Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/1793 E. 2020/824 K. 10.09.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1793 Esas
KARAR NO: 2020/824 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2017/939 Esas – 2019/255 Karar
TARİH: 21/03/2019
DAVA: Alacak
KARAR TARİHİ : 10/09/2020
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkili ile davalı şirket arasında 20/10/2016 tarihli satın alma sözleşmesi imzalandığını, bu sözleşme ile müvekkili şirketin üretici sıfatı ile satın alma sipariş formunda özellikleri tespit edilen tekstil ürünlerini üretmeyi, teslim etmeyi üstlendiğini karşı tarafın ise satın almayı ve ödeme yapmayı üstlendiğini, davalı tarafın siparişi üzerine üretilen ürünlerin müvekkilinin fatura ve sevk irsaliyeleri ile birlikte davalıya teslim ettiğini, iş bu davaya dayanak olan faturaların Nisan 2017 içerisinde davalı tarafa teslim edilen ürünlere ilişkin 17/04/2017 ve 25/04/2017 tarihli faturalardan kaynaklandığını, ödenmemesi üzerine davalı hakkında icra takibi başlattıklarını davalının “vadesi gelmemiş faturaların tahsil edilmeye çalışıldığı” iddiası ile icra takibine itiraz ettiğini, BK 207.maddenin 2.fıkrasına göre sözleşmede aksi kararlaştırılmadıkça satıcı ve alıcının edimlerinin aynı anda ifa etmekle yükümlü olduğunu, sözleşmede satışın vadeli şekilde yapılacağını düzenleyen hüküm olmadığını, sözleşmenin 7.5.maddesinde, sözleşme bedelinin %30’u oranında ön avans, %30’u oranında ham madde bedeli, geri kalan bedelin ise ürün tesliminden ve fatura tarihinden sonraki 90-120-150 gün vadeli olarak çek verilecektir ifadesi ile vade kararlaştırılmadığını, bilakis ödemenin ürün teslimi ve fatura düzenlenmesinden sonra çek ile yapılacağının kararlaştırıldığını ancak davalı tarafça ürünlerin teslim alınmasına rağmen ödeme yapılmadığını herhangi bir vadeye sahip çekte teslim edilmediğini, bu nedenle davanın ve itirazının haksız olduğunu belirterek itirazın iptaline ve icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
ISLAH: Davacı vekili 19/07/2018 tarihinde uyap vasıtası ile dosyaya sunduğu ve aynı tarihli duruşmada da tekrarladığı ıslah dilekçesi ile itirazın iptali davasını alacak davasına dönüştürerek 355.931,39TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili dava dilekçesi ile, kesinleşen siparişlerle ilgili ödemenin bir kısmının avans şeklinde peşinen kalan kısmının ise ürünlerin teslim edilmesi sonrasında düzenlenecek fatura tarihinden itibaren 90-120-150 gün vadeli olarak ödeneceğini, sözleşmede düzenlendiğini, icra takibine konu edilen faturalar incelendiğinde, sözleşme hükümlerine aykırı olarak henüz vadeleri gelmeden icra takibine başlandığını, bu nedenle takibin yapıldığı tarihte muaccel bir alacak olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 21/03/2019 tarih ve 2017/939 Esas – 2019/255 Karar sayılı kararında; “…Davacı taraf davasını ıslah ederek alacak davasına dönüştürmüş olup, bu nedenle muacceliyet tarihini dava tarihi olan 26/10/2017 tarihi ile değerlendirilmesi gerekmektedir. Davalı taraf davaya konu olan faturalarla ilgili olan sözleşmenin 7.5.maddesinde geçen 90-120-150 gün vadeli çek verdiğini kanıtlayamamıştır. Kaldı ki fatura tarihleri 17/04/2017 dava tarihi de 26/10/2017 olup dava tarihi ile itibariyle her halikarda alacak muaccel hale gelmiştir. Her iki tarafın ticari defterinde de dava ya konu faturalar tek tek ayrıntılı olarak kayıt edilmiştir. Davalı tarafın dava konusu ürünleri teslim almadığına ilişkin herhangi bir itirazı da yoktur. Kaldı ki faturaların davalı ticari defterlerine kayıt edilmesi ürünlerin teslim alındığına karine teşkil etmektedir. Tüm bu nedenlerle, 17/04/2017 tarihli, (…, …, …, …, …, …, …, …, … nolu) 9 adet fatura nedeni ile toplan 355.931,39TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir. Davalı taraf en son 20/03/2019 tarihinde dosyaya sunmuş olduğu dilekçesi ile davayı tekrar itirazın iptali olarak ıslah ettiğini bildirmiş ise de ıslah ancak bir kez yapılabileceğinden davacının bu talebi dikkate alınmamıştır…,”gerekçesi ile, Davacının davasının kabulü ile 355.931,39TL nin dava tarihi olan 26/10/2017 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile, Hükme esas alınan bilirkişi raporu davaya cevap dilekçesindeki beyanlarını doğrulamakta olup, taraf ticari defter ve kayıtları üzerinde yapılan inceleme sonrasında davacının henüz vadesi gelmemiş olan alacakları icra takibine konu etmeye çalıştığı açıkça tespit olunmasına rağmen davanın kabulüne karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, Hükme esas alınan bilirkişi raporunda ticari defterlerin incelenmesi sonrasında müvekkili şirketin satın alma sözleşmesi hükümlerine göre; 2.000.000.00 TL’ lik bir ön avansı ödemesi yaptığı daha sonra da 1.304.829.30 TL lik hammadde faturası düzenlediği yani müvekkili şirketin satın alma sözleşmesinin devamı boyunca sözleşmenin ödeme hükümlerine uygun hareket ettiği tespit edilmiş olup davacı tarafın sözleşmeye uygun şekilde faturaların vadesini beklemeden ve faturalar muaccel hale gelmeden icra takibi başlatttığı dolayısıyla gerek icra takibinin gerekse iş bu davanın hukuki mesnetten yoksun olarak açıldığını, Davacı taraf, sözleşme hükümlerine göre henüz muaccel hale gelmediği, fatura alacaklarına dayanarak icra takibi başlatmış olup bu takibe karşı yapılan itiraz haklı olduğunu, Hükme esas alınan bilirkişi raporuyla da sabit olduğu üzere davacı tarafından İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosya ile başlatılan icra takibine konu faturaların, açık sözleşme hükmüne aykırı olarak henüz vadeleri gelmeden icra takibine konu edildiklerini, İcra takibine konu edilen faturalar Nisan 2017 ayına ait olup sözleşme gereğince bu faturaların ödeme vadeleri 90-120-150 gün iken davacı taraf fatura tarihleri üzerinden henüz 60 gün dahi geçmeden icra takibi başlattığı, dolayısıyla imzalı sözleşmeye uygun şekilde henüz vadesi gelmediği (muaccel hale gelmemiş) alacaklar icra takibine konu edildiğini, bu sebeple icra takibinin yapıldığı tarih ve müvekkili şirket tarafından itirazın yapıldığı tarih itibariyle muaccel hale gelmiş bir alacak olmadığından takibe yapılan itiraz haklı olup bilirkişi raporu da bunu doğrulamakta olduğunu, buna rağmen yerel mahkeme tarafından davanın kabulü kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğunu, Davacı tarafça açılan itirazın iptali davasının “alacak davası” olarak görülerek kabul edilmesi usul ve yasaya aykırı olup bu nedenle hükmün bozularak ortadan kaldırılmasını talep etmekte olduklarını, Yargıtay içtihatları ile de kabul edildiği üzere “itirazın iptali” davası takiple, dolayısıyla İcra Hukukunun kendine özgü kuralları ile sıkı sıkıya bağlı nevi şahsına münhasır bir dava türü olduğu, itirazın iptali davası ile alacak davası birbirinden tamamen farklı olup itirazın iptali alacak davası gibi görülüp incelenemeyeceğini, İtirazın iptali davalarında taraflar arasındaki alacağın varlığından ziyade icra takibine yönelik olarak borçlu tarafından yapılan itirazın haklı olup olmadığı noktasında inceleme yapılması gerektiği, zira her dava, açıldığı tarihte tespit edilen durum ve koşullar esas alınarak hüküm kurulduğunu, Davacının icra takibini başlattığı tarih itibariyle icra takibine konu ettiği faturaların muaccel hale gelmediği, sözleşmeye göre bu faturaların fatura düzenleme tarihinden itibaren 90-120 ve 150 günlük vadelerle ödeneceği açıkça kararlaştırılmış olduğu halde davacının bu hususa riayet etmeden faturaları icra takibine konu ettiği, dolayısıyla henüz muaccel hale gelmeyen faturaların icra takibine konu edildiği izahtan vareste olup hükme esas alınan bilirkişi raporunda da bu husus açıkça belirtildiğini, bu durumda müvekkili şirket tarafından icra takibine yönelik yapılan itirazın haklı ve yerinde olduğu açık olmakla davanın reddine karar verilmesi gerekirken “alacak davası” olarak kabul edilmesi usul ve yasaya aykırı olduğunu, İtirazın iptali davalarında taraflar arasındaki alacağın varlığından ziyade icra takibine yönelik olarak borçlu tarafından yapılan itirazın haklı olup olmadığı noktasında inceleme yapılması gerektiğini, zira her dava, açıldığı tarihte tespit edilen durum ve koşullar esas alınarak hüküm kurulacağını, (28.11.1956 T.1956/15 E.-15 Karar sayılı Yargıtay Tevhidi İçtihat) Davacının icra takibini başlattığı tarih itibariyle icra takibine konu ettiği alacakların muaccel hale gelmediği, sözleşmeye göre kesinleşmiş siparişlerin yine sözleşmede belirlenen vadelerde ödeneceği açıkça kararlaştırılmış olduğu halde davacının bu hususa riayet etmeden icra takibi başlattığı, dolayısıyla henüz muaccel hale gelmeyen alacakların icra takibine konu edildiği izahtan varestedir. Bu durumda müvekkil şirket tarafından icra takibine yönelik yapılan itirazın haklı ve yerinde olduğu açık olmakla davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulü yönünde hüküm tesis edilmesi usul ve yasaya aykırı olduğunu, İleri sürerek, istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, yargılama giderleri ile ücreti vekâletinin davacı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, taraflar arasında imzalanan 20/10/2016 tarihli SATINALMA SÖSLEŞMESİ başlıklı sözleşme uyarınca davacı tarafından üretilen ve davalıya teslim edildiği iddia edilen 17/04/2017 tarihli 7 adet ve 25/04/2017 tarihli 2 adet fatura bedeli olan toplam:355.931,39 TL. Bedelin tahsili talebiyle yapılan icra takibine itiraz üzerine açılan itirazın iptali davası olup yargılama aşamasında davacı vekili tarafından verilen ıslah dilekçesi ile dava alacak davası olarak değiştirilmiştir. Mahkemece, davacının davasının kabulü ile 355.931,39TL nin dava tarihi olan 26/10/2017 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davalı vekilinin davacı tarafça açılan itirazın iptali davasının “alacak davası” olarak görülerek kabul edilmesi usul ve yasaya aykırı olduğuna yönelik istinaf sebebi incelendiğinde,HMK Madde 176-” (1) Taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir,” hükmü düzenlenmiştir.HMK. Madde 177-” (1) Islah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir,” hükmü düzenlenmiştir.Davacı vekili 19/07/2018 tarihinde uyap vasıtası ile dosyaya sunduğu ve aynı tarihli duruşmada da tekrarladığı ıslah dilekçesi ile; itirazın iptali davasını alacak davasına dönüştürerek 355.931,39 TL. alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davacı vekili tarafından ıslah dilekçesi süresi içerisinde verilmiş olup ve ıslah dilekçesi ile itirazın iptali davasının alacak davasına dönüştürülmesinde usul ve yasaya aykırı bir durum olmadığından davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. (Yargıtay 23 HD. 2016/8924 Esas, 2020/233 Karar sayılı kararı benzermahiyettedir.) Davalı vekilinin henüz muaccel hale gelmeyen faturaların icra takibine konu edildiği ve mahkemece verilen kararın yerinde olmadığına yönelik istinaf sebebi incelendiğinde, Davacının satıcı, davalının alıcı olduğu taraflar arasında imzalanan 20/10/2016 tarihli SATINALMA SÖZLEŞMESİ başlıklı yazılı bir sözleşme bulunduğu görülmüştür. Sözleşmenin ÖDEME KOŞULLARI BAŞLIKLI bölümünün 7.5. Maddesinde ödeme şekli düzenlenmiş olup buna göre;” sözleşme bedelinin %30’u oranında ön avans, %30’u oranında ham madde bedeli, geri kalan bedelin ise ürün tesliminden ve fatura tarihinden sonraki 90-120-150 gün vadeli olarak çek verilecektir,” hükmü düzenlenmiştir. Davalı tarafın faturaları ve fatura konusu ürünleri teslim almadığına ilişkin herhangi bir iddiası yoktur. Davalı tarafın iddiası muaccel olmayan alacağın talep edilmesine ilişkindir. Davalı taraf sözleşme hükümlerine göre ön avans, ham madde bedelinin ödendiğini ve çeklerinde verildiğini iddia etmesine karşın davacı taraf davalının ön avans ve ham madde bedelini ödemediğini ve çekte vermediğini iddia etmektedir. Mahkemece, davalı tarafa ödediğini iddia ettiği ön avans ve ham madde bedeline ait ödeme evraklarını ve verdikleri iddia edilen çeklerle ilgili çek bilgilerinin dosyaya bildirilmesi istenilmiş, davalı vekili 19/03/2018 tarihli dilekçesinde, taraflara ait ticari defter ve kayıtlar incelendiğinde ödenen miktarın kolayca tespit edilebileceğini beyan etmiştir. Uyuşmazlık, taraflar arasında düzenlenen satın alma sözleşmesinin 7.5. Maddesinde düzenlenen sözleşme bedelinin %30’u oranında ön avans, %30’u oranında ham madde bedeli, geri kalan bedelin ise ürün tesliminden ve fatura tarihinden sonraki 90-120-150 gün vadeli olarak çek verilecektir, hükmünün vadeli satış olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve mahkemece verilen kararın yerinde olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) 6. maddesi uyarınca kural olarak, aksi kanunca belirlenmedikçe iki taraftan her biri iddiasını ispata mecburdur. İspat yükünü düzenleyen 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 190. maddesi de “(1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. (2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” hükmünü içermektedir. Tarafların usulüne uygun olarak tutmuş olduğu bilirkişi raporu ile saptanan ticari defterlerinde anılan faturaların kayıtlı olduğu, davalı tarafın dava konusu ürünleri teslim almadığına ilişkin herhangi bir itirazının olmadığı anlaşılmıştır. Yargıtay 19 Hukuk Dairesi’nin 2004/7898 Esas, 2005/2012 Karar sayılı içtihadı ve yerleşik Yargıtay içtihatlarında da belirtildiği üzere, 6100 Sayılı HMK. nın 222 maddesi uyarınca kanuna uygun olarak veya olmayarak tutulmuş olan ticari defterlerin münderecatı, sahibi ve halefleri aleyhine delil sayılır. Yargıtay 19 Hukuk Dairesi’nin 2015/7885 Esas, 2016/284 Karar Sayılı İçtihadında belirtildiği üzere, karşılıklı edim yükleyen ticari satış sözleşmelerinde (818 S. BK 81. madde, TBK 97.madde) mal bedeli olarak çek verilmesi, satışın peşin satış olduğu, edimlerin aynı anda ifa edildiği ve malın da teslim edildiğinin kabulünü gerektirir. Somut olayda davalı alıcı, satın alma sözleşmesinin 7.5. Maddesi uyarınca ürün tesliminden ve fatura tarihinden sonraki 90-120-150 gün vadeli olarak çek verildiğini kanıtlamakla yükümlü olup buna dair herhangi bir belge sunulmadığı anlaşılmıştır. Satış sözleşmesinde kural, peşin satıştır. Tarafların karşılıklı edimlerini aynı anda ifa ettikleri satışın, peşin yapıldığı kabul edilir. Bunun aksi yazılı belge ile kanıtlanır. Sözleşmesinin 7.5. Maddesi uyarınca ürün tesliminden ve fatura tarihinden sonraki 90-120-150 gün vadeli olarak çek verileceğinin belirtilmesi, bu satışın vadeli yapılacağını göstermez. Kaldı ki, davalının bu çeki düzenleyip davacı satıcıya teslim etmediği, ödeme vasıtası olan çekin alıcıya sunulmadığı ve davanın ıslah dilekçesi ile alacak davasına dönüştürüldüğü de anlaşılmakla, ilk derece mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olup, kamu düzenine de aykırı olmadığından davalı vekilinin istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Davalı vekili tarafından ileri sürülen istinaf nedenleri ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararında ayrı ayrı ve detaylı şekilde tartışılıp değerlendirildiği, mahkeme gerekçesi ve tespitinin dosya kapsamına uygun olduğu dairemizce belirlendiğinden, davalı vekilinin istinaf sebepleri ilk derece mahkemesinin gerekçesi ve değerlendirilmesine göre yerinde görülmemiştir. Sonuç itibariyle, dosya kapsamı, mahkemenin kabul ve gerekçesi ve istinaf sebepleri gözetildiğinde mahkeme kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan davalının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesine göre esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 24.313,67.TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan (44,40.TL+6.034,02.TL=) 6.078,42.TL harcın mahsubu ile bakiye 18.235,25.TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1.maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 10/09/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.