Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/2026 E. 2019/1550 K. 06.11.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2026
KARAR NO : 2019/1550
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEME : BAKIRKÖY 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİH : 06/05/2019
DOSYA NUMARASI : 2019/269 Esas – 2019/455 Karar
DAVA : Alacak (Cari Hesap Veya Ticari Kredi Sözleşmesi Kaynaklı)
KARAR TARİHİ : 06/11/2019
İlk derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin etiket üretim alanında faaliyet gösterip ürettiği ürünleri davalı borçlu şahsa da sattığını, taraflar arasında cari hesap ilişkisinin bulunduğunu, davalı şahıs müvekkili şirketten etiket ürünlerini almış ancak tüm ihtarlara rağmen geciken cari hesap bakiye alacağını ödemediğini, bunun üzerine müvekkili şirketçe bakiye cari hesap alacağı 19.566,08 TL’ nin tahsili için Bakırköy … İcra Dairesi’ nin … Esas sayılı dosyası ile ilamsız takip başlatılmış ve borçlu şahsa ödeme emri tebliğ edildiğini, ancak borçlu şahıs kötüniyetli olarak hiçbir geçerli gerekçe göstermeden itiraz ettiğini, borçlu şahsın itirazıyla takip durmuş bunun üzerine Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/481 Esas sayılı dosyasıyla görülmüş olan İtirazın iptali davası açıldığını, bu dava esnasında davalı taraf borcun 7.000,00-TL ‘sini kabul ettiğini, bunun üzerine Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/481 Esas sayılı dosyasıyla görülen dava, borçlu tarafından kabul edilen miktar bakımından ıslah edildiğini, neticesinde Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/481 E. sayılı dosyasında görülmekte olan davanın “borcun 7.000,00.-TL’si için” kısmi alacak davası olarak kabul olunduğunu, davalının müvekkiline kalan 12.566,08.-TL ( faiz ve masraf hariç) borcu davalıdan halen tahsil edilemediğini, mevcut Hukuk Muhakemeleri Kanunu düzeninde ve yerleşik Yargıtay içtihadı gereğince, itirazın iptali olan dava türününün tam ıslah ile değiştirilmesi ve alacak davası olarak ıslah edilmesi mümkün olduğunu belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, şimdilik, müvekkilinin davalıdan olan 12.566,08.-TL cari hesap bakiyesinden kaynaklı olan alacağının, Bakırköy …. İcra Müdürlüğü’ nün … Esas sayılı dosyası ile davalı taraf temerrüde düşürüldüğünden, 17.04.2018 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan alınarak müvekkili davacıya verilmesine yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 06/05/2019 tarih ve 2019/269 Esas – 2019/455 Karar sayılı kararında; ” … 6100 sayılı HMK 303. maddesine göre tarafları, dava konusu ve sebebi aynı olan iki davanın bulunması halinde, iki davadan biri kesinleşmiş ise aynı konuda kesin hükmün varlığından söz edilir. Kesin hüküm bir dava şartıdır.(6100 Sayılı HMK 114.md) Kesin hüküm kamu düzenine ilişkin olup yargılamanın her aşamasında re’sen dikkate alınır. Davacının, dava açarken fazlaya ilişkin hakkını saklı tutmamış olması (dava dilekçesinden davanın kısmi dava olduğunun açıkça anlaşılamaması) halinde, kalan alacak kesimi hakkında ikinci bir dava (ek dava) açamayacağı kabul edilmektedir. Buna göre, birinci davada davanın kısmi dava olduğu açıkça belli olmadığı için, dava tam davadır ve mahkeme dava konusu vakıalardan (dava sebebinden) doğan alacağın tamamı hakkında karar vermiştir. O halde, aynı alacak hakkında ikinci bir dava açılmasına kesin hüküm engeldir. Bu nedenle, davacının daha evvel fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmadan Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/481 esas, 2019/393 karar sayılı dosyasındaki davanın tam dava olduğu ve dava konusu alacağın tamamı hakkında karar verildiği, buna göre eldeki dava açısından, Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/481 esas, 2019/393 karar sayılı ilamın kesin hüküm teşkil ettiği hususu dikkate alınarak, davanın dava şartı (kesin hüküm) yokluğundan reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. (T.C. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2015/6949 esas, 2016/2346 karar)…”gerekçesi ile; Kesin hüküm nedeniyle davanın REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Bir hükmün kesinleşmesi ancak hakkında kesinleşme şerhinin verilmiş olması halinde mümkün olduğunu, ilk derece mahkemesi kararına dayanak teşkil eden hükmün taraflarca istinaf edildiğini, ortada kesinleşmiş bir hükmün bulunmadığını, Davanın usulen kesin hüküm sebebiyle reddedilmiş olmasının isabetsiz bir karar olduğunu, İlk derece mahkemesi görüşünün tam aksine; Bakırköy 5.Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/481 E. ve 2019/393 K. Sayılı davasının başlanıçta; alacak davası olarak değil itirazın iptali davası olarak açıldığını, o davada belirtilen cari hesap tutarının 19.566,08 TL olduğunu, şimdi de ek davada asıl davada kabul edilen tutar olan 7.000.-TL’ yi mahsup ederek kalan 12.566,08.-TL için ek alacak davasını açtıklarını, ilk taleplerinde bir artışın olmadığını, çerçeve ilişkiyi teşkil eden cari hesap bakiyesi miktarının sabit olduğunu, Taraflar arasında cari hesap ilişkisinin bulunduğunu, davalı şahıs müvekkili şirketten etiket ürünlerini aldığını, ancak tüm ihtarlara rağmen geciken cari hesap bakiye alacağını ödemediğini, İlk derece mahkemesi dilekçesinde yasal hakların saklı tutulmadığı gerekçesiyle ek dava açılamayacağı tespitinin hatalı ve isabetsiz olduğunu, Esas davada dava konusu alacağın tamamı hakkında karar verilmediğini, dava konusunun tutar olarak 19.566,08.-TL’ye hasredildiğinin sabit olduğunu, tam ıslah dilekçesinde davanın kısmi alacak davası olarak ıslah edildiği kesin net olduğunu, sonrasında ek dava açılmasına engel bir durumun söz konusu olmadığını, Mevcut Hukuk Muhakemeleri Kanunu düzeninde ve yerleşik Yargıtay içtihadı gereğince, itirazın iptali olan dava türününün tam ıslah ile değiştirilmesi ve alacak davası olarak ıslah edilmesinin mümkün olduğunu, ( Yargıtay 23. HD E. 2012/1156 K. 2012/2677 T. 6.4.2012 – Yargıtay 19. HD E. 2005/10973 K. 2006/742 T. 1.2.2006 – Yargıtay 15. HD E. 2005/7729 K. 2006/173 T. 23.1.2006 – Yargıtay 13. HD E. 2008/9694 K. 2009/1327 T. 9.2.2009) Dava tam ıslah edilmekle baştan itibaren yapılan tüm usul işlemlerinin geçersiz kabul edildiğini, tam ıslah ile kısmi ıslah arasında ki farkın burada olduğunu, kısmi ıslah, geleceği dönük iken tam ıslah geçmişe dönük olduğunu ve kendisinden önce yapılan tüm işlemlerin geçersizliği sonunucunu doğurduğunu, (MADDE 179-MADDE 180- HMK ‘nın kısmi dava başlıklı 109. Maddesi Feragat edilmediği sürec kısmi dava açılmasının feragat olarak yorumlanamayacağını, ( YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2012/4-824 K. 2013/305 T. 6.3.2013) Bu sebeple başlangıçtaki ilk dava dilekçesinin de esas alınması hatalı ve isabetsiz olduğunu, Maddi gerçek ve esas; usule mahkum edilmemesinin gerektiğini, İlk derece mahkemesi davalı tarafa dava dilekçesini tebliğe çıkarmadığını, taraf teşkili sağlanmadığını, delillerinin toplanmadığını, tensiben davanın reddine kararın verildiğini, taraf teşkili sağlanmadan, delillerin toplanmadan ön inceleme duruşması dahi yapılmadan kesin hüküm sebebiyle davanın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, İleri sürerek, istinaf başvurusunun kabulü ile, yapılacak istinaf incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, müvekkilinin davalıdan olan 12.566,08-TL cari hesap bakiyesinden kaynaklı olan alacağının, Bakırköy ….İcra Müdürlüğü’ nün … E. Sayılı dosyası ile davalı taraf temerrüde düşürüldüğünden, 17.04.2018 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan alınarak müvekkili davacıya verilmesine yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, faturadan kaynaklı alacak davasıdır. Mahkemece, kesin hüküm nedeniyle davanın reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Dava şartları mahkemenin davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi için gerekli olan unsurlardır. Diğer bir anlatımla dava şartları, dava açılabilmesi için değil, mahkemenin davanın esasına girebilmesi için aranan kamu düzeni ile ilgili zorunlu koşullardır. Mahkeme, hem davanın açıldığı günde hem de yargılamanın her aşamasında dava şartlarının bulunup bulunmadığını kendiliğinden araştırıp inceler ve bu konuda tarafların istem ve beyanları ile bağlı değildir. Dava şartlarının davanın açıldığı günde bulunmaması ya da bu şartlardan birinin yargılama aşamasında ortadan kalktığının öğrenilmesi durumunda mahkemece mesmu (dinlenebilir) olmadığı gerekçesiyle davanın reddedilmesi gerekir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’ nun 114’ üncü maddesinde dava şartları düzenlenmiştir. Buna göre dava şartlarından bazıları olumlu (davanın açılması sırasında var olması gerekli), bazıları ise olumsuz (davanın açılması sırasında bulunmaması gereken) şartlardır. Dava konusu uyuşmazlığın daha önce bir kesin hüküm ile (6100 sayılı HMK madde 114/1-i) çözümlenmiş olması da dava şartıdır. Bu şart, olumsuz dava şartı olarak adlandırılır.Kesin hüküm hem bireyler hem de devlet için hukuki durumda bir kararlılık ortaya koyar. Bununla hukuki güvenlik ve yargı erkine güven sağlandığından kesin hüküm kamu yararı ile doğrudan ilgilidir. Hemen belirtilmelidir ki kesin hükmün amacı, kişiler arasındaki uyuşmazlıkların hem kesinleşme anı hem de gelecek için çözümlenmesidir. Bu amacın gerçekleşmesinde, hem davanın taraflarının hem Devletin hem toplumun yararı vardır. Çünkü kişiler aralarındaki uyuşmazlığın kesin bir biçimde sonuçlanması için dava sırasında bütün olanaklarını kullanırlar ve dava sonucunda verilecek kararla artık bu uyuşmazlığın sona ermesini isterler. Bunda Devletin de yararı vardır, çünkü Devlet, mahkemelerin sınırsız bir biçimde aynı uyuşmazlık ile tekrar tekrar meşgul edilmesini istemez ( Arslan, R./ Yılmaz, E./Taşpınar Ayvaz, S.: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2016, s.664). Dava konusu uyuşmazlık hakkında kesin hüküm bulunuyorsa aynı konuda, aynı taraflar arasında ve aynı dava sebebine dayanılarak yeni bir dava açılamaz. Kesin hüküm itirazı davanın her aşamasında ileri sürülebilir ve mahkemenin de davanın her aşamasında kesin hükmün varlığını kendiliğinden gözetip, davayı kesin hüküm bulunduğu gerekçesiyle ve dava şartı yokluğundan reddetmesi gerekir. Yine kesin hüküm itirazı mahkemede ileri sürülmemiş olsa dahi ilk defa Yargıtay’da (temyiz veya karar düzeltme aşamasında) ve hatta bozmadan sonra da ileri sürülebilir ve tarafların iradesine de bağlı olmayan mutlak bir etkiye sahiptir. O nedenle kesin hükmün varlığının, yargılamanın bir kesiminde nazara alınmamış olması diğer bir kesiminde ele alınmasını engellemez (Kuru, B.:Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. V, 6. b., İstanbul 2001, C. V, s. 4980 vd.). Kesin hüküm şekli anlamda kesin hüküm ve maddi anlamda kesin hüküm olmak üzere ikiye ayrılır. Mahkemenin nihai kararına karşı başvurulacak bir kanun yolunun artık kalmaması veya baştan itibaren zaten hiç bulunmaması hâlinde bu karar şekli anlamd kesinleşir. Bir nihai karara karşı başvurulacak yolun olmayışı iki şekilde karşımıza çıkar. Birinci ihtimalde ilk derece mahkemesince verilen karara karşı kanun yoluna başvuru imkânı yoktur ve bu nedenle nihai kararın verilmesiyle şekli anlamda kesinlik ortaya çıkar. İkincisi ise ilk derece mahkemesi kararına karşı başvuru imkânı varken ya süresi içinde kanun yoluna başvurmayarak yahut bundan açıkça feragat edilerek hüküm şekli anlamda kesinleşir ya da karara karşı kanun yoluna başvurulmuştur, fakat başvuru üzerine verilen karardan sonra başvurulacak kanun yolu kalmamıştır. Bir başka ifade ile bir mahkeme kararına karşı kanun yoluna başvuru imkânı hiç yoktur veya kanun yoluna başvuru imkânı bulunmakla birlikte, bu yola hiç başvurulmaması ya da öngörülen bütün olağan kanun yollarının tüketilmesi ile karar şekli anlamda kesinleşmiş olur (Atalı,M:Pekcanıtez Medenî Usûl Hukuku, 15. Bası, İstanbul 2017, s. 2055 vd.). Şekli anlamda kesinleşmenin amacı, hükmün olağan kanun yollarına başvurularak değiştirilememesi ve uyuşmazlığın sona ermesidir (HGK’nun 09.04.2003 gün ve 2003/20-266 Esas, 2003/285 Karar sayılı). Bu nedenle bir hüküm bir kere şekli anlamda kesinleşirse ancak istisnaen olağanüstü kanun yoluna başvurarak ya da eski hâle getirme mümkün olması durumunda kanun yoluna başvurmak mümkündür. YARGITAY HGK.’nun 24/01/2018 tarih ve 2017/2534 Esas, 2018/88 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere, Maddi anlamda kesin hükmün koşulları 6100 sayılı HMK’nın 303/1. maddesinde açıklanmıştır. Buna göre; “Bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.”.Kesin hükmün ilk koşulu her iki davanın taraflarının aynı kişiler olması, ikinci koşulu müddeabihin aynılığı, üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır. Kesin hükmün ikinci koşulu olan müddeabihin, dava konusu yapılmış olan hakların aynı olmasıdır. Önceki dava ile yeni davanın müddeabihlerinin (konularının) aynı olup olmadığını anlamak için hâkimin, eski davada verilen kararın hüküm fıkrası ile yeni davada ileri sürülen talep sonucunu karşılaştırması gerekir. Eski ve yeni davanın konusu olan maddi şeyler fiziksel bakımdan aynı olsa bile bu şeyler üzerinde talep olunan haklar farklı ise müddeabihlerin aynı olduğundan bahsedilemez. Kesin hükmün üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır. Dava sebebi, hukuki sebepten farklı olarak, davacının davasını dayandırdığı vakıalardır. Öyle ise her iki davanın da dayandığı maddi vakıalar (olaylar) aynı ise diğer iki koşulun da bulunması hâlinde kesin hükmün varlığından söz edilebilir. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 2010/1-602 E. 2010/643 K. sayılı ilamında da vurgulanmıştır. Kesin hüküm, hükmü veren mahkeme de dâhil bütün mahkemeleri bağlar. Daha açık bir şekilde ifade etmek gerekirse mahkemeler aynı konuda, aynı dava sebebine dayanarak, aynı taraflar hakkında verilmiş olan hüküm ile bağlıdırlar; aynı uyuşmazlığı bir daha (yeniden) inceleyemezler; bu hâliyle kesin hüküm bir def’i değil itirazdır. Bu bağlılık kural olarak hüküm fıkrasına münhasırdır ve gerekçeye sirayet etmez. Ancak gerekçe hükme ulaşmak için mahkemece yapılan hukuki ve mantıki tahlil ve istidlallerden (delillerden yargıya varma) ibaret kalmayıp, hüküm fıkrası ile ayrılması imkânsız bir bağlılık içinde bulunuyor ise istisnaen bu kısmın da kesin hükme dâhil olduğunu kabul etmek gerekir. Hangi gerekçenin hüküm fıkrasına sıkı sıkıya bağlı olduğu her olayın özelliğine göre belirlenir. Açıklanan ilkeler çerçevesinde somut olayın değerlendirilmesine gelince; mahkemece Bakırköy 5 ATM.nin 29/03/2019 tarih ve 2018/481 Esas, 2019/393 Karar sayılı dosyasının eldeki dava açısından kesin hüküm oluşturduğu kabul edilmiştir. Ne var ki Bakırköy 5 ATM.nin 29/03/2019 tarih ve 2018/481 Esas – 2019/393 Karar sayılı dosyasının istinaf edilmesi üzerine dosyanın 24/07/2019 tarihinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine gönderildiği ve kesinleşmediği, karar tarihinde HMK 303/1 maddesi kapsamında kesinleşmiş bir karar olmadığı ve mahkemece HMK 301 maddesindeki kesin hükmün şartları değerlendirilmeden kesin hüküm bulunduğu gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmesi yerinde olmayıp davacı vekilinin istinaf sebebi yerinde görülmüştür. Sonuç itibariyle, davacı vekilinin istinaf talebi yerinde görülmekle, yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda ilk derece mahkemesi kararının, HMK 353/1-a4 maddesi uyarınca kaldırılmasına, yukarıda belirtildiği şekilde işlem yapılarak oluşacak sonuca göre karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; 1-Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 06/05/2019 tarih ve 2019/269 Esas – 2019/455 Karar sayılı kararının 353/1-a4 maddeleri uyarınca ORTADAN KALDIRILMASINA ve dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafça yatırılan 121,30 TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına, 3-İstinaf aşamasında sarfedilen 121,30 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile dosyanın Bölge Adliye Mahkemesi’ ne gidiş – dönüş masrafı 31,30 TL olmak üzere toplam 152,6 TL’ nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 4-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 5-Kararın ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 06/11/2019 tarihinde HMK 353/1-a4 maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.