Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/1765 E. 2019/1380 K. 16.10.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1765 Esas
KARAR NO : 2019/1380 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ:İSTANBUL ANADOLU 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2015/985 Esas 2018/861 Karar
TARİH : 19/09/2018
DAVA : İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 16/10/2019
İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; davalı borçlunun müvekkili şirkete olan bakiye cari hesap borcu nedeniyle İstanbul Anadolu …. İcra Dairesi’nin … Esas sayılı icra dosyası ile alacağın tahsili amacıyla hakkında icra takibine geçildiğini, davalının borcunun olmadığını ileri sürerek borcun tamamına ve faize itiraz etmesi üzerine takibin durduğunu, borçlu davalının aynı zamanda zamanaşımı itirazında bulunduğunu, borçlunun ayrıca kendileri hakkında icra takibi yapılması için borçlu davalı olarak bir izinleri olmadığından dolayı vekalet ilişkisine de itiraz ettiklerini, borçlunun borcun olmadığını iddia etmesine rağmen ticari defterler incelendiğinde borçlunun bakiye cari hesap borcunun 907.000,00-TL olduğunun görüleceğini, hesap ekstresinin de icra dosyasında mevcut olduğunu, borçlunun zamanaşımı itirazının hukuken geçersiz olduğunu, alacağın mahiyeti itibari ile 10 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğunu, ayrıca B.K. 154 maddesi uyarınca borca faiz taahhuk ettirilmesi ve borca karşı yapılmış ödemeler nedeniyle zamanaşımı sürelerinin de kesildiğini, davanın ticari bir dava olup, takip tarihinden itibaren yasal %11,50 ticari faiz istenmesinin hukuken geçerli olduğunu, borçlunun ayrıca kendileri hakkında icra takibi yapılması için borçlu davalı olarak bir izinleri olmadığından dolayı vekalet ilişkisine yapmış olduğu itirazın da hukuken geçerli olmadığını, M.K. 2. maddesine göre kötü niyetli borçluların sırf kendileri hakkında açılmış icra takiplerine engel olmak amacıyla yapmış oldukları itirazın hukuken geçerli olmayacağını, davalı borçludan kendisi hakkında yapılacak icra takibi için izin alınması gerektiğini iddia etmenin abesle iştigal olduğunu, çünkü davalı borçlunun böyle bir şeyi talep etme hakkı ve yetkisi olmadığını, bu nedenlerle davanın kabulü ile haksız ve mesnetsiz olarak borçlu tarafından yapılan itirazın iptaline, takibin devamına, takip tarihinden itibaren işleyecek olan senelik %11,50 ticari faizi ile birlikte takibin devamına ve davalı borçlunun %20 inkar tazminatla mahkumiyetine, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davalıya tahmiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile; davacının cari hesaptan doğan borca ilişkin iddiasının gerçeği yansıtmadığını, cari hesap borcu olmadığını, borca, faize ve faiz oranına da itiraz ettiklerini, TTK’nun 89. maddesinin yazılı olmadıkça cari hesap sözleşmesinin geçerli olmayacağını açıkçı öngördüğünü, müvekkili ile davacı şirket arasında yazılı cari hesap ilişkisi ve sözleşmesi olmadığını, alacak talep ve dava haklarının zamanaşımına uğradığını, davacıların iddialarını kabul etme anlamına gelmemek kayıt ve şartıyla zamanaşımı definde bulunduklarını, TBK’nun 147. maddesinin 4. fıkrasının ise bir ortaklıkta ortaklık sözleşmesinden doğan ve ortakların birbirleri veya kendileri ile ortaklık arasındaki bir ortaığın müdürleri, temsilcileri denetçileri ile ortaklık veya ortaklar arasındaki alacakların beş yıllık zamanaşımına tabi olduğunu öngördüğünü, vekilin genel dava vekaletnamesi ile müvekkilini davada temsil edebilirse de müvekkili ile kendi arasında iç ilişki bakımından bu konuda müvekkilinden özel bir talimat almış olması gerektiğini, özel talimatın alındığını ispat yükünün genel vekil de olduğunu, imza sirkülerinden de anlaşılacağı üzere davacının birisi A grubundan, birisi B grubundan olmak üzere en az iki müdürün ortak imzasıyla temsil ve ilzam edildiğini, şirket adına iş ve işlem yapmaya başlayan davacı vekilinin şirketin %50 ortağı … Şirketinin Bornova … Noterliğinden 14/04/2015 tarih ve … yevmiye nolu ihtarnameyi göndererek A grubu yetkili müdürlerin onayı olmadan şirket adına hiçbir iş ve işlem yapmamasının istendiğini, en az iki müdürün ortak imzasıyla talimat verilmeden hiçbir grup davanın icra takibi ve başka bir işlemin yapılamayacağını, şirket adına harcama yapamayacağını, davacı şirketin vekil olarak davayı açan avukatına dava açma konusunda talimat verilmediği gibi aksine şirket adına iş ve işlem yapmaması için şirketin %50 ortağı ve A grubu müdürleri tarafından kendisine talimat verildiğini, davacı tarafın şahitlerin isim ve adreslerini ve hangi konuda dinleteceklerini bildirmediklerini, şirkete ait fabrikada çalışan, beyaz yakalı kilit personelin davacı şirketin kurucu ortakları … ve … tarafından işe alındığını, onlarla uzun yıllardan beri birlekte çalıştığını, özellikle muhasebe, depo gibi evrak ve kayıtları onların çok yakınları olan bu kişilerin elinde olduğunu, şirketin muhasebe kayıtları üzerinde oynamalar yapılması, fiktif işlemler yapmaları, var olmayan alacakları varmış gibi, var olan alacakları da yokmuş gibi işlem yapmaları nedeniyle ihtarnameler gönderildiğini, bu davanın perde arkasındaki gerçek davacılarının … ve … olduğunu, şirket kayıtlarının ellerinde bulunduran …’in alacaklı olduğundan bahisle davacı şirket aleyhine icra takibi başlattığını, bu takibi usul ve kanuna aykırı olarak kesinleştidiklerini, böylece şeklen şirketten alacaklı duruma geldiklerini, şirket vekaletini şirketin talimatı olmadan hukuka aykırı olarak kullandıklarını, müvekkilinin 9 yıldan beri müdürler kurulu üyesi şirket müdürü olduğunu, yapılan ortaklar kurulu toplantılarında ibra edildiğini, bu nedenle de davanın haksız ve mesnetsiz olduğunu, davacının bu takibi yapmakta haksız ve kötü niyetli olduğunu, bu nedenle davacının reddedilen meblağın %20’den aşağı olmamak üzere uygun bir tazminata mahkum edilmesini ve davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 19/09/2018 tarih 2015/985 Esas 2018/861 Karar sayılı kararında;”Dosya kapsamına göre, davacı şirketin ortaklarının …, … ve … A.Ş. olduğu, … şirketinin davacı şirkette %50 ortak olduğu, … ve …’in birlikte %50 ortak oldukları, ticaret sicil kayıtlarına göre davacı şirketin biri A grubundan biri de B grubundan olmak üzere en az 2 müdürle temsil edilebileceğinin ortaklar kurulu kararıyla belirlendiği, her iki gruptan en az bir yetkili imzasıyla şirket işlerini takip için vekalet verilebileceği, davacı şirket adına bu davayı açan vekil avukat, …’nun A grubu şirket yetkililerince azledildiği ve azilin kendisine bildirildiği, vekilin müvekkili adına dava açması için genel vekaletnamesinin bulunması ve davayı takip konusunda özel talimatın gerekli olduğu, şirketin %50 ortağı olan ….A.Ş. tarafından dosyamız da davacı şirket adına davayı açan vekil Avukat …’na Bornova …Noterliği vasıtasıyla A grubu yetkili müdür onayı olmadan hiçbir işlem yapılmaması konusunda ihtarname gönderildiği ve 17/04/2015 tarihinde vekile tebliğ edildiği, bu durumda şirketin %50 ortağı olan kişiler tarafından şirket adına dava açmak üzere vekaletname verilmesi konusunda yetki bulunmadığı gibi vekaletnameyi düzenleyen kişilerin … ve … isimli kişiler olduğu, vekaletnamede A grubu ve B grubu şirket ortağı oldukları, davacı vekilinin şirket ortakları birlikteyken düzenledikleri vekaletnameye dayanarak şirket adına kendisine vekalet verenlerden biri olan davalı …’a karşı bu davayı açtığı, bu durumda davacı vekilinin vekillik görevi ve yetkisi bulunmadığı halde bu davayı açmış olduğu anlaşılmakla, HMK’nun 114/f. maddesindeki davayı takip konusunda usulüne uygun düzenlenmiş vekaletnamesi olmadığı kanaatine varılarak bu yönden dava şartının oluşmadığı kanaatine varılmıştır. Ayrıca bu davayı davacı şirketin %50 hissedarlarından …’in şirketi tek başına temsil ve karar alma imkanı olmaksızın şirket adına açtığı anlaşılmakla, davacı şirket adına vekaletname düzenleyen …’in davada şirket adına tek başına dava ehliyeti bulunmadığı, dava ehliyetinin ise dava şartı olduğu, dava şartlarının resen nazara alınması gerektiği …” gerekçesi ile; Davanın HMK’nun 114/1-d,f ve 115/2.maddeleri uyarınca USULDEN REDDİNE karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile;İlk derece mahkemesi kararının usul ve hukuka aykırı olduğunu, Davalının dava dışı şirket adına beyanda bulunma hakkı olmadığını, bahsedilen olayların davacı şirketin ortakları arasındaki iç ilişkiden kaynaklanan bir sorunlar silsilesi olduğu, ayrıca müvekkili şirketin % 50 ortakları olan … ve … dava dosyasına davacı yanında katılmak ve davayı HGK kararı uyarınca takip etmek için dilekçe verdiği ve açıkça taraflarına gönderilmiş bir azilname olmadığını beyan ettiğini, davalının emsal olarak koyduğu davanın tarafları değişik olduğu gibi ve müvekkili şirketin % 50 ortakları olan … ve … tarafından da anılan karar için de taraflarınca karar düzeltme yoluna başvurulduğunu,Yargıtayın anılan kararının borçlu davalı % 50 ortak tarafından avukat olarak müvekkili şirket adına açmış oldukları icra ve davalarda muvafakatinin olmadığına dair açmış olduğu veya açılmış olan yine tarafları ve konuları aynı olan davalarda verilen kararlar uyarınca ve yine Yargıtay’ın ve İstinaf Mahkemelerince bu konuda daha önce verilmiş olan kararları ile açıkça çelişmekte olduğunu, Mahkemece verilecek kararların öncelikle hakkaniyete ve MK 2. maddesine uygun olmak zorunda olduğu, ayrıca Mahkeme ve Yargıtay’da, tarafları ve konuları hatta dilekçeleri bile birbirinin tıpa tıp aynı olan davalarda verilmiş kararlarda aynı Türk Hukuk Sistemi ve mahkemelerince verilmiş olması nedeniyle aynı olmak zorunda olduğunu, aksi takdirde hukuk sisteminde kargaşa ve güvensizlik ortamı doğacağını, Davanın konusunun vekalet ilişkisinin aynı nedenlerle tartışıldığı vekaletin kullanılmasına engel olunması amacıyla açılan davalarda diğer % 50 ortak ve onu müvekkili şirkette temsil eden bir kısım şirket müdürleri tarafından açılmış bu davalarda A ve B gurubu imzalardan ve yetkilerden bahsederek kısaca şirket vekili olarak icra takibi yetkisinin olmadığını ve kendileri hakkında icra takibini açmak için yetki vermediklerini ve % 50 ortak olarak avukat olarak azil edildiğini ileri sürerek takibin iptalini talep ettikleri davaların hepsi hakkında davanın reddine karar verildiğini, bu kararların kesinleştirildiğini, Bu konuda Yargıtay 12. HD’si 2017 / 37 Esas sayılı karar düzeltme incelemesi sonunda kesinleşmiş kararında; açıkça somut olayda geçerli bir azilname olmadığına karar verildiğini, ” Borçlunun sunmuş olduğu belgeler incelendiğinde geçerli bir azilname olmadığı görülmektedir.” “O halde istemin dosyada herhangi bir azilname bulunmadığından reddine karar verilmesi gerekirken icra müdürlüğüne yapılan itirazla duran takip bakımından bu davayı açmada hukuki yararı olmadığı gerekçesiyle yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz ise de anılan husus tekrar yargılama yapılmasını gerektirecek nitelikte olmadığından sonucu itibariyle doğru mahkeme kararının onanması gerekmiştir.” gerekçesi ile anılan kararları onadığını, Yargıtay 12. HD’nin dava konusu sadece vekalet ilişkisi olan daha önce kesinleşmiş kararı göz önüne alındığında geçerli bir azilname söz konusu olmadığını, ancak halen derdest olan Yargıtay 11. HD’deki dava konusu itirazın iptali olan dava dosyalarında verilen karar uyarınca ise geçerli bir azilname söz konusu olduğunu, bu durumda her iki Yargıtay H.D.’sinin kararları arasında çelişki doğduğunu, Yargıtay 12. HD uyarınca azil edilmediği için dava ve icra takiplerini takip etmek zorunda olduklarını, ancak Yargıtay 11. HD uyarınca azil edildiğinden dolayı icra takiplerini ve davaları takip edemeyeceğini, bunun bir çelişki olduğunu, Yargıtay 12. HD’nin kararının daha önce kesinleşmiş olması nedeniyle göz önüne alınması gerektiğini, Ayrıca kendisinin vekalet ilişkisi nedeniyle temsil ettiği müvekkili şirket … San. ve Dış Tic. Ltd. Şti. olduğunu, bu şirket tarafından da tarafına noterden gönderilmiş bir azilname olmadığını, açmış olduğu icra takipleri ve davaların müvekkili şirketin menfaatine uygun olduğu, borçlu olan kişiden icazet alınması MK 2. maddesi göz önüne alındığında hakkaniyete uygun bir davranış olmadığını, burada asıl önemli olan davalının gerçekten borcunun olup olmadığı hususu olduğunu, takibinde itiraz ile durduğu göz önüne alındığında yargılama neticesinde borçlu olup olmadığı ve gerçek açıkça ortaya çıkacağını, Şirketin diğer % 50 ortakları olan … ve …’in kendileri tarafından herhangi bir azil olmadığını hukuki işlemlere aynen devam etmesini söylediklerini, davalının azil konusunda tarafların anlaştığına dair itirazların gerçek olmadığı ve bu konuda diğer % 50 ortak olan … ve … tarafından da derdest olan tüm davalara dilekçe ile başvurularak hem davalara müdahil talebinde bulundukları, hemde bu konuya açıklık getirerek herhangi bir azil olmadığını açıkça beyan ettiklerini, mahkemece öncelikle müdahillerin asli müdahilliği konusunda karar verilerek asli müdahillik ilgili işlemlerin tamamlanması için müdahillere süre verilmesi gerektiğini, Yargıtay’ın ve Mahkeme tarafından borçlu davalının MK 2. Maddesine aykırı kötü niyeti gözden kaçırılmakta olduğunu, Yargıtay’ın tarafsızlık ve taraflara eşit davranması ilkesi uyarınca sadece % 50 ortağın isteklerini değil diğer % 50 ortağında isteklerini göz önüne alması gerektiğini, aksi davranışın müvekkili şirketin haksız olarak 17.257.619,92 TL zarara uğramasına ve bu nedenle de diğer % 50 ortağında zararına neden olacağını, bu durumda Yargıtay’ın vereceği kararın şirkete kayyım atanması ve atanacak kayyımdan da icazet alınması yönünde olması gerektiği ve böylelikle takibin durduğu da göz önüne alınarak yapılacak yargılama sonucunda da gerçeğin ortaya çıkmasına izin verilmesi gerektiğini, gerek Yargıtay 12. HD.’nin ve gerekse istinaf mahkemesinin bu konuda almış olduğu tüm kararlarında bu yönde olduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER : İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/985 Esas 2019/435 Karar sayılı dosyası kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava itirazın iptali davasıdır.Davacı şirket vekili olarak Av. … verdiği dava dilekçesi ile davalı hakkında yaptıkları icra takibine davalının haksız itiraz ederek takibi durdurduğunu belirterek itirazın iptalini talep etmiştir.Mahkemece, dava açan vekilin davacı şirket adına dava açmak üzere vekaletnamesi bulunması ve davayı takip konusunda yetkilendirilmesi gerektiği, vekilin söz konusu davayı açmak konusunda vekillik görevinin ve yetkisinin bulunmadığından (şirketin birlikte temsil ve ilzama yetkili A grubu hisseleri temsilen şirket müdürlerinin vekile şirket adına dava açmama ve takip etmemesi için gönderilen ihtarname), bahisle dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiş, davacı vekili bu karara karşı istinaf başvurusunda bulunmuştur.Dosyaya sunulan benzer bir davada aynı gerekçe ile davanın reddine dair kararın temyizi üzerine Yargıtay 11. HD’nin verdiği 2016/11581 E. 2018/4927 K. sayılı kararı ile onanmıştır. Buna göre vekilin vekillik görevini yapabilmesi için müvekkili tarafından bu konuda yani dava açması konusunda yetkilendirilmesi gerekir. Oysa davacı şirket, genel kurulu kararına göre, şirketi A ve B grubu hissedarları temsil etmek üzere yönetim kuruluna seçilen müdürlerden ayrı ayrı 2 müdürün birlikte imzası ile temsil ve ilzam edilmektedir. Şirketin A. grubu hissedarlarını temsil eden müdürler dava açan vekile şirket adına her hangi bir dava açmamasını ihtar etmişlerdir. Buna göre şirketi temsile yetkili olan müdürler tarafından vekile dava açması konusunda verilmiş bir yetki ve talimat bulunmadığından vekilin şirket adına dava açmasına imkan bulunmamaktadır. HMK’nın 114/1-d ve f maddelerinde bu husus dava şartı olarak belirlenmiş olup söz konusu şart gerçekleşmediğinden mahkemece davanın usulden reddine karar verilmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmamaktadır. Bu nedenle yerinde olmayan istinaf başvurusunun esastan reddi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nun 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 44,40 TL istinaf karar harcı istinaf aşamasında peşin olarak yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 16/10/2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.