Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/1937 E. 2019/1912 K. 25.12.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1937
KARAR NO : 2019/1912
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME : İSTANBUL 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 08/03/2019
DOSYA NUMARASI : 2018/593 Esas – 2019/134 Karar
DAVA : Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ : 25/12/2019
İlk Derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin elektrik üretim-dağıtım alanın faaliyet gösterdiğini, davalıya ait … 29 ay süresince aylık 238.200,00 TL bedelle işletilmesi için taraflar arasında imzalanan sözleşme ile kiralandığını, müvekkilinin sözleşme gereği tüm edimlerini yerine getirdiğini, 8 ay süre ile herhangi bir sıkıntı olmadan santralin işletildiğini ancak davalı yanın tek taraflı olarak sözleşmeyi feshettiğini müvekkil şirkete bildirdiğini, davalı şirketin, önceki yöneticilerini yetki tecavüzü ile ihtam ederek kendisinden kaynaklı bu nedenden dolayı sözleşmeyi tek taraflı feshettiğini müvekkiline bildirdiğini, buna karşılık müvekkilinin kusurundan kaynaklanmayan feshin kabul edilemeyeceği, sözleşmenin ifasına devam edileceği yönünde ihtara cevap verildiğini, davalı tarafından cevap verilmediğini, aksine 01/04/2018 tarihi itibariyle dava konusu … bizzat davalı şirketin işletmeye başlayacağının bildirildiğini, sözleşmenin ifa durumunun kalmadığını, haksız şekilde feshedilen sözleşme nedeniyle mahrum kalınan aylık 137.300,47 TL’nin, geriye kalan 21 aylık sözleşme süresi nazara alınarak hesaplanan 2.883.309,87 TL’ nin şimdilik 30.000,00 TL’ lik kısmının 01/04/2018 tarihi itibariyle işleyecek temerrüt faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu sözleşmenin müvekkili şirketin temsil ve ilzamına ilişkin yetki esaslarına uygun olarak imzalanmadığını, sözleşme gereği davacının öncelikle uzlaşma girişiminde bulunması gerektiğini, bu nedenle davanın esasına girilmeksizin reddine kararı verilmesi gerektiğini, davacı ile geçersiz olarak 11 adet ayrı ayrı sözleşme imzalandığını, bu sözleşmelerin içerik olarak aynı olduğunu, bu nedenle tek bir sözleşme olarak kabul edilmesi gerektiğini, ilk davanın İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde açıldığını, mahkememiz dosyasının bu dosya ile birleştirilmesi gerektiğini, dava değerinin belli olması nedeniyle harcın tamamlatılması gerektiğini, müvekkil şirketin Fon Kurulu’nun 22.09.2016 tarihli ve 2016/207 sayılı ve 22.11.2016 tarihli ve 2016/338 sayılı kararlarıyla, Kayseri 2.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2016/342 E.sayılı dosyasından verdiği 05.09.2016 tarihli ve 10.10.2016 tarihli ara kararlarla,Yönetimi Fona aktarılan ve Fonun da şirket Yönetimini, muhtelif dönemlerde yapmış olduğu kayyım atamaları ile gerçekleştirdiği şirketlerden olduğunu, bu nedenle, şirket yönetiminin Fon tarafından atandığını (Fon’un bağlı bulunduğu Başbakan Yardımcısı) ve bu kapsamdaki yetkileri kullanmakla yetkili ve sorumlu bulunduğunu, davanın genel değerlendirmesinin, bu esaslara göre yapılmasının yasal zorunluluk olduğunu, dava konusu sözleşmeyi imzalayan kişilerin yetkisinin bulunmadığını belirterek davanın reddini, aksi halde davanın İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2018/486 Esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili 04/02/2019 havale tarihli dilekçesi ile; Davalı şirkete FETÖ terör soruşturması kapsamında kayyım ataması yapıldığını, 674 sayılı KHK kapsamında ve Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ nin kararı(Ek 1- Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2016/342 Esas Sayılı Dosyası Gerekçeli Kararı) gereğince kayyumluk görevi TMSF’ye devredildiğini, 675 sayılı KHK kapsamında değerlendirilmesi gereken tüzel kişiliklerden olup davacının 670 sayılı kararnamenin 5. maddesinde belirtilen usule uygun olarak ilgili idari makama başvurması gerekirken huzurdaki davayı açmış olması sebebiyle davada dava şartı sağlanmadığını, bu gerekçeyle davanın re’sen reddine karar verilmesi gerektiğini beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 08/03/2019 tarih ve 2018/593 Esas – 2019/134 Karar sayılı kararı ile; ” … Tüm Dosya Kapsamı Bir Bütün Olarak Değerlendirildiğinde; Davanın, davacı ile Karar Hükmünde Kararname kararı ile …’na devrolunan … arasında düzenlenen tesis işletim sözleşmesinin, sözleşmenin yetkisiz kişiler tarafından imzalandığı gerekçesi ile feshedilmesi neticesinde sözleşmeden doğan alacaklarının tahsiline karar verilmesi istemine ilişkindir. …’ nin 01/09/2016 tarihli 674 sayılı KHK ile …’ na devrolunduğu, 670 sayılı KHK’ nın 5. maddesi delaleti ile 675 sayılı KHK’ nın 16. maddesi uyarınca “20/7/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hal kapsamında yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnameler gereğince kapatılan kurum, kuruluş, özel radyo ve televizyonlar, gazete, dergi, yayınevi ve dağıtım kanalları ile bunların sahibi gerçek veya tüzel kişiler veya kapatılma ya da resen terkin üzerine Maliye Bakanlığı ile Vakıflar Genel Müdürlüğü aleyhine 17/8/2016 tarihi dahil bu tarihten sonra açılan davalar ile icra ve iflas takipleri hakkında 670 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 5 inci maddesi gereğince dava veya takip şartının bulunmaması nedeniyle davanın reddine veya takibin düşmesine karar verilir” hükmü doğrultusunda davacının davasının usulden reddine… ” karar verilmesi gerektiği gerekçeleri ile; ” 1-Dava şartı yokluğu nedeniyle davanın REDDİNE, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davalı şirket …. A.Ş.’ nin yöneticilerinin, FETÖ Terör Örgütü kapsamında Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ nin 2016/342 Esas sayılı dosyasında yargılandıklarını ve nihayetinde cezalandırılmaları yönünde hüküm kurulduğunu, Bu yargılama sürecinde, önce davalı şirket yönetimine kayyımlar atandığını, sonrasında ise mahkemenin 05/09/2016 tarihli ara kararı ile davalı şirkete atanan kayyımların yetkilerinin TMSF’ ye devredildiğini, başka bir anlatımla alınan ara karar gereği, kapatılmayan ve çalışmaya devam eden davalı şirketin yönetim işlerinin görülmesinin, kayyımlardan alınarak TMSF’ ye verildiğini ve TMSF tarafından davalı şirketin yönetilmeye başlandığını, bu hususun İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi ve İstanbul 6.Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından sorulması üzerine, TMSF tarafından gönderilen yazıların örneğini ekte sunduklarını, Davalı … A.Ş.’ nin herhangi bir KHK kapsamında ve hiçbir zaman kapatılmış olmadığını, yönetim işlerinin önce kayyıma ve sonrasında TMSF’ na devredilen davalı şirket… A.Ş.’ nin, halihazırda ve dava konusu sözleşmelerin imzalanması tarihinde faaliyette olup, hükmü şahsiyete haiz, borçlanma ve tasarrufta bulunma ehliyetine sahip bir şirket olduğunu, Sunulan bu açıklamalar ile ilgili KHK’ lar ve istinaf edilen yerel mahkeme kararı birlikte değerlendirildiğinde; Öncelikle, yerel mahkeme kararında, davalı şirketin 674 sylı KHK ile TMSF’ ye devredildiği açıklamasının doğru olmadığını, 674 sylı KHK içeriğinde davalı şirket ya da diğer herhangi bir şirket ismi zikredilmediği gibi, ilgili KHK’ nın 19. maddesinde “..kayyım atanmasına karar verilen şirketlerde görev yapan kayyımların yetkileri, hakim veya mahkeme tarafından …na devredilir.” hükmünü içerdiğinin görüldüğünü, yani 674 sylı KHK ile TMSF’ye herhangi bir şirket devri yapılmadığını, daha önce kayyım atanan şirketlerdeki kayyım yetkilerinin, genel bir düzenlemeyle TMSF’ ye devredilmekte olduğunu, davalı şirkete atanan kayyımların yetkilerinin de 05/09/2016 tarihli ara karar ile (674 sylı KHK gereği) mahkeme tarafından TMSF’ ye devredildiğini, yerel mahkemenin kararına temel gerekçe yaptığı “davalı …’nin 01/09/2016 tarihli 674 sayılı KHK ile …’na devrolunduğu” şeklindeki, davalı şirketin kapatılmış olduğu izlenimi veren değerlendirmesinin ve 674 sylı KHK’ ye ilişkin açıklamasının doğru olmadığını, Diğer taraftan, yerel mahkemenin 670 ve 675 sylı KHK’ lara atıfla, davalı şirkete karşı açmış oldukları davanın dava şartı yokluğundan reddine karar vermesinin, ilgili KHK içeriklerinin dikkatten kaçırılmasını aşan, fecaat bir değerlendirme olduğunu, bahsedilen konunun, ilgili 675 sylı kararnamede AÇIKÇA “…kanun hükmünde kararnameler gereğince kapatılan kurum, kuruluş, özel radyo ve televizyonlar, gazete, dergi, yayınevi ve dağıtım kanalları ile bunların sahibi gerçek veya tüzel kişiler aleyhine 17/8/2016 tarihinden önce açılan davalar ile bu kapsamda Hazine ile Vakıflar Genel Müdürlüğüne husumet yöneltilen davalarda..” şeklinde düzenlendiğini, bu anlamda, bir kurum veya kuruluş, şirket vb işletmenin bu KHK’lar kapsamında değerlendirilebilmesi ve özellikle açılan davanın 675 sylı KHK’nin 16.maddesi kapsamında “dava şartı yokluğu” nedeniyle reddedilebilmesi için; – Kuruluşun (şirketin) KHK’ lar kapsamında kapatılmış olması, … Md’ne veya Hazineye devredilmiş olması, – Davanın veya icra takibinin (husumetin) Vakıflar Genel Md’ ne veya Hazineye karşı açılmış olmasının, gerekli ve zorunlu şart olup, 675 KHK’ nin 16. maddesinde bu şartların açıkça yazıldığını, Esasen, 670 ve 675 sayılı KHK’ da bahsedilen ve kapatılan kurum ve kuruluşların 667 sylı KHK ile tanımlandığını, ekli listesinde de tek tek sayıldığını ve gösterildiğini, davalı şirket Boydak Enerji Üretim A.Ş.’ nin, 667 sylı KHK ek listesinde bulunmadığı gibi, sonrasında ve hiçbir zaman da kapatılmış olmadığını, Vakıflar Genel Md’ne ya da Hazineye de devredilmediğini, bu hususta hiçbir araştırma yapmadan ve toplamı dört ( 4 ) adet olan KHK’ lerin (667, 670, 674 ve 675) içeriklerinde açıkça yazılı olan hususların dikkatten kaçırılmış olduğu yerel mahkeme kararının hem KHK düzenlemelerine, hem de usul ve yasaya aykırı olduğunu, KHK’ lar kapsamında kapatıldığı ve kendisine karşı dava açılamayacağı iddia edilen davalı şirketin, 2017 yılı Temmuz ayında nasıl olup da müvekkil şirket ile sözleşme imzaladığının da yerel mahkemece dikkate alınıp değerlendirilmediğini, Yerel mahkemenin, KHK hükümlerinde açıkça yazılı olan bu hususlara (şartlara) ve davalı şirketin bu kapsamda kalıp-kalmadığına dair hiç bir araştırma yapma gereği duymadığını, durumu TMSF’ ye dahi sormadan karar verdiğini, Son olarak, husumetin davalı şirket …A.Ş.’ ne yöneltildiği ve davalı şirket vekili tarafından işbu davanın takip edildiği, eğer yerel mahkemenin kabulüne gör davalı şirket KHK’ lar kapsamında TMSF’ ye devredilmiş olsaydı husumetin de yine TMSF’ ye yöneltilmesi gerekeceğinin tartışmasız bir gerçeklik olduğunu, buna karşın, yerel mahkemenin ” davalı …’ nin 01/09/2016 tarihli 674 sayılı KHK ile …’ na devrolunduğu” şeklindeki değerlendirmesiyle, davanın 675 sayılı KHK’ nın 16. maddesi uyarınca reddine karar verirken, husumetin TMSF ya da … Genel Müdürlüğü veya Hazineye değil de … A.Ş.’ ye yöneltildiği ve davanın da davalı şirket vekili tarafından takip edildiğini dikkate almamasının, hukuka, usul ve yasaya aykırı olduğunu beyanla; İzah edilen ve re’ sen dikkate alınacak nedenlerle; yeniden yargılama yapılarak, davalı şirket … A.Ş.’ nin hiçbir zaman kapatılmadığı, halen daha faaliyette olduğu, hükmü şahsiyetinin devam ettiği ve ilgili KHK’ ler kapsamında kalmadığının değerlendirilerek, – İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 08/03/2019 tarih ve 2018/593 Esas ve 2019/134 Karar sayılı kararının kaldırılmasına, – Yargılamaya devam edilerek neticede davanın tümüyle kabulüne, -Yargılama giderleri ile vekalet ücretinin de davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’ nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava sözleşmenin haksız feshi iddiasına dayalı tazminat davası, uyuşmazlık konusu ise; davalı şirketin 674 sayılı KHK,670 sayılı KHK’ nın 5. maddesi delaleti ile 675 sayılı KHK’nın 16. maddesi uyarınca kapatılıp kapatılmadığı, mahkemece verilen kararın davalının durumuna uygun olup olmadığı noktasındadır. Davalı şirketin yöneticilerinin yargılandığı Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2016/342 E sayılı dosyasında 05/09/2016 tarihli duruşmada verilen ara karar ile şirket yönetimine mahkemece atanan kayyımların yetkilerinin TMSF’ye devredildiği anlaşılmaktadır. TMSF’ den gelen cevabi yazıda davalı şirketin kapatıldığına dair bir açıklama olmayıp, davalı şirketin yönetiminin TMSF tarafından yürütüldüğü, şirketin hak ve fiil ehliyetinin sürdüğü bildirilmiştir. Davalının Ticaret sicil kaydı getirtilmiş olup, kaydı aktif görünmektedir. Şirketin TMSF tarafından atanan kayyımlar tarafından yönetildiği anlaşılmaktadır. Davalı şirketin davacıyla KHK lar sonrasında sözleşme kurduğu ve bir süre edimlerin karşılıklı yerine getirildiği, davalı şirkete mevcut yönetim tarafından vekil tayin edildiği anlaşılmaktadır. 674 sayılı KHK’ nın Kayyımlık yetkisinin devri ve tasfiye başlıklı 19. maddesi şöyledir.
MADDE 19- (1) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce terör örgütlerine aidiyeti, iltisakı veya irtibatı nedeniyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 133 üncü maddesi uyarınca kayyım atanmasına karar verilen şirketlerde görev yapan kayyımların yetkileri, hakim veya mahkeme tarafından …na devredilir ve devirle birlikte kayyımların görevleri sona erer. (2) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra ve olağanüstü halin devamı süresince terör örgütlerine aidiyeti, iltisakı veya irtibatı nedeniyle Ceza Muhakemesi Kanununun 133 üncü maddesi uyarınca şirketlere ve bu Kanun Hükmünde Kararnamenin 13 üncü maddesi uyarınca varlıklara kayyım atanmasına karar verildiği takdirde, kayyım olarak … atanır. (3) 20/7/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hal kapsamında yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnameler gereğince kapatılan ve Vakıflar Genel Müdürlüğüne veya Hazineye devredilen şirketler hariç olmak üzere; birinci ve ikinci fıkra kapsamındaki şirketlerin mali durumu, ortaklık yapısı, diğer sorunları veya piyasa koşulları nedeniyle mevcut halin sürdürülebilir olmadığının … tarafından tespit edilmesi durumunda, … şirketin yahut varlıklarının veya bu Kanun Hükmünde Kararnamenin 13 üncü maddesinde belirtilen varlıkların satılmasına veya feshi ile tasfiyesine karar verebilir. Satış ve tasfiye işlemleri … tarafından yerine getirilir. 667 sayılı KHK’ nın 2. maddesinde kapatılmasına karar verilen tüzel kişilikler liste halinde belirtilmiş olup, bunlar: Özel sağlık kurum ve kuruluşları, Özel öğretim kurum ve kuruluşları ile özel öğrenci yurtları ve pansiyonlar, Vakıf ve dernekler ile bunların iktisadi işletmeleri, Vakıf yükseköğretim kurumları, Sendika, federasyon ve konfederasyonlardır. Maddenin 2. fıkrasında ise: Kapatılan vakıfların her türlü taşınır ve taşınmazları ile her türlü mal varlığı, alacak ve hakları, belge ve evrakı Vakıflar Genel Müdürlüğüne bedelsiz olarak devredilmiş sayılır. Kapatılan vakıf yükseköğretim kurumlarının sağlık uygulama ve araştırma merkezleri ve kapatılan diğer kurum ve kuruluşlara ait olan taşınırlar ile her türlü mal varlığı, alacak ve haklar, belge ve evrak Hazineye bedelsiz olarak devredilmiş sayılır, bunlara ait taşınmazlar tapuda resen Hazine adına, her türlü kısıtlama ve taşınmaz yükünden ari olarak tescil edilir. Birinci fıkrada sayılanların her türlü borçlarından dolayı hiçbir şekilde Hazineden bir hak ve talepte bulunulamaz. Devire ilişkin işlemler ilgili tüm kurumlardan gerekli yardımı almak suretiyle ilgisine göre Maliye Bakanlığı veya Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yerine getirilir. Düzenlemesi bulunmaktadır. 675 sayılı KHK’ nın 16. maddesinde yer alan düzenlemenin, yukarıdaki düzenlemede yer alan Maliye Bakanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne yöneltilen davalarla ilgili olduğu anlaşılmaktadır. UYAP Raporlar sekmesinde yönetimi TMSF’ ye devredilen şirketler bölümü bulunmaktadır. Bu raporun 81. satırında davalı şirketin adı bulunmaktadır. Bu durumda şirketin yönetiminin TMSF’ ye devredildiği, şirketin KHK ile kapatılmadığı anlaşılmaktadır. Sonuç itibariyle, davacı vekilinin istinaf talebi yerinde görülmekle, yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının, HMK 353/1-a4 maddesi uyarınca kaldırılmasına, davaya devam edilerek oluşacak sonuca göre karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; 1-İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 08/03/2019 tarih ve 2018/593 Esas – 2019/134 Karar sayılı kararının 6100 Sayılı HMK’ nın 353/1-a4 maddesi uyarınca ORTADAN KALDIRILMASINA ve dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafça yatırılan 121,30 TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına, 44,40 TL istinaf karar harcının talep halinde iadesine, 3-İstinaf aşamasında sarfedilen 121,30 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 4-Dosyanın Bölge Adliye Mahkemesi’ ne gidiş – dönüş masrafı ile dairemizce sarf edilen giderlerin davalı avansından karşılandığı anlaşılmakla; bu masrafların davalı üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 6- Kararın ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 25/12/2019 tarihinde HMK 353/1-a4 maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.