Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/2385 E. 2020/2 K. 15.01.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2385 Esas
KARAR NO : 2020/2 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2018/710 Esas 2019/538 Karar
TARİH : 16/05/2019
DAVA : Alacak
KARAR TARİHİ : 15/01/2020
İlk derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesi ile, teyzesi…nın ölümünden sonra Kağıthane, Ortabayır, … Ada, … Parsel Sayılı 492,00 M2 yüzölçümlü taşınmazın; davalı ile diğer mirasçılar ve kendisine miras kaldığını, miras kalan taşınmazı mirasçıların 25/08/2015 tarihinde … İnş. San. Ve Tic. Ltd. Şti’ye sattıklarını, taşınmazı satın alan şirketin mirasçılara payları oranında bloke çek vasıtası ile ödeme yaptığını, tahsilat için … Acıbadem Şubesine gidildiğinde huzurunda teyzesi ve dayılarına ayrı ayrı olmak üzere hesaplarına o tarihteki Müdür …’in talimatıyla 2.000.000,00 TL geçirildiğini, müvekkil hesabına ve davalı kardeşi hesabına ayrı ayrı 1.000.000,00 TL geçirilmesi gerekirken müvekkilin hakkının kardeşi hesabına gönderildiği bilgisini aldığını, bunun neticesinde olayda sorumlulukları bulunanlar hakkında İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulduklarını, müvekkilinin ve davalının eski avukatı Av. … hakkında da İstanbul Barosu ve İst Cumh.Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulduğunu, olayı idrak edemediği esnada kardeşlik duygularını, iyi niyeti ve güveninin suistimal edilmesi sureti ile dava konusu çekin kendisine imzalatılarak davalıya ciro ettirildiğini, bu bedelin haksız olarak davalıya getçiğini, davalı tarafından müvekkilinin maddi ve manevi zarara uğratıldığını, müvekkilin 1.000.000,00 TL rakamlı bir meblağı kendi iradesi ile başka birinin uhdesine geçirilmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, ilgili hesap ekstrelerine bakıldığında da görüleceği üzere, müvekkiline söz konusu bedel için hiçbir ödeme yapılmadığını, Beyoğlu … Noterliğince ihtarname çekildiğini, davalının cevabi ihtarnamesinde davacıya son 15 yıldan beri kendisinin baktığını, çocuklarına kendisinin baktığını, bunların çoğunlukla banka havalesi ve elden maddi destek şeklinde olduğunu, 1.000.000,00 TL’lik çekin de bu sebepten kendisine verdiğini ileri sürdüğünü, oysa müvekkilinin 2008 yılında eşinden boşanmış olup davalının bahsettiği tarih diliminin bir kısmında evli olduğunu, müvekkilinin evliyken de boşandıktan sonra da sürekli bir şekilde çalıştığını, çocukların ihtiyaçlarını karşıladığını, müvekkilinin babasına baktığını,çocukların büyük olduğunu, eski eşinin de çocukları ile ilgilenerek desteği ile çocuklarının iyi okullarda okutulduğunu, müvekkilinin 2009 yılında emekli olduğunu, dolayısıyla ne müvekkilinin ne de çocuklarının davalıya hiç bir muhtaçlığı olmadığını, müvekkilinin 2006 yılında babasının boşandığını, evlilik öncesi ve sonrasında babasına olan yükümlülüklerini yerine getirdiğini, böbrek yetmezliği ve prostat hastalıkları olduğunda babasının yanında olduğunu, davalının ise babası ile ilgilenmediğini, görmeye dahi gelmediğini, babasının alzaimer hastalığına yakalandığında bakımı güçleştiğini, yardımcı tutmak zorunda kaldığını ve bakıcıya 650 USD verdiğini, davalı gerek tutulan ev eşyaları için ve gerekse hastalık dönemlerinde vicdanını rahatlatabilmek için düzensiz de olsa aya bölündüğünde 500-1000 TL gibi müvekkilin verdiği bakımı ve hizmeti karşılamayan bu ödemelerinde borç olarak gönderildiğini kabul etmenin mümkün olmadığını, davalının ihtarnamede cevaben 15 yıl süren borç vermeden bahsettiğini, bir an böyle düşünülse dahi müvekkilinin davalıya borçlandığından haberi bulunmadığını, bu durumun kötü niyeti en açık şekilde ortaya koyduğunu, hakkı olmayan bu denli yüksek bir meblağı ablasını dolandırmak sureti ile uhdesine geçirdiğini, alacakları olan 1,000,000,00 TL’nin 25/08/15 tarihinden itibaren işlemeye başlayacak olan temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacının iddia ettiği şekilde hata ve hileye dayanarak bir hukuki tasarrufun iptali hata-hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla talep edilebileceğinden hak düşürücü sürenin doluğununu, bu nedenle davanın zamanaşımı nedeni ile usulden reddine karar verilmesi gerektiğini, davacının iddia ettiği olayı aynı tarihte öğrendiğini, dava dilekçesinin ikinci sayfasında ”…imza attıktan sonra işbu bedelin hesabına geçirilmeyeceğini, davalı hesabına geçirildiğinini öğrendiğinde güveninin suistimal edildiğini çok acı şekilde öğrenmiştir.” denilmek sureti ile açıkça beyan ettiğini, dava dilekçesindeki ” Bu ödemeler için 25.08.2015 tarihinde Müvekkil … Acıbadem Şubesine gittiğinde huzurunda teyzesi ve dayılarına ayrı ayrı olmak üzere hesaplarına o tarihteki … Acıbadem Şube Müdürü şüpheli … talimatıyla 2.000.000,00 TL (İkimilyontürklirası) geçirilmiştir. Daha sonra Müvekkil hesabına ve kardeşi davalı …’ya ayrı ayrı 1.000.000,00 TL (Birmilyontürklirası) geçirilmesi gerekirken sıra Müvekkile geldiğinde Müvekkil hakkına düşen kısmın, kardeşi davalı …’nun hesabına gönderildiği bilgisi kendisine verilmiştir.” şeklindeki ifade ile davacı iddia ettiği olayı 25.08.2015 tarihinde öğrendiğini beyan etmiş ancak davayı 01.12. 2017 tarihinde açtığını, huzurdaki davada davacının iddia ettiği olayları öğrendiği tarihin olayın gerçekleşme anı olduğunu defaatle beyan etmiş olduğu da göz önünde bulundurularak, davanın hak düşürücü süre içinde açılmaması nedeni ile usulden reddine karar verilmesi gerektiğinin açık olduğunu, davacı tarafın dava dilekçelerinde belirtmiş oldukları İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2017/202681 numaralı dosyası ile yürütülen soruşturma dosyasından müvekkil hakkında kovuşturulmaya yer olmadığına kararı verildiğini, davanın hak düşürücü süre içerisinde açılmamış olması nedeni ile öncelikle usulden reddine, mahkeme aksi kanaatte ise yine açıklanan nedtenlerle haksız ve hukuka aykırı davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 16/05/2019 tarih 2018/710 Esas 2019/538 sayılı kararında; “Tüm dosya kapsamı, toplanan deliller, soruşturma dosyası birlikte değerlendirildiğinde; muris …’dan miras olarak kalan taşınmazın dava dışı … Gayrimenkul İnş. San. Ve Tic. Ltd. Şti’ye satılması üzerine dava dışı şirketin bloke çek yoluyla davacıya verdiği çekin davalıya cirolanması suretiyle davalının hesabına para geçtiği, paranın davacının yanılması sonucu davalı hesabına geçtiğine yönelik iş bu davanın açıldığı anlaşılmış, yanılma halinde Türk Borçlar Kanunu’nun 39. Maddesi’nde 1 yıllık hak düşürücü sürenin düzenlenmiş olması nedeniyle mahkemece davanın 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılıp açılmadığı hususunda araştırma yapılmış, soruşturma dosyası celp edilmiş, davacı ve davalı beyanları, soruşturma aşamasında dinlenen tanık beyanları birlikte değerlendirildiğinde davacının, davacı tarafça çekin ciro edildiği ve paranın davalı hesabına geçtiği tarih olan 25/08/2015 tarihinde yanıldığını öğrendiği anlaşılmış, davanın ise yanılmayı öğrendiği tarihten itibaren 1 yıllık hak düşürücü süre olan 25/08/2016 tarihinden sonra açıldığı görülmüş, bu nedenle açılan davanın reddine karar vermek gerekmiş, Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 2016/2081 E. 2017/1355 K. Sayılı ilamı da değerlendirilerek Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen görevsizlik kararı nedeniyle davalı lehine ayrı bir vekalet ücretine hükmedilmemiş…”gerekçesi ile, Davanın bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı anlaşıldığından reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, Huzurdaki davanın sebepsiz zenginleşme nedeniyle alacak davası olup, hile sebepli sözleşmenin iptali niteliğinde olmayıp ilk derece mahkemesince hak düşürücü sürenin dolması nedeniyle davanın reddi kararı vermesinin hukuka ve kanuna aykırı olduğunu, Yerel mahkemece davayı TBK 30.madde ve devamı kapsamında değerlendirdiği ve işbu hükümlere özgü olan hak düşürücü süreler kapsamında davanın reddedilmesinin kabulünün mümkün olmadığını, Yerel mahkeme tarafından dava ikame sebebi olan Üsküdar … Noterliğinin 21/08/2017 tarih ve … yevmiyeli ihtarname cevabı delil olarak dikkate alınmadığını, (HMK’nın 194.mad., Yargıtay 10. H.D. 24/04/2019 T. 2019/1554 E. 2019/3785 K.) Dava hakkında hile (aldatma) ile ilgili beyanları sözleşmenin iptali talepli zikredilmiş olup, talep edilen alacağa neden olan olayları açıklamak maksatlı zikredildiğini, dava konusu bedelin davalının uhdesine geçme şeklinin ortaya konulmasında önem arz eden bu hususun sözleşmenin iptali olarak değerlendirilerek hak düşürücü süre kapsamına alınmasının davanın niteliğine aykırılık teşkil ettiğini, Dava konusu alacak bedeli, davalının uhdesinde müvekkilinin yanılması ile değil davalının aldatması ile geçtiği, yerel mahkeme tarafından yanılma kanaatinin oluşmasına sebep gösterilen delillerden yanılma kanaati çıkıyorsa aldatma kanaatine ulaşılmasına da bir engel bulunmadığını, söz konusu deliller ne aldatmaya ne de yanılmaya yeterli olmayıp taraflarınca toplanması talep edilen delillerin toplanması gerektiğini, Müvekkili ile davalının öz kardeş olduklarından tanık delili dinlenmeden karar verilmesinin usule ve hukuka aykırı olduğunu, (HMK’nın 2013/1-a.mad., Yargıtay 13. H.D. 04/07/2012 T. 2011/15588 E. 2012/17309 K., Yargıtay 15. H.D. 21/03/2002 T. 2001/4479 E. 2002/1284 K.) İkame edilen davanın irade sakatlığı sebebiyle sözleşmenin iptali talepli açılmamış olsa da, yerel mahkemenin hak düşürücü süre incelemesine beyanda bulunmak gerekirse huzurdaki davanın hak düşürücü süre içinde açılmış olup aksinin kabulünün mümkün olmadığını, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucu kaldırılmasına, davanın kabulüne, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER : İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/710 Esas 2019/538 Karar sayılı dosyası kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, irade bozukluğu nedenine dayalı geçersiz ciro nedeniyle çek bedelinin istirdadı talebine ilişkindir.HMK’nın 33. maddesi gereğince bir davada olayların anlatımı taraflara, hukuki nitelendirme görevi ise hakime aittir.Dava dilekçesinde ve cevaba cevap dilekçesinde belirtilen anlatıma göre talep irade bozukluğu nedenine dayalı sözleşmenin geçersizliği ve verilenin iadesi talebine ilişkindir.Mahkemece yapılan ve taraf vekillerinin katıldığı ön inceleme duruşmasında, uyuşmazlık konusu çekin hataen yanılma ile cirolanıp davalıya verilip verilmediğine, çek cirosunun usulüne uygun olup olmadığı, yanılma nedeniyle cirolanan çek bedelinin davalıdan tahsili koşullarının oluşup oluşmadığı şeklinde belirlenmiş olup, mahkemece bu şekilde belirlenen uyuşmazlık tespitine taraf vekilleri itiraz etmeyip kabul etmişlerdir.Çek kural olarak bir ödeme aracı olup, tüm kambiyo senetleri gibi sebepten mücerrettir.. Çek ödeme aracı olduğundan bir borcun itfası amacı ile verildiği yönünde karine mevcuttur. Bunun aksi öngörülebileceği gibi çekin bir sebebe bağlanması imkanı da bulunmaktadır.İrade bozukluğu halleri TBK’nın 30 vd. Maddelerinde düzenlenmiştir.Somut olayda davacı söz konusu çeki yanılma ve aldatma nedeniyle davalı adına ciroladığını, çek bedelinin davalının hesabına aktarıldığını, çek bedelinin davalı tarafça ödenmediğini ileri sürmektedir.Davacı çek bedelinin iadesini davalıdan sözlü olarak talep ettiğini belirtmiş ise de ihtarname tarihinden önce çek bedelinin iadesini talep ettiğini ispatlayamamıştır. Aynı zamanda anlatıma göre davacı yanılmayı ve aldatmayı çek bedeli davalının hesabına geçtiğinde öğrenmiştir.TBK’nın 39 maddesinde yanılma veya aldatmayı öğrenen tarafın öğrendiği tarihten itibaren bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemez ise sözleşmeyi onamış sayılacağı düzenlenmiştir. Madde de öngörülen süre hak düşürücü süre olup resen gözetilmesi gerekir.Davacı, çeki davalı ve 3. kişilerin aldatması nedeniyle ciroladığını iddia etmiş ise de bu hususu ispatlayamamıştır. Bu nedenle TBK 39/2 maddesi gereğince tazminat hakkı da bulunmamaktadır.Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olup davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 54,40.TL istinaf karar harcından, istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 44,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 10,00.TL’nin istinaf eden davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa, karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 15/01/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.