Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/1388 E. 2021/491 K. 02.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1388 Esas
KARAR NO: 2021/491 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2017/811 Esas – 2018/1062 Karar
TARİH: 29/11/2019
DAVA: Ticari Şirket (Yöneticilerin Azline İlişkin)
KARAR TARİHİ: 02/04/2021
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, sunduğu raporlarla sabit olduğu üzere meydana gelen iş kazası neticesinde işi bırakmak zorunda kaldığını, geçirdiği kaza nedeniyle iki ameliyat geçirdiğini, bu süreçte fizik tedavisinin devam ettiğini, 2005 yılında da akciğer kanserinden ayrıca ameliyat olduğunu, bu sebeplerle çalışamaz hale geldiğini, bunun üzerine şirketteki hisselerini devretme ve müdürlüğü bırakma kararı aldığını, dilekçe ekinde sunduğu Limited Şirketi Hisse Devir sözleşmelerinden anlaşılacağı üzere: 08/09/2004 tarih ve … yevmiye numaralı noter sözleşmesi ile hisselerini …’a devrettiğini, bununla ilgili devir ve tescil işlemlerinin Türkiye Sicil Gazetesinin 11/10/2004 tarih ve 405. sayfasında yayınlandığını, o tarihten sonra adı geçen şirketle hiçbir bağının kalmadığını, normal şartlarda, yapılan devirle birlikte şirketteki müdürlük görevinin de sonlanması gerektiğini, ancak bu hususun Ticaret Sicil Memurluğu’na muhasebecinin ihmali yüzünden bildirilmediğini ve şirketteki müdürlüğünün halen devam ettiğinin görüldüğünü, iddialarını kanıtlayacak tanıklarının da bulunduğunu, ilgili şirketteki müdürlüğünün mahkeme kararıyla sonlandırılmasını ve ticaret sicilinde tescil ve ilana karar verilmesini talep etmiştir.Davalı usule uygun davetiye tebliğine rağmen cevap dilekçesi sunmamıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 29/11/2019 tarih 2017/811 Esas – 2018/1062 Karar sayılı kararında;” Davalı Tasfiye Memuru 06.09.2018 tarihli celsede davacının şirket ortağı ve şirket müdürü olduğunu, fakat hissesini devrettikten sonra şirketle bir alakasının kalmadığını, devirden sonra fiilen müdürlük yapmadığını, zaten ondan sonra şirketin fiilen kapatıldığını, şirket tasfiye sürecine girdiğini beyan etmiştir. İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nden şirketin kayıtları celp edilmiş, davalı şirketin Büyükçekmece … Noterliği’nin 30/09/2003 tarihli ve … yevmiye nolu tastik kararı ile … Ltd. Şti.olarak kurulduğu ve 02 Ekim 2003 tarihinde tescil edilerek Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinin 07 Ekim 2003 tarihli gazetesinde ilan edildiği, Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün kayıtlarından, şirket ana sözleşmesi ile davalı şirketin müdürü olarak davacının ve ortaklardan …’ın münferiden yetkilendirildikleri, 11.10.2004 tarihli ticaret sicil gazetesinde şirketin ortaklar kurulunun 06.10.2004 tarihli kararıyla davacının hisselerinin Büyükçekmece … Noterliği’nin 09/08/2004 tarihli ve … yevmiye nolu hisse devir sözleşmesiyle … (…) …’a devrinin yapıldığı ve ortaklar kurulu kararıyla tanındığı anlaşılmıştır. Ticaret Sicil Gazetesinin 18/12/2006 tarihli ilanından davalı şirketin 30/09/2006 tarihi itibariyle tasfiye feshine karar verildiği, tasfiye memuru olarak …’ın seçildiği, kararın 13/12/2006 tarihinde tescil edildiği anlaşılmıştır.Davacı asilin davalı şirket müdürlüğünden istifa ettiğine ilişkin sicil kayıtlarında ve dosya kapsamında bilgi ve belge bulunmamaktadır. Davacı hisselerini devrettikten sonra şirketle hiçbir bağının kalmadığını, normal şartlarda, yapılan devirle birlikte şirketteki müdürlük görevinin de sonlanması gerektiğini, ancak bu hususun Ticaret Sicil Memurluğu’na muhasebecinin ihmali yüzünden bildirilmediğini ve şirketteki müdürlüğünün halen devam ettiğinin görüldüğünü beyan etmektedir. Yapılan yargılama sonunda istemin, davacının davalı şirketin ortaklığından ayrıldığı halde müdürlükten ayrılmasına ilişkin işlemlerin yapılmadığını ileri sürerek devir tarihi itibariyle müdürlükten ayrılmasına karar verilmesi talebine ilişkin olduğu görülmüştür. Ticaret sicil kayıtlarına göre davacının davalı şirketteki hisselerini devir ettiği ve şirketler ortaklar kurulu kararıyla ortaklıktan ayrıldığı, bunun şirket pay defterine kaydedilip ticaret sicil gazetesinde yayınlandığı görülmüştür. Bu konuda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık davacının şirket müdürlüğünden ayrılmış sayılması gerekip gerekmediğine ilişkindir. Davacının müdürlükten istifaya ilişkin bir dilekçe sunmadığı anlaşılmıştır. Şirket ana sözleşmesinin 8.maddesinde şirketin idaresinin ortaklar kurulu tarafından seçileceği, ilk 10 sene için davacı ve ortaklardan …’ın münferiden yetkilendirildikleri, şirket müdürlerinin , şirketin ödenmiş ana sermayesinin en az %51 ‘ini temsil eden ortakların kararı ile değiştirilebiyeceği belirtilmiştir. Şirketin ana sözleşmesinini 7. Maddesine göre şirket müdürlerinin ortaklardan veya dışarıdan seçilmesi mümkün olup, şirket ortaklığının olması zorunlu şartı bulunmamaktadır. Yani davacı 11.10.2004 tarihinde şirket ortaklığından ayrıldıktan sonra da şirkette müdür sıfatının devamında herhangi bir engel bulunmamaktadır. Bu durumda davacının istifa edip etmediği, azlinin yapılıp yapılmadığı hususu önem kazanmaktadır. İstifa tek taraflı irade beyanı olup muhataba ulaşmasıyla sonuç doğurur. Şirket müdürü istifa ettiğini açıkça şirkete ve ticaret sicile bildirmesine rağmen, işleme alınmaması halinde bu konuda tespit davası açabilecek, istifanın ortaklar kurulu kararı olmaksızın işleme konulabilecek, bunların yapılmaması halinde dava açabilecektir. Bu aşamalar tamamlanmadan doğrudan istifa yönündeki talebe ilişkin dava açmakta hukuki yarar bulunmamaktadır.Getirtilen ticaret sicil kayıtlarında davacının şirket müdürlüğünden azline ilişkin bir ortaklar kurulu kararı olmadığı görülmüştür. Dava dilekçesindeki beyanlardan da davacının şirketteki hisselerini devrettikten sonra açıkça istifa etmediği anlaşılmaktadır. Bu nedenlerle davacının hisselerini devrettiği tarih itibariyle geçmişe dönük olarak davalı şirketteki müdürlüğünün sonlandırılmasına ilişkin talebinin yerinde olmadığı anlaşılmakla davanın reddine karar vermek gerekmiştir…”gerekçesi ile, Davanın reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, yerel mahkeme tarafından hak arama hürriyetinin ihlal edildiğini, hazır edilen tanıkların dinlenmediğini, (Anayasa 36.maddesi – Yargıtay 9.HD 2014/29711 E. – 2016/4407 K. 01/03/2016) Şirketin tasfiye memurunun tekrar ettiği halde müdürlükten istifanın tespitine ilişkin red kararının hukuka aykırı olduğunu, Sağlık nedenleri ile istifaya ilişkin usuli işlemlerin yerine getirilemediğini ancak istifaya yönelik irade beyanın sözlü olarak diğer şirket yetkililerine iletildiğini, bu durumun şirket muhasebecisinin ihmali nedeniyle işleme konulamadığını, bu nedenle davayı açmada hukuki yarar yokluğundan bahsedilemeyeceğini, Yerel mahkeme tarafından gerçeğin ortaya çıkarılması hususunda eksik incelemeye dayalı karar verildiğini, İleri sürerek, yerel mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, şirket müdürlüğü görevinin sona erdiğinin tespiti istemine ilişkindir. Davacı ortağı ve müdürü olduğu davalı şirkette bulunan hisselerinin tamamını dava dışı 3. Kişiye devrettiğini, hisse devrinin şirkete bildirilerek şirketçe kabulü ile pay defterine işlenerek ticaret sicil gazetesinde ilan edildiğini, ortaklıktan ayrıldığı için doğal olarak müdürlük görevinin de sona erdiğini, şirket muhasebecisinin ihmali nedeniyle müdürlükten ayrıldığına ilişkin ticaret sicil gazetesinde ilan yapılmadığını belirterek hisse devir tarihi itibarıyla müdürlükten ayrılmış olduğunun tespitini talep etmiş, mahkemece davanın reddine karar verilmiş karara karşı davacı istinaf başvurusunda bulunmuştur. Mahkeme gerekçesinde belirtildiği üzere, davalı şirket ana sözleşmesine göre davalı şirkete dışarıdan müdür atanması mümkündür. Müdür olabilmek için şirket ortağı olma zorunluluğu bulunmamaktadır. Davacı ortaklık hisselerinin tamamını devretmiş ise de müdürlükten istifa ettiğine ilişkin bir irade beyanında bulunmamıştır. Ortaklar kurulunca da davacının şirket müdürlüğünden azline ilişkin alınmış bir karar bulunmamaktadır. Ortaklıktan ayrılma otomatik olarak müdürlükten ayrılma sonucunu doğurmaz. Müdürlük görevinin sona ermesi için bu konuda ortaklar kurulunca alınmış bir azil kararı veya müdürün istifası üzerine istifanın kabulüne ilişkin bir kararının bulunması gerekir. Davacı dava dilekçesinde müdürlükten istifa ettiğine ve bu istifasını davalı şirkete ulaştırdığına ilişikin bir iddiada bulunmamıştır. Şirket müdürünün her zaman müdürlükten istifası ortaklar kurulunca da istifanın kabulü veya müdürün azli yönünde karar alınması mümkündür. İstifaya rağmen geçerli bir neden olmadan bu konuda ortaklar kurulunca bir karar alınmaması halinde müdür mahkemenin müdahalesini talep edebilecektir. Uyuşmazlıkta bu yönde bir iddia bulunmadığı için davacının istinaf sebebi yerinde değildir. Tanık beyanı takdiri delil olup, davacı iddiasında müdürlükten istifa ettiğine ilişkin bir iddia olmadığından tanık dinlenilmesi uyuşmazlığın çözümü için gerekli değildir. Mahkemece tanık dinlenilmemesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmamaktadır. Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde hukuka aykırı bir yön bulunmamasına göre; ilk derece mahkemesince verilen karar usul ve yasaya uygun olup kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Dairemiz karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacıdan alınması gereken 59,30.TL istinaf karar harcından, istinaf eden tarafından yatırılan 44,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 14,90.TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 6-Artan gider avansı varsa, karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran taraflara iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 02/04/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.