Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/2084 E. 2020/370 K. 12.03.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2084
KARAR NO : 2020/370
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME : İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 20/06/2019
DOSYA NUMARASI : 2014/608 Esas – 2019/547 Karar
( Birleşen Dosya: İstanbul 10. ATM’ nin 2013/399 E. – 2014/136 K. sayılı dava dosyası )
DAVA: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ : 12/03/2020
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen ara karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Asıl ve birleşen davalarda davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin o tarihlerde ortağı olduğu davalı şirkete, içinde bulunduğu nakit sıkışıklığı nedeniyle muhtelif tarihlerde ve değişen miktarlarda borç verdiğini, müvekkilinin sonrasında hisselerini devrederek ortaklıktan ayrıldığını, şirkette bulunan alacaklarının bir kısmının muhtelif teminlerle kendilerine ödendiğini, taraflarınca keşide edilen ihtarname ile 2011 sonu itibariyle davalı şirketten alacaklı olduklarını, bu alacakların 2011 yılı bilançosu ve defterlerinde kayıtlı olduğunu, paranın USD olarak gönderildiğini; ancak mevzuat gereği TL olarak kayıt altına alındığını, USD olarak bilançoya yansıtılmasının mümkün olmadığını, 30.01.2012 tarihinde şirketin nakit ihtiyacı devam etmesi sebebiyle davalı şirketin hesabına ayrı ayrı 500.000,00 USD daha banka havalesi ile gönderildiğini, bu tutarın 2012 yılı şirket defterlerine ve bilançosuna şirketin borcu olarak işlendiğini, müvekkillerinin 2011 yılında verdiği borcuna mahsuben 2012 ve 2013 yıllarında taksitler halinde 1.000.000,00’er TL ödeme yapıldığını, davalı şirkete, alacaklarının ödenmemesi sebebiyle ihtarname keşide edildiğini, bakiye alacağın ödememesi üzerine ilamsız takipte bulunduklarını, takibe itiraz edildiğini ve takibin durduğunu, borç ilişkisinin inkar edildiğini, şirketin ihtiyacı olduğunda ortaklardan borç aldığını, daha sonra bu borcu ödediğini, davalı şirketin itiraz dilekçesindeki borç alacak ilişkisi bulunmadığına dair iddiasının geçersiz olduğunu, davanın kabulüne, itirazın iptali ve takibin devamına, alacağın %20 den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatının davalıdan alınarak müvekkillerine verilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Asıl ve birleşen davalarda davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; açılan davaları kabul etmediklerini, davacıların 17.07.2012 tarihinde hisselerini devrettiğini, şirketle olan tüm alacak borç ilişkisini sonlandırdiğini, davacı tarafın şirketten alacaklı olsa hisselerini hak ve alacağı kalmamış şekilde devretmeyeceğini, müvekkili şirketin muhasebe kayıtlarının davacılarda olduğunu, şirketten ayrıldıktan sonra kayıtların müvekkiline teslim edilmediğini, kayıtların bu kişiler tarafından tutulmaya devam edilmesi nedeniyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına 2013/42443 Hz no ile suç duyurusunda bulunulduğunu, bunun üzerine defterlerin 24.04.2013 tarihindeki tutanakla ve kolluk aracılıyla teslim alındığını, bunun da davacıların kayıtlarda dilediği gibi işlem yapması ve kasadan çektiği paralara dair belgeleri de yok etmesi anlamına gelen çok önemli bir maddi olgu olduğunu, ortaklar cari hesapları ve kasa hesaplarında dayanak belgelerin bulunmadığını ve usulsüzlüklerin yapıldığının tespit edildiğinin belirtilmiş olduğunu, davada dikkate alınması gereken bir maddi olgunun da ispat külfeti ile ilgili olduğunu, emsal YHGK kararları gereğince, yapılan havalenin varlığının kabul edilirse vasıflı bir ikrardan söz edileceğini ve bu halde de yapılan havalenin bir borç ödemesi olarak kabul edilmesi gerektiğini, yürürlükte olan TTK hükümleri gereği yönetim kurulu üyesinin genel kuruldan bu konuda bir yetki almadan şirketi, borçlandırıcı bir işlem yapmayacağını, yapar ise bu işlemin batıl olduğunu, davacı tarafın müvekkiline çeşitli zamanlarda borç verdiği iddiasının 06.10.1983 tarih ve 90 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümlerinin de olayda uygulanması gerektiğini, borç verildiği iddia edilen tarihlerde şirket kasasında 380.000 USD ’den fazla para olduğunun açıkça görüleceğini, müvekkili şirketin ticari ve sermaye durumu dikkate alındığında, borç alınmasını gerektiren bir durum olmadığını, ortakların şirkete borçlu iken hukuki açıdan asıl olan bu borçların ortaklardan tahsil edilmesi gerektiğini, bu yola başvurulmayıp faizle borç para istendiği iddiasının somut gerçeklikle uyuşmamakta olduğunu, ispata muhtaç davanın reddi ile kötü niyetli takip nedeni ile davacının %20 den aşağı olmamak üzere tazminata ve tüm yargılama giderlerine mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 20/06/2019 tarih ve 2014/608 Esas – 2019/547 Karar sayılı kararı ile; ” … gerek asıl davada gerek birleşen davada, davacı olan gerçek kişilerin asıl ve birleşen dosyada davalı olan şirkete yönelik ve şirketin faaliyet alanına giren konuda, şirket ile ortak arasındaki uyuşmazlığa ait konu ile ilgili alacak talep ettikleri, uyuşmazlığın davacı gerçek kişilerin ortak sıfatı ile şirkete vermiş oldukları borç mu yoksa şirketin, ortaklarından olan alacağının tahsiline yönelik olarak ödeme mi gerçekleştiğinin somut davalarda tartışılması gerektiği anlaşılmaktadır. O halde 6100 sayılı HMK m.14/f.2 hükmü uyarınca “Özel hukuk tüzel kişilerinin ortaklık ve üyelik ilişkileriyle sınırlı olmak kaydıyla bir ortağına veya üyesine karşı veya bir ortağın yahut üyenin bu sıfatla diğerlerine karşı açacakları davalar için, ilgili tüzel kişinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir.” düzenlemesi dikkate alınmalıdır. Bu düzenleme dikkate alındığında ise gerek asıl gerek birleşen dava tarihi itibariyle, davacı ortakların davalı şirket tüzel kişiliğine yönelik açtıkları itirazın iptali davası tarihleri itibariyle davalı şirketin sicil adresinin Ataşehir ilçesi olduğu, bu ilçenin İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemesinin yargı çevresi dahilinde bulunduğu sonucuna varılmıştır. Bu noktada ifade etmek gerekir ki bir uyuşmazlıkta “Davacı talebini nasıl dermeyan ediyorsa, o dikkate alınarak yetki tayin edilir. Dava konusu yapılan talebin ona ait olmadığı aşikar olsa bile, bu yetkiye etki etmez. Yetkiyi inşaa eden vakıalar aynı zamanda esas talebi de inşaa ediyorsa, yetkiyi ispat için talebi inşaa eden vakıların tamamen ispatı gerekli değildir.” (Prof.Dr.Saim Üstündağ,Medeni Yargılama Hukuku,İstanbul,1989.4.Bası Sayfa 173) O halde davacıların ortak sıfatıyla şirketten alacaklı olduğunu ileri sürmeleri karşısında yukarıda açıklanan şekilde yetki hususunun halli usule de uygundur. Bilindiği üzere 6100 sayılı HMK m.114/f.1 bend(ç) uyarınca mahkemelerin kesin yetkili olması dava şartlarından olup HMK m.115 hükmü uyarınca dava şartı olan bu hususun her zaman ve her aşamada mahkemece kendiliğinden araştırılması gerekli ve zorunludur. Bir başka deyişle, asıl ve birleşen dosya davalısı tarafından somut davada olduğu üzere bu konuda herhangi bir itirazın sunulmamış olması veya tahkikata başlanılmış olması kesin yetki hususunun incelenmesine engel değildir. Yapılan açıklamalar karşısında asıl dava davanın kesin yetki nedeniyle usulden ve dava şartı yokluğundan reddine, karar kesinleştiğinde dosyanın talep halinde yetkili İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine, harç ve tüm yargılama giderlerinin yetkili mahkemece değerlendirilmesine, birleşen dava davanın kesin yetki nedeniyle usulden ve dava şartı yokluğundan reddine,karar kesinleştiğinde dosyanın talep halinde yetkili İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine, harç ve tüm yargılama giderlerinin yetkili mahkemece değerlendirilmesine … ” karar verilmesi gerektiği gerekçeleri ile; “I-ASIL DAVA 1-Davanın kesin yetki nedeniyle usulden ve dava şartı yokluğundan reddine, 2-Karar kesinleştiğinde dosyanın talep halinde yetkili İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine, … II BİRLEŞEN DAVA 1-Davanın kesin yetki nedeniyle usulden ve dava şartı yokluğundan reddine, 2-Karar kesinleştiğinde dosyanın talep halinde yetkili İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, asıl ve birleşen davada davalı … San. Tic. A.Ş. vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Asıl ve birleşen dava davalısı ….. San. Tic. A.Ş. vekili istinaf dilekçesi ile, İlk derece mahkemesi tarafından verilen gerekçeli kararın 5. sayfasında: ” Bu çerçevede gerek asıl ve birleşen dosyada davacı olan gerçek kişilerin asıl ve birleşen dosyada davalı olan şirkete yönelik ve şirketin faaliyet alanına giren konuda, şirket ile ortak arasındaki uyuşmazlığın davacı gerçek kişilerin ortaklarından alacağının tahsiline yönelik ödeme mi gerçekleştiğinin somut davalarda tartışılması gerektiği anlaşılmaktadır” hususu ile talebe göre yetki hususunun değerlendirilmesi gerektiğine ilişkin bir sonraki paragrafta açıklama yapıldığı halde, çelişkiye düşülerek dava talebi davacıya açıklattırılmadan ve somutlaştırılmadan, yaklaşık 5 yıldır devam eden bir davada; usul ekonomisine aykırı olarak geniş yorum ile dava şartı yokluğundan davanın reddine dair karar verilmesinin hatalı olduğunu; Yerel Mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğundan kaldırılması gerektiğini beyanla; Açıklanan tüm sebeplerle; İstanbul 2.Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2014/608 E.- 2019/547K. ve 20.06.2019 tarihli kararın kaldırılarak yeniden inceleme yapılmasını, Yetkisizlik hükmünün kaldırılması ile birlikte, dosyanın yerel mahkemeye gönderilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’ nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise re’ sen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Asıl ve birleşen davalar, davalı şirket ortağı oldukları dönemde davalı şirkete borç olarak verildiği iddia olunan paranın tahsili için yapılan takibe itirazın iptaline ilişkindir.Asıl ve birleşen davalarda davacılar, ortağı oldukları şirketin nakit ihtiyacı için borç verdiklerini, verdikleri bu borçların şirket defterlerine kaydedildiğini, bu paraların bir kısmının şirket tarafından ödendiğini, kalan bedelin ödenmediğini, daha sonra şirket hisselerini devrederek ortaklıktan ayrıldıklarını, ödenmeyen alacaklarının tahsili için yaptıkları takibe davalının haksız itiraz ederek takibi durdurduğunu belirterek itirazın iptalini talep etmişler, mahkemece HMK 14/2 maddesi gereğince, şirket ile ortakları arasında bu sıfatla birbirlerine karşı açacakları davalarda şirket merkezinin bulunduğu yer mahkemesinin yetkisinin kesin yetki olduğu, dava tarihi itibarıyla davalı şirket merkezinin Ataşehir ilçesinde bulunması nedeniyle yetkisizlik kararı verilmiş, karara karşı davalı istinaf başvurusunda bulunmuştur.Davaya konu takip dosyaları incelendiğinde, asıl ve birleşen davaların dayanağı olan icra dosyalarında takip dayanağı olarak şirkete ortakken banka havalesi ile verilen borçtan kalan bakiye alacak olarak gösterildiği, asıl ve birleşen dava davacılarının davalı şirket ortağı olduğu, daha sonra hisse devri ile şirket ortaklığından ayrıldıklarının belirtildiği, iddia olunan borç ilişkisinin doğduğu tarihte davacıların şirket ortağı olduklarını belirttikleri ve bu sıfatla davalı şirkete borç verdiklerini ileri sürdükleri, dosya içine getirtilen şirket kayıtlarına göre davacıların şirket ortağı oldukları, daha sonra hisse devri ile ortaklıktan ayrıldıkları, dava tarihi itibarıyla davalı şirketin merkezinin Ataşehir ilçesinde bulunduğu, HMK’nın 14/2 maddesine göre şirket ortaklarının bu sıfatla şirkete karşı açacakları davalarda şirket merkezinin bulunduğu yer mahkemelerinin kesin yetkili olduğunun düzenlendiği, buna göre mahkemenin yetkili olmadığı anlaşılmaktadır. Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre; mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olduğundan, asıl ve birleşen dava davalısı vekilinin her iki davaya yönelik istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Asıl dava ve birleşen davada, davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nun 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 121,30 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Davalı tarafından tek bir dava yönünden istinaf kanun yoluna başvurma harcının yatırıldığı anlaşılmakla; diğer dava yönünden yatırılmayan 121,30 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının asıl ve birleşen dava davalısından tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 54,40 TL istinaf karar harcından, davalı tarafından istinaf aşamasında peşin olarak yatırılan 44,40 TL istinaf karar harcının mahsubu ile bakiye 10,00 TL harcın asıl ve birleşen dava davalısından tahsili ile hazineye gelir kaydına, 5-Davalı tarafından tek bir dava yönünden istinaf karar harcının yatırıldığı anlaşılmakla; diğer dava yönünden yatırılmayan 54,40 TL istinaf karar harcının asıl ve birleşen dava davalısından tahsili ile hazineye gelir kaydına, 6-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden davalı üzerinde bırakılmasına, 7-Artan gider avansı varsa yatıran tarafa iadesine, 8-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 12/03/2020 tarihinde HMK’ nun 362/1-c maddeleri gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.