Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/2260 E. 2021/1494 K. 26.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2260 Esas
KARAR NO : 2021/1494 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 19/06/2019
NUMARASI: 2016/1002 Esas 2019/677 Karar
DAVANIN KONUSU: Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 26/10/2021
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkili şirketin finansman ihtiyacı olan şirketlere yasal çerçevede finansal destek, kredi temini vb. konularında danışmanlık hizmeti veren ciddi bir firma olduğunu, müvekkili şirketin ana iştigal konusu ile ilgili olarak davalı firmanın satın almayı düşündüğü taşınmazın finansmanına yönelik olarak 17.500.000, USD’nin teminine yönelik bankalar nezdinde gerekli girişim ve çalışmaları yürüttüğünü, davalının talebi doğrultusunda kredi tutarının hazır hale getirilecek her türlü iş ve işlemlerin müvekkili tarafından yerine getirildiğini, kredi görüşmelerinden önce 8.4.2016 tarihli danışmanlık hizmeti sözleşmesinin akdedildiğini, davalı şirketin belirlediği kredi tutarı olan 17.500,00 USD’nin onaylanarak hazır hale getirildiğini, her ne kadar sınırlı süreli bir danışmanlık sözleşmesi yapılmış ise de, sözleşme konusu edimin müvekkili şirket tarafından yerine getirilmiş olması nedeniyle sözleşmede, yazılı olan 750.000,- USD tutarındaki başarı primi ile 135.000 USD % 18 KDV’sine hak kazandığını, verilen hizmet ve tahsis edilen kredi karşılığı tutarın müvekkilinin sözleşmeden doğan nakdi hakkı olduğunu, sözleşmenin sona ermesi halinde dahi tahakkuk etmiş ve ödenmemiş başarı priminin davalı tarafından ödeneceği anılan sözleşmenin 6.Madde ikinci paragrafında düzenlendiğini, öte yandan Sözleşmenin 5. Maddesinde yazılı başarı primi alt başlıklı B bendinde “şirket, bu sözleşmede yazılı finansmanın temin edilmesi halinde temin edilen finansman için 750.000 Amerikan Doları + KDV tutarındaki başarı primini danışmana defaten ödemeği, kabul beyan ve tahhüt eder maddesi gereği, müvekkilinin finansmanı temin ettiği ve kullanıma hazır hale getirdiği mevcut banka dosyası kapsamından anlaşılmakla danışmanlık sözleşmesinin amir hükmünün yerine getirildiği halde karşı edimi olan başarı priminin davalı firma tarafından ödenmemesi nedeniyle temerrüdün oluştuğunu, esasında müvekkili şirketin işbu başarı primine hak kazanmasının, davalının bu krediyi almasına değil, davalı adına tahsis edilmesine bağlanmasının kararlaştırılmış olması nedeniyle krediyi alma şartı bulunmayan alacağın sözleşme serbestisi ilkesi de gözönünde tutularak davalarının kabulü gerektiği, açıklanan nedenlerle davalı ile müvekkili şirket arasında aktedilen danışmanlık sözleşmesine göre edimini yerine getiren ve sözleşmede yazılı başarı primi tutarına hak kazanan müvekkili şirketin şimdilik kaydıyla 10.000, USD ile bunun % 18 KDV’sinin temerrüdün başladığı 18.07.2016 tarihinden itibaren en yüksek banka reeskont faiziyle birlikte tahsiline yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacı tarafın müvekkili şirkete yegane hizmetinin dava konusu olan 08.04.2016 tarihli danışmanlık hizmetini imzalamaktan ibaret olduğunu, müvekkilinin davacının dahil olduğu bir muamele ile kredi tahsisinde bulunulmadığını diğer bir ifade ile kredi kullanmadığı, söz konusu danışmanlık sözleşmesinin 5.Maddesinin B bendinde aynen ” Şirket bu sözleşmede yazılı finansmanın temin edilmesi halinde…” denilmek suretiyle sözleşmenin ana şartı olarak ve başarı primine hak kazanabilmek için mutlaka ve mutlaka finansmanın müvekkili tarafından fiilen kullanılması yani bankadan alınması şartına bağlandığını, “bunun dışında hiçbir şartın taraflar arasında geçerli olmayacaktır”, şeklinde düzenlendiğini, sözleşmenin 5.Maddesinde kredinin fiilen alınması şartının bulunduğunu, kredinin faiz oranlarının fahiş olduğu, kredinin 5.Maddesinde uygun bir kredinin alınması şart edildiği halde sanki davacı tarafça bu şart yerine getirilmişçesine mesnetsiz hesapların yapıldığını belirterek, açılan davanın reddini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıya yükletilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 19/06/2019 tarih ve 2016/1002 Esas – 2019/677 Karar sayılı kararında;”…Eldeki davaya dönülecek olunursa, davacı, … İstanbul Şubesinden davalı lehine 17.500 USD kredi limiti tahsis ettirdiğini ileri sürerek edimini yerine getirdiğini ileri sürmekte, şimdilik 10.000 USD ile %18 KDV tutarının 18/07/2016 tarihinden itibaren faizi ile birlikte tahsilini talep etmektedir.Adı geçen bankaya yazılan yazı cevabında davalı şirke lehine 17.500 USD kredi tahsis edilmiş oludğu ancak, koşulları gerçekleşmediğinden kredi kullandırımının yapılmadığı belirtilmiştir.Bankaya hangi gerekçeyle kredinin kullanılmadığı hususu sorulmuş, davalı bankanın bankaya başvuru ve talepte bulunmaması nedeniyle kredinin kullanılmadığı anlaşılmıştır.Davalı şirketin cevap dilekçesindeki savunması, kredinin kullanılmaması nedeniyle sözelşmeye göre davacının ücret alacağının doğmadığına dayanmaktadır.Sözleşmenin 5. maddesien göre başarı primine hak kazanılması için kredinin fiilen kullanılmasının şart olduğunu ileri sürülmüştür. Ayrıca talebin fahiş olduğu, haksız menfaat temini amaçlı olduğu ileri sürülerek davanın reddi talep edilmiştir.Bir bankacı bilirkişi marifetiyle rapor alınmış, buna göre 14/02/2018 tarihli raporda özetle, davacının tahsis sağladığı kredinin dolar ve TL cinsinden ayrı ayrı hesaplanması sonucu seçenekli şekilde davacının 35.437,38 TL veya 35.091,64 TL ücret talep edebileceği mütalaa edilmiştir. Tarafların itirazları ve raporun hükme elverişli olmaması üzerine, bir banka ve finans uzmanı, iki borçlar hukuku uzmanı bilirkişiden oluşturulan heyetle tekrar rapor alınmıştır. Bilirkişi heyeti 15/10/2018 tarihli raporunda özetle, davacının sözleşmeye göre edimini yerine getirdiğini ancak başarı primi olarak düzenlenen ücret alacağının fahiş olduğunu, 1/2 si olan 350.000 USD nin istenebileeceğini, davacının fatura ibraz temesi halinde %18 KDV tutarının istenebileceğini mütalaa etmiştir.Davacı tarafın 26/12/2018 tairhli ıslah dilekçesi ile talebin 350.000USD ile %18 KDV si olmak üzere 403.000 USDnin faizi ile tahsili talep edilmiş, bu tutara göre talep harçlandırılmıştır. Davanın miktar itibariyle heyetçe görülen davalardan olması üzerine dosya heyete tevdi edilmiştir.Ücret alacağının doğması için gereken ve yukarıda belirtilen üç şartın irdelenmesi gerekir. Davalının, davacının aracılık ederek temin ettiği krediyi kullanmadığı hususunda bir uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık fiilen ve hukuken kullanılmamış kredinin temini nedeniyel davacının hak talep edip edemeyeceğidir. Taraflar arasında yazılı sözleşme yapıldığından uyuşmazlığın şu sözleşme hükümlerinin yorumlanmasıyla çözüleceği muhakkaktır. Sözleşmenin 5.maddesine göre “a-Şirket, işbu sözleşmeye konu olan işlemlerle ilgili gerekli her türlü belge, evrak ve beyanların hazırlanması konusunda Danışman’a her türlü yardımı yapacaktır. Şirket, Sözleşmenin konusunu oluşturan hizmetlerin, Danışman tarafından layıkıyla yerine getirilebilmesi için temin edeceği evrakın, bilginin ve beyanların doğru ve eksiksiz olacağını tahhüt eder. b-Şirket bu sözleşmede yazılı finansmanın temin edilmesi halinde temin edilen finansman için 750.000 USD+ KDV tutarındaki başarı primini Danışman’a defaten ödemeyi kabul, beyan ve taahhüt etmektedir. Kredinin tahsis edilmesi ile birlikte danışman başarı primine hak kazanmış olacaktır.c- İş bu sözleşme sürse içerisinde, çalışması yapılan kredi işlemleri ile ilgili limit tahsis işlemi henüz gerçekleşmemiş olsa dahi sözleşme süresinin bitiminden sonraki 6 ay içinde söz konusu kuruluşlar tarafından bu projeyle ilgili limit tahsis edilmesi ve kullanılması halinde de Danışmanın başarı primin hak etmiş olduğu konusunda taraflar gayrikabilrücu olarak mutabık kalmışlardır. ” olarak düzenlendiği görülmüştür.Bankanın yazısı, toplanan deliller ve davalının kabulüne göre davacının kredi tahsisi sağladığı ancak davalının krediyi kullanmadığı, krediyi kullanmamanın ücrete hak kazanma noktasında öneminin olmadığı, kaldı ki davalı, haklı bir sebebe dayanarak krediyi kullanmadığına dair cevap dilekçesinde bir iddiada da bulunmadığı, bilirkişi heyetinin raporundan sonra sunulan mütalaa ile kredi oranlarının fahiş olduğu, bu nedenle kredinin kullanılmamasının ticari hayata uygun ve isabetli bir karar olduğunu ileri sürmüşse de, bi iddia savunmanın genişletilmesi kapsamında kalmış, davacının rızasının da olmadığı nazara alınarak itibar etmek mümkün olmamıştır. Davalının krediyi kullanmaması kendi tercihi olup, davacının edimini yerine getirdiği gerçeğini ortadan kaldırmaz.Davacının sözleşmeye göre ücrete hak kazandığının tespitinden sonra ne tutarda alacak talep edebileceği üzerinde de durmak gerekir. Davalı cevap dilekçesinde davacının talep ettiği tutarın fahiş olduğunu ileri sürmüştür. Gerçekten de 750.000 USD’ nin kredi temini için verilen emek ve mesaiye göre oldukça yüksek bir tutardır. Taraflar hiç kuşkusuz irade serbestine göre diledikleri bedelde anlaşma yapabilirler, davalı 750.000 USD ödemeyi taahhüt ederek kendisini borç altına sokmuştur ancak taraflar arasındaki ilişkinin arabuluculuk(simsarlık) ilişkisi olduğu nazara alınarak, TBK.nun 525. maddesinin burada uygulama alanı olup olmadığı araştırılmalıdır.TBK.nun 525. maddesine göre hakim, borçlunun istemi üzerine, aşırı simsarlık ücreti tutarlarını hakkaniyete uygun olarak indirebilir. Mahkememizce bilirkişi heyetinin yaptığı %50 oranındaki indirim, mahkememizce de olayın oluşuna, tarafların hal ve koşullarına, sözleşme metnine ve iradesine uygun ve isabetli görülmüştür. Davacının benzer bir iş için diğer simsarlara göre, daha yüksek bir emek ve mesai harcadığını gösteren bir iddia olmadığı gibi, davalı emsal olarak başka danışmanlık sözleşmeleri sunmuş, bilirkişi heyeti de uygulamada daha makul ücretlerin talep edildiğine işaret etmiştir. Kullanılmamış bir kredi için ödencek 750.000 USD nin, güncel ekonomik koşullara göre davalının ekonomik mahvına da sebebiyet verebileceği düşünülmüş, fahiş olan bu tutarın %50 oranında takdiren indirilmesi uygun görülmüştür.Davadan evvel davacının davalıyı usulüne uygun şekilde temerrüde düşürdüğü ispatlanamadığından, kabul edilen tutara dava atirihnden itibaren faiz işletilmesine karar verilmiştir.Takdiren indirilen kısım için davalı lehine vekalet ücreti verilmeyeceğinden buna dair hüküm kurulmamıştır. (Yargıtay 17.HD nin 26.12.2016 tarih 2014/14866 E. Ve 2016/11906 K. Nolu kararı) Zaten ıslah ile 350.000 USD olarak ücret ve %18 oranında KDV olmak üzere toplamda 403.000 USD istenmiştir. Davacı tarafça düzenlenmiş, borçluya(davalıya) gönderilmiş, vergi dairesine bildirilmiş bir faturanın mevcudiyeti, davacı tarafça iddia edilmediği gibi ibraz da edilmemiştir. Bu durumda davacının %18 oranında (=63.000 USD) KDV talebi yerinde görülmemiştir. Bu açıklamalardan hareketle bilirkişi raporu da usul ve yasaya uygun görülerek aşağıdaki şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir….”gerekçesi ile, Davanın KISMEN KABULÜNE,350.000,00 USD’nin dava tarihinden itibaren 3095 sayılı 4/a maddesi uyarınca işleyecek faiziyle birlikte davalıdan alınmasına, davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile, İlk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, Gerekçede davacının temin ettiği kredinin uyuşmazlık konusu olmadığı iddia edilmişse de, teklif aşamasında kalan bir kredinin nasıl temin edildiği izah edilmemiş olup, taraflarınca da böyle bir kabulün olduğunun belirtilmesi de tamamen hayal mahsulü olduğunu, Yine gerekçede kredi tahsisinin sağlandığı iddia edilmişse de uzman mütalaasında da belirtildiği üzere tahsis değil teklif aşamasında kalındığını, zira tahsis için aşamaların gerektiğini, öyle ki davalı müvekkiline bankaca sadece bir kredi maili atılması olsa olsa bir teklif olacağını, simsarlık sözleşmesinin en önemli vasfı sonucu doğuracak olması olduğunu, teklifin sonucu doğurduğunu düşünülmesinin facia olacağını, Haklı sebebe dayanarak krediyi kullanmadıklarına dair haklı sebebin cevap dilekçesinde dayanılmadığı iddia edilse de dosya kapsamında davaya cevap dilekçesi ekinde sunulan ihtarda kredinin matluba uygun olmadığı belirtildiğini, Yine davada sadece münkir konumunda bile olunsa davanın reddi gerektiği, zira simsarlık sözleşmesinde ücrete hak kazanmanın en önemli iki özelliği sözleşmenin haklı sebeple kazanmanın önemli iki özelliği sözleşmenin haklı sebeple kurulmamış olması veya simsar tarafından edimin tam olarak yerine getirilmemiş olması olduğunu, Dava konusu sözleşmenin 2.maddesinde ve 4-a maddesinde gayrimenkulün tamamı finanse edecek şekilde kredi istendiği, yine 4-b maddesinde ise asgari 20 Milyon Dolar talep edilmiş olup, değeri bu kadar yüksek gayrimenkulün kalan finansmanı olmadan alınmasının mümkün olmadığını, bu maddenin bile tek başına dosyayı özetlediğini, dolayısıyla davalının krediyi kullanmaması hayatın olağan akışına uygun olup mahkemenin de bunu dikkate alması gerektiğini, yine asgari ne kadar kredi talebi de belirtilmiş olup, davalıya asgari limitin altında kredi teklifi yapıldığını, Yine faz oranları haftalık TCMB tarafından ilan edildiğini, mütalaada da değinildiği üzere dava konusu edilen kredi faizi dolar üstünden %8,40 iken, TCMB tarafından kullanılan kredilerin faizi için ilan edilen bankaların ortalaması 3,88 olduğunu, ortalanın 2,16 katı faizle müvekkiline kredi teklif edilince müvekkilinin olumsuz anlamında tepkisiz kalacağını tartışmaya gerek olmadığını, bu durum bir nevi doların bu kadar yüksek olduğu bir dönemde ve kredi oranlarının ilan edildiği bir ortamda basiretli bir tacire simsar tarafından eşek muamelesi yapmak olduğunu, kaldı ki müvekkilinin ilk defa dolar kredisi de kullanmayıp faiz oranlarını iyi bildiğini, Yine 5-b maddesi de kendi içinde çelişkili olup sözleşmenin tamamı yorumlanarak sonuca ulaşılması gerektiğini, zira 5-b ilk bendinde “sözleşmede yazılı finansmanın temin edilmesi halinde temin edilen finasman için 750.000 Doların” ödeneceği belirtilirken ikinci bendinde “kredinin tahsis edilmesine hak kazanılmış olacaktır” iki bent çelişkili olup yukarıda d-1 numaralı izah edilen sözleşmenin 2.madde 4-a ve 4-b maddeleri de dikkate alındığında ilk bendin uygulanması gerektiğini, Uzman mütalaası kapsamında alınan raporu iddianın genişletilmesi yasağı kapsamında değerlendirmenin gülünç olduğunu, zira uzman mütalaası davanın her aşamasında alınabilecek olun, uzman bankacı tarafından TCMB faiz oranları dikkate alınarak tarafsız bir şekilde sözleşme üzerinde inceleme yapılmış olup, kat-a yeni bir iddia ortaya atılmadığını, Yine hukuki nitelendirme hakime ait olup dava konusu sözleşmenin, eser sözleşmesi olarak kabul edilirse bu kez de teslim olgusu olmayacağı için davanın reddi gerektiğini, Yerel mahkemece ücrete hak kazanma koşulu olarak davacının sözleşme koşulları uyarınca edimini ifa edip etmediği incelenmediği, sırf ortada bir teklif var diye kabul kararı verildiğini, müvekkili şirket ile davalı şirket arasında akdedilen sözleşmenin 4-a.maddesi uyarınca davacı şirket asli edim olarak müvekkili şirkete “şirketin alacağı gayrimenkulün tamamını finanse edecek şekilde banka kredisi veya asgari 20 Milyon USD kredi” temin etmeyi üstlendiğini, dolayısıyla gayrimenkulün tamamını finanse etmesi ve müvekkili şirketin projesini gerçekleştirebilmesi için kredinin asgari 20 Milyon USD olması gerekli olup, 1 Milyon UsD dahi az bir kredi müvekkili şirketin ihtiyacını karşılayamayacağını, haliyle simsarlık sözleşmesinin en önemli özelliği tam sonuçlandırma gerçekleşmemiş olmak olduğunu, zira müvekkili şirket özellikle bu miktardaki krediyi en iyi şartlarda sağlaması için davacı ile anlaşmış olup, bu miktarın az veya çok fark etmeksizin altındaki kredi ve bunun tahsisi gayrimenkulü almasına yetmeyeceği için sözleşme şartlarının sağlanmadığı, bu halde ise başarı primine hak kazanılamayacağını, Bir an için sözleşme koşullarının bir şekilde sağlandığı düşünülse bile bu kez de davacı şirketin müvekkilinden kabul etmesi beklenebilecek bir kredi tahsisi sağlamaması, yani müvekkili şirketin sözleşmeyi imzalamamakta haklı sebebinin olması sebebi ile yine başarı primine hak kazanılamadığını, zira kredi miktarı kararlaştırılandan çok az, faiz oranı ise teamüllere aykırı şekilde faiz oranda fazla olduğunu, Müvekkili şirketin ve satın almayı düşündüğü taşınmazın değeri nazara alındığında, ticari hayat ve işleyiş içerisinde müvekkili şirketin 2.500.000,00-USD daha az krediyi kabul etmesi ve sözleşmeyi akdetmesi beklenemeyeceğini, zira sözleşmede asgari olarak 20.000.000,00-USD kararlaştırılmış olup, 17.500.000,00-USD ile müvekkilimin gayrimenkulü alarak işini halledebilmesi veya aradaki farkı yeni bir kredi almaksızın nakit olarak karşılayabilmesi mümkün olmadığını, Daha da önemlisi müvekkili şirket işbu sözleşmesi davacı şirketin çok daha uygun faiz oranları üzerinden kredi bulacağını taahhüt etmesi üzerine imzalamayı kabul ettiğini, ancak hâlihazırda teklif edilen kredi faiz oranları müvekkil şirketin daha önce kullandığı kredi faiz oranlarından dahi oldukça yüksek olduğunu, müvekkili şirkete teklif edilen kredide uygulanan faiz oranı USD bazında %7,10 ile %8 aralığında belirlendiğini, ancak taraflarınca sunulan ve dosyada mübrez benzer nitelikteki örneklerde kredi faiz oranı %2,35 -%3,20 arasında olup, teklif edilen kredi faiz oranı neredeyse 2,5 kat fahiş oranda olduğunu, bu faiz oranları piyasanın da üzerinde olup, teamüllere de aykırı olduğunu, mütalaada da paralel olarak bu hususta; “Davalı firmaya Dava dışı banka tarafından gönderilen mailde teklif edilen kredi oranları piyasa koşullarının 2 katı kadar yüksektir.”şeklinde tespit yapıldığını, dolayısıyla daha önceki oranlardan daha düşük faiz oranı ile kredi temin edileceği vaadiyle ve amacıyla sözleşmeyi imzalayan müvekkili şirketin, aksine çok daha yüksek faiz oranlı bir kredi teklifini imzalaması hatta değerlendirmeye alması dahi beklenemeyeceğini, bu durum yalnızca müvekkili şirket için değil, amacına uygun hareket eden her ticari işletme ve şirket için geçerli olduğunu, müvekkili şirket zaten daha önceki veya piyasada geçerli faiz oranları üzerinden kredi bulabilecek konumda olduğunu, dolayısıyla müvekkilinin fahiş faiz oranlı kredi sözleşmesini imzalamaması değil, imzalaması akıl ve mantık dışı olacağını, müvekkilinin bu denli ağır şartlar içeren sözleşmeyi değerlendirmemesini ve imzalamamasını “davacı kabul edilebilir bir tahsis sağlamış da sanki müvekkilim keyfi olarak imzalamamış” gibi kabul etmek,hiç de gerçekçi olmayan ve ticari işleyişten son derece uzak bir yaklaşım olduğunu, Faiz oranı hususu 28/09/2018 tarihli bilirkişi raporunda da nazara alındığı ancak mevcut bir veri olmadığı belirtilerek yeteri kadar değerlendirme yapılmadığını, bunun üzerine taraflarınca bilirkişi raporuna itiraz dilekçesi ekinde grup şirketlerinin daha önce kullandığı kredilerin faiz oranlarını gösterir belgeler sunulduğunu, dolayısıyla sırf bu nedenle dahi bilirkişilerce yeniden inceleme yapılması zarureti hasıl olmuşken, mahkemece talebin reddedilerek eksik inceleme ile hüküm kurulduğunu, (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi E. 2001/14228 K. 2001/17344 )Gerekçeli kararda tahsise dayanak olarak bahsi geçen banka cevabı uyarınca, müvekkilinin krediyi kullanmadığı ve bunun için bankaya başvurmadığı sabit olmakla birlikte bunun nedeni, kredinin sözleşme şartlarına uygun olmaması olduğunu, yerel mahkemece bu husus dikkate alınmadan, müvekkilinin kabul edilebilirlikten son derece uzak bir kredi için bankaya başvurmaması aleyhe yorumlayıp tahsise karine saymanın abesle iştigal olduğunu, Gerekçeli kararda krediyi kullanmamakta haklı sebepleri olduğuna yönelik iddialarının savunmanın genişletilmesi kapsamında kaldığı belirtilmişse de, taraflarınca daha dava öncesinde sözleşmeye uygun bir kredi sağlanmadığı davacı tarafa ihtar edildiği ve işbu ihtar davaya cevap dilekçesinde de sunulduğunu, (Yargıtay 7.Hukuk Dairesi E. 2015/20528 K. 2015/20951)Sözleşme şartlarının sağlanmamış olmasından ve krediyi kullanmamakta haklı nedenleri bulunmasından da öte, yerel mahkemenin kabulünün aksine zaten davacı şirketin başarı primi hak kazanabilmesi için kredinin tahsisi yeterli olmadığını, zira mezkur sözleşme hükümleri uyarınca müvekkili şirketin, kredinin temini halinde temin edilen finansman için başarı primi ödemeyi taahhüt etmiş olup, başarı priminin temin edilen ve kullanılan kredi için kararlaştırıldığı ve ödeneceği basit bir yorumla dahi anlaşılmakta olduğunu, hal böyleyken davacı şirketin tahsisini sağaldığı cihetiyle prime hak kazandığına karar verilmesinin son derece hatalı olup, tarafların gerçek iradelerine de aykırı olduğunu, Bir an için tahsisle başarı primine hak kazanıldığı ihtimalde dahi somut olayda bankacılık uygulaması açısından kat’i tahsis vuku bulmadığı, sadece davacıya bir mail atıldığını, bu olsa olsa bir teklif olarak değerlendirilebileceğini, zira davacı tarafça bankanın krediyi mutlak olarak vereceği garantisi de verilmemişken son derece belirsizlik taşıyan bir aşamaya gelindiği gerekçesiyle başarı primine hak kazanılamayacağını, ayrıca kredi tahsisinden söz edebilmek için tahsisi edilen kredinin sözleşme şartlarına uygun ve müvekkili şirket tarafından imzalanabilir vaziyette olması gerektiğini, aksi ihtimalde herhangi bir banka tarafından rastgele yapılan bir kredi teklifi dahi tahsisi sayılabileceğini, halbuki ortada müvekkilinden imzalaması beklenebilecek bir kredi teklifi kesinlikle mevcut olmadığını, buna rağmen davacı şirketin ne miktar ne de faiz oranı açısından sözleşme şartlarıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan bir kredi teklifi sağladığından bahisle son derece kötü niyetli bir yaklaşımla haksız ve menfaat elde etmeye çalıştığı, kabul kararı ile de bu yaklaşımı adeta himaye altına aldığını, Kredilendirme süreci tüm aşamaları ile ve hatta bankaca kredi teklifinini oluşturulmasını sağlayan ilk aşamalar kat edilmeden yalnızca bir mail gönderilerek güya tüm sürecin tamamlandığını, Kredi süreci içerisinde kat’i tahsis veya kullandırım olmadıkçı sırf bir teklifin olması, bankanın her şekilde krediyi verebileceği veya kullandıracağını garanti edemeyeceğini, mütalaada da ortaya konduğu üzere davacının getirdiği aşamada, banka tarafından kredi teklifinden veya kullandırımından her zaman vazgeçilmesinin mümkün olduğunu, Yerel mahkemece taraflar arasındaki sözleşme simsarlık sözleşmesi olarak nitelendirilmişse de esasen üstlenilen edimler göz önünde bulundurulduğunda taraflar arasında bir eser sözleşmesi kurulduğunu, bilindiği üzere eser sözleşmelerinde ise yüklenicinin asli edimi, eseri telsim borcu olduğu, yani ancak eserin teslimi ile borç ifa edilmiş olduğunu, hakim hukuki nitelendirme ile bağlı olmadığı gibi hukuku re’sen uygulamakla yükümlü olup, yerel mahkemece doğrudan sözleşmenin simsarlık sözleşmesi olduğunun kabulünün hatalı olduğunu, (Örnekler için; Gauch, Werkvertrag, N. 34; Tandoğan, İstisna, s. 314.,Aynı yönde bkz. Olgaç, s. 446. )(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E.2010/3-727 K.2011/75)(Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 04.03.2015 E.2014/2124 – K.2015/1172)Bir an için taraflar arasında simsarlık sözleşmesinin olduğu düşünülse dahi davacı yine de başarı primine hak kazanamadığını, zira simsarlık sözleşmesine ilişkin TBK 521/1 düzenlemesi emderici olduğundan, aracılık edilen sözleşme kurulmadan önce ücrete hak kazanılacağına dair sözleşme hükmü geçersiz olduğunu, simsarın ücrete hak kazanması, iş sahibinin istediği sözleşmenin kurulması şartına bağlı olduğunu, (Yargıtay 13. Hukuk Dairesi E. 2015/41479 K. 2018/5980.)İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, gerekli olması halinde yeniden delillerin değerlendirilip dosyanın bilirkişi gönderilmesi ile davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır.
Dava; taraflar arasında imzalanan danışmanlık sözleşmesi nedeniyle alacak istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne, 350.000,00 USD’nin dava tarihinden itibaren 3095 sayılı 4/a maddesi uyarınca işleyecek faiziyle birlikte davalıdan alınmasına, davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Taraflar arasında 08/04/2016 tarihli ”DANIŞMANLIK SÖZLEŞMESİ” başlıklı sözleşme imzalandığı, sözleşme altının taraflarca imzalandığı, sözleşmenin iki tarafında kabulünde olduğu anlaşılmıştır.Uyuşmazlık; davacının sözleşmede kararlaştırılan başarı primi olarak kararlaştırılan ücrete hak kazanıp kazanmadığı, buna göre davalıdan alacak talep edip edemeyeceği noktasındadır.Somut olayda, taraflar arasında imzalanan ”DANIŞMANLIK SÖZLEŞMESİ” başlıklı sözleşme hukuki niteliği itibariyle, danışmanlık (hizmet) ve TBK. 520 ve devamı maddelerinde düzenlenen simsarlık sözleşmesidir. Taraflar arasında imzalanan sözleşmenin TEMİN EDİLECEK FİNANSMAN başlıklı 4. Maddesinde;” – DANIŞMAN bu sözleşme kapsamında ŞİRKET için iki tür kredi yada Leasing/yabancı fon kaynağı için çalışma yapacaktır.A) ŞİRKETİN alacağı gayrimenkulün tamamını finanse edecek şekilde 18 ay ödemesiz yada yalnızca faiz ödemeli banka kredisi yada leasing temini,B) Asgari 20 Milyon USD nakit üzerine ise teminat mektubu olmak kaydıyla yine 18 ay ödemesiz yada yalnızca faiz ödemeli toplam 5-6 yıl vadeli bir kredi.”Sözleşmenin BAŞARI PRİMİ başlıklı 5.b. maddesinde;” Şirket bu sözleşmede yazılı finansmanın temin edilmesi halinde temin edilen finansman için 750.000 USD. + KDV tutarındaki başarı primini DANIŞMAN’a defaten ödemeyi kabul, beyan ve taahhüt etmektedir.Kredinin tahsis edilmesi ile birlikte DANIŞMAN başarı primine hak kazanmış olacaktır.”5.c. maddesinde; “İşbu sözleşme süresi içerisinde, çalışma yapılan kredi işlemleri ile ilgili limit tahsis işlemi henüz gerçekleşmemiş olsa dahi sözleşme süresinin bitiminden sonraki 6 ay içinde söz konusu kuruluşlar tarafından bu projeyle ilgili limit tahsis edilmesi ve kullanılması halinde de DANIŞMAN’ın başarı primini hak etmiş olduğu konusunda taraflar gayrikabilirücu olarak mutabık kalmışlardır.” hükümleri düzenlenmiştir.Davalı tarafından davacı muhataba Kadıköy … Noterliğinden çekilen 13/07/2016 tarih ve … yevmiye nolu ihtarname ile;” taraflar arasında yapılmış olan 08/04/2016 tarihli sözleşmenin 3. Maddesinin b fıkrasında ileri sürülen:” Kredinin tahsis edilmesi ile birlikte danışman başarı primine hak kazanmış olacaktır,” hükmüne göre herhangi bir bankadan ve herhangi bir şekilde mutluba uygun bir kredi sağlanmamış olması nedeniyle muhatabın herhangi bir başarı primine hak kazandığı söz konusu olamaz,muhatap delaletiyle kullanılmış bir kredi olmadığı gibi sebepsiz zenginleşmeside söz konusu olmadığı,” ihtaren bildirilmiştir. TBK. 19 maddesi hükmü uyarınca, taraflar arasında imzalanan danışmanlık sözleşmesinin bütününe göre tarafların sözleşmedeki gerçek ve ortak iradelerinin esas alınarak, tarafların sözleşmedeki hak ve ödevlerinin tespiti gerekir. Sözleşme bütün olarak değerlendirildiğinde, davacının ödevi asıl ticari faaliyetine uygun olarak danışmanlık hizmeti vererek sözleşmede kararlaştırılan miktar ve mahiyette, piyasa koşullarına ve davalıya en uygun kredi seçeneklerini tesbit edip davalıya bildirmesi, akabinde davalı ile dava dışı finans şirketi arasında kredinin kullandırılması için gerekli anlaşma koşullarının hazırlanıp taraflar arasında anlaşmanın kurulması sağlanmak suretiyle kredi limit tahsis işleminin başlatılması halinde ücrete hak kazanacağı anlaşılmaktadır. Davacı tarafından dava dış…ank’dan bulunan kredi teklifi, kredi tahsis işlemi mahiyetinde değildir. Bankanın teklifi, TBK.nın 3 ve devamı maddelerinde düzenlenen ve davalı tarafından kabul edilmeyen bir öneri niteliğindedir. Teklifin yani önerinin tahsis işlemi sayılabilmesi için TBK.nın 2. Maddesi uyarınca tarafların en azından kredinin esaslı koşullarında mutabık kalmaları gerekir. Somut olayda davadan önce davalı, davacının kendisine ilettiği teklif koşulların kendisine uymadığını davacıya ihtaren bildirmiştir. Bu durumda, davalı tarafından kabul edilmeyen teklif nedeniyle gerek sözleşme koşullarına göre, gerekse TBK.nın 520-521. Maddeleri uyarınca davalının sözleşmeyle kararlaştırılan ücreti hakkettiğinden bahsedilemeyeceğinden, davalının bu yöndeki istinafı yerindedir. Diğer taraftan davacının, sözleşme koşullarına göre hizmet bedeli talep edebilmesi için öncelikle kendisinin sözleşmeye uygun aracılık hizmeti verdiğini kanıtlaması gerekmektedir. Somut olayda, sözleşmenin 4. Maddesindeki miktar ve mahiyette kredi bulduğunu ve tahsise hazır hale getirdiğini ispat edememiştir. Bu nedenle de sözleşmenin 5.b. Maddesi uyarınca ücrete hak kazandığından bahsedilemeyecektir. Bu tesbitler ışığında mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken yukarıdaki gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmesi yerinde olmayıp davalı vekilinin istinaf sebepleri yerinde görülmüştür.Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, HMK’nın 353/1-b.2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, Dairemizce esas hakkında davanın reddi yönünde yeniden hüküm kurulmasına karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davalının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 19/06/2019 tarih ve 2016/1002 Esas – 2019/677 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, Dairemizce yeniden hüküm kurularak; 1-Davanın REDDİNE, İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN: 2-Dairemiz karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30.TL karar harcının, davacı tarafından dava açılırken peşin olarak yatırılan 36.664,83.TL harçtan (tamamlama harcı ile ıslah harcı dahil) mahsubu ile bakiye 36.605,53.TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, 3-Davacı tarafından sarf edilen yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,4-Davalı tarafından sarf edilen 11,00.TL tebligat / posta gideri ile 3.000,00.TL bilirkişi gideri olmak üzere toplam 3.011,00.TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 5-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesaplanan 102.291,00.TLvekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 6-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, İSTİNAF YÖNÜNDEN: 7-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davalı tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, (44,40.TL+17.597,00.TL=) 17.641,40.TL istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalıya iadesine, 8-İstinaf aşamasında davalı tarafından sarf edilen 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile 31,50.TL dosyanın Bölge Adliye Mahkemesi’ne gidiş- dönüş gideri olmak üzere toplam: 152,80.TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 9-Bakiye gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 26/10/2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

MUHALEFET ŞERHİ Davacı vekili dava dilekçesinde;”….Müvekkili şirketin davalı firma yetkilisinin almayı düşündüğü taşınmaz ile ilgili olarak davalı firma yetkilisi ile yapılan görüşmeler ve yazışmalar sonucunda davalı şirket yetkilisinden alınan talimat doğrultusunda kredi tutarının 17.500.000,00 USD. Olması hususunda anlaşılması, bu yeni tutarın davalı tarafa yeterli olacağının davalı tarafça müvekkiline bildirilmesi üzerine bu tutar üzerinden banka nezdinde girişim ve çalışma ile faaliyet yürütüldüğü ve davalının talebi doğrultusunda kredi tutarının kullanıma hazır hale getirilerek her türlü iş ve işlemler müvekkili şirket tarafından yerine getirildiği, 17.500.000,00 USD. Miktarlı kredinin … İstanbul Şubesi nezdinde gerekli çalışma ve girişimler sonucu onaylanarak alıma hazır hale getirildiği, müvekkilinin üzerine düşen yükümlülüğü yerine getirdiği ve sözleşme konusu edimlerin ifa edildiği…,” iddiası ile sözleşmede kararlaştırılan başarı priminin ödenmesi talebinde bulunmuştur.Davalı vekili cevap ve 2.ci cevap dilekçesinde; söz konusu danışmanlık sözleşmesinin 5.Maddesinin B bendinde aynen ” Şirket bu sözleşmede yazılı finansmanın temin edilmesi halinde…” denilmek suretiyle sözleşmenin ana şartı olarak ve başarı primine hak kazanabilmek için mutlaka ve mutlaka finansmanın müvekkili tarafından fiilen kullanılması yani bankadan alınması şartına bağlandığını, “bunun dışında hiçbir şartın taraflar arasında geçerli olmayacaktır”, şeklinde düzenlendiğini, sözleşmenin 5.Maddesinde kredinin fiilen alınması şartının bulunduğunu, bu şartın yerine gelmediğinden davacının prime hak kazanmadığı beyan edilmiştir.Dosyaya taraflarca ibraz edilen davalı tarafından davacı muhataba Kadıköy … Noterliğinden çekilen 13/07/2016 tarih ve … yevmiye nolu ihtarname ile;” taraflar arasında yapılmış olan 08/04/2016 tarihli sözleşmenin 3. Maddesinin b fıkrasında ileri sürülen:” Kredinin tahsis edilmesi ile birlikte danışman başarı primine hak kazanmış olacaktır,” hükmüne göre herhangi bir bankadan ve herhangi bir şekilde mutluba uygun bir kredi sağlanmamış olması nedeniyle muhatabın herhangi bir başarı primine hak kazandığı söz konusu olamaz,muhatap delaletiyle kullanılmış bir kredi olmadığı gibi sebepsiz zenginleşmeside söz konusu olmadığı,” ihtaren bildirilmiştir.Davalı tarafça, gerek cevap dilekçelerinde gerekse çektiği ihtarnamede davacı tarafından bulunan kredinin neden kullanılmadığı ve bulunan kredi miktarına yönelik bir savunmada bulunulmayıp davalı vekili mahkemece alınan 14/02/2018 tarihli bilirkişi raporuna yönelik verdiği itirazlarını içerir beyan dilekçesinde, temin edilen kredi faizinin fahiş olduğu yönünde itirazda bulunup yeniden rapor alınmasını talep etmiştir.Mahkemece 3 kişilik bilirkişi heyetinden yeni rapor alınmış ve bu rapora karşı davalı vekili tarafından verilen 23/10/2018 tarihli itirazlarını içerir beyan dilekçesinde; sözleşmede 20.000.000,00 USD. İçin kredi talebinde bulunulduğu ancak bulunan kredinin sözleşmede kararlaştırılandan daha az miktarda olduğu, bulunulan kredininde tekliften ibaret olup müvekkili tarafından da kabul edilmediğini, sözleşme hükümleri uyarınca kredi bulunulup kullanılmadığından prime hak kazanamayacağını beyan etmiştir.Davalı vekili cevap ve cevaba cevap dilekçesinde, gerekse de davalı tarafından çekilen ihtarname içeriğinde, davacı tarafından bulunan kredi miktarının sözleşmede kararlaştırılan miktardan az olduğu ve bulunan kredi faizininde fahiş olduğundan kredinin kullanılmadığına yönelik savunma ve itirazlarının olmadığı, mahkemece ön inceleme duruşması yapılıp tahkikat aşamasına geçildikten sonra mahkemece alınan bilirkişi raporlarına yönelik verilen beyan dilekçelerinde itiraz olarak ileri sürüldüğü, bu itirazların savunmanın genişletilmesi mahiyetinde olduğu ve davacı tarafın açıkça muvafatine bağlı olduğu, davacınında açıkça muvafakati olduğuna dair beyanının olmadığı, davacının sözleşme uyarınca dava dışı … kredi başvurusunda bulunulup kredinin onaylandığı halde davalı tarafça davacının tahsisini sağladığı kredinin şartlarının detaylı olarak saptanmasına yönelik dava dışı banka ile herhangi bir görüşme, pazarlık girişiminde dahi bulunmadığı, ayrıca taraflar arasında imzalanan danışmanlık sözleşmesinde de davacı tarafından bulunucacak kredinin faiz oranı ile ilgili bir düzenlemenin de olmadığı ve davalı tarafça açık bir sebep belirtilmeksizin kredinin kullanılmadığı anlaşılmıştır.TBK.’nun 175/1 Maddesinde;” Taraflardan biri, koşulun gerçekleşmesine dürüstlük kurallarına aykırı olarak engel olursa, koşul gerçekleşmiş sayılır, ” hükmü düzenlenmiş olup bu hükümle beraber yukarıdaki tesbitler birlikte değerlendirildiğinde, mahkemenin kabul ve gerekçesi dosya kapsamına, usul ve yasaya uygun olup aksi yöndeki davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatiyle çoğunluk görüşüne katılmıyor muhalif kalıyorum. 26/10/2021