Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/1813 E. 2021/876 K. 10.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1813 Esas
KARAR NO : 2021/876 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 22/05/2019
NUMARASI : 2017/424 Esas 2019/631 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 10/06/2021
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile,davalının müvekkilİ şirkette iş akdi ile çalıştığını, çalışma sırasında haksız rekabet etmeme borcu da bulunan sözleşmeyi imzalamasına rağmen, sözleşmeye aykırı şekilde işte çalıştığını, 28/11/2011 tarihinde başlayan çalışmanın 03/02/2014 tarihinde davalı tarafından sona erdirildiğini, davalının müvekkili şirkette saha satış temsilcisi olarak çalışması nedeniyle müvekkili şirktin ticari sırlarına ve müşteri çevresine vakıf olduğunu, iş akdini sona erdirdikten sonra … A.Ş’de çalışmaya başladığını, taraflar arasında düzenlenen 20/06/2012 tarihli rekabet yasağı ve ticari sır saklama taahüdünün II.maddesinin 1.fıkrasında düzenlenen bölge ve şirketlerde çalışmamasını davalı tarafından taahhüt edildiği, buna aykırı davranılması halinde ortak hükümler III/II.maddesi gereğince her türlü ödemeler dahi bürüt ücretin iki katı kadar cezai şart ödeneceğinin kararlaştırıldığı, davalının haksız eyleminin ihtara rağmen sona erdirilmediğini alacağın tahsili amacıyla Bakırköy ….İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasında başlatılan takibe vaki itirazın haksız olduğunu ileri sürerek, itirazın iptaline takibin devamına, %20 oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı cevap dilekçesi ile, belirli süreli iş sözleşmesinde çalışma yasağı bulunmadığı, iş sözleşmesinin daha sonra belirsiz süreli iş sözleşmesine dönüştüğünü, bu tür sözleşmelerin cezai şart konulamayacağını, sözleşmenin tüm şirket çalışmalarına fesih tehdidi ile imzalatıldığını, imzalamayanların iş akitlerinin fesh edildiğini, iş yerinde mevzuata aykırı çalışma yaptırılıp, ücretin kısmen elden ödemesi nedeniyle zararı bulunduğu için, işten ayrıldığını, sözleşmede sınırlandırılan şirketlerin bölgede faaliyette bulunan tüm şirktelre olduğunu, eğitimi itibariyle sözleşmede kısıtlanan yerlerde çalışmaması halinde iş bulamayacağını, konumu itibariyle ticari sırlara vakıf olmadığını, belgelerin tehtit altında imzalatıldığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 22/05/2019 tarih ve 2017/424 Esas – 2019/631 Karar sayılı kararında;”…..Taraflar arasındaki ” Rekabet yasağı ve Ticari Sır ve bilgi saklama taahhütnamesi ” 20/06/2012 tarihinde imzalanmış, bu taahhütnamenin II. maddesinde konu, yer ve zaman sınırlamaları yapılarak rekabet yasağı hükmü getirilmiş ve III: maddesinde ise taahhütlere uyulmaması halinde cezai şart alacağına ilişkin hüküm oluşturulmuştur. Davalı, 03/04/2014 tarihinde istifa ederek davacı şirketten ayrılmış, hemen … A.Ş.’de çalışmaya başlamıştır. 6098 Sayılı Kanun’un 444 .maddesinde işçi, işverene karşı sözleşmenin sona ermesinden sonra onunla rekabet etmekten özellikle kendi hesabına rakip bir işletme açmaktan veya bunların dışında rakip işletmeyle başka türden bir menfaat ilişkisine girmekten kaçınmayı, TBK 444/2 Maddede ise rekabet yasağı kaydının ancak, hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenine yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkanı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerli olacağı hüküm altına alınmıştır. TBK 445/1 Maddede ise rekabet yasağı, işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin tümü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremez ve süresi özel durum ve koşullar dışında 2 yılı aşamaz denilmek suretiyle getirilecek rekabet yasağı şartının sınırlamalarını belirtmiştir. Kanun maddeleri çerçevesinde somut dava incelendiğinde; her ne kadar sözleşme serbestisi ilkesi içinde taahhütname taraflarca imzalanmış ise de davalı tarafın ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı biçimde tehlikeye düşürdüğü, davalı tarafından katlanılması güç bir süre ile iş yapma yasağının getirildiği, belirlenen coğrafi sınırlar ile bu sınırlar içinde halihazırda çalışan şirketlerin yanı sıra, pazara girmesi muhtemel şirketlerin de sayılması suretiyle işçinin çalışmasının engellenmesi TBK’nun 445. Maddesi ile Anayasa’da belirtilen çalışma hürriyetine aykırıdır. Bu süre ve belirlenen yer ve iş türü koşullarıyla belirlenen rekabet etmeme yasağına ilişkin hükmün hukuka aykırı olduğu anlaşılmıştır. Diğer yandan davalının çalıştığı pozisyon itibariyle TBK 444/2 maddesi anlamında üretim veya ticari sırlara ulaşma veya bilgi edinme imkanının olmadığı, kaldı ki davacı tarafça da ticari sırlar ile müşteri çevresinin davalı işçi tarafından kullandırıldığına ilişkin en küçük bir kanıt sunulmadığı gibi, bu yönde bir iddia de ileri sürülmediği, TBK 444/2 maddesinde işçinin sadece ticari sırlara ulaşmasının yeterli olmayıp, bu bilgilerin kullanılmasının işverenin önemli bir zararına sebep olması gerektiği, ancak somut olayda davacı şirketin, davalının bilgileri kullanması nedeniyle zarara uğradığı hususunun kanıtlanmadığı anlaşılmış, açıklanan tüm nedenlerle ispatlanamayan davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur….”gerekçesi ile, Davacının sabit görülmeyen davasının reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, Yerel Mahkeme tarafından verilmiş olan karar usul ve esas bakımından hatalı olduğunu, Yerel mahkeme , “Davalı tarafından katlanılması güç bir süre ile iş yapma yasağının getirildiği” belirtilerek rekabet etmeme yasağına ilişkin hükmün hukuka aykırı olduğu kanaatine vardığını, oysa ki, TBK. 445 hükmünde, 2 yıla kadar sınırlama getirilmesi kabul edildiğini, dolayısıyla, hakimin kanun ile düzenlenmiş süreyi yorumlamasını kabul etmek mümkün olmadığını, süre yasal sınırlar içerisinde belirlendiğini, . Kaldı ki, ilgili hükümde “Hâkim, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve işverenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabilir.” düzenlemesi ile hakimin süreyi kısaltabileceğini de belirtmiş iken, hakimin bu hakkını kullanmadan taahhütnameyi tamamen hükümsüz sayması kabul edilemeyeceğini, işçi, müvekkili şirketten ayrıldıktan hemen sonra ara vermeden rakipte çalışmaya başladığı, üzerinden 2 yıl da geçmediğini, (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2017/200 E.2018/6359 K. ve 16.10.2018 tarihli ilamı, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2016/12316 E. 2018/3828 K. ve 22.5.2018 Tarihli ilamı )Yerel Mahkeme tarafından ” belirlenen coğrafi sınırlar ile bu sınırlar içinde çalışan şirketlerin yanı sıra, pazara girmesi muhtemel şirketlerin de sayılması suretiyle işçinin çalışmasının engellenmesi TBK’nun 445. Maddesi ile Anayasa’da belirtilen çalışma hürriyetine aykırı” olduğundan bahisle davanın reddine karar verildiğini, Anayasanın “Çalışma ve Sözleşme Hürriyeti” başlıklı 48. Maddesinde;”Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir. ” şeklinde belirtildiğini, Anayasa maddesinde görüldüğü üzere, herkes çalışma hürriyetine sahip olduğu gibi sözleşme yapma hürriyetine de sahip olduğunu, dolayısıyla Anayasa’nın bu maddesini yalnızca çalışma hürriyetiyle bağdaştırmak doğru olmayacağını, zira irade serbestisi prensibi uyarınca dileyen herkes dilediği kişilerle sözleşme imzalayabileceğini, rekabet yasağı sözleşmesi de bu anlamda TBK’ da düzenlenmiş olup, işverenlerin iş ilişkisinin sonunda haklı menfaatlerinin korunması bakımından büyük bir öneme sahip olduğunu, Mahkemenin rekabet yasağı sözleşmesinin yalnızca tek bir yönden irdeleyerek, işçinin çalışma hürriyetini ihlal ettiğinden bahisle davanın reddine karar verdiğini, ancak burada iki ayrı menfaat mevcut olup, somut olay bakımından işveren müvekkil şirketin de haklı menfaatinin gözetilerek bir sonuca gidilmesi gerekmekte olduğunu, zira Kanun bu durumda dengenin sağlanması için hakime, aşırı nitelikteki rekabet yasağını sınırlama imkanı getirdiğini, bu durumda, salt yorumla yazılı bir şekilde, rekabet yasağının davalının çalışma hürriyetini ihlal ettiğinden bahisle davanın reddine karar verilmesi hukuka aykırı olduğunu, nitekim Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin E. 2015/6975 K. 2016/2969 ve 16.3.2016 Tarihli ilamı uyarınca da TBK md. 445/2 uyarınca bir değerlendirme yapılmaksızın karar verilmesi hatalı bulunduğundan, bozulduğunu, Yerel mahkeme tarafından, “davalının ticari sırlar ile müşteri çevresinin davalı işçi tarafından kullandırıldığına ilişkin en küçük bir kanıt sunulmadığı” sonucuna varıldığını, davalı üst düzey yönetici olup, saha satış temsilcisidir, şirketin tüm müşterileri, fiyatları, kar marjları, ihaleleri bilgisayar veritabanı her türlü ticari bilgiye çalıştığı sürece sahip olduğunu, işinin gereği de bizzat müşteri bilgileri olduğu ve bu bilgileri kullanmakta olduğunu, davalı şirkette şöför değil, yönetici olduğunu ve kendisine her türlü veritabanı da sunulmakta olduğunu, Davalının çalıştığı pozisyon itibariyle bu bilgilere sahip olacağı aşikar olmasına rağmen, Yerel mahkemenin bu hususta hâlâ somut delil araması abesle iştigal olduğu, oysa ki, ticari sır Yerel mahkemenin somut delil aramasının aksine geniş yorumlanan bir unsur olduğunu, nitekim, Ticari sır ve müşteri sırrının tanımı Ticari Sır, Banka Sırrı ve Müşteri Sırrı Hakkındaki Kanun Tasarısında yapıldığını, “TİCARİ SIR: Bir ticarî işletme veya şirketin faaliyet alanı ile ilgili yalnızca belirli sayıdaki mensupları ve diğer görevlileri tarafından bilinen, elde edilebilen, özellikle rakipleri tarafından öğrenilmesi halinde zarar görme ihtimali bulunan ve üçüncü kişilere ve kamuya açıklanmaması gereken, işletme ve şirketin ekonomik hayattaki başarı ve verimliliği için büyük önemi bulunan; iç kuruluş yapısı ve organizasyonu, malî, iktisadî, kredi ve nakit durumu, araştırma ve geliştirme çalışmaları, faaliyet stratejisi, hammadde kaynakları, imalatının teknik özellikleri, fiyatlandırma politikaları, pazarlama taktikleri ve masrafları, pazar payları, toptancı ve perakendeci müşteri potansiyeli ve ağları, izne tâbi veya tâbi olmayan sözleşme bağlantılarına ilişkin veya bu gibi bilgi ve belgeler””MÜŞTERİ SIRRI: Ticarî işletme ve şirketlerin, bankaların, sigorta şirketlerinin, sermaye piyasasında ve malî piyasalarda faaliyet gösteren aracı kurumların, kendi faaliyet alanlarıyla ilgili olarak müşteriyle ilişkilerinde, müşterinin şahsî, iktisadî, malî, nakit ve kredi durumuna ilişkin doğrudan veya dolayısıyla edindikleri tüm bilgi ve belgeler” Tüm bu tanımlar ve gerekçelerle de görüldüğü üzere, davalının çalışmış olduğu pozisyon itibariyle gerek ticari sırlara gerekse de müşteri sırlarına sahip olacağını, dolayısıyla yerel mahkemenin bu hususta somut bir delil araması isabetsiz olduğunu, Dava konusu taahhütnamede istenen tazminat ”CEZAİ ŞART ” olup, T.B.K. 180vd. hükümleri gereği,”Alacaklı hiçbir zarara uğramamış olsa bile, kararlaştırılan cezanın ifası gerektiği, alacaklının uğradığı zarar kararlaştırılan ceza tutarını aşıyorsa alacaklı, borçlunun kusuru bulunduğunu ispat etmedikçe aşan miktarı isteyemeyeceğini, Cezai şartın BK hükümleri gereği zarar görmeye bağlanmadığı halde yerel mahkemenin zararın ispat edilemediğinden cezai şart istemini hatalı olarak reddettiğini, Yargıtay’ın yerleşik kararlarına göre taahhüdün geçerli olabilmesi için işçinin müşteri çevresine veya iş sırlarına nüfus etme imkanına sahip bulunması nedeniyle işverenin önemli bir zarara uğrama ihtimalinin varlığının yeterli olduğunu, zararın doğma şartının aranmayacağını, (Yargıtay 11.H.D.nin 2015/1658-2016/2244 sayı ve 01.03.2016 kararı, Yargıtay 11.H.D. nin nakliye sektörü ile ilgili verdiği 2016/6456-2017/7011 sayı ve 7.12.2017 günlü kararı) Yargıtay içtihatları uyarınca, sorumluluk için zarar değil ve fakat zarar görme ihtimalinin varlığı yeterli görülmekte olduğunu, (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2016/4041 E. 2017/6475 K. ve 22.11.2017 Tarihli ilamı, Kurt Püren, İstanbul Barosu Dergisi Cilt: 86 Sayı: 3 Yıl:2012, Soyer, Rekabet Yasağı, s.71)Yine aynı şekilde Rekabet yasağına aykırılıkta dikkat edilen zarar müspet zarar olup, işverenin işçinin rekabet yasağına aykırı davranması sebebiyle oluşan fiili zararını veya kazanç kaybını ifade etmekte olduğu, ancak bazı hallerde, işverenin zararını ispat etmesinin kolay olmaması veya söz konusu ihlalden daha sonrasında kazanç kaybının oluşması söz konusu olabilmekte olduğu, bu sebeple, işveren Sözleşme’de bir cezai şart bedeli belirleyebilme imkanına sahip olduğu, böylece, işveren sadece rekabet yasağının ihlal edildiğini ispat ederek gelecekteki muhtemel zararlarını da tazmin edebileceğini, (Muhammed Sulu, ‘’ Rekabet Yasağı Sözleşmeleri’’, MÜHF Hukuk Araştırmaları Dergisi, C.22) Mahkemenin ise bu hususu yanlış değerlendirmekte olduğunu, zira işverenin cezai şart bedelini aşan bir zararı meydana gelmişse, bu aşkın zararın talep edilebilmesi için, işverenin cezai şart bedeli ile karşılanamayan bir zararının olduğunu ispat etmesi gerektiğini, somut olay bakımından da talep edilen bedel, cezai şart bedeli olup, müvekkili şirket tarafından bu zararın somut olarak ispat edilmesine gerek olmadığını, Yerel mahkeme tarafından uyuşmazlık konusunda uzman olmayan bilirkişilerce düzenlenen rapor hükme esas alındığını, Somut olaydaki uyuşmazlık konusu, “Rekabet Yasağına” aykırılık dolayısıyla talep edilen cezai şart tutarına ilişkin olduğunu, dolayısıyla bilirkişi kurulu oluşturulurken işbu hususun göz önünde bulundurularak, rekabet yasağı alanında uzman bir bilirkişinin kurula dahil edilmesi gerekmekte olduğunu, ancak Yerel Mahkeme’nin konunun uzmanı değil ve fakat finans uzmanı bir bilirkişi tarafından düzenlenen raporu hükme esas alması hatalı olup bozmayı gerektirdiğini, ayrıca SMMM yerine Yeminli bir mali müşavirin belirlenerek kurula eklenmesi gerekmekte olduğunu, zira Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Bilirkişiye başvurulmasını gerektiren hâller” başlıklı 226. Maddesi uyarınca: “Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez.” şeklinde belirtildiğini, dolayısıyla işbu davaya konu uyuşmazlık, rekabet yasağına aykırılık dolayısıyla cezai şart alacağına ilişkin olup Yerel Mahkeme tarafından bu konuda uzman bir bilirkişi tarafından rapor düzenlenmeden karar verilmesinin hatalı olduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’ nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, davalı işçinin hizmet sözleşmesindeki rekabet yasağı kaydına aykırı davrandığı iddiasına dayalı cezai şartalacağının tahsili talebiyle başlatılan icra takibine itiraz üzerine açılan itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine, karar verilmiş verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.İstinaf açısından uyuşmazlık konusu, taraflar arasındaki iş sözleşmesinde öngörülen rekabet yasağı hükmünün geçerli olup olmadığı ve davacının sözleşmede öngörülen cezai şart tutarını talep edip edemeyeceği noktalarındadır. Taraflar arasında 28/11/2011 tarihli HİZMET AKTİ başlıklı sözleşme İMZALANDIĞI ve davalının 20/06/2012 tarihli REKABET YASAĞI VE TİCARİ SIR VE BİLGİ SAKLAMA başlıklı taahhütname imzalanmış olduğu ihtilafsızdır.
Davalı …’ın SGK. Dökümüne göre davacı şirkette 28/11/2011 tarihinden 03/02/2014 tarihine kadar 3yıl 67 gün satış temsilcisi olarak çalıştığı ve davalının 03/02/2014 tarihli ibraname imzalayarak kendi istek ve arzusu ile işten ayrılmak istediğini belirtip istifa etmiştir.20/06/2012 tarihli REKABET YASAĞI VE TİCARİ SIR VE BİLGİ SAKLAMA başlıklı taahhütnamenin I. Maddesinde ticari sır ve gizlilik hükümlerinin düzenlendiği, II. Maddesinde rekabet yasağı hükümleri düzenlenmiştir.Mahkemece alınan bilirkişi heyet raporunda;” ….davacının, davalının haksız rekabet oluşturacak eylemlerine ilişkin dosyaya mübrez bir belge sunmadığı, davacı şirket , davalının hangi ticari sırları ifşa ettiğini, söz konusu ticari sırların davalının davacı şirketten ayrıldıktan sonra çalışmaya başladığı firmaya hangi müşterilerin geçtiği, davalının dava dışı ….A.Ş.’ye davacı şirkette çalıştığı dönemlerdeki müşterileri yönünden bir avantaj sağlayıp sağlamadığı yönünde dosyada delil olmadığı, davacı şirket kendi müşteri pörtföyünden hangi müşterilerin dava dışı ….A.Ş.’ye geçtiği yönünde delil sunulmadığını…,” belirtmişlerdir. 6098 sayılı TBK’nın 444/2. maddesi hükmüne göre, rekabet yasağı kaydı, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerlidir. Davalı …’ın SGK. dökümüne göre davacı şirkette 28/11/2011 tarihinden 03/02/2014 tarihine kadar 3yıl 67 gün satış temsilcisi olarak çalıştığı ve davalının işten ayrıldıktan sonra dava dışı … Şirketinde hangi tarihte işe girdiği ve hangi pozisyonda çalıştığına dair SGK. Kaydının dosya içerisinde olmadığı tesbit edilmiştir. 6098 sayılı Kanun 818 sayılı Kanun’dan farklı olarak, rekabet yasağı ile ilgili doğrudan mutlak bir geçersizliğin öngörülmediği, Anayasa ve diğer mevzuat hükümleri ile somut olgu nazara alınarak rekabet yasağının aşırı nitelikte olması halinde, yasağın kapsamı bakımından hakime uyarlama yetkisi tanındığı anlaşılmaktadır. Hakime tanınan bu yetkinin gerek müstakil açılan bir uyarlama davasında ve gerekse de ihlal halinde açılacak bir tazminat davasında kullanılabileceği kuşkusuzdur. Ayrıca aynı Kanun’un 444/2. maddesi “Rekabet yasağı kaydı, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerlidir.” hükmü haiz olup, anılan madde hükmü uyarınca rekabet yasağının işçinin yaptığı iş nedeniyle edindiği bilgileri, çalışmaya başladığı başka bir rakip işletmede kullanarak davacı işverene önemli ölçüde zarar verme ihtimalinin bulunması halinde geçerli olacaktır. ( Yargıtay 11 Hukuk Dairesi’nin 2018/1393 Esas,2019/2838 Karar sayılı içtihadı da benzer mahiyettedir.) Davalının SGK. dökümünde, davalının Satış temsilcisi olarak istihdam edildiğinin yazılı olduğu, dosyaya ibraz edilen 28/11/2011 tarihinde imzalanan hizmet akdinde davalının görev tanımının yazılı olmadığı, görev tanımına ilişkin sözleşme ekinin dosyaya ibraz edilmediği tesbit edilmiştir.Davalının hizmet akdinde satış temsilcisi görevinin hangi işleri kapsadığı belirtilmemiştir. Bunun yanında, bu pozisyonda çalışan bir kişinin şirket bünyesinde hangi işleri yapacağına ilişkin görev tanımı ve organizasyon şeması da dosyaya sunulmamıştır. Bu itibarla, mahkemece, öncelikle davalının çalıştığı dönemlere ilişkin görev tanımı ve organizasyon şemasının ve dava dışı şirkette çalıştığı döneme ait SGK. Dökümünün, özlük dosyasının, görev tanımı ve organizasyon şemasının dosyaya kazandırılması ve bu suretle satış temsilcisi pozisyonunda çalışan bir kimsenin şirket bünyesinde hangi işleri yaptığının belirlenmesi, akabinde ise gerekirse bilirkişi incelemesi de yaptırılarak hizmet ilişkisinin işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlayıp sağlamadığının tespit edilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı olarak karar verilmesi doğru görülmemiş ve davacı vekilinin istinaf sebebi yerinde görülmüştür. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2020/2023 Esas-2021/2136 Karar sayılı kararı da benzer mahiyettedir.)28/07/2020 tarih 31199 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 7251 Sayılı Kanun ile değişik HMK.nın 3531-a-6 mad. uyarınca; Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemesi halini de bu madde kapsamında değerlendirmek gerekecektir.Sonuç itibariyle, yukarıda açıklanan nedenler ile davacının istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkeme kararının HMK’ nın 353/1-a6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, mahkemece, yukarıda değinilen deliller toplanmak suretiyle akabinde ise gerekirse bilirkişi incelemesi de yaptırılarak rapor alınıp oluşacak sonuca göre karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 22/05/2019 tarih ve 2017/424 Esas 2019/631 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 44,40.TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine, 3-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 4-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 5-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 10/06/2021 tarihinde HMK’nın 353/1-a6 maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.