Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/2311 E. 2019/1669 K. 27.11.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2311
KARAR NO : 2019/1669
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME : BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 08/10/2019 ( Ara Karar )
DOSYA NUMARASI: 2018/1342 Esas ( Derdest Dava Dosyası )
DAVA : Ticari Şirket (Ortaklıktan Çıkma Veya Çıkarılmaya İlişkin)
KARAR TARİHİ : 27/11/2019
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı …’ ün şirket yöneticisi olduğunu, … yönetici konumda olduğu için de şirketin taşınır ve taşınmaz mallarını satmak, kiralamak, bağışlamak, bankalardaki nakitleri dilediği şekilde kullanmak, harcamak, para transferi yapmak, şirketi borçlandırmak, kambiyo senedi düzenlemek, şirket malları üzerine rehin ve ipotek tesis etmek vs sınırsız yetkiye haizdir nokta herhangi bir başka hile yapılmaması ve şirketin dürüst tarafsız yönetilmesi için Kayyum tayininin zorunlu olduğunu, nitekim konu ile ilgili yasal düzenleme olan; TTK’ nın “Temsil Yetkisinin Kaldırılması” başlıklı 235. maddesinin; “Gecikmesinde tehlike bulunan hâllerde mahkeme temsil yetkisini ihtiyati tedbir olarak kaldırıp bu yetkiyi bir kayyıma verebilir. Kayyımın atanmasını, görevlerini, mahkemece verilen temsil yetkisini ve bunların sınırlarını, mahkeme resen tescil ve ilan ettirir.” hükmünü içerdiğini, müvekkilin, davalı Kollektif şirketteki ortaklık haklarını yıllardır kullanamadığını, haklarının sistematik şekilde gasp edildiğini ve edilmeye devam ettiğini, müvekkilin ortaklık ve miras haklarının yok sayıldığını, tüm bu anlatımlar ışığında davalı …’ ün yetkilerinin TTK’ nın 235 ve HMK’ nın 389 ve devamı maddeleri uyarınca tedbiren kaldırılarak, yerlerine bir kayyım heyetinin tedbiren atanmasına, yargılama sürecinde şirketin yönetiminin kayyum ekibi tarafından yapılmasına tedbiren  karar verilmesini talep ettiklerini beyan etmiştir. Davacı vekilinin talebi üzerine İlk Derece Mahkemesi’ nin 07/01/2019 tarihli Tensip Tutanağı’ nın 13 nolu ara kararı ile; ” Davacı vekili her ne kadar davalı-şirket yönetici ortağın temsil yetkisinin TTK 235 ve HMK 389. Maddeleri uyarınca tedbiren kaldırılmasını ve yerlerine kayyım heyeti atanmasını talep etmiş ise de, dosyanın mevcut durumu itibari ile yaklaşık ispat koşulu gerçekleşmediğinden ayrıca, davanın niteliği gereği davanın esasını çözecek şekilde ihtiyati tedbir kararı verilmesi de hukuken mümkün olmadığından davacının ihtiyati tedbir talebinin REDDİNE, ” karar verilmiştir. Davacı vekili 27/09/2019 havale tarihli dilekçe ile, müvekkilinin davalı şirket ortaklığından çıkarılmasına karar verildiği, ortaklıktan çıkarılma işleminin haksız ve kötü niyetli olduğunu, bu karara karşı Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/1001 Esas sayılı dosyasından dava açıldığını mahkemece davanın ilk derece yargılamasından davanın kabulü ile ortaklıktan çıkarma kararının iptaline karar verildiğini, davalının bu karara riayet etmeyerek ortaklar arası yazışmalar ve taraflar arasında süren davalarda davacının şirkete ortak olmadığı yönünde beyanda bulunulduğunu, davalının davacıyı ortaklıktan çıkarma amacının müvekkilinin ortaklıktan kaynaklı haklarının almasının engellemek olduğunu bu doğrultuda 2016,2017,2018 yılı kar payı alaaklarının müvekkiline ödenmediğini şirket defter ve kayıtları mizanların müvekkilinden gizlendiğini, kayıtlarda muhasebe hilesi yapıldığını, bilanço ve kayıtların tahrif edildiğini, müvekkilinin ortaklıktan çıkarıldığı 3 aylık dönemde şirketin 1.8 kat karlılığının arttığını, davalının başka bir şirket kurarak sadakat yükümlüğüne aykırı davrandığı ve aynı zamanda bu durumun rekabet yasağına ilişkin düzenlemelere aykırılık teşkil ettiğini, davalının dava dışı dava dışı başka bir firma ile de ilişki kurarak şirketin işlerini bu firmaya yaptırdığını ve örtülü kazanç elde etiğini davalının haksız ve kötü niyetli olduğu, bu sebeple karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 08/10/2019 tarih ve 2018/1342 Esas sayılı ara kararı ile; ” Dosya üzerinde yapılan incelemede, davacının davasının davalı …’ün şirketin yönetim işlemi ve hesaplarının çıkarılmasında şirkete ihanet etmiş olması nedeniyle TTK’nın mad. 255/3 uyarınca kolektif şirketten çıkarılma ve ayrılma payının belirlenmesine ilişkin dava olduğu, 07.01.2019 tarihli mahkememizin tensip tutanağı gereğince “Davacı vekili her ne kadar davalı-şirket yönetici ortağın temsil yetkisinin TTK 235 ve HMK 389. Maddeleri uyarınca tedbiren kaldırılmasını ve yerlerine kayyım heyeti atanmasını talep etmiş ise de, dosyanın mevcut durumu itibari ile yaklaşık ispat koşulu gerçekleşmediğinden ayrıca, davanın niteliği gereği davanın esasını çözecek şekilde ihtiyati tedbir kararı verilmesi de hukuken mümkün olmadığından davacının ihtiyati tedbir talebinin REDDİNE ilişkin karar verildiği anlaşılmış olduğundan ve davacı tarafından dava dilekçesini tekrar niteliğinde yeniden ihtiyati tedbir kararı verilmesi talep edildiği … ” gerekçeleri ile; ” İHTİYATİ TEDBİRE İLİŞKİN KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle;Yerel mahkemenin gerekçesinin kanuni olmadığını, gecikmesinde tehlike bulunan hallerde mahkemenin davanın sonunu beklemeden ihtiyati tedbir olarak temsil yetkisini kaldırabileceğini, TTK 235. maddesiyle uyumsuz bir karar verilmesinin hatalı olduğundan yerel mahkeme kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılması gerektiğini, Yerel mahkemenin ret gerekçesinde; ”…dava dilekçesinin tekrarı niteliğinde yeniden ihtiyati tedbir kararı verilmesi talep edildiğinden ihtiyati tedbire ilişkin karar verilmesine yer olmadığına” şeklinde hüküm kurulduğunu, oysa taleplerinin yeni gelişen olgulara dayalı olup, dava dilekçesinden sonra yeni ortaya çıkan vakıaların anlatılmış ve bunlara dayalı olarak yeniden tedbir talebinin değerlendirilmesinin mahkemeden talep edilmiş olduğunu, ortada bir tekrar olmadığını, yeni vakıalar olduğunu, Tedbir taleplerinin yeteri düzeyde incelenerek hüküm altına alınması gerekirken “karar verilmesine yer olmadığına” şeklinde bir hüküm kurulması hatalı olduğundan yerel mahkeme kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılarak tedbir kararı verilmesi gerektiğini, davalı şirketin bir Anonim şirket veya limited şirket olmadığını, kendisine özgü yönleri olan bir kollektif şirket söz konusu olduğunu, müvekkili şirketin borçlarından şahsen kendi mal varlığı ile sorumlu olduğunu (TTK, m. 211), davalının eylemlerinin müvekkili davacıyı borç ve sorumluluk altına soktuğundan tedbir istemesinin doğal olduğunu, Davalının temsil yetkisini ve yöneticilik görevini kötüye kullanarak Kanuna ve şirket anasözleşmesine aykırı yaptığı pek çok usulsüz işleminin ortaya çıkmış olup şirkete davalı eliyle zarar verilmesinin önlenmesi için tedbiren kayyım atanması gerektiğini, 1-Müvekkilinin kanuna aykırı bir şekilde ortaklıktan çıkartılmak istendiğini, bu işlemin mahkeme kararıyla iptal edildiğini, ortaklık hakkının devam ettiği ticaret sicil gazetesinde ilan edildiği halde davalı …’ ün ortaklar arasındaki yazışmalarda ve mahkemelere verdiği beyanlarda müvekkilinin ortak olmadığını söyleyerek yöneticilik görevini kötüye kullandığını, mahkemeleri yanılttığını, Sürekli gerçeğe aykırı beyanlarda bulunduğu gibi müvekkilinin şirket ortaklık haklarını kullanmasını engellediğini, yöneticilik görevini kötüye kullanan davalının temsil yetkisinin kaldırılarak yargılamanın selameti için şirkete kayyım atanması gerektiğini, Müvekkilinin 2016, 2017 ve 2018 yılı kar payının muaccel olduğu halde halen ödenmediğini, müvekkilinin şirketin ortağı olduğu halde yöneticilik görevini kötüye kullanarak ödemediğini, Şirket borçlarından sınırsız sorumlu olan müvekkilinin TTK 225 maddesi uyarınca şirketi denetleme hakkının davalı tarafından haksız olarak engellendiğini, Müvekkilinin şirketin yönetimi için ortak olarak bilmesi gereken verileri içeren şirket defter ve kayıtları ve hatta bilanço ve mizanların dahi müvekkilinden gizlendiğini, Davalı …’ ün şirket kayıtlarında muhasebe hileleri yaparak kamunun (KDV ve Gelir Vergisi) ve ayrıca müvekkilinin haklarını ihlal edecek düzenlemeler yapmakta olduğunu, Muhasebe hileleri yapılarak kayıtlara yanlış bilgi girişleri yapıldığını, Davalının şirkete verdiği zararların boyutunun her geçen gün arttığını, müvekkile kar payı ödemesi yapılamaması için her türlü hukuksuzluğa başvuran …’ün temsil yetkisinin kaldırılarak dava sonuçlanıncaya kadar şirkete temsil kayyımı atanması gerektiğini, Şirketin kurucu ortağı olan (ailenin babası) …l’ ün şirket karını dahi davalının iç edip ödemediğini, mirasa intikal etmemesi için kayıtlarda hile yaptığını, Kolektif şirkete karşı TTK 230. maddesinde düzenlenen rekabet yasağı kuralını ihlal ederek ortağı ve yöneticisi olduğu kollektif şirketin faaliyet alanıyla birebir aynı olan bir başka işletmeyi kendi adına kurarak faaliyete geçirdiğini, ticaret unvanı “… Dördüncü Endüstri” olan bir gerçek kişi işletmesi kurduğunu, Ayrıca; davalının … Sanayi ve Ticaret A.Ş. isimli firma ile gayrıresmi ilişki kurarak, müvekkili ile birlikte ortağı olduğu kolektif şirketin birtakım işlerini bu firmaya yaptırarak örtülü kazanç elde ettiğinin de tüm sektörde bilinmekte olduğunu, hatta bu firmanın fabrika binasını grup şirktlerinden sağlayarak bu girişimle işbirliği içinde olduğunun öğrenildiğini, Davalı …’ ün yetkilerinin, TMK 426, 427 ve TTK’ nın 235. maddesi uyarınca tedbiren kaldırılarak, yerine bir kayyım heyetinin tedbiren atanması, yargılama sürecinde şirketin temsilinin ve yönetiminin kayyum ekibi tarafından yapılmasına tedbiren karar verilmesi gerekirken bu istemlerimizi değerlendirmeyen yerel mahkeme kararı hatalı olduğunu, ihtiyati tedbir talepleri hakkında karar verilmesi için istinaf yasa yoluna başvurmak gerektiğini beyanla; İstinaf başvuruları kabul edilerek yerel mahkemenin 2018/1342 Esas sayılı dosyasında 08.10.2019 tarihli “ihtiyati tedbire ilişkin karar verilmesine yer olmadığına” dair kararının bozularak kaldırılmasını ve 1-Davalı …’ ün yukarıda açıklanan şirket ve ortaklar aleyhine yoğun hukuk dışı eylemlerinin bulunması, •Temsil yetkisini kötüye kullanarak şirketteki konumunu kendi adına bir işletme kurmaya kullanması, •Müvekkilinin halen sınırsız sorumlu olmasına rağmen ortak olmadığını iddia ederek ortaklık haklarının kullanılmasının iki yıldır engellemesi, •Müvekkilinin Vergi Dairesine bildirimde bulunması gereken beyannamelere ait bilgileri kasdi olarak vermemesi, •Üç yıla ilişkin (2016, 2017, 2018) kar payı hakkını muaccel olmasına rağmen kasti olarak halen ödememesi, •Müvekkilinin ortak olmasından kaynaklanan şirketi denetleme hakkını (TTK m. 225) cebren engellemek için şirket yöneticiliğini araç olarak kullanması, •Müvekkilinin bilgi edinme talep ihtarnamelerini şirketi temsilen cevapsız bırakması,•Şirketin resmi kurumlara verdiği bilanço ve finansal tabloların hazırlanmasında hileli ve yanlış kayıtlar girerek muhasebe hileleri yapması nedenleriyle yargılama sürecinin uzunluğu (istinaf/temyiz aşamalarıyla birlikte beş yılı aşan bir süre) de dikkate alındığında bu uzun süreçte müvekkilinin haklarının korunması için TTK 235. maddesinin mahkemeye verdiği ihtiyati tedbir yetkisi kullanılarak davalı şirket temsilcisi …’ ün temsil yetkisi kaldırılarak, yerine bir kayyım heyetinin tedbiren atanmasını, 2-İşbu dava ile şirket ortaklığından çıkartılması istenilen …’ ün haksız rekabet yaratarak kendi başına aynı iştigal konusunda kurduğu diğer davalı şirketi temsil yetkisinin de kendisinin olması nedeniyle dava konusunda yöneticisi ve temsilcisi olduğu şirket ile kendisi arasında menfaat çatışması oluştuğundan şirketin davada temsili için zorunlu olan temsil kayyımının TMK 426 maddesi uyarınca atanmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’ nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, kollektif şirket ortağı ve yöneticisi olan davalı …’ün ortaklık payının belirlenerek şirketten çıkartılmasına ilişkin olup, derdest davada uyuşmazlık konusu davalı şirkete kayyım atanma koşullarının oluşup oluşmadığı noktasındadır. Mahkeme dava dilekçesindeki talebi tensip tutanağı ile yaklaşık ispat koşulunun gerçekleşmediği gerekçesiyle reddetmiştir. Yargılama sürecinde davacı, davalı …’ün diğer davalı şirketin de yöneticisi olduğu, kendisiyle şirket arasında menfaat çatışması olduğu gerekçesiyle şirketin davada temsili için temsil kayyımı atanmasını talep etmiştir. Mahkeme, tensip tutanağı ile talebin reddine karar verildiği ve dava dilekçesini tekrar mahiyetteki dilekçeyle yeniden ihtiyati tedbir kararı verilmesi istendiği gerekçesiyle ihtiyati tedbire ilişkin karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmiştir. HMK’nın 341/1.maddesine göre: İlk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir. Mahkemeden HMK’ nın 396. maddesine göre değişen koşullar nedeniyle yeniden ihtiyati tedbir talep edilmiş, mahkeme şartların değişmediği gerekçesiyle “herhangi bir karar verilmesine yer olmadığına” şeklinde ara kararı vermiştir. Mahkemenin vermiş olduğu karar HMK’nın 341/1.maddesine göre istinafa tabi bir karar olmadığından geçerli olmayan istinaf dilekçesinin reddi doğrultusunda aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf dilekçesinin 6100 sayılı HMK’ nun 341/1. maddesi gereğince REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan 121,30 TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 44,40 TL istinaf karar harcı davacı tarafından peşi olarak yatırıldığından, yeniden harç alınmasına yer olmadığına, yatırılan harcın hazineye gelir kaydına, 4- İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 27/11/2019 tarihinde HMK’ nun 362/1-f maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.