Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/2368 E. 2021/1766 K. 08.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2368 Esas
KARAR NO: 2021/1766 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2017/1018 Esas – 2019/480 Karar
TARİH: 08/05/2019
DAVA: İtirazın İptali (Genel Kredi Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 08/12/2021
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili, müvekkili ile dava dışı … arasında akdedilen Genel Nakdi ve Gayrinakdi Kredi Sözleşmelerinin davalı tarafından müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla imzalandığını, sözleşmeye istinaden kullandırılan kredi borcunun ödenmemesi üzerine hesap kat edilerek asıl borçlu ve kefillere ihtarname gönderildiğini, ancak ödeme yapılmadığını, alacağın tahsili için başlatılan icra takibinin davalının haksız itirazı ile durduğunu ileri sürerek, itirazın iptali ile takibin devamına, icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, müvekkilinin kefil olduğu 28/08/2012 tarihli genel kredi sözleşmesine konu bordun ödenerek kapatıldığını, 24/02/2016 tarihli genel kredi sözleşmesine ise eşinin rıza göstermemesi nedeniyle kefil olmadığını, sözleşmede eşine atfen atılan imzanın eşinin eli ürünü olmadığını, müvekkilinin kefil olarak imzalamadığı sözleşmeden sorumlu tutulamayacağını, ayrıca müvekkilinden talep edilen tutarın muayyen bir borç ikrarına veya belgeye dayanmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 08/05/2019 tarih ve 2017/1018 Esas 2019/480 Karar sayılı Kararı ile; ” ….… Davalının imzaladığı sözleşmenin belli bir krediye hasredilmiş özel kredi sözleşmesi niteliğinde olmadığı, genel kredi sözleşmesi olduğundan, bu sözleşme ile kullandırılan kredi kapandığında kefalet sona ermeyecektir. Yeni sözleşmelerin yapılması eski sözleşmelerdeki kefaleti ortadan kaldırmayacaktır. Bunun istisnası, kefilin kefaletten rücu ettiğine dair yazılı bir delil sunmasıdır. Bu durumda rücu tarihine kadar olan kredi borcu, tüm faiz ve ferilerinden kefilin sorumluluğu devam edecektir. 24.02.2016 tarihli sözleşmedeki davalı eşinin imzasının kendine ait olmadığı, birbirini teyit eden grafolog bilirkişi raporlarından anlaşıldığından eş rızasının oluşmaması sonucu kefalet sözleşmesinin kurulamadığı ve davalının sorumlu olmayacağı kanaatine varılarak davalının 120.000,00 TL kefalet limitinden sorumlu olacağı anlaşılmıştır. Davalının 28.08.2012 tarihli GKS kefalet limiti tutan 120.000,00 TL’den sorumlu tutulması halinde, bu durumda sadece Taksitli Kredi alacağından 120.000,00 TL kefalet limiti (Asıl alacak) üzerinden yapılan hesaplama neticesinde davacı alacağının 122.602,38 TL olduğu, davacı bankanın, hükme elverişli bankacı bilirkişi raporunda tespit edilen miktar üzerinde kalan 380.361,14 TL’lik talebinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Ancak davacı banka tarafından davalı aleyhine 60.000 TL üzerinden dava ikame edildiğinden taleple bağlı kalınarak bu bedel üzerinden ………aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. ” gerekçeleri ile; ” 1-Davanın kabulü ile takibin 60.000,00 TL üzerinden devamına, 60.000,00 TL’ye takip tarihinden itibaren %40 temerrüt faizi ve faizin %5’i BSMV uygulanmasına, % 20 oranındaki 12.000,00 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Müvekkilinin kefil olarak imzalamadığı sözleşmelerden sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını, matbu sözleşmelerdeki “..borçlunun doğmuş veya doğacak herhangi bir borcuna …TLsine kadar kefil oluyorum” şeklindeki tekeffülün geçerli olmadığını, müvekkilinin bila tarihli genel kredi sözleşmesine 28/08/2012 tarihinde kefil olduğunu ve bu kredinin ödenmiş olması nedeniyle kefalet borcunun sona erdiğini, Yerleşik Yargıtay içtihatları gereği bir kredi ilişkisinin sona erdiği, ödeme planına bağlanmış kredi ödemelerinin bittiği anlaşılıyor ise izleyen dönemde yeni bir kredi sözleşmesi düzenlenerek yeni kefil ve teminatlarla kredi ilişkisi kurulmuşsa bu eski kredi ilişkisinin devamı olmadığını, haliyle eski sözleşmede kefaleti bulunanların sorumluluğundan söz edilemeyeceğini, davacının da yeni kredi sözleşmesi uyarınca kullandırdığı kredilere ilişkin alacağını talep etmekte olduğunu, Bir an için 28/08/2012 tarihli kefalet sözleşmesinin takibe konu kredileri de kapsayacağı kabul edilse bile, borcun kat edildiği tarih itibariyle tahsilde tekerrür olmayacak şekilde borç miktarının tespiti ile, kefalet miktarına göre ödenecek anapara ve temerrüt faizinin hesaplanması gerektiğini, raporun bu açıdan da hüküm kurmaya elverişli olmadığını, Davacının müvekkilinin borç miktarına ilişkin net bir tutum içinde de olmadığını, zira kat ihtarında, icra takibinde ve bu davada talep ettiği tutarların farklı olduğunu belirterek hükmün kaldırılmasını ve davanın reddini istemiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, Genel Kredi Sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine vâki itirazın iptali istemine ilişkin olup, davalı, sadece bila tarihli sözleşmede 28/08/2012 tarihli kefaletinin bulunduğunu ve bu sözleşmeye konu borcun ödenerek kapatıldığını, dava konusu kredilerin kullandırıldığı 24/02/2016 tarihli sözleşmeye ise eşinin rıza göstermemesi nedeniyle kefil olamadığını, bu sözleşmedeki eşine atfen atılan imzanın ona ait olmadığını savunmuş, ilk derece mahkemesince yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosya kapsamında mevcut delillerden, davacı banka ile dava dışı … arasında bila tarihli 6.000,00 TL bedelli Genel Kredi Sözleşmesinin imzalandığı, 28/08/2012 tarihinde bu sözleşmeye konu kredi limitinin 120.000,00 TL artırıldığı ve davalının 120.000,00 TL kefalet limiti ile bu sözleşmeye kefil olduğu, akabinde 24/02/2016 tarihli 160.000,00 TL bedelli Genel Kredi Sözleşmesinin imzalandığı, davalının da aynı tarihte aynı tutarla kefil olduğu, ancak eş rızası bölümünde eşine atfen atılan imzanın eşi eli ürünü olmadığının tespit edildiği, sözleşme/sözleşmeler uyarınca asıl borçluya kullandırılan kredilere ilişkin borcun ödenmemesi üzerine hesabın 11/09/2017 tarihi itibariyle kat edilerek borçlulara ihtarname gönderildiği, 03/10/2017 tarihi itibariyle icra takibi başlatıldığı tespit edilmiştir. Görüldüğü üzere davacı tarafça 24/02/2016 tarihli sözleşmede eş rızasının bulunduğunun ispat edilememiş olması nedeniyle TBK 584.m. uyarınca davalının bu sözleşmeye kefaletinin geçersiz olduğu kabul edilmiş, mahkemenin bu tespiti davacı tarafça istinaf konusu da edilmemiştir. Genel kredi sözleşmesi uyarınca kullandırılan bir krediye ilişkin borcun bir tarihte sıfırlanmış olması o sözleşmeye konu borca ilişkin kefaleti sona erdirmez ise de, bu sözleşmeden sonra yeni kredi sözleşmelerinin akdedilmiş olması ve bu yeni sözleşmeler uyarınca yeni kredilerin kullandırılması halinde yeni sözleşmelerde imzası bulunmayan kefillerin bu kredilere ilişkin bir sorumluluklarının olmayacağı Yargıtay 19.Hukuk Dairesi’nim yerleşik içtihatları ile kabul edilmiştir. Somut olayda uyuşmazlık, dava konusu kredilerin hangi kredi sözleşmesi/sözleşmeleri uyarınca kullandırıldığı, buna bağlı olarak davalının herhangi bir sorumluluğunun bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Uyuşmazlığın çözümü için alınan bilirkişi raporu dava konusu taksitli ticari kredinin ve ticari kredili mevduat kredisinin hangi sözleşme/sözleşmeler uyarınca kullandırıldığı yönünde net bir tespit içermediği gibi banka şubesinde yerinde inceleme yapılmamış olması nedeniyle denetime açık ve hüküm kurmaya elverişli nitelikte de görülmemiştir. O halde ilk derece mahkemesince aynı bilirkişiden banka şubesinde yerinde inceleme yapılmak suretiyle yukarıda açıklanan hususların tespitine yönelik ek rapor alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK 353/1-a-6. m. uyarınca hükmün kaldırılması gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 08/05/2019 tarih 2017/1018 Esas – 2019/480 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 70492 sıra nolu Sayman Mutemedi Alındısına göre fazla yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının talep halinde davalıya iadesine, 4-Davalı tarafça yatırılan istinaf karar harcının, talep halinde iadesine, 5-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 6-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 08/12/2021 tarihinde HMK’nın 353/1-a6 maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.