Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/1630 E. 2021/910 K. 17.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1630 Esas
KARAR NO : 2021/910 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 13/12/2018
NUMARASI : 2014/1209 Esas 2018/1210 Karar
DAVANIN KONUSU: Kıymetli Evrak İptali (Bono İptali)|Tespit
KARAR TARİHİ: 17/06/2021
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkillerinin …’in mirasçıları olduğunu, … aleyhine sağlığında İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile 550.000,00-TL bedelli bonaya dayalı asıl alacağın 110.139,39-TL işlemiş faiz talebiyle icra takibi açıldığını, icra dosyasının borçlu müteveffa …’in taşınmazının satılabilmesi için 2013/4321 esas sayılı dosya olarak İstanbul …. İcra Müdürlüğünde olduğunu, müteveffanın … Cad. … pafta, … ada, … parselde kayıtlı taşınmazına haciz koyularak satış işlemlerine başlandığını hatta taşınmazın değerinin tespiti dahil yapıldığını, …’in 25/02/2014 tarihinde vefat ettiğini, TTK 670 maddenin özetle vurguladığı, fiili ehliyeti olmayan kimsenin hukuki ehliyeti de olmayacağından kambiyo senedi düzenlenemeyeceği yönünde olduğunu, akli dengesi yerinde olmadığı açık olan müteveffa …’in düzenlediği bonoların, kesin hükümsüz mutlak butlan olduğunun tespiti ile iptaline, dava sonuçlanıncaya kadar taşınmazların satılmasını önlemek için telafi edilemeyecek zarar oluşmaması için, İstanbul …. İcra Müdürlüğü … esas sayılı dosyasının dava sonucu kesinleşinceye kadar tedbiren icranın durdurulmasını ya da taşınmazın tapu kaydına ihtiyati tedbir kararı verilmesini, talep etmenin yanısıra dava masrafları ve vekalet ücretinin davalı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, Müvekkilinin söz konusu iddialarla hiçbir ilgi ve alakası bulunmadığını, müvekkilinin iyi niyetli 3 kişi olduğunu, müvekkilinin iddia edilen olayları bilmesinin beklenemez olduğunu, bilmek durumunda da olmadığını, bu sebeple husumet itirazlarının bulunmadığını, davanın yanlış kişiye yöneltildiğini, kambiyo senetlerinin icra takibine aktarıldığını ve borçlu …’in hayatta iken her iki borçlu hakkında herhangi bir itiraz olmaksızın takibin kesinleştiğini bu nedenlerle, haksız ve mesnetsiz kötü niyetli davanın husumetten reddine, usulden reddine, esastan reddine, ihtiyati tedbir taleplerinin reddine, müvekkilinin zararlarının teminatı olmak üzere davacılar aleyhinde icra dosya bedelinin %20 si oranında teminata hükmedilmesini ve mahkeme dosyasına depo edilmesine karar verilmesini, kötü niyetli davacılar aleyhinde ayrı ayrı %20 kötü niyet tazminatına hükmedilmesine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacılara yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 13/12/2018 tarih ve 2014/1209 Esas – 2018/1210 Karar sayılı kararında;”Talep, İstanbul …. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı takip dosyasına da konu edilen üç adet bono nedeniyle hükümsüzlüğün ve borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir. Müteveffa …’in takibe konu bononun tanzim tarihi itibariyle hukuki ve fiil ehliyetinin bulunup bulunmadığı bakımından toplanan deliller kapsamına göre; 15/09/2011 tanzim ve 30/03/2012 vade tarihli … tarafından tanzim edilmiş, … avalist olarak yer aldığı, … lehtar olarak görüldüğü 30/03/2012 vade tarihli 200.000,00 TL bedelli, 15/06/2011 tanzim tarihli ve aynı tarafların yer aldığı 30/03/2012 vade tarihli 150.000,00 TL bedelli ve yine aynı taraflar arasında 200.000,00 TL bedelli 30/03/2011 tanzim tarihli, 30/03/2012 vade tarihli 200.000,00 TL bedelli üç adet bononun İstanbul …. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyası üzerinden kambiyo senetlerine mahsus yolla ve … ile … aleyhine, senetlerin lehtarı … tarafından 24/06/2013 tarihinde takibe konu edildiği anlaşılmaktadır. Hukuki işlemlerde tarafların fiili ehliyeti bakımından; 6762 sayılı TTK’nun Borçlanma Ehliyeti kenar başlığını taşılan 582. maddesine (6102 sayılı TTK 670. maddesi) göre, Akit ile borçlanmaya ehil olan kimse poliçe, çek ve bono ile borçlanmaya da ehildir. Yine aynı Kanunun 1. maddesi gereğince, bu Kanunun ayrılmaz bir cüz’ü olduğu açıklanan Tük Medeni Kanunu 9. maddesine göre, fiil ehliyetine sahip olan kimse kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir 10. maddeye göre de, ayır etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır ayrıca yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akıla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes, bu Kanuna göre ayırt etme gücüne (temyiz kudretine) sahiptir. Ayırt etme gücü bulunmayanların, küçüklerin ve kısıtlıların fiil ehliyetinin olmadığı ve Kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiillerinin hukuki sonuç doğurmayacağı aynı Kanunun 14 ve 15. maddeleriyle hüküm altına alınmıştır. Akıl hastalığı yahut akıl zayıflığı gibi sebeplerden biriyle makul surette hareket etmek iktidarından mahrum bulunanlar, yani tam ehliyetsiz olanların yaptıkları hukuki işlemler kanuni temsilcileri tarafından onaylanmadıkça geçersizdir. Keza, temyiz kudretinden mahrum olanların esasen hüküm ifade etmeyen tasarrufları konusunda o tasarruftan dolayı hak iddia edenlerin hüsnüniyetleri de kanun tarafından himaye edilmez. 1924 doğumlu olan …’in takibin başlamasından sonra 25/02/2014 tarihinde vefat ettiği ve İstanbul 12. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2014/360-348 Esas Karar sayılı veraset ilamı ile mirası iki pay kabul edilerek geriye mirasçı olarak (davacılar) yeğeni … ve …’ı bıraktığı, ayrıca veraset ilamında müteveffanın Beşiktaş …. Noterliği’nin 18/05/2011 tarih ve … yevmiye sayılı vasiyeti olup, intikaller esnasında nazara alınmasına hükmedildiği görülmektedir. Diğer yandan Küçükçekmece 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2011/1294 Esas sayılı dosyası ile açılan vasi tayini talepli davanın yetkisizlik kararıyla Bakırköy 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2014/1457 Esasını aldığı ve dosyanın …’in vefatı sebebiyle ve bu nedenle vesayet bakımından karar verilmesine yer olmadığı şeklinde verilen kararla sonuçlandığı, Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulu’nun 06/01/2016 tarihli kararında; mevcut tıbbi veriler dışında, murisin işlem tarihleri olan 30/03/2011, 15/06/2011 ve 15/09/2011 tarihlerine yakın tarihler başta olmak üzere herhangi bir psikiyatrik veya nörolojik hastalığı nedeniyle özel doktorlarda dahil olmak üzere tedavi görüp görmediği tarafların sorulmak suretiyle araştırılarak varsa bu tedavilere ilişkin tüm tıbbi kayıtların (reçete, ilaç kullanımı raporu, epikriz, poliklinik defter kayıtı, müşahade evrakı, konsürtasyon , muayene kaydı, sağlık kurulu raporu vb) teminen gönderilmesi ve varsa kişiye ait sağlık karnelerinin diğer bütün tıbbi belgelerinin tüm dava dosyası ile birlikte incelenmek üzere gönderilmesi, 2006 yılından kişinin ölüm tarihine kadar kullanmış olduğu ilaçların Sgk sorgulanarak çıktılarının temini, ölüm mernis tutanağının teminen gönderilmesi talep edilmiş, buna göre; Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulunun 30/03/2016 tarihli ve 2016/1617 Karar sayılı raporunda, toplanan tıbbi belge ve kayıtlar belirtilerek, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Geropsikiyatri Bilim Dalı’nın 30/03/2011 tarihli: (hastanın zaman ve yer oryantasyonu tam. Kişisel bilgileri kısmen korunmuş. Ancak hasta adresini söyleyemedi. Mental kontrol testte, hafatının günlerinin geriye sayıyor ama basit hesaplamaları yapamıyor. Dikkat fonksiyonları çok azalmış: düz basamak tekrarı:4, ters basamak tekrarı:3, hikaye testinde performansı çok bozuk, konfabülasyonlar var. Sözel bellek süreçleri testinde hastaya 10 kelime 10 defa tekrarlandı. Anlık bellek 6, öğrenme puanı 60, En yüksek öğrenme 7, uzun süreli bellek kendiliğinden hatırlama:2 (çok az), yanlış hatırlama: 2, tanıma:3, toplam hatırlama:5, yanlış tanıma:1, hasta 10 kelimeden 5’ini kaydedemedi görsel bellekte şekilleri kabataslak çiziyor, uzun süreli bellekte tanıma kartlarında benzer şekilleri tanıdı sözel akıcılık çok azalmış bir dakika içinde sadece yedi hayvan sayabildi, isim meyve testinde 6 eşleme yapabildi, hasta cevap inhitisyonunda çok fazla zorlanıyor soyutlama bozulmuş, saat çizimi planlama bozuk vb) tespitlerle sonuç olarak hastanın sözel ve görsel belleği kayıt süreçlerinin, frontal sistemin (stroop test, soyutlama, dikkat, sözel akıcılık, planlama) tüm becerilerinin bozulduğu demansiyel bir sürecin başladığını düşündük minimal test toplam skor: 26) şeklinde nöropsikolojik test değerlendirme raporu ile, Beşiktaş Sait Çiftçi Devlet Hastanesi’nin 23/03/2011 tarihli ve :(yapılan psikiyatrik muayenede herhangi bir akıl hastalığı ya da zayıflığı saptanmadığı, kar ve zarar hesabını yapabildiğine) dair raporu, ayrıca Bizimevler Aile Sağlık Merkezinin 01/11/2011 tarihli ve :(akli dengesinin yerine olduğu, fiziki ve akli muayenesinin normal olduğu, kar ve zarar hesabı yapabildiğine) dair raporu, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinin 05/11/2012 tarihli ve :(Küçükçekmece 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2011/1294 Esas sayılı dosyası kapsamındaki yazısı gereği vesayetini gerektiren psikiyatrik bir hastalığı ya da akıl zayıflığı olup olmadığı hakkında sağlık kurulu raporu düzenlenmesi istenen kişinin belirtilen tarihlerde hastanenin akli psikiyatri polikliniğinde yapılan psikiyatrik muayeneleri, psikometrik incelemesi, sosyal anketi ve dava dosyası örneklerinin incelenmesi sonucunda, seniliteye bağlı minimal kognitif yetersizlik saptandığını, bu durumun ayırt etme gücünü kısmen etkileyebileceğinden medeni haklarının korunması için kendisine bir yasal danışman atanabileceği ve mahkemede dinlenmesinde yarar bulunduğunun bildirir) sağlık kurulu raporunun oybirliğiyle verildiği, Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulunun 24/09/2012 tarihli raporunda: Demansiyel sendrom başlangıcı saptandı şeklinde muayene kaydının bulunduğu, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Psikolojik Tetkikler Şubesi’nin 24/09/2012 tarihli değerlendirmesinde: (bellek işlevselliğinde dikkate sekonder hafif bir yetersizlik olduğu, nonverbal bellek değerlendirmesi sonucunda dikkate bağlı anlık bellekte hafif yetersizlik olduğu, geri getirmenin tam olduğu, yürütücü işlevler değerlendirildiğinde, metal kontrolü yerinde olan vakanın soyutlamasının kısıtlı, sözel akıcılığın azalmış ve adlandırmanın tam olduğu görülmüştür) şeklinde psikometrik değerlendirme yapıldığı, yine 4. İhtisas Kurulunun 31/10/2012 tarih ve 3951 Karar sayılı raporunda …’in halihazır durumu ile kısıtlanması için yeterli sebep bulunmamakla beraber, korunması bakımından fiil ehliyetinin sınırlanması gerekli görülmüş olup kendisine yasal danışman tayinini uygun olduğu ve mahkemece dinlenmesine yarar bulunduğu şeklinde mütaala verildiği, Adli Tıp Kurumunun mahkememize sunulan ve yukarıda belirtilen tıbbi belgeler ile raporları da değerlendirerek: (her ne kadar kişinin son akitten bir yıl sonra kurulumuzca 24/09/2012 tarihinde yapılan muayenesinde “devans başlangıcı” saptanmış ise de, ilk akit tarihinden yedi gün önce Beşiktaş Sait Çiftçi Devlet Hastanesinden alınan 23/03/2011 tarihli raporunda akıl hastalığı ya da zayıflığının bulunmadığı, fiili ve kavli tasarrufa ehil olduğu, son akit tarihinden yaklaşık bir buçuk ay sonrada Bizimevler Aile Sağlığı Merkezinin 01/11/2011 tarihli raporunda akli dengesinin yerinde olduğu, fiziki ve akli muayenesinin normal olduğu, kar ve zarar hesabı yapabildiğinin kayıtlı bulunduğu, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinin 05/01/2012 tarihli raporunda seniliteye bağlı minimal koglitif yetersizlik saptandığı kayıtlı olup, 4. İhtisas Kurulunun 24/09/2012 tarihli muayenesinde de kişide tespit edilen devans başlangıcı denilen akli arızanın klinik, fizyopatolojik ve ilerleyici özellikleri dikkate alındığında akit tarihlerine teşmil ettirilemeyeceği, dava dosyası tetkikinde akit tarihlerinde fiil ehliyetinin müessir ve kişide şuur ve harekat serbesttisi ile olayları kavrayıp onlardan sağlıklı sonuçlara varabilme yeteneğini ortadan kaldıracak mahiyette derecede akıl hastalığı, akıl zayıflığı, bunama hali ya da organik defisiter aras saptayacak herhangi bir tıbbi bulgu veya belgeyede rastlanmadığı, akit tarihlerinde menfaatlerini müdrik ve terkinlere mukabin olabileceği, kendi hür irade istikametinde serbest olarak eylem ve işlemlere girişebileceği tıbbi kanaatine varıldığı, bu duruma göre murisin anılan akit tarihlerinde fiil ehliyetine haiz olduğunun kabulünün uygun olduğu oybirliğiyle mütaala edilmiştir yine gerek taraf itirazlarının değerlendirilmesi ve gerekse tıbbi belge ve kayıtlar yönünden dosyaya celbedilen belgelerin de incelenip değerlendirilmesi bakımından ek mütaala alınmış ve Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulu 19/04/2017 tarih ve 1599 Karar sayılı mütaalasında itirazlar ve celbedilen belgelerde değerlendirilmek suretiyle devans başlangıcı saptanmış olmasına karşın ilk işlem tarihinden hemen önce alınan ve yukarıda belirtilen rapor ile sonraki akit tarihinden bir buçuk ay sonra alınan rapor içerikleri ve bu akli arızanın klinik, fizyopatolojik ve ilerleyici özellikleri dikkate alındığında akit tarihlerine teşmil ettirilemeyeceği, akit tarihlerinde fiil ehliyetinin müessir ve kişide şuur ve harekat serbesttisi ile olayları kavrayıp onlardan sağlıklı sonuçlara varabilme yeteneğini ortadan kaldıracak mahiyette derecede akıl hastalığı, akıl zayıflığı, bunama hali ya da organik defisiter aras saptayacak herhangi bir tıbbi bulgu veya belgeyede rastlanmadığı, bu duruma göre murisin akit tarihlerinde fiil ehliyetini haiz bulunduğu belirtilmiştir. Hukuki işlemlerde tarafların fiil ehliyeti kamu düzenine ilişkin olup, mahkemece de re’sen dikkate alınmak zorundadır. Ancak, yukarda ayrıntılı olarak yer verilen tıbbi belgeler ve mütalaa ve raporlar kapsamına göre; murisin akit tarihlerinde fiil ehliyetini haiz bulunduğunun kabulü gerekmiştir. Diğer yandan; bonolara yönelik menfi tesbit istemi bakımından yapılan değerlendirmede; öncelikle 818 sayılı orçlar Kanunu 17.maddesine göre, borcun sebebini ihtiva etmemiş olsa bile borç ikrarı geçerlidir. Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak, uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illi ilişkiye dayanır. Gerek senedi tanzim eden ve gerek senedi alan , bütün hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye varmak istemektedir. Keza kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise, bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır. Kural olarak bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran taraf o vakıayı isbat zorundadır. Bu genel isbat kuralı menfi tesbit davaları için de geçerlidir. Menfi tesbit davasında da kural olarak hukuki ilişkinin varlığını isbat yükü davalı/alacaklıdadır. Murisin bono tanzim tarihlerinde hukuki ehliyetinin bulunduğu sonucuna varılmakla birlikte, tüm tarafların da kabulünde olduğu üzere; 1924 doğumlu murisin yaşı gereği ve günlük mutad faaliyetleri bakımından üçüncü kişilerin bakımına ihtiyaç duyduğu ve bu kapsamda senetlerde avalist olarak yer alan … eşi … muris …’in bakıcısı olarak çalışmakta olduğu, gerek muris gerek avalist konumunda olan ve bakıcının eşi … ile senet lehtarı olarak görülen … arasında üç adet ve farklı tarihlerde tanzim edilmiş ve toplam 550.000,00 TL bedele ulaşan bonoların tanzimini gerektirir bir ilişkinin varlığı bakımından herhangi bir iddia ve delil ortaya konulamadığı gibi, ayrıca davalılar ve bakıcı şahıs tarafından senetlerin tanzimine ilişkin farklı ve birbiri ile çelişen beyan ve iddialar ileri sürülmüştür. Keza Bakırköy 11. Ağır Ceza Mahkemesinde adı geçenler aleyhine dolandırıcılık suçundan cezalandırılmaları istemiyle 2018/12 Esas sayılı kamu davasının açıldığı, murisin bakıcısı olan … bu soruşturma kapsamında verdiği beyanında; yeğenlerinin el koyduğu evin onlara kalmaması için bağış mahiyetinde böyle bir senet tertip edildiğini ifade ettiği ve evi satıp parasıyla bir hayır işi yapmak amacında olduğunu murisin kendisine ifade ettiğini söylediği, senette avalist olarak yer alan ve bakıcı … eşi … de beyanında; muristen herhangi bir ücret almadıklarını ara sıra kendilerine murisin para verdiğini, Mecidiyeköy’de bulunan dairesini satmak içinde murisin kendisine vekalet verdiğini, murisin ayrıca okul yaptırmak istediğini ve bu sebeple 550.000,00 TL’lik senedi de tanzim ederek … verdiğini ve kendisininde kefil olduğunu ifade etmiş, senet lehtarı … da soruşturma kapsamında alınan beyanında, murisin tedavi olması için kendisine 750.000,00 TL borç verdiğinin ve karşılığında 550.000,00 TL bedelli senet aldığını iddia ettikleri görülmektedir. Murise ait mal varlığının elden çıkarılması amacıyla adı geçen şahısların 1924 doğumlu muristen vekalette almak suretiyle bu yönde girişimde bulundukları ve diğer yandan ücret almadan murise baktıkları yönündeki beyanları yukarıda belirtilen somut vakalarla uyumlu olmadığı gibi diğer yandan senet lehtarının, 2011 yılında ve yine yukarıda belirtilen rapor kapsamlarına göre yüksek ücretleri gerektirir tedavi için bir rahatsızlığı söz konusu olmadığı gibi bu amaçla kendisine 750.000,00 TL elden borç verildiği şeklindeki savunmaya da itibar edilmesi mümkün olmayıp, ayrıca karşılığında daha eksik miktarda senet alınması hususunu da karşılamayan şekilde ve birbiriyle çelişen beyanlar dikkate alındığında (aynı nedenle ceza davasının kesinleşmesinin beklenmesine de gerek olmadığı kanaatine varılarak) dava konusu her üç bono nedeniyle davacı tarafın davalılara borçlu olmadığının kabulü gerektiği sonucuna varılmıştır…”gerekçesi ile, Davanın kabulü ile, dava konusu (15/09/2011 tanzim ve 30/03/2012 vade tarihli … tarafından tanzim edilmiş, ….’in avalist olarak yer aldığı, …abak’ın lehtar olarak görüldüğü 30/03/2012 vade tarihli 200.000,00 TL bedelli, 15/06/2011 tanzim tarihli ve aynı tarafların yer aldığı 30/03/2012 vade tarihli 150.000,00 TL bedelli ve yine aynı taraflar arasında 200.000,00 TL bedelli 30/03/2011 tanzim tarihli, 30/03/2012 vade tarihli 200.000,00 TL bedelli) bonolar nedeniyle davacı yanın davalılara BORÇLU OLMADIKLARININ TESPİTİNE VE BONOLARIN İPTALİNE, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile, İlk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, Dosya münderecatında incelendiği üzere davacı vekilleri, mahkemeye sundukları dava ve cevap dilekçelerindeki iddia ve taleplerinde dava konusu olayın menfi tespit davası niteliğinde olmadığını defaatle belirttiklerini, yine davacı vekilleri yargılama devam ederken talepleri ve iddiaları hususunda hiçbir suretle ıslah yoluna dahi başvurmadıklarını, Davacı vekilleri dava dilekçelerinde yalnızca bono iptalini talep etmiş olup 19/01/2015 tarihli dilekçelerinde de açıklıkla “davamız menfi tespit davası değildir. Neticesi itibari ile menfi tespit anlamına gelmemektedir. Bu davada …’in davalıya borçlu olup olmadığını tartışmamaktayız.” ifadesine yer verdiklerini, nitekim ilk derece mahkemesi taleple bağlılık ilkesine riayet etmediğini, Tahkikat aşamasında alınan son Adli Tıp İhtisas Kurulu raporunda senetlerin düzenlendiği tarihte …’in herhangi bir akıl zayıflığı veyahut fiil ehliyetini azaltan bir hususu rastlanmadığının ispatlandığı, esasen “usul esasa mukaddemdir” ilkesinden hareketle usul hukuku kurallarına aykırı davranılarak esas hakkında da hakkaniyete uymayan bir karar verildiğini, HMK 26.maddesine göre talep edilmeyen husus hakkında hakimin karar vermesinin mümkün olmayacağını, mahkemenin yargılama sonucunda karar vermesi tarafların taleplerine bağlı olduğundan dava dilekçelerinin talepler hususunda bir sınır mahiyeti taşıdığını, dolayısıyla ilk derece mahkemesinin esasen yapması gereken dava dilekçesinde talep edilen hususları talebe dayanak teşkil eden deliller ile incelemek olup, akabinde talep doğrultusunda karar vermesi gerektiğini, Ancak ilk derece mahkemesi kararı ile taraflarca getirilme ve tasarruf ilkesine aykırı olmak suretiyle hüküm kurduğunu, bonoyu tanzim edenin mirasçıları, tanzim edenin sadece ve sadece akli melekelerinin yerinde olmaması iddiası ile bononun iptalini talep etmesine rağmen ayrıyeten davacıların borçlu olmadığının tespitine karar vererek yöneltilmeyen bir davanın yargılamasını yaptığını, Bono tanzim tarihinde merhum …’in akli melekelerinin yerinde olması ve davacı yanın ehliyetsizlik iddiasıyla iptalini talep ettiği bonoların da esasen hükümsüz olmadığı Adli Tıp 4. İhtisas Kurulu raporunda da sabit olduğunu,İlk derece mahkemesinin talep dışında karar vermesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, Tüm bu anlatımlar ile birlikte, davacı yan dava dilekçesinde yalnızca bonoların iptalini keşide eden merhum …’in akli melekelerinin yerinde olmadığı olgusuna dayandırarak talep etmiş olup, diğer mahkemeye sunulan dilekçeler ile birlikte taleplerinin menfi tespit davasına ilişkin olmadığına ilişkin beyanları beyanatları mevcut olduğunu yinelemekle birlikte, usul hukuku kuralları çerçevesinde mahkeme tarafların talepleri ile bağlı olduğundan taraflar iddia ve taleplerini genişletmek için ancak HMK mad.179 ve devamı hükümlerine dayanabileceği, ancak dosya münderecatı incelendiğinde davacı yanın ıslah hakkını dahi kullanmadığını, nihayeten davacı yan ıslah hakkını kullanmadan talep ve iddialarını genişletemeyeceğinden mahkeme de tarafların taleplerine riayet edip, talepler dışında bir hüküm kuramayacağını,Yerel mahkemenin dar olarak sadece akıl sağlığına dayalı olarak açılan davada, dava sebebinin dışına çıkılarak karar verilmiş olması öncelikle yargılamanın usul ve esas kurallarına tam olarak aykırı olduğunu, kaldı ki davanın karar sonucu irdelendiğinde de talbe bağlılık ilkesinden açıkça uzaklaşıldığının görüleceğini, Taraflar arasında Bakırköy 11. Ağır Ceza Mahkemesinde 2018/12 Esas sayılı dosyası ile görülmekte olan bir yargılama mevcut olduğunu, dolayısıyla müvekkili hakkında devam eden bir yargılama mevcut iken gerekli inceleme ve araştırma yapılmadan hüküm kurulduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın reddine, işbu talep kabul edilmemesi halinde yerel mahkeme kararının kaldırılmasına, yeniden karar verilmek üzere yerel mahkemesine gönderilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı takip dosyasına konu edilen üç adet bononun (satışın yapılacağı İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı icra dosyası) keşidecisi müteveffa …’in akli dengesi yerinde olmadığı iddiasıyla takip dosyasına da konu edilen üç adet bono nedeniyle hükümsüzlüğün ve borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulü ile, dava konusu (15/09/2011 tanzim ve 30/03/2012 vade tarihli … tarafından tanzim edilmiş, … avalist olarak yer aldığı, … lehtar olarak görüldüğü 30/03/2012 vade tarihli 200.000,00 TL bedelli, 15/06/2011 tanzim tarihli ve aynı tarafların yer aldığı 30/03/2012 vade tarihli 150.000,00 TL bedelli ve yine aynı taraflar arasında 200.000,00 TL bedelli 30/03/2011 tanzim tarihli, 30/03/2012 vade tarihli 200.000,00 TL bedelli) bonolar nedeniyle davacı yanın davalılara BORÇLU OLMADIKLARININ TESPİTİNE VE BONOLARIN İPTALİNE, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacılar vekili dava dilekçesi ile, icra takibine konu bonoların keşidecisi müvekkillerinin murisi müteveffa …’e hile ile bono imzalatıldığı iddia edilip müteveffa …’in bonoların keşide tarihinde yaşı itibariyle akli dengesi yerinde olmadığı iddiasıyla bonoların ehliyetsizlik sebebiyle geçersiz olduğunun tesbitine karar verilmesi talep edilmiştir. Mahkeme, tedbire ilişkin ara kararda görülen davayı menfi tespit olarak nitelediği, hukuki niteleme mahkemeye ait olduğu, davalıların ara kararına itirazları olmadığı tesbit edilmiştir. Davacılar vekili 03/05/2018 tarihli duruşmada;” beyanlarımızı aynen tekrar ediyoruz, senetlerin karşılıksız olduğu dosya kapsamı ile saptanmıştır ayrıca hile ve suçla kanıtlanmış olduğundan, sunduğumuz örnek içtihatlarda dikkate alınarak davanın kabulüne karar verilmesini talep ediyoruz,” şeklinde beyanda bulunmuştur. Yargıtay Huuk Genel Kurulunun 11.04.1990 gün ve 1990/1-152-1990/236 sayılı kararında da vurgulandığı üzere davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırılık yoktur. Bununla birlikte, ehliyetsizlik iddiasının kamu düzeniyle ilgili olması ve ehliyetsizliğin saptanması halinde diğer nedenlerin incelenmesine gerek kalmayacağı hususları gözetildiğinde, anılan isteğin öncelikle ele alınması kaçınılmazdır. Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti ( gücü ) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç ( yükümlülük ) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez.Mahkemece, müteveffa …’in İstanbul …. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı takip dosyasına konu edilen üç adet bononun keşide tarihlerinde murisin hukuki ehliyetini müessir ve kişide şuur ve hareket serbestisi ile olayları kavrayıp onlardan sağlıklı sonuçlara varabilme yeteneğini ortadan kaldıracak veya azaltacak mahiyet ve derecede akıl hastalığı veya zeka geriliği bulunup bulunmadığı, senetlerin düzenlenme tarihlerinde hukuki ehliyeti (temyiz kudretini) haiz olup olmadığının tesbiti yönünden İstanbul ATK.’dan rapor alınmış ve alınan raporda,…‘in 30/03/2011, 15/06/2011 ve 15/09/2011 tarihlerinde fiili ehliyetine haiz olduğu belirtilmiştir. Mahkemece, Adli Tıp Kurumu raporu ile miras bırakanın takibe konu bonoların keşide tarihinde ehliyetli olduğunun saptanması üzerine hile ile bonoların alındığı iddiasına dayalı menfi tesbit talebi değerlendirilip sonucuna göre karar verildiği tesbit edilmekle davalı vekilinin HMK 26.maddesine göre talep edilmeyen husus hakkında hakimin karar vermesinin mümkün olmayacağına yönelik istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Takibe konu bonoların lehdar/hamili davalı … ve Takibe konu bonoları aval olarak imzalayan dava dışı … ve … eşi … hakkında Kişinin Algılama Yeteneğinin Zayıflığından Yararlanmak Suretiyle Dolandırıcılık suçundan cezalandırılmaları talebiyle BAKIRKÖY 11. AĞIR CEZA MAHKEMESİ’in 2018/12 E. Sayılı dosyası ile dava açıldığı, dosyanın mahkemece getirtilip incelendiği, sanıkların soruşturma ve koğuşturma aşamasında alınan savunmalarının birbirleriyle uyumlu olmadığı ve tutarsız olduğu mahkemece tesbit edilmiş ve mahkemece gerekçesi yazılmak suretiyle ceza dosyasının bekletici mesele yapılmadığı belirtilmiş ve mahkeme gerekçesi ve tesbitinin dosya kapmamına uygun olduğu anlaşılmış olup davalı vekilinin devam eden bir yargılama mevcut iken gerekli inceleme ve araştırma yapılmadan hüküm kurulduğuna yönelik istinaf sebebi yerinde görülmemiştir.Mahkemece, iddia ve savunma doğrultusunda davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, toplanan deliller ışığında mahkemece verilen hüküm gerekçesinde kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, mahkeme gerekçesi ve tespitinin dosya kapsamına uygun olduğu dairemizce belirlendiğinden, davalı vekilinin istinaf sebepleri ilk derece mahkemesinin gerekçesi ve değerlendirilmesine göre yerinde görülmemiştir. Sonuç itibariyle, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre; mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olduğundan davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 37.570,50.TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından yatırılan 9.393,00.TL harcın mahsubu ile bakiye 28.177,50.TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 5-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde artan gider avansı varsa avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 17/06/2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ Davacı tarafça, akli dengesi yerinde olmadığı açık olan müteveffa …’in düzenlediği bonoların, kesin hükümsüz mutlak butlan olduğunun tespiti ile iptaline karar verilmesi talep ve dava edilmiştir. Davacı vekili 19/01/2015 tarihli dilekçesinde de “davamız menfi tespit davası değildir. Neticesi itibari ile menfi tespit anlamına gelmemektedir. Bu davada …’in davalıya borçlu olup olmadığını tartışmamaktayız. Bu davanın konusu akli dengesi yaşlılık sebebiyle yerinde olmadığından senet imzalaması ve sonuçlarını anlayabilecek yeterlilikte temyiz kudreti olmadığından, senetlerin iptalini talep etmiş bulunmaktayız….davamızım hukuki dayanağı Medeni Kanun 9 ila 16. Maddeleridir. ” şeklinde beyanda bulunmuştur.Hukuk Muhakemeleri Kanununun 141. maddesi “taraflar cevaba cevap ve 2. cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvaffakatı ile iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilir yahut değiştirilebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez. İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakatı saklıdır” hükmünü içermektedir. Davacı, dava dilekçesinde iradeyi sakatlayan hata, hile, tehdit vs. herhangi bir sebebe dayanmadığı gibi açıkça davanın menfi tespit davası olmadığını beyan etmiştir. Ayrıca davacı tarafından bu konuda usulünce yapılmış bir ıslah işlemi bulunmadığı gibi; davalının talebin genişletilmesine açık muvafakatı da bulunmamaktadır. Bu durumda mahkemece davacı talebi ile bağlı kalınarak karar verilmesi gerekirken, HMK’nın 26. maddesine aykırılık teşkil edecek şekilde talep aşılmak suretiyle inceleme yapılması ve menfi tespit kararı verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, bu doğrultuda davacı istinaf başvurusunun kabulü gerektiğini düşündüğümden, Sayın Çoğunluk görüşüne katılmıyor muhalif kalıyorum. 17/06/2021