Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/1909 E. 2021/1185 K. 15.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1909 Esas
KARAR NO: 2021/1185 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 14/05/2019
NUMARASI: 2017/398 Esas 2019/475 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 15/09/2021
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile,”Davalı …’ın, davacı şirkette 02.01.2014-30.04.2015 tarihleri arasında “CTO-Teknolojiden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı” olarak çalıştığını, davalının 30.04.2015 tarihinde davacı şirkete şahsi sebeplerle işten ayrılma isteğini belirterek, kıdem ve ihbar tazminatı ile sair haklarının ödenerek iş akdinin feshedilmesi yönünde talep dilekçesi sunduğunu, bunun üzerine tarafların anlaşarak ikame sözleşmesi akdettiğini ve davalının çalışmasına son verildiğini, davalıya işçilik haklarının çok üzerinde olarak toplamda 222.000,00-TL ödemede bulunulduğunu, davalının üst düzey yönetici olarak görev yaptığını, çalıştığı pozisyon itibariyle şirket sırlarına vakıf olması ve rekabet etmeme yönünde sınırlı bir taahhütte bulunması istemi kapsamında taraflar arasında 30.04.2015 tarihinde protokol akdedildiğini, bu protokol ile 190.000,00 -TL değerinde bir senet düzenlendiğini, anılan protokolde “Şayet … 30/04/2015 tarihinden itibaren 2 yıl müddetle Turizm seyahat acentesi alanında iştigal eden bir şirkette herhangi bir sıfatla çalışmazsa ve anılan şekilde çalışmadığına dair ilgili kayıtları ibraz eder ise senet ciro edilmeyecek ve kendisine iade edilecek, aksi takdirde senet icra takibine koyulacaktır” hususlarında anlaşmaya varıldığını; davalının işten ayrılmasından kısa bir süre sonra davacı şirket ile aynı konuda ve çok yakın bir mesafede faaliyet gösteren … A.Ş.’de üst düzey yönetici olarak göreve başladığını, bu durumun tespit edilmesi üzerine Beyoğlu Noterliğinin 22.02.2016 tarih ve … yevmiye no.lu ihtarnamesi ve 24.03.2016 tarihli telgraf ile rekabet etmeme taahhüdüne aykırı eylemlerine son vermesi gerektiğinin ihtar edildiğini, davalı tarafından ise Kadıköy … Noterliğinin 25.03.2016 tarih ve … yevmiye no.lu ihtarnamesi ile eski işvereninin çalışanlarını üretim ve iş sırlarını ifşa etmeye yöneltmediğine ve onları çalıştıkları işyerlerinden ayrılarak başka bir firmada çalışmaya yöneltecek faaliyetlerde bulunmadığının belirtilerek ihtarnameye cevap verildiğini, taraflar arasında akdedilmiş iş sözleşmesi, davalının davacı şirkete vermiş olduğu taahhütname, muvafakatname ve ikale sözleşmesi ile karşılıklı akdedilen protokol uyarınca 30.04.2015 tanzim tarihli 190.000,00 -TL tutarındaki senet için davacı şirket tarafından İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/669 D. İş sayılı dosyası ile ihtiyati haciz tedbiri başvurusunda bulunulduğunu, ihtiyati haciz kararı doğrultusunda senedin İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile icra takibine koyulduğunu, ancak davalı tarafından yapılan itiraz üzerine İstanbul 8. İcra Hukuk Mahkemesi 2016/562 E. sayılı dosyasında vermiş olduğu 07/03/2017 tarih ve 2017/179 no.lu karar ile takibin durdurulmasına karar verildiğini beyan ederek, 190.000,00 TL’nın ihtarnamenin tebliğ tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsilini dava ve talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, Müvekkilinin 02.01.2014 tarihinde davacı … A.Ş.’de çalışmaya başladığını ve 30.04.2015 tarihinde davacı şirketteki işine son verildiğini, ikale sözleşmesi imzalanmasının iş akdinin davacı şirket tarafından feshedildiğinin göstergesi olduğunu, ikale sözleşmesinde müvekkili davalıya 4.641,05 TL kıdem tazminatı, 17.761,66 TL ihbar tazminatı, 2.533,00 TL izin ücreti, 197.654,29 -TL işe iade tazminatı ücreti olmak üzere toplam 222.000,00-TL’den daha önce aldığı avans miktarı düşülerek 190.000,00-TL ödeme konusunda anlaşıldığını, taraflar arasında imzalanmış kanuna uygun muteber bir rekabet yasağı sözleşmesinin mevcut olmadığını, taraflar arasında yapılmış olan protokolde öncelikle yer sınırlaması yapılmadığını, sınırlandırılan konunun tam olarak açıklanması gerekmekte iken bu protokolde açıklamanın net olmadığını, yapılan ikale sözleşmesi ile davalının işten çıkartıldığını, davalının elinden senet ve istifa dilekçesinin maddi zorlama ile alındığını; davalının maddi zorluğu düşünerek tazminatları alabilmek için senedi imzaladığını ve istifa dilekçesini yazdığını beyan ederek haksız davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 14/05/2019 tarih ve 2017/398 Esas – 2019/475 Karar sayılı kararında; “…Tüm bu açıklamalardan belirlendiği üzere Davalı …’ın 02.01.2014-30.04.2015 tarihleri arasında davacı … A.Ş.’de çalıştığı hususunun ihtilafsızdır. Davalı …’ın, davacı şirketten 30.04.2015 tarihinde ayrılmasını müteakiben yaklaşık sekiz ay sonra aynı işkolunda faaliyet gösteren ve davacı ile rekabet halinde olduğunun kabulü gereken … A.Ş.’de 28.12.2015 tarihinde işe başladığı ve 24,06.2016 tarihinde rakip işyerinden de ayrılmıştır. 02.01.2014 tarihli Belirsiz Süreli İş Sözleşmesinde yer alan rekabet yasağı düzenlemesi işin türü, süre ve yer konusunda sınırlandırılmamış olmakla sözleşmedeki rekabet yasağı hükmünün BK m.444, 445 ve yerleşmiş Yargıtay kararları uyarınca hukuken geçerli kabul olunmaz. Ayrıca 02.01.2014 tarihli ‘Taahhütname & Muvafakatname” başlıklı belgede yer alan rekabet yasağı düzenlemesi işin türü ve yer konusunda sınırlandırılmamış olmakla sözleşmedeki rekabet yasağı hükmünün BK m.444, 445 ve yerleşmiş Yargıtay kararları uyarınca hukuken geçerli kabul edilemez 30.04.2015 tarihli Protokolde yer alan rekabet yasağı düzenlemesi işin türü ve yer konusunda sınırlandırılmamış olmakla sözleşmedeki rekabet yasağı hükmünün BK m.444, 445 ve yerleşmiş Yargıtay kararları uyarınca hukuken geçerli kabul olunmayacağından davanın reddine karar vermek gerekmiştir….”gerekçesi ile, Davanın Reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, İlk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, Öncelikle davalının CTO-Teknolojiden sorumlu genel müdür yardımcısı olarak müvekkili şirketin müşteri çevresi, satış strateji ve kanalları, fiyat, pazarlama politikaları gibi bilgilerine ulaşabilecek pozisyonda çalıştığı, bu bilgilerin davalı tarafından kullanılmasının müvekkili şirketin önemli bir zararına sebep olacağı, önemli zararın varlığı yönünden, somut bir zararın doğmuş olmasının gerekmediği, bir zarara dücar olma tehlikesinin varlığının yeterli olduğu, müvekkili şirketin rekabet yasağına ilişkin sözleşme yapmasında hukukenkorunacak bir menfaatin bulunduğu bilirkişi heyeti raporu ile açık bir şekilde tespit edildiğini, Ayrıca bilirkişi raporu ile davalının müvekkili şirketten ayrılmasından kısa bir süre sonra (8 ay sonra) müvekkili şirket ile aynı konuda (turizm seyahat acentası) ve müvekkili şirkete çok yakın bir mesafede (Ümraniye’de) faaliyet gösteren rakip şirkette işe başlamış olduğu da sabit olduğunu, Rekabet yasağına ilişkin 30/04/2015 tarihli protokolde “Turizm Seyahat Acentası Alanında” şeklinde açıkça belirtilmek suretiyle işin türü yönünden açık ve sınırlı bir düzenleme yapıldığını, bu sebeple yerel mahkemenin 30/04/2015 tarihli protokolde işin türü bakımından sınırlandırma olmadığı yönündeki gerekçesi açıkça hatalı olup kabulünün mümkün olmadığını, Yerel mahkemece 30/04/2015 tarihli protokole ilişkin olarak yer bakımından yapılan değerlendirmede ise sözleşme özgürlüğü ilkesi ve taraf iradelerini esas alan TBK’nın 445/2 maddesi hiçbir şekilde dikkate alınmadığını, TBK’nın 445/2 gereği tek başına protokolde yer bakımından bir düzenleme bulunmaması, sözleşmenin tümden geçersizliğine sebebiyet vermediğini, kaldı ki taraflarından işbu davada davalının müvekkili şirkete çok yakın mesafede faaliyet gösteren rakip bir şirkette işe başlaması üzerine açıldığını, davalının üst düzey yönetici olması ve genel müdür yardımcısı olarak genel müdürlükte çalışmış olması dolayısıyla, taraflar genel müdürlük açısından yani yer bakımından İstanbul olarak düşünerek protokol akdettiklerini, Yeni dönemde ise ’01/07/2012 tarihinden sonraki) 6098 sayılı TBK’nun 445/2 maddesinde bu husustaki tartışmaları ve tereddütleri gidermek için açıkça hakime, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve iş yerinin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabilme yetiksi verilmiş olup, sözleşmenin sınır aşan kısımlarına müdahale edebilmesi hususunda mahkemeye açık bir yetki verdiğini, (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 01/03/2016 T. 2015/1658 E. 2016/2244 K.) Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 01/03/2016 tarihli işbu kararında, uyuşmazlığa yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK’nın uygulandığı hallerde rekabet yasağı sözleşmesinin aşırı nitelikte bulunması halinde sözleşmenin tümden geçersiz sayılmamasını, aşırı kısmın hakim tarafından kanuni sınırlara indirilerek sözleşmenin geçerli sayılması gerektiğini açıkça ifade ettiğini, Mahkemenin kararına dayanak yaptığı bilirkişi heyet raporunda yer verilen ve değerlendirmesine dayanak yaptığı Yargıtay kararları incelendiğinde açıkça görüleceğini, bu kararların tümü mülga 818 sayılı BK’nın uygulandığı önceki döneme ilişkin kararlar olduğunu, dava konusu somut olayın 6098 sayılı TBK’nın yürürlükte olduğu yeni döneme ilişkin olup Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda alıntılamış oldukları yeni döneme ilişkin kararlarının dikkate alınması gerektiğini, Davaya konu olayda davalının müvekkili şirketten ayrılmasından kısa bir süre sonra müvekkili şirket ile aynı konuda müvekkili şirkete çok yakın mesafede faaliyet gösteren rakip bir şirkette işe başlamış olduğu bilirkişi raporu ile sabit olduğu, rekabet yasağına ilişkin protokolde TBK 445/2 maddesi uyarınca kanuni sınırlar açısından bakıldığında protokolün müvekkiline çok yakın mesafede yaklaşık 5 km mesafede faaliyet gösteren rakip firmada çalışma bakımından geçerli olacağını, yerel mahkeme tarafından ise TBK’nın 445/2.maddesi kapsamında herhangi bir inceleme ve değerlendirmede bulunulmadığını, Bununla birlikte davalının bir taraftan müvekkili şirketten ayrılmasından kısa bir süre sonra müvekkili şirket ile aynı alanda ve çok yakın mesafede faaliyet gösteren rakip bir şirkette işe başlarken diğer taraftan yer bakımından sınırlama bulunmadığından bahisle protokolün geçersizliği savunmasında bulunmasına da TMK 2.maddesi kapsamında dürüstlük kuralı ile de bağdaşmamakta ve açıkça hakkın kötüye kullanımını teşkil ettiğini, Müvekkili şirket ile davalı arasındaki iş akdi davalının verdiği talep dilekçesi üzerine ikame ile son bulduğunu, bununla birlikte davalı tarafın talep dilekçesinin, ikame sözleşmesinin, rekabet yasağına ilişkin protokolün ve senedin davalıdan zorla alındığına dair iddiası da her yönüyle soyut ve mesnetsiz olduğunu, Müvekkili ile davalı arasında akdedilen tüm sözleşme ve protokoller hiçbir baskı ve tesir altında kalmadan davalının hür ve özgür iradesiyle gerçekleştiğini, zira davalının yazılı talep dilekçesinden de görüleceği üzere davalının kendi talebi üzerine ikale yoluna gidildiğini ve taraflar arasında söz konusu ikale sözleşmesi ve protokol karşılıklı anlaşma çerçevesinde akdedildiğini, ayrıca davalının müvekkili şirkette alelade bir işçi olarak değil CTO-Teknolojiden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak çalıştığını, talep dilekçesinin, ikame sözleşmesinin, rekabet yasağına ilişkin protokolün ve senedin işveren vekili yardımcısı konumunda üst düzey yönetici olarak çalışmış bir kişiden zorla alındığını iddia etmenin abesle iştigal olacağını, eğer davalı taraf aksi yönde bir kanaatte ise, soyut nitelikteki ve mesnedi bulunmayan bu iddiasını ispatla mükellef olduğunu, Bilirkişi raporu içeriğinde 2 yıllık sürenin dahi işçinin ekonomik özgürlüğünü kısıtlayıcı olduğuna dair Yargıtay 11. HD’nin 24/06/2013 tarih 2012/17736 E. 2013/9814 K.sayılı kararından bahsedilmekte ise de, söz konusu işbu karar da karar metninden görüldüğü üzere mülga 818 sayılı BK’nın yürürlükte olduğu döneme ilişkin verilmiş bir karar olduğunu, bilindiği üzere 818 sayılı BK’nın rekabet yasağına ilişkin 349.maddesinde süre yönünden kısıtlamaya ilişkin açık bir düzenleme bulunmamakta olduğunu, 6098 sayılı TBK’nın 445/1 maddesinde ise süre ile ilgili olarak açık düzenlemeye ver verildiği ve rekabet yasağı sürenin özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşamayacağını belirttiğini, taraflar arasında akdedilen 30/04/2015 tarihli protokolde de rekabet yasağı süresi TBK’nın 445/1 maddesine uygun olarak 2 yıl olarak belirlendiğini, nitekim yerel mahkeme de muhtemelen TBK’nın 445/1 maddesi göz önünde bulundurularak protokoldeki rekabet yasağının süre yönünden uygun olmadığı yönünde bir değerlendirmede bulunulmadığını, bu minvalde 30/04/2015 tarihli protokolde rekabet yasağına ilişkin ön görülen 2 yıllık süre kanuna ve hukuka uygun olduğunu, Müvekkili şirketin davalı ile yaptığı ikaleye istinaden üzerine düşen tüm yükümlülükleri yerine getirdiği ve bu kapsamda davalıya hakkının üzerinde 222.000,00.TL ödemede bulunduğunu, buna karşın davalı ise, açıklanan gerekçelerle kanuna ve hukuka uygn olan rekabet yasağına ilişkin protokoldeki taahhüdünü hiçe saydığı ve müvekkili şirketten ödemesini aldıktan sonra ve işten ayrılmasından kısa bir süre sonra müvekkili şirket ile aynı konuda ve çok yakın bir mesafede faaliyet gösteren rakip şirkette işe başladığını, davalının müvekkili şirkette çalıştığı süre içerisinde şirketin sırlarına, fiyat ve pazarlama politikalarına, müşteri portföyüne vakıf olacak bir pozisyonda bulunmuş olması dolayısıyla elde ettiği bilgilerin bir başka şirket için kullanılması ihtimali müvekkili şirket açısından mühim bir zarar tehlikesi oluşturduğunu, bu itibarla davalının rekabet yasağına ilişkin protokolle üstlendiği taahhüdüne pervasızca ve açıkça aykırı hareket etmiş olması sebebiyle protokol ile kararlaştırılan cezai şartın müvekkili şirkete ödenmesi gerektiğini, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın kabulüne, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, taraflar arasında imzalanan hizmet aktinde,taahhütname,protokolde yer alan rekabet yasağına ilişkin hükümlerin ihlali nedeniyle cezai şart istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine, karar verilmiş, karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davalı … ile davacı şirket arasında imzalanmış olan 02.01.2014 tarihli Belirsiz Süreli İş Sözleşmesi bulunmaktadır. Bu sözleşmenin 10. maddesi, 02.01.2014 tarihli Taahhütname & Muvafakatname’nin 4.2 maddesi, 30.04.2015 tarihli Protokol’de rekabet etme yasağına ilişkin düzenlemeler bulunmaktadır. Bu sözleşme uyarınca davalı davacı şirkette 02.01.2014 – 30.04.2015 tarihleri arasında “CTO-Teknoloji departmanına bağlı Genel Müdür Yardımcısı” olarak çalışmıştır. Davalının 30.04.2015 tarihinde davacı şirkete şahsi sebeplerle işten ayrılmak istemesi üzerine tarafların anlaşarak ikame sözleşmesi akdettiği ve davalının işten ayrıldığı anlaşılmaktadır. Taraflar arasında yapılan ikame sözleşmesi ile davalıya toplamda 222.000,00-TL ödeme yapılacağı düzenlenmiştir. Taraflar arasında 30.04.2015 tarihinde protokol akdedildiği, bu protokol ile 190.000,00 -TL değerinde bir senet düzenlendiği, anılan protokolde “Şayet … 30.04.2015 tarihinden itibaren 2 yıl müddetle Turizm seyahat acentesi alanında iştigal eden bir şirkette herhangi bir sıfatla çalışmazsa ve anılan şekilde çalışmadığına dair ilgili kayıtları ibraz eder ise senet ciro edilmeyecek ve kendisine iade edilecek, aksi takdirde senet icra takibine koyulacaktır,” hususlarında anlaşmaya varıldıkları anlaşılmaktadır. SGK’nın 30.06.2017 tarihli yazısına göre, Davacı şirket … A.Ş. ve Davalının çalıştığı … A.Ş.’nin (yeni ünvan … A.Ş.) İş kolu kodu aynı olup, 7911 ’dir. Bakanlar Kurulunun 29 Eylül 2008 tarih ve 27012 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Kısa Vadeli Sigorta Kolları Prim Tarifesinde 7911 iş kolu kodu “Seyahat acentesi faaliyetleri” olarak tanımlanmıştır. Davalı … Davacı … A.Ş.’den 30.04.2015 tarihinde ayrılmasını müteakiben yaklaşık sekiz ay sonra aynı işkolunda faaliyet gösteren … A.Ş.’de (yeni ünvan … A.Ş.) 28.12.2015 tarihinde SGK. Kaydına göre 1330.03 meslek kodu ile yönetici (bilgi işlem) olarak işe başlamış olup, 24.06.2016 tarihinde rakip işyerinden ayrılmıştır. Rekabet yasağı sözleşmesinin geçerli olabilmesi için, işveren tarafından sözleşmenin haklı nedenle fesih edilmiş olması veya ayrılan işçi tarafından haksız olarak feshedilmemiş olması, davalı işçinin iş akdinin devamı sırasında işyerinin önemli müşteri çevresi veya üretim yönünden ticari sırlarına vakıf olabilecek bir pozisyonda çalışmış ve ayrıldıktan sonra yasaklanan süre içerisinde rakip bir işyerinde çalışmaya başlaması veya kendisinin bu tür bir faaliyeti icra etmesi, önceki işyerinde edindiği bilgileri yeni işyerinde kullanmasının önceki işverene önemli zarar verebilme ihtimalinin varlığı yeterli sayılmalıdır. T.B.K.’nun 445/2 maddesine göre: “Hakim, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve işverenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabilir” (Yargıtay 11.H.D.’nin 2015/12450 E – 2016/6672 K.sayılı, 16.06.2016 tarihli kararı). 6098 sayılı TBK’nın 445. maddesi “(1)Rekabet yasağı, işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremez ve süresi, özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşamaz.(2)Hâkim, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve işverenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabilir.” hükmünü haiz olup, anılan madde hükmü ile 6098 sayılı Kanun 818 sayılı Kanun’dan farklı olarak, rekabet yasağı ile ilgili doğrudan mutlak bir geçersizliğin öngörülmediği, Anayasa ve diğer mevzuat hükümleri ile somut olgu nazara alınarak rekabet yasağının aşırı nitelikte olması halinde, yasağın kapsamı bakımından hakime uyarlama yetkisi tanındığı anlaşılmaktadır. Hakime tanınan bu yetkinin gerek müstakil açılan bir uyarlama davasında ve gerekse de ihlal halinde açılacak bir tazminat davasında kullanılabileceği kuşkusuzdur. Ayrıca aynı Kanun’un 444/2. maddesi “Rekabet yasağı kaydı, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerlidir,” hükmü haiz olup, anılan madde hükmü uyarınca rekabet yasağının işçinin yaptığı iş nedeniyle edindiği bilgileri, çalışmaya başladığı başka bir rakip işletmede kullanarak davacı işverene önemli ölçüde zarar verme ihtimalinin bulunması halinde geçerli olacaktır.Bu durumda TBK 444/2 hükmü uyarınca öncelikle, rekabet yasağı düzenlemesinin geçerli olup olmadığının veya aşırı nitelikte olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.(Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 10.04.2019 tarihli 2018/1393 E., 2019/2838 K. sayılı emsal kararı). Davalının davacı şirkette 02.01.2014 – 30.04.2015 tarihleri arasında “CTO-Teknoloji departmanına bağlı Genel Müdür Yardımcısı” olarak çalıştığı ve Davalı … Davacı … A.Ş.’den 30.04.2015 tarihinde ayrılmasını müteakiben yaklaşık sekiz ay sonra aynı işkolunda faaliyet gösteren … A.Ş.’de (yeni ünvan … A.Ş.) 28.12.2015 tarihinde SGK. Kaydına göre 1330.03 meslek kodu ile yönetici (bilgi işlem) olarak işe başladığı ve 24.06.2016 tarihinde bu işyerinden de işyerinden ayrıldığı tesbit edilmiştir. Mahkemece alınan bilirkişi raporunda;”.. davalının pozisyonunun davacı şirketin satış strateji ve kanalları, kurumsal müşteriler ile var olan mutabakatın içeriği, koşulları ayrıca müşteri çevresi gibi bilgilere ulaşabilecek pozisyonda çalıştığı ve bu bilgilerin kullanılmasının eski işverenin önemli bir zararına sebep olacağının kuşkusuz olduğu, kaldıki önemli zarar kavramını, işverenin zarara uğrama tehlikesi önem taşıdığından, mutlaka somut bir zarar olarak değil, iktisadi ve işletmesel olarak kaygısını güdeceği bir kayıp olarak algılamak gerektiği, dolayısıyla eski işverenin yanında satış yöneticisi olarak çalışmış olan davalının sahip olduğu müşteri bilgileri sebebiyle davacının satış stratejileri, şartları, ilkelerinin dışarıya çıkması, müşterileri veya en azından onlardan bir veya birkaçını kaybetme tehlikesi bu hüküm bağlamında işverenin önemli bir zararı olarak görülmekte olup, bu şartlar birlikte değerlendirildiğinde rekabet yasağı şartı getirmede davacı şirketin hukuken korunacak bir menfaati olduğunun açık olduğu…,”belirtilmiş olup bu tesbitlerde gözetildiğinde, bu durumda TBK 444/2 hükmü uyarınca rekabet yasağı düzenlemesinin geçerli olduğu ve davalının sahip olduğu bilgileri yeni işe girdiği davacı ile aynı işkolunda faaliyet gösteren … A.Ş.’de (yeni ünvan … A.Ş.) kullanmaya başladığı takdirde, davacı işverene önemli ölçüde zarar verme ihtimalinin bulunduğu açıktır. Davalı …’ın davacı şirketten istifa ile ayrılıp, kısa süre sonra aynı faaliyet alanında dava dışı şirkette çalışmaya başladığı gözetildiğinde, bu tehlikenin var olduğunun ve haksız rekabet yasağının ihlal edildiğinin kabulü gerekmiştir. Taraflar arasında imzalanan 30.04.2015 tarihli Protokoldeki cezai şart miktarının 190.000,00 TL. Olduğu, bu miktar cezai şart olarak talep edilmiş olmakla, davalının davacı şirkette çalıştığı süre, davalının ekonomik durumu, cezai şart miktarının fahiş olduğuda gözetilerek TBK 182.m. uyarınca tenkisi yapılarak davanın kısmen kabulüne karar verilmesi gerekirken yukarıdaki şekilde reddine karar verilmesi yerinde olmayıp bu nedenle davacı vekilinin istinaf sebebi yerinde görülmüştür. Davacı vekili dava dilekçesi ile ihtarnamenin tebliğ tarihinden itibaren faiz işletilmesi talebinde bulunulmuş ise de, dosyaya ibraz edilen ihtarnameler incelendiğinde usulüne uygun temerrüt ihtarının olmadığı tesbit edilmekle, icra takip tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır. Sonuç itibariyle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkeme kararının HMK 353/1-b2 maddesi uyarınca kaldırılarak dairemizce yeniden hüküm kurulmak suretiyle, cezai şart miktarının fahiş olduğuda gözetilerek TBK 182.m. uyarınca tenkisi yapılarak davanın kısmen kabulüne karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesinin 14/05/2019 tarih ve 2017/398 Esas – 2019/475 Karar kararının HMK’nın 353/1-b2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, Dairemizce yeniden hüküm kurulmak suretiyle; 1-Davanın KISMEN KABULÜ ile 95.000,00.TL’nin 06/05/2016 temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 2-Fazlaya ilişkin talebin REDDİNE,
İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN: 3-Karar tarihi itibariyle alınması gereken 6.489,45.TL karar ve ilam harcından davacı tarafından peşin olarak yatırılan 3.244,73.TL harcın mahsubu ile bakiye 3.244,72.TL’nin davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına, 4-Davacı tarafından sarf edilen 157,30.TL tebligat / posta gideri ile 2.250,00.TL bilirkişi gideri olmak üzere toplam 2.407,30.TL yargılama giderinin TBK’nın 182.maddesi gözetilmek suretiyle davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 5-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesap ve takdir olunan 12.975,00.TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 6-Cezai şart tutarında takdiren indirim yapılarak hüküm kurulmakla TBK’nın 182.maddesi gözetilmek suretiyle, ret edilen kısım yönünden davalı lehine vekalet ücreti ve yargılama gideri takdirine yer olmadığına, 7-Taraflarca dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN: 8-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 44,40.TL istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, 9-Davacı tarafından istinaf aşamasında sarf edilen 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 10-Taraflarca dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 15/09/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.