Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/1868 E. 2019/1491 K. 23.10.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1868 Esas
KARAR NO : 2019/1491 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2018/62 Esas
TARİH: 17/07/2019
DAVA : Ticari Şirket (Fesih İstemli)- İhtiyati Tedbir Talebi.
KARAR TARİHİ: 23/10/2019
İlk derece mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen ara karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacılar / birleşen davada davalılar vekili bila tarihli dilekçesi ile; kayyım raporunda taleplerinin sıralandığı ve bu talepleri üzerinden gerçekleşen inceleme ve araştırma sonucunda kayyım tarafından bir sonuca ulaşıldığını, sonuç kısmında yer alan ilk hususun satışı gerçekleşen gayrimenkul ile ilgili satışın gerçek dışı olduğunu gösterir bir belge sunulamamış olması ve davalı şirketin iki yıl müddet ile herhangi bir kira bedeli vermeden taşınmazda bulunmaya devam edeceği hususu göz önüne alındığında bu işlemden davalı şirketin zarara uğratıldığının ifade edilemeyeceğinin düşünülmesi olduğunu, ancak kayyımın bu kanaate varmasının doğru olmadığını, davalı şirkete ait olan ve Ümraniye’de bulunan gayrimenkul’un şirket yetkilisi tarafından 2017 yılı aralık ayında 3.000.000,00 TL civarında bir rakama satıldığını, söz konusu gayrimenkulün İstanbul Anadolu 5 ASliye Ticaret Mahkemesinin 2016/4710 D.iş dosyası kapsamında 2016 senesindeki değerinin 8.800.000,00 TL olduğunu gayrimenkulün 3 kat daha az fiyata satıldığını, bu durumun kayyum raporunun 2017 mizanında da görüldüğünü, bu sebeple dosyada gerçek dışı satışı kanıtlayacak delillerin olmadığı beyanının doğru olmadığını, raporun sonucunda “davanın açılmasından itibaren gelinen süreçte şirketin ürün stoklarındaki değişimin zaman içinde farklılıklar göstermesinin olağan olduğuna” denildiğini fakat şirkette yapılan incelemede denetim ve onay kayyımı kendisi rapor hazırlayarak ürün fiyatlarında tutarsızlık olduğunu tespit ettiğini, ürün stoklarındaki değişimin sebebinin gayri resmi satışlar sonucu edinilen karın mali tablolara yansıtılmaması olduğunu, ancak kayyımın bu hususu dikkate almadığını, yine kayyım raporunda davalı şirkete ait Maltepe Şubesi’nin işlemlerinde herhangi bir usulsüzlük bulunmadığı belirtildiğini, Denetim ve Onay kayyımı ile Maltepe Şubesi’ndeki durumlara ilişkin konuşmalarında kendisinin Maltepe Şubesine ilişkin bir bilgi ve izninin olmadığını söylediğini, ancak akabinde böyle bir rapor tanzim ettiğini kaldı ki Maltepe Şubesindeki bu değişimler için ortaklar kurulu topanmadığını, ortaklar kurulu’ndan herhangi bir izin çıkmadığını, kimseden onay, imza alınmadığını ve yine davalı tarafında dosyada kayyımdan bu Maltepe şubesine ilişkin onay aldığına dair tek bir iddiası, delilinin yer almadığını , ayrıca söz konusu şubenin genişletilebilmesi için ortakların her birinin imzasının gerektiğini, ortaklardan izin alınması gerekmesine rağmen neden kayyım tarafından onay verildiğinin bilinmediğini, kayyımın ayrıca gayri resmi satış yapıldığına dair herhangi bir usulsüzlük bulunmadığı yönünde tespit yaptığını, işbu tespite katılmadıklarını, zira kendi düzenlediği raporda davalı şirket tarafından sunulan iki stok bilgilerinin birbirlerini teyit etmediği, stok adet, stok tutarı ve stok ortalama birim fiyatlarında farklılıklar olduğunun kendisi tarafından tespit edildiğini, gayri resmi satışların tespiti için davalı şirketin açmış olduğu icra takiplerinin tespiti ile iş bu icra takiplerinde borçlu görünen kişilere karşı fatura kesilip kesilmediğinin de tespitini talep ettiklerini, şirketin 2017 yılı sonundan itibaren sürekli zarar ettiği anlaşıldığından ivedilikle şirketin feshine, şirket yetkilisinin yetkilerinin kaldırılarak mevcut kayyum dışında farklı bir kayyumun tam yetkili kayyum olarak atanmasına karar verilmesini, taleplerinin kabul edilememesi halinde denetim ve onay kayyımının azli ve yeni bir kayyımın tayinini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 17/07/2019 tarih 2018/62 Esas sayılı ara kararında;” davacı vekilinin 03.07.2019 tarihli dilekçesinde talep etmiş olduğu denetim ve onay kayyımının değiştirilmesi, tam yetkili kayyım atanması hususunun daha önce mahkememizce reddedilmiş olması ve bu kararın istinaf incelemesinden geçmiş olması hali ile davanın niteliği gereği tam yetkili kayyım atanmasının mümkün bulunmaması nedeni ile bu yöndeki talebin yerinde olmadığı…”gerekçesi ile;4-Davacı birleşen dosya davalıları vekilinin şirkete tam yetkili kayyım atanmasına ilişkin talebinin reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacılar / birleşen davada davalılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacılar / birleşen davada davalılar vekili istinaf dilekçesi ile;İlk derece mahkemesi kararında “…şirkete tam yetkili kayyım atanması hususunda daha önce mahkememizce reddedilmiş olması ve bu kararın istinaf incelemesinden geçmiş olması hali ile davanın niteliği gereği tam yetkili kayyım atanmasının mümkün bulunmaması nedeni ile bu yöndeki talebin yerinde olmadığı.” gerekçesi ile reddedildiğini, defalarca talepte bulunmalarına ve iş bu talebi somut ve haklı gerekçelere dayandırmalarına rağmen mahkemece bu taleplerinin yukarıda da açıklandığı üzere hiçbir somut gerekçeye dayandırılmaksızın reddedildiğini,Mahkemelerin gerekçeli karar verme zorunluluğu bulunduğunu, işbu yükümlülük gerek Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesin’ce Mahkemelere yüklendiğini, Mahkemelerin çekişmeli vakıalar hakkında delil toplamaları, işbu delilleri değerlendirmesi, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri de kararlarında göstermeleri gerektiğini, aksi halde bireylerin temel haklarından olan adil yargılanma hakkı ve hukuki güvenlik ilkesinin çiğnenmiş olacağını, (Anayasa 141.mad., HMK 297.mad.)Kararın gerekçesinde maddi olay saptanmalı, hukuki niteliği ve uygulanacak hukuki kurallar belirlenmeli, bu konuda gerekli inceleme ve delillerden söz edilmeli, hukuk kuralları somut olaya uygulanmalı ve sonunda hüküm kurulması gerektiğini, Maddi olgularla hüküm fıkrası arasındaki hukuki bağlantı da ancak bu şekilde kurulabileceği, ayrıca yasal unsurları taşıyan bu gerekçe sayesinde kararların doğruluğunun denetlenebilmesi mümkün olacağını, adil yargılanma hakkı içerisinde gerekçeli karar hakkı da bulunduğu, AİHM gerekçeli karar hakkı kapsamında mahkemelerin verdikleri kararlarında kararın dayandığı hususlara ilişkin olarak davanın tüm taraflarının bilgilendirilmesini sağlamak için gerekçe vermelerini zorunlu kıldığı, ancak ilk derece mahkemesince soyut gerekçelerle karar verildiğini, hangi gerekçeler ile talebi reddettiğini belirtmediğini, yalnızca davanın niteliği gereği tam ve yetkili kayyım atanamayacağını belirttiği, bu durumun hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, Davalıların senelerdir müvekkiline tek bir kar payı vermediği, müvekkilini şirkete dahi sokmadığı, ayrıca tek başına usulsüz kararları uyguladığı ve şirket yetkilisi ortaklara bilgi verme yükümlülüğü ve ortaklara eşit davranma yükümlülüklerine aykırı davrandığını, Müvekkilinin ortaklıktan ayrılmak istemişse de hakkı olan ayrılma akçesi verilmediği, hatta ayrılma akçesini içerir sözleşme maddesinin değiştirildiğini, Müvekkiline karşı davalılardan … tarafından sürekli olarak hukuksuz ve usulsüz eylemler gerçekleştirildiği, şirketin şu andaki zarar eden mevcut durumuna bakıldığında şirketin feshi şirketin devam etmesinden daha büyük bir menfaat taşıdığı, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2019/74917 Sor. numaralı dosyasında şirket yetkilisi …’un şirketi zarara uğratması nedeni ile savcılık şikayeti yaptıklarını, 22.07.2019 tarihinde alınan rapor ile söz konusu gayrimenkulün satışının düşük olduğu yani şirketin zarara uğratıldığı tespit edildiği, bilirkişinin belirlediği düşük bedelle ve yüksek kira tespitine rağmen şirket yetkilisi …’un şirketi zarara uğrattığı, buna rağmen kayyum tarafından Ümraniye’de yapılan satışın uygun olduğu düşünülebilir şeklindeki tespitin doğru olmadığı işbu rapor ile açıkça ortada olduğu, kayyımın tarafsızlığını yitirdiğini, İfadelerde …’un mali işlerin başında bulunduğu ve …’un mali işlerden haberdar edilmediği resmi ve gayri resmi iki türlü mal sevkıyatın olduğu belirtildiği, bu durumda şirket merkezinde de resmi ve gayri resmi stokların tutulduğu iki farklı hesap bulunduğu, bu hesaplar bilirkişi tarafından incelenmeye gidildiğinde tespit edilemeyeceği, bilirkişi yahut bağımsız denetçinin sunmuş olduğu raporlar gayri resmi değil sadece …’un izin verdiği kayıtları görmekte olduğu, bilirkişi ve bağımsız denetçi de haliyle sade ve sadece resmi kayıtları incelediği, mahkemeden ısrarla ödeme dekontlarının istenilmesinin nedeninin bu olduğunu, şayet ödeme dekontları incelendiği takdirde beyanların haklılığının ortaya çıkacağını, yanlızca resmi evrakların incelenmesi halinde tespit edilemeyecek hususlarda bilirkişi incelemesi yapmanın sağlıklı bir sonuç veremeyeceğini ve sadece davalı lehine olacağını, çünkü şirket sürekli bağımsız denetçi raporu almakta olduğu, Dava konusu şirkette hile denetimi yapılması gerektiğini, şirkette yeterli ve etkili bir inceleme yapılamadığını, hal böyle iken şirketin ve müvekkilinin zararlarının tespitinin mümkün olmadığını, şirketler açısından usulsüzlüklerin ortaya çıkarılması zor ve karmaşık bir süreç olup bu usulsüzlüklerin gizlenmesinin de çok kolay olduğunu, Şirkette hile denetiminin yapılabilmesi için uzman denetçiler gerektiğini, Bu nedenlerle şirkete tam yetkili kayyım atanması ve hile denetimi yapılması gerektiğini, şirkete tam yetkili kayyım atanmayıp işbu denetimin yapılmaması halinde dosyanın bilirkişiye tevdi edilmesinin hiçbir şey ifade etmeyeceğini, Şirket yöneticisinin TTK’dan doğan sorumluluklarını yerine getirmemesi, şube açılışlarında genel kurul kararı alınmaksızın şube açılışı yapılmış olması, şirketin genel kurulunda şirket yetkilisinin hakarette bulunması, Ümraniye’de bulunan taşınmazın zararına satışı, şirkette gayri resmi işlemler yapılması, denetim ve onay kayyımının tarafsızlığını yitirmesi ve …’un genel kurul toplantısında hakarette bulunması gibi bir çok nedenle davalı şirkete tam yetkili kayyım atanması gerektiğini, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesinin 17/07/2019 tarihli ara kararının istinaf incelemesi sonucu kaldırılmasına, davalı şirkete tam yetkili kayyım atanmasına, yetkili kayyum atanması talebi kabul edilmemesi halinde denetim ve onay kayyumunun tarafsızlığına ilişkin ciddi şüpheler olması nedeni ile …’in dışında bir başka kişinin de denetim ve onay kayyumu olarak yetkilendirilmesine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER : İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/62 Esas sayılı dosyası kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Talep haklı nedenlerle şirketin tasfiyesi olmadığı takdirde davacı ortağın payının gerçek değeri ile ödenerek şirket ortaklığından çıkması davasında, davalı şirket yetkilisinin yönetim hakkının kaldırılması ve yerine yönetim kayyımı atanması yönünde ihtiyati tedbir istemine ilişkin olup, dava dilekçesi ile talep edilen bu ihtiyati tedbir talebi ilk derece mahkemesince 15/02/2018 tarihli ara kararla kısmen kabul kısmen reddedilerek, “davalı şirket yöneticisinin yönetim ve temsil hakkının tedbiren kaldırılması yönündeki ihtiyati tedbir isteminin reddine, TTK 636/4 ve HMK 389. Maddeleri uyarınca davacı tarafın ihtiyati tedbir talebinin KISMEN KABULÜ ile tarafların ortağı olduğu İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün 14835-8 sicil numarasında kayıtlı İstanbul Alışveriş Merkezleri Ticaret Ltd. Şti’ne denetim ve onay kayyımı olarak mali müşavir …’in atanmasına” karar verilmiş, davalı vekilinin ihtiyati tedbir kararına itirazı ile davacılar vekilinin denetim kayyımı yerine tam yetkili kayyım atanması talebi üzerine ilk derece mahkemesince taleplerin reddine dair verilen kararı istinaf edilmesi üzerine dairemizce istinaf talepleri esastan reddedilmiş, davacılar vekilinin davalı şirkete tam yetkili kayyım atanmasına dair daha sonraki çeşitli tarihli talepleri ilk derece mahkemesince reddedilmiş, bu kararların da istinaf edilmesi üzerine istinaf başvurusu dairemizce reddedilmiştir.HMK 341/1 maddesi “İlk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir. “Buna göre geçici hukuki koruma tedbiri olan ihtiyati tedbire yönelik kararlardan, HMK 391/3. maddesi gereğince “tedbir talebinin reddi halinde” ve yine 394/4. maddesi gereğince “karşı taraf dinlenilmeden verilen ihtiyati tedbir kararına yapılan itiraz üzerine verilen kararlara” karşı istinaf kanun yoluna başvurulabilir.
Yukarıda da belirtildiği üzere, ihtiyati tedbir hakkında verilen kararlara karşı ancak belli durumlarda istinaf yoluna başvurulabilecektir. Nitekim, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 396. maddesinde durum ve koşulların değişmesi sebebiyle ihtiyati tedbirin değiştirilmesi veya kaldırılması talebinin reddine ilişkin kararın istinaf yoluna götürülemeyeceği aslında kanun koyucunun da açık ve bilinçli bir tercihidir. Zira durum ve koşulların değişmesi sebebiyle itiraz hakkında Hukuk Muhakemeleri Kanununun 396. maddesinin ikinci fıkrasında, 394. maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarının kıyasen uygulanacağı açıkça belirtilmiştir. Bu şekilde 394. maddenin üçüncü fıkrasına yapılan atıf ile üçüncü kişilerin de itiraz edebileceği, dördüncü fıkraya yapılan atıf ile de itirazın şekli ve incelenmesinin kıyasen uygulanacağı düzenlenmiştir. Dikkat edilirse kanun yoluna başvuru imkânını düzenleyen 394. maddenin beşinci fıkrasına atıf yapılmamıştır.İhtiyati tedbir kararı verildikten sonra, mevcut olan durum ve koşulların dava sırasında birden fazla değişmesi mümkün olabilir ve her seferinde itiraz edilebilir, her itiraz üzerine verilen karara karşı kanun yoluna başvurulması, ihtiyati tedbir kararlarına karşı başvurulması öngörülen istinaf yolundan beklenen amacın tam tersine bir sonuç doğuracaktır.Bu nedenle mahkemece dava sırasında HMK’nın 389. maddesi ile verilen ihtiyati tedbir kararının HMK 396 maddesine göre durum ve koşulların değiştiğinden bahisle değiştirilmesi yönündeki talebin reddi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulamayacaktır. Bu nedenle davacı tarafın durum ve şartların değiştiğinden bahisle mahkemece atanan denetim kayyımının yönetim kayyımı olarak değiştirilmesine ilişkin talebinin reddine dair mahkeme kararı istinaf tabi değildir. Mahkemece verilen karar istinafa tabi kararlardan olmadığından davacılar vekilinin istinaf dilekçesinin reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacılar / birleşen davada davalıların istinaf başvuru dilekçesinin 6100 sayılı HMK’nun 352/1 maddesi gereğince REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 44,40.TL istinaf karar harcın istinaf edenler tarafından peşin olarak yatırıldığından, yeniden harç alınmasına yer olmadığına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep edenler üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 23/10/2019 tarihinde HMK’ nun 362/1-f maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.