Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/2017 E. 2021/1409 K. 14.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2017
KARAR NO: 2021/1409
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: İSTANBUL ANADOLU 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 30/04/2019
DOSYA NUMARASI: 2018/1100 Esas – 2019/425 Karar
DAVA: İtirazın İptali (Ticari alım satımdan kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 14/10/2021
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında imzalanan 20.09.2017 tarihli Alım Satım Sözleşmesi uyarınca ticari ilişki bulunduğunu, sözleşme gereğince müvekkilinin davalıdan alacağı bulunduğnu, alacağın tahsili için İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile başlatılan icra takibine davalı tarafın haksız olarak yetkiye ve borca itiraz edilmesi üzerine takibin durduğunu belirterek, davalının itirazlarının iptali ile icra takibinin devamına, borçlu aleyhine %20 icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle: müvekkilinin yerleşim yerinin Beşiktaş olması nedeniyle davaya bakmakla yetkili mahkemelerin İstanbul Mahkemeleri olduğunu, müvekkilinin sözleşme konusu bedelini, sözleşmede belirtilen şekilde vadesi içinde ödediğini, bu nedenle borca, faize ve tüm ferilerine itiraz edildiğini, müvekkilinin elinde bulunan dekonlarla ve tarafların ticari defterlerinde ödemelerin açıkça belli olduğunu, takip konusu tutar olan 3.604,08 Euro’nun, borca dayanak gösterilen 25.000-25.000-34.747 TL’ lik üç çekle ilişiği bulunmadığını, yapılan takibin dayanaksız olduğunu belirterek, davanın reddine, dava konusu tutarın %20’sinden az olmamak üzere kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 30/04/2019 tarih ve 2018/1100 Esas – 2019/425 Karar sayılı kararı ile; “…. göre çeklerin keşide tarihi itibariyle uygulanan döviz kuru üzerinden alacaktan mahsubu gerektiği, bu halde 25.000,00 TL bedelli ve 15/01/2018 tarihinde keşide edilen çekin keşide tarihi itibariyle uygulanan döviz kuruna göre(1 Euro=4,6167 TL) 5.415,12 Euro olduğu, 25.000,00 TL bedelli ve 15/03/2018 tarihinde keşide edilen çekin keşide tarihi itibariyle uygulanan döviz kuruna göre(1 Euro=4,8216 TL) 5.185,00 Euro olduğu, 34.747,00 TL bedelli ve 15/04/2018 tarihinde keşide edilen çekin keşide tarihi itibariyle uygulanan döviz kuruna göre(1 Euro=5,0786 TL) 6.841,85 Euro olduğu, çekle ödenen toplam tutarın 17.441,28 Euro olduğu, sözleşmeye konu işin fatura tutarı 20.178,00 Euro’ dan çekle ödenen miktarın Euro cinsinde değer düşüldüğünde bakiye alacağın 2.736,03 Euro olduğu, her ne kadar bilirkişi tarafından 19/09/2017 tarihli faturaya konu 2.848,57 TL’ nin Euro karşılığı 15/01/2018 keşide tarihli ve 25.000,00 TL bedelli çekten düşümü yapılmış ise de 2.848,57 TL bedelli faturanın taraflar arasında imzalanan 20/09/2017 tarihli sözleşmeye konu olmadığı, hatta bu sözleşmeden önce düzenlendiği, dolayısıyla TL cinsinden düzenlenen faturanın Euro cinsinden talep edilmesinin mümkün olmadığı, bu faturanın TL cinsinden hükme esas alındığı, 11/05/2018 tarihli 973,50 TL bedelli faturanın da taraflar arasındaki sözleşmeye ilişkin olmadığı, bu nedenle Euro cinsinden talep edilmesinin mümkün olmayıp TL cinsinden hükme esas alındığı, davacının takibini taraflar arasındaki 20/09/2017 tarihli sözleşme ve cari hesap alacağına dayalı olarak başlatmış olması karşısında gerek sözleşmeye istinaden düzenlenen faturanın gerekse sözleşme kapsamı dışında bulunan iki adet faturanın davalının ticari defterlerinde kayıtlı olması nedeniyle davalı takip borçlusunun icra takibine itirazının 2736,03 Euro ve 3822,07 TL yönünden haksız ve yersiz olduğu, her ne kadar davalı taraf Türk parasının kıymetini koruma hakkında 32 sayılı kararda değişiklik yapılmasına ilişkin 12/09/2018 tarih ve 85 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı nedeniyle yabancı para cinsinden yapılan sözleşmelerin Türk parası olarak taraflarca yeniden belirlenmesi gerektiği yönünde bilirkişi raporuna karşı itiraz edilmiş ise de Hazine ve Maliye Bakanlığının Türk parasının kıymetini koruma 32 sayılı karara ilişkin tebliğde değişiklik yapılmasına ilişkin tebliğin 1. Maddesi ile düzenlenen 8/24 maddesi uyarınca “tahsili yapılmış veya gecikmiş alacaklar için” anılan Cumhurbaşkanlığı Kararı’nın eldeki davaya uygulanma olanağı bulunmadığından davalının bu yöndeki itirazlarının yerinde olmadığı, davacının tacir olması ve taraflar arasında ticari ilişki bulunması(TTK m. 19/2) ve takibin yabancı para cinsinden açılması nedeniyle Euro cinsinden alacağa takip tarihinden itibaren devlet bankalarınca döviz cinsinden bir yıl vadeli mevduata uygulanan en yüksek faizin(3095 sy. m. 4/a) uygulanması gerektiği, TL cinsinde alacağa takip tarihinden itibaren ticari faiz(3095 sy. m. 2/2) uygulanması gerektiği, alacağın likit olması nedeni ile kabulle sonuçlanan kısım üzerinden davacı lehine icra inkar tazminatına hükmedilmesi şartlarının oluştuğu(İİK m. 67/2), takibin yabancı para cinsinden açılmış olması nedeni ile icra inkar tazminatının takibe konu asıl alacağın takip tarihindeki Türk Lirası cinsinden değeri üzerinden belirlenmesi gerektiği, takip tarihi olan 24/09/2018 tarihi itibariyle Merkez Bankası kayıtlarına göre 1 Euro’ nun Türk Lirası cinsinden efektif satış değerinin 7,3476 TL olduğu, davaya konu 2.736,03 Euro’nun takip tarihi itibariyle Türk Lirası karşılığının 20.103,25 TL olduğu, bu miktara TL cinsinden kabul edilen alacak olan 3.822,07 TL ilave edildiğinde toplam alacağın TL cinsinden 23.925,32 TL olduğu, icra inkar tazminatının bu miktar üzerinden hesaplanması gerektiği sonuç ve vicdani kanaatine(Ay. m.138) varılarak davanın kısmen kabulüne kısmen reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir. ” gerekçeleri ile; ” 1-Davanın KISMEN KABULÜNE, KISMEN REDDİNE, 2-Davalı/takip borçlusunun, İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasına vaki itirazının 2.736,03 Euro ve 3.822,07 TL asıl alacak yönünden İPTALİNE, kabulüne karar verilen 2.736,03 Euro alacağa takip tarihinden itibaren Devlet Bankalarının Euro Cinsinden açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranının uygulanmasına, 3.822,07 TL asıl alacağa takip tarihinden itibaren ticari faiz uygulanmasına, 3-Kabulüne karar verilen 2.736,03 Euro ‘nun takip tarihi itibariyle TL cinsinden değeri olan 20.103,25 TL ile 3.822,07 TL ‘nin toplamı 23.925,32 TL alacağın %20 ‘si olan 4.785,06 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Mahkemenin 30.04.2019 tarihli duruşmasında ”Celse arasında sunmuş olduğumuz rapora itirazlarımızı aynen tekrar ederiz, rapor mevzuat hükümlerine açıkça aykırıdır, davanın reddine karar verilsin, mahkeme aksi kanaatte ise mevzuat hükümlerine göre yeniden rapor alınsın.” şeklinde beyanda bulunmuş olmalarına rağmen mahkemece bu taleplerinin dikkate alınıp kabul veya ret yönünde karar verilerek bunun duruşma tutanağında gerekçesiyle açıklanması gerekirken, taleplerine ilişkin hiçbir açıklamanın duruşma tutanağında yer almadığını, taleplerinin değerlendirilmediğini, bu kararın usule aykırı olduğunu, Bilirkişi raporunun, sadece tarafların ticari defterleri incelenerek hazırlandığını, bunun sonucunda da yanlış kanaate varıldığını, gerekli araştırmalar yapılmadan eksik incelemeyle karar verildiğini, borçlunun icra dosyasına yapmış olduğu itirazın haksız olup olmadığı hususunu değerlendirilirken, karşı tarafın yükümlülüklerini yerine getirme şekli ve ifasını ne zaman gerçekleştirdiğinin de incelenmesi gerektiğini, fakat mahkemenin bu durumu göz önüne alıp herhangi bir araştırma yapmadığını, eksik bilirkişi raporuyla yetindiğini, söz konusu bilirkişi raporunda da bu duruma ilişkin bir bilgi yer almadığını, Müvekkilinin kendi üzerine düşen yükümlülüğü yerine getirmesine rağmen karşı yanın, sözleşmede belirlendiği üzere 25.12.2017 tarihinde müvekkiline teslim etmekle yükümlü olduğu keresteleri müvekkiline teslim edilmediğini, teslimatın 06.03.2018 tarihinde gerçekleştirilerek sözleşmeye aykırı davranıldığını, müvekkilinin bu durum karşısında zarara uğradığını, keresteler kendisine teslim edilmemiş olsa bile müvekkilinin 15.01.2018 vade tarihli çek ödemesini ve sonrakileri gerçekleştirdiğini, 10.04.2019 tarihli beyan dilekçeleri ile bu durumu belirtmelerine rağmen mahkemenin bu beyanlarını dikkate almadığını ve gerekçeli kararında da bu hususa değinmediğini, Taraflar arasında 20.09.2017 tarihinde imzalanmış olan Alım Satım Sözleşmesi ile ödemelerin hangi tarihlerde ve nasıl gerçekleştirileceğine ilişkin olarak hüküm tesis edildiğini, bu hükümde çeklerin vadesi ve tutarının belirlendiğini, müvekkilinin bu ödemeleri gerçekleştirdiğini, bu hususun her iki tarafın ticari defterinde kayıt altına alındığını ve bilirkişi raporunda da belirtildiğini, müvekkilinin davacı yana sözleşmeden kaynaklı herhangi bir borcu kalmadığını, karşı yanın başlatmış olduğu icra takibi ve dayanak gösterdiği sözleşme arasında hiçbir ilişki bulunmadığını, söz konusu takibin hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, Türk Medeni Kanunu gereğince hakkaniyet ve objektif hüsniyet kaidelerine uyum sağlamak amacıyla edimi öngörülemez sebepler nedeniyle zorlaşan sözleşmelerin duruma uyarlanması gerektiğini, fakat karşı yanın ülkenin ekonomik şartlarında oluşan bu değişiklikleri kendi lehine kullanmak istediğini ve sözleşmede yer alan hükmü kendi lehine yorumlayarak kötü niyetli davrandığını( TC Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 1997/11-460e., 1997/651k., T. 17.9.1997 ) Yaşanan ekonomik kriz sebebiyle yeni düzenlemeler yapıldığını, 12.09.2018 tarih ve 85 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararına göre yapılan düzenlemeyle bu tarihten önce yapılan sözleşmelerde şayet bedel döviz cinsinden kararlaştırılmışsa ödemelerin Türk parası üzerinden belirlenerek yapılacağını, bu kararnameyle, yapılan satış sözleşmelerinin döviz endeksli olarak belirlenmesinin yasaklandığını, ödeme yapılırken yabancı para birimi üzerinden değil Türk parası ile ödeme yapılması gerektiğini, müvekkilinin sözleşmede belirtilen 25.000-25.000-34.747 TL’lik üç çeki de Türk parası üzerinden ödeme sağlayarak yükümlülüğünü yerine getirdiğini ve karşı tarafa herhangi bir borcu kalmadığını, Müvekkili aleyhine hükmedilen icra inkar tazminatının hukuki mesnetten yoksun olduğunu, icra inkar tazminatına karar verilebilmesi için takip konusu alacağın likit olması gerektiğini, oysa takip konusu alacağın likit olmadığını, davanın kısmen kabulüne karar verildiği göz önüne alındığında müvekkilinin söz konusu alacağın miktarını tam olarak belirleyebilmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının bozularak kaldırılmasına, müvekkili aleyhine yükletilen icra inkar tazminatının iptaline, esasa ilişkin sundukları sebeplerden ötürü davanın esastan reddine, dava konusu tutarın %20’sinden az olmamak üzere kötüniyet tazminatına hükmedilmesine, davalı müvekkili zararına hareketle icra takibi ve dava açmış olmakla, kötü niyetli olduğundan % 20 tazminatın davacıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, açık hesap bakiye alacağının tahsili için başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karara karşı davalı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Taraflar arasında yapılan 20.09.2017 tarihli Alım Satım Sözleşmesi, tarafların ticari defterleri ve delilleri ibraz edilmiş, mahkemece ibraz edilen deliller ve ticari defterlere göre bilirkişiden rapor alınmıştır. HMK 282 maddesinde “Hakim bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir” şeklinde düzenlenmiştir. Davalı tarafça yeniden rapor alınması talep edilmiş ise de, ilk derece mahkemesince gerekçesi de yazılmak suretiyle hüküm kurulduğu nazara alındığında, talebin değerlendirilmemiş olması sonuca etkili görülmemiştir. Taraflar arasında yapılan 20.09.2017 tarihli Alım Satım Sözleşmesinin 4. maddesinde, ödeme günü geldiğinde hesabın 0,90 Avro mtül fiyata göre çıkarılacağı ve ödeme günü Avro kuru üzerinden hesabın görüleceği, Avro kur farkı nedeniyle TL karşılığı verilen çek bedelinden daha yüksek bir meblağ hesaplanması halinde aradaki farkın alıcı firma tarafından derhal ödeneceği, Avro kurunun düşük olması halinde aradaki farkın satıcı firma tarafından alıcı firmaya ödeneceği belirtilmiş olup, bu madde uyarınca davacının sözleşmeden kaynaklanan Avro alacağının tespit edildiği, yine sözleşmeye konu olmayıp taraf defterlerinde kayıtlı ve davalı tarafça ödendiği ispatlanamayan iki adet faturadan kaynaklı alacağın TL üzerinden ayrıca belirlenerek, davalı taraf ödemelerine göre bakiye davacı alacağının tespit edildiği görülmekle, davalı borcunun bulunmadığı yönündeki istinaf sebepleri yerinde değildir. Hazine ve Maliye Bakanlığının 16/11/2018 tarihinde yürürlüğe giren Türk Parasını Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı karara ilişkin 2018-32/52 nolu tebliğin 8-son paragrafında; bu madde uyarınca sözleşme bedeli ve bu sözleşmelerden kaynaklanan diğer ödeme yükümlülükleri döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak kararlaştırılması mümkün olmayan sözleşmelerde tahsili yapılmış veya gecikmiş alacaklar ile gayrimenkul kira sözleşmeleri kapsamında verilen depozitolar ve sözleşmelerin ifası kapsamında dolaşıma girmiş kıymetli evraklar için bu fıkra hükmü uygulanmayacağı düzenlenmiş olup; Takip konusu alacak “Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karara ilişkin tebliğde değişiklik yapılmasına dair tebliğin” yürürlüğe girdiği 16/11/2018 tarihinden öncesine ait gecikmiş alacağa ilişkin olup, söz konusu tebliğ geçmişe yürümeyeceğinden anılan Cumhurbaşkanlığı kararının uyuşmazlıkta uygulanması mümkün değildir. Uyuşmazlığın mahiyetine göre, davacının yükümlülüklerini yerine getirme şekli ve ifasını ne zaman gerçekleştirdiğinin incelenmesi gerekmediği gibi faturaya dayalı likit alacak yönünden davacı lehine icra inkar tazminatına hükmedilmesi de yerindedir. Sonuç olarak, davalı tarafça ileri sürülen istinaf sebepleri yerinde olmadığından, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 1.559,73 TL istinaf karar harcından, istinaf eden davalı tarafından yatırılan 389,98.TL (44,40.TL+345,58.TL) harcın mahsubu ile bakiye 1.169,75 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 14/10/2021 tarihinde HMK’ nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.