Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/1714 E. 2021/1121 K. 08.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1714
KARAR NO: 2021/1121
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: İSTANBUL ANADOLU 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 19/12/2017
DOSYA NUMARASI: 2014/2576 Esas – 2017/1200 Karar
DAVA: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 08/09/2021
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili …’ın dünyaca ünlü bir fotoğraf sanatçısı olduğunu, davalı firmadan sadece 9 ay sürecek bir bir projede kullanılmak üzere profesyonel bir IP kamera sistemi sipariş ettiğini, davalıyla yapılan sözleşmenin konusunun ürünlerin satışı ile birlikte nakliyesi ve Katar’da montajını içerdiğini, müvekkilinin yükümlülüklerini yerine getirdiğini ve peşin olarak 7.500 USD’yi 28/12/2017 tarihinde … hesabından çekerek elden davalıya ödediğini, davalının da sözleşmenin altına ön ödeme tutarı olarak 7.500 USD’yi tahsil ettiğine dair not düştüğünü, peşin ödeme sonrası müvekkilinin davalı yetkilisi olan … ile sistemin Katar’a gönderilmesi konusunda defalarca konuşulduğunu ancak bu hususunun gerçekleştirilmediğini, bunun yanında davalıya projenin süresinin 9 ay ile sınırlı olduğu ve Şubat 2013-Ekim 2013 tarihleri arasında projenin devam edeceği izah edilmesine rağmen davalının ürünleri teslim etmediğini, daha sonra sözleşmeye aykırı olmasına rağmen davalının ürünlerin tüm bedelini talep ettiğini, davalının hesabına 25/03/2013 tarihinde bakiye bedelin de ödendiğini, ancak buna rağmen davalının edimini yerine getirmediğini, ödenmiş olan paranın iadesini talep etmesine rağmen davalının bedeli iade etmediğini, bu nedenle İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile takip başlatılarak davalıya ödenen 30.917,75 TL’nin iadesinin talep edildiğini, ancak davalının takibe ve borca itiraz ederek takibi durdurduğunu, söz konusu itiraz sonrası davalının müvekkiline ihtar göndererek ürünleri teslim alabileceğini belirttiğini, bu hususunun dahi tek başına davalının kötü niyetini ortaya koyduğunu belirtilerek, davalının sebepsiz zenginleştiği iddiasıyla başlatılan takibe itirazının iptaline, takibin devamına, müvekkili lehine icra inkar tazminatına, HMK 329/1 ve 2. maddeleri gereğince müvekkili ile aralarında belirlenen vekalet ücretinin tamamının karşı tarafça ödenmesine, karşı tarafın disiplin para cezasına çarptırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın hak düşürücü süre içinde açılmaması nedeniyle usulden reddi gerektiğini, tarafların mutabık olduğu teklif sözleşmesinde açıkça ürünlerin İstanbul teslimli olduğu ve nakliyenin hariç tutulduğunun belirtildiğini, bu nedenle davacı yanca ürünlerin Katar’a nakliyesinin talep edilmesinin taraflar arasındaki sözleşmeye aykırı olduğunu, davacının e-postalarındaki ifadenin de bu yönde bulunduğunu, müvekkilinin sadece, bu hususlarda davacıya destek olarak yardımcı olacağının belirlendiğini, müvekkilinin üzerine düşen sorumluluğu yerine getirdiğini ve malzemelerin davacıya teslimini İstanbul’da yapmaya hazır olduğunu belirttiğini, ancak davacının müvekkilini oyaladıktan sonra aleyhine icra takibini başlattığını belirterek, davanın reddine ve davacıdan kötüniyet tazminatı tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 19/12/2017 tarih ve 2014/2576 Esas – 2017/1200 Karar sayılı kararı ile; “…. taraflar arasında satım ve eser sözleşmesi unsurlarını barındıran isimsiz bir sözleşme akdedildiği, her iki tarafça sunulan teklifin TBK m. 3 hükmünce öneri niteliği taşıdığını ve bunun kabul edildiği, tarafların sözleşmenin esaslı noktalarında uyuşması ile TBK m. 1 hükmünce geçerli bir sözleşmenin kurulduğu, taraflar arasında mevcut sözleşme hükmünde aynen “ürünler İstanbul teslimidir, nakliye hariçtir. … teklifimiz montaj esnasında değişikliğe uğrayabilir…” hususlarının yazılı olduğu, bu hükümden açıkça anlaşılacağı üzere teslim yerinin İstanbul olduğu, davacının iddia ettiği gibi nakliyenin ve montajın Katar’da yapılacağına ilişkin herhangi bir kararlaştırma olmadığı, dosya kapsamında bu sözleşme hükmüne ilişkin TBK m. 13 hükmü gereğince yapılmış geçerli bir değişikliğin bulunmadığı, söz konusu madde hükmünün tarafları bağlayıcı nitelikte olduğu, davalının keşide etmiş olduğu ihtar ile de borcun kararlaştrıldığı gibi İstanbul’da ifasına hazır olduğunu belirttiği, bu kapsamda davalının Katar’da montaja ilişkin borcunun bulunmadığı, davalının borçlanmadığı bir edimi ifasının da söz konusu olamayacağı, bir an için taraflar arasındaki e-posta yazışmaları sonrasında yapılan havale ile tarafların Katar’da teslimatın yapılacağı hususunda anlaştıkları düşünülse bile TBK m. 117’e uygun olarak davalının temerrüde düşürülmediği, davacının çekimlerin yapılacağı tarihin belirli olduğu yönündeki savı kapsamında davalının temerrüde düşürülmesine gerek olmadığı veya davalının temerrüte düşürüldüğü kabul edilse dahi, sözleşmeden dönme hakkını kullandığını davalıya derhal bildirmeyen davacı yanın ifa etmiş olduğu edimleri talep etme şartlarının oluşmadığı dolayısı ile temerrüde dayalı seçimlik hakların kullanılmasından da bahsedilemeyeceği anlaşıldığından davanın reddine karar verilmiş, dosya kapsamında davacının takibinde kötüniyetli olduğu hususunda kanaat edinilmediğinden kötüniyet tazminatı isteminin de reddine karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. ” gerekçeleri ile; ” Davanın reddine, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Mahkeme kararının, hatalı bir “hukukçu” bilirkişi raporuna dayanılarak verildiğini, sözleşmenin ifasında makul süre, tarafların zımni irade uyuşması, hayatın olağan akışı gibi hukukun genel esaslarının göz ardı edildiğini, olayın esasının yeterince değerlendirilmediğini, müvekkilinin 2012 yılında yaptığı ödemenin 2019 yılına gelindiğinde halen hiçbir karşılığını alamadığını, ödemiş olduğu bedelin iade de edilmediğini, Mahkemece kesin bir tespit yapılamadığını, önce müvekkili ile karşı yan arasında Katar’da ürünlerin teslimi konusunda kesin bir anlaşmanın olmadığının belirtildiğini, ancak sonrasında yapılan icap ve kabulün dikkate alınmadığını, her ne kadar başta İstanbul olarak anlaşılmış olsa dahi, tarafların daha sonra ifa yerini kesin olarak Katar olarak tadil ettiklerini, mahkeme kararında sanki bu husus belirsizmiş gibi belirtilen ibarenin gerçeği yansıtmadığını, davalı şirketin sorumlusu …’in 8 Mart 2013 tarihli e-mailinde müvekkiline “ Merhaba … Hanım, Quatar’a gidecek ürünlerimiz ile alakalı gümrük ve nakliye bedelleri aşağıdaki gibidir; Uçak navlun bedeli: THY (Haftada 3-4 gün direkt uçuş) 450 Euro + 70 Euro (Konşimento). GÜMRÜK FİRMASI MASRAFLARI: 270 USD + Kdv …” şeklinde olduğunu, 8 Mart’ta teklifi alan müvekkilinin, tüm navlun ödemesini 25 Mart 2013 tarihinde yaptığını, 2 hafta içinde gerekli ödemeyi yaparak üzerine düşeni yerine getiren müvekkilinin aynı şekilde karşı taraftan da makul sürede ifayı beklediğini, aynı e-posta yazışmasında, THY’nin haftada 3-4 doğrudan seferi olduğunu karşı tarafın belirttiğini, buradan da karşı yanın en geç 1-2 hafta içinde üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesinin beklendiğini, ancak üzerinden neredeyse 1 sene geçmesine rağmen davalının müvekkilini oyaladığını, aldığı parayı iade etmediği gibi ifayı da gerçekleştirmediğini, Bir sene boyunca üzerine düşen yükümü yerine getirmeyen karşı tarafa artık yararsız olması nedeniyle icra takibi başlatıldığını, mahkemece davalının temerrüde düşürülmediği belirtilerek icra takibinin temerrüt yerine geçebileceğinin ise ihtimal olarak belirtildiğini, icra takibinin temerrüte düşürmeye yeterli olduğunu, karşı yana verilen 7 günlük ödeme ( ifa ) süresinin de ifasız geçirildiğini, aynen ifadan kaçınarak ürünleri Katar’a göndermeyerek temerrüde düştüğünü, Mahkemece bildirimin derhal yapılmadığı belirtilmiş ise de, burada “DERHAL”den kasıt nedir açıklanmadığını, ihtilafın sadece hukuki olduğu dikkate alındığında hukukçu bilirkişiden rapor alınmasının Bilirkişilik Yasası’na da aykırı olduğunu, madde metninde geçen “derhal” kelimesinin anlamının, alacaklının dönme seçimlik hakkını karşıya bildirimini kötüye kullanmasının önüne geçmek olduğunu, olayda bir gecikme bulunmadığını, müvekkili karşı yana icra emri gönderdikten sonra davalının, ürünleri hazır ettiğini bildiren bir ihtar gönderdiğini, oysa ürünlerin yapılan sözleşme ve ödenen kargo ücreti karşısında Katar’a gönderilmesi gerektiğini, buna rağmen ürünleri İstanbul’da hazır ettiğini belirten davalının temerrüte düştüğünü, bu nedenle müvekkilinin gecikmesinden veya derhal sözleşmeden dönme talebini karşı tarafa iletmediğinden bahsedilemeyeceğini, müvekkili tarafından derhal bildirilmediği kabul edilse dahi, bunun yaptırımının davanın reddi olmadığını, çünkü müvekkilin ihtar yerine geçen icra emri ile karşı yana süre verdiğini, ancak buna rağmen karşı yanın ifada bulunmadığı gibi ödemeyi de iade etmediğini, sonrasında dava açılarak tekrar bir süre verildiğini, ancak davalının buna rağmen halen ne borcu ifa ettiğini ne de ödemeyi gerçekleştirdiğini, buna göre mahkemenin gerekçesinin yerinde olmadığını, İfa yerinin “İstanbul mu, Katar mı?” olduğu hususunda, tarafların sözleşmedeki İstanbul’da teslimat yapılacağına dair hükmü zımnen feshettiklerini ve yeni bir hüküm oluşturduklarını, davalı şirketin, müvekkili defalarca ihtarda bulunmasına rağmen ifadan çok uzunca bir süre kaçındığını, müvekkilinin 8 Kasım 2013 tarihli e-postasında davalının halen ifada bulunmadığının açıkça anlaşıldığını, buna rağmen cevap vermeyen ve sözleşmesel yükümlülüklerini yerine getirmeyen davalının temerrüte düştüğünün açık olduğunu, İlk Derece Mahkemesi kararında “davalının TBK 117. maddeye uygun olarak temerrüte düşürülmediği, düşürülmüş olsa bile 123. ve 125. madde kapsamında uygun süre verilmediği” gerekçesiyle müvekkilin seçimlik haklarını kullanamayacağına hükmedilmiş ise de, müvekkilinin 2012 Aralık ayında davalıyla akdettiği sözleşmede ürünlerin teslimatının 2013 Şubat ayında yapılması gerektiğini ve ürünlerin yalnız 9 ay sürecek bir projede kullanılacağını açıkça belirttiğini, davalının sürdürmekte olduğu ticari faaliyet ve ürünlerin niteliği göz önünde bulundurulduğunda iki aya yakın bir teslimat süresinin her iki taraf için de makul olduğunun anlaşıldığını, Teslimatın nerede yapılacağı hususunda çıkan uyuşmazlığın, 2013 Mart ayında davalının Katar’a nakliye yapılması için müvekkiline ücret teklifinde bulunması ve müvekkilinin bu teklifi kabul ederek parayı ödemesiyle çözüme kavuştuğunu, her ne kadar Aralık 2012’de davalı tarafından verilen teklifte teslimat yerinin İstanbul olduğu ibaresi yer almış olsa da, bu teklifin davalının genel işlerinde kullandığı matbu bir yazı olduğunu, taraflar arasında sonradan bu hükmü ilga eden yeni bir hüküm kurulduğunu, davalının ürünleri Katar’a taşımayı kabul ettiğinin davalı beyanlarında da kabul edildiğini, Davada uygulanması gereken mevzuat hükümlerinin ilk derece mahkemesi tarafından uygulanmadığını, davalının borcunun Şubat 2013 tarihinde muaccel olduğunu, Mart 2013’te sözleşmenin ifa yerinde karşılıklı anlaşma sonucu değişiklik yapıldığını, müvekkilinin nakliye bedelini derhal davalıya gönderdiğini, bu durumda vakit kaybetmeksizin davalının ürünleri nakliye etmesi gerekirken, üzerine düşen yükümlülüğü yerine getirmediğini, aylarca müvekkilini oyalayıp, telefonlara cevap vermediğini, müvekkilinin ürünlerden artık bir fayda sağlayamayacağı kadar geç olduğu zaman sözleşmeyi feshederek ödemiş olduğu bedelin iadesini istediğini, ancak davalının hiçbir borcu olmadığını iddia ederek, müvekkiline ihtar çekerek ürünleri muacceliyet tarihinden bir yıl geç olarak teslim alabileceğini belirttiğini, Davalı temerrüte düşürülmüş olup, Kasım 2013’de projenin bitmesiyle geç de olsa ifanın hiçbir yarar sağlamayacak olması nedeniyle TBK 124/1 ve 2. bentlerinde sayılan durumların oluştuğunu, davalının “ürünlerin teslim alınabileceğine” dair ihtarının, müvekkilinin ürünlerden artık faydalanamayacağı kadar geç bir zamanda yapıldığını, zira davalının borcunu oldukça uzun bir süre ifa etmekten kaçındığını, tutumundan ifa etmeyeceğinin açıkça anlaşıldığını, müvekkilinin icra takibi başlatması üzerine kötü niyetle gönderdiği ihtar tarihinde müvekkili için ifanın yararsız halde olduğunu, davalı taraf borcunu ifa etme hususunda samimi ve iyi niyetli olsaydı TBK 106 vd. hükümleri uyarınca alacaklı temerrüdü hükümlerine başvurarak borcundan da kurtulabileceğini, ancak davalının yalnızca haklı görünmek için kötü niyetli bir ifa teklifinde bulunduğunu, zaten bu teklifin hatalı bir şekilde İstanbul teslimi için olduğunu, halbuki yargılama sürecinde mahkemece de kabul edildiği üzere davalı müvekkilinden Katar’a gönderim ücretini aldığı için ürünlerin tesliminin Katar olduğunu, buna rağmen bu gönderimi halen dahi yapmadığını, borçlunun itirazının haksız olduğunu belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının ortadan kaldırılmasına, davalının icra takibine itirazının iptaline, ödeme emrindeki şartlarla takibinin aynen devamına, davalının %20 icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, satış sözleşmesine aykırılık iddiasından kaynaklanan ödenen bedelin tahsili için başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Somut uyuşmazlıkta; mahkemece de belirtildiği üzere, taraflar arasında IP kamera sistemi satışı ile ilgili geçerli bir sözleşme kurulduğu, uyuşmazlığın kamera sisteminin teslim yerinin neresi olduğu noktasından kaynaklandığı, dosyaya ibraz edilen ve taraflarca inkar edilmeyen teklif formunda, ürünlerin bedelinin toplam 17.500 USD, teslim yerinin İstanbul ve nakliyenin hariç olduğu, davalının, sözleşme konusu ürünün davacıya satışı için 7.500.00 TL ön ödeme aldığı hususlarının belirtildiği, davacı tarafça ürünlerin teslim yeri olarak başta İstanbul olarak anlaşılmış olsa dahi, tarafların daha sonra ifa yerini Katar olarak tadil ettikleri, davacının tüm navlun ödemesini 25.03.2013 tarihinde yaptığı iddia edilmiş ise de, 25/03/2013 tarihinde yapılan ödemeye ilişkin dekontun açıklama kısmında, fatura bakiyesinin yatırıldığının yazılı olduğu, yine dava dilekçesinde davacı vekilinin, sözleşmeye aykırı olmasına rağmen davalının ürünlerin tüm bedelini talep etmesi nedeniyle davacının 25/03/2013 tarihinde davalıya bu bedeli de ödediğinin beyan ettiği, belirtilen fatura açıklaması, davacı beyanı ve ön ödeme miktarı dikkate alındığında, gerek sözleşme tarihi, gerekse 25/03/2013 tarihli TCMB dolar kuruna göre 25/03/2013 tarihinde yatırılan bedelin, ürünlerin bakiye bedeli dışında ayrıca nakliye bedelini de kapsadığı ve taraflar arasında sözleşmenin ifa yerinin daha sonra Katar olarak tadil edildiğinin dosya kapsamı ile davacı tarafça ispatlanmadığı anlaşılmaktadır. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ilk derece mahkemesi hüküm ve gerekçesinde davacı vekilinin istinaf nedenlerinin ayrıntılı olarak karşılandığı, yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilerek, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf talep eden davacı tarafından yatırılan 121,30 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL istinaf karar harcından, istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 14,9 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden taraf üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 08/09/2021 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.