Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/24 E. 2020/929 K. 24.09.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/24
KARAR NO : 2020/929
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME : İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 16/05/2018
DOSYA NUMARASI : 2018/95 Esas – 2018/413 Karar
DAVA: Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ : 24/09/2020
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında 14.06.2007 tarihli “satış sözleşmesi” başlıklı bir akit yapıldığını, bu akit ile davalıların … San. Ltd. Şti.nin hisselerini 145.000 TL’ye almayı kabul ettiklerini, ancak şirketin resmi dairelere ve bankalara olan borçlarının davalılar tarafından ödenip bedelden düşüleceğinin kararlaştırılacağını, sözleşmenin imzalanmasından sonra davalıların işyerini teslim aldıklarını, müvekkillerine herhangi bir belge ve bilgi vermediklerini, bunun üzerine davalılara İstanbul …. Noterliği’nin 03.06.2008 tarihli ihtarnamesinin keşide edildiğini, davalıların ihtarnameye verdikleri cevapta borçlarının olmadığını bildirdiklerini, davalıların sözleşme şartlarını yerine getirmediklerini belireterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 25.000-TL alacağın ihtar tarihi olan 03/06/2008 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın adi yazılı sözleşmeye dayalı olduğunu, zamanaşımı süresinin dolduğunu, müvekkillerinin temerrüde düşürülmemesi nedeniyle faiz başlangıç tarihinin dava tarihi olacağını, müvekkillerinin temerrüde düşürülmediğini, dava konusu şirketin müvekkilleri tarafından devralınmasından sonra borçlarının ödendiğini ve dava dışı şahıslara iki yıl önce devredildiğini belireterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi 16/05/2018 tarih ve 2018/95 Esas – 2018/413 Karar sayılı kararı ile; ” … Bu durumda taraflar arasında mevcut bulunan hisse devir sözleşmesinde devir bedelinin 145.000,00 TL olduğu, bu bedelin ödenmeden önce devir edilen şirketin resmi dairelere ve bankalara olan borçlarının devir alanlar tarafından ödenmesinden sonra 145.000,00 TL.den bakiye kalan kısmın ödeneceği kabul edilmiştir. Taraflar arasında mevcut bulunan sözleşmede ödenecek borçların resmi daireler ile banka kredi borcu olduğu 3. şahıs borcunun sözleşmeyi bağlamadığı açıkça belirtilmiş olmasından ötürü dosyaya gelen belgelere göre devir edilen şirketin resmi daireler ile banka kredi borcunun toplam 39.234,26-TL olduğu belirlenmektedir. Bu durum karşısında 145.000.00 TL.den bakiye kalan 105.765,74- TL olmuştur. Ancak davacının talebi 25.000.00.TL olarak talep ettiğinden talep gibi karar vermek gerekmiştir … ” karar verilmesi gerektiği gerekçeleri ile; ” 1- İş bu davanın Kabulü ile talep gibi 25.000.-TL nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan alınarak davacılara verilmesine, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davalılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; Sözleşmede, taraflar arasında kurulan ticari ilişkinin, kuruluş aşaması, kuruluş şartları ve sona erme şekli gibi hususların açık ve net olduğunu, tarafların sözleşme metninde ismi yer alan … tarafından tanıştırıldığını, anlaştırıldığını, teminat senedi düzenlenerek …’e emaneten verildiğini, …’ in elinde bulunan ve taraflarca teminat nitelikli olarak düzenlenen senetlerin ilgililerine nasıl iade edileceğinin sözleşme metninde yazılı olup, gerekli şartlar yerine getirilerek senetlerin iade edildiğini, Davacıların, senetleri iade olarak aldıktan sonra ihtarname keşide ettiklerini, senetleri almadan ihtarname keşide edemeyeceklerinin farkında olduklarını, aksi halde senetlerinin kendilerine iade edilmeyerek, tüm hesabın yeniden görülüp anlaşılacağını veya konunun mahkemeye intikal edeceğini, bu hususta sözleşme tarihi, senet iade tarihi ve ihtarname tarihlerine dikkat edilmesi ayrıca dava tarihinin de göz önünde bulundurulması gerektiğini, Senetlerin iade edilmesinin BK 88 anlamında, borcu sona erdiren bir işlem olduğunu, bu hususun bilirkişilerce belirtilip taraflarınca ileri sürülmesine rağmen, bu savunmanın yeterli görülmediğini, başkaca deliller bildirilmiş ise de, toplanan delillerin, aradan uzun zaman geçmiş olması sebebiyle eksiklikler taşımasının normal olduğunun beyan edildiğini, Ayrıca devralınan şirketin, daha sonraki bir zamanda üçüncü şahıslara devredildiğini, devir ile birlikte ticari defterlerin de devredildiğini, bu sebeple ticari defterlere ulaşılamadığını, ellerinden gelen çabayı göstermelerine rağmen bu defterlere ulaşılamamasının sorumluluğunun müvekkillerine yüklenemeyeceğini, davacılara gönderilen cevabi ihtarnamede işçilik hak ve alacakları ile ilgili ve sair bir kaç ödeme konusundan bahsedildiğini ve bunun üzerine davacıların huzurdaki davayı ikame ettiklerini, aradan 4 yılı aşkın bir süre geçtikten, şirketin üçüncü şahıslara devrinden ve ticari defterlerin akıbetlerinin belirsiz olması ile birlikte işbu davanın ikame edildiğini, bunun açık bir kötü niyet olduğunu, Talepleri üzerine Yerel Mahkemece sözleşmede de adı geçen hakem- tanık …’ in, hakem-tanık olarak dilendiğini ve İsmet’in yaşananları açıkça anlattığını, bu anlatımlar ışığında bilirkişi heyetinin 09.11.2015 tarihli kök raporunda; hem B.K.88 madde kapsamında değerlendirmelerde bulunduğunu, hem de küçük çaplı bir şirketin, öngörülemez nitelikte alacak ve borçları olmasının, bunların bilinemiyor olmasının akla ve mantığa aykırı olduğunu söylediklerini, Kök rapor oldukça detaylı ve hükme esas alınabilir nitelikte bir rapor iken, ek rapor alınmasına karar verildiğini, 23.05.2016 tarihli ek raporda; çok sayıda delil eksiği bulunsa da, getirtilebilen kısmi deliller ışığında, sadece ve sadece resmi kurum ve kuruluşlar ile banka borçları esas alınarak hesaplama yapıldığını, T.T.K., B.K., M.K. gibi özel hukuk yasalarına tabi olarak faaliyet gösteren bir şirketin, sadece ve sadece resmi kurum ve kuruluşlar ile banka borçlarını ödemesi gerektiği, diğer başkaca borçları ödemesine gerek olmadığı veya ödenmiş ise de, mahsuba tabi tutulamayacağı şeklinde bildirilen görüşe itiraz ettiklerini, İtirazları üzerine 25.01.2017 tarihli ikinci ek raporun alındığını, ikinci ek rapor ile kök raporun, mantık silsilesi, değerlendirme ve yorumlama, makuliyet, tanık ve emanetçi kelimelerini anlamlandırma, B.K.88 maddenin uygulanabilirliği, teminat senedinin kim tarafından alınması gerektiği gibi hususlarda birbirleri ile uyumlu, akılcı, mantıklı ve hukuki olduklarını, İkinci ek raporda bilirkişiler, 3 adet işçiye ait tazminat davaları ile ilgili bir delil bulunmaması sebebiyle hesaplama yapılamadığını belirtmiş iseler de, mahkemenin “Üçüncü şahıs borçları sözleşmenin konusunu oluşturmamaktadır” şeklinde bir kanaate her nasılsa sahip olduğunu, Bu kararın onanması halinde; tüm şirket devirlerinin bu şekilde el yazısı ile yazılmış bir sözleşmeyle yapılacağını, resmi kurum ve kuruluşlar ile banka borçlarının ödeneceğinin yazılacağını, diğer tüm üçüncü şahıs borçlarından bu şekilde yasal yollardan kurtulma yolunun açılacağını, bu delilin bulunamama gerekçesi olarak, ticari defterlerin (devirler sebebiyle) bulunamaması olduğunun dikkatten kaçmış olabileceğini, devre konu şirket halen müvekkilleri tarafından işletiliyor/ yönetiliyor olsa idi tüm bilgi ve belgelerin, kayıtların ibraz edileceğini, ancak şirketin son devir işlemi sonrası, yeni sahiplerinin cezaevine girmesi harici bilgisine ulaşıldığını, zaten davacılara gönderilen 11.06.2008 tarihli ihtarname ulaştıktan uzun bir süre sonra davanın ikame edildiğini, kayıp olan ticari defterlerin sorumluluğunun tamamen kendilerine yüklenemeyeceğini belirterek, Yerel Mahkemece verilen kararın kaldırılmasını ve talepleri doğrultusunda karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’ nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, limited şirket hisse devir sözleşmesinden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, karara karşı davalı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Taraflar arasında 14.06.2007 tarihli Satış Sözleşmesi akdedilmiştir. Sözleşme ” …. Sanayi Ltd. Şti. hisselerinin tamamı … adına iken 145.000-TL’ye … ve … adına devir edilmiştir. Şirket adına bulunan resmi daireler resmi kurumlar ve bankalardaki borcu devralan kişiler ödeyeceklerini taahhüt eder. Üçüncü şahıs alacaklarının devralan kişi ile hiç bir alakası yoktur. Resmi kurumlardan çıkan toplam borcun haricinde kalan kısmını devralan kişi devreden kişilere ödeyeceğini taahhüt eder. Eğer bu rakam anlaşma üzerinde çıkarsa devreden kişiler devir alan kişilere aradaki farkı ödeyeceğini taahhüt eder. Taraflar işbu sözleşme sonucunda 65′ er bin YTL (65.000 YTL) senetlere imza atılıp …’e teslim edilmiştir. Mevcut borçlar çıktıktan sonra rakam uyuşması yapılması sonucu her iki taraf teminat senetlerini iade alarak borcu kalan bir diğer tarafa ödemesini yapacaktır. (Taksit olarak) ” şeklinde olup, sözleşme taraflarca imzalanmıştır. Sözleşmenin varlığı ve hisse devri taraflar arasında uyuşmazlık konusu değildir. Bu sözleşmeye göre; dava dışı şirket hisselerinin devir bedelinin 145.000,00 TL olduğu, hisseleri devralan davalıların, devir aldıkları şirkete ait mevcut resmi daireler ile resmi kurum ve banka borçlarını üslendikleri, resmi kurum ve bankalara olan toplam borcun 145.000 TL’yi aşmaması halinde, kalan kısmının alıcı davalılar tarafından satıcı davacılara ödeneceği, yine ödenen borç tutarı anlaşmadaki 145.000 TL bedel üzerinde çıkarsa, üzerinde kalan miktarı, şirketi devreden davacıların şirketi devralan davalılara ödeyecekleri, tarafların karşılıklı olarak 65.000,00 TL’ lik teminat senedi düzenleyerek sözleşme tanığı …’ e verdikleri hususlarında ihtilaf bulunmamaktadır.
Davalı tarafça, davacılardan devralınan şirketin, iki yıl önce kendileri tarafından da dava dışı şahıslara devredildiği beyan edilmiştir. Davacı tarafça davalılara İstanbul …. Noterliği’ nden 03.06.2008 tarihli ve … yevmiye no.lu bir ihtarname gönderilerek, sözleşme şartlan gereğince şayet var ise şirket borçlarının üç gün içinde ilgili kurumlara ödenmesi ve bakiye alacağın yine üç gün içinde davacılara ödenmesinin ihtar edildiği, Davalıların da davacılara İstanbul …. Noterliğinden … yevmiye no.lu ve 11.06.2008 tarihli cevabi ihtarname gönderilerek, resmi daireler ve bankaların ödemelerinin devam ettiği, noterden yapılan hisse devri sözleşmesi sırasında bilgi verilmeyen 3 adet işçiye ait tazminat davaları çıktığı, bu davalarda toplam talebin 65.000 TL olduğu ve davaların halen devam ettiği, şahitler huzurunda devir sırasında teslim edileceği taahhüt edilen eksik demirbaşların halen teslim edilmediği, devir sırasında yapılacak toplam ödemeler öngörülemediği için devralanın 65.000 TL tutarındaki senetlerinin şahit olarak … adlı kişiye emaneten teslim edildiği, 08.05.2008 tarihinde şahit … huzurunda taraflar arasında yapılan toplantıda ödemelerin toplam tutarı ve eksik demirbaş malzemelerinin toplam bedelinin anlaşmada bahsi geçen rakamla aynı olacağı hususunda anlaşıldığı, bundan dolayı emanet verilen 65.000 TL’lik senetleri her iki tarafın da geri aldıkları, yapılan bu toplantıda varılan anlaşma sonucu davacılara hiçbir borcun kalmadığı belirtilmiştir. Sözleşmeyi Şahit ve Emanetçi olarak imzalayan … mahkemece tanık olarak dinlenilmiş, …, fırının satışı için tarafların 145.000 TL üzerinden anlaştıklarını ancak fırının borçlarının çıkma ihtimaline binaen her iki tarafın kendisine yediemin olarak 65.000’er TL lik ayrı ayrı senet verdiklerini, yaklaşık 10-12 ay sonra kendisinin tarafları arayarak, hesapları görelim bendeki emanetinizi alın dediğini, bunun üzerine …’ın yazıhanesinde taraflarla buluştuklarını, orada taraflar arasındaki hesapları gördüklerini, taraflar arasında yapılan hesaplamada …’ın hatırladığı kadarıyla 8.000 TL karşı taraftan alacaklı olduğunu beyan ettiğini, … ise “bana mikser ile tava arabalarını getir alacağını al” dediğini, … ise ” Mikser başkasının idi arabaları ise önce tamirciye vermiş idim daha sonra hurdaya verdim, bir işe yaramaz idi ” dediğini, buna istinaden …’ın ” eski de olsa benim tava arabalarımı getir hesabı kapatalım” dediğini, taraflar bu şekilde anlaşma sağlayınca kendisinin de üzerinde bulunan senetleri taraflara verdiğini, tarafların bu şekilde uzlaştıklarını, mikser ile tava arabasının bedelini net bilmediğini, ancak bildiği kadarıyla …ın 8.000 TL alacağına karşılık gelecek değerde olduğunu düşündüğünü, taraflar arasında son uzlaşı görüşmesinde herhangi bir tutanak tutmadıklarını, tarafların ödemeleri karşılıklı olarak yazmak suretiyle aradaki fark hususunda uzlaştıklarını, kendisinin ödemelerin dışında olduğunu beyan etmiştir. Davalılar, sözleşmede belirtilen teminat senedinin iadesinin BK 88. madde hükmü gereği davacılara bir borçlarının kalmadığını ispatladığını savunmuş iseler de, Davacılar vekili, bu iddiayı kabul etmeyerek, senedi kendilerinin iade etmediğini, üçüncü kişinin iade etmiş olabileceğini, senedin taraflarına iade edilmediğini, halen tanıkta olduğunu beyan etmiş, davalı tarafça, kendilerine iade edildiği beyan edilen senede delil olarak dayanılmadığı gibi dosyaya ibrazı da sağlanmamıştır. Bu hali ile, sözleşmede emanetçi olarak imzası bulunan …’in beyanı dışında senedin iade edildiğine dair delil bulunmayıp, senet iadesinin tanık beyanı ile ispatlanmasının mümkün olmadığı, yemin deliline de dayanılmadığından senedin davacılara iade edildiği hususu ispatlanamamış olup, uyuşmazlıkta BK 88. madde hükümlerinin uygulanması mümkün değildir. Kaldı ki sözleşmede, “Mevcut borçlar çıktıktan sonra rakam uyuşması yapılması sonucu her iki taraf teminat senetlerini iade alarak borcu kalan bir diğer tarafa ödemesini yapacaktır. (Taksit olarak) ” şeklindeki ifadeden, mevcut borçlar çıktıktan sonra rakam uyuşması yapılarak teminat senetlerinin iade edileceği, bundan sonra borcu kalanın diğer tarafa ödemesini taksitli olarak yapacağı anlaşılmakta olup, teminat senedinin iade edildiği ispatlanmış olsa dahi, bunun taraflar arasındaki borcun sona erdiğini göstermeyeceği anlaşılmaktadır. Bu durumda davalı tarafça, sözleşme kapsamında, davacılardan devralınan şirketin resmi kurumlara ve bankalara olan devir tarihindeki borçları ile bunların ödemelerini ispatlanması gerekmektedir. Mahkemece devre konu şirketin ticari defterlerinin bilirkişi incelemesi için celbi hususunda yazılan müzekkerelere cevap verilmediği, davalılar vekilinin 24/02/2015 tarihli dilekçesi ile; şirketin resmi olarak bilinen adresinin halen aynı yer olarak gözüktüğünü, fakat ne şirketin kendisine ne de ortaklarına ulaşılmasının mümkün olmadığını, bu şartlar altında 11/02/2015 tarihli celsede verilen 2 numaralı ara karar (Dava dışı …. san ve tic ltd şti nin açık adresinin dosyaya bildirmek üzere taraf vekillerine süre verilmesine ) gereği işlem yapılamaz durumda olunduğunu, ellerindeki mevcut bilgi ve delillerin bildirildiğini beyan etmiştir. Davalı tarafça, kıdem, ihbar ve sair hakları için dava açan bir kısım işçilere dava neticesinde ödemeler yapıldığı, ancak şirket devredildiğinden ödeme belgeleri ve işçi isimlerinin bilinmediği beyan edilmiştir. Sözleşmede ” Üçüncü şahıs alacaklarının devralan kişi ile hiç bir alakası yoktur. Resmi kurumlardan çıkan toplam borcun haricinde kalan kısmını devralan kişi devreden kişilere ödeyeceğini taahhüt eder.” hükmü yer almaktadır. Davalı tarafça, kıdem, ihbar ve sair hakları için dava açan bir kısım işçilere dava neticesinde ödemeler yapıldığı usulünce ispatlanmadığı gibi, sözleşmede gösterilen bu hüküm tarafları bağlayacak olup, davalılar bu hüküm uyarınca, işçi davaları sonucunda eğer ödeme yapmış iseler dahi yaptıkları ödemeleri hisse devri bedelinden mahsup edemeyeceklerdir. Sözleşmede düzenlenmeyip devirden önceye ait sonradan ortaya çıkan borçların ödenmesi hususu, ayrı bir ihtilafın konusunu oluşturabilecek mahiyettedir. Bilirkişi raporları ile; şirketin devir tarihinde resmi kurumlara ve bankalara toplam 39.234,26-TL borcunun olduğu tespit edilmiştir. Davalılar vekilince delil olarak bildirilen kurumlar ve bankalara mahkemece yazı yazılmış, gelen yazı cevaplarına göre bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Davalılar vekili tarafından bilirkişi raporlarına karşı ibraz edilen beyan dilekçelerinde, resmi kurum ve bankalara olan borçların hesabına ve miktarına dair itiraz edilmemiş, resmi kurumlara ya da bankalara tespit edilenler dışında başkaca ödeme yapıldığı ileri sürülmemiştir. Bu hali ile; davanın dayanağını teşkil eden sözleşme uyarınca yapılan ödemeleri ispat külfeti üzerinde bulunan davalı tarafça, yemin deliline de dayanılmadığı gözönünde bulundurulduğunda, bilirkişi raporu ile tespit edilen 39.234,26-TL dışında kalan borcun son bulduğu ispatlanamadığından, mahkemece verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenlerle; ilk derece mahkemesince kurulan hüküm ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davalılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilerek, aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalıların istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 1.707,75 TL istinaf karar harcından istinaf edenler tarafından peşin olarak yatırılan 426,93 TL harcın mahsubu ile bakiye 1.280,82 TL harcın davalılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1.maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 24/09/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.