Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/1772 E. 2021/901 K. 17.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1772 Esas
KARAR NO: 2021/901 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2017/268 Esas – 2019/67 Karar
TARİH: 05/02/2019
DAVA: Menfi Tespit (Ticari İlişkiden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 17/06/2021
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkili … ve dava dışı …’in, İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünde … sicil numarası ile kayıtlı … Danışmanlık Şirketinde %50’şer oranında hissedar iken, sahip oldukları hisseleri Bakırköy … Noterliği’nin 10/06/2010 tarih ve …12 sayılı ”hisse devri ve temlik sözleşmesi” ve aynı tarihli ”taahhütname” ile davalılara devrederek şirket ortaklığından ayrıldıklarını, TC Maliye Bakanlığı Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı Marmara Küçük ve Orta Ölçekli Mükellefler Grup Başkanlığı’nın, 03/11/2014 tarihinde Martel şirketini ”Sahte Belge Kullanma” gerekçesi ile incelemeye aldığını ve akabinde vergi ziyaı ve özel usulsüzlük cezaları kestiğini, idarenin bu ceza ihbarnamelerine muhatap olan davalıların İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … E. Sayılı dosyası ile müvekkili aleyhine mevcut kapak hesabı neticesine göre, 63.762,01TL takip başlattığını ve bu takibe istinaden başlatılan ödeme emrinden zamanında haberdar olunamadığı için itiraz süresinin kaçırıldığını. Bu sebeplerle takip sonrası menfi tespit davası açma hakkının kullanıldığını, usulüne uygun olarak devrini gerçekleştirdikleri hisseleriyle alakalı olarak hiç bir yetkisi kalmayan müvekkilinin ”yetki olmadığında sorumluluk olmaz” prensibinden hareketle sorumsuzluklarının ortaya çıkacağını, devirden önce tarh ve tahakkuku yapılmamış ve henüz muaccel olmayan bir kamu alacağı için, hisseyi devralan ortağın, kamu alacağının muacceliyeti ile alakalı bir def’i ileri süremeyeceğini, kamu borcundan kurtulamayacağını, devir ve taahhüt sözleşmesine ek olarak cezai şart koşulu eklendiğini, devir sırasında şirkete karşı yapılmış hiç bir takip ve buna bağlı hiç bir borç olmadığını, müvekkilin devirden kaynaklanan borçlarını tam ve eksiksiz yerine getirdiğinden cezai şart koşulunun sona erdiğini, menfi tespit davasının kabulüne, müvekkilinin davalı şirkete herhangi bir borcunun olmadığının tespitine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı şirket üzerinde bırakılmasına dava konusu takipte ödeme yapıldığından, müvekkili şirketin ileride telafisi imkansız maddi ve manevi zararlara uğrayacağı muhtemel olduğundan dava konusu takibin, teminatsız veya mahkemece uygun görülecek bir teminat mukabilinde ve iş bu dosya kapsamında yapılacak yargılama neticesi verilecek mahkeme kararının kesinleşmesine kadar ihtiyat-i tedbir kararı verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, TC Maliye Bakanlığı Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı Marmara küçük ve Orta Ölçekli Mükellefler Grup Başkanlığı tarafından 03.11.2014 tarihinde incelemeye alınan dönemin devirden önceki Aralık 2009 – Ocak 2010 – Şubat 2010 – Nisan 2010 – Mayıs 2010 Dönemlerine ilişkin “sahte belge kullanmak” sebebiyle vergi zıyaı ve özel usulsüzlük cezaları kestiğini, müvekkilleri tarafından davacı ve dava dışı …’e amme alacağını tahsil amacı ile başvurduğunu ancak davacı ve dava dışı …’in işbu cezalara itiraz edip ve idari dava ikame ettiklerini, İstanbul 1. Vergi Mahkemesi’nin 17.05.2016 tarih ve 2015/804E, 2016/13455K ve 2015/805E, 2016/1346K sayılı kararları ile itirazların reddine karar verildiğini ve işbu kararların kesinleştiğini, davacı ve dava dışı …’ten tahsil edilemeyen amme alacakları için müvekkillerine başvuran Merter vergi dairesi müdürlüğünce toplamda 25.959,11-TL vergi zıyaı ve özel usulsüzlük cezaları kestiğini, müvekkillerin talebi ile bu cezaların yapılandırıldığını, taraflar arasında imzalanan taahhütnamenin 2.4. maddesi gereği devrolunan şirket ile ilgili olarak yasalara aykırı işlemlerin mevcut olmadığının davacı ve dava dışı … tarafından taahhüt edildiğini, müvekkillerinin, davacı aleyhine icra takibi başlatırken dayanakları 10.06.2010 tarihli taahhütname olduğunu, taahhütname gereği şirket ile ilgili olarak yasalara aykırı hiçbir işlemin yapılmadığının bildirildiğini, buna rağmen böyle bir neden ile ortaya çıkabilecek tüm zararların da karşılanacağının taahhüt edildiğini, tamamı ile taahhütnamenin bu hükmüne dayanılarak, usule ve yasaya uygun biçimde takip başlatıldığını, dolayısı ile vergi dairesi ile müvekkilleri arasında bir ihtilaf olmayıp, anılan borcu ödemek konusunda asıl sorumlular olan davacı ve dava dışı …’e 10.06.2010 tarihli taahhütnameye dayanılarak rücu edildiğini, davacının menfi tespit davası gereği, ihtiyati tedbir talep etmeleri, yasal olarak en aşağı %115 teminat yatırmak zorunlulukları ve dahi bu meblağı karşılayabilecek olmaları, cezai şart bedelinin davacı yanın mahvına yol açacak düzeyde olmadığının en açık göstergesi olduğunu, arz ve izah edilen nedenlerden mütevellit; huzurdaki davanın reddine, kötü niyetli dava aleyhine alacağın %40 ından az olmamak kaydı ile kötü niyet tazminatına, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin karşı yana tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 05/02/2019 tarih 2017/268 Esas – 2019/67 Karar sayılı kararında; “… Danışmanlık Limited Şirketi hisselerinin Bakırköy … Noterliği 10/06/2010 tarih ve … yevmiye numaralı “hisse devri ve temlik sözleşmesi” ile devredildiği, takibe konu alacakların dayanağını teşkil eden vergi cezalarının hisse devrinden önce Aralık 2009-Mayıs 2010 dönemine yönelik inceleme kapsamında davacının sorumluluk döneminde gerçekleşmiş eylemlere yönelik olması, vergi cezalarının iptaline yönelik davalılarca açılan davadan vazgeçilerek lehe düzenleme teşkil eden 6736 sayılı kanun kapsamında borcun yapılandırılmış olmasının basiretli bir tacirden beklenen bir davranış olduğu, yapılandırılan bedel kapsamında davalı alacaklıların asıl alacak olarak istenen 25.919,11 TL üzerinden takip yapmakta haklı olduğu; Davaya konu takipte cezai şart olarak istenen bedele ilişkin Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 19/06/2017 tarih 2018/683-6692 E.K sayılı ilamında; “Cezai şartı düzenleyen TBK.nun 179/1 (BK.nun 158/1). maddesi; “Bir sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumu için bir ceza kararlaştırılmışsa, aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı, ya borcun ya da cezanın ifasını isteyebilir.” hükmünü içermektedir. Aynı kanunun 182/1.(BK.nun 161/1) maddesinde; “Taraflar, cezanın mikarını serbestçe belirleyebilirler.” denilmekte ise de bu serbestlik sınırsız değildir. Maddenin son fıkrasında yer alan; “Hakim, aşırı gördüğü ceza koşulunu kendiliğinden indirir.” hükmü gereğince, hakim taraflarca kararlaştırılan cezai şart miktarının fahiş olup olmadığını re’sen incelemek, fahiş ise ceza miktarını tenkis etmekle (indirmekle) görevlidir. Bir davada, cezai şart miktarının fahiş olup olmadığı; tarafların ekonomik durumları, özel olarak borçlunun ödeme gücü, sözleşmenin süresi, alacaklının asıl borcun ifa edilmesi halinde elde edeceği yarar ile cezai şartın ödenmesinin sağlayacağı yarar arasındaki makul (adil) ölçü, sözleşmeye aykırı davranılması yüzünden alacaklının uğradığı zarar, borçlunun borcunu yerine getirmemek suretiyle sağladığı yarar, borçlunun kusur derecesi ve borca aykırı davranışının ağırlığı esas alınarak belirlenmelidir. Hakimin, bu kuralı uygularken kullanacağı takdir hakkının, Yargıtay denetimine elverişli esaslara dayanması da zorunludur. Cezai şartın indirilmesini gerektiren hallerde, hakim her şeyden önce alacaklının menfaatini gözönünde tutmalı, menfaatlerin ne dereceye kadar ihlal edildiğini araştırmalı, davalının kusurunun ağırlığını ve tarafların içinde bulunduğu durum gözönünde tutmalıdır. Ceza, alacaklının uğradığı zarar ile ihlal edilen menfaatlerle makul bir surette mütenasip olmalıdır. Esasen TTK’nun 22. Maddesi gereğince tacir sıfatını haiz borçlu cezai şartın indirilmesini isteyemez ise de, kararlaştırılan ceza tutarı borçlunun iktisaden sarsılmasını, çöküntüye uğramasını mucip olacak ise indirim isteyebileceği uygulamada kabul edilmektedir.” demek suretiyle cezai şart miktarının belirlenmesinde esas alınacak unsurları açıklamıştır. Hisse devriyle aynı gün taraflar arasında düzenlenen “Taahhütname” başlıklı belgeyle “Şirketin vermesi gereken tüm vergi, ssk vb resmi beyannamelerini verdiğini, şirketin hiçbir vergi, ssk belediye, para cezası ve benzeri gerek resmi kurumlara gerekse yerli, yabancı banka, finans kurumları, gerçek ve tüzel kişilere, üçüncü şahıslara hiçbir borcu bulunmadığını, yasaya aykırı işlemlerinin mevcut olmadığını, şirketin nakdi, gayrinakdi kredilerinin kefaletlerinin, garanti akitlerinin veya üçüncü şahıslara karşı borç doğuracak taahhütlerinin, ciro ve avallerinin olmadığını, böyle bir durum tezahür eder ise, gerek şirketin gerekse devralanların bu durumdan kaynaklanan tüm zarar, ziyanlarını ve ayrıca bu bedelin %100 tutarında cezai şart bedeli ile ilk yazılı bildirimde derhal, nakden ve defaeten ödemeyi” taahhüt ederler şeklinde taahhütte bulunulmuş olmasına karşın davacı borçlunun sorumlu olduğu ve hisse devri ve taahhütnamenin hemen öncesi bir dönemde vergi cezasına sebep olacak şekilde usulsüzlük yapılmış olması ve bu durumun davalılara açıklanmayarak devralan davalıların zarara uğratılmış olması sebebiyle kararlaştırılan ve talep edilen cezai şart miktarının yerinde olduğunun kabulüyle açılan menfi tespit davasının reddine karar vermek gerekmiştir. Bunun yanında davacı tarafın talebi doğrultusunda mahkememizce icra dosyasına yatacak olan paranın alacaklıya ödenmemesi konusunda İİK 72/3 kapsamında ihtiyati tedbir kararı verilmekle davanın reddine karar verilmiş olması kapsamında İİK 72/4. Maddesinde aranan koşullar gerçekleşmekle reddedilen miktar üzerinden %20 nispetinde hesaplanan inkar tazminatının davacıdan alınarak davalıya verilmesine ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm fıkrası oluşturulmuştur….”gerekçesi ile, 1-İspat olunumayan davanın REDDİNE 2-Reddedilen alacağın %20 si nispetinde hesaplanan 10.383,64-TL tazminatın İİK 72/4 maddesi gereğince davacıdan alınıp davalılara verilmesine karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, yerel mahkemenin eksik ve yetersiz bilirkişi raporuna dayanarak hüküm kurduğunu, Müvekkili ile ihbar olunan …’in şirketin eşit oranda eski paydaşları olduğunu, 6183 Sayılı Kanunun 35. Maddesinde, “Limited şirket ortakları, şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulurlar” şeklinde açık hüküm bulunduğunu, kabul anlamına gelmemekle birlikte sanki ihbar olunan … ve müvekkili arasında müteselsil sorumluluk varmış gibi tüm borçtan müvekkilinin sorumlu tutulmasının hukuka ve kanuna uygun olmadığını, Bilirkişi raporunda eksik ve hatalı hususların yanı sıra davalıların basiretli bir tacir gibi davranarak vergi cezasını yapılandırması ve vergi mahkemesinde açtığı davadan feragat etmesinin daha avantajlı olduğu şeklinde değerlendirmelerin mevcut olduğunu ancak yerel mahkeme rapora ilişkin itirazlarını değerlendirmeden, hüküm kurmaya elverişli olmayan bilirkişi raporuna göre karar verdiğini, İleri sürerek yerel mahkeme kararının kaldırılmasını davanın kabulüne karar verilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, menfi tespit davasıdır. Davacı vekili, müvekkili … ve dava dışı …’in, İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünde … sicil numarası ile kayıtlı … Danışmanlık Şirketinde %50’şer oranında hissedar iken, sahip oldukları hisseleri Bakırköy … Noterliği’nin 10/06/2010 tarih ve … sayılı ”hisse devri ve temlik sözleşmesi” ve aynı tarihli ”taahhütname” ile davalılara devrederek şirket ortaklığından ayrıldıklarını, vergi dairesinin ilgili şirket hakkında vergi ziyaı ve özel usulsüzlük cezaları kestiğini, idarenin bu ceza ihbarnamelerine muhatap olan davalıların İstanbul …İcra müdürlüğü … E. Sayılı dosyası ile müvekkili aleyhine mevcut kapak hesabı neticesine göre, 63.762,01TL takip başlattığını devir sırasında şirkete karşı yapılmış hiç bir takip ve buna bağlı hiç bir borç olmadığını, devirden önce tarh ve tahakkuku yapılmamış ve henüz muaccel olmayan bir kamu alacağı için, hisseyi devralan ortağın, kamu alacağının muacceliyeti ile alakalı bir def’i ileri süremeyeceğini, kamu borcundan kurtulamayacağını, hisse devrinden sonra gerçekleşen vergi borcundan dolayı müvekkilinin sorumluluğuna gidilemeyeceğini, müvekkilinin devirden kaynaklanan borçlarını tam ve eksiksiz yerine getirdiğinden cezai şart koşulununda sona erdiğini belirterek, takipten dolayı borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiş, mahkemece davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. Taraflar arasında dava dışı … Danışmanlık Ltd. Şti.’nin hisselerinin devri konusunda sözleşme yapıldığı, davacı ile dava dışı diğer takip borçlusunun anılan şirkette bulunan tüm hisselerini 10/06/2010 tarihli noterden düzenlenme hisse devir sözleşmesi ile davalılara devrettikleri ve yine aynı tarihli taahhütname ile (taahhütname 2.4 maddesi) şirket hisselerini devreden davacı ile dava dışı takip borçlusunun şirketin herhangi bir vergi borcu bulunmadığını, yasalara aykırı işlemi bulunmadığını, tüm vergi, SSK vb resmi beyannamelerini verdiğini, böyle bir durum tezahür ederse gerek şirketin gerekse devralanların (davalılar) bu durumdan kaynaklanacak tüm zararını ve ayrıca bu bedelin %100’ü tutarında cezai şartı ödeyeceklerini taahhüt ettikleri, bilirkişi raporuna göre vergi incelemesi sonucunda, söz konusu şirketin, hisse devir tarihinden önceki dönemden kaynaklı vergi ziyaı cezalı KDV borcunun ortaya çıktığı, anılan vergi/ceza ihbarnamelerinin davacıya tebliğ edildiği, davalıların söz konusu vergi cezalarını uzlaşma yoluyla yapılandırdıkları sabittir. Davaya konu takip, davalılar tarafından davacı ile dava dışı … hakkında söz konusu vergi cezalarının tahsili ile taahhütname gereğince oluşan cezai şart alacağının tahsili için başlatılmıştır. Davacı, 10/06/2010 tarihli taahhütname ile hisse devir tarihinden önce şirketin herhangi bir vergi borcu bulunmadığını taahhüt ederek bunların daha sonra ortaya çıkması halinde vergi borcundan sorumlu olacaklarını ve ayrıca böyle bir durumda ortaya çıkan borcun %100 oranında cezai şart ödemeyi taahhüt ettiğinden bu taahhüdü ile bağlıdır. Bilirkişi raporuna göre de takibe konu vergi borcu şirket hisse devrinden önce yapılan usulsüzlük işleminden kaynaklandığından taahhütnamede öngörülen koşul oluşmuştur. Taahhütnamede vergi borcunun ödenmesi şart koşulmamış olup, herhangi bir vergi borcunun ortaya çıkması halinde davacı bu vergi borcunu ödemeyi kabul etmiştir. Yine taahhütnamede vergi borcunundan sorumluluk için hisselerini devreden ortakların vergi borcunun doğumuna kasıtlı eylemleri ile sebep olmaları düzenlenmemiş olup, şirketin her hangi bir vergi borcu bulunmadığı, vergi borcu çıkması halinde bunun ödeneceği taahhüt edilmiştir. Bu nedenle davacının bu yönlere ilişkin istinaf sebebi yerinde değildir. Söz konusu vergi borcundan dolayı taahhütname gereğince hisse devri yapan ortaklar birlikte sorumluluk üstlenmiş olup, takipte davacı ve hissesini devreden diğer ortak aleyhine başlatılmıştır. Taahhütnamede birlikte sorumluluk düzenlenmiş olup devreden ortakların hisseleri oranında sorumlu olacakları belirtilmemiştir. Bu nedenle davacının ve dava dışı diğer borçlunun sorumlulukları müteselsil olup davalılar her ikisinden de taahhütname gereğince borcun ve cezai şartın tamamını talep edebileceklerdir. Davacının bu yöne ilişkin istinaf sebebi de yerinde değildir. Bilirkişi raporuna göre, davalılar şirkete tahakkuk ettirilen vergi cezalarına karşı zamanında usulüne uygun olarak vergi mahkemesinde dava açmış olup, bu mahkemece davanın kısmen kabul kısmen reddine karar verilmiş, mahkeme kararına karşı da süresinde yasal yollara müracaat edilmiştir. Ancak temyiz aşamasında 6736 sayılı yasadan yararlanmak için (yasa ile borç yapılandırılması yapılabilmesi için dava açılmamış olması, açılan davalardan veya kanun yollarından feragat edilmesi gerektiği ) kanun yolu müracaatından feragat edilmiştir. Yine bilirkişi raporuna göre yapılan bu feragat davacının yararınadır. Davacının soyut bilirkişi raporuna itirazı ve bu nedenle de bu istinaf sebebi de yerinde değildir. Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde hukuka aykırı bir yön bulunmamasına göre; ilk derece mahkemesince verilen karar usul ve yasaya uygun olup kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30.TL istinaf karar harcından, istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 44,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 14,9 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 17/06/2021 tarihinde HMK’ nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.