Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/153 E. 2020/1035 K. 01.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/153 Esas
KARAR NO: 2020/1035 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 05/06/2018
NUMARASI: 2014/429 Esas 2018/627 Karar
DAVA TÜRÜ: Alacak
KARAR TARİHİ: 01/10/2020
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; davalı şirketin Irak Yatırımlar Genel Müdürlüğü nezdinde ki 20.000 Sosyal Konut işi ile ilgili olarak dava dışı … şirketi ile davalı şirket arasında 25/03/2010 tarihinde protokol imzalandığını; bu sözleşme kapsamında, Irak yasalarına göre bir şirketin tescil edilebilmesi için şirketin faaliyet gösterebileceği bir adresinin olmasının zorunlu bulunduğunu; Irak nezdinde şube açma ve işlemlerini yerine getirmek amacıyla davacıya Kadıköy … Noterliği’nin 13/04/2010 tarih ve … yevmiye numaralı vekaletnamesi ile müdür tayin ettiğini; davalı şirketin bilahare keşide ettiği ihtarname ile davacıyı vekaletten azlettiğini; davacının, şube açma ve müteakip işlemler kapsamında masraflar yaptığını; davacının, ücret alacağı ve masraflarının bir kısmının davalı tarafından karşılandığını; bakiyesinin ise henüz ödenmediğini; bu nedenlerle, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, davacının ücret alacağı için şimdilik 5.000,00 USD ve davacı tarafından yapılan masraflar içinde şimdilik 5.000,00 USD olmak üzere toplam 10.000,00 USD (Amerikan Doları)’nın davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, karar verilmesini; talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile; davacının, hem Türk hem de Irak vatandaşı olduğunu ve ayrıca, Irak’ta ikamet etmesi nedeniyle de davalı şirketin Irak’taki şubesinin müdürü olarak görevlendirildiğini; davalı şirketin, dava dışı şirketle yapmış olduğu protokolün geçerlilik kazanmadığını; bu protokol gereği herhangi bir ücret, masraf ödenmesinin de kararlaştırılmadığını; davacıya verilen vekaletin de protokoldeki işlerin yapılması için verildiğini; davacı ile başka bir ticari ilişkilerinin olmadığını; talep edilen giderlerin yasal dayanağının bulunmadığını; bu nedenlerle, davanın reddine, karar verilmesini; talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 05/06/2018 tarih ve 2014/429 Esas – 2018/627 Karar sayılı kararında;”….İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nden gelen 12/12/2016 tarih ve 84329644/153025- 243434 sayılı yazı cevabına göre; … Limited Şirketi (Sicil No: …)’nin, halen faal durumda bulunduğunun bildirildiği; görülmüştür. Davalı tanığı … 12/12/2013 tarihli oturumda; dinlenmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sırasında, taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesi uzmanlık gerektiren yönleri olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Bilirkişiler Yrd. Doç. Dr. …, … ve … tarafından müştereken düzenlenen 03/11/2014 tarihli rapor ve bilirkişiler Yrd. Doç. Dr. … ve … tarafından düzenlenen ek rapora göre; taraflar arasındaki ilişkinin temelinde 25/03/2010 tarihli sözleşmenin yer aldığını ve yine bu sözleşmeye kısmen bağlı olarak 13/04/2010 tarihli vekaletnamenin düzenlendiğinin anlaşıldığını; her iki işlemin bağımsız olduğu yolundaki davacı iddiasının ise dinlenebilir olduğunu; bundan dolayı 25/03/2010 tarihli protokolde yer alan geçerlilik maddesinin mezkur vekaletname açısından bir bağlayıcılığı olduğundan bahsedilemeyeceğini; ancak, vekaletname düzenlenmesinin sahiplerinden birinin de anılan protokol olduğunun yadsınamayacağını; ne var ki protokolün geçerliliğinin vekaletnameyi de etkileyeceği; olsa olsa “emprivizyon-işlem temelinin çökmesi-teorisi” kapsamında kabul edilmesinin mümkün bulunduğunu; oysa somut uyuşmazlık bakımından Yargıtay’ın aradığı “sosyal felaket” niteliğinde olan öngörülemeyen bir vakıanın mevcut bulunmadığını; kaldıki vekaletnamenin içeriğinden, konusunun, protokole nazaran daha geniş olduğunun görüldüğünü; davacının, gerek vekalet ücreti, gerekse vekil sıfatı ile yaptığını iddia ettiği masrafları talep ettiğinin anlaşıldığını; taraflar ücrete ilişkin bir anlaşma yapmamışlarsa özel yasalarda aksi açıkça öngörülmemiş ise ya da teamül aksini öngörmüyorsa vekaletin kural olarak ücretsiz kabul edilmesinin icap edeceğini; TBK.nun. 502. maddesine göre bu gerçeğin açık bir şekilde ifade edildiğini; zira ticari vekilliğin düzenlendiği TBK.nun. 551. maddesinde ticari vekilliğin ücret akdine ilişkin bir düzenlemenin mevcut olmadığını; bilindiği üzere ticari vekil, bir ticari işletme sahibinin kendisine ticari temsilcilik yetkisi vermeksizin, işletmesini yönetmek veya işletmesinin bazı işlerini yürütmek için yetkilendirdiği kişi olduğunu; somut uyuşmazlık bakımından taraflar arasında bir ücrete yönelik bir anlaşmanın bulunmadığını; konuya ilişkin özel bir kanun hükmünde vekilin ücrete hak kazanacağı da yazılı olmadığı; doktrinde ticari vekillikte ücretin teamül gereği ödenmesi gerektiğinin ifade edildiğini; böylelikle taraflar kararlaştırılmamış olsalar bile davacının ücrete hak kazanacağı sonucuna varıldığını; ne var ki talep edilebilecek ücretin davacının iddia ettiği miktar değil, Ankara Ticaret Odası’nın bu türden işlerden makul olduğunu ifade ettiği aylık 1.500,00 USD olması gerektiğini; anılan miktarın 2010 yılı içinde uygun kabul edilmesinin mümkün bulunduğunu; vekilin ücret alacağını haketmesi için işin nihayete erdirilmesi zorunluluğu olmadığından bu sonucun hakkaniyete de uygun bulunduğunu; bu kapsamda, davacının, (6) ay ve (18) gün için vekil maaş alacağının 9.887,67 USD olarak hesaplandığını; ayrıca davacının öncelikle yaptığını ileri sürdüğü masrafların gerçekliğini usulüne uygun delillerle de ispat etmesinin zorunlu bulunduğunu; davacının, masraflara yönelik talebinin, bu masrafların sözleşme gereği yapıldığının ispat edilmesinin gerektiğini; söz konusu masrafların gerçekten yapıldığına ilişkin usulüne uygun delil sunulmadığı yönünde görüş bildirildiği; incelenen bilirkişi raporundan anlaşılmıştır. Davacı vekilince verilen 26/02/2018 kayıtlı harcı da yatırılan ıslah dilekçesi ile davacının ücret alacağına ilişkin dava değerinin 4.900,00 USD artırılarak toplamda 9.900,00 USD’ye çıkartıldığı; ıslah dilekçesinin, bir nüshasının davalı vekiline 05/03/2018 tarihinde davetiye ile tebliğ edildiği; görülmüştür. Davalı vekilince verilen 05/03/2018 kayıtlı ıslaha cevap dilekçesinde özetle; vekalet ücreti alacağının TBK.nun. 147/5.maddesi hükmü gereğince 5 yıllık zamanaşımına tabi olduğunu; vekilin 06/07/2011 tarihinde azledilmiş olduğu gözönüne alındığında, ıslah tarihi olan 26/02/2018 tarihi itibariyle vekalet ücreti alacağının zamanaşımına uğradığını; bu nedenle, ıslah edilen ıslah edilen 4.900,00 USD yönünden davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesini; talep etmiştir. İncelenen tüm dosya kapsamına, tarafların iddia ve savunmaları ile bilirkişi raporu içeriğine göre; Taraflar arasında; davalı ile dava dışı yabancı 3.şirket arasında yurt dışında yapılacak işle ilgili sözleşme imzalandığı; bu sözleşmeye bağlı olarak davacı şirketin Irak’ta şube açabilmesi ve işlemleri yerine getirebilmesi için davalı tarafından, davacıya vekaletname verildiği; davalı şirketin Kadıköy … Noterliği’nin 01/11/2010 tarih ve … yevmiye sayılı azilnamesi ile davacıyı azlettiği; hususlarında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Taraflar arasındaki uyuşmazlık; davacının, davalı şirketten almış olduğu vekaletname kapsamında yurt dışında/Irak’ta şube açmak ve işlemler yaptığı sırada işçilik giderleri de dahil olmak üzere masraf yapıp yapmadığı; yapmışsa miktarının ne olduğu ile davacının, vekalete dayalı olarak yapmış olduğu faaliyet kapsamında davalı şirketten ücret alacağının doğup doğmadığı; doğmuş ise ücret alacağının miktarının ne olduğunun saptanması ile davacının bu alacaklarını davalıdan talep etme hakkının bulunup bulunmadığı; noktalarında toplanmaktadır. Kural olarak; mülga 818 sayılı B.K.126.maddesi uyarınca vekalet sözleşmesinden doğan uyuşmazlıklarda zamanaşımı süresinin (5) yıl olduğu; B.K.128. maddesi uyarınca zamanaşımı, alacağın muaccel zamandan başlayacağı; alacağın muacceliyeti bir ihbar vukuna tabi ise zamanaşımı bu haberin verileceği günden itibaren cereyan edeceğinin düzenlendiği; bu düzenlemenin açıklığı karşısında mülga 818 sayılı B.K.101. maddesi uyarınca temerrüt için muaccel bir alacak ve ihtar gerekse de zamanaşımının başlaması için temerrüte düşürülmenin zorunlu bulunmamaktadır. Taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümü amacıyla yapılan yargılama ve yargılama sırasında bilirkişilerden alınan denetime elverişli rapor içeriklerine göre; taraflar arasındaki ilişkinin temelinde 25/03/2010 tarihli sözleşmenin yer aldığını ve yine bu sözleşmeye kısmen bağlı olarak 13/04/2010 tarihli vekaletnamenin düzenlendiğinin anlaşıldığını; her iki işlemin bağımsız olduğu yolundaki davacı iddiasının ise dinlenebilir olduğunu; bundan dolayı 25/03/2010 tarihli protokolde yer alan geçerlilik maddesinin mezkur vekaletname açısından bir bağlayıcılığı olduğundan bahsedilemeyeceği; davaya konu vekaletnamenin içeriğinden, konusunun, protokole nazaran daha geniş olduğunun görüldüğü; davacının, gerek vekalet ücreti, gerekse vekil sıfatı ile yaptığını iddia ettiği masrafları talep ettiği; bu noktada, tarafların, ücrete ilişkin bir anlaşma yapmamışlarsa özel yasalarda aksi açıkça öngörülmemiş ise ya da teamül aksini öngörmüyorsa vekaletin kural olarak ücretsiz kabul edilmesinin icap edeceği; mülga 818 sayılı BK.386/TBK.nun. 502. maddesine göre bu gerçeğin açık bir şekilde ifade edildiği; zira ticari vekilliğin düzenlendiği mülga 818 sayılı BK.m.453/ TBK.nun. 551. maddesinde ticari vekilliğin ücret akdine ilişkin bir düzenlemenin mevcut olmadığı; bilindiği üzere ticari vekil, bir ticari işletme sahibinin kendisine ticari temsilcilik yetkisi vermeksizin, işletmesini yönetmek veya işletmesinin bazı işlerini yürütmek için yetkilendirdiği kişi olduğu; somut uyuşmazlık bakımından taraflar arasında bir ücrete yönelik bir anlaşmanın bulunmadığı; konuya ilişkin özel bir kanun hükmünde vekilin ücrete hak kazanacağı da yazılı olmadığı; doktrinde ticari vekillikte ücretin teamül gereği ödenmesi gerektiğinin ifade edildiği; böylelikle taraflar kararlaştırılmamış olsalar bile davacının ücrete hak kazanacağı sonucuna varıldığı; ne var ki talep edilebilecek ücretin, davacının iddia ettiği miktar değil, Ankara Ticaret Odası’nın bu türden işlerden makul olduğunu ifade ettiği aylık 1.500,00 USD olması gerektiği; anılan miktarın 2010 yılı içinde uygun kabul edilmesinin mümkün bulunduğu; vekilin, ücret alacağını haketmesi için işin nihayete erdirilmesi zorunluluğu olmadığından bu sonucun hakkaniyete de uygun bulunduğu; bu kapsamda, davacının, (6) ay ve (18) gün için vekil maaş alacağının 9.887,67 USD olarak hesaplandığı; ayrıca, TMK.m.6/HMK.m.190 uyarınca, davacının öncelikle yaptığını ileri sürdüğü masrafların gerçekliğini usulüne uygun delillerle de ispat etmesinin zorunlu bulunduğu; davacının, masraflara yönelik talebinin, bu masrafların sözleşme gereği yapıldığının da ispat edilmesinin gerektiği; söz konusu masrafların gerçekten yapıldığına ilişkin usulüne uygun delil veya davalının kabulünde bulunan delil/belge sunularak usulen ispat edilemediği; davacı vekilince verilen ıslah dilekçesine karşı davalının yasal süresi içinde zamanaşımı def’inde bulunduğu; vekalet sözleşmesinden doğan ücret alacağının, sözleşme ilişkisinin bitmesi/azil ile başlayacağı; davalı şirketin, Kadıköy … Noterliği’nin 01/11/2010 tarih ve … yevmiye sayılı azilnamesi ile davacıyı azlettiğinden yukarıda yazılı hukuksal açıklama da dikkate alınarak davacı tarafından ıslahla artırılan ücret alacağının zamanaşımına uğradığı; bu nedenlerle, davacının, işbu davayı açmakta haklı ve hukuki yararının bulunduğu görülmekle; davacı tarafından davalı aleyhine açılan davanın kısmen kabulü ile 5.000,00 USD (Amerikan Doları) vekalet ücreti alacağının 28/06/2011 dava tarihinden itibaren 3095 Sayılı Kanunun 4/a maddesi uyarınca Devlet Bankalarının Amerikan Doları cinsinden 1 yıl vadeli döviz hesabına uyguladıkları en yüksek mevduat faiz oranı uygulanmak suretiyle fiili ödeme günündeki T.C.Merkez Bankası efektif satış kuru üzerinden hesaplanacak TL karşılığının davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine; karar vermek gerekmiş olmakla; aşağıdaki hüküm kurulmuştur….”gerekçesi ile, Davanın kısmen kabulü ile, 5.000,00 USD (Amerikan Doları) vekalet ücreti alacağının 28/06/2011 dava tarihinden itibaren 3095 Sayılı Kanunun 4/a maddesi uyarınca Devlet Bankalarının Amerikan Doları cinsinden (1) yıl vadeli döviz hesabına uyguladıkları en yüksek mevduat faiz oranı uygulanmak suretiyle fiili ödeme günündeki T.C.Merkez Bankası efektif satış kuru üzerinden hesaplanacak TL karşılığının davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, Fazlaya ilişkin istemin reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili ve davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile; İlk derece mahkemesinin kararında, davacı lehine 5.000.USD vekalet ücretine hükmedildiğini, fakat karar bu yönüyle taraflar arasındaki hukuki ilişkiye uygun olmadığını, Yargılama sırasında da defalarca arz ettikleri gibi davacıya verilmiş olan vekaletnameyi yani taraflar arasındaki vekalet ilişkisinin, yine taraflar arasındaki protokolle düzenlenmiş olan ticari ilişkiden ayrı ve bağımsız bir ilişki olarak kabul edilmesi, taraflar arasındaki hukuki ve ticari ilişkinin ruhuna aykırı bir yorum şekli olduğunu, Vekaletnamenin, sözleşmeye dayalı temel ilişkiye bağlı ve bu uğurdaki faaliyetin gerçekleştirilmesine yönelik olarak düzenlendiğini, aksine davacının sözleşmeden bağımsız bir müdür veya temsilci olarak istihdam edilmesi gibi bir iradenin taraflarda mevcut olmadığını, müvekkilinin Irak’ta başka bir faaliyeti de bulunmadığından, böyle bir müdüre ihtiyacı da olmadığını beyan ettiklerini, Hatta yargılama sırasında davacı tarafından, vekalet ilişkisinin protokolden tamamen ayrı bir ilişki olduğu gösteren bir delil de sunulmadığı, vekaletnamenin yeterli bir delil olduğu söylenebilir ama davacı ne profesyonel bir yöneticidir ne de müvekkilinin Irak’ta davacıyla yapılan protokolden ayrı bir ticari faaliyeti vardır. Bu husus davacı tarafından ispatlanmadığını, Bu sebeplerle, dosyadaki delil durumu itibariyle, taraflar arasındaki vekalet ilişkisini, protokolden ayrı ve bağımsız bir yere koymak ve taraflar arasındaki ana ticari ilişkiden soyutlayarak yorumlamak taraflar arasındaki ilişkinin ruhuna aykırı olduğunu, Her iki taraf da, ortak amaç için bir işbirliği oluşturduklarını, ne var ki, hedefe ulaşılamadığından her iki taraf da sarfettiği emek ve mesaiyi sineye çekmek zorunda olduğunu, protokolün ruhu bunu gerektirdiğini, yoksa, protokoldeki hedefe ulaşılması halinde 75 milyon USD gibi büyük bir kazanç elde edecek olan davacıyı, alelade bir ticari vekil gibi görmek ve vekalet ücreti tayin etmek doğru bir yorum olmadığını, Vekalet ücretinin dayanağı olarak gösterilen değerlendirmeye de katılmadıklarını, vekile ücret ödenmesinin teamül gereği olduğu ifade edildiği, fakat ücret konusundaki boşluğun teamül ile doldurulabilmesi için, vekalet ilişkisinin salt/bağımsız bir vekalet ilişkisi olması gerektiği, mahkemece de benimsenen ve ek bilirkişi raporunda, dayanak olarak doktrinden yapılan alıntı, taraflar arasında vekalet ilişkisi dışında bir ilişki bulunmaması halinde uygulanabilirliği olan bir görüş olduğu, oysa ki, olay bu görüşe esas alınan ilişkiye birebir uymadığını, Taraflar arasındaki vekalet ilişkisi protokolden ayrı düşünülemeyeceği, yorumun buna göre yapılması halinde ise, protokoldeki hedefin gerçekleşmemesi nedeniyle, vekile ücret ödenmemesi gerektiği, aksine yorum hakkaniyete uygun olmadığını, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kısmen kabul edilen vekalet ücreti yönünden kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; Davalı şirketin Irak’ta yapılacak toplu konut projesine talep olduğunu, bu talebin gerçekleşmesi için müvekkili ile davalı firma arasında protokol akdedildiğini, Bilahare şirketin talep konusu ihaleye katılabilmesi için Irak’ta tescil edilmiş bir şube açması gerektiğinin bildirildiğini, bunun üzerine davalı firmanın müvekkiline vekaletname vererek Türk Ticaret Siciline kayıtlı şirketin şube ünvanıyla Irak’ta tescil işlemleri yürütmesi de ayrıca talep edildiği, bu süreçte yapılan iş ve işlemler dolayısıyla müvekkiline herhangi bir ödeme yapılmadığı, aradaki güven ilişkisine binaen müvekkili şirketin tescil işlemlerini tamamladığını, Irak’taki mevzuat hükümlerine göre tescil işlemine esas olmak üzere bir genel müdür, bir danışman avukat ve bir mali müşavir olmak üzere 3 personelin bulundurulması ve sözleşmelerinin ilgili kamu dairesine tesliminin zorunlu olduğunu, Ayrıca tescil edilecek şirketin sabit ikametgah adresi de zorunluluk arz eden hususlardan olduğunu, Müvekkili şirketin tescil işlemlerinin tamamını gerçekleştirdiği, bina kirasını, avukat ve mali müşavir maaşlarını düzenli olarak ödediğini, Şirketin uluslar arası teminat temini konusunda gerekli belgeleri temin edememesi sonucu ihaleye girme imkanı kalmadığından iş takibini bıraktığı, şirketin tescili ile ilgili hususların ortaya çıkardığı maliyeti müvekkili üzerinde bıraktığı, ödeme talepleri reddedildiğinden dava açma zorunluluğu hasıl olduğunu, Yapılan yargılama ve tanzim edilen bilirkişi raporuna yapılan itirazları dikkate alınmadığı, dikkat edilmesi gereken hususlar göz ardı edildiğini, müvekkilinin vekaleten yürüttüğü tescil işlemleri süresince bütün harcamaları kendi imkanlarıyla şirket adına yaptığı, Irak’ta bir şirketin tesciline esas prosedürü dahi araştırma gereği duyulmadan sadece vekaleten iş görme hususunun değerlendirilmesinin haksız ve hukuka aykırı olduğunu, davalının vekalet ilişkisini protokol esasına bağlamasının dayanaktan yoksun olduğunu, zira protokol incelendiğinde şirket tescili ve kurumsal sorumluluğun yerine getirilmesi müvekkilinin sorumluluğunda olmayıp şirketin sorumluluğunda olan konulardan olduğunu, Asıl olan bir şirketin varlığı ve şirketin yasal mevzuat hükümlerine uyarlılığı olduğunu, müvekkili şirket adına kira ve maaş ödemeleri yaptığı ve ödemelere ilişkin belgeler ibraz ettiği halde konunun inceleme dışı bırakılması eksik inceleme sonucu verilen kararın haksız ve hukuka aykırı olduğunun sabit delili niteliğinde olduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davalı tarafın talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, taraflar arasında düzenlenen vekalet sözleşmesi kapsamında, davacı tarafından yapılan masraflar ve ücret alacağının davalıdan tahsili istemine ilişkin alacak davasıdır. Mahkemece, yukarıdaki gerekçe ile davanın kısmen kabulü ile, 5.000,00 USD (Amerikan Doları) vekalet ücreti alacağının 28/06/2011 dava tarihinden itibaren 3095 Sayılı Kanunun 4/a maddesi uyarınca Devlet Bankalarının Amerikan Doları cinsinden (1) yıl vadeli döviz hesabına uyguladıkları en yüksek mevduat faiz oranı uygulanmak suretiyle fiili ödeme günündeki T.C.Merkez Bankası efektif satış kuru üzerinden hesaplanacak TL karşılığının davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, Fazlaya ilişkin istemin reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili ve davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı vekili ve Davalı vekilinin istinaf sebepleri incelendiğinde, TTK. 20 Maddesinde; ” (1) Tacir olan veya olmayan bir kişiye, ticari işletmesiyle ilgili bir iş veya hizmet görmüş olan tacir, uygun bir ücret isteyebilir. Ayrıca, tacir, verdiği avanslar ve yaptığı giderler için, ödeme tarihinden itibaren faize hak kazanır,” hükmü düzenlenmiştir. HMK 266 maddesindeki “Mahkeme, çözümü hukuk dışında özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir…” ve yine HMK 282 maddesindeki “Hakim bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir.” yasal düzenlemeleri de gözetildiğinde; davalı vekili tarafından istinaf sebebi olarak ileri sürülen beyanlar cevap dilekçesinde ve bilirkişi raporuna karşı mahkemeye ibraz ettiği beyan dilekçelerinde de ileri sürüldüğü, davacı vekili tarafından istinaf sebebi olarak ileri sürülen beyanlar mahkemece alınan bilirkişi raporuna karşı verdiği itirazlarını içerir beyan dilekçelerinde de ileri sürüldüğü ve mahkemece alınan ek bilirkişi raporunda itirazların değerlendirildiği anlaşılmakla; İlk Derece Mahkemesince sunulan deliller, yargılama aşamasında dinlenilen tanık ifadeleri, bilirkişi kök ve ek rapor içeriğindeki tespitlere ve TTK. 20 Maddesi gözetilerek kurulan hüküm gerekçesinde davacı vekili ve davalı vekilinin istinaf nedenleri de karşılanmış olmakla; ilk derece mahkemesince verilen kararda yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekili ve davalı vekilinin istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Sonuç olarak; dosya kapsamı, mahkemenin kabul ve gerekçesi ve istinaf sebepleri gözetildiğinde; mahkeme kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan davacı vekili ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesine göre ayrı ayrı esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının ve davalının istinaf başvurularının HMK’ nın 353/1-b1 maddesi uyarınca ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince taraflarca yatırılan 98,10’ar.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle alınması gereken 54,40.TL istinaf karar harcından, istinaf eden davacı tarafından peşin olarak yatırılan 35,90.TL harcın mahsubu ile bakiye 18,50.TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-Karar tarihi itibariyle alınması gereken 562,12.TL istinaf karar harcından, istinaf eden davalı tarafından peşin olarak yatırılan 140,53.TL harcın mahsubu ile bakiye 421,59.TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 5-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep edenler üzerinde bırakılmasına, 6-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 7-Kararın ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan ön inceleme sonucunda 01/10/2020 tarihinde HMK’ nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.