Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/1722 E. 2019/1313 K. 03.10.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1722 Esas
KARAR NO : 2019/1313 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 09/02/2017
NUMARASI : 2014/353 Esas 2017/153 Karar
DAVA : Tazminat
KARAR TARİHİ: 03/10/2019
Dairemizden verilen 21/02/2018 tarih ve 2017/734 Esas – 2018/116 Karar sayılı kararın Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 06/05/2019 tarih ve 2018/1917 Esas – 2019/3441 Karar sayılı ilamı ile bozulmakla; dosyanın Dairemizin yukarıdaki esasına kaydı yapılıp duruşmalı olarak yapılan incelenmesi sonucunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkili ile davalının İstanbul Ticaret Sicili’ nin .. sicil nosunda kayıtlı olan … Tic. Ltd. Şti. ile yine İstanbul Ticaret Sicili’nin … sicil nosu ile kayıtlı olan … Ltd. Şti.’nin %50 payına sahip ortakları olduğunu, ana sözleşme gereği bu şirketlerin kuruluş tarihi olan 19/11/2003 ile 29/09/2004 tarihinden itibaren anılan şirketlerin müdürlük yetkileri ile şirketin temsil ve ilzamı konusunda davalı tarafın yetkili olduğunu, davalının şirketlerin varlığı ile iştigal konularında müvekkilinin denetim ve bilgi alma haklarını engellediğini, müvekkilini bu şirketlere sokmadığını, anılan şirketlerin kar etmesine rağmen hiçbir şekilde müvekkiline kar payı verilmediğini, aksine davalı yanın müdür olmasına rağmen müvekkilinin ortak olduğu şirketlerin iştigal konusu ile aynı olan ve kendisinin de bizzat ortak olduğu İstanbul Ticaret Sicil Memurluğu’nun … sicil nosunda kayıtlı olan … Sanayi Ticaret A.Ş. ile yine İstanbul Ticaret Memurluğu’nun … nosunda kayıtlı .. Limited Şirketini kurdurduğunu ve bu şirketlerde bizzat yönetim kurulu üyesi ve müdür olarak çalışmak sureti ile müvekkilinin ortak olduğu şirket aleyhine faaliyetlerde bulunduğunu, davalı yanın müvekkili ile ortak olduğu şirketlerle aynı iştigal konusuna sahip şirketleri, aynı fabrika binası içerisinde kurduğunu ve birlikte kurulan şirketin makine ve üretim bandında ticari işlerine devam ettiğini, böylelikle ortak olunan şirkete ait envanterde yazılı makine parkurunu da kendi şerketine intikal ettirdiğini, şirketleri zarara uğrattığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin haklarının saklı kalmak kaydı ile şimdilik 5.000.TL.’nin davalıdan tahsili ile şirkete verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile; davacının hiçbir sermayesi olmadığı halde 2003 yılı sonunda %50-%50 pay ile şirket kurulduğunu, başlangıçtaki davacı hissesini dahi gerçekte müvekkilinin ödediğini, 2004 yılında makine yatırımı yapıldığını, şirket envanterinde 1 torna ve 1 freeze makinesi olduğunu, bu makinaların bedellerinin de yine müvekkili tarafından karşılandığını, üretimde kullanılan diğer makinelerin müvekkilinin diğer şirketi üzerine olduğunu,10/03/2004 tarihli … yevmiye nolu tastikli kararda şirket faaliyeti için gereken makinaların … San. Ltd. Şti. firmasından kiralanmasına karar verildiğini, 17 Kasım 2003’te kurulan … Ltd. Şti.’nin ilk 3 yıl için …’un şirket müdürü seçildiğini, 28/11/2003 tarihli ticaret sicil gazetesiyle ilan olunduğunu, şirket ticari unvanının … Ticaret Ltd. Şti. olduğunu, her ikisinde de ortaklık paylarının aynı olduğunu, üretim yapan … Tic. Ltd. Şti. için 2004 yılında kar olmadığını, 340.000 Euro cirosu olduğunu, masraf ve firenin çok olduğunu, 800.000 TL civarında masraf doğduğunu, şirketin zararda olduğunu, üretimi bildiği ve kalıp yaptığı iddiasında olan davacının hataları yüzünden firenin çok çıktığını, %200 fire ile şirketin devamlı zarar ettiğini, 24/05/2005 tarihinde şirketin sermaye payının 5.000 TL.’den 400.000 TL’ye çıkarıldığını, davacı tarafın bu kendi payına düşen payını ödemediğini, 2005 yılı ortalarında şirket ortakları ve yetkililerinin toplantı yaparak şirketin geleceği için kredi alınması konusunda karar aldığını, toplantının akabinde davacı …’ın şirket adına kayıtlı … marka araçla ortadan kaybolduğunu, adresini terk ettiğini, telefona çıkmadığını ve kesin bir tabirle kaçtığını, bu kaçma girişiminden hemen sonra kendisinin şirkete getirmiş olduğu kayınbiraderi, yakın akraba ve eski çalışma arkadaşlarının da fabrikadan kendi istekleri ile ayrıldığını, daha sonra Düzce taraflarında eşinin ve kayınbiraderinin adına bir şirket kurduğuna dair duyumlar alındığını, şirketin tek başına müvekkilinin üzerine kaldığını, karar almakta zorlandığını, … bey’in diğer şirketinden mal ve para aktararak şirketi ayakta tutmaya çalıştığını, davacının rakip firmalara geçerek ve kendisinden sonra … ayrılan yakın akrabalarını bu rakip firmaya aldırarak piyasada rekabet koşullarına aykırı eylemlerde bulunduğunu, 2005’te genel kurul toplantısına çağırıldığı halde katılmadığını, dolayısıyla şirkete alınmadığı iddiasının asılsız olduğunu, Bakırköy Asliye Ticaret Mahkemesi’nde davacı tarafın açtığı kayyım talebinin reddedildiğini, vergi dairesi bakımından 01/01/2006 tarihinden itibaren beyannamelerinin verildiği halde şirketin gayri faal olduğunu, şirketin ticaret hukuku açısından tasfiye edilmiş olmadığını, şirketlerin vergi ve sigorta borçlarını halen taksitler halinde müvekkili tarafından ödendiğini ve ödenmekte olduğunu, şirketin kazancının olmadığını, davacının talep ettiği iki adet makinanın 2005 yılında bir diğer şirkete satıldığını, şirket borçları için harcandığını, bunların bedellerinin de kullanılmış makina olması sebebiyle çok düşük olduğunu, üretimin … Bey’in diğer şirketinin makineleriyle yapıldığını, şirket aleyhine açılan alacak davaları neticesinde kaybedilen tazminat bedellerinin müvekkili tarafından ödendiğini, davacının davranışları sebebiyle şirketin sektörde küçüldüğünü, sermayesi kalmadığından dolayı Hollanda asıllı ortaklarla yeni bir şirket kurmak zorunda kalındığını, bugün gelinen noktada cüzi bir maaşla fabrika müdürü olarak ve %10 hisseyle devamlı zararda olan bir şirketi idare ettiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiş, davalı vekili 29/05/2015 tarihli ıslah dilekçesi ile de zamanaşımı definde bulunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk derece mahkemesi 09/02/2017 tarih ve 2014/353 Esas 2017/153 Karar sayılı kararı ile; “…davacının ortak olduğu … firmasının 17/12/2013 tarihinde, … şirketinin de 29/09/2014 tarihinde kurulduğu, davalının ise bu tarihlerden sonra 31/07/2006 tarihinde … şirketini, 08/11/2016 tarihinde de … Şirketini kurduğu, davalının müdür olduğu … Ltd.Şti’nin yurt içi satışının dahi olmadığı, … Ltd. Şti.’ nin mevcut yurt içi satışlarının söz konusu rekabet yasağına aykırılıktan etkilenmediği, tarafların müşterileri arasında bir bağlantının da bulunmadığı, … Ltd. Şti.’nin düzenli olarak seyreden bir kârlılık durumunun da olmadığı, makinaların şirket zararına olarak şirket mal varlığından çıkartılmasına yönelik herhangi bir delil bulunmadığı, davacının tüm dosya kapsamına nazaran rekabet yasağına aykırılık sebebiyle şirketin uğramış olduğu zararı somut olarak ispat edemediği ” gerekçesi ile; Davanın reddine karar verilmiş ve verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; İlk derece mahkemesinin ret kararının haksız ve hukuka aykırı olduğunu,Mahkemenin birbiri ile zarar konusunda çelişen bilirkişi raporlarından sonra uzlaştırıcı ve çelişkileri giderici yeni bir bilirkişi incelemesi yapmamasının adil yargılama ve usul hükümlerine aykırılık teşkil edeceğini, Mahkemenin re’sen gerekçesiz oluşturduğu bilirkişi kurulunun dahi davalının hukuka aykırı eylemini saptadığı ve açık olarak davalının TTK 547 maddesine aykırı olarak haksız rekabette bulunduğunu belirtmiş olmasına rağmen davalının hukuka aykırı olan bu eylemini ödüllendirir şeklinde “ … somut zarar ispatlanmadı…” gerekçesiyle davayı ret ettiğini, bilirkişilerin somut zararın ispatı noktasında şirketin ticari defterlerine bakarak inceleme yaptıkları ve ticari defterlerin usulüne uygun olmadığını bu nedenle defterlerde sağlıklı bir veriye ulaşamadıklarını ve ticari defterlerinde davalının nezdinde olduğunu belirttiklerini, Mahkemenin haksız rekabet var ama somut zarar yok gerekçesinin yerinde olmadığı ve bu gerekçenin esasen Yargıtay içtihatlarına da aykırı olduğunu, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 25/05/1998 tarih 1998/2026 Esas – 1998/3741 Karar sayılı ilamında zararının ispatlanamaması halinde mahkemenin makul bir tazminata hükmetmesi gerekirken mahkemenin hukuka aykırı olarak haksız rekabetin varlığına rağmen davayı tamamen ret etmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, İleri sürerek, istinaf başvurusunun kabulü ile, icranın geri bırakılmasına, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucu kaldırılarak yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DAİREMİZİN İLK KARARI : Dairemiz 21/02/2018 tarih 2017/734 Esas 2018/116 sayılı ilk kararı ile;”Dava; davalının, tarafların ortak oldukları şirketlerle aynı iş kolunda şirket kurmak ve yöneticiliğini yapmak suretiyle haksız rekabette bulunmak, ortak şirketlere ait makine ve üretim bandını kallanmak ve ortak şirketlere ait makine parkurunu kendi şirketine intikal ettirmek suretiyle ortak şirketleri zarara uğratttığı iddiasına dayalı tazminat istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince davanın esastan reddine karar verilmiş, verilen karara karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İddianın ileri sürülüş biçimi ve dosya kapsamına göre; davanın dayanağı 6762 Sayılı yasanın 547.maddesi ve aynı yasanın 556. maddesi yollamasıyla TTK’ nın 309 ve 336. maddeleridir. Davalı vekili 29/05/2015 tarihli ıslah dilekçesi ile zamanaşımı definde bulunduğundan öncelikle bu hususun değerlendirilmesi gerekmektedir. TTK’nın 309/son maddesi “Mes’ul olan kimselere karşı tazminat istemek hakkı davacının zararı ve mesul olan kimseyi öğrendiği tarihten itibaren iki yıl ve her halde zararı doğuran fiilin vukuu tarihinden itibaren beş yıl geçmekle müruruzamana uğrar” hükmünü içermektedir. Davacı vekilinin davalıyı ve dava dışı ortak şirketleri hasım göstererek İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2008/149 Esas sayılı dosyasında 13/03/2008 tarihinde açtığı davanın dava dilekçesinde” davalı …’ un ortak şirketleri iyi yönetemediği, şirketin demirbaşı olan tüm malları kendisinin ortak olduğu şirketlere aktardığı, davalının ortak şirketler aleyhine haksız rekabette bulunduğu, şirketin ekonomik çıkarlarını koruyamadığı” ileri sürülerek ortak şirketlere kayyım atanması talepli dava açtığı, davacının o tarihteki iddiaları ile iş bu davaya konu iddialarının aynı nitelikte olduğu, yine İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2007/393 Esas sayılı dosyasında davacı vekilleri tarafından ortak şirketler adına davacı ve davalının ortağı olduğu şirketler aleyhine açılan ve vekalet ehliyeti yokluğu nedeniyle reddedilen haksız rekabet davasının dava dilekçesinde de aynı nitelikteki iddiaların ileri sürüldüğü, yine bu dava dilekçesinin içeriğinden davacının, Silivri 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’ nin 2007/42 Esas sayılı dosyasında 30/04/2007 tarihinde tespit yaptırdığı, yapılan tespit sırasında ortak şirkete ait makine, üretim bandı ve fabrika binası ve yönetim merkezinin davalıya ait şirketler tarafından kullanıldığının tespit edildiğinin ileri sürüldüğü, yine aynı dava dilekçesi içeriğinden İstanbul 12. Asliye Ceza Mahkemesi’ nin bir dosyasında 04/10/2006 tarihinde ortak şirketlerin ticari defterleri üzerinde mahallinde yapılan inceleme sırasında ortak şirket adresinde davalıya ait şirketin faaliyet gösterdiğinin tespit edildiğinin ileri sürüldüğü, dolayısıyla davacının iş bu davaya dayanak yaptığı zararlandırıcı işlemlerden 04/10/2006 tarihinden ve devam eden yıllarda haberdar olduğu, bu tarihten itibaren davanın açıldığı 18/04/2012 tarihine kadar 6762 Sayılı TTK’ nın 309/son maddesinde belirtilen zamanaşımı süresinin dolduğu, bu nedenle ilk derece mahkemesince davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, davanın esastan reddine karar verilmiş olması temyiz edenin sıfatına göre kararın ortadan kaldırılmasını gerektirmediğinden…” gerekçesi ile;Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b/1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE karar verilmiş, karara karşı davacı tarafından temyiz yoluna başvurulmuştur.
YARGITAY BOZMA İLAMI : Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 06/052019 tarih 2018/1917 Esas 2019/3441 Karar sayılı ilamında; “1-) Dava limited şirketin müdürünün sorumluluğuna dayalı tazminat istemine ilişkin olup, İlk Derece Mahkemesince yazılı gerekçeyle davanın esastan reddine karar verilmiş, anılan karara karşı davacı tarafça istinaf isteminde bulunulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesince verilen 21.02.2018 tarihli karar ile davanın zaman aşımından reddi gerekirken esastan reddine karar verilmesinin doğru olmadığı, ancak bu durumun istinafa başvuran tarafın sıfatına göre kararın ortadan kaldırılmasını gerektirmediği, kararın sonucu itibariyle doğru olması nedeniyle davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.6100 sayılı HMK’nın 355. maddesi gereği Bölge Adliye Mahkemesince istinaf incelemesi, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılacaktır. Zaman aşımı, niteliği itibariyle bir def’i olup ileri sürülmemesi halinde hakim tarafından re’sen nazara alınamaz.Somut olayda İlk Derece Mahkemesince verilen davanın esastan reddine ilişkin karara karşı istinaf yoluna başvuran davacının gösterdiği istinaf sebepleri arasında zaman aşımına ilişkin bir itiraz bulunmamaktadır. Bir başka söyleyişle, davacı, mahkemenin kabulüne göre gerekçeye yönelik bir istinaf istemi belirtmemiş, ilk derece mahkemesinin esastan redde ilişkin kararına karşı davalı yanca zamanaşımı def’inin mahkemece nazara alınmadığı yolunda herhangi bir istinaf başvurusunda bulunulmamıştır. Bu durumda, Bölge Adliye Mahkemesince, ileri sürülen istinaf sebepleriyle sınırlı olarak inceleme yapılması, bu bağlamda istinaf sebepleri arasında yer almayan zamanaşımı meselesi üzerinde durulmaksızın işin esasının incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, gerekçede işin esasının incelenmediği de ifade edilmek suretiyle hüküm kurulması kanunun açık hükmüne aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.2-) Öte yandan, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b. 2. maddesi “Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında duruşma yapılmadan karar verilir.” hükmünü haiz olup, anılan hüküm doğrultusunda Bölge Adliye Mahkemesinin, İlk Derece Mahkemesi kararında gerekçede hata edildiğini saptaması ve fakat sonucun doğru olduğuna kanaat getirmesi halinde, az yukarda açıklanan kanun maddesinin açık hükmü uyarınca, ilk derece mahkemesi kararı kaldırılmalı, gerekçe düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmalıdır. Bölge Adliye Mahkemesinin temyize konu kararı, kabule göre dahi, usul hükümlerine açıkça aykırı, kararın gerekçesi ile hüküm arasında çelişkiye (teşvişe) yol açan bir karar niteliğinde olup kararın re’sen ve bu yönden de bozulması gerekmiştir.3-) Bozma sebep şekline göre, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.” gerekçeleri ile; Yukarıda (1) ve (2) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA, (3) numaralı bentte açıklanan nedenle davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Dairemizce duruşma yapılarak, usul ve yasaya uygun görülen bozma kararına uyulmasına karar verilmiştir.
İNCELEME VE DEĞERLENDİRME: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; tarafların ortak oldukları şirketlerle aynı iş kolunda şirket kurmak ve yöneticiliğini yapmak suretiyle haksız rekabette bulunmak, ortak şirketlere ait makine ve üretim bandını kallanmak ve ortak şirketlere ait makine parkurunu kendi şirketine intikal ettirmek suretiyle ortak şirketleri zarara uğrattığından bahisle limited şirket müdürünün sorumluluğuna dayalı tazminat istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince davanın esastan reddine karar verilmiş, verilen karara karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İddianın ileri sürülüş biçimi ve dosya kapsamına göre; davanın dayanağı 6762 Sayılı yasanın 547. maddesi ve aynı yasanın 556. maddesi yollamasıyla TTK’ nın 309 ve 336. maddeleridir. Mahkemece, davaya konu şirketlere ait ticari defter ve belgeler üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmış, bilirkişi heyetinden raporlar aldırılmıştır,Bilirkişi heyetinin 05/09/2014 tarihli ilk raporunda tarafların ortak olduğu ve davaya konu … Tic. Ltd. Şti.’nin 17/11/2003 tarihinde, … Tic. Ltd. Şti.’nin 29/09/2004 yılında, davalının ortak ve müdürü olduğu … Tic. A.Ş’nin 31/07/2006 tarihinde, … Ltd. Şti.’nin ise 08/11/2006 tarihinde kurulduğu, davaya konu … Tic. Ltd. Şti.’nin ticari defterlerine göre maddi duran varlıklarının 178.875,48 TL olduğu, maddi duran varlıklarının 2006 yılında dava dışı 3. kişilere 55.752 ve 131.461,44 TL ye satıldığı, şirketin 2005 yılıda 5.785,45 tl, 2006 yılında 153.868,29 TL kar elde ettiği, bu yıllarda elde ettiği karlarının geçmiş yıllar zararlarını karşılamadığı ve 2007-2008 ve 2009 yıllarında bilançosunda zarar ettiği, 2009 yılına kadar faal olduğu ve bu şirket borçlarından dolayı yapılan takiplerde borçların davalı ve davalının eşi tarafından ödendiği, sonuç olarak da davacının ortak olduğu şirketlerin 2003 ve 2004 yıllarında kurulması, davalının ise bu tarihlerden sonra 2006 yılında … A.Ş. ve … Ltd. Şti.’ni kurması, davacının ortak olduğu şirketlerin (…. Ltd. Şti. ve …. Ltd. Şti.) bu tarihten sonra (2007) zarar etmeye başlaması, davalının ortak olduğu şirketlerin kurulmasından kısa bir süre önce davacının ortak olduğu şirketin gayrı faal hale getirilmesi ve 2009 yılında kesin olarak faaliyetine son verilmesi, söz konusu davalının ortak olduğu şirketlerin davacının ortak olduğu şirketlerin adresinde faaliyet göstermesi nedeniyle davalının eyleminin TTK 56 vd. maddeleri uyarınca haksız rekabet oluşturduğu, davalının tarafların ortak olduğu şirketlerde müdürlük görevi yaptığı sırada diğer ortaklarından izin almadan faaliyet konusu aynı olan diğer şirketleri kurması ve bu şirketlerde müdürlük görevi yapmasının TTK 547. maddesine aykırılık teşkil ettiği, tazminat talebinin … şirketinin 2005 ve 2006 yıllarında elde etmiş olduğu kar durumuna göre tespiti gerektiği yolunda görüş bildirilmiş, bilirkişi raporuna itiraz üzerine aynı heyetten 28/04/2015 tarihli ek rapor alınmış, bu raporda kök rapordaki görüş ve kanatlerde herhangi bir değişiklik oluşmadığı belirtilmiştir.Yapılan itiraz üzerine aynı bilirkişi heyetinden 02/10/2015 tarihli 2. ek rapor alınmış bu raporda tarafların ortak olduğu …şirketinin 2003-2009 yılları arasında yaptığı tüm satışların yurt içine yapıldığı, davalının ortak olduğu şirketin ise tüm satışlarının yurt dışına yaplıdığı, davalının haksız rekabete konu olacak bir satış faaliyetinin bulunmadığı, davaya konu tarafların müşterek ortak olduğu … şirketinin taşıt ve demirbaş satışlarının dava dışı 3. kişilere yapıldığı, bu şirktetin 2016 yılı bilançosunda yer alan karının önemli bir kısmının taşıt ve demirbaş satışından elde edildiği, davalının haksız rekabette bulunmadığı, eylemlerinin kanun ve ana sözleşmeye aykırı olmadığı yolunda görüş bildirildiği, söz konusu raporda bilirkişi heyetinin diğer üyesinin söz konusu tespitlere ilk bilirkişi ve 1. ek rapordaki görüş ve kanaatini koruyarak muhalefet etiği görülmüştür.Bilirkişi görüşü HMK’nın 282 maddesine göre takdiri delil olup, hakim diğer delillerle birlikte bilirkişi görüşünü de serbestçe değerlendirecektir. Mahkemede, dosyada bulunan diğer delilerle birlikte bilirkişi raporunu değerlendirmiş, alınan ek 2. bilirkişi raporundaki görüşe itibar ederek hükme esas almıştır.Dosyada bulunan belge ve bilgilere göre, tarafların birlikte ortak oldukları şirketler 2003 ve 2004 yıllarında kurulmuş olup, üretimleri tamamen yurt içi satışa yöneliktir. Söz konusu şirketler 2003 ve 2004 yıllarında zarar etmiş olup, 2005 yılında küçük bir miktar kar etmiş ise de, eski yıllar zararını karşılayacak miktarda değildir. 2006 yılında bilançosunda kar ettiği görünmekte ise de, söz konusu karın önemli kısmı şirketin taşıt ve demirbaşlarının satışından elde edilen gelirdir. Ticari faaliyeti sonucu elde edilen bir kar bulunmamaktadır.Esasen söz konusu şirketler 2006 yılından itibaren gayrı faal hale gelmiş, duran varlıkların borçlarını kapatmak için satmaya başlamıştır. Tüm bu faaliyetler de şirketlerin önceki yıllar zararını karşılamaya yetmemiştir. Davalının ise 2006 yılında, yurt dışından ortak bularak kendi şirketlerini kurduğu ve bu şirketlerde müdür olarak görev yaptığı, davalının şirketlerinin yurt içine satışının bulunmadığı, satışlarının tamamını yurt dışına yapıldığı, her ne kadar faaliyet alanları aynı gibi görünse de müşteri kitlelerinin aynı olmadığı, böylece ortada haksız rekabet eyleminin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Her ne kadar davalının ortak ve müdürü olduğu şirketlerde görev yaparken şirket ortaklarından izin almaksızın, aynı faaliyet konularında kurulan şirketlere ortak ve müdür olması 6762 sayılı TTK’nın 547. maddesine aykırı ise de, tarafların birlikte ortak oldukları şirketlerin faaliyet dönemlerinde gerçekte önemli bir miktarda kar elde edememesi, yapılan ticari faaliyet karlarının önceki yıllar zararını karşılamaktan uzak olması, şirketin önceki yıllar zararlarının karşılanması için şirket makine ve demirbaşlarının satılmasının gerekmesi, bu nedenle şirketin 2006 yılından itibaren gayrı faal duruma gelmesi, davalının kurmuş olduğu ve müdürlük görevini yaptığı şirketlerin diğer şirketlerle aynı müşterilere satış yapmaması, bu nedenle haksız rekabet oluşturacak eylemlerin bulunmaması, davalının eylemleri nedeniyle davacının ortak olduğu şirketin zarara uğradığının ispatlanamaması nedeniyle, davanın reddine dair verilen mahkeme kararında usul ve yasaya aykırılık bulunmamaktadır.Bu nedenle, dosya kapsamı, mahkemenin kabul ve gerekçesi ve istinaf sebepleri gözetildiğinde; mahkeme kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 Maddesine göre esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nun 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 85,70.TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 44,40.TL istinaf karar harcından istinaf eden davacı tarafından istinaf aşamasında peşin olarak yatırılan 31,40.TL’nin mahsubu ile bakiye 13,00.TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden davacı üzerinde bırakılmasına, 5-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT 2. kısım 2. bölüm 17/a maddesine göre davalı lehine takdir olunan 1.362,00.TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 6-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine, Dair olarak, hazır olan taraf vekillerinin yüzlerine karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 03/10/2019