Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/1890 E. 2019/1403 K. 16.10.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1890 Esas
KARAR NO : 2019/1403 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEME : İSTANBUL 17. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ( Denizcilik İhtisas Mahkemesi Sıfatıyla)
TARİH : 27/05/2019
DOSYA NUMARASI: 2017/338 Esas – 2019/260 Karar
DAVA : Alacak
KARAR TARİHİ: 16/10/2019
İlk derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; … isimli yatın 23/03/2006 tarihli satış senedi ile davadışı … firmasına satıldığını, daha sonra isminin … olarak değiştirilmek suretiyle davacıya satışı yapılarak teslim edildiğini, davacının genç ve tecrübesiz olması nedeniyle bu işlemlere kendisini temsilen babasının muhatap olduğunu, yatın davalı yetkili acentesi olan davadışı …Ltd Şti tarafından düzenlenen 22/11/2013 tarihli poliçe ile 22/11/2013 – 22/11/2014 tarihleri arasındaki bir yıllık sürede geçerli olmak üzere yangın rizikosunu kapsar şekilde 180.000,00 USD limitle sigortalandığını, 28/12/2013 tarihinde Yunanistan Argolic Körfezinde elektrik tesisatında meydana gelen kısa devre sonucu çıkan yangında ağır hasara uğradığını, sigorta eksperinin yatı inceleyerek rapor düzenlediğini, raporun müvekkiline verilmemekle birlikte hasarın yaklaşık 17.000,00 USD civarında olduğunun bildirildiğini, ancak bugüne kadar müvekkilinin zararının giderilmediğini, davalı … şirketinin 17/03/2014 tarihli yazısı ile sigortalı yatta yangın sonucu hasar meydana geldiğini, hasarın poliçe kapsamında kaldığını, kabul edildiği halde olay tarihinde yatı sevk ve idaresinde bulunduran davacının babası … sigortalı yatı … unvanlı şirketten satın aldığını söyleyip buna ilişkin belgesi bulunmadığını beyan etmesi nedeniyle dosyanın ödemesiz olarak kapatıldığının bildirildiğini, ancak 23/03/2006 tarihli satış senedinden anlaşıldığı üzere yatın başka bir firma tarafından …. firmasına satıldığını, bu firma tarafından da davacıya satışının yapıldığının anlaşıldığını, sözleşmede alıcı olarak davacının gösterildiğini, TTK’nun 1423 ve Sigortacılık Kanununun 17.maddelerine göre sigortacı bir acente sigorta sözleşmesinin kurulmasından önce sözleşmeye ilişkin tüm bilgileri, sigortalının haklarını herhangi bir yanılgıya neden olmayacak şekilde açıkça bildirmekle yükümlü olduğunu, dava konusu poliçe içeriğinden anlaşıldığı üzere bu şekilde bir bilgilendirmenin yapılmadığını, bir takım klozlara ve kısaltmalara atıfta bulunulmakla yetinildiğini, dolayısıyla davalının emredici nitelikteki aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirmeden poliçe düzenleyip, primler tahsil ettiğini, ancak riziko gerçekleştikten sonra da çeşitli bahaneler ile müvekkilin oyaladığını, davalı şayet aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirmiş olsaydı müvekkilinin doğru poliçe düzenlemesi için gerekli tutumu sergileyerek noksan belgeleri varsa bunları temin etme yoluna gidebileceği halde doğru bilgilendirme yükümlülüğü yerine getirilmediğinden yanlış veya geçersiz poliçe düzenlendiğini, davalının bu davranışının MK’nun 2.maddesine de aykırı olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 50.505,00 TL sigorta tazminatının dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, davalı tarafından haksız şekilde tahsil edilen 9.037,00 TL sigorta priminin de en yüksek mevduat faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; sigortalı yatın 28/12/2013 tarihinde meydana gelen yangın nedeniyle oluşan hasarın tazmini talep edildiğinden dava tarihi itibariyle zamanaşımı süresinin dolduğunu, aynı şekilde sigorta primleri için de zamanaşımı süresinin geçtiğini, davacının sigorta poliçesinde sigorta ettiren veya sigortalı olarak yer almadığı, bu nedenle davacının sigorta poliçesi uyarınca müvekkilinden tazminat talep etme hakkının bulunmadığını, ekspertiz raporunda tazminat talep eden kişinin sigorta poliçesi ve lehtarı olmadığı gibi teknenin resmi kayıtlarında da maliki olmadığına dair görüş bildirilmesi üzerine müvekkili şirket yetkilileri tarafından talepte bulunan … ‘dan tekne evraklarını ilgili menfaat üzerinde hak sahibi olduğunu belgelemek için talep edildiğini, bu bildirim üzerine davacı tarafça gönderilen belgelerin davacının sigorta poliçesi gereğince kendisine ödeme yapılmasını gerektirecek nitelikte olmadığından davacının talebinin haklı olarak reddedildiğini, TTK’nun 1435.maddesine göre sigorta ettirenin sözleşmenin kurulması aşamasında bilinmesi gereken tüm önemli hususları davalıya bildirmesi gerektiğini, dava konusu olayda ise sigorta poliçesinin davacının sigorta acentesine vermiş olduğu bilgiler çerçevesinde sigortalı ve sigorta ettiren …. olarak düzenlendiğini, poliçe üzerindeki bilgiler teknenin resmi bilgileri olup, dava dilekçesinde iddia olunan … isimli teknenin 2006 yılında satış sözleşmesi ile hiçbir tescili de yapılmadan satın alındığından müvekkili şirketin riziko gerçekleştikten sonra haberdar olduğunu, bu nedenle davacının kendi kusurundan kaynaklanan bir ihmali müvekkili şirkete yükleyerek buna dayalı olarak tazminat talep etmesinin hukuken mümkün olmadığını, bütün bunlar bir yana davayı kabul anlamına gelmemek kaydıyla sigortacının rizikonun gerçekleşmesi durumunda ancak gerçek zarar miktarını ödemekle yükümlü olduğunu, sigorta eksperi tarafından hasar bedelinin 16.105,57 USD olarak tespit edilmesine karşın davada 17.000,00 USD karşılığı tazminat talep edildiğini, talebin fahiş olduğunu, primlere yönelik talebin de kabul edilemeyeceğini savunarak davanın reddini talep etmiştir.Davacı ıslah dilekçesinde özetle; 16.105,57.-USD’nin dava tarihinden itibaren, 3095 Sayılı Faiz Kanununun 4/a maddesi uyarınca kamu bankalarının ABD doları üzerine açılmış bir yıllık mevduata uyguladıkları oranda faizi ile birlikte fiili ödeme günündeki TCMB efektif satış kuruna göre belirlenecek TÜRK LİRASI karşılığının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk derece Mahkemesi 27/05/2019 tarih 2017/338 Esas – 2019/260 Karar sayılı kararında;”… Somut olayda davacının babasının yatın kamarasında bulunduğu sırada yangının başladığı, dolayısıyla yangının vuku bulduğundan davacının anında haberdar olduğu anlaşılmaktadır. Gerek TTK ‘nun 1446.maddesi 1.fıkrası hükmü gerekse yukarıda belirtilen Yargıtay ilamına göre davacının 28/12/2013 tarihinde meydana gelen tekne yangınını gecikmeksizin sigortacıya bildirmesi beklenmelidir. Dolayısıyla 45 günlük ihbar süresi de rizikonun gerçekleştiği 28/12/2013 tarihinden itibaren başlatılmalıdır. 28/12/2013 tarihinden itibaren 45 günlük süre 10/02/2014 tarihinde dolduğundan tazminat alacağı da 11/02/2014 tarihinde muaccel hale gelecektir. TTK 1420.maddesinde tazminat alacağının muacceliyet tarihinden itibaren 2 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu düzenlendiğinden, yasada öngörülen 2 yıllık zamanaşımı süresi 11/02/2016 tarihinde sona ermektedir. Eldeki dava ise bu tarihten sonra 01/03/2016 tarihinde açılmış olduğundan davanın zamanaşımı süresi dolduktan sonra açıldığı kanaatine varılmakla, bu kanaat ışığında davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar vermek gerekmiştir…”gerekçesi ile;Davanın zamanaşımı nedeniyle REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; TTK’ nın 1420, 1427 ve 1446 maddeleri incelendiğinde, riziko gerçekleştiğinde sigorta ettiren durumu gecikmeksizin sigortacıya bildirmesinin gerektiğini, bildirimi alan sigortacının sigorta tazminatı talebinin haklı olup olmadığının araştırılması için 45 günlük bir süresinin olduğunu, sigortacı 45 günlük süre zarfında tazminat talebinin kabul etmediğini bildirir veya kabul ettiğini bildirdiği halde ödemeden kaçınırsa, tazminat ödeme borcunun o tarihte muaccel olacağını, TTK’ nın 1420. maddesinin öngördüğü iki yıllık zamanaşımının da bu muacceliyet gününden itibaren işlemeye başladığını, TMK 1420. maddesinin öngördüğü iki yıllık zamanaşımının 03/03/2014 de başladığını ve 03/03/2016 günü çalışma saatinin sonunda bittiğini, davanın ise 01/03/2016 tarihinde açıldığını, dosyada zamanaşımının gerçekleşmediğini, İlk derece mahkemesi kararına gerekçe olan Yargıtay 11 Hukuk Dairesinin 20/12/2018 Tarihli ve 2017/252 Esas 2018/8136 Karar sayılı ilamda TTK’nın 1268, 1292 ve 1299 maddeleri uyarınca değerlendirilmenin yapıldığını, Dava konusu rizikonun gerçekleştiği 28/12/2013 tarihinde 6762 sayılı TTK ‘nın yürürlükten kaldırıldığını, 01/07/2012 tarihinden itibaren 6102 sayılı TTK’nın yürürlüğe girdiğinin cihetle anılan Yargıtay kararında dayanılan yasa hükümlerinin ve onlara dayalı muhakeme tarzının olayda uygulanmasının mümkün olmadığını, 6762 sayılı eski TTK ile 6102 sayılı meri TTK’nın zamanaşımı bakımından konuya yaklaşımının tamamen farklı olduğunu, İleri sürerek, istinaf başvurusunun kabulü ile, yapılacak istinaf incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır.Dava, davacıya ait yatta 28/12/2013 tarihinde meydana gelen yangın nedeniyle oluşan zararın tazmini için tekne sigorta poliçesini düzenleyen davalı … şirketine karşı açılan hasar bedelinin ödenmesi veya sigorta prim bedelinin iadesine ilişkin terditli olarak açılan alacak davasıdır.Mahkemece, Davanın zamanaşımı nedeniyle reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Uyuşmazlık, zamanaşımı süresinin ne zaman başladığı, davanın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı ve mahkeme kararının yerinde olup olmadığı noktasındadır.Buna göre:”e) Tazminat ödeme borcu” başlıklı 6102 Sayılı TTK.nın 1427. maddesinde; (1) Aynen tazmine ilişkin sözleşme yoksa sigorta tazminatı nakden ödenir. (2) Sigorta tazminatı veya bedeli, rizikonun gerçekleşmesini müteakip ve rizikoyla ilgili belgelerin sigortacıya verilmesinden sonra sigortacının edimine ilişkin araştırmaları bitince ve her halde 1446. maddeye göre yapılacak ihbardan kırkbeş gün sonra muaccel olur. Can sigortaları için bu süre onbeş gündür. Sigortacıya yüklenemeyen bir kusurdan dolayı inceleme gecikmiş ise süre işlemez. (3) Araştırmalar, 1446. maddeye göre yapılacak ihbardan başlayarak üç ay içinde tamamlanamamışsa; sigortacı, tazminattan veya bedelden mahsup edilmek üzere, tarafların mutabakatı veya anlaşmazlık halinde mahkemece yaptırılacak ön ekspertiz sonucuna göre süratle tespit edilecek hasar miktarının veya bedelin en az yüzde ellisini avans olarak öder.(4) Borç muaccel olunca, sigortacı ihtara gerek kalmaksızın temerrüde düşer.(5) Sigortacının temerrüt faizi ödeme borcundan kurtulmasını öngören sözleşme hükümleri geçersizdir,” hükmünü haizdir.6102 Sayılı TTK’nın 1446.maddesine göre riziko gerçekleştiğinde;(1) Sigorta ettiren, rizikonun gerçekleştiğini öğrenince durumu gecikmeksizin sigortacıya bildirir.(2) Rizikonun gerçekleştiğine ilişkin bildirimin yapılmaması veya geç yapılması, ödenecek tazminatta veya bedelde artışa neden olmuşsa, kusurun ağırlığına göre, tazminattan veya bedelden indirim yoluna gidilir.(3) “Sigortacı rizikonun gerçekleştiğini daha önce fiilen öğrenmişse, ikinci fıkra hükmünden yararlanamaz.şeklinde düzenleme yapılmıştır.Bilindiği gibi, sigorta sözleşmesinden kaynaklanan maddi tazminat talepleri sigorta ettiren ile sigortacının tarafı olduğu sözleşmeye dayanmakta olup, bu davalar 6102 sayılı TTK’nin 1420. maddesi ve Tekne Poliçesi Genel Şartlarının C.6 maddesi gereğince 2 yıllık zaman aşımı süresine tabidir. Aynı yasanın 1427/2. maddesinde, sigorta tazminatı veya bedelinin, rizikonun gerçekleşmesini müteakip ve rizikoyla ilgili belgelerin sigortacıya verilmesinden sonra, sigortacının edimine ilişkin araştırmaları bitince ve her hâlde 1446 ncı maddeye göre yapılacak ihbardan kırkbeş gün sonra muaccel olacağı belirtilmiştir. Dolayısıyla zaman aşımının başlangıcı, alacağın muaccel olduğu tarihtir. (Yargıtay 17. HD 2016/19039 E., 2017/10425 K., 13.11.2017 T.)Somut olayda, poliçe 22/11/2013 tarihinde düzenlenmiş, 22/11/2014 tarihine kadar olan süreyi kapsamaktadır. Riziko, 28/12/2013 tarihinde meydana gelmiş olup poliçe süresi içerisinde gerçekleşmiştir. Hasar dosyası içeriğine göre davacı tarafça ihbarın 17/01/2014 tarihinde yapıldığı,TTK 1446/1 Maddesindeki Sigorta ettiren, rizikonun gerçekleştiğini öğrenince durumu gecikmeksizin sigortacıya bildirir, hükmünü derhal,hemen ,aynı gün sigortacıya bildirir şeklinde yorumlanamayacağı, makul süre içinde bildirim yapılmasının öngörüldüğü,buna göre davacınında olaydan 20 gün sonra yaptığı bildirimin makul süre içinde yapıldığının kabulü gerektiği,ayrıcada aynı maddenin(2) fıkrasında, Rizikonun gerçekleştiğine ilişkin bildirimin yapılmaması veya geç yapılması, ödenecek tazminatta veya bedelde artışa neden olmuşsa, kusurun ağırlığına göre, tazminattan veya bedelden indirim yoluna gidilir, hükmüde düzenlenmiş olup ihbarın geç yapıldığı düşünüldüğü taktirde bu fıkranında değerlendirilmesi gerektiği , ihbar üzerine davalının da 21/01/2014 tarihinde ekspertiz incelemesi yaptığı, davalı sigortacı edim yükümlülüğü olmadığına yönelik ( hasarı reddettiğine) yazısının 17/03/2014 tarihli olup, bu durumda TTK 1446 ncı maddeye göre 45 günlük araştırma süresi 03/03/2014 tarihinde dolmaktadır. Buna göre, zaman aşımı süresinin 03/03/2014 tarihinde başladığı dikkate alındığında dava tarihi olan 01/03/2016 tarihi itibariyle 2 yıllık zaman aşımı süresinin dolmadığı açıktır.Mahkemece 12/03/2018 tarihli duruşmanın 1 nolu ara kararı ile davalının zamanaşımı itirazının reddine karar verildiği halde bu ara karardan rücu edilmeden davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi yerinde görülmemiştir.Davacı dava dilekçesinde, sigorta poliçesinden kaynaklı hasar bedelinin ödenmesi veya sigorta prim bedelinin iadesine ilişkin terditli olarak alacak davası açmış olup mahkemece sigorta poliçesinden kaynaklı hasar alacağının zamanaşımına uğradığı ile ilgili değerlendirme yapıldığı halde davacının olmadığı takdirde sigorta prim bedelinin iadesine yönelik talebi konusunda herhangi bir değerlendirme yapılmadığı görülmüştür.HMK’nın 297. maddesi uyarınca, mahkeme gerekçeli kararında bulunması gereken hususlar düzenlenmiş olup buna göre karar gerekçesinde, tarafların iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkan sonuç ve hukuki sebep kararda gösterilmelidir. İlk derece mahkemesinin istinafa konu kararının bu unsurları içermediği anlaşılmaktadır.Davacının her iki talebi de karara bağlanmadan ve deliller değerlendirilmeden karar verildiğinden, HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına ve davanın usulüne uygun şekilde yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; 1-İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesi ( Denizcilik İhtisas Mahkemesi Sıfatıyla) 27/05/2019 tarih ve 2017/338 Esas – 2019/260 Karar sayılı kararının HMK 353/1-a6 maddesi uyarınca ORTADAN KALDIRILMASINA ve dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince davacı tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 44,40.TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine,3-Davacı tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcı 121,30.TL ile dosyanın Bölge Adliye Mahkemesi’ ne gidiş – dönüş masrafı 35,30.TL’olmak üzere toplam 156,60. TL’ nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 4- Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 5-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 16/10/2019 tarihinde HMK 353/1-a6. maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.