Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/226 E. 2019/227 K. 20.02.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/226 Esas
KARAR NO : 2019/227 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2018/1233 Esas
TARİHİ : 17/01/2019
DAVA : Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan) – İhtiyati Tedbir Talebi
KARAR TARİHİ: 20/02/2019
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFIN İDDİASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, 07.10.2015 tarihinde akaryakıt istasyonu Bayilik sözleşmesi ilişkisi kurulduğunu, akdedilen bayilik sözleşmesinin süresinin 5 yıl olduğunu, sözleşmenin 16/08/2018 tarihinde haksız bir şekilde süresinden önce feshedilerek davacı şirketin zararına sebep olduğunu, davalı tarafın haksız fesih sonucu otomasyon bedeli muaccel hale gelmiş olduğunu, davalı bayi sözleşmeyi ve prokolü tek taraflı haksız ve iyiniyete aykırı şekilde feshedildiğini, müvekkili şirketin 20.000 TL lik kar mahrumiyeti ve 23.600 otomasyon bedeli alacaklarının ihtiyati tedbir kararları ile güvence altına alınmasını,yargılama harç ve giderleri ile vekalet ücretinin davalı yana yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 17/01/2019 tarih 2018/1233 Esas sayılı ara kararında;”Her ne kadar davacı vekili, davalı bayinin tarafalar arasında akdedilen bayilik sözleşmesinin sözleşmenin bitimine 2 yıl 21 gün kala davalı tarafından haksız olarak feshedilmesi nedeniyle sözleşmenin 7. ve 8. maddeleri uyarınca otomasyon bedeli ve kar mahrumiyeti bedelini talep hakkı olduğunu öne sürerek Burdur Belediye Başkanlığı tarafından davalı şirkete verilen GSM Ruhsatının karar kesinleşinceye kadar 3. Kişilere devrinin önlenmesi için ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep etmiş ise de; HMK’nın 389/1 maddesi uyarınca uyuşmazlık konusu hakkında karar verilebileceği, GSM Ruhsatının ise uyuşmazlık konusu olmadığı, yine HMK’nın 390/3 maddesi uyarınca davacının taleplerinin yargılamayı gerektirdiği ve davacı tarafın haklılığını yaklaşık olarak ispat edemediği anlaşıldığından…”gerekçesi ile, Burdur Belediye Başkanlığı tarafından davalı şirkete verilen GSM Ruhsatının 3. Kişilere devrinin önlenmesine yönelik ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, İlk derece mahkemesinin red kararının hukuka, yasa hükmüne ve mevcut delil durumuna açıkça aykırı olduğunu, İhtiyat tedbir için yasada aranan tüm şartlar mevcut iken, yerel mahkemece bu şartlar gözetilmeden tedbir talebinin yasaya açıkça aykırı olduğunu, 6100 sayılı HMK’nın 390. maddesinin 3. fıkrası, ihtiyati tedbir talep eden tarafın, “davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorunda” olduğunu hükme bağladığını, Kanunun açık düzenlemesi gereği, kanun koyucu, ihtiyati tedbir talep eden tarafın haklılığının “yaklaşık ispat ölçüsü” ile ispatını aradığını, dosyada, ihtiyati tedbir talebi yönünden, tam ve kesin bir ispatın aranamayacağı, haklılığı büyük ölçüde belgeler yerel mahkemece, bu yönlerin nazara alınmadan, bu hususlarda değerlendirme dahi yapılmadan peşin hükümle ihtiyati tedbir talebinin genel geçer ifadelere yer verilerek reddedilmesinin yasa hükmünün hem özüne hem de ruhuna aykırı olduğunu, İhtiyati tedbir müessesi ile amaçlanan, talepte bulunan taraf yönünden, dava sonuçlanıncaya dek geçeçek sürede geçici anlamda bir hukuki koruma sağlanması, gecikmesinde sakınca bulunan haller sebebiyle bir hak kaybı yaşanmaması ve zarara uğramasının önüne geçilmesi olduğunu, 6100 sayılı HMK’nın 390. maddesinin 3. fıkrası, ihtiyati tedbir talep eden tarafın, “davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorunda” olduğunu hükme bağladığını, Kanunun açık düzenlemesi gereği, kanun koyucu, ihtiyati tedbir talep eden tarafın haklılığının “yaklaşık ispat ölçüsü” ile ispatını aradığını, Bazı durumlarda tam ispat yerine, hakikate yakın gösterme (inanılır kılma) şeklinde bir ispat söz konusu olduğunu, bu halde, talepte hakkı olma ihtimalinin bulunması yeterli kabul edildiğini, yaklaşık ispatta hâkim, ispat edilmek istenen olayı muhtemel görmesi gerektiğini, diğer bir ifadeyle, iddia edilen olayın doğru olma ihtimali, doğru olmama ihtimaline göre ağır basması gerektiğini, Yargıtay 15. H.D. 06.07.2012 T. 4060 E. / 5172 K. sayılı ilamında; ” …Tedbir talep eden taraf, öncelikle tedbir istemine ilişkin dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak, yasal delillerle ispat etmek zorundadır (HMK. m.390/3) ispat ölçüsü ise, “yaklaşık ispat” kuralına göre belirlenir …” şeklinde belirtildiğini, Yargıtay 1. HD, 10.01.2012, 436 E. / 7 K. sayılı ilamında; “…İhtiyati tedbir kararının kabul edilebilmesi bakımından tedbir isteyenin haklılığı konusunda tam kanaat değil, kuvvetle muhtemel yaklaşık bir kanaatin yeterli olacağı öngörülmüştür. Davacının iddiasında haklılığını ispat konusunda “tapu ve nüfus kaydı, mirasçılık belgesi, tanık beyanları, keşif, bilirkişi, yemin… gibi” delillere dayanıldığı dava dilekçesiyle sabittir. İhtiyati tedbir talebinin reddine ilişkin kararının doğru ve yasal olduğu söylenemez…” şeklinde belirtildiğini, Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 03.07.2012 tarihli 7381/8346 sayılı kararında ihtiyati tedbir kararının verilmemesiyle zararın ortaya çıkabileceği ihtimali nedeniyle, her dava bakımından ihtiyati tedbir kararı verilmesi bir gereklilik olarak karşımıza çıktığını, Yargıtay tarafından buna gerekçe olarak da, teminat şartı nedeniyle diğer tarafın zararı olmadığı hususunun gösterildiğini, Yargıtay 1. H.D. 03.07.2012 T. 7381 E. / 8346 K. sayılı ilamında; “…Dava, ketmi verese hukuksal nedenine dayalı olarak tapu iptali tescil ve ihtiyati tedbir istemine ilişkindir. İhtiyati tedbir isteğinin kabul edilebilmesi bakımından HMK’nın 390/3. maddesi ile ihtiyati tedbir isteyenin haklılığı konusunda tam kanaat değil, kuvvetle muhtemel yaklaşık bir kanaatin yeterli olacağı öngörülmüş olup, yasanın hükümet gerekçesinde de belirtildiği üzere yaklaşık ispat durumunda; “… hakim o iddianın ağırlıklı ihtimal olarak doğru olduğunu kabul etmekle birlikte zayıf bir ihtimal de olsa aksinin mümkün olduğu ihtimalini gözardı edemez. Bu sebepledir ki, haksız olma ihtimali de dikkate alınarak talepte bulunandan teminat alınması …”hükme bağlanmıştır. Her ne kadar mahkemece, davacı yanın davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat edebilecek belge sunamadığı gerekçe gösterilerek ihtiyati tedbir talebi reddedilmiş ise de, bu durumda davacının eldeki davada lehine hüküm alması halinde davalı taşınmazını elden çıkardığı takdirde hükmedilecek bedeli tahsil edememesi ihtimal dahilindedir. Kaldı ki, tedbir isteğinin kabul edilmesi durumunda aleyhine tedbir kararı verilen kişinin bir zararı oluşur ise 6100 sayılı HMK’nın 399. maddesi uyarınca tazminat isteyebileceği de açıktır. Hal böyle olunca, yukarıdaki ilkeler gözetilerek tedbir isteği bakımından bir karar verilmesi gerekir…” şeklinde belirtildiğini, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 24.09.2012 tarih 11124/9822 sayılı kararında davanın muhtemel sonuçlarına yönelik başlangıçta hiç bir kanaatin oluşmadığı durumlarda bile muhtemel zarar görme tehlikesine dayalı olarak ihtiyati tedbire karar verilmesi gerektiği ifade edildiğini, Yargıtay 1. H.D. 24.09.2012 T. 11124 E. / 9822 K. sayılı ilamında; “…İhtiyati tedbir kararının kabul edilebilmesi bakımından HMK’nın 390/3. maddesi hükmünde ihtiyati tedbir isteyenin haklılığı konusunda tam kanaat değil, kuvvetle muhtemel yaklaşık bir kanaatin yeterli olacağı öngörülmüş olup, Yasanın hükümet gerekçesinde de belirtildiği üzere yaklaşık ispat durumunda “… hakim o iddianın ağırlıklı ihtimal olarak doğru olduğunu kabul etmekle birlikte zayıf bir ihtimalde olsa aksinin mümkün olduğu ihtimalini gözardı edemez. Bu sebepledir ki haksız olma ihtimali de dikkate alınarak talepte bulunandan teminat alınması…” hükme bağlanmıştır. Somut olaya yukardaki ilkeler uyarınca bakıldığında, her ne kadar davacının iddiasında haklı olup olmadığı yargılama sonunda tüm deliller toplandıktan ve incelendikten sonra ortaya çıkacak ise de, davaya konu taşınmazın başkalarına devri halinde verilecek hükmün infaz kabiliyeti ortadan kalkabileceği gibi, üzerine binalar yapıldıktan sonra tapunun iptali halinde telafisi güç ya da imkansız durumlar ortaya çıkacağı gibi yeni uyuşmazlıklar doğacağı kuşkusuzdur. Hal böyle olunca yerel mahkemece gerektiğinde davalıların olası zararlarının karşılanması amacı ile uygun bir miktarda teminat da alınarak ihtiyati tedbirin devamına karar verilmesi gerekirken aksine düşüncelerle tedbirin kaldırılmasına karar verilmesi doğru değildir…” şeklinde belirtildiğini, Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre başlangıçta hiç bir kanaatin oluşmadığı durumlarda bile muhtemel zarar görme tehlikesine dayalı olarak ihtiyati tedbire karar verilmesi gerektiği ifade edildiği, somut olayda müvekkilinin zarara uğradığı ve davasını yaklaşık olarak ispat ettiğinin açıkça ortada olup yerel mahkemenin ihtiyati tedbir kararı usul ve yasaya aykırı olduğunu, Somut olayda müvekkilinin zarara uğradığı ve davasını yaklaşık olarak ispat ettiğinin açıkça ortada olup yerel mahkemenin ihtiyati tedbir kararı usul ve yasaya aykırı olduğunu, Akaryakıt bayilik lisansı almak için 5015 sayılı yasanın uygulaması için çıkarılan Petrol Piyasası Lisans Yönetmeliği gereğince çeşitli evraklar yanında dağıtıcı şirket ile bayilik sözleşmesi yapılması ve en önemlisi tesis(istasyon) açısından bayi adına ilgili kurumdan (Belediye veya belediye mücavir alan dışında vilayetten) GSM Ruhsatı alınması gerektiğini, bu ruhsatın bulunmaması halinde bayilik lisansı alınması mümkün olmadığını, yani GSM Ruhsatı’nın 3. kişilere devir edilmemesi yönündeki tedbir talebinin kabul edilmesi halinde borçlu bayinin, istasyonu terk edemeyeceğini, ticari faaliyetine son veremeyeceğini, müvekkili şirketten ve diğer tüm alacaklılarından mal kaçıramayacağını, Bu tedbirin, davalı tarafından GSM Ruhsatı’nın 3. şahıslara devredilerek, müvekkili şirketin alacağının tahsilinin imkansızlaşmasını önleyeceğini, İhtiyati tedbirin, borçlunun alacaklısından mal kaçırması ihtimaline karşı en etkili tedbir olduğunu, mahkemenin kişinin alacağının tahsilini güçleştirmemek ve alacağını teminat altına almak amacıyla ihtiyati tedbire karar verebileceğini, ihtiyati tedbirin amacının, ihtiyati tedbir talep edenin hakkını elde etmesini önemli ölçüde zorlaştırmamak ya da tamamen imkânsız hâle getirmemek olduğunu, işbu davada da ihtiyati tedbir talep eden müvekkili şirketin hakkını elde etmesi ancak davalının GSM Ruhsatı’nı devretmesinin engellenmesine bağlı olduğunu, davalının GSM’nin devri ile birlikte mal kaçırmak için işlemlere başladığından, mevcut durumda müvekkili şirketin haklarının derhâl korunması gerektiğini, tedbir kararı verilmeyip yargılama neticesinin beklenmesi durumunda, esasa ilişkin olarak verilecek hükmün müvekkili şirkete koruma sağlamayacağını, davalıya karşı başlatılan icra takibinde karar kesinleşene kadar istasyonun 3.kişi tarafından lisans alınarak çalıştırılması halinde, istasyonda başkaca bir dağıtıcının kurumsal kimlik ve ariyetleri yer alacağından, tahsilat amaçlı yapılacak olan muhafaza işlemlerini tamamlamak, yeni dağıtıcı firmanın yeni istasyon işleticisinin istihkak iddiaları sebebiyle mümkün olamayacağı ve alacaklarını tahsil edebilecekleri davalının herhangi bir mal varlığının da bulunamayacağını, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2015/10879 E. 2015/10166 K. sayılı kararında; “Yürürlükte olan 6100 sayılı HMK’nın 389. maddesine göre “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir verilebileceği” düzenlemesi mevcuttur. Bu düzenlemede davanın konusu bakımından bir sınırlamaya tabi olmaksızın ihtiyati tedbir kararı verilebileceği anlaşılmaktadır. Keza yasa koyucu uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebileceğini belirtirken, davanın konusunu oluşturan alacağın, tazminatın ya da malvarlığının değeri ile sınırlı bir miktar hakkında tedbir kararı verilebileceğini anlatmak istemiştir. Bizzat müddeabihin kendisi hakkında tedbir kararı verilmesini şart koşmamıştır. Aksine olsaydı önceki HUMK’un 101. maddesindeki şekilde dava konusu taşınır veya taşınmaz malın aynının münazalı olmasını şart koşardı.” şeklinde belirtildiğini, Yasa koyucunun, ihtiyati tedbirin konusunu dava ile talep edilen şey ile sınırlama maksadı bulunmadığını, sadece uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebileceğinin ve diğer malvarlıkları hakkında verilemeyeceğinin kabulü, ihtiyati tedbirin alanını daraltacağı ve müvekkili şirketin haklarının önceden korunması imkanını azaltacağını,İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi ara kararının istinaf incelemesi sonucu kaldırılmasına, ihtiyati tedbir kararı verilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER : İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/1233 Esas sayılı dosyası kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, sözleşmenin haksız fesih nedeniyle mahrum kalınan 23.600 TL otomasyon bedeli ve şimdilik 10.000 TL kar mahrumiyetinin tahsili istemine ilişkin olup, mahkemece açılan davada talep edilen ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmiştir. Davacı iddiasında davalı ile arasında 5 yıllığına akaryakıt istasyonu bayiilik sözleşmesi imzalandığını, davalı tarafça sözleşme süresinden önce, haksız sözleşmenin fesih edildiği ileri sürülmüştür. Davacı ihtiyati tedbir talebinde; Davalı’ ya Burdur Belediye Başkanlığı’ nca akaryakıt istasyonunu işletmek amacıyla davalıya verilen Gayri Sıhhi Müesseseler( GSM) ruhsat’ ın, yani, işyeri açma ve çalışma ruhsatının karar kesinleşene kadar üçüncü şahıslara devrinin önlenmesine yönelik ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, HMK’nın 389/1 maddesi uyarınca uyuşmazlık konusu hakkında karar verilebileceği, GSM Ruhsatının ise uyuşmazlık konusu olmadığı, yine HMK’nın 390/3 maddesi uyarınca davacının taleplerinin yargılamayı gerektirdiği ve davacı tarafın haklılığını yaklaşık olarak ispat edemediği gerekçesiyle tedbir talebinin reddine dair kurulan karar ve gerekçesinde; mevcut yasal düzenlemelere göre, prensip itibariyle konusu para olan davalarda ihtiyati tedbir değil, talep ve koşulları bulunduğu taktirde ancak ihtiyati haciz kararı verilebileceği ve 3.kişileri etkileyecek mahiyette ihtiyati tedbir kararı da verilemeyeceği ilkeleri gözetildiğinde, istinafa konu kararda, yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nun 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 44,40 TL istinaf karar harcından istinaf eden davacı tarafından yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 8,50 TL’ nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden taraf üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın İlk Derece Mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 20/02/2019 tarihinde HMK’nun 362/1-f maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.