Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/2154 E. 2021/1553 K. 04.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2154 Esas
KARAR NO: 2021/1553 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEME: İSTANBUL ANADOLU 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 30/01/2019
DOSYA NUMARASI: 2018/370 Esas – 2019/62 Karar
DAVA: Sözleşmenin Uyarlanması
KARAR TARİHİ: 04/11/2021
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı müvekkilinin, … Ltd.Şti’nin davalıya olan borcunun teminatı olarak maliki bulunduğu İstanbul ili Kartal ilçesi … Cad. Mevkii … ada … parselde kayıtlı (…) no.lu bağımsız bölümü (Vefa hakkı değeri 238.000,00 TL) ve Tekirdağ ili Saray ilçesi … Mah. … ada … parselde kayıtlı (1) no.lu bağımsız bölümü (Vefa hakkı değeri 161.000,00 TL), davalı bankanın Pendik E-5 Şube müdürlüğü ile imzaladığı 18 ay süreli 26/05/2016 ve 30/05/2016 tarihli vefa sözleşmeleri ile 30/11/2017 tarihine kadar geçerli olmak üzere davalıya devrettiğini, ayrıca yine mülkiyeti müvekkiline ait olan Tekirdağ ili Saray İlçesi … Mah. … pafta … ada … parsel sayılı taşınmazın da davalı lehine ipotekli olduğunu, vefa sözleşmesinin 3.5 maddesi gereği taşınmazı geri alım veya 3. kişilere satış hakkını elinde bulunduran müvekkilinin bahse konu taşınmazın satış işlemlerine başladığını, ancak vefa sözleşmenin devamı sırasında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 16.12.2016 tarih ve 2016-31667 soruşturma sayılı dosyasındaki talep üzerine İstanbul 4.Sulh Ceza Hakimliğinin 2016/3626 D.iş sayılı kararı ile taşınmazın tapu kaydına tedbir konulduğunu, geçici vefa imkansızlığı nedeniyle müvekkilinin sözleşmenin 18 ay daha uzatılması için davalı bankaya müracaat ettiğini, bankanın sözleşmeyi üç ay daha uzatmayı kabul ettiğini ve vefa sözleşmesini aynı şartlarla 28.02.2018 tarihine kadar uzatıldığını, gerek tedbir kararından mütevellit hukuki imkansızlık gerekse kış koşullarının etkisiyle taşınmaz satışının zorluğu sebebiyle taşınmazın ek süre içinde satılamadığını, davalı taraf vefa sözleşmesi ile kendisine devredilen ve ipotek verilen taşınmazların alacağını fazlasıyla karşıladığını bildiği için taşınmazı rayiç değerinin çok altında satması kuvvetle muhtemel olduğunu, bu durumda ise hiç bir kusuru bulunmayan müvekkilinin çok büyük zarara uğrayacağını, hukuki engel sebebiyle geçici ifa imkansızlığı halinde sözleşmenin ayakta tutulması gerektiğini belirterek, vefa sözleşmesinin uyarlanarak 28.02.2018 tarihinden itibaren 18 ay uzatılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Dava dilekçesindeki iddiaları kabul etmediklerini, müvekkili bankanın Pendik E-5 İstanbul şubesinin davacı …’ye kullandırmış olduğu kredi kapsamında borçlarının teminatını teşkil etmek üzere ipotek alınan ve mülkiyeti yine davacıya ait olan İstanbul ili Kartal ilçesi … mahallesi … ada … parselde kayıtlı … nolu taşınmazın 238.000 TL bedel üzerinden, Tekirdağ ili Saray ilçesi … mahalle … ada … parselde kayıtlı … nolu taşınmazın ise 161.000 TL bedel üzerinden geri alım hakkı ile borçlunun kullanmış olduğu rotatif kredi, kredi kartı, … kaynaklı işletme kredisi, kredilerinin 26.05.2016 tarihi itibari ile kayıtlı risklerine mahsuben 26.05.2016 tarihinde vefa hakkı ile satışı hususunda protokol düzenlendiğini, bu sözleşmenin 3. maddesinde vefa hakkı süresinin, söz konusu gayrimenkullerin müvekkili bankaya devrinden itibaren 18 ay süreyle geçerli olacağının düzenlendiğini, sözleşmeye bağlılık ilkesinın hukuki güvenlik, doğruluk, dürüstlük kuralının bir gereği olarak sözleşme hukukunun temel ilkesini oluşturduğunu, davacının bu kuralları hiçe saydığını, sözleşmeye el atma kurumunun ayrık ikinci derecede yardımcı nitelikte olduğunu, sözleşme kurulduktan sonra onun ifası sırasında ortaya çıkan olayların olağanüstü ve objektif nitelikte olması gerektiğini, yine değişen hal ve şartlar nedeniyle tarafların yüklendikleri edimler arasındaki dengenin aşırı ölçüde bozulmuş olması gerektiğini, açılmış olan davada sözleşmenin uyarlanması koşullarının oluşmadığını, protokol ile davacıya seçimlik bir hak tanındığını, ancak davacı tarafından belirlenen bedelin ödenmediğini ve 3. kişiye devri gibi mesnetsiz gerekçeler öne sürülerek işbu davanın açıldığını, kaldıki davacıya zorunlu olmadığı halde ek protokollerle sözleşme süresinin uzatıldığını, hakkın kötüye kullanımının söz konusu olduğunu, davacının borcu nakit ödemek yerine bedel karşılığı 3. kişiye devir hakkını ileri sürerek seçimlik hakkını haksız yere kendi menfaatine kullandığını, davacının kendi edimlerinin ifasından kaçındığını, bu doğrultuda menfaat yokluğunun ortaya çıktığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 30/01/2019 tarih ve 2018/370 Esas – 2019/62 Karar sayılı kararı ile; ” Dava; taraflar arasında düzenlenen vefa sözleşmesinin geçici ifa imkansızlığı nedeniyle uyarlanması talebine ilişkindir. Dava yazılı yargılama usulüne tabi olup dilekçelerin teatisi tamamlanmış, yöntemine uyun olarak duruşma açılmıştır. Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenmiş, uyuşmazlık konusu resen belirlenmiş, deliller toplanmıştır. Tüm dosya kapsamı, tarafların iddia ve savunmaları hep birlikte değerlendirildiğinde; Hukukumuzda sözleşmeye bağılılık ( Ahde Vefa- Paçta Sund Servanda) ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. Eş söyleyişle, sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeni ile değişmiş olsa bile, borlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Ancak bu ilke özel hukukun diğer ilkeleriyle sınırlandırılmıştır Sözleşme yapıldığında karşılıklı edimler arasında mevcut olan denge sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle büyük ölçüde tarafların biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulabilir. İşte bu durumda sözleşme bağıllık ilkesine sıkı sıkıya bağlı kalmak adalet, hakkaniyet ve objektif hüsnüniyet kaidelerine aykırı bir durum yaratır hale gelir. Hukuktu bu zıtlık ( Clausula Rebüs Sic Stantibus- beklenmeyen hal şartı- sözleşmenin değişen şartlara uydurulması) ilkesi ile giderilmeye çalışılmaktadır. İşte bu bağlamda hakim, somut olayın verilerine göre alacaklı yararına borçlunun edimini yükseltmeye veya borçlu yararına onun tamamen veya kısmen edim yükümlülüğünden kurtulmasına karar verilebilir ve müdahale ederek sözleşmeyi değişen koşullara uyarlar. Bununla birlikte her talep vukunda sözleşmeyi değişen hal ve şartlara uydurmak mümkün değildir. Aksi halde özel hukuk sistemimizde geçerli olan ” irade özgürlüğü” ” sözleşme serbestisi ” ve ” sözleşmeye bağlılık” ilkelerinden sapma tehlikesi ortaya çıkar. Sözleşmeye müdahale müessesesi istisnai, tali ( ikinci derecede ( yardımcı nitelikte olup, ancak uyarlama kurumun şartlarının mevcudiyeti halinde anılan kurumun uygulanması gündeme gelebilecektir. 6098 Sayılı T.B.K. Yürürlüğe girmesinden evvel, mevzuatımızda uyarlama kurumuna ilişkin bir düzenleme olmamakla birlikte, taraflar arasındaki sözleşme koşullarının daha sonra önemli ölçüde değişmesi halinde değişen bu koşullar karşısında ( Clausula Rebüs Sic Stantibus – beklenmeyen hal şartı- sözleşmenin değişen şartlara uydurulması ) ilkesi bağlamında ve M.K. 2. Maddesinden de yararlanılmak suretiyle sözleşmenin yeniden düzenlenmesinin mümkün bulunduğu ve karşılıklı sözleşmelerde edimler arasındaki dengenin bozularak ” işlem temelinin çökmesi ” halinde M.K. 1, 2 ve 4.üncü maddelerinden yararlanılması gerektiğine dair öğreti ve uygulamada yerleşik bir kabul mevcut iken 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren TBK’nın 138. Maddesi ile bu husus yasal bir düzenlemeye de kavuşturulmuştur. Aşırı ifa güçlüğü başlıklı bu yeni düzenleme, öğreti ve uygulamada sözleşmeye bağlılık ( ahde vefa ) ilkesinin istisnalarından biri olarak kabul edilen , ” işlem temelinin çökmesine ” ilişkindir. Ancak yukarıda ifade edildiği üzere “sözleşmeye bağlılık ” ilkesi esas olup, sözleşmeye müdahale müessesesi istisnai nitelikte bir kurum olmakla yasa koyucu tarafından da bu kurumun uygulanması ancak anılan madde de belirtilen dört koşulun birlikte gerçekleşmesine bağlanmıştır. Bunlar; sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü durum ortaya çıkması, b durumun borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkması, yine bu durumun sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmesi ve borçlunun borcunu henüz ifa etmemiş olması veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğar haklarını saklı tutarak ifa etmiş olması halidir. Bu dört koşulun birlikte gerçekleşmesi halinde ise borçlunun, hakimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme hakkı bulunmaktadır. Dava konusu olayda davacının taraflar arasında düzenlenen vefa sözleşmesinin 3,5 maddesi gereği taşınmazı+ geri alım veya 3. kişilere satış haklarını kullanmak üzere işlemlere başladığını ancak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 16.12.2016 tarih ve 2016/31667 soruşturma sayılı talebi üzerine İstanbul 4. Sulh Ceza Hakimliğinin 2016/3626 D.iş sayılı kararı ile taşınmaz tapu kaydına tedbir konulduğunu geçici ifa imkansızlığı nedeniyle davacının sözleşmenin 18 ay daha uzatılması için davalı bankaya müracaat ettiğini, davalı bankanın sözleşmeyi 3 ay daha uzatmayı kabul ettiğini, ancak taşınmazın satışının zorluğu nedeniyle ek süre içinde taşınmazı satamadıklarını belirterek, vefa sözleşmenin uyarlanarak 28.02.2018 tarihinden itibaren 18 ay uzatılmasını talep ettiği, davacının ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik durumu bilebilecek durumda olduğu, taraflar arasındaki sözleşmenin sona erme süresinin 3 ay süreyle uzatılmasına rağmen davacının taşınmazın satışını gerçekleştiremediği, davacıya tanınan ön alım hakkının sona erdiği ve bankanın sözleşme kapsamında devredilen taşınmazların maliki olduğu, hakimin sözleşmeye müdahale etmesinin mümkün olmadığı, TBK’nun 138.maddesinde sayılan koşulların oluşmadığı belirlenmekle davacının reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır. ” gerekçeleri ile; ” 1-DAVANIN REDDİNE, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Dava dilekçesindeki beyanlarını tekrar ederek, ilaveten; davaya konu Kartal ilçesinde yer alan taşınmazın tek başına dahi davalının tüm alacağını karşılamaya yetecek düzeyde olduğunu, söz konusu taşınmazın davalı taraça bedelinin altında satışa sunulması halinde müvekkilinin çok büyük bir zarara uğramasının pek muhtemel olduğunu, ayrıca, Tekirdağ İli Saray İlçesi … Mah. … Ada … Parselde kayıtlı 1 numaralı bağımsız bölümün de vefa sözleşmesi ile davalı tarafa devredildiğini, bu taşınmaza ilişkin sözleşmenin uzatılmasına ilişin davanın halen devam ettiğini, yine mülkiyeti müvekkiline ait Tekirdağ İli Saray ilçesi … Mah. … pafta … ada … parsel sayılı taşınmazda davalı lehine ipotekli olduğunu, bu sebeplerle, sözleşmenin uyarlanıp uzatılması ile davalının herhangi bir hukuki, maddi ve manevi menfaati zedelenmeyeceği gibi, müvekkilinin menfaatine de aykırı hareket edilmemiş olacağını, dolayısıyla mahkemece verilen kararın haksız nitelikte olduğunu, hukuki engelden kaynaklanan geçici imkansızlık halinde sözleşme sona ermediği için, geçici engelin var olduğu süre boyunca müvekkilinin ediminin ertelenmesi gerektiğini, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2010/15-193,K. 2010/235, 28.4.2010 tarihli ilamı, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 1998/13-815 K. 1998/835 T. 18.11.1998 ilamı ve Yargıtay 19.Hukuk Dairesi 25/10/2002 Tarih 2002/4558-6953 sayılı ilamının geçici ifa imkansızlığı halinde sözleşmenin ayakta tutulması yönünde olduğunu, Mahkemece gerekçeli kararda ahde vefa ilkesinin istisnalarının olabileceğine değinilmiş olmasına rağmen, bu durumun göz ardı edilerek davanın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, Mahkemece belirlenen vekalet ücretinin de hatalı olarak hesaplandığını ve kabul anlamına gelmemekle birlikte, fahiş bir miktar olarak belirlendiğini, dava reddedilmiş olsa dahi avukatlık ücretinin nispi değil maktu olarak belirlenmesi gerektiğini, nispi olarak hesap edilse dahi yerel mahkeme tarafından dava değerinin 399.000,00 TL olduğu ve bunun üzerinden avukatlık ücretine hükmedilmesi gerektiğine ilişkin değerlendirmenin hatalı olduğunu, zira dava değeri olarak mahkemece hesap edilen tutarın, müvekkilinin işbu davasına konu edilmeyen Tekirdağ İli Saray İlçesinde bulunan taşınmazlar ile davaya konu edilen taşınmazın vefa hakkı değerleri toplanmak sureti ile bulunan tutar olduğunu, oysa huzurdaki davaya konu edilen vefa sözleşmesindeki taşınmazın İstanbul İli Kartal İlçesi … Cad. Mevkii … Ada … Parselde kayıtlı … nolu bağımsız bölüm olduğunu ve vefa hakkı değerinin de 238.000,00 TL olduğunu, dolayısıyla mahkeme kararının bu yönden de hatalı ve hukuka aykırı nitelik taşıdığını belirterek, İlk Derece Mahkemesinin davanın reddine dair kararının kaldırılarak, talepleri doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; taraflar arasında yapılan vefa sözleşmesinin uyarlanarak vefa hakkı kullanım süresinin uzatılması istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Taraflar arasında, dava dışı … Ltd.Şti’nin davalı bankaya olan kredi borçlarının 26.05.2016 tarihi itibari ile kayıtlı risklerine mahsuben davacının maliki olduğu İstanbul ili Kartal ilçesi … Cad. Mevkii … ada … parselde kayıtlı (…) no.lu bağımsız bölümün 238.000,00 TL bedel üzerinden 26.05.2016 tarihinde vefa hakkı ile satışı hususunda protokol düzenlendiği, sözleşmenin 3. maddesinde vefa hakkı süresinin, söz konusu gayrimenkulün davalı bankaya devrinden itibaren 18 ay süreyle geçerli olacağı, sözleşmenin 3.4 maddesinde; satıcının, bankaca satın alınacak söz konusu gayrimenkulün ….tarihine kadar ve satış tutarı 238.000,00 TL+ faiz + BSMV tutarı (Gayrimenkulün bankaca alınış tarihinden satış tarihine kadar geçen süreye yıllık %12 basit faiz uygulanması suretiyle ulaşılan tutar) üzerinden geri alım hakkını veya göstereceği 3. kişilere satış hakkını kullanabileceği, 3.5 maddesinde ise; satıcı ve borçlunun protokolün imzalandığı tarihten itibaren 18 ay içinde gayrimenkulü belirlenen şartlar dahilinde geri alım hakkını kullanmaması ya da 3. kişilere satışının gerçekleştirilmesini istememesi veya işbu protokol ile borçlu/lar tarafından üstlenilen herhangi bir yükümlülüğe aykırı hareket edilmiş olması halinde, satıcı ve borçluya tanınan geri alım veya göstereceği 3. kişilere satış hakkının sona ereceğini kabul beyan ve taahhüt ettiği belirtilmiştir. Davacı ve borçlu şirket tararından … Pendik E-5 şube müdürlüğüne ibraz edilen 25.10.2017 tarihli dilekçe ile vefa hakkının aynı şartlarla 18 ay uzatılmasının talep edildiği, davalı banka ile borçlu şirket arasında 01.12.2017 tarihinde düzenlenen ek protokol ile söz konusu taşınmaz ile ilgili vefa hakkı ve 3. kişiye devir hakkının ana protokolde belirtilen hüküm ve şartlarla ve bu kapsamdaki yükümlülüklerini yerine getirmesi kaydı ile 01.03.2017 tarihine kadar uzatıldığı görülmektedir. Davacı tarafça, vefa sözleşmesinin 3.5 maddesi gereğince taşınmazın geri alım veya 3. kişilere satış haklarını kullanmak üzere işlemlere başlanıldığı, ancak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 16.12.2016 tarih 2016/31667 soruşturma sayılı dosyasındaki talebi üzerine İstanbul 4. Sulh Ceza Hakimliğinin 2016/3626 D.iş sayılı kararı ile taşınmaz tapu kaydına tedbir konulduğu, tedbir kararı nedeniyle hukuki imkansızlık, ayrıca kış koşullarının etkisiyle taşınmaz satışının zorluğu sebebiyle taşınmazın ek süre içinde satılamadığı belirtilerek, vefa hakkı süresinin uzatılmasına karar verilmesi talep edilmiş ise de; Vefa sözleşmesine konu İstanbul ili Kartal ilçesi … Cad. Mevkii … ada … parselde kayıtlı (…) no.lu bağımsız bölümün dosyada bulunan tapu kaydına göre 26/05/2016 tarihinde davalı banka adına satış işlemi ile tescil edildiği, davalı adına kayıtlı taşınır taşınmaz tüm mal varlıklarına İstanbul 4. Sulh Ceza Hakimliğinin 2016/3626 D.iş sayılı dosyasından 04/08/2016 tarihinde tedbir konulduğu, tedbir kararının verildiği tarih itibarı ile sözleşmeye konu taşınmaz davacı adına kayıtlı olmadığından taşınmazın kaydına tedbir konulmasının hukuken mümkün olmadığı, bu hali ile davacı tarafça taşınmaza tedbir konulması nedeniyle satışının gerçekleştirilemediği iddiasının ispatlanmadığı, yine mahkemece de belirtildiği gibi vefa hakkı süresinin uzatılmasına rağmen davacı tarafça sözleşmenin 3.5 maddesinde düzenlenen haklardan faydalanılmadığı, sözleşmeye bağlılık ilkesi dikkate alındığında, kış şartlarının satışı zorlaştırması nedeniyle hakkın kullanılmasına engel teşkil ettiği ve bu hususun vefa hakkı süresinin uzatılması için haklı neden teşkil ettiğinin kabulü mümkün olmayıp, dosya kapsamı ile vefa hakkı süresinin uzatılması için gerekli koşulların oluştuğu ispatlanmamıştır. Dolayısıyla mahkemece davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygundur. Ancak, davacı tarafça dava değeri 1.000,00 TL olarak gösterilerek, bu miktar üzerinden harç yatırılarak dava açılmış, mahkemece davacıya dava değerini açıklayıp, eksik harcın ikmal edilmesi için süre verilmesi üzerine davacı tarafça herhangi bir beyanda bulunulmaksızın 238.000,00 TL dava değeri üzerinden eksik harç ikmal edilmesine rağmen, mahkemece Saray Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/104 Esas sayılı dosyasında dava konusu olduğu anlaşılan taşınmazın bedeli de dahil edilmek üzere ve harcı da yatırılmayan 399.000,00 TL miktar üzerinden davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi doğru görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile, mahkemece deliller toplanılmış olup, yeniden yargılama yapılmasını gerektirir bir husus bulunmadığından HMK’nın 353/1-b.2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak, dairemizce davalı lehine hükmedilen vekalet ücretine yönelik yeniden hüküm kurulmasına karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; Davacının istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜ ile; İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 30/01/2019 tarih ve 2018/370 Esas – 2019/62 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, Dairemizce yeniden hüküm kurulmak sureti ile; 1-DAVANIN REDDİNE,
İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN: 2-Dairemiz karar tarihi itibariyle alınması gereken 59,30.TL karar harcından davacı tarafından dava açılırken peşin olarak yatırılan (35,90.TL + 4.030,29.TL=) 4.066,19.TL harçtan mahsubu ile 4.006,89.TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, 3-Davacı tarafça sarf edilen yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, 4-Davalı tarafça sarf edilen yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığını, 5-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesaplanan 25.110,00.TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 6-Artan gider avansı varsa talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN: 7-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf başvuru harçlarının hazineye gelir kaydına, 8-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan 44,40.TL istinaf karar harcının talep halinde ve karar kesinleştiğinde davacıya iadesine, 9-Davacı tarafından sarf edilen 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile 48,50.TL dosyanın istinafa gidiş dönüş gideri olmak üzere toplam 169,80.TL’nin davalıdan alınarak davalıya verilmesine, 10-Bakiye gider avansı varsa talep halinde ve karar kesinleştiğinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 04/11/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.