Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/1541 E. 2021/943 K. 17.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1541
KARAR NO: 2021/943
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: İSTANBUL 16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 26/04/2018
DOSYA NUMARASI: 2014/1035 Esas – 2018/385 Karar
DAVA: Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 17/06/2021
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı şirket arasında akaryakıt satış ve servis istasyonunun işletilmesi için 29/07/2008 tarihli … A.Ş. bayilik anlaşması ve protokol akdedildiğini, protokol kapsamında davalı tarafa 550.000 USD + KDV tutarında peşin satış destek primi ödemesi yapıldığını, ödemenin taraflar arasındaki anlaşmanın 5 yıl süre yürürlükte kalacağı esası göz önüne alınarak yapıldığını, davalı yanın akaryakıt istasyonunda 30/07/2009 tarihinde fiilen akaryakıt satış faaliyetine başladığını, taraflar arasındaki anlaşmanın davalı tarafından Hendek Noterliğinin 04/06/2013 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile 03/08/2013 tarihinden geçerli olmak üzere fesih edildiğini, taraflar arasındaki anlaşmanın 4 yıl yürürlükte kalması sebebiyle müvekkilinden tahsil edilen prim bedelinin 1 yıla isabet eden 110.000 USD + KDV’sinin geri iadesi gerektiğini, ayrıca davalının, taahhüdünden daha eksik ürün aldığını, müvekkilinin eksik ürün alımı nedeniyle kar kaybına uğradığını belirterek, davalı tarafa ödenen prim bedelinin kullanılmayan sözleşme süresine tekabül eden 110.000 USD sinin KDV’si ile iadesine, davalı tarafça verilen taahhütname uyarınca davalının eksik ürün ikmalinden doğan kar kaybı alacağının şimdilik 10.000 USD’ sinin davalıdan ihtar tarihinden itibaren işleyecek avans ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, yargılama sırasında ibraz ettiği 01/03/2016 tarihli ıslah dilekçesi ile kar mahrumiyetine ilişkin talebini 65.000,00USD arttırarak (65.000,00USDx2,9548TL=192.062,00TL) 75.000,00USD olarak ıslah etmiştir. Davalı tarafça davaya cevap verilmediği anlaşılmıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 26/04/2018 tarih ve 2014/1035 Esas – 2018/385 Karar sayılı kararı ile; ” … Dava; yanlar arasında akdedilen 29/07/2008 tarihli akaryakıt bayilik sözleşmesinin imzalanmasını müteakip yaklaşık bir yıl sonra 30/07/2009 tarihinde fiilen akaryakıt satış faaliyetine başladığı ve 04/06/2013 tarihli … yevmiye numaralı ihtarname ile 03/08/2013 tarihi itibariyle sona erdirildiği ve bu kapsamda 5 yıl için ödenen 550.000USD+KDV satış destek priminden sözleşmenin fiilen uygulanmayan dönemine tekabül eden kısmının iadesi, ayrıca eksik alım taahhüdünden kaynaklı kar kaybının tahsili istemine ilişkindir. Yanlar arasındaki ihtilaf; sözleşme kapsamında verilen satış destek priminin sözleşmenin fiilen uygulanmayan dönemine tekabül eden kısmının iadesinin talep edilip edilemeyeceği, yine eksik tonaj taahhüdünden kaynaklı kar mahrumiyeti veya cezai şart talep edilip edilemeyeceği hususlarına ilişkindir. Davacı taraf her ne kadar yanlar arasındaki sözleşmenin 29/01/2008 tarihinde akdedildiğini ve 5 yıl için 550.000USD+KDV satış destek primi ödemesi yapılmasına rağmen istasyonda fiili satışın 30/07/2009 tarihinde başladığı ve yanlar arasındaki sözleşmenin de 03/08/2013 tarihi itibariyle sona erdiği, dolayısıyla fiilen sözleşmenin uygulanmayan dönemine tekabül eden satış destek priminin iadesi talebinde bulunmuş ise de; mübrez raporda da belirtildiği üzere bu kapsamda, bayilik anlaşmasının imzalanmasından 1 yıl sonra fiilen akaryakıt satışına başlandığından taraflar arasındaki anlaşmaların fiilen 4 yıl yürürlükte kaldığı, davacının sözleşmeden beklenen faydayı temin ettiği, ayrıca davacının alacak kalemine dayanak yaptığı taahhütnamede belirtilen fiilen satışın başladığı tarihin esas alınacağı hususunun eksik tonaj taahhüdüne yönelik düzenleme olduğu, satış destek primi yönünden taahhütnamenin uygulama alanı bulamayacağı, davacı tarafın satış destek priminin uygulanmayan dönemi yönünden fiilen satışın başlayacağı tarihe kadar herhangi bir ihtirazi kayıt düşmediği, bu sebeple davalı yana ödenen 550.000 USD + KDV satış destek prim bedelinin 1 yıla isabet eden 110.000 USD+KDV bedelin davacı dağıtım şirketince davalı bayiden talep edilmesinin yerinde olmadığı anlaşılmakla bu yöndeki talebin reddi gerekmiştir. Davacı yanın eksik tonaj taahhüdünden kaynaklı kar mahrumiyeti olarak nitelendirdiği alacak ise; anılı alacak kaleminin taraflar arasındaki taahhütnameye dayandığı ve taahhütnamede eksik tonaj taahhüdüne ilişkin maddenin düzenleme şeklinin cezai şart mahiyetinde olduğu görülmüş olup, davacı tarafın ancak ihtirazi kayıt düşmeksizin veya haklarını saklı tutmaksızın yeni dönem satışlarına devam etmesi halinde ancak taraflar arasındaki son yıl için eksik tonaj taahhüdünden kaynaklı cezai şart talebinde bulunulabileceği bu miktarında mübrez raporda da 71.212,80USD olarak hesaplandığı, celp edilen davalıya ait vergi dairesine sunulan bilançolar üzerinde yapılan incelemede bu miktarın davalının ekonomik mahviyetine sebep olmayacağı tespit edildiğinden 71.212,80USD yönünden anılı alacak talebinin kısmen kabulü gerekmiştir. Mahkememizce icra edilen yargılama ve tekmil dosya mündericatından edinilen vicdani kanaat gereğince; davanın kısmen kabulü ile; 71.212,80USD her ne kadar davacı tarafça kar mahrumiyeti olarak nitelendirilmiş ise de tonaj eksikliğinden kaynaklı cezai şart alacağının 30.07.2013 temerrüt tarihinden itibaren 3095 sayılı yasanın 4 a maddesi gereğince devlet bankalarının 1 yıllık USD cinsi mevduata uyguladığı en yüksek faiz uygulanmak ve BK’nun 99.maddesinin infazda nazara alınması kaydıyla davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulması cihetine gidilmiştir. ” gerekçeleri ile; ” 1-Davanın kısmen kabulü ile; 71.212,80USD her ne kadar davacı tarafça kar mahrumiyeti olarak nitelendirilmiş ise de tonaj eksikliğinden kaynaklı cezai şart alacağının 30.07.2013 temerrüt tarihinden itibaren 3095 sayılı yasanın 4 a maddesi gereğince devlet bankalarının 1 yıllık USD cinsi mevduata uyguladığı en yüksek faiz uygulanmak ve BK’nun 99.maddesinin infazda nazara alınması kaydıyla davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, Fazlaya ilişkin istemin REDDİNE, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Müvekkil ile davalı arasında akdedilen protokol kapsamında davalı şirkete 550.000,00 USD+KDV tutarında peşin satış teşvik primi ödemesi yapıldığını, davanın dayanağı olan Protokolü’ün II/G maddesinde, söz konusu bedelin Protokol ve Bayilik Sözleşmesi’nin 5 yıl yürürlükte kalacağı esasına göre belirlendiği ve bu esas dahilinde ödendiğinin düzenlendiğini, Sözleşmenin davalı tarafça bir yıl süre ile eksik ifa edildiğini, müvekkil şirketin, i mahkemenin gerekçeli kararında belirttiğinin aksine, sözleşmeden beklenen faydayı temin edemediğini, satış teşvik prim tutarının sözleşmenin beş yıllık olması sebebiyle 550.000,00 USD olduğunu, sözleşme 4 yıl için imzalanmış olsa idi satış teşvik primi ödemesinin daha düşük olacağını, protokolde de yer aldığı şekilde satış teşvik priminin davalının ticari faaliyetine finansal destek olmak için ödendiğini, istasyonun yalnız 4 yıl fiilen çalıştığını tespit eden ilk derece mahkemesinin, satış teşvik priminden 4 yılda gereken faydanın sağlandığı şeklinde değerlendirme yapmasının, gerekçeli kararın dayanağının ve hükmün birbiriyle çeliştiğini gösterdiğini, dolayısıyla davalıya 5 yıl için ödenen bedelin ifa edilmeyen sözleşme ve protokol süresine tekabül eden kısmının müvekkili şirkete iadesine karar verilmesi gerekirken talebin reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, Eksik alımdan kaynaklanan müvekkil alacağının son yılla sınırlandırılması ve buna göre hüküm kurulmasının da hatalı olduğunu, davalının taahhüt ettiği miktarda ürün alımı yapmadığını, davalı tarafın taahhütname uyarınca eksik kalan ürün miktarını müvekkili şirkete ödemekle yükümlü olduğunu, davalı tarafından eksik alımın yapıldığı yılları takip eden yıllarda taraflar arasındaki ticari ilişkinin devam etmiş olmasının müvekkilinin taraflar arasında akdedilen anlaşma, protokol ve taahhütnameden doğan haklarından vazgeçtiği sonucunu doğurmadığını (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin emsal nitelikteki 2012/13618E. 2013/1557K. sayılı 28.01.2013 tarihli kararı-Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 2010/10892E. 2011/4795K. sayılı kararı- Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 2012/10699E. 2012/17122K. sayılı kararı) Bilirkişi raporunda belirtildiği şekilde sadece son yılda eksik alınan ürün miktarının talep edilebileceği kabul edilse dahi, hükme esas alınan bilirkişi raporunda son yıla ilişkin değil, fesih tarihi ile sözleşme bitim süresi arası için hesaplama yapılarak talep edilecek tutarın belirlendiğini, sözleşmenin son yılının Temmuz 2012- Temmuz 2013 olarak belirlenerek buna göre bir hesaplama yapılması gerekirken Ocak 2013- Temmuz 2013 dönemi için hesaplama yapılarak hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının davanın reddine ilişkin kısmının kaldırılmasına, davanın tüm talepleri yönünden kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, akaryakıt bayilik sözleşmesinden kaynaklanan satış destek priminin sözleşmenin fiilen uygulanmayan dönemine tekabül eden kısmının iadesi ile eksik ürün alımı nedeniyle kar kaybının tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karara karşı davacı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Taraflar arasında 29/07/2008 tarihli akaryakıt bayilik anlaşması, protokol ve taahhütname akdedildiği, protokol kapsamında davalı tarafa 550.000 USD + KDV tutarında peşin satış destek primi ödemesi yapıldığı, davalı tarafça sözleşmenin imzalanmasından yaklaşık bir yıl sonra 30/07/2009 tarihinde davacıdan akaryakıt alınarak fiilen akaryakıt satış faaliyetine başlanıldığı, davalı tarafça “bayilik anlaşması” konulu Hendek Noterliğinin 04/06/2013 tarih ve … yevmiye numaralı ihbarnamesi ile, sözleşmenin 12. maddesine göre sözleşmenin bitim tarihinden sonra aralarında tekrar bir sözleşme yapılması gerektiği, anlaşamamız halinde şirketleri ile yeniden bir bayilik sözleşmesinin imzalanacağı, anlaşamadıkları takdirde sözleşmenin tekrar yenilenmeyeceği, sözleşmenin yenilenmemesi halinde arsa üzerindeki intifa ve ipotekleri kaldırarak, davalı şirkete ait demirbaşların alınmasının ihbaren bildirildiği, Davalı tarafça cevaben davacıya gönderilen “bayilik sözleşmesi ve eklerinin feshi hakkında” konulu 23/07/2013 tarihli ihtarname içeriğinde “Müvekkil ile Muhatap Yatırım Protokolünün haklı nedenle feshedildiği, eksik alım nedeniyle kar mahrumiyeti, bakiye peşin satış teşvik primi bedelinin ödenmesinin ihtar edildiği, bu ihtarnamenin 26/07/2013 tarihinde davalı şirkete tebliğ edildiği görülmektedir. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda; davalının, sözleşmenin imzalanmasından itibaren yıllık 2000 m3 asgari alım taahhüdünü yerine getirmemiş olmasına rağmen davacı yanın işbu protokol ve eki niteliğindeki bayilik anlaşmasını feshetmediği gibi davalının satamadığı satış eksiği beyaz ürün nedeniyle davacı şirket tarafından uyarıldığına, kâr mahrumiyeti alacağını saklı tuttuğuna dair yazılı bir belgeye de rastlanılmadığı. 5 yıl eksik tonaja rağmen davalı bayinin ürün satmaya devam ettiği, bu nedenle davacı şirketin son yıla (01/01/2013-29/07/2013 dönemi için) ilişkin eksik alım için 71.212,80 USD olarak hesaplanan kar mahrumiyeti alacağını talep edebileceği belirtilmiş, mahkemece de rapordaki bu hesaplama doğrultusunda karar verilmiştir. Davacı vekilince ibraz edilen bilirkişi raporuna karşı itiraz dilekçesinde; eksik alımdan kaynaklanan müvekkili alacağının son yılla sınırlandırılmasının usul ve yasaya aykırı olduğu gibi bilirkişi raporunda belirtildiği şekilde sadece son yılda eksik alınan ürün miktarının talep edilebileceği kabul edilse dahi, bilirkişi raporunda son yılın başlangıcının hatalı belirlendiği, sözleşmenin son yılının Ağustos 2012- Temmuz 2013 olarak belirlenerek buna göre bir hesaplama yapılması gerektiği, bilirkişiler tarafından Ocak 2013-Temmuz 2013 dönemi için hesaplama yapılmış olması sebebiyle kar kaybı bedelinin eksik belirlendiği belirtilerek, itirazları kapsamında hesaplama yapılması için yeniden rapor alınmasını talep ettiği anlaşılmaktadır. Mahkemenin 01/12/2016 tarihli duruşmasında, rapor hazırlayan bilirkişilerden gerektiğinde davacı itirazlarının karşılanması ve cezai şart yönünden var ise ekonomik mahviyet ve tenkisin tartışılması gerekli görülmesi halinde tenkis oranının belirlenerek buna göre inceleme yapılması maksadıyla ek rapor alınmasına karar verilmiş ise de, ek raporda sadece cezai şartın davalının ekonomik mahviyetine sebep olup olmayacağı hususu tartışılmış, davacı vekilinin itirazları hususunda bir değerlendirme yapılmamıştır. Mahkemece, davacı vekilinin bilirkişi raporundaki hesaplamaya ilişkin somut itirazları hususunda, ara karar verilmesine rağmen ek rapor alınmadan veya ek rapor alınmasına gerek olmadığı kanaatinde ise, davacı vekilinin hesaplama hatasına ilişkin itirazlarının tamamı gerekçede tartışılıp değerlendirilmeksizin yazılı olduğu şekilde eksik inceleme ve değerlendirme ile karar verilmesi doğru görülmemiştir. 28/07/2020 tarih 31199 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 7251 Kanun no’lu 22/07/2020 kabul tarihli Hukuk Muhakemeleri Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 35. mad. uyarınca; “6) Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması.” hali, kararın kaldırılarak, dosyanın mahkemesine iadesi sebepleri arasında gösterilmiştir. Bu nedenle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile, HMK’nın 353/1-a.6 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın mahkemesine iadesine, davacı vekilinin sair istinaf sebeplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verilerek, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 26/04/2018 tarih ve 2014/1035 Esas – 2018/385 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine, 3-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 4-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 5-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 17/06/2021 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.