkin mahkemece herhangi bir karar verilmediğinden hak kaybına uğramamak adına mahkemenin zoruyla dava ıslah edildiği, mahkemenin taraflarına bu yola yönlendirmesi de hukuken korunmaması gereken bir tutum olduğu ve bozmayı gerektiğini, davanın kendiliğinden istirdat davasına dönüştüğünü ve değeri 300.000.TL’nin üzerinde olan dosyaların heyet tarafından görüleceği sebebiyle dosyanın heyete tevdi edildiği ve heyet ile çıkılan ilk duruşmada yeni bir bilirkişi raporu alınması talep edilmişken dava mahkeme heyetine tevdi olduğu ilk derece talepleri dinlemeden reddolunduğunu, İstanbul … İcra Dairesi … E. sayılı dosyadan (yenilenmeden önceki dosya numarası) 09.05.2001 tarihinde Fatih … İcra Müdürlğü … Talimat sayılı dosyasından tatbik edilen haciz işleminde dosya borcuna yetecek kadar malı haczedilmiş, davalı tarafca bu hacizli malların satışını istenmediği, mallar 25.06.2004 tarihinde yediemine bırakıldığı, işbu mallar müvekkillerine teslim edilmediği, şimdilerde ise malların nerede olduğu ve akıbeti bilinmediğini, raporlarda eksik kalan bu husus dava dilekçesinin ekindeki haciz tutanağında açıkça görüleceği üzere 09.12.2003 tarihinde gerçekleşen hacizde müvekkillerime ait;11 adet piston kolu 4.400.000.000-TL, 50 adet Kenar YTK 13.000.0000-TL, 3 dir. kovan 500.000.000-TL, 2 arka porya 750.000.000-TL, 4x ayna maruti taşı 8.000.000.000-TL, 12 uzun rot 2.500.000.000-TL, 2 silindir kapak 3.000.000.000-TL, 35 far ayna 1.750.000.000-TL, 10 full takım omta 2.000.000.000-TL, 24 m gömlek 2.400.000.000-TL olmak üzere toplamda 25.313.000.000-TL (09.12.2003 tarihindeki bedeli) değerindeki menkulleri haczettiği, yediemin olarak …’ ya bırakıldığı, daha sonra 25.06.2014 tarihinde yedi emin ücreti külfeti olmasın diye o sırada dosyada alacaklı sıfatında yer alan Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu vekilinin gösterdiği adres olan … Cad. No:… Esentepe/İstanbul adresinde bulunan … İş Merkezi’nde … adlı kişiye yediemin olarak bırakıldığını, dava dilekçesi ekinde söz konusu malların TMSF’nin Esentepe adresindeki depoya götürüldüğü ve teslim edildiğine dair belgeler bulunduğunu, söz konusu mallar dosya borcunu karşıladığını, müvekkillerinin uğramış olduğu zararın tazmini gerekmekte olduğunu, bunun için hukuki yollara başvurma hakkı saklı kalmakla birlikte sırf bu davranış bile davalı tarafın kötüniyetinin göstergesi olduğunu, bu durum bilirkişi raporlarında geçmediği gibi mahkemece de bir araştırma yoluna gidilmediğini, dosya borcuna yetecek kadar haciz menkul var iken daha sonra müvekkilleri üzerine olan tüm gayrimenkuller satıldığı ve müvekkillerinin telafisi mümkün olmayan çok zor bir durumda kaldıklarını, Yerel mahkemenin icra dosyasından yapılan gayrimenkullerin satışı esnasında yapılan tebligatların usulüne uygun yapılmadığı konusundaki iddialarına kulak asmadığı bu konuda değerlendirme yapmadığını, Müvekkili …’na ise 1998 yılından beri icra dosyasına konu hiçbir tebligat yapılmadığını, daha sonra … AŞ ile görüşüldüğü ve müvekkilleri elllerinde genel kredi sözleşmelerine binaen ödenmiş banka senetlerinin ve ödeme dekontlarının olduğunu bildirmelerine rağmen davalı tarafça yasal haklarının kullanılması söylendiği ve müvekkilleri hiçbir şekilde haberdar olmadıkları taraflarına ve vekillerine tebligat yapılmadıkları halde gayrimenkullerinin satılacağı bilgisine ulaştıklarını, Müvekkilleri 1998 tarihinde ki vekili Av. …’a yapılan tebligat da tevzi saatlerinde tebliğe caiz kimse olmadığı gerekçesiyle imzadan imtina eden apartman görevlisine haber verilip ilgili mahalle muhtarlığına teslim edilerek kapıya iki nolu haber kağıdı yapıştırıldığı ve tebliğ edildiğini, tebligat saatlerinde herhangi bir hukuk bürosunda kimsenin olmaması hayatın olağan akışına aykırı olmakla beraber beyanda bulunan apartman görevlisinin de o apartmanda gerçekten görevli olduğu konusu araştırılmadığını, apartmanda yönetici bulunmasına rağmen ve yönetici defterinden Av. …’ın işyeri adresinin orası olduğu tespit edilmeden ve apartman görevlisi hakkında gerçekten orada görevli olduğuna dair sağlıklı bilgiye ulaşılmadan kıymet takdiri raporunun tebliğ edilmesi tebligatların geçersizliğini açıklar nitelikte olduğunu, ayrıca 1998 yılında müvekkillerinin vekilliğini yapmış bir avukata adres araştırması yapılmadan sadece 1998 yılında sunmuş olduğu dilekçedeki adrese göre 15 yıl sonra yani 2013 yılında kıymet takdiri raporunun tebliğe çıkarılması, avukatın tebliğ saatlerinde ofisinde olmaması konusunda gerekli araştırmanın yapılmaması ve bahsi geçen avukatının 15 senedir aynı hukuk bürosunda görev yaptığı farzedildiğinde işyerinde daimi çalışanı veya tebellüğ edilecek başka kimsenin bulunmaması hususları hep beraber düşünüldüğünde tebligat işlemlerinin geçersiz olduğunu, icra dosyası ve taraflarınca sunulan tebligatlar incelendiğinde müvekkillerinin 1998 yılında itirazın iptali davasında vekilliğini yapmış avukata 2014 yılında kıymet takdiri yollanmasının hukuki geçerliliği de incelenmesi gerektiğini, avukata yapılan tebligatlarında mahkemece incelenmesi gerektiğini, bahsedilen 1998 yılında sadece davadan feragat işlemini yapan avukat müvekkillerini bilgilendirmediğini, asil olarak kendilerine de hiçbir tebligat yapılmadığını, 06.11.2001 tarihinde son ödeme ile dosya borçlarını ödediğini ve dosyanın kapandığını düşünen müvekkillerin bankadan fek yazılarını ibranameleri ve haczedilen mallarının teslimini beklerken olaydan 13 yıl sonra banka TMSF’ye devrolduğunu, borcun kapandığından emin olan müvekkilleri bu tarihten 13 yıl sonra üzerine kayıtlı taşınmazlara davalı taraf tarafından kıymet takdiri yapıldığını icra dosyasının hiçbir ödeme yapılmamış gibi aleyhlerine devam ettiğini öğrendiklerinde adete şok geçirdiklerini, yapılan ödemeler gözardı edilerek 1998 tarihli takip üzerinden 20.073,39-TL asıl alacak + %250 temerrüt faizi ve %5 temerrüt faizinin gider vergisi üzerinden takibe devam edilmekte olduğunu, Müvekkillerinin Sakaryalı olup bahsedilen zamanda Sakarya ilinde yaşadıklarını, takibe konu kredilerin çekilmesinden sonra 17 Ağustos 1999 yılında Marmara Bölgesinde merkez üssü Adapazarı olan doğal afet deprem sonrasında müvekkillerinin can ve mal kayıpları olduğu ve ödemelerinde sıkıntılar yaşandığını, tüm yaşananların üstüne 2001 yılında ülkemizde yaşanan ekonomik krizin patlak vermesi de müvekkillerni çok güç duruma soktuğunu, ortaya çıkan mücbir sebeplere rağmen müvekkilleri noterden gelen hesap ekstreleri doğrultusunda ödemelerde bulunduklarını ve borçlarını 06.11.2001 tarihinde 3.600.000 TL olarak ödeyerek borçlarını tamamen bitirdiklerini, sadece son taksitlerinde sözleşmenin tamamını etkilemeyecek kadar az bir süre geciktiklerini, bu gecikmenin sebebide yukarıda bahsedilen doğal afet – mücbir sebep olan deprem olduğunu, Ayrıca davalı taraf davaya yasal süresi içersinde cevap vermediğinden sadece dava dilekçesinde belirtilen hususlara karşı cevap verebilecek herhangi bir delil ileri süremeyeceğini, davalı tarafın dava dilekçesinde belirtilen hususların dışında hususlara değinmesi mahkemece dikkate alınmaması gerekirken ve sunmuş olduğu delillere vb. itibar edilmemeliyken bu delilleri değerlendirmesi de yasaya aykırı olduğunu, yerel mahkeme bu konuyu göz ardı ettiği ve davalı vekilinin cevap dilekçesinde belirtmediği 09/05/2001 tarihli haciz tutanağının geçersiz olduğu iddialarının dinlenmesinin hukuken mümkün olmadığını, Sonuç olarak müvekkillerinin ödemiş olduklarını zannettikleri bir borçtan(borcu kabul anlamına gelmemekle birlikte) 14 sene sonra böyle bir icra dosyası ile karşılaşmaları ve yaşamış oldukları doğal afet ve mücbir sebeplerden ötürü son taksitte gecikmesinden ötürü tüm protokolleri geçersiz saymanın hem hukukla hemde vicdanla bağdaşmadığı göz önünde bulundurularak, ayrıca borçlu olsalar dahi yıllık 100.000-TL kira getirisi olan taşınmazlarının bu borca istinaden satılması ve bununla yetinmeyip dosya borcundan bir hayli fazla tahsilatların yapılması sonucunda müvekkilleri açısından telafisi mümkün olmayan zararlar doğduğunu, Davalı taraf kötü niyetli ve kötü niyet tazminatına mahküm edilmesi gerektiğini, müvekkillerinin hayatları işbu icra dosyası yüzünden karardığı ve halleri içinden çıkılamaz bir hal aldığını, ellerinde avuçlarında tek olan gayrimenkulleri de bu şişirme ve sanal borç dolayısıyla kaybedildiğini, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, borçlu olmadığımızın tespitine, müvekkillerinin davalı tarafa borcu olduğunun tespiti halinde taraflarından fazlaca yapılan tahsilatların dava tarihinden itibaren mevduata uygulanan en yüksek faiz oranı ile iadesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, iki adet GKS.’ den kaynaklı menfi tesbit ve istirdat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş ve karara karşı davacılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Dairemizin geri çevirme kararı üzerine İlk derece mahkemesi 03/10/2019 tarihli ek kararı ile; Davacı … Ltd. Şti. yönünden Av. … tarafından yapılan istinaf başvurusunun YAPILMAMIŞ SAYILMASINA, karar verilmiş, karara karşı bu davacı şirket tarafından istinaf başvurusunda bulunulmadığı anlaşılmakla; Dairemizce istinaf incelemesi davacı gerçek kişilerin istinafları yönünden yapılmıştır. Davanın 02/12/2014 tarihinde 20.073,00 TL. miktar yönünden menfi tesbit davası olarak açıldığı ve davacılar vekilinin 10/07/2018 tarihinde harçlandırılmış ıslah dilekçesi ile davanın 320.073,00 TL. Miktarın dava tarihinden itibaren %250 oranında işletilecek faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacılara ödenmesi talebiyle istirdat davasına dönüştüğü tesbit edilmiştir. Davacı asıl borçlu … Ltd. Şti. İle (TMSF’ye devredilen TMSF tarafından da davalıya temlik edilen ) …’ın Fındıkzade Şubesi arasında 08/04/1997 tarihinde 17.500.000.000,00 TL. (17.500,00 YTL.) , 05/09/1997 tarihinde 10.000.000.000,00 TL. (10.000,00 YTL.) , ‘lik iki adet GKS. İmzalandığı, bu sözleşmelere diğer davacılar … ve …’nun müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak imzaladıkları görülmüştür. TMSF’ye devredilen … tarafından İstanbul … Noterliğinin 12/01/1998 tarih ve … yevmiye nolu ihbarnamesi ile davacı asıl borçluya hesap özetinin gönderildiği davacı asıl borçlu şirketin 31/12/1997 yıl sonu itibariyle toplam borcun 21.853.787.487, TL. olduğu bildirilmiştir. Kredi borcunun ödenmemesi üzerine TMSF’ye devredilen … tarafından İstanbul … Noterliğinin 13/02/1998 tarih ve … yevmiye nolu ihtarnamesi ile davacı asıl borçlu şirket ve davacı gerçek kişi kefillere 13/02/1998 tarihi itibariyle 20.073.393.521 TL. Borcun 24 saat içinde ödenmesi ihtaren bildirilmiştir. Kat ihtarında bildirilen borcun ödenmemesi üzerine TMSF’ye devredilen … tarafından davacılar aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile 24/02/1998 tarihinde 13/02/1998 tarihi itibariyle 20.073.393.521 TL. Ye ulaşan alacaklarına, belirtilen tarihten tahsiline kadar %250 temerrüt faizi, faizin %5 gider vergisi, ihtiyati haciz ile …,tahsili talebiyle ilamsız icra takibinde bulunduğu, takibe borçluların itirazı üzerine takibin durduğu, süresi içerisinde alacaklı banka tarafından İstanbul 2 ATM. Nin 1998/856 Esas sayılı dosyası ile 30/03/1998 tarihinde itirazın iptali davası açıldığı tesbit edilmiştir. İstanbul 2 ATM. Nin 1998/856 Esas sayılı dosyasının yargılama aşamasında alacaklı banka ile asıl borçlu davacı şirket arasında 26/06/1998 tarihli İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasına konu borcun tasfiyesi hususunda PROTOKOL düzenlendiği, protokol uyarınca protokolde belirtilen borcun ödenmesi ve protokolün herhangi bir maddesinin ihlali halinde herhangi bir ihbara gerek olmaksızın bankanın Genel Kredi Sözleşmeleri ve kendi defter ve kayıtlarına göre doğmuş, doğacak alacak miktarı için….dilediği hukuki ve cezai yaptırımı ve icra takiplerini uygulamaya kayıtsız şartsız yetkili olacağı düzenlenmiştir. Protokol kapsamında bulunmamakla beraber bu protokolden sonra davacı borçlular İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasına verdikleri dilekçe ile icra takibine yapmış oldukları itirazdan feragat ettiklerini beyan etmeleri üzerine bu dosyaya bağlı olarak İstanbul 2 ATM. Nin 1998/856 Esas sayılı dosyasında davanın borçluların itirazlarından feragat etmeleri nedeniyle davanın konusuz kaldığı gerekçesiyle 10/11/1998 tarih ve 1998/856 Esas-1998/1724 Karar sayılı kararı ile,konusu kalmayan davada esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına yönelik karar verildiği ve kararın temyiz edilmeksizin kesinleştiği anlaşılmıştır. Daha sonra TMSF’ye devredilen … ile davacılar arasında 26/07/2000 tarihinde ikinci protokolün imzalandığı görülmüştür. TMSF’ye devredilen … tarafından İstanbul … Noterliğinin 16/01/2001 tarih ve … yevmiye nolu ihbarnamesi ile davacı asıl borçluya hesap özetinin gönderildiği davacı asıl borçlu şirketin 30/12/2000 tarihi itibariyle toplam borcunun 3.017.289.072, TL. Olduğu bildirilmiştir. Ödemelerde gecikme üzerine alacaklı banka tarafından Fatih … İcra Müdürlüğünün … Talimat Dosyası ile 09/05/2001 tarihli haciz işlemleri gerçekleştirilmiştir. UYUŞMAZLIK, 09/05/2001 tarihli haciz tutanağındaki beyanın borcun miktarı konusunda anlaşma içerip içermediği ve içeriyorsa Alacaklı … Vekilinin böyle bir anlaşma için yetkisinin olup olmadığı noktasındadır. Alacaklı bankanın TMSF’ye devrinden sonra İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasının yenilenerek İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası üzerinden takibin devam ettiği, TMSF. Tarafından alacağın 17/02/2006 tarihli temlik sözleşmesi ile davalı temlik şirketine devredildiği, iş bu devir ile ilk takip işlemlerini içeren İstanbul …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasının İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasına dönüştüğü ve takibin bu dosya üzerinden devam ettiği anlaşılmıştır. Mahkemece bilirkişi heyetinden alınan 24/04/2018 teslim tarihli heyet raporunda terditli inceleme yapılmış ve 09/05/2001 tarihli haciz tutanağındaki beyanın anlaşma olmadığı kanaatine varıldığı taktirde dava tarihinden sonra yapılan ödemelerde gözetilerek 26/04/2016 tarihi itibariyle davacıların davalıya 213.006,38 TL. Borçlu oldukları, beyanın anlaşma olduğu kanaatine varıldığı taktirde 26/04/2016 tarihi itibariyle 246. 119,09 TL. Fazla ödeme yapıldığı belirtilmiştir. Dosya arasında taraflar arasında imzalanan Genel Kredi Sözleşmelerin tam nüshası olmadığından sözleşmedeki faiz oranı bilirkişilerce tesbit edilememiş isede TMSF’ye devredilen … tarafından davacılar aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile 24/02/1998 tarihinde, 13/02/1998 tarihi itibariyle 20.073.393.521 TL. ye ulaşan alacaklarına, belirtilen tarihten tahsiline kadar %250 temerrüt faizi, faizin %5 gider vergisi talep edilmiş ve bu takibe davacı borçlular tarafından yapılan itirazdan sonradan feragat edip bu icra dosyası ile ilgili açılan itirazın iptali davasınında konusuz kaldığı anlaşılmakla; davacıların itirazlarından feragat etmekle ve alacaklı banka ile protolol imzaladıklarıda gözetildiğinde, takibe konu borcu ve faiz oranını kabul ettiklerinin kabulü gerektiğinden davacılar vekilinin faiz oranına yönelik istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Dava tarihinden önce davaya konu icra dosyasından çıkartılan tebligatlarla ilgili davacı vekilinin istinaf sebepleri takip hukukuna ilişkin olup dava konusu olmadığından dairemizce değerlendirilmemiştir. Davacı taraf 09/05/2001 tarihli haciz tutanağındaki bu beyana göre borcun 25.000 DEM olduğu konusunda taraflar arasında anlaşma sağlandığı ve icra dosyasında fazla olarak talep edilen kısım yönünden alacaktan feragat edildiği, başka bir deyişle fazla kısım bakımından icra dosyası borçlularının ibra edildiğini ileri sürmektedir. Mahkeme gerekçesinde de belirtildiği üzere, davaya esas icra takibi başlatıldıktan sonra takip devam ederken taraflar arasında akdedilen 26/06/1998 tarihli protokol hükümlerine göre ödemelerin yapılmaması nedeniyle 26/07/2000 tarihinde yeni bir protokol yapıldığı görülmektedir. Anılan protokol incelendiğinde, banka ile asıl borçlu şirketin borcun tasfiyesi konusunda anlaşma sağladıkları ve yeni alınan senetlerin ödenmesi halinde eski alınan senetlerin borçluya iade edileceği, haricen yapılan ödemelerin son senede mahsup edileceği ve borcun son taksitinde tarafların bir araya gelerek bakiye alacak konusunda anlaşarak bakiye kısımda ödendiği takdirde banka tarafından takip konusu tüm dosyalardan feragat edileceği belirtilmiş ve yeni alınan senetler ile eldeki senetlerin protokolde ayrıca gösterildiği anlaşılmıştır. Bu protokolün imzalanmasından sonra davacıların ödemeleri zamanında yapmaması nedeniyle protokolün 4. maddesinde açıkça kararlaştırıldığı üzere borcun son taksiti konusunda bir araya gelerek anlaşma dahi sağlayamadıkları, bu nedenle davacıların protokolü ihlal ederek ödemeleri zamanında yapmamaları sebebiyle icra takip dosyasının kapatılmadığı ve davaya esas İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasındaki takibe devam edildiği ve talimat yoluyla Fatih İcra Müdürlüğünce … tarihinde hacze gidildiği, mahalde bulunan bir kısım emtiaların haczedildiği, ancak davacı borçlu şirketin ortağı ve aynı zamanda davacı olan …’nun ödeme taahhüdünde bulunduğu ve taahhüdünde, 26/07/2000 tarihinde yapılan protokol gereği 25.000 DEM’e borcu kabul ederek bu borcu 30/06/2001 tarihinden başlamak üzere 3.500 TL, 30/07/2001 tarihinde 3.500 TL ve bakiyesinin de defaeten 30/08/2001 tarihinde ödeyeceğini, bu ödeme taahhüdünün de, alacaklı vekilinin kabul etmesi sonucunda haczedilen malların yediemin sıfatıyla hazır bulunan borçluya bırakıldığı görülmüştür. 09/05/2001 tarihli haciz tutanağında yazılan bu ifadelerin ödeme taahhüdü niteliğinde bulunduğu, iki ayrı tarihte ödenecek miktar açıkça belirtilmiş ise de, son taksit miktarının belirtilmediği gibi toplam borcun 25.000 DEM olarak kabul edildiğinin ifade edilmesi ve alacaklı tarafından da ödeme taahhüdüne onay verilmiş olması, 25.000 DEM dışındaki takip konusu borç yönünden borçlularının ibra edildiği, başka bir deyişle bu miktar üzerindeki alacaktan, alacaklı tarafça feragat edildiği anlamına gelmeyeceği, esasında 26/07/2000 tarihli protokolde 7.000 DEM miktarlı 4 adet senet dışında 20/12/2000 tarihli 25.000 DEM tutarlı senedin de bankaya verildiği, 20/12/2000 tarihi itibariyle bakiye alacağın ayrıca hesaplanarak tahsil edileceğinin ve tarafların anlaşması sonucu bakiye borç miktarının belirlenip bu miktarın ödenmesinden sonra icra dosyalarından feragat edileceğinin kararlaştırıldığı, dolayısıyla anılan bu protokolün ihlal edilmesinden sonra 09/05/2001 tarihinde haciz sırasında yapılan ödeme taahhüdünün bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiği, fazla alacak yönünden feragat anlamını taşımayacağı sonucuna varılmalıdır. Bu doğrultuda, mahkememizce 09/05/2001 tarihli hacizdeki beyanın borç miktarı konusunda bir anlaşma olmadığına yönelik mahkemenin kabul ve gerekçesi dosya kapsamına uygun olup buna göre davacıların davadan sonraki yapılan ödemelerde düşüldükten sonra da halen borçlu olduğu bilirkişi raporu ile tesbit edilmiş olup davacılar vekilinin mahkemenin kabulüne yönelik istinaf sebepleri yerinde örülmemiştir.6098 Sayılı TBK. 100 ve 818 Sayılı BK. 84 Maddeleri gözetildiğinde yapılan ödelemelerin asıl borç yerine faizden düşüldüğüne yönelik davacılar vekilinin istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. İstinaf dilekçesinde belirtilen Fatih … İcra Müdürlüğünün … Talimat dosyası ile 09/12/2003 tarihinde haczedilen menkul malların İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasından Fatih … icra Müdürlüğünün … Talimat dosyasına yazılan 25/06/2004 tarihli müzekkere ile haczedilen menkul malların alacaklı vekilinin göstereceği adresteki Yediemin …’e satıya kadar yediemin olarak teslimine karar verilmiş olup Davacılar vekilinin hacizli mallara ilişkin istinaf sebepleri takip hukukuna ilişkin olup dava konusu olmadığından dairemizce değerlendirilmemiştir. HMK’nın 146.maddesine göre hakim delillerden davanın yeterince aydınlandığı kanaatine varırsa tahkikatı bitirebilir. Bu hükümle birlikte yukarıda belirtilen tesbitler ve ilk derece mahkemesince sunulan deliller, bankacı bilirkişi rapor içeriğindeki tespitler ışığında gerekçesi yazılmak suretiyle hüküm kurulduğu da gözetildiğinde ; davacılar vekilinin yetersiz inceleme ile karar verildiğine yönelik istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. İlk Derece Mahkemesine sunulan deliller, bilirkişi rapor içeriğindeki tespitler ışığında mahkemece verilen kararda yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, mahkemenin kabulüne yönelik davacılar vekilinin aksi yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Sonuç itibariyle, dosya kapsamı, mahkemenin kabul ve gerekçesi ve davacılar vekilinin istinaf sebepleri gözetildiğinde mahkeme kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesine göre esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacılar … ve …’nun istinaf başvurularının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenlerden alınması gereken 59,30’ar.TL istinaf karar harcından, istinaf aşamasında peşin olarak yatırılan 44,40.’ar.TL harcın mahsubu ile bakiye 14,90’ar.TL’nin davacılar … ve …’ndan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf edenler üzerinde bırakılmasına, 5-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde artan gider avansı varsa avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 08/12/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.